TÂRUMAR (DÜZENLENİYOR-KİTAP...

By mavihayaller547

15.6K 9.3K 1.8K

İmkansızların arasından sızıp hayatımıza giren ince bir sızıydı aşk... Uçurum kenarında ki insanların tek sığ... More

TANITIM
~Önsöz~
~1~ Adam gitti, kadın ağır yaralı...
~2~İntihar etmeyi isteyecek kadar çaresiz, edemeyecek kadar cesaretsiz olmak..
~3~ Kendime gelemediğim için bu şehirden gidiyorum...
~4~ Her yerde sen varsın, ama sen hiç yoksun.
~5~ Deli damgası...
~6~ Gittin ama hayalimde kaldın...
~7~ Üç hafta sonra
~8~ Denizkızı
~9~ Deniz'in evi
~10~ Hakan geri dönüyor..
~11~ Şuram çok acıyor denizkızı
~12~ Ceyhun'un geçmişi
~13~ Kahvaltı
~14~ Sürpriz
~15~ Git baba, ihtiyacım kalmadı sana.
~16~ Gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
~17~ Sen Benimsin.
~18~ Deniz gidiyor.
~19~ DOĞUM GÜNÜ
DUYURUU!!!
~20~ Acıya Adım Adım...
~21~AİDS.
~22~ Hüzün.
~23~ Çağla Öğreniyor.
~24~ Aids Kimden Bulaştı?
~25~ Kirlendi Umutlarım.
~27~ Bulut Ve Balık...
~28~son Evre
~29~ Karga ile kelebek
~30~ İntihar.
~31~ Benimle evlenir misin?

~26~ Senden Önce Ben.

89 96 13
By mavihayaller547

***

" Ben de. " Dedi Ceyhun. Biraz buruk, biraz sessiz...

Yeşil gözlerine içerisinde kaybolmak istercesine bakarken konuştu Çağla :

" Deli oğlan... " Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.
" Biz ölümlü olabiliriz ama aşkımız ölümsüz, bunu unutma olur mu? "

Kelimeler bazı anlarda yetersiz kalıyordu, acı anlatılamayacak noktaya geliyor ve insan derin bir iç çekişten öteye gidemiyordu. İçinde ki onlarca savaşın ortasından kaçıp derin bir iç çekti ve ellerini tuttu Çağla'nın, yavaş yavaş yürümeye başladı. Bazen güneşin varlığı bile yetmiyordu insanın içini ısıtmaya, güneş yetmiyordu. Hayatın attığı sert tokatın rüzgarı üşütüyordu onları.
Üstelik daha bir çok sebep vardı üşümeleri için, kalpleri buz tutmuştu yaşadıkları karşısında, kalplerinin soğukluğu tüm vücutlarını kaplıyordu geçen her saniyede. Güvendikleri herkesin teker teker gidişlerini seyretmişlerdi, ayrılıklar soğuk olurdu ve onca ayrılığın ardından vücutları buz tutmuştu.

Kaybetmeye alıştırmıştı hayat onları, yaşamak adına ayağa kalktıktan bir kaç saniye sonra hayatın tokatını yemeyi öğrenmişlerdi. Her acı çektiklerinde kalplerinin daha fazla ağrımayacağına inanmaya çalışıyorlardı ama unutuyorlardı : Acının sonu yoktu...

Yılların eskitmeyi beceremediği arabaya bindiler, " yoldaş " diyordu Ceyhun bu arabaya. Akıp giden zamanın ellerinden alamadığı tek şey bu arabaydı. Sükut yol boyunca eşlik etti onlara, onca kelimenin intiharından sonra konuşmaya cesaret edemiyorlardı. Kurdukları her cümlenin içinde kırgınlıkları saklıydı, konuşmak acıları ele vermekti ve onlar saklamaya yemin etmiş gibi inatla sessizliği davet ediyorlardı hayatlarına.

Üstelik sonu görünmeyen bir yolculuktu onların ki... Karanlığın hakim olduğu, acının hüküm sürdüğü, çaresizliğin had safhasına kadar yaşandığı bir yol. İkisi de yorgundu yaşadıklarından ve ikisi de kırgındı yaşayamadıklarından. Uçurumun kenarında attıkları her adım ürpertiyordu kalplerini, elleri kenetlenmiş bir şekilde geziniyorlardı hayatın ucunda. Yaşadıkları her an ölümle burun buruna olmasına rağmen gülümsemeye and içmişlerdi...

