Telekinezi

By nilsuilgin

3.8M 196K 53.4K

UYARI: Hikayeyi okurken sakın henüz okumadığınız bölümlere bakmayın. Gizem/Gerilim olduğu için spoiler yiyebi... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
Tamam mı, Devam mı?
-6-
-7-
DUYURU
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31- Yılbaşı Özel
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
ÖNEMLİ NOT^^
-56-
-57-
-58-
-59-
Yazardan Müjdeler!
Yeni Bir Dönem
Siz Birer Mevsimsiniz

-FİNAL-

41.5K 2.2K 1.1K
By nilsuilgin

.

Zaman tıpkı bir şelale gibidir, evrenin büyülü sessizliğinin içinde barınan tek ses, tek soluktur. Yaşamın üstesinden gelebilir, şelaleden akan sular gibi kayalıklara çarpabilir ve eğer onu kullanmayı öğrenirseniz güldürebilir, kazandırabilir. Zaman bir rehber gibidir. Nerede veya nasıl olduğu önemli değil, aynaya her baktığımızda kazandığımız değişimleri fark eder, kendimizi keşfe çıkarız. Hayatı keşfederiz. Yaşamayı, sevmeyi ve minnet duymayı keşfederiz.

Benliğimizde yaptığımız bu heyecan verici yolculuk bizi iyiliğe sürüklemelidir. Sevgi dolu olmaya, nazik olmaya, empati kurabilme becerisi kazanmaya itmeli ve bizi erdemli bir insan haline getirmelidir.

Benliğini keşfedemeden olgunlaşmış kişilerin sonu ise ızdırap, acı, keder ve hissizlik olur. Sonuncusu muhtemelen bir insan için en kötü olanıdır.

Şimdi tanıdığım, aslında belki de tanımadığım, zira geçen yıllar içinde kendi kendini bile tanıyamamış en hissiz insanın yanına gidiyorum.

Öz annemi görmeye gidiyorum.

Hava, şartlar göze alındığında olması gerektiğinden daha serin. Buna rağmen üstümde ince bir gömlek var. Çevremdeki çoğu insan da benden farksız fakat onlara nazaran ben soğuğun biraz daha farkında gibiyim; bu belki de biraz psikolojimden kaynaklanıyordur. Kim bilir? Yerine getirmekten çekinmediğim ama bir o kadar da gönülsüz olduğum sorumluluğuma doğru yol alıyorum.

Anonsu duyana kadar metroda neredeyse uyuyacaktım.

Şuursuz bir şekilde iniyorum. Soğuk bir kez daha ve bu sefer güçlü bir şekilde tenime çarpıyor. Köşede, başını okuyamadığım bir tabelada ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesi yazıyor. Muhtemelen doğru yere geldim, diye düşündüm. Bunu Serenay'a gururla söyleyecektim çünkü adresi bana on beş kez açıklamak zorunda kalmıştı.

''Bunu tek başına yapmak istediğinden emin misin?'' diye sormuştu bir gün önce. Emin değildim ancak aksini söylemek benim için daha hayırlı olacaktı. Buraya tek başıma gelmeli, onunla tek başıma konuşmalıydım.

Hastanenin bahçesi hayal ettiğimden daha farklıydı; değişik heykeller ve yürüyüş yapan hasta sayısı yok denecek kadar azdı sanki. Sadece sağ tarafta yeni boyandığı hemen anlaşılan büyük bir çeşme vardı. Musluklardan biri tam kapatılmamıştı, etraf o kadar sessizdi ki suyun hafifçe damlama sesi bana kadar geliyordu.

Binaya girer girmez sekreter olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlı bir bayan benimle konuştu. ''Buyrun, neye bakmıştınız?''

Annemin adını ve soyadını söyledim. Kadın bilgisayardan bir şeyleri kontrol etti, bana anlamadığım birkaç kelime mırıldandı. Ardından bana ikinci kata ve on dört numaralı odaya gitmemi söyledi. Daha çok otelde gibi hissetmiştim.

Ayaklarımın geri geri gittiğini itiraf etmek zorundayım. Hayır, elbette ondan çekinmiyorum. Sadece onun hala annem olan tarafından çekiniyorum. Tabi eğer hala öyle bir tarafı varsa.

Kapıyı hiç düşünmeden tıklatıp içeri girdim. Oda büyüktü. Gözüme ilk çarpan şey duvara sabitlenmiş büyük televizyon olmuştu. Bir arap kanalının açık olduğunu alttaki yazılardan anlamıştım ama sesi sonuna kadar kısıktı.

