RÜZGAR'ın BESTE'si / Y.S.S. I...

By EdSah11

573K 36.6K 1.6K

Bir sonbahar klasiği... Bir Eylül senfonisi... Geçmişi silinen bir adam. Kendi geçmişini silen bir kadın. Rü... More

TANITIM
ÖNEMLİ NOT: 'RÜZGAR'IN BESTE'Sİ***
* 1.BÖLÜM - GEÇMİŞE DÖNÜK *
2.BÖLÜM - SEVGİLİ Mİ ARKADAŞ MI?
3.BÖLÜM - SAKLAMBAÇ
4.BÖLÜM - YAKIŞIKLI ÖKÜZ İLE PERİ KIZI
5. BÖLÜM - BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM KADIN, SENİN NE HADDİNE KUTLAMAK
7. BÖLÜM - ACI VE KAYIP
8. BÖLÜM - ARTIK BAŞLAYALIM MI?
9 BÖLÜM - BEKLENMİYORDUN PERİ KIZI
10.BÖLÜM - HER ŞEY UNUTULUR, AŞK ASLA!
11. BÖLÜM - VEDA BUSESİ
12. BÖLÜM - HER AYRILIK BİR HÜZÜN BIRAKIR ARDINDA
13.BÖLÜM - YENİDEN SEVDİR KENDİNİ
14. BÖLÜM - HADİ YENİ BAŞTAN BAŞLIYORUZ
15. BÖLÜM - SEVGİ HER ZORLU KAPININ ANAHTARIDIR
16. BÖLÜM - GÖZDEKİ ANLAMDA GİZLİDİR SEVGİ TOHUMLARI
17. BÖLÜM -HERKESİN HAYATTA BİR YANLIŞI VARDIR, BENİM Kİ DE SENSİZLİK
18.BÖLÜM - ŞİMDİ MUTLULUĞA İSİMLERİMİZİ YAZMA VAKTİ
19. BÖLÜM - MASALSI DEĞİL DESTANSI OLMALI AŞK
20. BÖLÜM - DOST KAZIĞI
21. BÖLÜM - YILLAR BİZE "BİZİ" GERİ VERECEK Mİ?
22. BÖLÜM - "SEVGİNDEN ALIYORUM GÜCÜMÜ
23. BÖLÜM - SENİ ÇOK SEVİYORUM, ANLA DA SUS!
24. BÖLÜM - GERÇEKLER...
25. BÖLÜM - YENİDEN SEV
26. BÖLÜM - İKİ YÜREK
27. BÖLÜM - AFFETMEK BAZEN AHMAKLIKTIR
28.BÖLÜM - ÖZLEDİM BİLE DİYEMİYORUM
29. BÖLÜM - GÜLÜMSE, ÖPÜYORUM / FİNAL
SİZLERE
YENİ SERİ TANITIMI
YENİ YIL MESAJI
KADINLAR GÜNÜ
DUYURU!
BÖLÜMLERLE İLGİLİ ÖNEMLİİİİ ***

6. BÖLÜM - ADIN AŞK OLSUN SOYADIN BEN...

21K 1.3K 41
By EdSah11

VE İKİ BÖLÜM BİRDEN SİZLERLE....


Adını işle kalbime,
Soyadını ben yazarım...
Sen kendini ver ellerime,
Mutluluğu ben sana yaşatırım...


Sabah ikisi de uykusuz bir geceden kalmaydı. Rüzgar saate göz attı, Beste uyanmıştır diyerek yataktan sıçrayarak kalktı. Banyosuna girip kısa bir duş aldı. Aynanın karşısında oldukça oyalanmıştı. Parfümünü de sıkıp çıktı banyodan. Sadece bir eşofman altı giyerek son kez boy aynasından kendine baktı “Evet dayanılmazsın evlat!” dedi ve kendi kendine gülerek odasında da çıktı. Mutfağa geçtiğinde genç kızı göremedi. Açıkçası nasıl davranması gerektiğini de bilmiyordu. Dün çok içmişti evet ama yaptıklarının hepsini hatırlıyordu. Zaten de hepsini bilinçli bir şekilde yapmıştı. İçkinin tesiri değil, aşkın iksiriydi.

Gidip uyandırsam mı diye düşündü? Odasının önüne geldi ve kapıyı hafifçe tıklattı. Ses gelmedi. Dudağını dişledi, “Geçsem mi?” kafasını kaşıdı, “Geçeyim ya!” diye mırıldanıp, içeri süzüldü ve yatağın başına geldi. Gülümsedi. Uyumadığını çok iyi biliyordu, o kadar belliydi ki. Onu sayısız kere uyurken izlemişti. Odadan sessizce çıktı. Madem şuan istemiyordu ona istediğini verecekti. Şimdilik kaçmasına izin verecekti.

