Sınır: 55 vote (geçtiğinde bölüm gelir)
Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar!
Elimdeki telefona boş boş bakmayı sürdürürken bir mesajın bile gelmemiş olması beni deli ediyordu. Çoktan akşam olmuştu, saat neredeyse 11 e geliyordu ama bu çocuğun ne sesi çıkıyordu, ne de mesaj atıyordu.
Bir şeylerden şüpheleniyordum.
Yanımda oturan Jungkook kolunu omzuma attığında kendi kendime gülümsedim. Beni yalnız bırakmamak için bütün gün benimle kalmıştı.
Bunun bir bahane olduğunu tabii ki biliyordum. Yanımda kalmak istiyor gibiydi, ki bunu ben ondan daha çok istiyordum. Şikayet edeceğim bir durum yoktu.
'' Bu kadar düşünme, güzelim. '' diye fısıldadı kulağıma. '' Bir şey olmamıştır. ''
'' Bu sıralar hep böyle yapıyor ama. '' deyip ofladım. '' Ne bir şey anlatıyor ne de yüzü gülüyor. Onun için endişeleniyorum. ''
Belki de başı beladaydı?
'' Kötü düşünceleri at kafandan. '' diye konuştu. '' Hyung' a bir şey olmaz. ''
Yüzümü ona çevirip gülümsediğimde o da bana gülümsemeye başladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp yanağıma bir öpücük kondurdu, geri çekildiğinde ise kapı çalmaya başladı.
Benim kalkmama engel olduktan sonra kapıya doğru gitti. Kapı açıldığında gelen seslerden kim olduklarını anlamamak mümkün değildi.
'' Siz neden buradasınız? '' diye kızan Jungkook ile birlikte içeri giren Jimin ve Taehyung '' selam '' diyerek koltuğun birine gömüldü.
'' Sizi yalnız bırakmayalım dedik. ''
'' Diğerleri? ''
'' Onlar rahatsız etmemeyi tercih etti. '' diye konuştu Jimin. '' Ama biz tabii ki hemen damladık. ''
Jungkook yanımdaki yerini tekrar alırken '' tabii '' diye fısıldadı. '' Sizden başka mal var mı? ''
'' Beyler. '' diye konuştum. '' Lütfen kavga etmeyin. ''
Kafamı Jungkook' un boynuna gömdüğümde o da elini belime sarıp beni kendisine yaklaştırdı. Gözlerimi yumduğumda '' yanımızdayken hareketlerinize dikkat edin '' diyen Taehyung' un sesini duymuştum.
Jungkook sinirle '' beğenmiyorsan kapı orada '' diye konuştu. Nedense bu çocuk bu tavırlara girince mutlu oluyordum. Tabii bu gülümsememe tepki olarak '' sen ne sırıtıyorsun '' diye konuştu sinirle.
'' Hiç. '' dedim. '' Hoşuma gitti işte. ''
Bahsettiğim şeyi anlamış olacak ki bana daha sıkı sarıldı, ben de bir şey demedim. Bir süre Tae ve Jimin kendi arasında takıldı, biz de öylece oturmayı tercih ettik. Açıkçası Jungkook' un da onlarla takılmak ister gibi bir hali yoktu.
Yumduğum gözlerimi açtığımda Jungkook' un elinde telefonla bir şeyler karıştırdığını gördüm. Gözlerimi kısıp ne yapmaya çalıştığına bakarken, onu dikizlediğimi gördü ve telefonu kilitleyip kenara koydu.
'' Neye bakıyordun öyle? '' diye konuştuğumda '' hiç '' diyerek o da kafasını bana gömdü.
Bir anda yerimde doğrulup telefonunu ele geçirdim. Şifre vardı!
'' Şifreni söyle yoksa senin için kötü olur. '' dediğimde beni takmamayı tercih etti. Salak.
Sanki bulamayacaktım.
Bir süre uğraştıktan sonra açmayı başarmıştım. Nedense bir hisle beni ilk öptüğü günün tarihini girmiştim, ve tuş kilidi açılmıştı.
Gözlerimi ona çevirdiğimde kilidi açtığımı gördü, ardından bakışlarını bana yönlendirdi. Pis pis sırıtıyorken ben kafamı telefona gömüp ne yaptığına bakmaya çalıştım. İnstagramı açıktı ve bilin bakalım kime bakıyordu?
Jackson!
Cidden açıp çocuğu mu araştırmıştı?
'' Sen ne amaçla açtın da instagramına baktın bu çocuğun? ''
'' Neden? Bakamaz mıyım? ''
'' Saçmalama, Jungkook. '' diye konuştum yüzüne bakarak. '' Bu çocuğa ne diye kafayı taktın şimdi? ''
'' Canım istedi. '' diye konuştu. '' Ayrıca takipleşiyorsunuz. ''
Kıskanıyordu. Bu durum inanılmaz hoşuma gitmişti açıkçası. Yani neden gitmesin ki?
'' Evet çünkü arkadaşım. '' diye konuştum.
