Güz Sancısı (Beyzadeler Konağ...

By KimyaGC

1M 66.9K 15.4K

Yaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dik... More

Kesit
1. Bölüm
2. bölüm
3.Bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26. bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.bölüm
39.Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68. Bölüm
69.Bölüm
70. Bölüm
71.Bölüm
72. Bölüm
73.Bölüm
74. Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm

33.Bölüm

14.6K 1.1K 293
By KimyaGC

"Anlamadım?"

"Neyi?"

Yusuf'un bakışları garip bir hal alırken Gülnihal işaret parmağını kocasının omzuna bir kaç kez değdirip çekti "Ama sen gerçekmişsin" Duyduğu cümle ile tam anlamıyla gülümseyen Yusuf nereye koyacağını ne yapacağını bilemediği elini saçlarına daldırdı. 

Olabildiğince doğrulttu başını Gülnihal, Yusuf'un ifadesinde ki hiç bir ayrıntıyı kaçırmamalıydı. Daha da şaşırdı gülümsemiş miydi O! Yok daha neler.. Gözlerinin gördüğüne dahi inanamıyordu.. Aylardır aynı odayı paylaştığı adamın sadece şekli aynıydı.. Kayboldu o an.. Issız bir diyarda yol, iz bilmez gibi hissetti. Aklını toplamak şurada kalsın o an ismini sorsa biri şiddetle muhtemel yanıt veremezdi.. Yüzüne ay düşmüştü sanki kocasının, gülümsemesi bu kadar güzel olan bir adamın hiç gülümsemiyor olmasını anlayamadı.. İnsafsızlıktı bu.. O konuda da kafası karıştı.. Gülümsemesi mi yoksa gülümsememesi mi insafsızlıktı? Bilemedi..

Işık görmüş tavşan gibi  yüzünü inceleyen kıza tekrar bakınca kendini sesli gülmemek için çok zor tuttu Yusuf... "Sen dakikalardır başka biriyle mi konuştuğunu sanıyordun? Hem" dedi. Kaşlarını kaldırıp bakışlarını sabit tuttu "Sen böyle bakmaya devam edersen ciddi olamam ki ben, yardımcı ol bana"

"Yok yok" dedi kız. "Sen Yusuf olamazsın.. Benzer hiç bir yanın yok"

Usulca söndü Yusuf'un yüzü. Fakat bakışları milim oynamadı ait olduğu yerden.. Haklı diye düşündü içinden.. Evlendikleri ilk gece Gülnihal'in yüzünde ki yıkılmışlık hiç olmadığı kadar canını yakmıştı. O gece anlamıştı yıllardır duasında ki "Rabb'im yönü mü, yüzü mü sana çevirdiğin gibi kalbimi de çevir.. Ömrümü şekillendirebilecek beni daha çok şükür etmeye sevk edecek, gelecekte ki zürriyeti mi en güzel şekilde yetiştirecek temiz bir kadına teslim et beni." diye Rabb'inden istediği kadına hayatında ki en büyük kötülüğü yaptığını.. Evet beklediğinin o olduğunu o gece Gülnihal'in sessiz ağlayışlarında görmüştü. İçinde ki minik şüphelerde zamanla kırılıp uçuşmuşlardı. İlk o gece yenilmişti karısına sonrakilerin hepsi bastıramadığı gururundan kaynaklanmıştı.. Yüzüne farklı davransa da gizliden gizliye mutlu etmişti onu hiç fark ettirmeden.. Bir gölge gibi peşindeydi hep.. Kuş evlerini hatırladı. Gülnihal gün içi uğraşmasın diye gece herkes uyuduktan sonra gizlice bahçeye gidip sabaha dek bütün kuş evlerini boyadığını.. Çok sonra Gülnihal'in odalarının panjurun da ki kuş gelmeyen o boş kuş evine bakışını fark etmiş, başka bir gece de kestane ağacına tırmanıp çalı çırpıdan yuva yapan Seçenin yumurtalarını alıp gizlice oraya bırakmıştı. Aynı gece annesi de yumurtaların peşinden gelmişti.. Bir hafta sonrasında Gülnihal yumurtayı kırıp çıkan kuş sesleri ile uyanmıştı. Gizlice izlemişti karısın kuş seslerini duyduğunda heyecanla pencereye fırladığını. Bunları düşündü.. Döne kalfanın karısına eza ettiğini kardeşlerinden duyduktan sonra ikinci annesi sayılan kendinde hakkı çok büyük olan o kadınla Gülnihal konusunda kesin bir şekilde konuşmuş ona iyi davranmasını istemişti.. Gülnihal'in pirinç pilavını çok sevdiğini fark ettiği zaman Zeliha'ya kendi canı istiyormuş gibi haftada en az bir kez pilav yap demişti mesela.. Gülnihal'in aradığını burnunun dibinde bulabilmesi için konağın yakınında ki manifaturacı sevim kadına çiçekli basmalardan daha çok çeşit getirmesini istemişti... Bunları düşündü. Gülnihal haklıydı şaşırmakta. Yusuf ona kıymet verdiğini belki hiç hissettirememişti. Evet sert bir adamdı, öfkesi haricinde her hissini kamçılayan dağ gibi kuvvetli bir adam.. Belki uzun sürede başaramayacaktı hissettiğini alelade yaşamayı ama deneyecekti.