Beste ise kapının tıklatıldığını duyduğu an gözlerini kapamıştı. Zaten bütün gece uyumamıştı o öpücük yüzünden. Rüzgar odaya girdiğinde yüreğinde tarifsiz bir kıpırtı oluşmuştu ve o odadan çıkınca rahat bir nefes alacağını sanmıştı ama yüreği sıkışmıştı. Neden uyandırmamıştı? Neden öpmemişti yeniden onu?

“Tabii ya içkinin tesiri ile öptü. Belki hatırlamıyordur bile,” diye düşündü. Böylesi daha iyi olacaktı. Evet evet, kesinlikle öyle olacaktı.
Kalkıp banyoya geçti, duşunu aldı ve artık çıkma vakti gelmişti. Odasının kapısını araladı, başını çıkarak sağa sola baktı. Salondan televizyon sesinin geldiğini duydu. Müzik açmıştı. “Film falan izleseydi iyiydi de müzik olmadı,” dedi kendi kendine.
Bugün cumartesiydi ve koca iki gün evdeydiler. “Korkunun ecele faydası yok, çık Beste!” dedi ve odasından çıkıp, salona girdi.
Rüzgar açtığı müzik kanalından açtığı şarkıları dinlerken, bir yandan da telefonu ile ilgileniyor, dün gece çekilen fotoğrafları izliyordu. Odaya giren kızla gözleri direkt onu buldu. “Nihayet,” deyip gülümsedi, “Günaydın ufak cadı.”

“Hala ufak diyorsun ya. Dün doğum günümdü Rüzgar Soylu ve bir yaş daha büyüdüm.”
“Olsun. Hala benim ufaklığımsın.” Ne yani hiçbir şey olamamış gibi böyle saçma davranıp, uzak mı duracaklardı? ‘Konuyu açsam‘ diye düşündü Rüzgar ve bir cesaretle “Beste?” dedi.
Beste adamın ses tonu ile panikledi ve Rüzgar bunu da fark etti. Kendi kadar tanıyordu kızı nede olsa. Kahkaha atmamak için zor tuttu kendini.
“Ef...  Efendim Rüzgar...“

“Dışarı kahvaltıya gidelim mi? Sen dışarıda kahvaltı etmeyi çok seversin.” -Çünkü bir yumurta bile kıramazsın, diyemedi tabii...
“Hee kahvaltı. Evet kahvaltı. Gidelim olur. Hatta Selim’le Rüya’yı da arayalım. Şeylere de haber verelim-” diye heyecanla konuşurken Rüzgar sözünü kesti.
“Başbaşa Beste’m. Başbaşa gidelim. Şuan sadece seninle olmak istiyorum. Arada kimse olmadan.”
“Haa... Şey...”
Evet, bu iyi bir adımdı adamım ve tam da düşündüğü gibi Beste kıpkırmızı olmuştu. Gülerek kıza yaklaştı ve onu yanağından öptü. “Hadi hazırlan,” deyip odasına doğru gitti.

‘Tamam Beste sakin ol. Önceden de yanağından öpüyordu. Saçmalayıp heyecan yapma. Gayet normal arkadaşça bir buse. Buse bile değil, busecik.” Sonra derin bir nefes alıp verdi, “Ama başbaşa dedi.” -O ne demekti o?
“Orda mı giyineceksin?“
“Ha?” deyip odasının kapısında duran genç adama baktı.
“Orada mı giyineceksin dedim?” diye yeniden gülerek soru sorusunu. Kızın durmuş ona şaşkın şaşkın bakan halini izliyordu. Ne sevimli olmuştu böyle şaşkın aşık hali.
“Yok. Elbisem mi var burada? Odamda giyineceğim?”
Koşarak odasına geçince, Rüzgar yüzünü buruşturdu, “Elbisesi olsa giyinecek miydi yani? Hayır ileride sevişme sonrasında olabilir her yerde elbiselerin,” derken başını sağa sola sallayarak o da odasına girdi.

*

Yirmi dakika sonra arabaya binmişlerdi. Sessizlikten sıkılan Rüzgar Beste’ye baktı. Biraz oyun oynasa hiç fena olmazdı. Böylece yol boyu hem onu konuşmaya hazırlardı hem de azıcık o şaşkın hallerini izler eğlenirdi.
“Eee bebeğim bize müzik açmayacak mısın? Romantik aşk şarkıları olabilir mesela.”
“Bebe... Bebeğim mi?“ durakladı. Ne yapıyordu bu adam? Sevgili gibi davranıyordu. Bir de aşk şarkısı diyordu. “Açarım. Açayım yani şeyim... “ -Neyim? İğrençsin Beste!
Radyoyu açtı ve bir iki frekans sonrasında duyduğu şarkıyı bıraktı ve rahat bir şekilde arkasına yaslandı. Evet, çok iyi şarkı seçmişti. Harikaydı bu işte...

