SAHİPSİZ

By _eleutheromania_1

2.7M 97.6K 15.8K

Başlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izle... More

Bölüm 1: Başlıyoruz,
Bölüm 2: Hiçbir işe yaramazsın,
Bölüm 3: Üzgünüm,
Bölüm 4: Aç gözlerini,
Bölüm 5: Geri geleceksin,
Bölüm 6: Zümrüd-ü Anka,
Bölüm 7: Bende öyle düşünmüştüm,
Bölüm 8: İntikam soğuk yenir,
Bölüm 9: Plan,
Bölüm 10: Oynayalım bakalım,
Bölüm 11: Neden,
Bölüm 12: Ne istiyorsun,
Bölüm 13: Turta,
Bölüm 14: Kanlı Dövüş,
Bölüm 15: Tehlike,
Bölüm 16: Burası çok karanlık,
Bölüm 17: Ortak hisler: Öfke,
Bölüm 18: Ateş,
Bölüm 19: Sesler,
Bölüm 20/1: Melisa,
Bölüm 20/2: Karaoke,
Bölüm 21: Sarhoş,
Bölüm 22: Hissetmek,
Bölüm 23: Yeni Ev,
Bölüm 24: Yakınlaşma,
Bölüm 25/1:Lili,
Bölüm 25/2: Kararlar,
Bölüm 26: Aptalsın,
Bölüm 28/1: Takas,
Bölüm 28/2: Takas,
Bölüm 29/1: İzin vermem,
Bölüm 29/2: İzin vermem,
Bölüm 29/3: İzin vermem,
Tanıtım Videosu 1-2
Bölüm 30/1: Ölüm,
Bölüm 30/2: Ölüm
Bölüm 30/3:Ölüm
Bölüm 30/4: Ölüm,
Bölüm 30/5: Ölüm,
Bölüm 31: Kuş Beyin,
Kesit
Bölüm 32: Bu Kadar Hassas Olma,
Bölüm 33: Sahip,
Bölüm 34/1: Kim O,
Bölüm 34/2: Kim O,
Bölüm 34/3: Kim O,
Bölüm 35: Çaresizlik,
Bölüm 36: Prens Vakti,
500K! Teşekkürler.
Bölüm 37: Kaçış
Bölüm 38: Öyle Değilsin,
kesit
Bölüm 39:
Bölüm 40:
Bölüm 41'den,
Bölüm 41:Ve Kuş Kanadı Sarmaşığa Dolaştı,
Bölüm 42: Gerçek,
Bölüm 43: Dilek Taşı,
Bölüm 44: Arkadaş,
Bölüm 45: Güven
Bölüm 46: Renkarnasyon
kesit
Bölüm 47/1; Acı Nota
Bölüm 47/2: Acı Nota
Bölüm 47/3: Uçurtma
Bölüm 48: Kökleri Zehir Dolu Gerçekler
Bölüm 49: Daima
Bölüm 50: Döneceksin...
Bölüm 51: YUVA'M
Bölüm 52: Aile
Bölüm 53: Değişim,
Özel; Sarhoş
Bölüm 54: Dikiş, Part 1
Bölüm 54: Dikiş, Part 2
Bölüm 54: Dikiş, Part 3
Bölüm 54: Mavi Işık ve Yanılsamalar
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil, Part 1
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil Part 2
Bölüm 55:KMÇABD 1.KİTAP FİNAL

Bölüm 27: Cidden Aptalsın,

35.6K 1.6K 138
By _eleutheromania_1

Bu bölümü AleynaArslan489 a ithaf ediyorum. Önceki bölüm ithaf yapmayı unuttuğum için üzgünüm.

Bölüm sonunda benimle düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

+100 istiyoruz :D

Keyifli okumalar ♥


Kimsenin bilmediği bir yerde birilerine uzanan eller vardı. Kimisinin ruhu sakattı. Kimisinin ise hiç yoktu. Ama hepsinin ortak noktası uzattığı elleriydi. Birinde yaşama umudu, diğerinde ölümün soğuk dokunaçları vardı.

