Güz Sancısı (Beyzadeler Konağ...

By KimyaGC

1M 66.9K 15.4K

Yaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dik... More

Kesit
1. Bölüm
2. bölüm
3.Bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26. bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.bölüm
39.Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68. Bölüm
69.Bölüm
70. Bölüm
71.Bölüm
72. Bölüm
73.Bölüm
74. Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm

32.Bölüm

14.3K 1.2K 316
By KimyaGC

Çift kanatlı büyük bahçe kapısının tokmağından çıkan o ses kocasının geldiğini fısıldamıştı genç kıza. Merdivenlerde durdu ve kulak kesti. Tokmaktan ikinci bir ses gelmemesi üzerine emin olmuştu. Gelen Yusuf'tan başkası değildi. Çünkü kapı tokmağına yalnızca O bir kez vururdu.. Aslında yukarı çıkması gerekiyordu fakat birazcık merdivende oyalanmak istedi. Sonrasında kocasının kapıdan heybetli girişini görebilir, bir göz süzer yukarı çıkmaya devam ederdi. Her ne kadar kızgın olsa da çok göresi gelmişti, içsel bir şeydi bu bastırılamayan hayati bir güdü gibi. Bazen bunu o kadar yoğun hissediyordu ki Gülnihal'i kesseler içerisinden Yusuf çıkacakmış gibi. Ya da ismin ne diye sorsalar Yusuf diyecek hale geliyordu zaman zaman. Bunun neye delalet ettiğini O da çok iyi biliyordu ama gururundan kendine bile itiraf edemiyordu duygularını.

Kapı açılınca heyecanlandı ama giren kişinin beklediği olmaması üzerine yüzü düştü. Hayal kırıklığı kıyılarına vurunca belirtti Zeliha'ya "Yusuf geldi zannetmiştim"

"Gelmişti" dedi kız. "Gelmişti ama Hamza ve Ömer abinin evde olmadığını duyunca yel gibi çıktı konaktan"

Gülnihal ilk başta idrak edemese de sonra telaşlanmaya başladı. Yukarı çıkmaktan vazgeçti elinde ki tepsiyi Zeliha'ya uzattı. "Yine bir şeyler oluyor. Ben de gideceğim" dedi ve Zeliha'nın "yine başına iş açacaksın" temalı bakışları neticesinde bir kaç kelam daha etti "Merak etmeyesin çok dikkatli olacağım. Ben Yusuf'a yetişirim. Senden yalnızca beni idare etmeni istiyorum. Lütfen Zeliha"

Zeliha'nın çaresizce başını sallaması üzerine askıda ki siyah cilbabı bir çırpıda üzerine geçirdi ve peçesini iğnelemeye başladı.

"Görüşürüz" dedi ve çıktı.. Ama daha ilk dakikadan yakalanmıştı. Bahçe kapısından giren Mustafa yengesinin yine estirdiğini görünce "hayırdır" dedi "Hayırdır nereye gidiyorsun?"

"Ha Mustafa.. Senin geldiğin iyi oldu aslında. Yolda abini gördün mü?"

Hayır cevabını alınca döküldü anında "Hamza ve Ömer'in gelmediğini duyunca aniden çıkmış evden. Endişelendim. Mutlaka tersanede ki yangınla alakalı"

"İyide öyle bile olsa" dedi ve dişlerini sıktı sinirle. Cümlenin devamı 'sana ne, bu saatte ve bir başına ne yapabilirsin?' olacaktı. O yüzden ağzına geleni geri tepti ve sustu kırmamak için. Bir diğer sebepte yengesinin inadıydı. Aklına koyduğunu yapacağını bildiği için boşuna çenesini yormak istememiş , girişimde bile bulunmamıştı.. Abisinin aksine o kadın milleti ile cenk edilmeyeceğinin bilincindeydi. Nede olsa her halükarda sonuç onların lehine sonuçlanıyordu.