"Sence Yusuf değil miyim? Gözlerimin içine bakarken bunu nasıl söylersin" dedi.. Bu tatlı ve ılımlı ses tonuna hala alışamamıştı Gülnihal.. Dakikalardır bomboş bakıyordu, göz bebekleri de giderek büyüyordu hatta biraz daha devam ederse fırlayıp önüne düşebilirlerdi..

"Gülnihal" diye seslenip parmağını şıklattı önünde.. Gülnihal sağ kaşını ne var anlamında kaldırınca "Sana bu akşamlık bu kadar ilgi yeter, devam edersem ölebilirsin" dedi ve abdest almasını söyledi..

Gülnihal hipnotize olmuş gibi hiç bir şey söylemeden banyoya yöneldi ve düşünmeden abdestini aldı..

Çıktığında Yusuf seccadesini seriyordu.. Ağzı açıldı o an ve serme diye atıldı.. Sonra sandığının başına yönelip iki tane seccade çıkardı.. Biri büyük ve lacivert kumaştan etaminle işlenmiş bir seccadeydi. Diğeri de aynı kumaştan ve aynı motiflerin yer aldığı, boyut olarak biraz daha küçüğü ve pek tabi pembe renklisiydi..

"Bunları ben işlemiştim.. Bu zamana kadar evli olduğumu hissedemediğim için çıkarmamıştım" dedi ve sonrasında tamda Gülnihal'lik bir cümle kurdu "Bu gece bu seccadeyi hak ettin" Dedi ve göz süzerek kocasının önüne serdi seccadesini. Hemen ardına da kendi seccadesini serdi.. Evliliğine dair ilk hayali gerçek olmuştu o gece.. Eşle birlikte en sevgilinin huzuruna varmak, borç eda etmek, sevaba ortak olmak.. Ne muhteşem bir şeydi.. Namazın ardından ellerini açtı "Hamd olsun ALLAH'ım.. Benim gibi aciz bir kuluna bu denli bir secde nasip ettiğin için hamd olsun.."

Birlikte nail oldukları o huşu ile sarhoş oldular o gece.. Biraz da utanmışlık vardı üzerlerinde.. Çünkü kalplerinde ki kutuları birbirlerine o denli açtıkları başka bir anıları olmamıştı evliliklerinde.. İkisi de kendi yerlerinde uyudular.. Aynı şekilde sabah namazını da yine birlikte kıldılar.. Yusuf ezandan önce uyanmış ve beklemişti.. Gülnihal ise yine ezan ile açmıştı gözlerini.. Bir ara rüya gördüğünü zannetse de uyandığında arkalı önlü serili seccadeleri görmek çıkarmıştı onu utandığı için kendini gizlediği kuyudan..

