RUH İKİZİ (DEAN WINCHESTER)

By Artemis_Deanna

12.3K 1.6K 3.9K

Kader nedir? Kaderiniz siz doğmadan yazılmış mıdır, yoksa yaptığınız seçimlerle onu siz mi şekillendirirsiniz... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40 - FİNAL

Bölüm 4

520 64 73
By Artemis_Deanna

*Dean, Diana'nın bu söylediğine çok şaşırmıştı. Yüzündeki garip ifadeyle, çok yakınında duran Diana'ya bakmaktan başka bir şey yapmıyordu şu anda. Bu nasıl olabilirdi? Her şeyi hissetmiş miydi gerçekten? O da, çok acı çekmiş miydi? Birden tarifsiz bir şekilde şuçlu hissetti kendini. Hiçbir suçu olmayan bu masum kızın böyle şeyler hissetmiş olmasına neden olduğu için, kendine lanet etti içinden. Bir parçası da, ister istemez annesine kızmıştı. Ölmek onun kaderi miydi başından beri? Bu dünyaya ölmek için geldiğini bir kez daha fark etti Dean ve bu çok acıtmıştı.

Diana: Sakın annene kızma ve kendini suçlama. Evet, senin hissettiğin her şeyi bende hissettim. Acı verdi, ama bu senin hatan değil. Haberin bile yoktu Dean.Dean: Ben, gerçekten üzgünüm. Her şeyi mi?Diana: Kastettiğin cehennemse, evet. Onu da Dean. Sana yapılanları, senin yaptıklarını. Sonrasındaki suçluluğunu, pişmanlığını...Dean: Bunun için de üzgünüm.


*İkisinin de gözü bir an için Sam'e odaklandı. Onun bakışları da suçluydu. Dean, '' Hayır! '' dercesine keskinleştirdi Sam'e bakışlarını. Ama etkileyememişti bu sefer. Sam hala, dolu dolu gözlerle ona bakıyordu. Adeta, her şey için üzgünüm diye haykırıyordu. Sonuçta Dean kendisi yüzünden cehenneme gitmişti.


*Bu bir döngü gibiydi. Önce Mary, John için yıllar önce Sarı Gözlü İblis'e zamanı geldiğinde evine girmesi için izin vermişti. Bir nevi anlaşmaydı bu da işte. Bunun Sam'in geleceğini nasıl etkileyeceğini bilseydi, yine de yapar mıydı annesi? Sam hep düşünüyordu bunu. Hiç doğmamış olmayı diliyordu bazen...


*Sonra John, yine o iblisle Dean için anlaşma yapmıştı ve son olarak da Dean, kardeşi için ruhunu şeytana satmış ve cehennemle tanışmıştı. Sam bunun bir aile laneti olduğunu düşünüyordu artık. Bitmek bilmeyen, korkunç bir lanet. Cehennemin anahtarı...


Diana: Benim canımı acıtan, sana olanlar Dean. Bir süre sonra acıya alışıyor insan, ama o düşünceler ve yorgunluktan harap olmuş ruhun asıl beni mahveden. Yüzyıllardır uyumayan biri gibi, bir dağı omuzlarında taşıyormuş gibi yorgun o ruh. Ama hala savaşıyor. Hala insanları kurtarıyor. Ve her zaman, yardıma ihtiyacı olanları kendinden önce tutuyor. Bunu sende biliyorsun Dean, sende farkındasın bir şeylerin. Pes etmeyi ne kadar istediğini biliyorum. Onun canı acımasın diye defalarca önüne atladığını, uyurken onu nasıl izlediğini ve bazen, hiç doğmamış olmayı dilediğini biliyorum Dean.


Dean: Yeter, lütfen sus artık.

Sam: Dur, bir dakika. Nasıl böyle bir şey düşünürsün Dean?

Dean: Yok öyle bir şey Sam!

Diana: Ona diyene de bak sen! Senin düşüncelerini de biliyorum Sam. Aynı şeyi sende istiyorsun...

Sam: Benim neler düşündüğümü asla bilemezsin Diana.

Diana: Sen öyle sanmaya devam et. Şu ana kadar söylediklerimin hangisinde yanıldık?

