Güz Sancısı (Beyzadeler Konağ...

By KimyaGC

1M 66.9K 15.4K

Yaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dik... More

Kesit
1. Bölüm
2. bölüm
3.Bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26. bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.bölüm
39.Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68. Bölüm
69.Bölüm
70. Bölüm
71.Bölüm
72. Bölüm
73.Bölüm
74. Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm

34.Bölüm

14.8K 1.2K 244
By KimyaGC

Dünya dönerken insan sabit kalamıyordu.. Hayat garip enstanteneler ile sınayıp duruyordu mahlukatın akıl etme güdüsüyle yaratılmış olanını..

 Keyfe keder anılar demlenirken her yüreğe de ayrı bir duygu çörekleniyordu.. Kimi bir okka hasret seçiyordu avuçlarına sıkıştırılmış teraziden, kimi bir yudum sabır süzüyordu dem testisinden. Kimi bir nebze his alıyorken gönül penceresinin önünde ki eskiciden, kimi öfkeye yelken açıyordu kabaran zihninin deryasından.. Kiminin bahtına ise bir elif miktarı sevda düşüyordu gök kubbenin altında ki bütün hislerden daha acımasız olan.. Kimi nasipleniyor, kimi sınanıyor, kimi seçiyor kimi imtihan oluyordu.. Zaten acizlik bu demek değil miydi? Kainat için yaratılmış milyonlarca zerreden bir tanesi.. İnsan..

Kırık olan bölümden fırlayarak çıkan fareden sonra ürküp bir kaç adım geri gitseler de durumu çabuk toparlamışlardı. Göz göze geldikten sonra Gülnihal bahçe kapısını itti. Demir kapı büyük bir gıcırtı ile kendiliğinden açılırken besmele çekti kız.. Bir an geri dönmeyi düşündü, buraya gelmekle belki hata etmişti, başlarına bir işte gelebilirdi. Ama o an bunları düşünmenin de yeri değildi tabi. Artık çok geçti. Mantığını tamamen devre dışı bıraktı.. Yalnızca hisleri onu belli bir noktaya taşıyabilirdi. Hayatı boyunca böyle olmuştu, yine olabilirdi. Ön sezi zannettiği korkular belki sadece bilinç altı parodisiydi..

Başını hızlıca kaldırdı. Omuzlarını düzeltti ve ilerlemeye başladı. İnce topukları beton zeminde tıkır tıkır yankı bulurken kapının tokmağını naif bir şekilde iki kez vurup bıraktı. İnci bir buğu gibi vücudunu hafif hafif saran telaş nedeniyle parmaklarını sayıyordu.. Kapı açılır açılmaz içinde ki huzursuzluğun nedeni belli olmuştu..

"Sen" dedi çatlak çıkan sesi ile.. Gözleri kısıldı kaşları çatıldı. Tanımıştı Onu.. Ömrü boyunca kimseden nefret etmediği kadar kin beslediği kadını.. Elena'yı..

"Demek beni tanıyorsun. Güzel.. İşimi kolaylaştırdın. Kendimi anlatmadan direk mevzuya girebilirim" dedi kibirli sesi yüzünde ki şeytani izin gölgesinde kalıyordu.. 

"Bu zamana kadar senin için hazırladığım güzel sürprizler hoşuna gitmiştir umarım" dedi çirkin kahkahası çevrede ki bütün kuşları kaçıracak kadar gür çıkarken. Gülnihal'in ise kanı donmaya başlamıştı.. Yaşadığı bütün o olaylar bu kadın yüzündendi.. Hatta belki annesi ve kardeşi.. Bu fikri düşünmeye cesaret edemedi yoksa kalkamazdı altından.. Alev topuna dönen gözlerini dikti leşten farklı gözükmeyen kadına.. O kadar öfke dolmuştu ki onu hemen oracıkta elleri ile boğabilirdi.. 