“Bam bam bam bam yaparım!
Beni delirtme seni fena yaparım!
Gözlerinin içine bir bakarım!
Ateş olurum, yüreğini yakarım!”
(Elmas- Bam Bam)

Rüzgar başını kıza çevirip, “Ciddi misin?” dedi yüzünü buruşturarak.
“Müzik. Ruhun-”
“Ruhumu becerdin Beste ya!” başını sağa sola salladı ve radyodan çıkıp, telefonunu bağladı arabasına. İlk sıradaki şarkıyı da açtı. Harika, Enrique İglesias’ın ‘Maybe’ şarkısı arabaya dolarken Beste içinde oynaşan duyguyla savaşıyordu.
Bilerek mi ayarlamıştı? Hain şarkı. Ne güzeldi sözleri. En sonunda Beste de rahatlamış ve müziğin büyüsüne bırakmışlardı kendilerini. Rüzgar elini uzatıp kızın elini avuçlarının arasına aldı, ona bakarken de yüzünde küçücük bir tebessüm vardı.
Beste ise nefes alamıyordu, yok ama bu kadarı da fazlaydı. Elini tutuyordu. Kalpten gitmesini istiyordu? Kesin amacı oydu. “Kalbim duracak yemin ederim!” diye söylendi içinden.

“Hayır, o kalp bana lazım bir tanem. Durmasın sakın!“
Ne, nasıl? Sesli mi düşünmüştü? Aman Allah’ım! “Rezil oldum!“ diye sessizce çığlık attı. Bir yandan da boşta kalan elini yumruk yapmış ısırıyordu.
Rüzgar kahkaha attı. Deminden beri şekilden şekle, renkten renge giren kızın halini izliyordu. Şarkı başladığındaki yüz ifadesi çok çekiciydi. Ellerini tutarken ki heyecanı. Elleri yanıyordu. Küçücük elleri kendi avucunun içinde titriyordu. Mecaz anlamda değil, gerçekten titriyordu.

“Elini tutmandan rahatsız mı oldun güzelim?”
“Şey... Yok sadece... Ne bileyim...”
“Beste rahat olur musun? İçinden geleni sorabilir ya da söyleyebilir misin Küçüğüm? Ayrıca rahatsız olsan da bırakmayacağım, alışsan iyi olur.”
“Yok, rahatsız olmadım, tamam, sorun yok. İyiyim ben ayrıca!” diye sonlara doğru çemkirdi.
“Tamam sakin ol, çıkardı yine tırnaklarını minik cadı.” Sonra elini dudaklarına götürüp öpücük kondurdu ve “Beste kafanda soru işaretleri olduğunu biliyorum güzelim. Ama birazdan hepsini konuşacağız,” dedi açıklama yapar gibi. “Tamam mı?”

“Vay, ‘güzelim’e terfi ettik ha. Ufak cadı’ya, beceriksiz tavşan’a ne oldu?” -Harikasın kızım, dağıt konuyu, işte bu. Etraftaki romantik havayı dağıtmıştı işte. Romantik ve erotik havayı!
“Berbatsın canım. Konuyu dağıtıyor bana.” Güldü, “Vereyim cevabını hemen, arkadaşlıktan başka evrelere terfi ettiğin için, sıfatların değişti. Ama arada onları da kullanırım merak etme. Mesela ufak cadım, beceriksiz tavşanım, gibi.”
Bu hiç iyi olmamıştı. Kendi kazdığı kuyuya düştü. Neye terfi etmişti ki? Arkadaşlığın bir üstü dostluktu, kankalık da vardı tabi, o neye terfi etmişti? Kaç kademe öteye? Allah Beste’nin aklına zeval vermesin, uçacaktı.

Mekana geldiklerinde Beste büyülenmişti. Arabadan hemen inip etrafa baktı. “Rüzgar, ne kadar güzel bir yer burası.” Rüzgar da arabadan inip gömleğinin kollarını yukarı çekti, “Yazın burası harikadır. Neden hiç gelmedik?” dedi kız adama bakarak.
“Bilmem. Sık sık geliriz istersen. Kış aylarında da ayrı bir güzel oluyor. Haftasonu gelir kalırız bir ara. Romantik olur, şömine falan. Soğuk...“ deyip göz kırptı.
“Olur,“ dedi, neye onay verdiğini anlamadan, bu da Rüzgar’ı gülümsetmişti. Neyseki demin yaşadığı gerginlikten biraz uzaklaşmıştı. Dışarısı serin olur diye içeri girdiler. Eylül ayının sonlarıydı ve serindi hava. Yanlarına gelen garsona siparişleri verdikten sonra manzaraya baktılar.