Sonra annemi gördüm.

Hemen yanında yatağı olmasına rağmen yandaki ufak sandalyede, iki elini dizlerine koymuş halde boş boş televizyona bakıyordu. Geldiğimi fark etmişti ama bana bakmak istemediği belliydi. Yüzü pek değişmemişti. Her zamanki gibiydi ve solgun falan da değildi.

Yatağına kadar gidip oturdum. Ona bakmıyordum, o da hala bana bakmamıştı. İlk sözü ben söylemeyecektim. Bu yüzden inatla beklemeye hazırdım ancak bu bekleyişim çok da uzun sürmedi.

''Neden geldin?''

Sorusu karşısında biri içime kibrit yakmış gibi hissettim. ''Seninle konuşmamı istediler.''

Gözü hala o lanet televizyondaydı. Dediğimi duymamış gibiydi. Komodinin üstündeki kumandayı alıp televizyonu bir çırpıda kapattım. ''Konuşacağız.''

O an gözlerimiz buluştu. Acı hissetmedim. Pişmanlık, korku, hüzün...Bunlardan herhangi birini hissedeceğimi düşünmüştüm ama bunun yerine kalbimde sadece kaynağı belli olmayan bir güç vardı.

''İlaçlarıma bak,'' diyerek komodindeki bir torba dolusu ilaç kutusunu işaret etti. ''Hepsini kullanıyorum. İlk gün serum da verdiler.''

Ona kendisinin yaklaşık bir hafta öncesine kadar haftalarını beni öldürmek için harcamış bir cani olduğunu henüz hissettirmeyecektim. Çünkü görünüşe göre bunun farkında değildi.

''Şimdi nasılsın?'' diye sordum.

''Gerçekten bunu merak ettiğin için gelmedin, değil mi Mija?''

Şimdi o ismi duymanın kalbime yerleştirdiği sızıyı da geri plana atmak zorundaydım.

''Buraya merakımı gidermeye gelmediğimi biliyor olmalısın. Sadece konuşmaya çalışıyorum.''

"Konuşalım öyleyse."

"Bana, sana dava açmamı engelleyecek bir şey söyle." dedim. Serenay bastırarak bunu söylememi istemişti. Cevabının ne olacağını ikimiz de merak ediyorduk.

Ancak o sessizliği seçti. İçimden yirmiye kadar saymama rağmen konuşmadı.

"Ben de öyle düşünmüştüm," dedim. "Tedavinin sona ermesini bekliyoruz. Sonra işlemleri başlatacağım."

"Beni hapse mi attıracaksın Maya? Bunu öz annene yapacak mısın?" Gözlerinde korku görme umuduyla ona baktım ancak onunki biraz hayal kırıklığı gibiydi.

"Evet, yapacağım." diye fısıldadım gözlerinin tam içine bakarak.

Gayet normal bir şeymiş gibi konuşuyordum. Evet, okula gideceğim, veya, evet, bunu söyleyeceğim, der gibi. Evet. Öz annemi hapse attıracaktım.

"Mert olsa yapmazdı." İşte şimdi beni hassas bir noktamdan vurmayı başarmıştı.

"Ben Mert değilim."

Bunu söylemeyi öylesine beklemiyordum ki, şaşırmama yol açmıştı. O da en az benim kadar şaşkın bir şekilde bakıyordu.

"Biliyor musun Maya? Hep bana benzediğini düşünürdüm. Küçük, koyu sarı buklelerin ve kahverengi gözlerinle bana bakışın... Şimdi karşımda daha çok Lale'yi görüyor gibiyim. Neden değiştin ki? Seni değişmeye ben mi zorladım?"

"Ben asla değişmedim. Değişen sendin. İnsanlar bunu kabullenemediğinde hep karşısındaki suçlar, öyle değil mi?"

Onunla mantıklı ve medeni şekilde konuşuyordum. Hiç kaçık bir suçlu gibi değildi.

"Eşyalarını taşımanı istiyorum," dedim kendimi toparlayarak. "Tedavin bitene kadar evde kalabilirler ama sonra gitmen gerektiğine kadar verdik. Nereye olursa."

İncinmişti. "Anneni kovuyor musun Mija?"

"Sıfatınla prim yapmaya devam edeceksen gidiyorum," diye ayağa kalkar gibi yaptım.

"Dur!" diye bağırdı. "Gitmeni istemiyorum."

