TÂRUMAR (DÜZENLENİYOR-KİTAP...

By mavihayaller547

15.6K 9.3K 1.8K

İmkansızların arasından sızıp hayatımıza giren ince bir sızıydı aşk... Uçurum kenarında ki insanların tek sığ... More

TANITIM
~Önsöz~
~1~ Adam gitti, kadın ağır yaralı...
~2~İntihar etmeyi isteyecek kadar çaresiz, edemeyecek kadar cesaretsiz olmak..
~3~ Kendime gelemediğim için bu şehirden gidiyorum...
~4~ Her yerde sen varsın, ama sen hiç yoksun.
~5~ Deli damgası...
~6~ Gittin ama hayalimde kaldın...
~7~ Üç hafta sonra
~8~ Denizkızı
~9~ Deniz'in evi
~10~ Hakan geri dönüyor..
~11~ Şuram çok acıyor denizkızı
~12~ Ceyhun'un geçmişi
~13~ Kahvaltı
~14~ Sürpriz
~15~ Git baba, ihtiyacım kalmadı sana.
~16~ Gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
~17~ Sen Benimsin.
~18~ Deniz gidiyor.
~19~ DOĞUM GÜNÜ
DUYURUU!!!
~20~ Acıya Adım Adım...
~21~AİDS.
~23~ Çağla Öğreniyor.
~24~ Aids Kimden Bulaştı?
~25~ Kirlendi Umutlarım.
~26~ Senden Önce Ben.
~27~ Bulut Ve Balık...
~28~son Evre
~29~ Karga ile kelebek
~30~ İntihar.
~31~ Benimle evlenir misin?

~22~ Hüzün.

108 98 33
By mavihayaller547

Bölüm şarkımız: İrem Candar- Bilmezdim

Hisettikleri nefesini kesiyordu, adımları birbirine dolanıyor attığı her adımda kendini biraz daha kaybediyordu. Geçtiği her sokak yalnızlığına eşlik edercesine bomboştu.

Kaybetmek hafif bir kelimeydi, o artık çaresizliğin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Arkasında bıraktığı her sokakta kendinden bir parça acı bırakıyordu, yalnızlık bırakıyordu, çaresizlik bırakıyordu.

Saatler ilerliyor, şehri geçen her saniye biraz daha hüsran kaplıyordu. Ağzını bıçak açmıyordu. İki dudağının arası, hissettikleri karşısında birbirine kenetlenmişti. Yağmur yavaş yavaş suratına düşüyor, gözyaşlarına karışarak kaldırımlara düşüyordu.

Caddede insanlar saçak altında yürümeye özen gösteriyordu, bir kaç adım sonra cadde bitecek ve onunla yağmur altında ilk dertleştiği sahil başlayacaktı.

Anılar gözlerinin önünde sahne kurduktan sonra bir bir yığılacaktı kum tanelerine. Mutsuzluk sorun değildi alışmıştı artık, ama onu kaybetmek kaldırabileceği türden bir acı değildi.

Titreyen adımlarla yaklaştı sahil kenarındaki banka, bankın kenarından destek alarak oturdu. Ruhu yaşlanmıştı yaşadıkları karşısında, o yüzdendi bu yorgun ve hasta halleri.

Başını çevirdi ve film başladı, ona dertlerini anlattığı ilk yerdi burası gözünde canlandı bir bir replikler.
"Merhaba denizkızı, ıslanıp hasta olmaktan korkmuyor musunuz?"

"Merhaba garip adam." Gülümseyerek sözlerine devam etti "Az önce bana bir iltifatta bulunup denizkızı dediniz, sizce balık sudan korkar mı? "

Gözlerinin içinin gülmesine sebep olmuştu bu sahne diğer repliklerde  geçti sırayla
"Garip adam mı?  Neyim garip ya benim? " diye sordu gülerek.

"Bilmem, garipsin sürekli gülüyorsun. "

"Gülmek gariplik mi?"

"Dünya özgürce gülümseyip, gülebileceğin bir yer değil çocuk bunu öğrenmelisin bence. "

"Dünya özgürce gülümseyip gülebileceğin bir yer değil... "
Bu replikte durdu dünya, evet doğruydu dünya özgürce gülümseyebileceği bir yer değildi.  Bunu unutarak yaşamanın ağır bedelini ödüyordu şimdi,  ağlamak geçiyordu yüreğinden ,kimse fark etmesin diye dişlerini sıkarak özgür bıraktı gözyaşlarını.