“Büyülendim.”
Rüzgar kıza bakıp, “Bende,” dedi sadece ve kahvaltı sıradan sohbetle geçti.
“Kahve içelim mi ne dersin? Hem konuşuruz biraz.“
İşte beklenmeyen son gelmişti. “İçelim,“ dedi yutkunarak.
“Bakar mısınız? Bize iki türk kahvesi. Biri sade biri orta.”
“Tabii Rüzgar bey.”

Rüzgar ellerini masaya koyup öne doğru eğildi, “Beste, biliyorum dünü, demin yaşananları düşünüyorsun, kafanda neler var, neleri ne kadar birleştirdin bilmiyorum. Ama ben... Yani...”
“Aaa Beste? Rüzgar? Sizde mi buradaydınız?”
Mısra’nın sesi kulaklarına dolunca şansına lanet ederek, “Siktir ya!” diye homurdandı. Zaten zor açmıştı konuyu. Bir daha nasıl cesaret edecekti?
“Mısra? Evet, kahvaltıya geldik. Nasılsınız?” Rüzgar konuşmayınca Beste araya girmek zorunda kalmıştı.

“İyiyim Bestecim. Sizi gördüğüme sevindim.” Rüzgar’ın onlara ters ters baktığını görünce, “Gerçi Rüzgar pek sevinmişe benzemiyor ama...” dedi. “Hayırdır? Önemli bir şey mi konuşuyorsunuz? Bölmedik inşallah.”
Beste hemen toparladı. “Yok hayır. Öylesine sohbet ediyorduk. Gelsenize.”
Rüzgar yüzünü buruşturdu, “Öylesine mi sohbet ediyorduk?” diye sorunca, Beste ona uyaran bakışlar attı.
“Tamam Poyraz’a sesleneyim. Ben de lavaboya gidiyordum.”

Mısra diğer tarafa yönelirken, Rüzgar sert bakışlarını bu sefer Beste’ye gönderdi ve soğuk bir kahkaha attı. “Beste ne yapıyorsun Allah aşkına? Neden kaçıyorsun? Önemli değil mi seninle konuşacaklarım? Gerçekten önemsemiyor musun?” cevap vermesi için bir süre bekledi. Cevap gelmeyince ellerini saçlarının arasından geçirip dağıttı. Kendi kendine konuşuyormuş gibi daha kısık bir sesle devam etti. “Anlamıyorum ben, seni anlayamıyorum. Ama madem öyle tamam konuşmayız. Susuyorum Beste, tamam mı? Hadi bakalım!“ lafını bitirip karşıya bakınca abisi ve yengesinin geldiğini gördü.

“Ben de Mısra ile lavaboya gideyim en iyisi,” diye mırıldadı.
“Hı hı kaç kaç. Git yani!“
Abisi masaya oturunca Beste onunla selamlaşıp, kalktı ve Mısra ile lavaboya gitti.
Poyraz kardeşine bakıp sırıttı. “Hayrola Karadenizde gemilerin mi battı?”
“Sen de başlama! Kes sesini kahveni iç.”

“Ooo... Sertiz,” dedi gülerek. “Ne oldu anlat hadi?”
“Ne olacak? Beste’yle keyfimize sevgili eşin limon sıktı.”
“Aaa güzel keyif kaçırır benim eşim. Bizi bastığın günlere say. O zaman da bizim keyfimiz kaçmıştı.”
“Emin ol ahını özenle boynumda taşıyorum. Hiç çıkarmıyorum. Maşallah, çek çek bitmedi.”
Poyraz kahkaha attı. “Ne oldu anlat da çözüm üretelim.”

Kafasını kaşıdı Rüzgar, hangi birini anlatacaktı bilmiyordu ama direkt en özelini söyledi, “Beste’yi dün öptüm.”
“Ne? İyi halt ettin.”
“Bugün de ona aşık olduğumu ve sevdiğimi söyleyecektim. Ama sevgili eşin içine etti keyfimizin, Beste de bir güzel destek verdi ona.”
“Dün şarkı yakıyordu, bence Beste de anlamış ve azıcık çekiniyor olabilir. Belki bu yüzden kaçıyordur. Ayrıca azıcık ters girmişsin olaya, önce konuşacak sonra öpecektin, sevgili ters kardeşim.”

“Tamam Poyraz, sanane benim aşk ilan sıramdan. Ben böyle seviyorum,” dedi ters ters çıkışarak. Sonra da inledi, “İlk görüşte aşık oldum ama senelerdir söyleyemiyorum, tam söyleyecekken de siz geldiniz. Şansıma tüküreyim ben ya.“
“Evet, bana da söylemedin.”
“Kimseye söylemedim. Selim ile Çağatay dışında. Onlar da fark ettiler de öyle söyledim. Bir de fazla içmiştim o gece.”
“Tamam gelsinler biz bir bahane ile kalkarız hemen merak etme,” dedi gülümseyerek. Kardeşinin aşık olduğunu görmek güzeldi. Hemde çok güzel. Üstelik Beste’ye aşık olması çok ama çok güzeldi.