"Senin o çatal dilini koparmak isterdim ama dua et ki benim korktuğum ve benim için, yine benim hesabımı göreceğini bildiğim bir Rabbim var.. Sakın ola bir daha bize bulaşma.. Hani olur ya belki bunları kocama yanlışlıkla söyleyebilirim. İşte o zaman seni Yusuf'un elinden kimse alamaz" cümleler tehdit mesajlı döküldü Gülnihal'in dilinden.. Herkese hak ettiği dilden konuşulmalıydı nihayetinde..

Duyduğu cümleler ile anında karanlık bir ifadeye büründü kadının yüzü.."Bak bak bak..." Dedi gözlerini kocaman açarak "Bu küçük şey nelerde öğrenmiş" her cümlesinde giderek, Anadolu da anlatılan halk efsanelerinde ki cadılara benziyordu kızların gözünde.

Parmağını kaldırıp Gülnihal'in yüzüne doğru salladı.

   "Sen Yusuf'un hayatından def olup gitmediğin sürece asla rahat bırakmayacağım huzur vermeyeceğim ne sana, ne Yusuf'a.. Beni tanımıyorsun neler yaptığımı ve neler yapabileceğimi bilmiyorsun.. Bu sana ilk ve son uyarım yok ol Gülnihal. Benim olanı bana bırakıp yok ol"

"Senin olan mı? Eğer Yusuf senin olsaydı şuan hayatını paylaştığı kişi ben değil sen olurdun.. Benden istediğin maddi değil. Dünyalık bir şey istemiyorsun. İstediğin şey benim kocam! Ne kadar da kolay söyleyip başkasının olan üzerinde hak idda ediyorsun. Nasıl bir kadın sen?" parmağını havaya doğru kaldırıp devam etti "Ben olsam, beni hafife almazdım.. Dünyayı başıma da yıksan bırakmam Onu.. Hele de senin gibi bir kadına" dedi hiç olmadığı kadar sağlam durup güçlü gözükmeye çalışıyordu.. Zeliha'ya döndü "Gidelim, burada kaybedecek daha fazla zamanımız yok"

Kapıya doğru ilerleyip başını hafifçe çevirip baktı düşmanına son kez. Soğumuyordu içi, soğutamıyordu.. Bütün o kötülükler onun eseriydi.. Bunların yanı sıra birde ayağına kadar getirtip hiç utanmadan Yusuf benim diyecek kadar alçak bir tutum içerisindeydi  "Senden korkmuyorum.. Ben yalnızca ALLAH'tan korkarım. Elinden geleni ardına koyma.. İstediğini sana asla vermeyeceğim.. "

Kapıdan kendini dışarı atar atmaz durdu.. Maruz kaldığı zehir akmıştı içine. Nefes almaya ihtiyacı vardı.. Derin derin bir sürü nefes almalıydı yoksa ciğerleri iflas edecek gibi hissediyordu..Adım atmaya başladıkları vakit;

"Yılan" dedi Zeliha.. "Yılan bu kadın!"

Yürüyordu ama ayakları yere değiyor muydu emin değildi. Artık neye inanıp neye inanmayacağını da bilmiyordu. Yorulmuştu..Her lezzete bir acı karışıyor, her hevesi buruk bir arzu halini alıyordu. Sevinçleri yarımdı. Düşleri korkulu, beklentileri kaygıya gebe... Vel hasıl, böyle zamanlarda kimsesizler kimsesinden başka kimsesi yok gibi hissediyordu..

"Zeliha" durdu.. "Koluma girer misin kendimi pek iyi hissetmiyorum ben" Sonra yanlış bir şey söylemiş gibi düzeltircesine kurdu cümlesini yeniden "Esasında kendimi de hissetmiyorum"

Zeliha hiç düşünmeden koluna girdi..Biraz konuşup teselli etmek istese de yapamıyordu.. Alınacak gibi bir acı değildi..Keşke elinden gelse de paylaşsaydı, ortak olsaydı acısına.. O da biliyordu anne acısı başka hiç bir şeyle ölçülmeyecek kadar ağırdı. Henüz 6 yaşındayken tatmıştı Zeliha. Belki anlatmalıdır, bu yaşına kadar kimseye bahsetmediklerini Gülnihal'e açmalı onu anladığını hissettirmeliydi..