Sam: Hiç birinin doğruluğu kanıtlanmadı. Bizi bilen bir çok iblis, böyle hissettiğimizi pekala sana söylemiş olabilir. Kim bilir, belki onların kuklasısındır da, haberin bile yoktur senin. O büyük annenin yaptığı büyü saçmalığını da onlar aşılamıştır sana. Buraya gelip, süslü laflar etmekle sana inanacağımızı mı sanıyorsun? Oyunu bırak artık, seni küçük sürtük!

Diana: Bu ne cüret!

*Sam, ne olduğunu anlamadan Diana'nın sert tokadıyla afalladı. Diana'nın kendisinie vurduğuna hala inanamıyordu. Dean ve Bobby'nin ifadeleri de aynıydı. Tokadın etkisiyle yana savrulan başını, yavaşça Diana'ya çevirdi. Onun gözlerinde gördüğü öfke ve kırgınlığı, daha önce kimsede görmemişti Sam. Bir anda, sırtından soğuk terlerin aktığını hissetti. Böyle bakan hiç kimse, yalan söylüyor olamazdı. Neden söylemişti ki ona bunları? Daha bir süre önce güvenmeye başlamıştı oysa. Neden düşünceleri aksini haykırırken, ağzından çıkanları kontrol edemiyordu ki? O böyle biri değildi. Herkese düşünceli yaklaşan, emin olana kadar kimseyi suçlamayan bir yapısı vardı. Tanrı biliyor ya, bazen o yaratıkları öldürürken bile suçlu hissediyordu kendini.

*Diana hiçbir şey söylemiyordu. Öylece ayakta duruyordu. Sam'e vurduğu elini yumruk yapmıştı, dudakları titriyordu. Nasıl yalan olduğunu söyleyebilirdi? Onları kandırdığını, bunun bir saçmalık olduğunu nasıl düşünürdü? Oysa Sam'den aldığı elektrik çok farklıydı. Peki neden böyle yapmıştı? Bu çok kırmıştı Diana'yı. Onca yolu buraya Dean'ı kurtarmak için gelmişti, kendi hayatından vazgeçecekti onun için. Sam'in söylediği sözleri hak etmediğini düşünüyordu. Bunu biliyordu... Başını hafifçe iki yana sallayıp, gözünden akan bir damla yaşa aldırmadan hızla odadan çıktı. Dean'ın seslenmelerini de duymazlıktan gelmişti.

Dean: Sam?

Sam: Lütfen bir şey söyleme Dean.

Dean: Geç onları sen! Bak, biliyorum kafan karışık ama aklından bunların geçmediğini de biliyorum.

Sam: Doğru.

Dean: Peki neden böyle konuştun?

Sam: Hiçbir fikrim yok Dean.

Dean: Tamam, onu henüz tanımıyoruz ama bu öylece söylenebilecek bir yalan olamayacak kadar gerçeğe dayanıyor Sam.

Sam: Haklısın. Sanırım bu tokadı hak ettim.

Dean: İşte bunda çok haklısın.

Sam: Ne hissettin Dean?

Dean: Ne?

Sam: Yani onun seni hissettiği gibi, sende hissettin mi şimdi?

Dean: Çok net değildi ama, evet. Düşünceleri bir anda kafamın içine doldu.

Sam: Peki gerçekten düşünüyor musun?


Dean: Neyi?

Sam: Hadi ama, ne olduğunu çok iyi biliyorsun.

Dean: Evet Sam, düşünüyorum. Tanrı biliyor ya, bazen hiç doğmamış olmayı diliyorum. Ve biliyorum ki, sen bunu benden daha çok diliyorsun.

*Sam sessiz kalmıştı. Haklıydı çünkü Dean. O da bunu diliyordu. Hem yaşadıkları yüzünden, hem de anne ve babasını kaybettikleri için diliyorlardı bunu. Ama kaderin önüne geçilmiyordu işte. Dean defalarca geçmişe gitmişti ama Mary'nin ölmesini engelleyememişti. Ya da Sammy'nin Lucifer'a evet demesini. Kader değiştirilemiyordu, sadece yönü değiştirilebiliyordu. Farklı sokağa girmesini sağlasan da, yolunu şaşırtsan da, gecikmiş olsa bile yazılı olan gerçekleşiyordu işte bir gün. Ne onun normal bir hayat yaşaması gerekiyordu, ne de ölenlerin ölmemesi. Her şey böyle olmak zorundaydı. Ne olursa olsun, ne yaparsan yap, o kader peşinden geliyordu. Ve sen bir gün, uçurumun kenarında buluyordun kendini.