“Yok, kalkmayın. Gerek kalmadı. Kafamda soru işaretleri var. Onlar cevaplanmadan bir şey söylemeyeceğim.”
“Ne demek o?”
“Tamam sus geldiler,” dedi karşıdan konuşarak gelen kızları görünce.
Ve havadan sudan sohbetin ardından biraz daha oturduktan sonra hep birlikte kalktılar.
Tüm gün evde köşe kapmaca oynadılar yine. Ama Rüzgar akşam üstü sıkılmış ve mutfağa girip bir sürü yemek yapmıştı. Yemekler olup, sofrayı da hazırlayınca ortalıklarda hala olmayan Beste’yi de çağırmak için odasına gitmişti. Telefonla konuştuğunu duyunca konu da ilgisini çekince yanlış da olsa durup dinledi.

“Yaa ne yapacağımı bilemedim Rüya. Adam öptü diyorum beni öptü. Kalbim duracaktı. Bugün de elimi tuttu. Sonra konuşalım, dedi. Tam konuya girince çatlak yengen geldi. Sinirden çıldırdım. O anda da saçmaladım. Geri adım da atamadım. Şimdi ya hiç konuşmazsa?”
“...”
“Ne? Ben mi? Oldu canım. Görürsem söylerim. Banane kızım senden. Ben sen değilim. Diyemem ben öyle sana aşığım falan.”
“...”
“Evet aşığım Rüya. Eşek gibi seviyorum abini. Ama o eşek bana demeden ben demem.”
“...”
“Ya yaklaşınca nefesim kesiliyor kızım. Elim ayağıma dolanıyor, böyle yine öpsün istiyorum,” derken saçıyla oynamış, sesi de sevimli bir tonda çıkmıştı.
“...”
“Neyse öptüm. Yemek kokusu geldi. Yine harikalar yaratmıştır.”


Telefonu kapatınca Rüzgar şeytani bir gülümseme ile odasına gitti. Tişörtünü çıkardı, parfümünü bolca sıktı üzerine. “Demek öyle küçük cadı, oynayalım o zaman,” dedi ve dışarı çıktı. Beste’nin kapısını çalıp, seslendi. “Ufaklık yemek hazır.”
“Hay ufaklığına ... Geliyorum.”
“Çok ayıp. Duydum seni.”

Beste hızla kapıyı açıp, tam saydıracaktı ki gördüğü manzara ile dondu. Neden üstsüzdü ki? Ne gerek vardı? Temiz tişörtü mü yoktu sanki? “Neden çıplaksın?”
“Çıplak değilim.”
“Çıplaksın Rüzgar! Hayır yıkadım da tişörtlerini,” derken eliyle yüzünü yelliyordu.
“Değilim Beste. Hadi yemek soğumasın. Çok acıktım.”
“Değilmiş. Hayır bu çıplak olmayan halinse, soyundum dediğin hale eyvahlar olsun!”

“Görürsün yakında,” diye kendi kendine cevap verdi Rüzgar.
Beste yediği yemekten bir şey anlamadı. Adamın kokusu burnuna işliyordu. Bronz teninin görüntüsü bedenini aleve veriyordu. Neden yapıyordu ki şimdi bunu? “Edepsiz,” dedi sessiz bir şekilde.
Rüzgar gülümsedi, “Homurdanma güzellik.” Sonra içinden ‘Bu daha iyi günlerin,’ diye geçirdi.

Ertesi gün...

Rüzgar banyodan çıkarken havluyu beline doladı ve mutfağa geçip kendine kahve alıyordu ki Beste de su içmek için mutfağa girmişti.
Adamı gördüğü anda da “Ya havluyla neden dolanıyorsun etrafta Allah aşkına?” diye çıkıştı.
“Ne var rahatsız mı oldun?”

“Yok da. Ayıp denen bir şey var yani sonuçta, Allah Allah ya! Odamdayım ben! Ders çalışacağım.”
“Allah zihin açıklığı versin,” dedi arkasından gülerek.
“Akıl bıraktın da çünkü!”

Pazartesi...

“Beste!” diye seslendi Rüzgar evin içinde. Ama ne yazık ki kız duymuyordu. Bu sefer odasının kapısına çıkıp, yeniden seslendi, “Beste!”
“Efendim. Mutfaktayım!”
“Ya bir bakar mısın?”