Gün boyu dikiş nakış makinasının başından kalkmadı. Bir gün önceki olanları düşündü durdu.. Sadece yaşadıklarını göz önüne getirmesi bile midesinin ağrıdığını hissettiriyordu, birde karın boşluğunda tam olarak yerini bilemediği bölümde ki hareketlilikti. Sadece duygular insanın Kimyasını nasıl etkiliyordu akıl alır gibi değildi.. ALLAH insanı öyle bir mekanizma olarak yaratmıştı ki, hakkında ki her nokta bile milyonlarca şükre sebepti esasen. Misal akıl etmeyi bilen bir varlık, yaratıcının ona verdiği fıtrat gereği bütün yaratılmışlardan üstün ve güçlü.. Ama  dünyayı değiştirmeye gücü yeterken göğüs kafesinin içinde ki minicik bir et parçasına söz geçiremiyor.. İnsan.. Garip bir varlık. Nakkaşın, nakşını üzerinde taşırken keşke sadece sevgiyle hareket etse de, yeryüzü yaşanılır bir yer olabilse.. Bir insanı, bir çocuğu, bir kuşu, bir ağacı sevebilse sadece.. Yoldan geçen bir yaşlıya sevecen bir gözle bakabilse hürmet etse, hiç tanımadığı birine selam  verse.. Kapısının önünde soluklanan birine bir tas su uzatabilse mesela. Hesapsız güven verse, hesapsız güvense... İnsan kalbinin krallıklardan, krallıkların devasa hazinelerinden çok daha üstün olduğunu idrak edebilse. Elindekiyle yetinmenin kıymetini, azda olsa helal olanın lezzetinin bütün nimetlerden daha tatlı olduğunu bilse.. Bir madde, materyal, obje, eşya yada para... Hiç bir şeyin ama hiç bir şeyin nefes alan her hangi bir canlıdan daha kıymet verilir olmadığını anlayabilse.. Kainatın Rahman'ın adını fısıldadığını işitebilse.. Aptal hırslarına, korkularına, aç gözlülüğüne, ve nefsine yenilmese.. Keşke insan biraz 'İNSAN' olabilse de.. Şu göğün altı; tüm insanlara yaşanılır olsa..

Odaya gelen Zeliha'yı görmesi ile ayağını makinanın pedalından çekip boğuk sesten odayı kurtardı..

"Hoş geldin" dedi.."Hatta iyi ki geldin biraz daha gelmesen filozof olacaktım" diye bitirdi gülerek.

"Hayırdır inşaALLAH bir şey mi oldu?" diye sordu Zeliha uzun zamandır böyle gülerken göremediği arkadaşına..

"Bir şeyler oluyor, oluyor da ben ne olduğunu bilmiyorum.."dedi ve sonra üzerinde ki bütün ciddiyeti yok edecek bir gülüşle sordu "Bil bakalım kim yüzünden?"

Zeliha derin bir nefes aldı "Yusuf abim"

Gülnihal yerinden doğrulup Zeliha'nın yüzüne dokundu sevgi ile "Çok tatlısın çokta zeki.. Bugün senin için sütlaç yapacağım..Üzerine de bol bir tarçın.. Ohh"

Gülnihal giderek Dilruba yerine koyuyordu Zeliha'yı.. Zeliha da hayatında hiç var olmamış bir ablanın yerine.. Aralarında ki bağ çok hızlı güçlenmiş anlam kazanmıştı.. Farklı bir frekans vardı aralarında..

Birlikte mutfağa inip sütlaç için kolları sıvadılar.. Biraz pişirdikten sonra tandır denilen taş ocağı yaktı Gülnihal.. Tencerede ki sıcak sütlaçları da küçük toprak tabaklara koyup, tahta bir kürekle üzerlerinin kızarması için içeri uzattı.. Onlar pişerken bir yandan da akşam yemeği hazırlıklarına başladılar.. Küçük küçük doğradıkları etleri bir önce ki akşamdan ıslanan kuru fasulye ile attılar ocağa.. Yanına da pilav salındı suya.. Ahmet bey süzme pilav severdi. Hafif haşlanan pirinci sudan alıp üzerine kızgın tereyağını döktüler.. Tabi birde olmazsa olmaz cacık yapıldı.. Evin büyüklerine danışmadan hazırlamışlardı yemekleri. Son zamanlarda Döne kalfa genelde Meryem kadın ile sohbette olduğu için kızlar rahat davranıyorlardı..

Sofra kuruldu, kalktı.. Kahveler pişti, içildi ardından evin beyzadelerinin çok sevindiği sütlaçlar servis edildi derken Gülnihal mutfaktan çıkamamıştı. Birazda işine gelmişti hala garip hissediyordu ve Yusuf'u görüp eli ayağına dolaşsın istemiyordu.. Haybeye uğraştı da uğraştı.. Gece yarısından sonra odaya vardığında ise Yusuf çoktan uyumuştu.. Tamda istediği gibi..

Bir sonra ki sabah ışınlamış gibi dış kapıya bakarken buldu kendini..

Yusuf kapı eşiğine gelince son bir kez dönüp baktı ardına

Her ikisi de güzel gözleriyle keskin bakışlar fırlatıyorlardı. Konuşmadılar.. Gülümsemediler.. Huzursuz uyanmanın neye delalet ettiğini anlamaları uzun sürmeyecekti ama vakit, o vakit değildi..