"Babamı hiç tanımadım. Askermiş.. Bir müddet askeri rüştiye mekteplerinde görev almış.. Ardından Bosna-Hersek ve Karadağ isyanlarını bastırmak için balkanlarda görev yapmış.. Orada da şehit olmuş zaten, dönememiş bir daha" Gülnihal başını eğdi Zeliha'ya doğru.. Gülümsemeye çalışıyordu anlatırken. Ama gizleyemiyordu. Bazı acılar saklanamazdı çünkü "Uzun boylu dağ gibi bir adammış.. Benim açık tenli olduğuma bakma. Esmermiş babam, siyah düz saçları varmış, Döne kalfa görmüş babamı biliyor musun?" dedi ve heyecanla döndü Gülnihal'e "Der ki Yusuf abim aynı babama benzermiş.. Annemi bir harp sonrası Traplusgarp'ta görmüş kimsesi olmadığını duyunca da tutup elinden İstanbul'a getirmiş. Evlenmiş.. Çok sevmişler. Ben annemin karnındayken yarım kalmış hikayeleri"  kol kola dik yokuşu sakin adımlarla inerlerken durakladı "Aslında anneminde yüzünü unuttum.. Vefatından sonra sadece iki kez rüyama geldi sonra hiç görmedim.. Ama ben de anneme benziyormuşum, gözleri maviymiş. Tıpkı benim gibi. Hokka gibi bir burnu varmış, saçları açık kahverengiymiş. Döne kalfa anlatır bazen bende hayalini kurarım anılarımda taze kalması için, unutmamak için"

 Caddeye indiklerinde durup bir fayton beklemeye başladılar.. Daha fazla takatleri kalmamıştı. 

"Annen nasıl vefat etti. Hasta mıydı?"

"Hastaymış bazı geceler sabaha kadar öksürdüğünü hatırlıyorum.. Çocuktum hiç aklıma gelmedi annemin öleceği.. Zaten hangi çocuk annesinin öleceğini düşünür ki, anneler ölümsüzdür sanki"

"Zeliha" diye kesti Gülnihal "Sesin titriyor daha fazla anlatıp üzülme"

Duymamış gibi devam etti Zeliha "Evimiz Karagümrükteydi. Küçük bir mahalleydi ama büyük bir alanı vardı.. Oyun oynardım orada akşamlara kadar. O sabah yine annem beni giydirir giydirmez oyun oynamak için koştum. Meğer Onu son görüşümmüş. Bilemezdim. Kaç saat geçti aradan hatırlamıyorum.. Sonra bir şey oldu, bir kalabalık bir bağırış.. O anı asla unutamıyorum.. Koştum ayaklarımda ki keçe pabuçlar kaldı sokakta. Bahçeye girdim yemek yediğimiz tahta masanın üzerinde yatıyordu annem.. Bir kazan su, başında iki kadın yıkıyorlardı annemi" Yutkundu ve hız kesmeden ekledi "Güzel yüzü un gibi bembeyaz olmuş pamuk gibi elleri morarmıştı. Soğuktu.. Buz gibi.." Durdu kız tekrar yutkunup çatallaşan sesini düzeltti.. "Ben o an orada büyüdüm biliyor musun? Bir daha hiç oyun oynamadım. Hiç ağlamadım. Kimseye naz yapmadım. Anlatmadım derdimi, sıkıntımı. Hiç arkadaşım olmadı mesela. Sonra konağa geldim işte..Altı yaşında kocaman bir kız olarak konağa geldim"

Gülnihal kendi acısını unuttu.. İçinde ki sızı perçinlendi Zeliha için.. Acı.. Hangi tene değerse değsin yakıp kül ediyordu..Ateşin o koca koca demirlere şekil verdiği gibi biçimlendiriyordu insanı.. Zeliha'nın onca suskunluğunu, kendini köşe bucak gizlemesini, Hamza'ya olan uzak durma çabasını anladı. İçini gördü arkadaşının. Konuyu dağıtmak için gülümsedi kocaman "O halde benimle birlikte çocuklaşabilirsin" Tek kaşını kaldırıp şımarık bir ses tonu ile devam etti "Biliyorsun evli bile olsam haşerelikten vazgeçemiyorum"