Yerime istemeye istemeye geri oturdum. Ona duymak isteyeceği bir şeyler söylemeye karar vermiştim.

"Pars ölmedi."

"Biliyorum tatlım. Asla ölmesini istemedim zaten."

"Elbette istemezsin," dedim yüzümü buruşturarak. "Ama bu hapse girmeni engellemeyecek."

"Maya..."

"Yapacağın hiçbir şey," diye üsteledim. "Benim hayatım için bir hayal kırıklığı olduğun gerçeğini değiştirmeyecek. Buraya benden af dilemen için geldiğimi düşünmüş olabilirsin ama ben hesabımı tamamen kapatmaya geldim. Senden özür, şefkat ve senin biyolojik kızın olduğumu hatırlatacak bir şeyler söylemeni beklemiyorum. Sadece hayatımdan çıkıp, gitmeni istiyorum. Geri gelmemek üzere."

Neredeyse bebekliğimden beri beni öldürmek isteyen, anne olmanın kutsallığına erişememiş bu kadınla daha yumuşak bir şekilde konuşacak değildim.

"Kollarıma bak," diyerek bir çırpıda bileklerimi tuttu. "Hepsini ben yaptım."

Yara izleri, çürükler... Henüz ben tamamına bile bakamamışken arkasını dönüp bluzünü sırtına kadar sıyırdı.

Sırtının neredeyse tamamı morluklarla kaplıydı. Sanki birinden kendisini dövmesini istemiş gibiydi.

Elleriyle yüzümü tutmaya başladı. "Bana bak kızım, bana bak Maya'cığım..."

Olayı idrak eder etmez ellerinden kurtulmak için onu ittim.

"Eline koluna hakim ol!"

Annem şaşkınlıkla bir adım geri gitti.

"Dolunay kaçtı. Onu cehennemin dibinde dahi olsa bulacağız. Beni dinliyor musun?" Artık tamamen çileden çıkmıştım. "Sen kötüsün. Senin, içini öfke ve zehir kaplamış bir canavardan farkın yok. Sevmeyi bilmediğin için, sevilmeyi hak etmedin sen. Kardeşini kıskandın ve onu öldürmek istedin. Öz kızını bile kıskandın."

Hırsla devam ettim. "Ben defalarca kez öldüm. Sen beni, korkumla yaşamaya mahkum ettin. Cesaretimi aldın. Her yeni güne, 'Acaba bugün sevdiklerimi öldürmek için gelir mi?' korkusuyla uyanmamı sağladın. Kendimden nefret ettirdin. Kabuslarıma tutsak ettin, oğlunun yasını bile tutamadın sen! Korktun. Hayatın boyunca korktun. Hayatın boyunca nefretle yaşadın..."

Bana öylece bakıyordu. Doğru söylediğimi biliyor gibiydi. Sesimi biraz alçalttım, gözlerimi onunkilere kilitledim.

"Sen hiç vicdanın olmamış gibi kötüsün."

Hızlı adımlarla odayı terk etmeden önce söylediğim son söz bu oldu.

《》《》《》《》《》《》

"Ne konuştuğunuzla ilgili hiçbir şey söylemek zorunda değilsin." dedi Serenay.

"Önemli şeyler değildi. Onunla yüzleştim."

"Hazır olduğunda söylersin."

Ona sarıldım. "Seni seviyorum, bunu biliyorsun değil mi?"

"Bir daha söyle..." diye mırıldandı pembe dizilerdeki gibi.

Kıkırdayarak odadan çıktım. Eray'la konuşmam gerekiyordu. Koridor boyunca yürüdüm. Kaldığı odanın kapısını açar açmaz gördüğüm manzara karşısında dilimi ısırmak istemiştim.

Eray, sırtında kaç tane olduğunu sayamayacağım çoklukta yara izleriyle gömleğini değiştiriyordu.

Onu görmemle neye uğradığını şaşırdı. Bir saniye için bakıştık, ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Utanç içindeydim.

"Kavga ettim," dedi hemen.

"Eray...Bu...Kiminle kavga ettin?"

Gömleğini çabucak üstüne giyip iliklemeye başlamıştı. "Önemli bir şey değil."

İçimden bir ses bir şeylerin yanlış olduğunu söylüyordu.

"Bu bir kavga olamaz," dedim titreyen sesimle. "Gerçeği söyle."

Eray yutkunarak yeniden bana baktı. "Maya, dedim işte. Önemi yok."

"Var," dedim. "Söyle."

Derince iç çekti. "Düşman yaptı."