Gülnihal öğleden sonra eline geçen bir kağıtla mutfağa koştu..

"Bir yere gitmem gerekiyor.. Ve seninde benimle gelmen gerekli.. Annemden izin aldım" dedi Gülnihal. Telaşlıydı.. Birazda terlemişti. Zeliha ardı ardına neden ve nereye gitmeleri gerektiğini sorunca "Bilmiyorum" Dedi sıktığı avucunu açıp kırış kırış olan kağıdı gösterdi.. "Belki bu zamana kadar gerçekleşen bütün şaibeli olayların şifresi bu kağıtta gizli.. Bugün burada yazan adrese gitmezsem ömür boyu pişman olacağım" diye bitirdi cümlesini.. Zeliha, Gülnihal'in ağlamaklı ses tonunu duyunca zaafını anladı.. Onu hayli yıkabilecek şey annesi ve kardeşiyle ilgili olmalıydı.. Sustu..

Üzerlerine siyah cilbabları takıp yüzlerini peçelediler. Ve evden çıktılar..

Bindikleri faytonda belli belirsiz bir şeyler görüyordu Gülnihal. Hayli zayıf bir umudun gereklerini yerine getirmek için hiç tanımadığı yere gidiyordu.

 Hiç kuşkusuz hayatında ki en zor anlardan birini yaşıyordu.

Tahta tekerlekler büyük taşların üzerinde takır tukur ilerlerken bir an aklı dağıldı. Kilisenin önünden geçerken çan sesini işitti. Ve içeriye doğru ilerleyen bir grup rahibi gördü.. İnsanlar garip melodi ve anlaşılmayan cümleler eşliğinde hole doğru ilerliyorlardı. Bunlar çok garip geldi genç kıza.. Farklı bir inanç, farklı ritüeller, farklı bir ilahi kavram. Toplumların yaşam dinamitlerini oluşturuyordu dinsel kavramlar. Tek amaç inandığı doğrultuda yaşamakta olsa kimileri yanlış bir tanrısal kavramın peşine düştüğünü bile anlamıyordu. Aklına gelen ayetle irkildi " İnneddine indallahil İslam" ALLAH katında tek din islam'dır diye mırıldandı ve şükür etti kendine doğru yolu nasip eden, onu İslam ile şerefli kılan Rabbine. Arabacının kamçısını konuşturması ile atlar büyük bir acıyla kişnemişlerdi. Gözlerinde ki tülü kaldırdı daha net görebilmek için.

Burası bir kenar mahalleydi. İrili ufaklı evler, bacası tüten konaklar, sokakta topaçlarla koşuşturan çocuklar, çamur içinde ki yürüyüş yolu, az ilerde ki demirci dükkanından gelen tok sesler ve nicesi. Bunlar gibi bir çok detayla karşılaştı kız. Sonra kısa, yuvarlak topuklu ve bağcık detaylı siyah pabucunun çamur olacağını bilerek attı ayağını aşağıya ve indi arabadan. Neyse ki eteklerini hafif toplamıştı.

Arabacıya dönüp doğru gelip gelmediklerini teyit etti "Burası değil mi, hemen şu ev?" 

Adamın gösterdiği eve doğru ilerlediler. İki katlı ahşap ve kocaman bahçesi olan bir evdi.. Ön cephesi deforme olmuş ve oldukça bakımsızdı. 

Neyle karşılaşacaklarını bilmeden kapının önüne vardılar.. Siyah aslan motifli kapının tek kanadı açıktı. Kapıya bağlı olan büyük duvarlarda ise bir delik vardı. Balyozla açılmış gibi bir delik.

Tam o an kocaman bir fare sıçrayıp çıktı delikten ve kızları korkutarak yokuş aşağı fırlayıp gözden kayboldu.

O kadar korktu ki Gülnihal.. Biraz sonra göreceklerinin fareden çok daha tiksinç ve korkunç olacağını hissetmiş gibi ayakları geri geri gitmişti..

Ama gelmişti bir kez artık dönmek için pek bir geçti.. 

Dönemezlerdi.

Continue Reading

You'll Also Like

65.4K 2.7K 35
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
33.1M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 95.5K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
67.7K 1.7K 22
"Han." derken dudaklarım titredi. Bedenlerimizin yakın olması ise bedenimi titretti. "Güneş." dediği an kalbime bir ok saplandı sanki. Yer yerinden...