Sahilde yürüyen insanlar tıpkı o gün ki gibi yağmurdan kaçıyordu. Yağmur hızlanmaya başlamıştı yağan yağmurla beraber gözlerinden akan yaşlarda daha fazla hızlanıyordu.

Yağmur en güzel kamuflajdı gözlerinde bir ömrün hüznünü taşıyanlara. Geçen her dakikada biraz daha ıslanıyordu vücudu, şimdi en az yüreği kadar ıslaktı bedeni. Hüzün dünyaya sağanak  yağışla beraber düşüyordu.
Soğuk vücudunu sarıyordu ve  geçen her dakikada elleri daha da  üşüyordu , sağanak hüzün sarmıştı dünyayı.

Ne yapacağını veya ne yapması gerektiğini kestiremiyordu, onun öleceğini bildiği halde onunla beraber hayal kurmaya nasıl devam edebilirdi ki? Filminin baş karakteri yola çıkmış gidiyordu ama onun elinden gelen hiçbir şey yoktu.

Koca denizi ikiye ayırıyordu gözyaşları, mazinin hüzünlerinden sonra temiz bir gelecek hayal etmişti o,  ama hikayenin sonunda yine hüzün vardı, yine sukutuhayal,  yine keder.

O sahil kenarında Çağla'nın sonunun ne olacağını düşünürken, Çağla evde herşeyden habersiz Deniz'in annesini düşünüyordu.

Pencere pervazına yakın bir yerde,  elinde kahvesiyle sırtını dönmüştü Mahir'e.  Olacakları düşünüyordu ve dışarıda hüzünlü ama bir o kadar sert ve sağanak yağan yağmuru seyrediyordu. "Kim bilir kimin yerine bu denli sert yağıyor yağmurlar? " Diye düşündü kendi içinde.

Bulutların bu defa onun adına ağladığını nereden bilebilirdi ki?

Yağmur damlaları önce acımasızca cama çarpıyor ve sonra sırayla süzülüyorlardı, daha sonra pencere pervazında birbirlerine kavuşup dağılıyorlardı.

Olanları Ceyhuna anlatmak için telefondan Ceyhun'un numarasını buldu, "Tebessüm sebebim."  Diye kaydetmişti onu rehberine. Evet,  tebessüm sebebiydi onun. Hayatını sarmaşık gibi saran hüzünlerin ardından yüzünü gülümsetmeyi başaran tek kişiydi o. 

Telefon uzun uzun çaldı,  fakat açmamıştı. Bir kaç kez daha ısrarla aramaya devam etti,  yanıt yoktu. Ceyhun normalde asla telefonlarını cevapsız bırakmazdı bunu bildiğinden içini kaplayan korkuya engel olamıyordu.  Hemen ardından Bora'nın telefon numarasını çevirdi, Mahir hareketlerinde olan telaşı fark etmiş ve oturduğu yerden kalkarak onun yanına gelmişti. Bora o sırada bir başkası ile görüşüyordu.

" Cevap yok mu? " Dedi mahir yaşlanmış sesiyle.

"  Hayır Ceyhun telefonlarımı açmıyor, Bora başkası ile görüşüyor. "

" Neden bu kadar telaşlanıyorsun? Koca adam kaybolacak değil ya. "

" Bilmiyorum, içimde bir huzursuzluk var. Birşeyler kötüye gidiyor gibi. "

" Ne zaman iyiye gitti ki? "

Son kurduğu cümleye cevap vermek yerine bakışlarını dışarıya çevirdi ve dışarıyı seyretmeye başladı. Yağmur damlalarının hızla yere düşüşleri gerçekten görülmeye değerdi.

Ceyhun hâlen bir noktaya odaklanmış,  gözyaşı döküyordu bulutlarla beraber. Saatlerdir onu düşünüyor ama onsuzluğu bir türlü kabullenemiyordu. Bora'nın söyledikleri sürekli yankılanıyordu kulaklarında ve bu onu geçen her dakika delirtiyordu.

Bunu Çağla'ya onun anlatmasını istemişlerdi,  nasıl yapabilirdi ki böyle bir şeyi? İnsan sevdiğine öleceğini nasıl söyleyebilirdi ki? Dili takılmazmıydı konuşurken? Gözleri dolmaz mıydı? Daha düşünürken nefesini kesen şeyleri,  nasıl bir çırpıda anlatabilirdi ki? 