Bir kaç dakika aradan sonra yaklaşan ilk faytona bindiler.. Atların ikisi de süt gibi temiz beyazdı.. Parlak uzun yeleleri vardı. İnceledi inceledi Gülnihal. "Rabbim ne güzelde yaratmış" diye mırıldandı hayranlıkla. Bakan değilde gören göz için yaratılmış her şey sanat eseriydi.. Sonra gözlerini oldukça yaşlı arabacıya çevirdi.. Başında ki şapkanın siyahını güneş soldurmuştu.. Üzerine giydiği yamalıktan gözükmeyen gömlek, sıcağa rağmen ayağında ki örgü yün çoraplar ve lastik ayakkabılar.. Her detayı inceledi.. Nedense üzülmüştü.. Kimin kimsen var mı diye sorsa, kırılır mıydı adam? Bilmiyordu.. İncitebilirdi. Soramadı.. Lakin bir fırsat bulup ufakta olsa bir hayrı dokunsun istiyordu.

Konağın önüne geldiklerinde çıkısından çıkardığı bir kaç metali uzattı..

"Şey isminiz neydi acaba?"

"Mehmet" dedi adam. Göz çevresinde ki kırışıklıklar, alnında ki sık ve arsız çizgiler. Mahsun bakışları, iki büklüm duruşu, ezgin ifadesi... Zaman bütün acımasızlığını nakş etmişti adamın yüzüne.

"Size Mehmet amca diyebilirim değil mi?" Yaşlı adam başını yavaşça eğince devam etti "Bu akşam soframıza ortak olsanız, hanemizi bereketlendirseniz? Yanlış anlamayın lütfen sadece sizi kendime çok yakın hissettim"

Bütün ısrarlarına rağmen nazikçe red eden adamın aslında çekiniyor olduğunu fark edince "O halde sizi bahçeye buyur edeyim bari bir tas soğuk ayranım kısmet olsun. ALLAH rızası için kırmayın beni" son cümlesi herkesi köşeye sıkıştıracak kadar güçlü olmuştu.. O (c.c) nin rızası mevzu bahis olunca bile insan kendine bir çeki düzen verme gereksinimi duyuyordu.

Yaşlı adam usulca başını eğip hafif gülümseyince "Buyurun böyle" dedi önden gidip Servet efendiye büyük kapıyı açtıran Zeliha'nın ardından bahçeye girdi.. Adamı kamelyaya oturtup müsaade istedi ve içeri geçti.. İlk önce soluğu kayın validesinin yanında alıp eve döndüğünü belirtti. Sonra mutfakta ki yayıkta ayran çalkalayan Zeliha'nın yanına geçti.. Bir tabağa da sabah için yaptıkları kıymalı gözlemelerden koyup çıkardı dışarı..

Sonra da tekrar müsaade isteyip uzaklaştı.. Mahçup olmaması için her hareketine dikkat etti, rahat yemesi için uzaklaşması gerekiyordu.. Yaşlı adam ikram edilenleri yedikten sonra Gülnihal'in bir kaç sorusuna daha maruz kaldı.. Nerede oturduğunu sordu ilk olarak ve belki yolum düşerse uğrarım diye de ekledi. Ve müteşekkir kalan adamı bizzat kendi kapıya kadar yolcu etti. Çabuk güveniyor içinden ne gelirse o şekilde davranıyordu.. Kısa ömrün sadece insanlara kıymet vermekle güzelleşeceğini düşünenelerdendi O.. Özellikle çocuklar ve yaşlılar.. Daha çok sevilip hürmet edilmeyi hak ediyorlardı.. Lütuf gibi.

Elinde ki tepsiyi alıp içeri geçerken ne kadar karmaşık bir gün geçirdiğini fark etti.. Eline geçen not, hiç düşünmeden oraya gidip O kadınla karşılaşması, yetmezmiş gibi etraflarında ki bütün şaibeli olay silsilesinin yine o kadının başının altından çıktığını öğrenmesi, Yusuf için meydan okuması, kıskançlığı her bir hücresinde hissetmesi.. Akabinde Zeliha'nın kendine dair anlattıkları.. Ve jübile olarak vicdanına dokunan yaşlı adam.. 