*Dean, Sam'e bakarken bunları düşünüyordu işte. O hep uçurumun kenarındaydı zaten. Defalarca o kayalıklardan yuvarlanmıştı. Ölümün, cehennemin, gerçek acının tadını almıştı. Sonra yeniden doğup, yeni acılara göğüs germişti. Ama Diana'nın dediği gibi, yorulmuştu artık. Her hücresinde bunu hissediyordu. Sam'e belli etmese de, işi şakaya vursa da, o da biliyordu bunu. Ama yapacak bir şey yoktu. Savaşmak için doğmuş bir askerdi o! Kötülüğe ve karşı konulmaz kadere karşı savaşmak için... Bu amansız savaşta tek sığınağı, tek silahı, tek desteği kendisi ve Sam'di. Tanrı biliyor ya, Sam olmasa çoktan vazgeçmişti bu savaştan. Ama yapamazdı. Koruması gereken küçük bir kardeşi vardı. Evet, kendisinin gözünde o hala küçük, korunmaya muhtaç ve o yılbaşına kadar hiçbir şeyden habersiz sevimli Sammy'di hep. Hep de öyle kalacaktı... Bazen, sadece onun için veriyordu bu zorlu savaşı ve bazen, kendini unutup, sadece onun için yaşamaya devam ediyordu. Olmayacak olanı, olmuş gibi gösteriyordu. Sam'in de bildiğini biliyordu ama yine de kırmıyordu kabuğunu. Kimse kıramazdı, kimse giremezdi o bölgeye. Asla giremeyecekti...

*Yine hiçbir şey söylemeyerek ağır ağır odadan çıktı ve Diana'yı bulmaya gitti. Diana, kendini hurda Impala'lardan birinin içine atmış, başını direksiyonun üstüne yerleştirmişti. Tabii bir süre kum torbası gibi yumrukladıktan sonra. Sıkı sıkı sarmıştı elleriyle direksiyonu şimdi. Dean biraz aramanın sonunda bulmuştu onu. Yavaşça yanına oturdu.


Dean: Araban güzelmiş.

Diana: Ya, ne demezsin. Çok havadar...

Dean: Evet.

Diana: Dur bir dakika, nsdıl buldun beni?

Dean: Sadece sesi takip ettim. Zavallı araba, iyi ki ölü!

Diana: Ya, öyle!

Dean: Sam'in söyledikleri için üzgünüm. Bilmelisin ki, öyle düşünmüyor.

Diana: Belki. Ama söyledikleri hiç de böyle düşündürmüyor.

Dean: Biliyorum. Onun biraz kafası karışık sadece.

Diana: Senin de karışık Dean. Biliyorum, söylediklerim kulağa çılgın ötesi geliyor. Ama bu doğru olmadığı anlamına gelmez. Ben deli değilim. Buraya keyfimden gelmedim...

Dean: Anlattıklarını şizofrenler bile kurgulayamaz zaten. Deli olmadığına eminim Diana.

Diana: Sağol ya, ne güzel destekliyorsun!

*Dean bunu, dudaklarını hafifçe büzüp başını aşağı-yukarı sallayarak söylemişti. Yüzündeki ifade, Diana'yı güldürmüştü. Bir süre birbirlerine bakıp, kahkahalara boğuldular. Sesleri, karanlık ve sessiz hurdalıkta yankılanıyordu. Sam'in sesiyle gülmeyi kesip, ona döndüler. Sam, kollarını sürücü tarafının üstüne koyup, başını içeri eğmişti. Diana birden dönünce, yüzlerinin çok yakın olduğunu fark etti.Sam: Nedir bu kadar komik olan?

Diana: Senin gülen insanlara alerjin falan mı var bay somurtkan? Yoksa karnın doymadı mı?

Sam: Evet, tadı çok güzeldi. Başka var mı?

Diana: İstemediğin kadar.

Dean: Barıştığınıza sevindim.

Diana: Onu da nereden çıkardın. Ben özür falan duymadım...

