Haru' nun ağzından
Jungkook' un sinirli yüzünden ne düşündüğünü tahmin edebiliyordum, ama saçmalıyordu. Cidden.
Ayrıca bu yaptığı şeyin sınıfın önünde olmasını sevmiyordum. Bildiğiniz sınıfın gözü önünde beni öpmüştü, hiç te masum olmayan bir şekilde. Öğretmenlerden biri görse muhtemelen disipline giderdik ama onun umurunda bile değildi.
Sırf Jackson' a inat olsun diye yapıyordu.
İkimizden de ses çıkmazken kolumdan tutup dışarıya sürüklemeye başladı. Tuttuğu kolum acımaya başlamıştı ama ben sesimi çıkarmadım.
Bahçenin köşesine gittiğimizde beni karşısına çekti ve ben de kolumu ondan kurtardım. Kolum acısa da bunu önemsememeye çalıştım.
'' Orada ne halt ediyordun? '' diye sorduğumda gözlerini devirdi.
'' Aynısını ben de sana sormayı düşünüyordum. '' Cidden mi?
'' Biz sadece bir şey konuşuyorduk. ''
'' O yakınlıkta, gülüşerek. Ah evet, tabii. '' Alayla gülmeden edemedi. Bu tavırları beni sinir ediyordu.
'' Bir şey yapmadık, boşuna olay çıkartma. ''
Ellerini sinirle saçlarından geçirerek arkasını döndü. Öylece volta atarken yüzünü tekrar bana çevirdi. '' Beni sinir ettiğinin farkında mısın? ''
Kafamda türlü cümleler geçiyordu aslında. Ama bu bütün sınıfın önünde yaptığı şey sinirimi bozmuştu. Herkesin önünde yapmak için fazla ileri bir öpücüktü.
Çok çok fazla.
Bu yüzden etraftan tuhaf sesler duymaya başlamıştım, o beni öpmeye devam ederken. Bu yüzden sinirlenmiştim işte.
'' O çocukla görüşmeye devam edersen pek hoş şeyler olmayacak, Haru. ''
'' Anlamadım. '' diye seslendim. '' Bu bir tehdit miydi? ''
Cevap vermedi. Muhtemelen bunun sonucu Jackson' a dönüşecekti. Neden bilmiyordum ama kıskandığında bu kadar... tuhaf gözükmemeliydi.
Fazla sinirli oluyordu.
'' Şöyle konuşmayı kes. '' diye seslendim. Bana eski halini hatırlatıyordu.
'' Eski halimi hatırlatıyorum, öyle mi? '' dediğinde kendime küfür ettim içimden. Söylediğim cümle içimden söylenmemişti. Tamamen ağzımdan kaçmıştı.
Öyle söylemek istememiştim ki!
'' Şey, ben- ''
'' Merak ediyorum Haru. Bu geçmişin konusunu ne zaman kapatmayı deneyeceksin? ''
Cevap vermeyi gerçekten istedim ama ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Şu durumda yanlış cümle sarfeden ben oluyordum. '' Kapanmayacağını sen de biliyorsun. ''
Gözlerini yumdu, ama bunun sinirden olduğunu biliyordum.
'' Ne var biliyor musun? En azından eskiden böyle sorunlara yol açmıyordun. ''
Bu söylediği biraz tuhaf hissettirmişti. Çok fazla. Eskiden sorunlara yol açmıyordum, çünkü eskiden tek yaptığım kendi kalbimin acısını yaşamaktı.
Ama şimdi bunu paylaşıyor gibiydik. Onun da benim için endişelendiğini, zaman zaman üzülüp, kıskanıp, sinirlendiğini anlıyordum. Bu da sevdiğinin göstergesiydi.
Ama bir şeyler yanlış gidiyordu işte. Ağzından çıkan şeyi fark ettiği an gözü pişmanlıkla dolmuştu ama pişman olmamalıydı. Canım bu yüzden yanmıyordu.
Canımın yanmasının en büyük sebebi, onun üzülüyor olmasıydı. '' Evet, eskiden aramızda koca duvarlar örülüydü. Senin sayende. ''
Bir anlık sinirle ağzımdan çıkan sözlere engel olamadım, daha sonrasında onun verdiği tepkiyi izledim. Üzülmüştü. Çok fazla.
Daha fazla üstelemek istemediği çok belliydi. Bana cevap vermeden arkasını döndü ve sınıfına doğru gitti. Evet, biraz fazla kırgın ayrılmıştık.
Günün geri kalanında ikimiz de konuşmadık birbirimizle. O da benim yanıma gelmiyordu. Ben onu çocukların yanında gördüğüm an arkamı dönüp sınıfıma geri dönüyordum. Arkamdan Namjoon yalnız kalmamam için yanıma geliyordu ama ben yine mutlu olmuyordum.
Çünkü yanımda Jungkook' u istiyordum. Bir başkasını değil. Bu kişi abim bile olsa ben jungkook u özlüyordum, bir saat ayrı kalsak bile.
Tamam, biraz psikopatça bir ilişki olduğunu kabul etmeliyim. Günün sonunda ben eve yalnız gitmeyi tercih etmiştim, çünkü dolaşmaya ihtiyacım vardı. Ben dolaşırken namjoon çoktan eve gitmiş olmalıydı ki, attığı mesajtan belliydi.
namjoon: haru
namjoon: eve gelirken bir şeyler almanı istesem, olur mu
haru: ne gibi?
namjoon: atıştırmalık şeyler işte
namjoon: ya da tatlı bir şeyler
namjoon: kafana göre takılabilirsin
namjoon: yalnız öyle tek kişilik alma yani
namjoon: 4-5 ya da 6 kişilik falan al sen
haru: amaç ne peki?
haru: fil olmayı mı amaçlıyorsun?
namjoon: açım işte, tek kişilik yemek beni kesmez biliyorsun
haru: hayır bilmiyorum
haru: eve geldiğimde parasını söküleceksin, ona göre
Yoğun isteği üzerine yemek ve atıştırmalık bir şeyler alıp evin yolunu tuttum. Kapıyı çalacağım sırada içeriden gürültüler geldiğini duydum. Aklıma gelen ihtimal belliydi ama, kapının açılmasını bekledim.