Bir el yaşamı ortasında bulunan çizgiden alırdı. O çizgi kimisinde uzun, kimisinde kısa olurdu. Uzatılan elin ortasında bulunan yaşam başka bir hayatın sınırları içine girdiğinde ortasında bulunan yaşam etrafa açılan parmaklara kayar, tırnağın altında bulunan o hassas ete tutunurdu. İstediği her şeyi gözlemler, sonrasında harekete geçmek için pusuya yatardı. Kimse o etten şüphelenmezdi. Kimse acının en ağır yaşandığı yeri sorgulamazdı çünkü oradaki  acı başlı başına bir kaostu ve insanlar kaosun en temeline inemezdi. Korkarlardı. Çünkü o kaostu.

Yumuşaklığını ellerimin en hassas yerinde hissettiğim battaniyeyi Nejla'nın üzerine bırakıverdim. Uyuyaklamıştı. Karamel tonundaki saçları yüzüne gelmişti, beyaz teni bulduğu aralıklardan kendini belli ediyordu. Geriye doğru yavaşça çekildim. Uzun bir gece olmuştu. Onu uyandırmak istemiyordum çünkü bir bu kadar daha konuşmasını kaldıramazdım. Nejla koltukta rahatsızca kıpırdandığında olduğum yerde nefesimi dahi tutarak bekledim. Sonunda kımıldamayı kesip rahat bir pozisyon buldu ve yüzüne gelen saçlarını uykunun mahmurluğu etkisinde geriye itti. Tuttuğum nefesi yavaşça bırakarak her adımda ondan biraz daha uzaklaştım.

Mutfağa doğru ilerlemeye başladığımda dışarıya açılan kapıyı da kontrol etmeden geçmedim. Uluç'un bu gece gelmeyeceğini biliyordum ama onu beklemekten de geri kalmıyordum. Mutfağın eşiğinden içeri girdiğimde ışığı yakmadım. Salonun ışığı mutfağın girişine kadar vuruyordu ve mutfakta loş bir ışık oluyordu. Kendim için bir bardak su doldurduğumda Nejla'nın kımıldayan ve huysuz huysuz çıkan sesi buraya kadar geliyordu. Mutfakta bulunan küçük pencereye gözüm kayarken bu gece bizi korumaya mecbur bırakılmış adamlardan birkaçını görmek için ayak parmak uçlarımın üstünde yükseldim. Gözüm doğrudan Ahmet'i arıyordu.

Etrafta kimse yoktu. Elimdeki bardağı kenara bıraktığımda ve ellerimi tezgahın üzerine dayayıp pencereye daha çok yaklaştığımda bahçenin içinde dolanan beyaz bir fener ışığının olduğunu gördüm. Uluç'un tuttuğu korumalardan birinin tutuyor olduğuna emindim.
Gözlerim bu sefer gökyüzüne kaydı ve şehrin ışıklarından dolayı göremediğim tüm yıldızları aslında görüyormuş gibi incelemeye başladım. Görebildiğim yalnızca şehrin tüm ışıklarına rağmen karanlığın içinde parlamaya ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen yıldızdı. Tüm küçük yıldızların sesi olmuş gibi, onlar için ayakta kalıyormuş gibiydi. Sanki sönse tüm gökyüzü boş kalacak gibi duruyordu ki bu sonsuz bir karanlık demekti.

Bazı geceler dışında ayın gökyüzünde olmayışı biz insanlar için büyük bir boşluk yaratacak seviyeye gelmezdi ama herkesin günde bir kere dahi olsa mutlaka baktığı gökyüzünde yıldızlar bir geceliğine dahi olmasa büyük bir korku ortaya çıkardı. Çünkü yıldızlar isimlerin yazılı olduğu dilek ağaçları gibiydiler. Kabul edilene kadar orada dururdu ve eğer kaybolursa yerine yeniden yazılırdı. Ama yıldızda böyle bir şans yoktu.