'' Ayrıca seninle çekilmiş bir fotoğrafını da koymuş. Çabuk engelle şunu. ''
'' Saçmalama be! ''
'' Saçmalamıyorum, Haru. '' belli, sinirlenmişti. '' Bu çocukla takılamazsın. ''
Onu umursamayarak telefonumu çıkartıp Namjoon' a mesaj attım. Hala yanımda dır dır ediyordu.
haru: oppa
haru: neredesin
namjoon: bu gece eve gelmeyebilirim
namjoon: beni merak etme
haru: ne demek gelmeyebilirim
haru: sen ne işler çeviriyorsun
namjoon: bir iş çevirdiğim yok, haru
namjoon: sen çocukları çağır en iyisi
namjoon: yalnız kalma
haru: çocuklar zaten burada oppa
haru: taehyung jungkook ve jimin burada
haru: ama benim bilmediğim işler çeviriyorsun, bu canımı sıkıyor
haru: hiçbir şey anlatmıyorsun
namjoon: anlatmıyorum çünkü anlatacak bir olay yok
namjoon: olayı büyütme, böylece anlaşalım
namjoon: size iyi eğlenceler
Jungkook elimdeki telefonu alıp bir köşeye koydu. '' Uğraşma, bırak kendi haline. '' diye konuştu. '' Ayrıca şu Jackson konusunda gayet ciddiyim. ''
Cümlesini bitirdikten sonra kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Jimin ve Taehyung' un '' nereye '' sorusuna '' yatmaya gidiyoruz '' diye cevap verdi.
'' Aynı odada mı? ''
'' Mümkün değil! '' diye bağırdı Taehyung.
'' Saçmalama, hyung. Fesat düşüncelerinizi kendinize saklayın. Siz de kıvrılacak bir yer bulun kendinize. '' dedikten sonra beni odama doğru sürüklemeye başladı. Kendi eviymiş gibi rahat rahat takılması çok garipti, değil mi?
Sanki onun eviymiş ve ben evine oturmaya gelmişim gibi.
Odaya girip kapıyı kapattıktan sonra yatağın bir köşesine geçti ve üzerindekileri çıkartmaya başladı. Yaptığını fark ettiğim an gözlerimi kapattım ve arkamı döndüm.
'' Ortalık yerde şey etmesen! ''
Nasıl bir cümle kurduğumu düşününce dalga geçmemesi imkansızdı, ki bunun ardından kıkırdamalarını duymuştum bile. '' Utanıyor musun? ''
Omzuma kolunu koyup beni kendine döndürdüğünde gözlerimi yavaşça açtım.
Üzerinde geçen gün evde bıraktığı kıyafetleri duruyordu. '' Sen de üzerini değiştir. '' dediğinde aniden tepki verdim.
'' Bunun için odadan çıkıp kapıda beklemelisin. '' dediğimde kahkaha atmıştı. '' Burada bekleyeceğim. ''
Kolundan tutup kapıya doğru sürükledim ve dışarı çıkmasını sağladım. Gözlerini kısmış bana doğru baktığında onu önemsemeden '' bitirdiğimde kapıyı açarım '' dedim ve kapıyı kapatıp dolabımın önüne gittim.
Altıma tayt giydikten sonra tam üzerime tişörtümü giyiyordum ki aniden kapı açıldı ve jungkook içeri daldı. Üzerimde sadece iç çamaşırımın olduğunu biliyordum ve hemen arkamı dönüp hışımla üzerimi giymeye çalıştım.
Bu sırada o kapıyı kapatıp yanımda bitmişti bile. Utançtan yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Heyecandan giyemediğim tişörtümü eline aldı ve giymeme yardım etti. Cidden, beni bu halde gördüğüne inanamıyordum.
Neden öylece içeriye dalmıştı ki?
Üzerimi giymeme yardım ettikten sonra kolumdan tutup beni yatağa doğru sürükledi. İkimiz de uzandığımızda üzerimize yorganı çekti ve yorganın içinde bana yaklaşıp elleriyle belimi sardı. Ama durumda bir farklılık vardı.
Elleri tişörtümün içine girmiş, ve tenimi sararak beni kendisine çekmişti. Bu yaptığına karşılık olarak bütün vücudum titremeye başlamıştı. Kıpkırmızı olduğumu hissetmiştim.
Beni defalarca öptüğü doğruydu, fakat böyle bir temasımız olmamıştı. Vücutlarımızın birbirine bu kadar yakın olması aklımı kaybetmeme sebep olabilirdi. Göz kapaklarım titrerken yavaşça gözlerimi ona diktim.
Gözlerinin içerisindeki karanlık ifade içimi titretmişti.
Gözlerini yumduktan sonra '' sana bu kadar yakın olmak canımı acıtıyor '' dedi.
'' Ne demek istiyorsun? '' diye sordum.
'' Bu kadar yakın olup dokunamamak. '' diye fısıldadı. İçimin titrediğini hissediyordum.
Sesimi çıkartamadım, çünkü ne demem gerektiğini bilmiyordum. Cevap olarak ellerimi ben de onun boynuna sardım.
Gözlerini açıp bana baktığında '' bir gün gerçekten bana ait olacaksın '' dedi. Bu cümlenin ne anlama geldiğini bilmemek imkansızdı.
Utanmam git gide artarken içimden gelerek '' seni seviyorum '' dedim. Sonrasında dudaklarımda hissettiğim dudaklar mutluluğun en büyük tarifiydi.
BÖLÜM SONU
AY UTANDIM SGDKFGKSLSJD