Kapıyı tahmin edildiği gibi, Taehyung açtı.
'' Hoşgeldin, güzellik. ''
Pardon?
Ben cevap vermeyince '' ah, özür dilerim '' deyip yoldan çekildi, ve geçmem için içeriyi işaret etti. Sanki ben onun evine misafirliğe gelmişim gibi.
Ona aldırmadan yanından geçip salona yürüdüğümde yalnız olmadığını anladım. Duyduğum gürültü boşuna değildi.
Namjoon, Taehyung, Jimin, Jin, Yoongi hatta Jungkook.
Tüm tayfa toplanmışlardı. Jungkook' un ne işi vardı peki?
Bizim aramız bozuktu. Beni gördüğü an kafasını tekrar Namjoon' a çevirdi. '' Hani Haru' nun işi vardı? ''
Bu cümleyi duymamla sinirlerimin bozulması bir olmuştu. Ben olsam gelmeyecek miydi?
'' Ben olsam gelmeyecek miydin? '' diye sorduğumda cevap alamadım. Elimdeki şeyleri mutfağa doğru götürürken arkamdan gelen ayak seslerini duyabiliyordum.
Ben tezgaha poşetleri koyarken arkamdan Namjoon ''pardon haru'' diye konuştu.
'' Ne için pardon? ''
'' Seni bu şeye mecbur ettiğim için. '' dediğinde cevap vermemeyi tercih ettim.
'' Bak, çocukluk ediyorsunuz. '' diye konuştu ama onu ısrarla reddettim.
'' Çocukluk yapan o. '' Benim de suçum vardı, ama alttan alabilirdi. Veya çekip gitmeyebilirdi.
'' Sen tamamen temiz sayılmazsın. '' dedi. '' İçeriye gel de, şunu çözmeye çalışın. ''
Benim vereceğim cevabı dinlemeden içeriye gitti. Aldığım atıştırmalıkları hazırlayıp içeriye götürdüm ve masaya yerleştirdim. Bu süre zarfında onun gözleri tamamen bendeydi.
Her dakika beni süzüyordu. Aptal.
Ben de umursamamaya çalışıyordum ama başarılı olduğum söylenemezdi. Çocuklar masaya geçtiğinde ben ona en uzak sandalyeye oturdum. Aramızdaki bu garip ilişki çocukları da geriyordu.
Benden habersiz içki almışlardı. Ne kadar ''içmeyin'' diye ısrar etsem de beni dinlemediler. Pes etmiş bir tavırla koltuklardan birine kendimi atıp gözlerimi kapattım. Geri kalan zamanın sorunsuz geçmesini istiyordum.
Cidden öyle istiyordum, ama olmamıştı.
Aradan bir saat geçtiğinde hepsi zil zurna sarhoş olmuştu ve sarhoş bir erkek grubu ile aynı evde takılmak inanın hiç hoş değildi.
En azından bizim çocuklarla değildi çünkü şu an onların bel altı muhabbetlerine tanıklık ediyordum.
Onlar konuşurken Namjoon bir köşeden '' şşt, susun kardeşim duymasın. o daha çocuk '' diye seslendikten sonra kahkahayı bastı. Tabii diğerleri de gülmeye başladı.
Yaa, çocuk. Senin çocuk zannettiğin kız sevgilisiyle ne haltlar yedi. Bir bilsen?
Tam aklımdan bunlar geçerken Jungkook '' hyung aslında kız kardeşin bunları gayet iyi - '' diye konuşurken bir anda yanına uçtum ve elimi ağzına kapattım. Cümlenin geri kalanını tahmin edebiliyordum.
Ben elimi ağzına kapadığımda avuç içime dudaklarını bastırdı ve uzunca öptü.
'' Mmm. '' diye bir mırıltı çıkardı. '' Özlemişim. ''
Bu tepkinin üzerine diğer çocuklar tekrar kahkahayı bastı. Sarhoşluğun etkisiyle her şeye gülüyorlardı. Jungkook da onlar kadar sarhoştu ama en azından o saçma saçma gülmüyordu.
Ben hala yanındayken ağzına kapadığım elimi çektim. Kalbim çok hızlı atıyordu.
Bir anda oturduğu yerde kafasını boynuma gömdü ve kokumu içine çekti. Ellerini ise belime sardı, usulca.
'' Ya- yapma. '' diye konuştum. Neden kekeliyordum ki?
Çocukların önünde bu hale girmek istemiyordum ama hiçbirinin bizi umursadığı yoktu.
'' Aptal kız. '' diye sayıkladı boynuma doğru. '' Aptal Haru. ''
'' Ne diyorsun Jungkook? ''
'' Bir erkeği düşürdüğün hale bak. '' diye sayıkladı. '' Üstelik benim gibi bir erkeği. ''
Sarhoş olmasa muhtemelen böyle şeyler söylemezdi. Aklına ne geliyorsa söylüyordu.
Ben cevap vermeden onu dinlediğimde cümlesine devam etti.
'' Eserinle gurur duymalısın, güzel kız. ''
BÖLÜM SONU
Ayrıca hikaye sıkmaya başladığında beni uyarın, tadında bırakıp final yapayım. BYES