*Kollarını bağlayıp, kendini koltuğa bıraktı. Çarpmanın etkisiyle, hafif bir toz kalkmıştı. Dean, Sam'e imalı bir bakış atıp birasından büyük bir yudum aldı. Yüzünde hala az önceki gülümsemenin kırıntıları vardı. Sam de gözlerini devirip, kollarını arabadan ayırdı. Hemen yanındaki başka bir hurda arabaya yaslanıp, ellerini cebine soktu. O karanlıkta, gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Diana, o gözlerin üstünde olduğunu biliyordu. Aslında ona kızgınlığı geçmişti bile ama diretiyordu. Çünkü bunu neden yaptığını anlayabiliyordu Sam'in. Ama bu şekilde davranmak ve Sam'in özür dilemek için kendiyle verdiği savaşı izlemek çok zevkliydi.


*Sam, rahatsızca bir elini saçlarına götürdü ve karıştırdı. Dean, kaynıyordu resmen. Gülmemek için zor tutuyordu kendini ama pek başarılı değildi bu konuda. Gözü Diana'ya kaydığında, onun da kendi gibi savaş verdiğini görünce daha fazla tutamadı kendini ve ikisi de birbirlerine bakıp aynı anda kocaman kahkahalar atmaya başladılar. Bir süre sonra Sam de onlara katılmıştı ve gülme krizleri biraz geçince nazikçe konuşmaya başladı. Klasik yavru köpek bakışlarıyla...

Sam: Ben.. ben söylediklerim için üzgünüm Diana. Öyle demek istemedim, sadece...

Diana: Biliyorum Sam. Özrün kabul edildi. Ama bir daha ki sefere iki kere düşün. Yoksa, sadece tokatla kurtulamazsın.

Sam: Bak sen! Sen kendini Zeyna mı sandın?

Dean: Zeyna kim?

Sam: Hiç, öyle bir tabir işte.

Diana: Bir dakika. Sen o diziyi izledin mi yoksa?

Sam: Saçmalama. Ben televizyon izlemem. Orada burada duyduğum bir tabir sadece.

Diana: Yeme beni Sammy! Bal gibi izlemişsin işte. Ne var bunda? Hatun taş...

Dean: Taş, hatun... Tamam, kim bu çabuk söyleyin?

Sam: Ah, kapa çeneni dostum.

Dean: Ne? İlgi alanım olduğunu biliyorsun.

Diana: Üzgünüm tatlım, o hatun o zaman taştı. Yani 1995'te falan. Şimdi 43 yaşında.

Dean: Sorun olmaz, ben tecrübelileri tercih ederim zaten.

Diana: İğrençsin Dean.

Sam: Bencede. Kapatın şu Zeyna konusunu.

Diana: Ne oldu? Utandın mı?

Sam: Hadi oradan.

Dean: En azından bir gösterseniz.

Diana: Sen hala orada mısın? Üzgünüm bebeğim, şuan sadece ben varım. İdare edeceksin artık!

Dean: Başa gelen çekilir. Gel buraya...

*Dean, yavaşça Diana'ya yaklaştı ve tam öpecekken durdu. Göz ucuyla Sam'e bakıyordu ikisi de, Sam bunun küçük bir oyun olduğunu bilmediğinden şaşkınca onlara bakıyordu. '' İğrençsiniz... '' diyerek yüzünü buruşturdu.

*Ve yine kocaman kahkahalar yankılandı boş hurdalıkta. Aslında Diana, Dean'ı öpmeyi istiyordu. Hemde çok istiyordu ama bunu yapamazdı. En azından şimdilik... Dean'la aynı şeyi düşünüp, yaptıkları için çok mutluydu ama. Bu Dean'ın da kendisini hissedebildiği anlamına geliyordu. Ama sadece Diana'nın izin verdiği kadarını bilebilir, hissedebilirdi Dean. Diana'nın böyle bir avantajı vardı ve buna sahip olduğu için oldukça şanslı hissediyordu. Eğer kafasının içindekileri Dean bilecek olursa, sonu hiç iyi olmazdı.

Bobby: Eğer o arabayı alacaksan, bir şeyler ayarlayabilirim.

Diana: Aslında daha iyi durumda olan bir tanesini kullanmayı tercih ederim. Şöyle siyah, kaset çalan, ışıl ışıl...

*Sam, hiç tereddütsüz kahkahayı bastı. Dean'ın buna asla izin vermeyeceğini biliyordu çünkü.

Dean: Aklından bile geçirme cesur yürek.