"Tamam " dedi "Seninle geleceğim yenge"

Birlikte çıktılar konaktan. Tersane ile konağın arası azımsanamayacak cinsten olduğu için onlar yoldayken hava çoktan kararmıştı bile. Yusuf'a da rastlamamışlardı. Bu da geç kaldıklarını gösteriyordu.

Ay bulutlarla çevrilmiş ışığını kurtarmaya çalışırken Haliç'in cami altı denilen bölgesine ulaşmışlardı. Sert esen poyraz denizin bütün kokusunu Gülnihal'in burnuna taşırken genç kız az da olsa ürpermişti. Oraya ilk gidişiydi ve beklediğinden oldukça farklıydı. Deniz kenarında bir sürü irili ufaklı gemi vardı. Kıyının tamamı ağaç direklere asılmış bir sürü kandil ile aydınlatıyordu.. Etrafına dikkatlice baktı.. Deniz o kadar hırçın gözüküyordu ki, sanki küçük bir kıvılcımla Şehri-İstanbul'un tamamını yutacak kızgın bir dev gibiydi.

"Yenge sen iki dakika burada bekle beni" dedi Mustafa ve ilerde kasaları ters çevirip üzerine oturmuş dörtlü adama doğru ilerlemeye başladı. Gülnihal başını o tarafa çevirdi merakla. Üzerlerinde eski püskü kıyafetler vardı. Saçları yılların tozunu yutmuş gibi karışık gözüküyordu. Elleri ve yüzleri kir pas içerisindeydi. Öyle ki gözleri gece karanlığında ışıl ışıl parlıyordu. İçlerinden biri siyahi diğer üçü ise göçmen oldukları yüzlerinden okunan adamlardı. Şehrin gayri müslim yada farklı ırk nüfusu bariz olduğu için şaşırmadı kız. Ama Mustafa bir an önce gelsin ki kocasını ve çocukları bulsunlar istiyordu. Çünkü daha önceden kavaklı yolda ve konağın bahçesinde olmak üzere iki kez gördüğü, yüzyıllardır anlatıla gelen efsanelerin kötü karakterlerini andıran korkunç adam her an bir yerlerden çıkacakmış gibi hissediyordu. Bilinç altı yine karşısında ki deniz gibi su yüzüne vurdurmuştu korkularını.

Neyse ki daha fazla uzamadan dönmüştü Mustafa.. Aldığı bilgiler neticesinde "Bu tarafa" dedi ve gitmeleri gereken yönü eli ile işaret etti. Ve eski istasyon binasına kadar hiç konuşmadan yürüdüler. Devasa büyüklükte olan binanın duvarlarında ki çatlaklar kırık pencereler ve döküntü boyası uzun vakittir kullanılmıyor olduğunun göstergesiydi. Gülnihal başını kaldırdı ve gözlerini gezdirdi. Bu tarz bir yerde ne işleri olabilirdi anlayamadı..

Yerde ki askı demirlerinin üzerinden büyük bir dikkatle geçtiler. Girdikleri ilk anda yoğun rutubet kokusu başını döndürmüştü ikisininde.. Bir kaç metre sonra alışmaya başladılar içerinin nemli ve soğuk havasına..

Aynı an sıralar Yusuf'larla aralarında bir tek duvar vardı ama bu gelişini kocasının hissetmeyeceği anlamına gelmiyordu.

"Kes kes kes!" diye kükredi ve bastırdı Ömer'in suçluluk duygusu ile cılız çıkan sesini" Ali kıran baş kesen misiniz siz? Eşkıya mısınız? Bu ne kendini bilmezlik.. Hak var hukuk var gerekirse gereken yapılır ha o da olmadı ben yaparım.. Size ne!" o anda sustu ve gözlerini kapattı. Aslında daha söyleyeceği bir kaç cümlesi vardı. Lakin o çok meşhur koku yine burnundan girip bütün zihnini darma duman etmişti.. 'Yok artık' dedi içinden 'Burada olamaz değil mi? Sen iyiden iyiye aklını kaybetmeye başladın Yusuf, yakında Gülnihal'li seraplar görmeye de başlarsın' iç sesi ile konuşmasını bastırıp devam etti.

