♥Seni Sevebilir miyim?♥

By MihoSouth

24.7K 1.2K 361

-Benimle dalga mı geçiyorsun? Birini sevmek anormal birşey mi? derken yüz ifademin ne kadar ciddileştiğini fa... More

♥Seni Sevebilir miyim?♥
BAŞLANGIÇ-KISACA GEÇMİŞİM
BÖLÜM 1 Alaycı Sırıtış
BÖLÜM 2 Evine Gitmek Mi?
BÖLÜM 3 Kurban
BÖLÜM 4 70
BÖLÜM 5 Mesaj
BÖLÜM 6 Cherry Ve Oyuncak
BÖLÜM 7 Kendimde Olmadığım O An
BÖLÜM 8 Bir İddia Mı?
BÖLÜM 9 Pasta
BÖLÜM 10 Neyin var?
BÖLÜM 11 Teşekkür Ederim
BÖLÜM 12 Bir Kez Daha Dalga Konusu
(ÖZEL) BÖLÜM 14 İlk Kez
BÖLÜM 15 Bir Sapık Daha?
BÖLÜM 16 İlgimi Çekiyorsun
BÖLÜM 17 Çift
(ÖZEL) BÖLÜM 18 Onu İstemek
BÖLÜM 19 Hana Ve Yasak Aşkı
BÖLÜM 20 Ateşinle Tutuşan Bir Kızım
BÖLÜM 21 Eyvah
BÖLÜM 22 Seni Sevebilir Miyim?

BÖLÜM 13 O Anı Sana Yaşatabilirim

781 43 24
By MihoSouth

Herkesden gecikmeden dolayı özür diliyorum

Şehir dışında olmam dolayısıyla yeni bölüm yazamadım ve epey gecikti haliyle... :(

Bunu telafi etmek için en kısa zamanda +3 bölüm birden paylaşmayı düşünüyorum.

Lütfen yorumlarınız ve vote larınızla okuduğunuzu belli edin..

Sizleri çoook seviyorum.. Bu bölümler benden daha çok sizler için <33333 :)

Multimedia'daki Sung Jong Suk

İyi okumalar <333

Birkaç fısıltı daha kulağıma gelince başımı kaldırıp etrafımda toplanmış kalabalığa baktım.

Ama en çok da Minhyun'a.

Koyulaşmış gözlerindeki derinlik yumruklarımı sıkmama neden oldu.

Aynı anda gözyaşım yanağımı ıslattığında kendime lanet ettim.

Onun önünde ağlamamalıydım...

***

Arkama döndüm ve sınıfın kapısına doğru yürümeye başladım.

Bir an önce buradan gitmek istiyordum.

Arkamdakilerin miğde bulandırıcı kahkahalarını geride bırakarak sınıftan çıktım.

Koridordakilerin gözlerini bana dikmiş olduğunu fark eder etmez adımlarımı hızlandırdım. Aptalca süzülen gözyaşlarım yüzünden etrafı bulanık görüyordum.

Aniden birine çarptım. Kafamı kaldırdığımda bana şaşkınca bakan bir çift gözle karşılaştım.

-Sen iyi misin?-

Şu an bu kişiye cevap veremeyecektim.

Karşımdaki çocuğa birkez daha baktığımda onun beni dikkatlice süzdüğünü fark ettim. Gözleri yemeklerden dolayı kirlenen kıyafetimde ve yüzümde gidip geliyordu.

Diğerlerinin aksine bakışları rahatsız edici değildi ama yinede gitmek istiyordum.

***

Eve geldiğimde ilk iş üzerimdekilerden kurtulup sıcak bir duş almak oldu. Bu sayede vücudum gevşemiş, az çok rahatlamıştım.

Ya da sadece fiziksel olarak rahatlamıştım.

Kalbim hala rahatsız edici duygularla doluydu.

Bir süreliğine de olsa unutmalıydım. Yatağıma girdim ve yorganı boynuma kadar çekip gözlerimi kapattım.