Diana: Hadi ama, sadece bir tur. Ne olacak ki?!

Sam: Bana bile zorla veriyor, bence deneme bile Diana.

Dean: Asla. Bebeğime dokunursan, bu yaptığın son şey olur.

Diana: Eninde sonunda uyuyacaksın.

Dean: Ama uyanacağım da. Ve sonra...

Diana: Sonra ne?

Dean: Bilmem, o zaman düşünürüz. Ama orjinal bir şeyler bulacağıma emin olabilirsin.

Diana: Ah, siz erkekler ve oyuncakları.

Dean: Siz kadınlar ve inadınız.

Diana: Senden bu sözü beklemezdim.

Dean: Neden?

Diana: Kadınları bir bakışınla yatağa götürebilen bir karizman varken, hangi aptal sana inat eder ki?

Dean: Sanırım senden hoşlanmaya başladım.

Diana: Hallelujah!

Sam: Allah muhabbetinizi arttırsın.

Diana: Alınma Sammy, sende çok karizmasın. Kadınları peşlerinden sürükleyen, seksi, çekici ve bir o kadar da tehlikeli iki kardeş. Ah, Tanrım! Yardım et bana.

Sam: Sanırım bende seni sevebilirim.

Diana: Egoist demeyi unutmuşum.

Dean: Sensin egoist!

Diana: Öyle olsun... Kendimi seviyorum. Zeki, çekici, seksi ve tehlikeliyim. Bir nevi sizin bayan versiyonunuz diyelim.

Sam: Sen ego-manya yolunda ilerliyorsun.

Diana: O ne be?

Sam: Egoist ve manyak kelimelerinin birleşimi.

Diana: Sen mi buldun bunu dahi?

Sam: Evet.

Diana: Belli. Ayaklı ansiklopedi seni...

Sam: Gurur duyuyorum.

Diana: Dean, bununla nasıl baş ediyorsun? Hiç susmaz mı?

Dean: Hiç! Zaten sadece ben baş edebiliyorum.

Diana: Zavallı bebeğim.

*Bir süre daha dışarıda oyalanıp hep birlikte içeri girdiler. Sanki az önce gülüşen onlar değilmiş gibi, ortam yine o eski kasvetli haline dönmüştü şimdi. Diana bundan sonrakileri nasıl söyleyeceğini, nereden başlayacağını düşünüp duruyordu. Fazla zamanları kalmamıştı.

Sam: Neden hala bitmediğine dair bir hisse kapıldım acaba?

Diana: Daha başlamadı bile Sam.

Dean: Ne demek istiyorsun?

Diana: Bunca yolu sadece bunu söylemek için gelmedim herhalde. Daha önemli bir şey var. Bu anlattıklarımı sadece önsöz gibi düşün.

Sam: Yani önümüzde giriş,gelişme ve sonuç üçlüsü var daha.

Diana: Aynen öyle.

Dean: O zaman başlamaya ne dersin?

*Nereden başlayacaktı peki? Ne kadarını anlatacaktı onlara? Eğer her şeyi söylerse, Dean'ın bir yanardağa dönüşeceğini biliyordu. Kelimelerini çok iyi seçmesi gerekiyordu bu yüzden. Öylece gözlerine bakıp, '' Öleceksin Dean... '' diyemeyeceğini biliyordu. Açık ama gizli anlamlarla dolu kelimelerini işleye işleye aktarmalıydı ona. Yoksa her şey, daha kötü olabilirdi. 

  Dean ve Diana konuşurken.. 

Sam ve Diana, tartışırken...

  Dean, Diana ve düşünceler hakkında konuşurlarken... 

Dean, Diana ve Sam Konuşup gülüşürlerken...

Bobby Amca :)

Continue Reading

You'll Also Like

20.2K 1K 10
"in this world it's just us."
50.4K 10.5K 200
LOHP -4.kitap :Usta Hoca Akademisi. İsmiyle kitabın devam serisidir.. Kitap Hakkında.. Kendi dünyasında kütüphane görevlisi olan bir adam, bir yangın...
222K 21.9K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
64.7K 11.5K 200
LOHP- 2.kitap:Saşkına Dönen Zihinler.. İsmi ile serinin devamıdır.. kütüphane görevlisi olan bir adam, bir yangında öldükten sonra başka bir dünyaya...