♥Seni Sevebilir miyim?♥

By MihoSouth

24.7K 1.2K 361

-Benimle dalga mı geçiyorsun? Birini sevmek anormal birşey mi? derken yüz ifademin ne kadar ciddileştiğini fa... More

♥Seni Sevebilir miyim?♥
BAŞLANGIÇ-KISACA GEÇMİŞİM
BÖLÜM 1 Alaycı Sırıtış
BÖLÜM 2 Evine Gitmek Mi?
BÖLÜM 3 Kurban
BÖLÜM 4 70
BÖLÜM 5 Mesaj
BÖLÜM 6 Cherry Ve Oyuncak
BÖLÜM 7 Kendimde Olmadığım O An
BÖLÜM 8 Bir İddia Mı?
BÖLÜM 9 Pasta
BÖLÜM 11 Teşekkür Ederim
BÖLÜM 12 Bir Kez Daha Dalga Konusu
BÖLÜM 13 O Anı Sana Yaşatabilirim
(ÖZEL) BÖLÜM 14 İlk Kez
BÖLÜM 15 Bir Sapık Daha?
BÖLÜM 16 İlgimi Çekiyorsun
BÖLÜM 17 Çift
(ÖZEL) BÖLÜM 18 Onu İstemek
BÖLÜM 19 Hana Ve Yasak Aşkı
BÖLÜM 20 Ateşinle Tutuşan Bir Kızım
BÖLÜM 21 Eyvah
BÖLÜM 22 Seni Sevebilir Miyim?

BÖLÜM 10 Neyin var?

865 56 29
By MihoSouth

Biliyorum kısa bir bölüm ama bu demek oluyorki:

Sonraki bölüm upuzun olacak :D hhhh 

Multimedia'daki Sun Hee'miz <3 :)

Herkes....Bu halime, gözyaşlarıma, pastaya bulanmış vücuduma bakarken nasıl eğleniyorsa ben de o kadar güçsüzleşiyordum.

Önlerden bir kız bana doğru yaklaştı. Elinde tuttuğu bardaktaki içkiyi başımdan aşağı dökmeye başladı.

Bir sıvının tüm bedenimi ürperttiğini hissettim.

-Ah, afedersin istemeyerek oldu.- Herkes kahkaha atıyordu.

-Bir hizmetçi parçasına bu az bile.- dedi Minhyun. 

Tırnaklarım avuçlarımı kanatacak kadar sıkmıştım yumruğumu. Yanağım alev alev yanıyordu. İncinen elimin acısı git gide artarken çevremdekilerin pis bakışları beni boğuyordu sanki.

O alçak hayatımı mahvetmişti.

Tüm kirli sözlerini bana bulaştırmıştı. 

Üstelik bunu  devasa bir Candy Cake pastasıyla yapmıştı...

 ***

Pastanın krema ve meyve kokuları titrememe eşlik ederken gözlerimi yerdeki bir noktaya sabitlemiş öylece duruyordum.

Başımı kaldırıp da kimseyle göz göze gelmek istemiyordum.

Evet, rezil olmuştum hem de hiç olmadığı kadar.

Minhyun'un güçlü elleri beni hiç düşünmeden bu hale getirmişti. Ama en çok da o aptal sözleri bir canavara dönüşmem için yeterdi. Ama hiç bir şey yapmaya mecalim kalmamıştı.

Kesinlikle iyi değildim.

Ama daha fazla göz yaşı dökmemeliydim.

Şu an ağlayamazsın Sun Hee. Şu an sırası değil. O alçağın önünde ağlama yine. Bak, senin tarafında olan biri var.

Bir el beni belimden tuttu ve ayağa kaldırdı. Onca kişi arasından kimdi bu?

***

Cherry.

Cherry, beni kendine yaslarken bir tek benim duyacağım şekilde fısıldadı:

-Ben sana inanıyorum.-

Birkaç fısıltı uğultuya dönüşmüşken Cherry'nin beni ayağa kaldırmasıyla herkes tekrar sus pus olmuştu.

Gözlerimi yerden kaldırdım. Bir an Minhyun'la göz göze geldik ama sonra Cherry'nin tokadıyla bu sinir bozucu bakışma sona erdi.

-Cherry?-

Minhyun'un inanamayan sesine aldırmadı Cherry.

Ardından da tüm kalabalığı yararak evden çıktık.