Olduğu yerde durup göğe baktı "Şerrin yanına hediye gibi bir hayır gizleyip gönlümü ferahlatan, beni içimde ki kuyuya düşmekten alıkoyan ALLAH'ım.. Hamd olsun sana.."

Üzerini değiştirip aşağı indi. Saat baya olmuştu.. Zeliha'nın açtığı kabak biber ve patlıcanları doldurup büyük çinko tencereye itina ile dizdi.. Zeliha ıslanan toz tarhanayı karıştırırken Gülinihal'de, duvarda ki çıkı da bir önce ki sonbahardan kurutulup istiflenmiş erik kurusunu çıkarıp yıkadı. Tencereye bir miktar pancar şekeri bir miktar su, yıkadığı erikler ve son olarak bir kaç tane karanfil koyup sönmeye yüz tutmuş odun ateşinin üzerine attı.. Bol baharatlı dolmanın yanında komposto iyi giderdi.. O sıra da eve gelen gençler peynir kokusu alan fare gibi evde ki muazzam kokuyu takip etmişlerdi..

"Bu koku.... Yoksaa?" 

"Evet evet komposto" dedi Zeliha başını uzatıp istediği cevabı heyecanla bekleyen Ömer'e.. Genç adamın gözlerini kısıp küçük  bir çocuk gibi sevinişini gören Gülnihal ise kısık bir sesle kıkırdamıştı.. Yusuf'u asla böyle göremezdi.. Sonra gözleri Hamza'ya kaydı.. Zeliha'ya bakmamak için çaba sarf ettiği aşikardı.. İkisi de birbirine cefa ediyorlardı. Sevmek günah değildi harama bulaşmadan evlenip mutlu olmak varken boşunaydı bunca kaçış. Hamza'ya diktiği gözleri ile içinden konuşup başını hafifçe salladı "Nasip diye bir şey var. Sen istediğin kadar konuş, istediğin kadar koştur, istediğin kadar kovala. Boş. Nasibi takdim edene kalmış her şey. O dilerse eğer ne koşmana, ne konuşmana ne de tasalanmana gerek yok"

 Bu işe bir el atmalıydı.. Zeliha evin kızıydı Ahmet bey ve Serra hatun için bulunmaz gelin adayıydı.. Öyle düşündü Gülnihal. Tamam Hamza'nın önünde iki abisi vardı ama en azından bir yüzük takılır adı konulurdu.. Bu konuyu zihninin bir köşesine iteleyip sordu "Yusuf geldi mi?"

"Yukarı çıktı " dedi Ömer..

Mutfağa bir selam etmeden yukarı çıkmazdı şaşırdı Gülnihal. Bunun bir nedeni olmalıydı.. Üzerinde ki önlüğü çıkarıp sandalyeye astı.. "Zeliha ben bir Yusuf'a bakıp geleceğim" dedi ve sevimli mi sevimli iki kaynına gülümseyip ayrıldı mutfaktan.

Odaya girdiğinde Yusuf banyodan çıkıyordu.. Sıvanan kolları ve yukarıda ki paçalarından abdest aldığını anlamıştı "Hoş geldin"

"Hoş buldum" dedi Yusuf sesi yorgun çıkmıştı. Gözlerini yüzünde gezdirdi kocasının "Hasta mısın sen?" diye atıldı bir anne telaşı ile.

"Kırgınlık var üzerimde abartılacak bir şey yok" Tok sesi ve her zaman ki sert tavrı Gülnihal'i ikna edememişti.. Yaklaştı tam önünde durdu ve ayaklarını olabildiğince kaldırıp avuç içini kocasının alnına yapıştırdı..

"Yanıyorsun.. Bir de bir şeyim yok diyorsun.. Şu suratının haline bak"

"Ne varmış suratımda?" diye sordu Yusuf hiç ödün vermediği havalı tavrı ile kollarını iliklerken.