Ceyhun her zaman yaptığı gibi erken davranıp Çağla'nın kapısını açmıştı, bu kibar jest karşısında bir tebessüm hediye etti ve arabadan inerken konuştu Çağla
" Seninleyken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, iyiki varsın. "

" Ben seninleyken zamanın geçip geçmediğini bile anlamıyorum, sana hapsoluyorum Çağla, bundan öte duygu var mı? "

" En büyük korkum ne biliyor musun? " Uzun ve bir o kadar sık olan kirpiklerini birbirine kavuşturduktan sonra devam etti. " Karanlık denizimi aydınlatan, gözlerindeki yeşil mercanlardan uzak kalmak. Sensiz bir sonsuzluğu istemiyorum çocuk, bir gün sonsuz olacaksam eğer seninle olmalıyım. Sonsuzluğu hakkıyla yaşamak, yani seninle yaşamak istiyorum. Bahsettiğim şey ölüm değil Ceyhun. Ölüm sadece beden için geçerli bir eylemdir, ruh ölümsüzdür. Derdim seninle sonsuz olmak, herkes bilsin herkes duysun istiyorum aşkımızı. Ne zaman öleceğimi bilmiyorum ama bu yakın, hissediyorum. Şayet ölürsem ruhumun sende kalacağını bil istiyorum, sen benim solumsun, soluğum, sonum..."

Kurduğu uzun cümlelerin ardından, gözlerini yavaşça aldı Ceyhun'un gözlerinden. Ölümü konuşmayacaklarına dair verdiği sözü tutamamıştı. Ölümün kollarındayken ölüm yokmuş gibi davranmak imkansıza eş değerdi. Salona doğru yürümeye başladı.

" Bana ölüm deme, ölmeyeceksin anlıyor musun? Bak, izle ve gör. Seninle kurduğumuz tüm hayalleri teker teker yaşayacağız. Hayallerime bir tek sen yakışıyorsun denizkızı, onları kimsesiz bırakma. "

" Bâzı hayaller, hayal olarak kalmaya mahkûm deli oğlan. "

Konuşmadı çünkü, konuştukları her kelime yüreğini yakıyordu. TV izlemek için oturduğu koltukta kitaplığın kenarına  yerleştirilmiş olan germe tahtasını fark etti.

Henüz televizyonu açmadan elindeki kumandayı tekrar bıraktı ve ayağa kalkıp germe tahtasının olduğu yere gitti. Çağla elleriyle Bağdaş kurmuş, salon duvarına yaslanmış bir şekilde onu seyrediyordu.

Ellerine palet ve bir kaç boya alarak yeni bir şeyler keşfetmiş mucit muzipliğinde gülümseyerek baktı Çağla'ya

" Hadi resim çiziyoruz. "

" Ne resmi? "

Elindeki boya paletini Çağla'nın ellerine bırakırken konuştu
" Sonsuzluğu çizelim mi? "

Gülümsedi, başını salladı ve eline aldığı bir kaç boyayı paletin içinde karıştırmaya başladı.

" Ben ressam olsaydım eğer ilk seni resmederdim. Düşünsene tüm güzelliklerin bir araya toplandığı bir kadın, sen bir mucize ile eş değersin. " Dedi gözlerini hayranlıkla  Çağla'nın üzerinde gezdirirken.

" Ben sadece seni severken güzelim çocuk. "

Eline fırçayı aldı ve biraz eskimiş olan tuval bezine ilk fırça darbelerini vurmaya başladı. Ceyhun da aynı şekilde ilk fırça darbelerini tuval bezinin sol tarafına vurmaya başladı.

Farklı bezler kullanmak yerine tek resim bezi kullanmayı tercih etmişlerdi. Çünkü, zaten kalplerinden geçen her şey aynıydı. Umudu çizeceklerdi, mutluluğu çizeceklerdi yaşadıkları hayata inat.

Çağla çizdiği adam figürünü boyarken, Ceyhun'un kendini resme nasıl kaptırdığını fark etti. Bir yandan bir şarkıyı mırıldanırken, diğer yandan bir ressam gibi dikkatle çizgileri çiziyordu.