***

Uyandığımda ilk olarak saate baktım. Saat: 18:05...

Yorganı üzerimden çektim ve doğruca yüzümü yıkamaya gittim. Tekrar odama girdiğimde şifonyerin üzerinde duran telefonumu elime aldım.

35 cevapsız arama...

Telefonum sessizde olduğu için hiçbirini duymamıştım. Kimin aradığına baktığımda hiç şaşırmadım.

18 cevapsız arama Minhyun'dandı.

Gerisi ise Hana'dan. <3

Bu alçak çıldırmış olmalıydı. Hana'nın arama rekorunu geçmişti resmen.

Telefonu sinirle yerine bıraktım ve hızlıca üzerimi giyinmeye başladım. Biraz dışarı çıkıp hava almam gerekiyordu. Yoksa burada, aklıma gelen o aptalca olayları düşünerek çıldıracağım kesindi.

***

Soğuk hava yüzüme vuruyor, beni sersemletiyordu. Ceketime sımsıkı sarılmış bana en yakın markete -çoğunlukla alışveriş için gittiğim yere- doğru ilerliyordum. Dişlerimi gıcırdatarak kafamdaki bereyi alnımı tamamıyla kapatacak şekilde indirdim.

Titreyerek girdiğim marketin sıcak hava üfleyen kliması beni rahatlatırken ben, küçük adımlarla reyonlarda geziniyordum.

Bugün akşam, yemek olarak ne yapmalıydım?

Yemek mi? Vazgeç Sun Hee. Saatlerce yapmaya uğraştığın o yemekleri unuttun mu yoksa? Şu an..gerçektende..yemek yapmak.istiyor musun?

***

Yaklaşık 3 saat önce marketten eli boş dönmüş ve bu zaman boyunca evde boş boş oturmuştum. Hana'nın gelmesine fazla bir zaman kalmamaştı. Eve yorgun ve aç gelecekti, bundan emindim. Onun için birşey yapmalıydım. Hem onu sevindiecek hem de kafa dağıtacak bir şey..

Düşündüm...

Buldum!

Bugün akşam yemeği yapmadığıma göre onu bir restoranta götürebilirdim. Hem de pahalı bir yere.

Zaman kaybetmeden odama doğru koştum ve şu çok gizli yerimden bu eve taşındığımızdan bu yana biriktirdiğim paramı çıkardım.

Bu parayı Hana ve benim için yani gelecek için biriktiriyordum. İlerde daha güzel bir eve taşınmak için, kendi küçük şirin dükkanımızı açmak için yada zor durumlar için...

Kotumun cebine yeteri kadarını koyarken Hana'ya bu ani fikir için bir açıklama yapmam gerektiği aklıma geldi.

Ona, yeni işimde benden fazlasıyla memnun olan iyi kalpli patronumun ilk maaşımı vermesi olayını anlatacaktım. Buna mecburdum.

***

-Hey, Sun Hee bundan emin misin?-

-Neyden emin miyim?-

-Şu restorant fikri.. Sencede burası biraz pahalı görünmüyor mu? Hani bizim gibiler için, anlarsın ya...-

-Saçmalama Hana! Yeni işimden kazandığım bu parayla harika bir ziyafet çekmek istiyorum ve sen de bana katılıyorsun.-

-Ama--

-İtiraz istemem. Gir içeri.-

Hana pek ikna olmasa da kabul etmişti.

Birkaç kez gazetede adı geçen ve kayda değer ödüller kazanmış bir yerdi. Ayrıca birkaç ünlüye yemek yedirmiş ve onların övgüsünü almış, ilk görüşte bile pahalılığını anlayacağınız zarif dekore edilmiş bir yer..

Önümüze daha önce hiç bu kadar yakından görmediğimiz yemekler servis edilirken ben boş boş etrafa bakıyordum.

Neyim vardı benim?

Yine aklımın saçma düşüncelerle dolmasına izin veriyordum.

Ve o alçağı neden düşünüyordum ki?