"Hemen eve gidiyorsunuz"

"Ya sen?.."

"Size hemen eve gidiyorsunuz dedim sakın ola bir daha sözümü çiğneme gafletinde bulunmayın"

"Olmaz abi seni yalnız bırakamayız"

"Abiniz doğru diyor siz eve gidiyorsunuz"

Piyango ses ile üç genç birden arkasına döndü şaşkınlıkla.. Gerçekten gözlerine inanamamışlardı. Üzerinde ki ölü toprağını atınca alkışladı Yusuf..

"Bravo.. Bir sen eksiktin zaten başımın belası.. Bir sen eksiktin... Aferin"

Gülnihal karanlığın içinden üç gölgeye doğru adım atarken kocasının tepkisine şaşırmıştı kayınları gibi. Karısını görünce deliye dönmesi öfke ile binayı inletmesi gerekirken o sadece sitemkar cümleler kurmuştu.

Gülnihal'in ardından Mustafa da görününce Yusuf ellerini saçlarına daldırıp kendi etrafında döndü "Bu ne ya aile toplantısı mı yapıyoruz, sizin ne işiniz var burada?"

"Bilmem.." dedi Gülnihal "Sizin ne işiniz varsa belki bizimki de aynısıdır" Yusuf yüzünü çevirdi karısına. İşaret parmağını kaldırdı sonrasında indirdi ve elini yumruk yaptı. Bir nevi savunma metoduydu bu, kendini kendi öfkesinden ekarte ettiği bir metot. Daha da özete indirğersek öfke kontrolü.

Sonra kardeşlerine döndü "Siz hemen önden çıkıyorsunuz bizde ardınızdan geleceğiz" Aldıkları komutla evli çifti baş başa bırakan genç adamlar çıkışa doğru yöneldiler.. Yusuf ise direk konuya girdi.

"Şimdi gelelim sana küçük hanım..Beni hiç yanıltmayacaksın değil mi? Tam bir keçisin sen keçi"

"Hayır" dedi Gülnihal "Benim işim bu" yüzünde ki tatlı ve şımarık ifade yine aklını başından aldı kocasının.. Ama uzun sürmedi..

Küçük bir ışık fark etti beton zeminde.. Yeşilimsi bir ışık. Bir kaç adım attı dikkatlice. Çünkü bulunduğu mesafe, pırıltı yayılan cismin ne olduğunu anlamasına yetmemişti. Dizlerinin üzerine çöktü ve aldı. Biraz ilerleyip karanlığı ikiye bölen ay ışığının sızdığı kırık cama yaklaşıp baktı. Elinde ki bir hançerdi. Siyah şeritlerini deriyle kesen kalın bir kabzası vardı. Baş kısmı ejderha motifliydi ve ejderhanın tamamı yeşil bir o kadarda kıymetli olduğu aşikar olan taşlarla kaplıydı. İçi buz gibi oldu anında bin yıllık bir sırrı elinde tutar gibi taş kesti ruhu. Avucuna kan birikiyordu sanki. Elini yukarı kaldırıp biraz daha yakından baktı. Hissettikleri gerçekti. İstanbul, Babil, Roma, Atina, Paris ve, ve belki Bağdat gibi nice uygarlıklar görmüştü. Kaç bilgenin, rahibin, savaşçının hatta belki katilin elinden geçmişti.. Yusuf dokunduğu metalden çok öte olan şey ile mest olmuşken karısının ona endişeyle seslendiğinin bile farkında değildi. Çok sonra uyandı daldığı metafordan ve Gülnihal daha ne olduğunu anlamadan elinden tuttuğu gibi dışarı sürükledi karısını.. Hançer ona nasıl ulaşmıştı vesile belliydi ama sebep muallaktı. Aralanacak kapının ateşi düştü içine. Sol elinde onu tutarken sağ eli avuçlarının arasında ki kadının elini daha sıkı kavradı. Ta ki Gülnihal kolunu hızla çekip kurtarana kadar.