"Onu...Onu..." Gözlerime yaşlar hücum etmişti. Elimi sımsıkı yumruk yaptım. Annem masum insanlardan ne istemişti? Onun istediği bendim.

"Düşman çok önceden yaptı, daha doğrusu ben buna göz yumdum."

"Neden? Babanın yıllar önce işlediği suç yüzünden kendini suçlu hissettiğin için mi? Neden bize söylemedin?" Ses tonumda suçlayıcı bir yaklaşım olmamasına dikkat ettim.

"Hayır. Nedenini, zamanı geldiğinde öğrenirsin. Tüm bunlar geride kaldı, Maya. Seni sevdiğimi biliyorsun."

"Ben de..."

Ona sarılmak istedim ancak biraz gergindi. Bunun yerine ona zaman tanımak adına gülümseyerek odadan çıktım.

DOLUNAY'IN AĞZINDAN

İnsanları izliyorum.

Arabaların korna sesleri, karşıdan karşıya geçen yaşlı teyzeler, ağaçlardaki yaprakların hışırtısı beni benden alıyor. Güzel bir akşamüstü.

Gözlerimi kapatıp birkaç saniye için olacakları düşünmeye çalışıyorum. Dakikalar sonra insanların beni görünce ne tepki vereceklerini, annemin ilk ne düşüneceğini merak ediyorum. Ama bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.

Çünkü, şu an burada caddeyi bir otelin 6. katından izliyorum. Pencere açık. Yakalanmak, rehabilitasyona gitmek, hapse girmek ve hayatım boyunca Serenay'ın gölgesinde yaşamak istemiyorum.

Ölmeyi seçtim.

Planım basit, elimdeki tabancayla kendimi vurarak aşağı düşeceğim.

Önce tek elimi pencerenin kenarına koyarak destek alıyorum, sonra ise diğer elimdeki tabancayı iyice kavrıyorum.

Hazırım.

Bir, iki, üç.

MAYA'NIN AĞZINDAN

Muhtemelen cenazesi bu hafta içinde olur.

Lale Teyze'ye serum verdiler. Pars zaten hala yoğun bakım ünitesinde ve şimdi Dolunay kendini karnından vurarak bir binanın altıncı katından düştü.

Doktor az önce kurtulma ihtimalinin yüzde yirmi dört gibi bir oran olduğunu söyledi. Dolunay aslında şanslı, düştüğü yer düz zemin değil de toprak olmuş ve merkezi bir yer olduğundan hemen başına üşüşmüşler. İlk gelenlerden biri metrobüsten henüz inen ve hemen o çevrede eşinin gelmesini bekleyen bir doktormuş, ilk müdahaleyi orada yapmış. Çok fazla kan kaybetmemesi için elini dakikalarca yaranın üzerinde tutarak ambulansı beklemiş.

Ama dediğim gibi, yaşayacağını zannetmiyorum. Atlatsa bile benim tanıdığım Dolunay amacına ulaşmak için yeniden intihar edecektir.

Lale Teyze'nin iki çocuğunu birden kaybetmemesi için saatlerdir Allah'a dua ediyorum. İkisinin de yaşamasını istiyorum. Dolunay cezasını çeksin, Pars'ın da kendine ait bir hayatı olsun istiyorum.

Serenay ne yapacağını bilemez halde yanımda oturuyor. Onun parıltılı mavi gözlerine baktığımda hayatın ne kadar tuhaf ve sürprizlerle dolu olduğu aklıma geliyor.

Yıllar önce Lale Teyze çocuğunu kaybettiğinde diğer iki çocuğuyla teselli bulmuştu. Şimdi ikisi de hayata tutunmaya çalışıyor ve bu kez onun yanında Serenay var.

Cep telefonuma Eray'dan gelen bir mesaj üzerine ayaklanıyorum.

"Mert'in bir mezarı yok. Annen onu saklamış."

《》《》《》《》《》

"Onu nereye götürmüş olabilir?"

"Bilmiyorum," dedi Eray düşünceli bir şekilde. "Sadece onunla sondan önceki konuşmamda bana Mert'i özgür bırakması gerektiğiyle ilgili bir şeyler söyledi ama o zaman çok üstünde durmamıştım."

''Onunla...konuşuyor muydun?''

''Çok değil. Sadece onun kim olduğunu öğrendikten sonra beni bazen bir yere çağırmaya başlamıştı.''

''Nereye?''

''Eski evinize.''