"Solmuşsun be adam bir gün için de sararıp solmuşsun.. Hastalanmak ayıp değil. Biliyorum kendinize hiç yakıştıramıyor sunuz şehzadem ama her insan hastalana bilir " dedi gülümseyerek.. Sonra ekledi "namazını kıldıktan sonra pijamalarını giy dinlenmene bak ben sana çorba getireceğim"

Serra hatundan bir kaç taktik aldıktan sonra işinin zor olduğunu anlamıştı.. Yusuf'a dair ney kolaydı ki hastalığı kolay olsun.. "Sabırlı ol kızım" dedi kayın validesi "Sabırlı ol ki ona tamamen vakıf olabilesin.." Aslında bu telkinlerin altında yatan mesaj açıktı. Hem olan bitenin de farkındaydı kadın. Oğlunda ki değişiklik barizdi. Kendini ufaktan Gülnihal'e açıp karısını sahiplendiğini anlamaya başlamıştı.. Bu evlilik için dayattığı sıralarda da zamanı gelince ikisininde birbirine ısınacağını biliyor olsa da bazen de korkmamış değildi. İlk zamanlarda ki izdenimleri yanlış mı yaptım acaba diye düşündürmüştü zaman zaman.. Ama son haftalar da ki Yusuf fark edilmeyecek gibi değildi bir de üzerine görümcesinin "Yusuf karısına bir çift laf ettim diye çıkıştı bana" diye şikayet etmesi iyiden iyiye emin olmasını sağlamıştı... Şükür ki pişmeye başlamışlardı ve yanmaları yakındı..

Gülnihal hazırlanan sofraya yardım edip çıktı yukarı.. Yaklaşık on, on beş dakika önce çıkardığı çorbanın yenmemiş olduğunu görünce sinirlendi ama sakin olmalıydı "Sevmedin mi çorbayı başka bir şey pişireyim mi sana?" 

"İştahım yok zahmet etme boşuna"

"Ben yedireyim ister misin?"

Yusuf'un "çocuk muyum ben?" temalı cümlesi ile kendini tutamayıp güldü kız "Hemen de sinirlenir.. Tamam tamam çok sıkmayacağım seni"

Bir kaç kez daha tekrarladığı odaya gelip gidişleri Yusuf'u rahatsız etmişti. O yemek, içmek istemiyordu. Yanında kalması yeterliydi. Ama pek tabi bunu ona söyleyemezdi.. Kendini fazla önemsemediğini bile düşünmüştü. Halbuki karısı o an konakta koşuşturuyordu. Öyle ki yemek bile yememişti o akşam.. Zeliha ile sofrayı toparladıktan sonra kahveleri yaptı.. Sonra bulaşıklara da yardım edip közün üzerine ıhlamur attı.. Pişer pişmez de alıp yukarı çıktı..

Odaya girdiğinde gaz lambasının sönük olduğunu gördü.. Olası bir takılıp düşme ihtimaline karşı elinde ki tepsiyi ilk olarak pencerenin önünde ki sehpaya bıraktı.. Gömleği tamamen yanıp bitmiş olan gaz lambası için o an yapacağı bir şey olmadığını fark etmesi üzerine parmak uçlarında yatağa doğru ilerledi..

"Uyudun mu?" diye fısıldadı.. Ses gelmemesi üzerine yatağın kenarına ilişti.. Gözleri biraz alışmıştı odanın karanlığına. Ateşi düşmüş mü diye kontrol etmek için elini tekrar Yusuf'un alnına bıraktı.. Büyüleyici gözüküyordu yine kocası.. Karanlık bir insanda bu kadar mı güzel dururdu. ALLAH Onu gerçekten güzel yaratmıştı.. Kusursuzdu.. Anın güzelliğine o kadar kaptırmıştı ki elini çekmeyi bile akıl edemedi o an. Ta ki duyduğu cümleye kadar.