Onu seyrederken gülmemek elde değildi, o da diz çöktü ve Ceyhun'un yanına oturdu. Gülerek elindeki fırça ile Ceyhun'un burnunun üzerine kırmızı bir nokta bıraktı.

" N'apıyorsun? " Dedi şaşkınlıkla ve gülerek.

" Resim çiziyorum. "  Daha içten ve yüksek sesle gülmeye başladı.

" Neden tuval bezine çizmeyi denemiyorsun? "

" Karışma bana istediğim yere çizerim. " Dedi, beş yaşlarında ki küçük bir kız çocuğunu andırıyordu hareketleri.

Çocuk olmak çok yakışıyordu ona, belki de bu yüzden büyümeyi hiç istememişti...

Hemen ardından mavi boya ile Ceyhun'un yanaklarına birer tane gülücük çizdi.

" Bak işte çok tatlı oldun. "

Elindeki paleti masaya bıraktı ve ona sarıldı. Boynuna doladı kollarını ve gözlerine uzun uzun bakmaya başladı.

" Gözlerin beni suç işlemeye teşvik ediyor denizkızı. " dudağının sadece  sol tarafını kullanarak gülümserken konuşmaya devam etti.

" Hani diyorum suç işlesem mesela,idama mahkum edilsem. Lakin tek şartım var:
o kirpiklerinden asılmak isterim. Kirpiklerine asacaklarsa beni
ben ölüme bile gülerek giderim. "

" Deme öyle deli oğlan, hani ölüm yoktu hayatımızda? "

Güldü. Elindeki fırçayı kaldırdı ve Çağla'nın elini tutarak üzerine sonsuzluk işareti çizdi.

" Bin kere söylesem de bıkmayacağım, seni seviyorum denizkızı. "

" Ben de. " Dedi ve gözlerinin en koyu halkasına kenetlendi ardından devam etti konuşmaya
" Senden önce karaya vurmuş
bir balık gibi çaresizce,
çırpınıyordum yaşamak için.
Ürkek ve bir o kadar acınası haldeydim.

Sonra sen geldin adam,
Yıkık dökük umutlarımı,
Karanlığımı, kırgınlığımı,
Bir güneş gibi örttün.
Sen geldin adam, hoşgeldin.

Aradan yıllar bile geçse,
Sen hep ilk günün tazeliği ile,
Gönlüme taht kuracaksın.
Sen hep hoşgeldin adam.
Hoşgeldin... "

Nefesini hissedecek kadar yakındı ona,  nefesinde kaybolacak kadar aşık...
Bu defa Ceyhun girdi söze,

" Senden önce ben,
Öznesini yitirmiş bir cümle gibiydim.
Eksik, yarım ve anlamsız...
Uçurtmasını kaybetmiş bir çocuk gibiydim.
Hüzünlü, yorgun ve çaresiz...
Senden önce ben diyorum sevgilim,
Annesini kaybetmiş bir çocuk gibiydim.
ürkek, yıkık ve Ağlamaklı...
Sonra sen geldin kadın ,
Kurduğum her cümlenin öznesi,
Her gecemin sabahı oldun.
Sen geldin kadın,
Sen hep hoşgeldin... "

İki resim vardı o salonda, biri sonsuzluğa uzanan, diğeri sonsuzluğu anlatan. Birincisi  bir adam ve bir kadından oluşuyordu, elleri kenetlenmiş uzun ve sonsuz bir yolculuğa giden... Kağıt üzerinde ama yalan olamayacak kadar Kusursuz. Diğerinde bir adam ve bir kadın vardı, gözleri kenetlenmiş uzun ve sonsuz bir yolculuğa giden... Gözler önünde ama gerçek olamayacak kadar güzel... Bir aşk vardı o salonda, yalan olamayacak kadar Kusursuz, gerçek olamayacak kadar güzel, dillere düşecek ve dillerden düşmeyecek bir aşk..

***
Ve bir bölümün daha sonu... :) on beş tatilin başlamasıyla birlikte, bölümleride hızlıca atmaya başlıyorum...











Continue Reading

You'll Also Like

Lavin By Elifnur

General Fiction

179K 10.4K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
183K 8.5K 21
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
25.6M 1.3M 54
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
759K 31.7K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...