Beste mutfaktan çıkıp koridora gelmişti ki birden cırladı, “Hiii!” diye. “Bu ne hal ya? Edepsiz misin sen?”
“Soyum sağolsun, yedi ceddimiz edepsiz de ne var halimde onu anlamadım?“ dedi yalancı bir şaşkınlıkla.
“İç çamaşırlarlasın Rüzgar!” bu adam onu delirtmeye and içmişti and. Allah cezasını böyle veriyordu, ya da Rüzgar onu sürüm sürüm süründürüyordu.
“Eee? Çıplak değilim ya. Her neyse şu gömleğe kravat seçsene güzelim, ben bir türlü uyduramadım. Senin zevkin güzeldir.”

“Tamam çekil öteye!” dedi odanın kapısından onu itekleyerek. Çok yakın durmasa iyiydi.
İçeri soyunma odasına girdiklerinde Rüzgar kızın tam dibinde durdu. Beste eliyle yüzünü yelledi. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?
“Biraz öteye şey yap,” derken dolaba baktı ve üzerindeki gömleğe en uygun kravatı çıkarıp, “Bu nasıl?” diye sordu.
“Süper. Teşekkür ederim. Bugün reklam ajansından Hale hanım gelecek de, şık olmak istedim.”

“Ha! Benim neden haberim yok bu toplantıdan? Asistanın değil miyim ben senin?”
“Ya sen okulda olacaksın o saatte. Ki zaten bireysel bir toplantı olacak, öyle resmi değil.”
“Bireysel? Başbaşa yani? Resmi de değil. Gayriresmi?”
Rüzgar aynaya bakarak kravatını takıyordu, “Hı hı aynen. Neyse geç kalmadan çıkalım mı?”

“Çıkalım. Çıkalım tabi, geç kalmayalım Hale hanıma! Başbaşa ha,” dedi. “Gayriresmi!” Süründürüyordu, süründürecekti de... ‘Ama görürsün sen bireysel toplantıyı. Hale kimdi ya?’
Rüzgar bütün yol Beste’nin açık sorularına üstü kapalı cevaplar vermiş ve sonunda onu okula bırakıp ofise geçebilmişti.
Hızla odasına geçecekken, sekreteri önünü kesti, “Rüzgar bey. Biri sizi aradı. Çok önemli olduğunu ve acil görüşmek istediğini söyledi.”

“Görüşmem var-”
“Beste hanımla ilgiliymiş.”
Rüzgar kaşlarını çattı, “Öyle mi? İyi tamam ara ve bağla.” Okuldan mı acaba diye düşündü.
“Peki efendim.“

Odasına girdiğinde ceketini çıkarıp, yerine oturmuştu ki sabit telefon çaldı. Beste ile ilgili kim, neden arasındı onu? Bu kızın kimsesi yoktu. “Efendim ben Rüzgar Soylu.”
“Merhaba Rüzgar. Ben Berzan Moran. Sizinle özel bir konu hakkında konuşacağım.”
“Moran mı?” kaşları çatıldı, “Konu Beste ile ilgili demiştiniz, Beste’yi nereden tanıyorsunuz? Neyiniz oluyor da soyadınız aynı.”
“Gelince konuşacağız. Yalnız Beste bilmesin. Yarın okulda olacak zaten, ben o saatlerde uğrarım ofisinize.“

“Kim olduğunuzu öğrenebilir miyim Berzan bey?”
Berzan gülümsedi, adam görmese de, “Bir akrabasıyım. Dediğim gibi o bilmesin.”
“Peki tamam Berzan bey. Bekliyorum.”

Telefonu kapattıktan sonra aklına gelen şeyle bilgisayarının kapağını açıp, başlattı ve Berzan Moran ismini internette araştırdı ama sonuç alamadı. Neler oluyordu anlamıyordu. Kimdi bu adam? Akrabası demişti, ama neyi? “Kocası falan değildir her halde,” derken kendi kendine gülmüş, ama sonrasında da kaşları çatılmıştı. “Değildir canım!” diye sinirle çıkıştı. Bu düşüncelerle pencereden dışarıya bakıp dalmıştı ki sekreteri arayıp, Hale hanımın geldiğini söyledi.
“Hemen içeri al,” diyerek telefonu kapattı ve ayağa kalkıp, kapı tarafına geldi.

Hale her zamanki güzelliği ve sadeliği ile göz kamaştırıyordu. Rüzgar’ın üniversiteden arkadaşıydı ve yıllarca Çağatay’a aşıktı. Ama salak arkadaşı bir türlü bu güzelliği görmüyordu ne yazık ki. Kendi sevdiceği gibi. Özlemişti o cadıyı da...
Kadın yanına gelince “Hoşgeldin güzelim,” dedi yanaklarını öperek.
“Hoşbuldum yakışıklı. Nasılsın ve hala çok tatlısın?”
“İyiyim iyi ve çok özledim,” deyip birdaha sarıldı.
“Ah bende sizleri çok özledim.”