Cherry elimi sımsıkı tutmuş tıtreyen bedenimi rahatlatmak için sırtımı sıvazlıyordu. 

Cherry'nin küçük mavi arabasına bindiğimizde çok utandım. Onun arabasını üzerimdeki pastayla berbat etmiştim.

-Şu an bunu önemseme zamanı değil Sun Hee.-

-Ben...İstediğin kadar dalga geçebilirsin. Herkes yapacağını yaptı zaten. Artık umursamıyorum.-

Sözler tek nefeste ağzımdan dökülüvermişti. Cherry'nin bunu neden yaptığını bilmiyordum. Ona güvenemezdim. O, Minhyun ile yakındı. Beni o lanet yerden kurtarması benimle ayrı bir şekilde dalga geçmeyeceği anlamına gelmiyordu.

Her ne kadar arabasının ön koltuğunu pastayla berbat edecek kadar zarara girse de...

-Şu üstündekilerden bir an önce kurtulalım da sonrasında dalgamı geçerim.-

Belki de en fazla 15 dakika süren araba yolculuğu, bana 3 saat gibi gelmişti. Tir tir titriyordum. Sinirlerimle mücadele ediyordum. Yanaklarım göz yaşlarımla ıslanmaya devam ediyordu.

***

Cherry'nin evi o lanet ev kadar büyüktü. İçerisi sıcacıktı. 

Kısa süre önce Cherry'nin zoruyla duş almış, onun kıyafetlerinden birini giymiş, sıcak bir koltukta kurulmuştum.

-Şimdi daha iyi misin?-

Başımı 'evet' anlamında salladım. Hala bunu neden yaptığını anlayamıyordum.

Elime sıcak bir bardak tutuşturduğunda şaşkınlıkla ona baktım.

-Neden bana yardım ediyorsun? Senin Minhyun'un tarafında olman gerekmez mi?-

Partinin aksine rahat bir eşofmanla karşıma oturdu ve bardağından bir yudum aldı.

Birinci sorumu cevaplamadan ikinci soruya yöneldi:

-Evet onun tarafında olmam gerekir. Ama haksız bir tarafta olmak sence de saçma olmaz mıydı?-

Tepkisiz kaldım.

-Orada...Minhyun, orada onu tanıdığım Minhyun değildi. Onun tarafında olsaydım onun gibi bir canavar olurdum.-

-Ona harika biri demiştin.-

-Evet, o harika biri. Şu an buna inanmak zor biliyorum ama onda farklı olan bir şeyler var. Hele de böyle pislikçe davranması. O an ne kadar sinirlendim bilemezsin.-

Cherry ciddi görünüyordu. 

Demek benimle dalga geçmiyordu ve geçmeyecekti. 

Minhyun'a gerçekten kızmıştı. İkimizde aynı kişiye tokat atmıştık.

Elimdeki bardağı zar zor ağzıma götürdüm. Ağzıma sıcak çikolata ve kahve arası bir tat geldi. Aynı anda içim rahatlamayla ısındı.

Ama bileğim şiddetle sızlıyordu.

Cherry, hzlıca elimdeki bardağı aldı.

-Bileğinin bu halde olduğunu niye söylemiyorsun?-

Az sonra elinde beyaz bir kutuyla geldi.

Elimi özenle sararken ağzımdan küçük bir inilti çıktı. 

-Şişmiş.-

***

-Ailen var mı?-

-Hana var.-

-O kim? Ablan mı?- Merakla çatıldı kaşları.

-Öz ablam değil ama ailem.-

Gülümsedi.

Gülümsemiş miydi gerçekten?

-Benim yok.-

Bir an kaskatı kesildim. Bunu öyle bir duyguyla söylemişti ki sanki başından aşağı pastaya bulanan ben değildim, oydu.

-Öldüler mi?- Bir an tereddüt etsem de sormuştum.

Sessizce başını onayladığında dudaklarımı büzdüm. Benim gibiydi. Hana gibiydi. Bizim gibiydi. 

***

Cherry'ye, Hana'dan önce eve gitmem gerektiğini söylemiş, eve Hana'dan sadece 5 dakika önce varmıştım. Yavaş yavaş Cherry'nin iyi biri olduğu düşüncesine ısınırken beni evime kadar bırakması tuhafıma gitmedi desem yalan olur. Bu kadar iyi davranması garipti.