"Ateşimin düşüp düşmediğini anlayamadın galiba?" dedi Yusuf gözlerini açmadan.. Gülnihal irkilip elini çekmeye yeltenince kendi elini karısının elinin üzerine bıraktı "Bırak kalsın.. İyi hissettiriyor"

"Senin bu yaptığın tam olarak ne oluyor biliyor musun? Önce çelme takıp, sonra kaldırmak"

Gözlerini açıp karısına baktı dudakları gevşemişti.. "Hımm.."

"Hımm ne hımm, sen eğleniyor musun benimle yine?"

"Gülnihal"

"Efendim" dedi Gülnihal elini çekerken..

"Sen şu an bana naz mı yapıyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?" Yumuşak çıkan sesi bile Gülnihal'in cevap verememesine yetmişti.. Devam etti "Asi bir kadınsın ama anında bir tavşan kadar naif ve utangaç olabiliyorsun seni böyle görmek güzel"

"Aman yarabbi" dedi Gülnihal "Ateşin başına mı vurdu senin?"

Yusuf bileğinden tutup yanına çekti.. "Bırak ateşimi falan da bu gece burada uyu belki gece daha fenalaşırım belli mi olur, hastalık hali" Karısının gülümsediğini görünce soru cümlesi ile devam etti "Hayırdır neden gülümsüyorsun ?"

Bir süre daha gülümseyerek baktı gözlerinin içine "Bilmem farkında mısın ama şu an sen bana naz yapıyorsun.. Hem yanında uyumamı istiyorsan bunu bana açıkça söyle neden hastalığı bahane ediyorsun ki?"

"Ne bahanesi karım değil misin?"

"Karınım" dedi. Ardından doğruldu, kıyafetlerini değiştirirken günün ağırlığını da çıkarıp attı üzerinden. Sabah yaşadıklarını da unuttu.. Olan biteni anlatmanın sırası değildi..

Yorganın kenarını biraz kaldırıp çekingen bir eda ile süzüldü yatağa..Kendisine doğru dönük bir şekilde yatan kocasına baktı..

"Seni ilk gördüğümde de böyle bakıyordun biliyor musun Gülnihal?"

"Nasıl?" 

"Şefkatle"

Neyden bahsediyordu? İlk karşılaşmalarını gözünün önüne getirdi de, bütün karşılaşmaları gibi ilki de olaylı ve fazla sinir bozucuydu..

"Dalga geçiyor olmalısın? İlk karşılaşmamızda sana bir yumruk atabilirdim neredeyse" dedi gülerek..

"İlk karşılaşmamızdan bahsetmiyorum. Seni ilk gördüğüm an diyorum"

Gülnihal parçaları birleştirip idrak etti ve heyecanla atıldı "Demek sen beni daha önceden görmüştün hemen anlat dinlemek istiyorum" dedi ve ellerini yanağının altına yerleştirip rahat bir pozisyon aldı..

"Konu seninle ilgiliyse nasıl da meraklısın öyle" dedi gözlerini kısıp gülümserken Yusuf "Seni ilk kez fırtınalı bir günde çayhanenin orada gördüm. Önümden bir meltem gibi geçip gittin.. Köpek yavruları.. Hatırladın mı?"

Gülnihal mutlu bir ifade ile hatırladığını belirttiğinde devam etti Yusuf "İşte seni ilk kez o gün gördüm, hatta  bir süre durup izledim" dedi dudaklarını bastırıp kapattı.. Neredeyse tarçın kokusunu da söyleyecekti..

Bu kadar yakınında olması bile içini ısıtan kadına daha derin baktı.. O kadar konuşmuştu ama asıl söylemesi gerekenleri yine içinde dillendirmişti "Ahh Gülnihal.." dedi "Çok güzel bakıyorsun sen.. Çokta güzel kokuyorsun.."

"Yüzün şifa sanki. Ve seninle her mevsim bahara dönecek gibi"

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 113K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
7.9M 396K 77
Bordo Bereli cesur bir askerin ve başarılı bir doktorun hikâyesi... ''Halide sana deli gibi aşık!'' En yakın arkadaşım, sevdiğim adama sırrımızı söy...
102K 5.7K 16
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.