“Eminim, özlemişsindir hepimizi,” dedi manidar bir bakışla. Kızın gözlerindeki hüzün hala yerli yerindeydi. Bunca sene kaçmıştı adamdan ama unutamamıştı anlaşılan. “Buyur geç. Ne içersin?”
“Sade kahve olabilir.”
“Peki.”

O sırada ofise koştur koştur gelen Beste, sekreterin önündeki masanın yanında durup, ellerini dizlerine koydu, derin derin nefesler aldı. Nefessiz kalmıştı resmen. Sekreterin masasında duran kapalı suyu açıp bitirene kadar içti, “Ay öldüm!” sonra nefesini kontrol ettikten sonra “Hale midir havale midir nedir o kadın geldi mi?” diye sordu.
“Evet, içerde.”
Ellerini birbirine vurdu, “Nee? Geç kaldım ya! Gitti ad-yani toplantı!” -öpüşmüşler miydi? Ne yapıyorlardı acaba?

“Yok tatlım korkma. Kişisel toplantı bu. Girmene gerek yok. Yani toplantı bile sayıl-”
Beste bir elinde defterler diğer eli dizlerinde hala nefes almaya çalışıyordu ve birden kızın sözünü kesti, “Başlatma kişiseline. Kişisel toplantı mı olurmuş ya?  Baksana kaç dakika oldu? Beş, on, yirmi Allah korusun? Kaç kaç?” sesi ağlamaklıydı.
“Yarım saat falan.”

“Eyvahlar olsun. Ben giriyorum. Gidecek adam!“ sonra odaya doğru giderken homurdandı. “Adam beni üç dakika içinde öptü. Yarım saatte neler yapmaz. Allah Allah!”
Kapıyı çaldı ve gir sesinden sonra içeri daldı. Geç mi demişti gir diye? Neyseki ofsaytlık bir durum yok. İyi, herkes yerindeydi. Aferin... Yüsss puan Rüzgar’a...

“Ah, kusura bakma Rüzgarcım, yani Rüzgar bey geciktim toplantıya.“ bilerek önce ismi ile hitap etmişti. Bilsin herkes yerini.
“Ah Beste hanım, önemli değil. Zaten özel bir görüşmeydi ve bitti. Yemeğe çıkıyorduk. Siz işinize bakabilirsiniz. Gerçi dersinizin de bitmesine daha üç saat var ama er-”
“Başlatma dersine!” sonra birden ‘zarafet Beste, zarafet! Asil ol...’ dedi kendi kendine, “Yani iş her şeyden önce gelir, prensip meselesi.” Yemek mi? İş mi? Ne saçmalıyordu ya? Yoktu onun işi falan. “Hem yok işim falan. Bende gelirim.”

“Peki, bu arada tanıştırayım. Hale, benim hem üniversiteden arkadaşım, hem de yeni çalışmaya başlayacağımız reklam ajansının danışmanı. Beste de benim asistanım.”
“Asistan az gelir. Her şeyiyim onun ben. Hem ev arkadaşı, hem özel arkadaşı, öyle aklına gelebilecek her şey. Aynı evde yaşıyoruz biz. Uzun bir zamandır. Yanlış anlaşılmaya mümkün, ama umurumda değil, yanlış anlayabilirsin yani...” saçmalama da sus Beste! “Memnun oldum Hale hanım bu arada.”

Hale sırıttı. Ne tatlı bir şeydi bu? Onu mu kıskanmıştı acaba, daha neler... Rüzgar onun kardeşi, arkadaşıydı. “Bana Hale diyebilirsin ve bende memnun oldum Besteciğim. Eee çıkalım mı yakışıklı? Çok açım ve beni doyurmak zor biliyorsun.”
Rüzgar, “Sığır keseriz!” diye sinirle homurdanan Beste’nin kolunu sıktı. “Beste!” sonra kadına gülümseyip, “Olur güzellik, hadi çıkalım,” dedi.
‘Bir dakika benim adamım bu kıza güzellik mi dedi? Öldürürüm seni adam. O kadın da yakışıklı demişti! Allah’ım öldürme beni sinirden!’

“Nereye gidiyoruz?” diye sordu kadın Rüzgar’a. Elbette cevabı biliyordu.
“Tabii ki her zamanki yere,” derken, Beste’nin surat ifadesine baktı. Evet tam istediği gibiydi. ‘kıskançlıktan delirmiş.’
Arabaya binmek için otoparka indiklerinde Beste kıza fırsat vermeden ön koltuğa geçti. Hale zaten bu ikilinin arasında bir şeyler olduğunu anlamış, gülüyordu.