Aklım başımda değildi. Ama Hana'yı şüphelendirmemek için kendimi öylesine zorladım ki bana inanmışa benziyordu. Ona yeni işimden memnun olduğumu ve her şeyin istediğim gibi yürüdüğünü söyledim.

Ama işin kötü bir tarafı vardı şimdi.

Hana çalıştığım evi görmek istiyordu. Aksi halde içinin rahat olmayacağını söyleyip, bana iş teklif eden kişiyle en kısa zamanda görüşeceğini de ekledi.

Tüm bu olanlardan sonra öyle zor bir duruma düşmüştüm ki. 

***

Sabah kalktığımda saat 10:00'dı. Bugün günlerden cumartesiydi. Hana evde yoktu. Ama yarın evde olacaktı. Yarın pazardı ve tatildi.

Korktuğum şeyin olmaması için dua ediyordum. Lütfen...Lütfen Hana pazar gününden istifade ederek patronumla görüşmek gibi bir karar vermesin. Lütfen...

Kahvaltı ve bir kaç rutin işlerden sonra moralim hala bozuktu.

O olayı hatırladıkça sinirden veya üzüntüden gözlerimin dolmasına engel olamıyordum.

Ben ona ne yapmıştım? Bu kadar ileri gitmesinin nedeni neydi? Beni tanımıyordu ve bana geçmişten bir kin beslemesi de imkansızdı.

Benim hiçbir zaman belirli bir düşmanım olmamıştı.

***

Minhyun'un ağzından:

-Dostum sen iyi misin?- dedi Chun Hee ve elini omzuma koydu.

Sinirle elini omzumdan çektim.

Dün akşamki partide her şey istediğim gibi gidiyordu.

Taki Cherry'nin o kıza yardım etmesine kadar...

Cherry bunu nasıl yapabilmişti?

-Cherry'yi anlayamıyorum.-

Benim tokat attığım kızın önünde Cherry bana tokat atmıştı. 

Onun yufka yürekli olduğunu kabul ediyorum evet ama o Sun Hee'yi tanımıyordu bile. 

En kısa zamanda en iyi arkadaşımın gönlünü almalıydım. Cherry benim için çok değerliydi.

-Senin neyin var? Hala dünkü partide misin?- dedi Chun Hee. Beni böyle düşünceli görmeye alışık değildi sanırım.

Gözlerimi camdan dışarı, o ufaklığın evine diktim. Sun Hee'yle ilgili her şeyin yazdığı o zarf hala bendeydi. Evinin benimkine bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum.

Birden aklıma o ufaklığın incinen bileği geldi. Ve gözyaşları...

Sinirle gözlerimi yumdum. Bu sahneyi aklımdan bir türlü atamıyordum. 

-Cherry doğal olarak kıza acıdı. Umursaman gereken daha önemli bir sorun var Minhyun.-

Soru soran gözlerle ona baktım. 

-Kızın nerede olduğu.-  

Chun Hee gözlerimi takip ederek cama baktı.

***

Sun Hee'nin ağzından:

Aradan 1 hafta geçmişti...

Evde boş boş durmaktan çok sıkılmıştım. 

Hana da yoğun çalışmaktan dolayı patronumla tanışma fikrini bir süreliğine rafa kaldırmıştı. 

Ama ben buna sevinemiyordum. Şu an yatakta amaçsızca tepiniyordum.

Ben bir hafta boyunca işsiz uyanıp kalkmıştım. Bir hafta boyunca o partide olanlar aklımdan çıkmamıştı. Bileğim ve o çizik tamamen iyileşmiş sayılırdı.

Ama kalbim bir türlü iyileşmiyordu.

Elimdeki yastığı duvara fırlattım ve çığlık attım.

-Ah delireceğim!- Ayağa kalktım ve yastığı tekrar elime alıp boğmaya başladım.

-Seni mahfedeceğim! Bu sefer ben seni pastaya bulayacağım! Hem de 100 pastayla!-

Yastığı 'o alçak' gibi düşünüp boğazına yapıştım.

Neler saçmalıyordum yine. -,-

Ufaklık neler saçmalıyorsun yine?

İç sesim sanırım kendini o pislik zannediyor!

-Ufaklık deme bana!- dedim seslice.