Çağla'nın yokluğunu düşünmek bile canından can alıyordu. Onsuz yaşamaya alışamayacaktı ve onunla yaşadığı her anı onun olmayacağı zamanları düşünerek ziyan edecekti. Sahilin kenarında bitiyordu gün yavaş yavaş, etrafta insan kalmamıştı. Deniz kokusu ciğerlerine doluyor ama bu defa huzur vermiyordu.

Küçük bir deniz kabuğu ayağına takıldı, yerden kaldırdı ve inceledi bir süre. Ona geçmişini anımsatmıştı bu kabuk, Çağla ile beraber geldiklerinde Çağla ona deniz kabuklarının şarkı söylediğini söylemişti. Beraber dinlemişlerdi teker teker,  aslında şarkı falan söylediği yoktu kabukların ama sırf Çağla kırılmasın diye duymadığını söylememiş, hatta onunla beraber eşlik etmişti deniz kabuklarının şarkılarına.

Çağla'nın deniz kızlarına inandığını hatırladı hemen ardından. Yaşlı bir çift yağmuru fırsat bilmiş yürüyorlardı el ele, onun yanına yaklaştıklarında deniz kabuklarını kulağına koyduğunu ve gülümsediğini görünce garip bir şekilde ona bakmaya başladılar.

Üzerindeki gözleri fark ettiğinde ellerindeki deniz kabuklarını yere düşürdü ve onlara doğru yöneldi

" Amca ben bir kadın sevdim,  hâlâ çocuk. "

Garip bakışlarla süzdüler Ceyhunu, ne demek istediğini anlamadığını belirtmek için kafasını iki yana salladı yaşlı adam.

" Ben bir kadın sevdim,  hâlâ çocuk. O kadın benim hayatımın tek anlamı amca. Filmimin baş rol oyuncusu,  hayatım onun üzerine kurulu... Ama diyorlar ki o kadın gidecek. Olur mu öyle şey? Sen söyle Allah aşkına. Anlat onlara bunun bir saçmalık olduğunu. Gitmez o kadın dimi? Bırakamaz ki beni. Hem daha bana sözü var sizin gibi olacağız biz, yağmurdan kaçan insanlara inat el ele tutuşup şu yağmurlarda ıslanacağız.  Gitmesin be amca, daha çok erken. N'olur gitmesin amca... N'olur gitmesin... "  Sözlerinin bitmesiyle koca adam kum tanelerinin üzerine yığılarak ağlamaya başladı. " Gitmesin. "  Dudaklarından dökülen tek kelime buydu. Gitmesin diye yalvarıyordu olmadık insanlara.

Yaşlı adam elinden hiçbir şeyin gelmeyeceğini bildiğinden,  çaresizce ellerini uzatarak onu yerden kaldırmaya çalıştı. Bir yandan ellerini tutuyor,  diğer yandan " Metanetli ol evladım. " Diyerek ikazlarda bulunuyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve çaresizliğini anlatıyordu yanındaki yaşlı adama. Güneş dünyayı karanlığa mahkum ederek gitmişti yine.

Ceyhunu o halde bırakmak istemediğinden,  kollarından tutarak onu ayağa kaldırdı.  Ceyhun'un sarhoş olduğunu sanıyordu, acıların onu bu hâle getirdiğini tahmin etmemişlerdi. Acıdan delirmek tabiri,  onun hayatında somut bir hâl almıştı. 

Yaşlı çift onu o hâlde bırakmak istemediğinden, biraz emrivaki bir şekilde arabalarına aldılar ve tarif ettiği adrese, yani Deniz'in evine kadar  bıraktılar. Üstelik gönülleri rahat olsun diye Ceyhun'un eve girmesini bile beklediler.

Gördükleri bu gencin aşkına gerçekten hayran kalmışlardı,  yol boyunca durmadan  Çağlayı anlatmıştı onlara.  Yaşlı aşıklar onun aşkından delirdiğini sanmışlardı ve bu devirde böyle bir aşık buldukları için onu el üstünde tutmuşlardı...

***
Kusurum varsa affoluna :) özelden belirtirseniz sevinirim... umarım bölümü beğenmişsinizdir :)

Continue Reading

You'll Also Like

21.5M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
68.2K 2.9K 35
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

108K 5.2K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
915K 54.5K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...