-Sun Hee? Sencede öyle değil mi?-

-Hıh?-

-Beni dinlemiyorsun. Her şey yolunda mı?-

-Aaa.. elbette.-

Hana çatal ve bıçağı kibarca tutmaya özen göstererek yemeğini iştahla yerken bana gülümsedi.

-Yemekler harika değil mi? Tabağındakilerin hepsi bitecek! - dedim neşeli görünmeye çalışarak. Gerçekten de yemekler harikaydı. Her ne kadar gurme olmasam da aldığım lezzete göre yemeklerin kalitesini anlayabiliyordum. Fazlasıyla pahalı olmasına rağmen yemeğe değerdi.

Hana kıkırdadı ve tekrar tabağına gömüldü.

Onu böyle mutlu görmek beni de mutlu etmişti. Gülümsedim.

-Sun Hee?- Aniden tanıdık bir ses duydum. Masalardan birinden gelmişti.

Hana ve ben etrafımıza bakarken, ben buraya doğru gelen Cherry'yi gördüm. Üzerine eflatun rengi bir ceket giymişti. Hem spor hem şık bir ceket. Altına da ince uzun bacaklarını belli eden bir kot. Gerçekten çok tatlı ve rahat görünüyordu.

-Chery..- Yüzümde gülümseme ve şaşkınlık karışımı bir ifade belirdi.

-Seni burada görmek ne güzel.- dedi ve ben ayağa kalkamadan bana sarıldı.

-Seni de.- diyebildim sadece. Hala şaşkındım.

-Bu kim? Şu bahsettiğin tatlı ablan mı yoksa? Adı Hana mıydı?-

Hana ağzındaki lokmayla mücadele ederken hafif bir tebessüm etti. Sanırım benden daha fazla şaşırmıştı.

Cherry, yüzüne tamamıyla yakışan büyüleyici gülümsemesiyle bize bakarken bir çocuk bize doğru yaklaştı.

Çocuk, sorar gözlerle Cherry'ye bakıyordu. Gözleri bir an benimle buluştuğunda yüzünden bir şaşkınlık dalgası geçti.

Bir dakıka. Tanıdık gelmişti yüzü.

Bu kişi..

Hayır! Bu Minhyun'un sınıfından çıkarken yemeğe bulanmış halimle çarptığım çocuktu.

Beni o halimle görmüştü. Kimbilir şu an hakkımda ne düşünüyordur...

***

Bacaklarım istemsizce titrerken çocuğun gözlerini üzerimde hissettim. Cherry'nin isteği ile dördümüz aynı masaya oturmuştuk. Bu beni nedensiz yere kasıyordu...

-Demek sen Hana'sın. Seninle tanışmak istemiştim. Sun Hee belli ki seni çok seviyor, ikiniz çok tatlısınız.- dedi Cherry. Sinir bozucu sessizliği bozarak iyi yapmıştı.

Hana ve ben birbirimize kaçamak bakışkar atarken Cherry konuşmaya devam etti:

-Bu da benim üniversiteden arkadaşım Sung Jong Suk.- Bunu daha çok Hana'ya tanıtır gibi söylemişti. Sanki benim çocuğu daha önceden tanıdığımı varsayarak...

O çocuk yani Jong Suk hafif bir tebessümle karşılık verdi. Ama bu tebessümü diğerlerini kıskandıracak şekilde çekici ve havalıydı. Bembeyaz tenine kusursuzca uyum sağlayan dolgun dudakları yukarı doğru kıvrılmış, kendilerini küçük bir fısıltıyla belli eder gibiydiler.

-Peki siz Sun Hee'yi nereden tanıyorsunuz?- diye ortaya bir soru yöneltti Hana.

Cherry önündeki tabaktan bir çatal biftek aldıktan sonra:

-O benim en yakın arkadaşlarımdan biridir. Ayrıca Jong Suk da Sun Hee'nin patronu.-

***

Ve Cherry'nin bu cümlesiyle, ağzımdaki yemek boğazıma takıldı.