Karanlık, yıldızın tek dostu gibi gökyüzüne serilmişti. Bu bana Uluç'u hatırlattı. Uluç ise beni şu an için saran tek şeydi ve ben tüm bu Uluç siyahına rağmen ayakta kalmaya çalışıyordum. Arada Uluç'un karanlığı önüme gelebiliyordu ama bu yalnızca ışığımın titriyormuş gib görünmesine sebep oluyordu.

Ayaklarımın üzerine basarak geriye döndüğümde bu karanlığı yok etmenin yolunu aramaya başladım. Başından beri yapmak istediklerimden biride buydu.

Dışa açılan kapının önüne geldiğimde durup yeniden baktım. Ahmet'i görememiştim. Fırsat bulabilseydim bugün Uluç'a onun garip hareketler ve bir şeyler sakladığını söyleyecektim. Ama Uluç her zaman olduğu gibi yalnızca kendini ilgilendiren kısımlarda konuşmuş, gerisi için bana söz hakkı tanımamıştı. Ona Haldun planını kabul ettirmiştim ama bu bile temelinde onun istediğine dayanıyordu. Sonrasında benimle ilgili olan yer ise Uluç'un vicdanına bakıyordu.

Kapının kulpunu yavaşça indirirken düşündüğüm şey acaba buradan, bu kapıdan ne zaman özgür olarak çıkacağımdı. Soğumaya yüz tutmuş hava yüzümü yalıyordu.

Adımım soğuğa meydan okuyarak ileri doğru atıldığında kafamı sağa sola çevirdim. Ahmet yine ortalarda yoktu. Arka bahçeye uzanan patika yola baktım. Oraya gidip ne yaptığına bakabilirdim. Bir şey saklıyor mu emin değildim elbette ama tedirgin tavırları insanı kuşkuya düşürüyordu.

Emin adımlarla attığım bir kaç adımın devamı gelmedi. Olduğum yerde durup düşündüm. Bir işler çeviriyorsa bile bunu görmem ne kadar doğru olurdu. Saatler öncesinde özgürlüğüm üzerine bir anlaşma yapmıştım. Ölmek için bugün güzel bir gün değildi.

Geriye dönüp içeriye yöneleceğim sırada onu köşeye dikilmiş beni izlerken buldum. Karanlık yüzünden yüzü gölgelenmişti ve mimiksiz yüzü el değilmeyecek kadar korkutucu görünüyordu. İleriye doğru bir adım atıp konuştum.

"Merhaba. "Ahmet bana bakmaya devam ediyordu. Ondan korkuyormuş gibi bir görüntü sergilemek istemiyordum. Bu yüzden bir adım daha atıp yüzünü net bir şekilde görmeye çalıştım.

"Bir ihtiyacın var mı diye soracaktım. "Ahmet yine tepki vermedi ama karanlıkta emin olamasamda gözlerini kırpmış gibi gördüm. Bu bile bana destek verdi. Bir adım daha attığımda artık aramızda çok fazla bir mesafe kalmamıştı. Artık yüzünü net bir şekilde görebiliyordum.

"Sen iyi misin ? Bir bardak çay ister misin ?" Ahmet tepkisiz kalmaya ant içmiş gibi olduğu yerde kımıldamadan duruyordu. Tam o sırada bir araba evin önüne durdu. Saniyeler sonra kapılarının açılma sesi duyuldu. Kim olduğuna bakmak için başımı çevirdiğimde Uluç metal bahçe kapısını itiyordu. Gözleri beni bulmadan önce adımları telaşsızdı ama beni dışarda görünce adımlarını hızlandırıp yanıma kısa bir sürede ulaştı.

"Ne işin var dışarda ?" Her zaman olduğu gibi kaşları yine çatılmıştı. Zaten onu gülerken hiç görmemiştim. Adice sırıtışlarını biliyordum ama gerçek anlamda bir gülümseme henüz olmamıştı.