“Çağatay biliyor mu döndüğünü?” diye sordu Rüzgar dikiz aynasından kıza bakarak.
“Bilmiyorum. İlgilenmiyorum da açıkçası.”
“Hım.”
Beste dönen muhabbeti anlamıyordu ama adamın dikiz aynasından kıza baktığını görünce hemen diklenip aynayı başka yöne doğru çevirdi. “Hah böyle daha iyi. Arabalar görünmüyordu. Arabalara bak sen!"

"Beste ne yapıyorsun Allah aşkına?” diye sinirle söylendi Rüzgar.
“Dikiz aynası arkadaki arabaları dikizlemek içindir Rüzgar bey, kadınları değil! Ayrıca arabada ben varım, lütfen önünüze dönüp,  dikkatinizi yola verir misiniz? Aaa!” dedi çıkışarak. “Siz sohbet edeceksiniz diye hayatımı riske atamam ben.” Kadına döndü, “Kişisel değil, genel bir önlem.”

Hale gülüyordu ikisine de, “Önemli değil, anladım zaten.” Anlaşılan daha açılmamışlardı birbirlerine.
“İyi!” -Ne anladıysa bu da.
Mekana geldiklerinde Rüzgar Beste’nin karşısına, Hale de Beste’nin yanına oturdu. Siparişleri verdikten sonra da Hale müsaade isteyip lavaboya gitti. Azıcık bu delileri tek bırakmaktı niyeti.
Rüzgar ellerini masada birleştirip öne doğru eğildi, “Eee Besteciğim, şu toplantıyı ‘basma’ nedenini öğrenebilir miyim?”

“Basma? Basma kaba oldu. Olmadı o. Yani sonuçta senin asistanınım ben, ‘Bu toplantıda yanımda olmak istemenin nedeni nedir Besteciğim?’ ya da ‘İşine ne kadar özen gösteriyorsun maşallah canım asistanım,’ desen daha yerinde olur, diye düşünüyorum ben! Basma yok, ben asil bir kızım.”
“Hıı, tamam öyle diyelim. Bu toplantıda yanımda olmak istemenin nedeni nedir canım tatlı küçük yaramaz asistanım? Nasıl oldu mu?”
“Çok güzel oldu valla Rüzgar bey! Cuk oturdu desem, yeridir.”

“Eee?” diye zor sabretmeye çalıştığını belli eden bir surat ifadesi ile sordu.
“Ne ee’si? Tamam oldu, dedik. Allah Al-!”
Rüzgar onun sözünü kesip, “Beste!” dedi sinirle.
“Allahhh!” damağını çekti. “Ne?”
“Cevap Beste cevap!” diye bıkkınlıkla söylendi.
“Şey yani... Cevap şey...”

Rüzgar kızın gözlerinin içine baktı, “Ne? Şey ne? Söyle artık Beste ne?”
“Off, kıskandım Rüzgar, oldu mu? Çok kıskandım. Sen kazandın,” derken ellerini havaya kaldırdı, “Konuşalım! Yarım kalan konuşmamızı tamamlayalım.”
Rüzgar gülerek arkasına yaslandı, “Aaa, hayır bebeğim. Sen o hakkını kaybettin. Bu akşam sen konuşacaksın, ben dinleyeceğim.”
“Ben? Ben mi konuşacağım?” dedi kendini gösterip.
“Evet.”
“Rüzgar bak-” diyordu ki Hale’nin gelmesi ile konuyu kapatıp, sustu. Aman ne güzel! Top bir yerlerinde patlamıştı. O nasıl konuşacaktı ki? Allah’ım sen yardım et...

Yemeklerini yerken Rüzgar ve Hale Beste’ye üniversite yıllarından bahsediyorlardı. O an Beste kadının Çağatay’dan hoşlandığını anlamış ve açıkçası bir gol daha yemişti, ama içi de rahatlamıştı. Yemeklerini yedikten sonra da şirkete dönmüşlerdi. Hale hiç içeri girmeden otoparktaki arabasına binip giderken Beste de hızla odasına gitmişti.
Akşamın stresiyle dört dönüyordu odanın içinde. Ne diyecekti ki adama?  “Sana aşığım Rüzgar.” Yok çok klasik.
“Seni çok seviyorum.” fazla klişe.
“Off, akşamlar olmasın!” diye çığlık attı. Ama ne yazık ki duası gerçek olmadı.

???
VE DİĞER BÖLÜM DE SİZLERLE :)

Continue Reading

You'll Also Like

497K 31.1K 49
Hande ve Efe geçmişin tozlu sayfalarına gömülü bir aşkın iki kahramanı. Tekrar karşılaştıklarında çarpan kalpleri onları geçmişe götürse de aşkları k...
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2M 83K 49
İhanetin gölgesinde yaşanan bir aşk... Gerçek aşkı bulduğunu sanan bir kadın. Ve intikam yemini etmiş bir adam. Aşkın insanı sadece bir defa bulduğu...
19.6K 2.9K 18
Merhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazas...