Güz Sancısı (Beyzadeler Konağ...

By KimyaGC

1M 66.9K 15.4K

Yaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dik... More

Kesit
1. Bölüm
2. bölüm
3.Bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26. bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
38.bölüm
39.Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68. Bölüm
69.Bölüm
70. Bölüm
71.Bölüm
72. Bölüm
73.Bölüm
74. Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm

37.Bölüm

14.1K 1.1K 165
By KimyaGC

İnsan ne isteyip ne istemediğini kestiremediği vakit neticesiz bir hakikatin peşinde koştuğu ile kalıyordu.. Sevip sevmediğini kestiremediği vakit ise iğne ile kuyu kazmak şurada dursun, dar ağacına yağlı urğanını yine kendi bağlıyordu. Zamanın surlarına bir delik açıp oluk oluk akarcasına tüketiyordu iradesinin fiili eylemlerini. Arada kalmış her şey aleyhineydi insanoğlunun. Ya gark olduğunu kabul edip net olacak, yada kendini kandırıp gururun girdabına kapılacaktı. Arası yoktu arasız olanların.. Hesabı, kitabı, önü, ardı yoktu.. Çünkü hakikat asla perde tutmazdı..

Bir uyanışın sancısını bağrında hissetti Yusuf.. Eli kaşık tutarken ruhu farklı bir açlığın güdümüne girmişti. Benlik ile geç yapılmış bir hesaplaşmanın kıskacında dakikalarca düşündü.. Bir demir parçasının kor ateşe düştüğü gibi sevdaya düşmüştü gururundan ödün vermediği yüreği. Geçte olsa emindi.. Ferahladı, tenhada öfkesi ile kaskatı kesilen beyni. Bir yandan da endişeye mahal verdi marur kibiri. Büsbütün açamamaktan korktu kapılarını.. Teslim olma vakti gelmişti artık ama bunu nasıl yapacağı konusunda pekte bir fikri yoktu.. Duygularını net ifade edebilen bir adam olamamıştı hiç bir zaman. Her şeyi içinde yaşar bütün sorunları yine kendisiyle çözerdi. Başka birine açılmak, hislerini paylaşmak ürküttü onu.. Çokça ödün vermesi gerekiyordu döküp saçtıklarını toplamak, kırdıklarını onarmak için..

"Müsaadenizle" dedi dakikalardır onu izleyen ailesine.. Salondan çıkıp mutfağa indi.. Biliyordu açtı Gülnihal.. Bir gün önce tek bir lokma bile yemediğini işitmişti Zeliha'dan. Zaten tahmin etmek çokta zor değildi. Yara almışsa eğer, dış dünyadan tamamen soyutluyordu kendini Gülnihal.. Zeliha'dan rica ettiği  hazırlanmış üzeri ekmek örtüsü ile kapatılmış tepsiyi alıp yukarı yöneldi.. Üçüncü kata geldiğinde aralanmış olan kapıyı ayağı ile iterek açıp girdi.

Zifiri karanlıktı içerisi. Perdeler tamamen kapanmış ay ışığının odaya değmesi engellenmişti. Gaz lambası da sönüktü.. Dikkatli adımlarla ilerleyip ilk etapta elinde ki tepsiyi uygun bir yere bıraktı ardından ezbere bildiği duvarda ki gaz lambasına uzanıp aldı..

Fitili ateşlediğinde ise tahminlerinin doğru olduğunu gördü.. Yer yatağındaydı yine Gülnihal. Kalın şifon kumaşlı yorganını başına kadar çekmişti. Parmağı bile gözükmüyordu. Tamamen gizlemişti kendini. Yorganı bütünüyle çektiği taktirde Yusuf ve kızdığı her şeyden saklanıyor, korkularını dışarıda bırakıyordu sanki. Başucuna doğru eğildi Yusuf.. Gülnihal'in kırıldığı durumda küçük bir kız çocuğuna dönüştüğünü artık odada ki kilimler bile biliyordu muhtemelen. Aşina olduğu durumu yine tecrübe etmek, mahçubiyetini kavurup vicdanını örselerken, tamamiyle yetim tamamiyle öksüz bir kalbe bir çentikte kendisinin attığı gerçeği ile burun buruna seslendi karısına "Gülnihal.. Uyuyor musun?"

Ses gelmeyince çaresizce elini uzatıp yorganın başını kaldırdı.. Gülnihal gözlerini sıkı sıkı kapatmış kendini kasmıştı. Kocasını uyuduğuna ikna edecekmiş gibi.. Gülümsedi Yusuf.. 

"Gülnihal" Genç kız gözlerini daha da sıkarken Yusuf seslenmenin işe yaramayacağını anlamıştı..

"Uyumadığını biliyorum. Eğer kalkmazsan öperim seni Gülnihal"

Gözlerini usulca aralayıp taş gibi ağır göz bebeklerini Yusuf'a doğrulttu..

"Ne istiyorsun?"

Başı ile hemen yanında ki tepsiyi işaret etti "Kalk bir şeyler ye.. Açlıktan ölmek mi istiyorsun?"

"Çok mu umurunda ölüp ölmemem.. Düşünüyormuş gibi davranmayı kes" dedi yorganı tekrar başına çekerken..

Yusuf biraz öfkelense de devam etmeye kararlıydı hak etmişti bunu.. O kaleleri yakıp yıkarken, Gülnihal onu gül bahçeleri gibi bekleyecek değildi.. Gönül almak meşakkatli işti, bunu zamanla yapacaktı gerekirse ilmek ilmek örecekti kopma noktasına gelen bağlarını ama şimdi otoriter davranması icap ediyordu. Çünkü yemek yemesi gerekiyordu karısının.. Yorganı tekrar açtı..

"Hemen kalkıp şu yemeklerden yemezsen öperim seni Gülnihal. Çok ciddiyim yaparım bunu"

Gülnihal refleks olarak sağ elini hızlıca dudaklarına bastırdı.. Çocukça hareketi Yusuf'un sesli gülmesine neden olurken sinirle doğrulup oturdu yatağın orta yerine "Sen iyi misin acaba, şimdi de yemek yemem için mi dikta ediyorsun? Hayret bir şey. Ver şunu ver" diye çıkıştı..

Yusuf küçükte olsa bir adım atmış olmanın rehaveti ile kıvrılan dudaklarını sıkıp tepsiyi kucağına bıraktı. Ardından kendi yatağının ucuna oturup kollarını bağladı ve bir gardiyan edası ile gözlerini dikti.

Genç kız görmezden gelerek havluyu kaldırdı.. Çok açtı iki gündür tek lokma yememişti. Aslında Yusuf öperim demese hayatta dokunmazdı yemeklere ama ince yerden yakalanmıştı yine.. Tahta kaşığı nazikçe tutup üzeri kuru nane ile süslenmiş ayran çorbasından bir kaşık aldı.. Bir kaşık daha, sonra bir kaşık daha.. Keyifle ağzına götürdüğü lokmalar sonrası başını sabit tutup gözlerini çevirdi.

"Ne bakıyorsun.. Ye dedin yiyoruz işte.. İlk kez mi görüyorsun beni?"

Yusuf karısının tatlı hırçın sözleri ile kaşlarını kaldırıp eli ile 'devam et' mayetinde işaret etti..

Gülnihal bir kaç lokma sonrası yine dayanamamıştı "Ya sen benim sabrımı mı sınıyorsun Yusuf ? Bakmaz mısın lütfen bana"

"Şuna bak şuna.. Nasılda kabalaşıyor" Dedi gülümseyerek.. "Tamam bu gece seni rahat bırakacağım. Bakmayı keseceğim ve yatacağım ama sende ne var ne yok bitireceksin yoksa..." kocasının sözünü hızlıca kesti "Tamam tamam gerisini getirme.."

"Aferin zeki bir kadın olduğunu biliyordum .. Bak hemen öğrendin" aynı ifade ile banyoya yöneldi abdestli uyumaya özen gösterirdi. Hem abdest almak üzerinde ki yorgunluğu da alıyordu.

Genç kız kapanan banyo kapısına baktı "Yine başka birine dönüşmüş..Vallahi deli.. Billahi deli"

"Gülnihal duyuyorum seni"

İçeriden gelen ses ile dışından konuştuğunu fark edip tabağa eğildi ve hızlı hızlı yemeye devam etti.. Neredeyse saniyeler içinde bitirdiği çorba tabağını, kopardığı bir parça tandır ekmeği ile sünnetleyip tepsiyi bırakmak için koşar adım çıktı odadan.. Mutfağım ardından parmak uçlarında süzüldü kürkçü dükkanına. Hiç bir yere bakmadan yatağa girdi ve o muhteşem hareketini tekrar yapıp başına kadar çekti yorganı.. Hem kızgındı hem de çok şaşkın.. Ama yumuşamayacaktı bu kez. Çünkü ne zaman görmezden gelse bir sonra ki defa bir tık daha fazla canını yakıyordu Yusuf.. 

Yusuf'un sarılı eli de dikkatinden kaçmamıştı. Ne olduğunu merak etti. Buruk hissetti. Sonra aklından çıkardı zayıf düşmesine sebep olacak bir konu ile ilgilenmemeliydi şimdilik. Gece boyu düşünüp sonra dışarı çıkmayan nefesinin ağırlığı ile uyuya kalmıştı. Zaten fazlası ile güçsüz düşmüştü son zamanlarda. Hayat denilen şey garip enstantenelerin ve insanın insana yaptığı vahşetin birleşiminin ifadesiydi aslında. Bunu da en yalın haliyle yaşıyordu Gülnihal.. İnsanlar ona baktığında güçlü bir kız görüyorlardı. Onca yaşanana rağmen dik duruşunu ve neşesini muhafaza edebilen sağlam karakterli bir genç hanım.. Ama içinde kırk ayrı kadın vardı..Kırkı da kırılmış, ruhunu kırk yerden çekiştiren kırk yaralı kadın. İçini dışından, dışını içinden gizlemeyi başardığı müddette gözükmeyecekti nadide kırıkları..

Şafak sökmeden uyandı.. Gece düşündüklerini icaraate dökmeliydi. Küçük bir intikam almalı Yusuf'a Yusuf'un anladığı dilden bir ders vermeliydi. Kendini çekebildiği kadar geri çekecek, gerekirse biraz da ALLAH'ın kadına sadece eşi için icazet verdiği cazibesini kullanacaktı..

Sandığı açıp giymeye kıyamadığı en güzel entarilerden birini seçti.. Koyu leylak rengi, kumaşın bütününe hakimdi, arada küçük bej geçişler ve bir ton açığı ile hareketlendirilmiş şeritler vardı. Yakası ve kol ağızları ince dantel detaylıydı. Yine yaka ve göğüs hizası ölçüyle zarafetlendirilmişti. Aşağı doğru dökülüşü ise daha salaş bir anlam katmıştı kıyafete. Kocası uyurken banyoda giyindi. Uzun saçlarını kalın bir örgü ile zapt edip sonrasında örgüyü düz bir çubuk toka ile başının arkasına sabitledi. Mekik oya ile oyalanmış başörtüsünü de alıp sandığı kapatacağı vakit gözüne çarpan şişe ile durdu.. Sandığın en altına annesi vaktiyle bir kaç çeşit esans koymuştu kocası için kullansın diye.. Hiç bir zaman ona güzel görünmek yada kendini beğendirmek gibi bir çabası olmadığı için aklının ucundan bile geçmemişti bu koku. Tamamen amaç dışı kullanmak için uzanıp aldı. Bu oyunu da kuralına göre oynamalıydı.

Bütün hazırlığını tamamlayıp odadan ayrıldı. İlk iş olarak kendisini göremesin ve merak etsin istemişti. Artık baktığı yerde durmayacak aklını meşgul edecekti taştan adamın. Ve o gün cuma olduğu için gün boyu aynı eforu sarf etmek zorundaydı.. Cuma günü esnafın çoğu kepenk açmaz ibadet ve ailesi ile meşgul olur ALLAH rızası odaklı bir gün geçirirdi..Yani buda demek oluyordu ki, Gülnihal akşama dek saklambaç oynayacaktı konakta.

Sabah ezanı okunduğu vakit mutfaktaydı.. Kahvaltı için hazırlığı bıraktı.. Önce namazını kılmalıydı.. Odaya çıkmak istemedi. Misafir odasında kılsam diye düşünüp vazgeçti. Ardından ikinci katın salonunda kılmayı düşündü sonra Yusuf'la orada karşılaşma ihtimalinin aklına gelmesi ile o şıkkı da eledi. Son olarak giriş katta kütüphane olarak kullanılan odada karar kıldı.. Merdivenin altında ki holden ilerledi. Karanlık olduğu için mutfakta kullanılan gaz lambalarından birini almıştı eline. Holün sonunda ki kapıyı aralayıp içeri süzüldü. Odanın hiç penceresi yoktu içerideki soğuk ve rutubetli hava daha ilk nefesinde bir mahsende gibi hissettirmişti ona. Küçükte olsa içinde bir korku varlığını hissettirmişti lakin elinde ki gaz lambasını yukarı doğru kaldırdığı vakit hayranlıkla büyüdü gözleri.. Dört duvar boydan boya kitaplıktı. Ve tamamı türlü kitaplarla doluydu.. Ahşap işlemeli tavan hayranlığının dozunu artırırken ilerledi.. Kitap kokusu tüm hücrelerine ulaştığı için artık rahatlamıştı. Farklı bir dünyaya adım atmış gibi büyük bir heyecan uyanmıştı içinde.. Kim bilir kaç yıllık bir birikimden meydana gelmişti.. Tam anlamıyla bir hazineydi bu.. Büyük krallıkların, imparatorlukların türlü altın ve inciden oluşan devasa hazinelerinden çok daha kıymetli, çok daha tılsımlı bir hazine..

Namazını kılıp çıktı.. Bu sırada konak tamamen hareketlenmiş farklı odalardan sesler gelmeye başlamıştı.. Mutfağa girdi.

"Hayırlı sabahlar" 

Zeliha ve Döne kalfa çoktan işe koyulmuşlardı bile.. Zeliha'ya göz kırkıp ilerledi yarıda bıraktığı tabakları hazırlamak için..

"Gülnihal" Ocağın başında hamur kızartan Döne kadının başını eğerek şaşkın bir şekilde bakması ve gelin hanım yerine ismini zikretmesi dumura uğrattı genç kızı "Yüklü müsün?"

Gülnihal gelen soru ile kızarıp ne cevap vereceğini bilemeyince yaşlı kadın bilmiş bir ifade ile devam etti "Yüzüne gözüne başka bir güzellik gelmiş"

Gülnihal kıpırdayan dudaklarına rağmen açılmayan ağzı yerine başını olumsuz anlamda hızlıca sallayarak yanıt vermişti.. Anlaşılan konak halkı bebeğin vaktinin geldiğini düşündüğü için farklı bir yöntemle bu fikri aşılamaya çalışıyorlardı. Çünkü aynı cümlenin farklı bir versiyonunu bir kaç gün öncesinde de kayınvalidesinden işitmiş ve konuyu geçiştirmişti.

Eline bir kaç tabak alıp kaçarcasına çıktı mutfaktan.. Bir üst kata çıkınca durdu.. Büyükçe bir nefes alıp sonra bakışlarını karnına doğru çevirdi. Çok isterdi bir gün rahminde can taşıyıp evlat sahibi olmayı.. Annelik duygusunu tatmayı. Gecenin bir yarısı minik bir canlıdan çıkan ağlama sesi ile uykusunun bölünmesini, büyüdüğüne saniye saniye şahit olmayı çok isterdi. Hatta bu konağa geldikten sonra artık dört beş çocuk hayaline kapılmıştı.. Evin genç beylerinin arasında ki sevgi ve muhabbet bağını gördükçe çok çocuk arzusu yerleşik hayata geçmişti zihninin merkezinde..

"Hayırlı sabahlar. Neden burada bekliyorsun?" Kocasının sesi ile daldığı sulardan çıkardı başını. Yan tarafına bakınca Yusuf'un ılımlı ifadesi ile karşı karşıya geldi. Anlamıştı kocasının  pişman olduğunu ve kendi mizacı gereği gönül alma çabasına girdiğini "Bende seni süründürmezsem bana da Gülnihal demesinler.. Bak nasıl mum edeceğim seni.. Bekle ve gör" dedi içinden. Aynı zamanda gözlerini de hiç çekmemiş kendinden emin bakışlarını bırakmıştı Yusuf'un göz bebeklerine.

"Onlar nasıl bakışlar. Küfür mü ediyorsun bana?" 

Duymamış gibi geçip gitti önünden. Yusuf ise bu hallerde neyin nesi diye arkasından baka kaldı. Gözlerine bakarken kıyafetlerini fark edememişti. Üzerinde ki elbiseyi ilk kez görüyordu tıpkı elbise gibi başında ki oyalı yazma da çok yakışmıştı.. Baştan ayağa süzdükten sonra Gülnihal'in uzaklaşması ile etrafa yayılan taze çiçek kokusu da şaşırttı genç adamı. Aylardır ayaklı bir tarçın olarak gezinen karısından gelen yeni kokunun ne olduğunu düşündü. Lavanta.. Kır çiçeklerinin kokusunu önüne katıp esen ılık bahar meltemi gibi tatlı bir koku..

Kaçamak bakışlarla karısını incelemeye kahvaltı boyu devam etti Yusuf. Gülnihal'în tek bir kez bile bakmamış olmasına rağmen.. Bu gönül alma işi kolay olmayacaktı o an çok daha iyi anladı. Karısı resmen onu görmezden geliyordu.. Birde farklı bir alımı vardı. Onu sevdiğini kendine itiraf ettiği için mi öyle gözükmeye başlamıştı gözüne bilmiyordu.

Öğle ezanına yakın yine hummalı bir telaş sarmıştı dört bir yanı.. Sokakta güle oynaya koşuşturan çocuklar, karanfil sokağı şenlendiren türlü yemek kokuları, temiz ve pak giyinip cami yolu tutan genci, yaşlısı.. Cuma gününün ahengi tam anlamıyla nurdan bir örtü gibi kuşatmıştı İstanbul'un üzerini.

Eline bir testi su alarak dışarı çıkan Gülnihal Hamza'yı görünce gülümsedi. Küçük beyzade beli kuşaklı pantolonu ve bej rengi gömleği ile çok şık gözüküyordu. Abdest sonrası ıslak saçlarını da geriye doğru taramıştı..

"Nasıl gözüküyorum yenge?" diye sordu kasılarak..

"Filinta gibisin"

"Bu Filinta bu sıralar biraz zorda yenge.. İyiyi kötüyü pek ayıramıyorum" Dedi anında ciddi bir ruh haline bürünerek ve neyi kast ettiğini kestiremeyen yengesine bakarak.

"Bu senin için bir kayıp değil Hamza.. Yalnızca basit yaratıklar iyiyi ve kötüyü daha çabuk ayırt edebilirler"

Hamza aldığı cevapla yine saniyelik hal değişimini başlarıyla tamamlayıp alkışladı "Ya sen başkasın yenge, muallimeler bile bu kadar akıllıca bir cevap vermezlerdi. Boşuna sevmiyorum ben seni, her ne kadar tam olarak ne demek istediğini anlamasam da"

Gülnihal kocaman gülümseyerek "Şaşkın" sedi ve elinde ki su testisi ile kapının önüne ilerledi.. Sokakta hayvanlar için bulunan su kaplarına doldurdu.. Yol kenarlarında, kaldırımlarda, boş arazilerde kedi ve köpekler için, kuşlar içinse ağaçların alt dallarına asılmış kaplar bulunur yağmur sıkıntısı çekilen zamanlarda insanlar mümkün mertebe bu kapları boş bırakmamaya özen gösterirlerdi.

Gülnihal testide ki son suyu önünde ki plastik suluğa doldururken yanına güçlü bir sesle bırakılan koca güğümle irkilip başını çevirdi. Hamza üşenmemiş su getirebileceği en büyük güğümü kapıp gelmişti.

Gülnihal kendisine bakınca "Elinde ki ufacık testi yeter mi sanıyorsun? elli kez gidip gelmen gerekiyordu onunla" dedi gözlerini devirerek..

"Yorulmayayım diye getirdin yani küçük bey" doğruldu ellerini beline yerleştirip "abisi kılıklı" dedi gülerek. Sonra ciddi bir kaç cümle itaf etti "ALLAH razı olsun. Her ne olursa olsun ihtiyaç duyduğunda desteğimi esirgemeyeceğim, sana karşı her zaman nazik olacağım tıpkı senin bana olduğun gibi.."

Hamza utanmış olmanın verdiği mahmurluk ile elini yüzüne kapatırken sonra tatlı bir eda ile kaşlarını kaldırdı "Bünye alışık değil ya hep ondan böyle oluyorum ben"                                         

İkili arasında ki diyaloğu sokak şenliği ya da matine izler gibi izleyenler ise bölmemek için çıt bile çıkarmamışlardı... Yusuf yanında Mustafa onun yanında ise Ömer duruyordu. Yaş sırasına göre dizilmiş gibi.."Bu Hamza mı?" diye usulca sordu Ömer Mustafa'ya.

"Kim gibi gözüküyor?"

"Hayır yani şu hallere bak bu kadar sevimli miydi bu çocuk?"

Mustafa, elleri ceplerinde dimdik dikilen Yusuf'a bakarak yanıtladı. Soruyu o yöneltmiş gibi "biz gibi değil o.. Kıymetliden önce kıymet verilecek olanı görüyor.. Sadelikten önce sadeliği görüyor.. İyi biçilmiş, iyi işlenmiş, vefa ile nakş edilmişleri görüyor Hamza.. Bu halleri ondan.. Herkese hak ettiği gibi muamele ettiğinden yada.."

Bu cümleler Yusuf'aydı aslında birazda kendilerine geç kaldıkları bir eleştiriydi.. Vicdan yoklaması, merhamet muhasebesiydi yahut.. Sonuç olarak dokunması gereken yere dokunmuştu ipin ucu..

Hamza ile gülümseyerek konuşan ve itina ile suluklara su dolduran karısına baktı Yusuf. Defalarca yanlış yapmıştı ona. Bu kadar güzel gülümseyen kadını sayısız kez ağlatmış incitmişti..Fark etti ki sınanacaktı.. Hak etti ki sınanacaktı..Habil'in kabil ile, Kabil'in İklima ile, İshak'ın İbrahim ile, İbrahim'in İsmail ile, Yakub'un Yusuf ile, Yusuf'un ise Züleyha ile sınandığı gibi sınanacaktı Gülnihal ile.. Çünkü insan daima en sevdiği ile sınanır, en çok sol yanından imtihan edilir, en fazla duygularından demlenirdi.

Continue Reading

You'll Also Like

162K 15.3K 43
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
33.1M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

104K 5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
908K 54.3K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...