"Ben Ahmet'i." Ahmet'e döndüğümde onun az önce durduğu yerde olmadığını gördüm. Tekrar Uluç'a döndüğümde cümleyi nasıl devam ettireceğimi bilemedim. Az önce burada olduğuna yemin edebilirdim.

"Ahmet'i ne ? Korumalarla konuşmanı istemiyorum. İçeriye gir." Elimi itiraz edercesine sallamaya başladım.

"Hayır, az önce buradaydı. Gelirken görmedin mi ?" Uluç bana şizofreni hastasıymışım gibi baktı ve elini omzuma getirerek yönümü eve çevirdi.

"İçeriye gir Anka." Yeniden itiraz edecek oldum.

"İçeriye girde ne işler döndüğüne bakayım." Bana inanmış olmasına sevinerek içeriye girdim. Kapıyı kapatmayıp ona döndüğümde kıstığı gözleri ile etrafı izlediğini gördüm. Sanki orada olduğumu görmüş gibi bana döndüğünde o dişlerini yeniden göstermeden önce ben kapıyı yüzüne kapattım.

Sırtımı kapının iç yüzüne dayayıp salonda büyük bir keyifle uyumaya devam eden Nejla'ya baktım. Bende o kadar huzurlu uyumayı isterdim. Yasladığım sırtımda hareketlilik hissettiğimde kapının açılmaya çalışıldığını anladım. Kenara çekilip kapının açılmasına yardımcı olurken görmeyi beklediğim kişi Savaş değildi. Bir anda benimle burun buruna gelmeyi beklemediğinden önce şaşırsada sonra hiçbir şey söylemeden içeriye girdi. Bu herif Uluç'a özeniyordu. Başından itibaren Savaş'ı sevmiyordum ama şimdi onu Uluç'la kıyaslamaya başladığımda daha bir çekilmez olmuştu. Mutfağa gidişini seyrederken içimden mırıldandım. Kapıyı kapatmak için yöneldiğimde önce elimi kapının soğuk metal kenarına koydum. O sırada kapının soğuğundan ayrı başka bir soğuk elime temas etti. Öylece kalırken Uluç'un büyük ve yaralı eli elimin üzerinde durmaya devam etti. Orada öylece kaldım. Uluç'un sert gözleri bende olduğu gibi önce birbiri üzerine konulmuş ellerimize kaydı. Gözleri koluma oradan da yüzüme kaydığında beklediğim hiçbir tepki yoktu. Uluç bir süre beklentimi bozacak hiçbir şey yapmadı.

"Bir daha yanında ben olmadan dışarıya çıkmayacaksın. Adamlardan biri ile konuşmanı da istemiyorum." Elimi elinin altından yavaşça çektim. Bunu yaparken yüzüne bakmamıştım.

"Dışarda kaç tane adam var ?" Ahmet'ten başka korumaların olduğunu görmesem bile biliyordum. Ve bunu Uluç'tan duymak Ahmet'e karşı baş gösteren endişemin hafiflemesi için yardımcı olmuştu.

"Asıl anlaman gereken yeri anlamadığını görüyorum." Uluç kapıyı kapatıp Savaş gibi mutfağa yönelmeye başladı. Huysuzlanmamaya çalışıyordum.

"Ahmet'in güvenilir biri olduğunu düşünmüyorum." Uluç buzdolabına doğru ilerlemeye devam etti. Dolabın kenarında duran maden suyunun birini uzun parmaklarıyla kavrarken durup bana baktı.

"Neden ?" Savaş ile göz göze gelirken onunda beni dinliyor olması karşısında gerildim.

"Dün onu elinde bir şeyler saklamaya çalışırken gördüm. Ve az önce olanlar. Öylece durmuş bana bakıyordu." Uluç elindeki gazozu kenara koyup kendini dolaba yasladı.

"Ahmet dört saat önce ayrılmış. Nöbet değişimi. "Söyleyecek bir şey aradım ama Uluç'un bana karşı takındığı tavır her şeyi ortaya seriyordu. Bana inanmıyordu. Omzundan destek alarak kendini dolaba yaslanmaktan kurtardı. Savaş Nejla'nın yapmış olduğu tavuğu yemeye geri döndü.

"Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun ?" Çekmecenin içinden gazoz açacağını alıp gözlerini gözlerimden çekmeden maden suyunun ağzını açtı.

"Hayır, bahane ürettiğini düşünüyorum." Eşikte durmaktan vazgeçip öne doğru bir adım attım.

"Ne bahanesi ?" Uluç Savaş'ın yanından bir sandalye çekti ve masaya oturdu. Maden suyundan bir yudum aldı.

"Kaçmaya çalışıyordun ve yakalandın. Ahmet işin bahanesiydi." Kaşlarım ben onları kontrol edemeden çatıldı. İçimdeki buharlaşan duman kulaklarıma vuruyordu.

"Şaka mısın sen ?" Uluç ters ters baktı.

"Ordan bakınca öyle mi görünüyor ?" Dilime gelen hakaret dolu kelimeleri tutmaya çalışırken zararın yalnızca kendime olduğuna karar verdim. O herif bir işler çeviriyordu ve ben bunu söylediğimde bana inanmıyordu. Sinirimi kontrol altına almaya çalışarak geriye döndüm.

"Ne halin varsa gör."

Uluç'un bana inanmamış olması fikrini umursamamaya çalışarak odama girdim. Ama bu pek mümkün olmuyordu çünkü midemde oluşan buharın sebebi oydu.

Bana inanmak neden bu kadar zordu ki ?

Yatağın kenarında oturmaya başlarken sinirlerimin yatışmasını sağlamaya çalışıyordum. Uluç'un yan odasındaki kapı açılıp kapandığında onunda odasına girmiş olduğunu anladım. Sabaha yine çok az bir vakit kalmıştı. Kafamı pencereye çevirdiğimde bunu açılmaya başlayan gökyüzünde de gördüm. 

Uluç'un odasının kapısı yeniden açılıp kapandığında dikkatim dağıldı.

Bir kaç tıkırtının ardından kapı yeniden açılıp kapandığında neler olduğuna bakmak için ayağa kalktım. Uluç'un küfür dolu sesi kapının ardından kısık bir şekilde duyulduğunda kapıyı açmak için acele etmedim. Birde onun siniri ile uğraşmak istemiyordum.

Vazgeçip geriye döneceğim sırada odamın kapısı açıldı ve Uluç ile göz göze geldim. Kapıyı çalmadan odaya dalmıştı. Soyunuyor olabilirdim!

"Bir kadının odasına böyle dalınmaz. "Sesim ben istemeden yüksek çıkmıştı ama bunu önemsemedim.

"Soyunuyor olabilirdim." Uluç bana aldırmadan yanımdan geçip yatağımın üzerine koca cüssesini attığında hem şaşırmış hemde beni umursamadığı için daha çok sinirlenmiştim.

"Duymadın mı beni ?" Ayak ucuna doğru ilerleyip onu dürttüm. Şu an sınır ihlali yapıyordu. Burası benim alanımdı.

"Duydum, kadın dedin ama sen küçük bir kız çocuğundan farksızsın. Ve burada yatacağım. "Onu bu sefer daha güçlü bir şekilde itekledim. Bana küçük bir kız çocuğu diyemezdi. Hem odamı işgal ediyor hem de benimle dalga geçiyordu.

"Odanda yatak yok mu ? Çık buradan Uluç. "Uluç kafasını inleyerek yastığıma gömdü.

"Nejla buraya diye benim odama girmiş. Kaldırmaya çalıştım ama git birde sen gör." Sesi başı yastığa gömülü olduğu için boğuk çıkmıştı.

"Bu benim sorunum değil. Kalk yatağımdan. "Uluç omzunun üzerinde doğruldu.

"Gidip Nejla ile yat Anka. Sana sürekli ne yapman gerektiğini  söylememi mi istiyorsun ?" Gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinden uykusuz olduğunu görebiliyordum ama bu pek umrumda değildi. Çünkü beni bir kere sinirlendirmişti. 