Sanırım seni asla anlayamayacağım. Neden benimle uğraştığını ve--

Düşüncem kapının çalınmasıyla bölündü.

***

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.

Kapının o küçük deliğinden gördüğüm şey bir yanılma olmalıydı.

Evet, kesinlikle bir yanılma...

Bunu düşünerek odama geri döndüm.

Yatağıma uzandım ve yastıkla savaşımıza geri döndüm.

Evimi nereden bilebilirdi ki?

Tamam, öğrenmesi zor değildi. O kağıtta bu da mı yazıyordu yani?

Ama buraya kadar gelmesi saçma olurdu değil mi? 

Ama kapı tekrar çaldı.

Duyma. Duyma. Bu sadece bir yanılma. Bir ufaklık sendromu...

Ufaklık sendromu mu? Yeni yeni icatlar çıkarma başıma iç ses!!!

***

Kapı durmadan çalıyordu.

Sinirle kapıya yürüdüm ve mercekten baktım.

Oydu. 

Ne diye evime gelmişti?

-Orada olduğunu biliyorum.-

Kaskatı kesildim. Sesini bayağıdır duymuyor gibiydim. Neden tuhaf hissettim ki şimdi?

Cevap vermedim. Sırtımı kapıya yaslayıp çöktüm.

Aradan bir kaç dakika geçmişti ki bir şeyin kalçama değdiğini hissettim.

Arkama döndüğümde bunun bir zarf olduğunu fark ettim. Biri kapının altından atmış olmalıydı.

Bu da o alçaktı büyük ihtimal. -_-

Aslında umursamayacak ve zarfı açmadan çöpe atacaktım ama yapamadım.

Merakımla beraber zarfı açtım. İçindeki kağıdı okumaya başladım:

Geri döneceksin.

Geri döneceksin 

Geri döneceksin

...

Tam 12 tane geri  döneceksin yazıyordu.

Kağıdın sonunda da küçük çok küçük bir yazı:

Özür dilerim

***

Gözlerim irileşmişti. Özür dilerim mi yazıyordu? 

Bu da bir oyundu. Evet, bu da oyundu.

Gözlerimi devirdim ve kağıdı buruşturup yere attım.

Birden onun bağırışını duydum.

Hızlıca mercekten baktım.

Görünmüyordu. Gitmiş miydi? Öyleyse o bağırış da neyin nesiydi?

Sürgüyü çekmeden kapıyı açtım.

Bir an gözüm yerde yatan bedeni görünce kısa bir şok yaşadım. 

Yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Hemen yanında da içinde gitar olan siyah gitar kılıfı vardı. Şaka yapıyordu tabiki de.

-Buna inanmamı bekleme.- 

Tepki yok.

-Boşuna kıyafetlerini kirletme.-

Tepki yok.

Kapıyı kapattım. Böyle saçma bir şakayla nasıl kandırmayı düşünüyorsa?

Odama döndüğümde yatağıma uzandım ve tavanı izlemeye başladım. Böyle bir şaka nereden aklına geldiyse?

Ya gerçekten bayılmışsa? Belki de şaka yapmıyordur?

Kendimi tuhaf hissediyordum. Huzursuzdum.

Kapıyı tekrar sürgüyle araladığımda yine yerde yatan bedeniyle karşılaştığımda içimi korku kapladı.

-Hey! Neyin var senin?-

Daracık aralıktan ayağımı uzatıp bedenini dürttüm.

-Hey! Hey!-

Daha hızlı dürtmeye başladım. 

-Sen iyi misin?-

Böyle olmayacaktı. Kapıyı tamamen açma gibi bir riske girdim ve yanına çöktüm. 

-Minhyun?-

...

-Minhyun?-

...

Hiçbir şekilde tepki vermiyordu. Uzun kirpikleri ve göz kapağı gözlerini örtmüştü. Perma yaptırmış gibi görünen saçları alnına düşmüş, boynundaki gri atkı çenesini kapatmıştı. 

Bir melek gibi...

Elimde olmadan strese girdim.

Ve kendime içtenlikle 'aptal' diyebileceğim bir şey yaptım:

Gözlerimin dolmasına izin verdim.

Eğer bu double bölüm fikrini sevdiyseniz vote atmayı unutmayın :D

(ne kadar da çıkarcıyım :D :D )

Hadi size tatlı okumalar ;)

Continue Reading