Genç kız düzgün adımlarını fark ediyor ama eşlik edemiyordu. Yaklaşık yarım saattir sürükleniyordu ve takati kalmamıştı. Neresi olduğunu bilmediği sokakta durdu..

"Yeter artık beni bir torba gibi sürüklemeyi bırakır mısın lütfen"

Yusuf durdu ve karısına baktı. Karşısında ki hırçın gözler en az elinde ki hançer kadar allak bullak ediyordu her defasında akli mekanizmasını.

"Yoruldun mu, dinlenmek ister misin?"

"Hayır" dedi. "Burada dinlenmek istemiyorum" Kesin konuşmuştu ama aslında oturmaya çok ihtiyacı vardı. Dalgalı denizde yol alan bir gemide seyahatte gibi hissetmişti kendini. Sanki dalgalar geminin güvertesine vuruyor, büyük uğultu yelkeni hoyratça savuruyordu. Onunda Yusuf'tan farkı yoktu o garip saatlerde son altı ayın içinde yaşadığı her şey zihninde sese dönüşmüştü. İlk karşılaşma, sonrakiler, tartışmalar, yanılmalar, evliliği ve ailesini kaybedişi.. Ölüyorda değildi ama gürültüden başka bir şey işitmiyordu. Beyninde bir siren vardı ve durmadan çalıyordu sanki "Daha yüksek" diye mırıldandı kendi kendine "Madem beni deli etmek niyetindesiniz o halde daha yüksek konuşun. Sonra bir anda içine baktığı gözlerin sahibine bam başka bir şey sordu.

"Bugün sizi bulduğumuzda beni gördüğüne şaşırmadın. Adım kadar eminim. Nasıl anladın geldiğimi?"

"Kokundan" dedi Yusuf içinden.. Sonra daha derin baktı.. "Daha anlayamadın mı, sen asla benden gizlenemezsin asla"

Gülnihal neyi kast ettiğini anlamadığı için bakışlarını çevirdi yanında tekrar yürümeye başlayan adama. "Anlamadım"

"Bende anlamıyorum olur da bir gün anlamayı başarabilirsem söyleyeceğim"

Sonra sustu bir müddet ve vicdanını rahatsız eden konuyu dışarı aktarmaya karar verdi "Ayrıca geçen gün için" sustu ve yutkundu diyemeyecekti, özür kelimesi kurtulamayacaktı ağzında ki kıskaçtan "istemeyerek incittim seni işte" bu şekilde toparlamaya çalıştı ve Gülnihal'e döndü kız yere bakarak tepkisiz yürüyünce ilk kez ama ilk kez samimi bir kaç cümle kurdu "Bazen bağrımda kocaman bir kayanın varlığını hissediyorum. Ağır ağır eziliyor gibi.. Sana artık bir garezim yok, üzülmen için yapmıyorum ama oluyor işte"

Gülnihal inanamadı kulaklarına. Başını yerden çekti ve önüne baktı. Senkron bir halde yürürlerken anlayacağı dilden bir yanıt verdi Yusuf'a" Hani dün tekneler yandı ya.... Denizin üzerinde olmalarına rağmen, dermanı yanı başlarındayken tutuşup yandılar .. Enteresan değil mi?" Dedi. Alt metinde ki mesaj o kadar kuvvetliydi ki Yusuf anca bir kaç gün sonra anlayabilecekti o cümlenin aslında "Senin dermanında yanı başında ama göremiyorsun " anlamına geldiğini..

Konağa ulaştıklarında kardeşleri bahçede onları bekliyorlardı... Hep beraber içeri geçtiler..Aradan geçen üç beş saat ev ahalisinin telaşlanmasına sebep olmuştu. Beyzadeler yapacakları açıklama için ayak üstü konuşurken Gülnihal yukarı yöneldi. İkinci kata çıktığı esnada misafir odasının kapısı açıldı.. Meryem kadın beş karış suratla açtı kapıyı ardına kadar. Laf söylemek için her fırsatı değerlendiriyordu.. O saate kadar uyumamış olması bile buna delaletti.