"Bunun benim sorunum olmadığını söylüyorum. Gidip salonda yat Uluç. Burada yatamazsın. Bende orada yatmayacağım. "Elimde duvarın diğer tarafında bulunan odayı işaret ettim.

"Salonda Savaş yatıyor. İster git Nejla ile yat ister burada kalmaya devam et. Ama o sesini duymak istemiyorum. Çok ciddiyim Anka. Uykusuzken sağım solum pek belli olmaz. "Kaşlarım hayretle havaya doğru kalkarken Uluç ne söyleyeceğimi bile beklemeden üzerine yattığı yorgandan kalkıp içine girdi ve sırtını bana dönerek uyumaya devam etti.

Tırnaklarımı ona karşı bir şey yapamadığım için avuç içime bastırdım. Saçlarımı sinirle savururken kapının kolunu hışımla kavradım ve son kez ona dönüp konuştum.

"Çok ciddiyim Anka. Uykusuzken sağım solum pek belli olmaz. "Ağzına çemkirmiştim. Kapıyı kapatmadan hemen önce oluşan ince aralıktan Uluç'un hayretle aralanmış gözlerini gördüm. Doğrulmuş bana bakıyordu.

Kapıyı kapattığım ilk yirmi saniye içinde Uluç'un doğrulmakla kalmayıp, kalkıp yanıma geleceği endişesi yaşadım ama hiçbir şey olmamıştı. Ara holde öylece kalırken çaresizce Uluç'un odasının kapısına baktım. Kendimi sahibi tarafından ceza olarak dışarıya atılmış kedi gibi hissediyordum. Ve kahrolmasın ki o kedinin gidecek daha iyi bir yeri yoktu.

Uluç'un odasının önüne yaklaşık yedi adımda ulaştığımda ses çıkarıp çıkarmamaya özen göstermeden kapıyı açtım. Nejla'yı uyandırıp odaların değişmesini sağlayabilirdim ama onun yatağa artı şeklini almış bir şekilde yattığını gördükten sonra Uluç'un pes etmiş olmasına hak verdim. Burada yatamazdım. Henüz içeriye girmemişken bile bunu biliyordum.

İçeriye doğru bir adım attığımda her şeyin soluduğum havayla birlikte yeniden doğduğunu hissettim. Beynimdeki zehir sanki ateşini oksijenden alıyormuş gibi aldığım ilk nefeste tutuşmaya başladı. Adımlarım beni ateşin ortasına atmak istemediğinden ileriye doğru gitmiyordu ama bir güç bana ateşin yakmasından korkmadığını söylüyordu. O güce güvenmek istiyordum.

Nefes almayı kesmek isterdim ama kapıyı kendi ellerimle bedenimi içerde bırakacak şekilde kapattığımda bununda imkansızlığını gördüm. Şimdi her yandan yanıyordum. Nefes alıp vermemi yavaşlatmaya çalıştım. Pencereden içeriye vuran ışık ayak ucuma değdiğinde artık bunuda yapamıyordum. O gece olan görüntünün hayali önüme serilirken kalbimin ritminin hızlanması kontrolüm dışı olmuştu.

Işığın bedenime değmesini kesmek adına bir adım geriledim. Sırtım köşeye sıkıştırıldığımı belli etmek ister gibi kapıya yaslandı.

Elimin titremesini göz ardı etmeye çalışarak kapının kolunu kavradığımda vücudumda oluşan yangın rüzgarın geleceği yönü hesap ederek alevlerini geriye savurdu. Şimdi ateş o gecenin izleri üzerine yayılıyordu.