Ben öksürüklerimle mücadele ederken bir el bana su dolu bir bardak uzattı. Kafamı kaldırdığımda Jong Suk'un bana garip bir imayla baktığını fark ettim. Ama şimdi bunu düşünemeyecek kadar zor durumda olduğumdan soğuk suyu hızlıca kafama diktim.

***

Çıkışa doğru ilerlerken Cherry koluma girdi.

-Umarım kızmamışsındır Sun Hee. Hana'nın uzun zamandır senin patronunla tanışmak istediğini biliyorum ve ayrıca senin de bu konuda ne kadar zor durumda kaldığını.-

Gözlerim şaşkınlıktan açılmış Cherry'ye bakıyordum.

Cherry bunları nereden biliyordu?

-T..teşekkür ederim- dedim ve inandırıcı olmaya çalışarak gülümsedim. Hala şaşkındım ve hala anlayamıyordum.

***

-Sun Hee, patronun fazlasıyla sessiz biri.-

-E..evet-

-Sen iyi misin?-

-E..evet.-

-Sun Hee?-

-E..vet?-

-Senin ne--

-Benim bir yere gitmem gerekiyor, sen önden git!- diyerek ana caddeye ters olan bir sokağa doğru koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki.. Hem Hana'nın bana yetişmesine fırsat vermemek için hem de az önce gördüğüm şeyin gerçekliğini ölçmek için..

Az önce.. Ben az önce yanlış görmemiştim değil mi?

***

*.* AZ ÖNCE OLANLAR *.*

Restorantın çıkışında Cherry'nin bana söyledikleri hala aklımdaydı. Tanımadığım biri bir anda patronum oluvermişti. Tabi yalnızca sözde patronum olmuştu. Hana'yı kandırmak beni fazlasıyla rahatsız ediyordu fakat buna mecburdum. İkimizinde iyiliği için bunu yapmalıydım. Cherry'nin sözlerine güvenmeliydim.

Hızlıca önümden bir gölge geçti.

Hana koluma girmiş yüzlerce sorunun cevabını beklerken ben o gölgenin olduğu tarafa bakıyordum.

Bu bir gölge değildi.

Bu...

Bu...

Minhyun?

Siyah deri cekete benzer bir şey giymiş, başına da bir beyzbol şapkası takmıştı.

Sokağın ilerisinde... Bana mı bakıyordu?

Ve aniden kotumun cebindeki telefon titredi.

Ben de titredim. Lütfen düşündüğüm şey olmasın...

Telefonumun ekranında beliren mesaj gözlerimin yuvalarından çıkmasına yeter de artardı bile...

***

-Benim bir yere gitmem gerekiyor, sen önden git!- diyerek ana caddeye ters olan bir sokağa doğru koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki.. Hem Hana'nın bana yetişmesine fırsat vermemek için hem de az önce gördüğüm şeyin gerçekliğini ölçmek için..

Az önce.. Ben az önce yanlış görmemiştim değil mi?

Minhyun'u gördüğüm yere doğru koşarken, telefonumdaki mesaj zihnimde tekrarlanıyordu:

1 dakika içinde buraya gelmezsen, sevgili arkadaşına unutamayacağı bir an yaşatacağım.

Olduğu yerde hareket etmeden duran, ruhsuz bir şekilde bana bakan Minhyun'a doğru koşuyordum.

Nefes nefese kalmıştım.

Bu sefer ciddiydi.. Kesinlikle bu sefer ciddiydi... Bunu nedense etrafına yaydığı karanlık havadan anlayabiliyordum. Gecenin karanlığından farklı olarak insanı içine çeken karanlığı...

Sonunda yanına geldiğimde beni kolumdan tutup soğuk duvara itti.

Sırtımın duvara çarpmasıyla duyduğum acıyı şu an düşünemeyecek kadar korkuyordum.

Son sözleri ise kalbimin göğüs kafesimden çıkacak kadar hızlı atmasına neden oldu:

-Ya da o anı sana yaşatabilirim.-

Korkuyordum hem de çok....

Continue Reading