"oo gelin hanım nereden bu saatte"

"Şeyy"

Genç kızın ağzını açmasına müsaade etmeden atıldı kadın "Ne işler karıştırıyorsun sen bu saate kadar nerelerde sürttün .. Eve bastırılacak gelin değilsin de gözlerini boyamışsın bir kere" Bakışları da en az gözleri kadar zehir saçarken hiç beklemediği hesaba katmadığı bir şey oldu.. ALLAH'ın hesabı..

"Hala" dedi Yusuf ve Gülnihal'in kolundan tuttuğu gibi yanına çekti, kendisine çarpma pahasına.. "O benim karım! Bunlar nasıl çirkin ithamlar, nasıl konuşmalar! Ayrıca benim yanımdaydı. Bir hatası olursa şayet ben kızarım başkasına düşmez. Sana hayırlı geceler" dedi ve Gülnihal'in bileğinden tuttuğu gibi bir üst kata, odalarına çıkarttı.. O kadar gözü dönmüştü ki yine yüzünde ki bütün kaslar hareket halindeydi.. Sinirini alamamış olmak kararttı yüzünü. O cümleleri halasından değilde başka birinden duysa bir dakika düşünmeden ağzını yüzünü dağıtırdı ama eli kolu bağlanmıştı işte..

Kapıyı kapatıp Gülnihal'in bileğini serbest bıraktı. Ve ceketine gizlediği hançeri pencerenin önüne bırakıp banyoya elini yüzünü yıkamaya yöneldi.. Beyninden çıkan ateşi ancak serin bir abdest söndüre bilirdi. Gülnihal ise gaz lambasına yönelmesi gerekirken kımrayamadı, odanın orta yerinde, kocasının bıraktığı noktada kala kaldı. Az önce yaşadıkları düş gibiydi, şaşkınlığını üzerinden fırlatınca o kadar mutlu oldu ki neredeyse kocasının o haline şahit olmasını sağladığı için Meryem kadına teşekkür edecekti...Kendine gelmek için ellerini hafifçe yanaklarına vurdu.. "İnan Gülnihal az önce ki yaşadıkların gerçekti"

Mutlu olmuştu. Ve mutlu olduğunda küçük bir kız çocuğuna dönüşüyordu. Yusuf banyodan çıkar çıkmaz düşünmeden içinden geleni yaptı ve sarıldı.. İkinci sarılmasıydı ve bu kez izinde istememişti çünkü ilk kez onun karısı olduğunu hissetmişti. Biri tarafından sahiplenilmek, korunmak güzeldi. Sanki dünya üzerine yıkılsa altından tek parça çıkabilirmiş gibi..

Artık şaşırma sırası Yusuf'a gelmişti. Bir kaç saniye sonra kollarını kaldırdı ve o da sarıldı. Direnmek kendinde ki değişime karşı koymak anlamsızdı. Bütün duvarlarını yıkıyordu bu kız. Sağ elini Gülnihal'in başına değip omzuna yasladı.. Nutku tutulmuştu.. Kalbi hızlandı.. Sanki içinde ki kıvılcım ani bir patlamayla eritmeye başlamıştı buz tutan kalbini...

Dünya durdu ikisi için.. Yaşadıkları bütün kötü şeyler duman oldu.. Kimse kalmadı etraflarında.. Gece bile yok oldu.. Karanlık anlamını yitirdi. Yalnızca ikisi kaldı..

"Hayırdır.. Bu ani tutumunu neye borçluyuz küçük hanım?"

"Gülnihal başını kocasının boynuna gömüp fısıldadı.. İçimden geldi"

Continue Reading

You'll Also Like

432K 22.7K 50
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
4M 251K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
73.2K 1.8K 23
"Han." derken dudaklarım titredi. Bedenlerimizin yakın olması ise bedenimi titretti. "Güneş." dediği an kalbime bir ok saplandı sanki. Yer yerinden...
21.6M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...