Bedenimin daha fazla alev almasına engel olarak kapıyı bu sefer dışarda kalacağım şekilde kapattım. Şimdi bedenimin ısısı da normal seviyeye iniyordu. Elimde olmadan kıstığım gözlerimle kendi odamın kapısına baktım. Önünden geçip salona doğru ilerlediğimde Uluç'un bir kez daha haklı olduğunu gördüm. Savaş koltuğa yayılmış horluyordu. Onun yüzüne bakmak istemiyordum. Bu yüzden mutfağa ilerledim ama mutfakta da durmak istemiyordum. Daha yolun yarısında yeniden kendi odama doğru yöneldim. Ben uyuyamıyorsam Uluç'u da uyutmayacaktım. Hem odamı işgal eden oydu. Çok rahatsız olursa kalkıp giderdi.

Odamın  kapısını Uluç'u sinir etmenin verdiği hazla açtım. Onu yorganın altında görmeyi bekliyordum. Öylede olmuştu ama bir sorun vardı.Yatağın kenarında Uluç'un tişörtü ve pantolonu vardı. Ne yanı benim yatağıma sadece iç çamaşırı ile mi yatmıştı ? Bu beni gererken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Ona bu durumda dokunamazdım. Mutfağa gidip hiç düşünmeden bir bardak su doldurdum. Buzdolabından çıkardığım küçük buzlardan iki tanesini bardağın içine koydum ve ne olursa olsun diyerek odaya yeniden yöneldim. Kapıyı çıkarken kapatmadığım için onu uyandıracak bir ses çıkarmamıştım. Nefesimi tuttum.  Bu sefer nefesimi tutmak kolay olmuştu.

Uluç'a doğru attığım her adımda elim titriyordu ve uzuvlarım beynime konan fikri yapmamak için çırpınıyordu. Ama yapacaktım. Karar verilmişti.

Uluç'un yönü benden tarafta olduğu için suyu yüzüne boca etmem kolay olacaktı. Ona doğru iyice yaklaştığımda yapmam gereken yalnızca bardağa havaya kaldırıp eğdirmekti. Planın bu kısmı tamamdı. İkinci kısım kaçma kısmıydı. Dönüp kapıya baktığımda onu kapatmadığım için sevinmek üzereydim ama bir şeyi unutmuştum.

Düşmana asla sırtını dönemezdin.

Bedenim yerden kesildiğinde ve göğsümün başlayan yerinden aşağı soğuk su aktığında hissettiğim önce yatağın yumuşak yüzeyiydi. Sonra Uluç'un soğuk teni üzerime çıktı ve gözleri doğrudan gözlerimi buldu. Yine gülümsüyordu ama bu seferki gerçek olan bir gülümsemeydi. Dudağının kıvrılışını izlerken o dudaklar hareket etti.

"Aptalsın. Cidden aptalsın." Çırpınarak doğrulmaya çalıştım ama Uluç önce hâlâ elimde duran bardağı alıp yere koydu, sonra da ona vurmaya çalıştığım elimi göğsümün üstüne bükerek beni kendine yasladı. Elini belimden geçirip göğsümün üzerine yasladığı elimi bu sefer diğer eliyle tuttu. Sırtım onun çıplak göğsüne dayalı halde kalırken Uluç hiçbir şey yokmuş gibi uzandı ve benide beraberinde yanına yatırdı.

"Kes sesini ve uyu. Eğer hemen uyumazsan bacaklarımı da seni sarmak için kullanacağım."

Uluç'un yalnızca iç çamaşırı ile olduğunu hatırladığımda sırtım bir yay gibi gerildi. Uluç,

"Aferin güzel bakıcıma."dediğinde artık nefes dahi almıyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

186K 5.4K 42
Acı... kaçınılmazdı özellikle ikimiz için kaçınılmazdı nefret edeceğim bir adamı bu kadar sevmek kesinlikle delilikti.. fakat ben o deliliğe sürüklen...
3.5M 129K 40
Kalbinde büyüttüğü adamı karşılıksız sevmeye daha ne kadar dayanabilecekti ? 21.08.2019
9K 1.8K 122
Ilk degisim saclariydi... sonra ise buna gozleri eslik etti. Ilginç kabusları ve kendisini sevmeyen bir babası vardı. Hayat onun icin zaten kolay değ...
790K 15.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...