Doğduğum ev. Henüz bir bebek olduğum, Mert'in sadece benim erkek kardeşim olduğu yer. Ailemiz için sonun başlangıcı olan ev.

''Bunları bana o yaptı, evet. Ve ben de izin verdim.''

''Bunun sebebini bana ne zaman söyleyeceksin?'' diye sordum. Onu fazla sıkıştırmak istemiyordum.

''Zamanı gelecektir.''

''Peki sence...Annem onu nereye sakladı?'' Bahsettiğim şey ağabeyimin cesediyken bunu söylemek pek de kolay olmuyordu.

''Tahmin ettiğim bir yer var. Ama önce Serenay'ı arayıp gideceğimizi haber vermeliyiz. Gerçi onu bu durumda yalnız bırakmak ne kadar doğru olur bilmiyorum.''


_________________


Bunu nasıl düşünememiştim?

Eray, annem ve Lale Teyze'nin bizi korumak için götürdüğü şehir dışındaki villadan bahsetti. Oradan dönerken kaza yapmıştık. Eray eski evimizde o eve dair bir kartpostal bulmuş. Arkasında adresi bile yazıyormuş.

Bitmek bilmeyen tatsız bir yolculuğun ardından eve ulaştık. Neredeyse hiç konuşmamıştık. Yapacak olduğumuz şeyi düşünmek dizlerimi titretiyordu.

''Ben arka bahçeye bakacağım,'' dedi Eray. ''Sen de evin bodrum katına bak. Dikkatli ol.'' Eliyle çenemi kavrayıp alnıma bir öpücük bıraktı.

Bodrumun ışıklarını açtım. Ampullerden yayılan ışık cılız ve loştu, uzun süre dayanamayacak gibiydiler. Sağ tarafta yüzlerce koli ve eski bir ütü masası duruyordu. Solda ise yine dağılmaya yüz tutmuş, kapağı olmayan bir çamaşır makinesi vardı.

Tek tek kolilerin ve makinenin içine baktım ancak makinede ve büyük kolilerde, yoğun toz tabakası dışında pek bir şey yoktu.

Küçük olanlara birer birer bakma gereği duymadan çevreyi kolaçan ettim. İçini açabileceğim başka hiçbir şey göremediğimde yavaşça yukarı çıkıp ışığı kapattım. Eray'ın yanına gitmek için yürümeye başladım.

Ayak seslerimi duymuş olacak ki, ''Gelme!'' diye bağırdı. ''Buldum...''

Kalp atışlarım hızlanmıştı. Sanki her an karşıma çıkabilirmişçesine çabucak gözlerimi kapattım. Neredeyse 15 yıldır ölü olan birinin cesedine bakamazdım, hele ki bu kişi hiç tanıyamadığım ağabeyimse.

Eray'ın yanıma yaklaştığını duyunca yavaşça gözlerimi açtım. ''Polisi arayacağım. Arka bahçeye gömülmüş.''

Mutfağa gidip topraktan simsiyah olmuş ellerini yıkamaya başladı. Gözlerim dolarken onu izledim.

Kendimi bırakmak istiyordum ama yapamazdım. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Uyanmak ve aslında gerçekten bir anne olan anneme sarılmak, bunların hepsinin bir rüya olduğuna inanmak istiyordum. Mert'i görmek, onunla tanışmak istiyordum. Tatile gittiğimizde onunla fotoğraflar çekilmek, onun üniversite mezuniyetine gidip kep atışını görmek istiyordum. Bana bilgisayar oyunları öğretmesini istiyordum.

Bunları yapmam artık olanaksızdı ama bir şeyi fark ettiğim anda beynim aydınlanır gibi oldu.

Hala Maya olabilirdim.

Hala istediğim kişi olmam için bir şansım vardı.


**************6 AY SONRA**************


''Kabul edildim Serenay!!!'' diye bağırdım yerimde zıplayarak. ''Yayıneviyle görüştüm. Kitabımı basmak istiyorlar!''

O da çığlıklar atarak benimle beraber zıplamaya başladı. Güne bu kadar mutlu başlamayı ikimiz de beklemiyorduk.

Aylar önce Mert'e bir mezar taşı yaptırmıştık. Babam hemen o gün bana yurt dışından bir iş teklifi aldığını söylemek için gelmişti. Maaş çok iyiydi ve kabul etmek istiyordu. Onunla beraber taşınmamı istedi ama kabul etmedim. Burada kalmak istediğimi söyledim çünkü kendimi buraya ait hissediyordum. Kararımı anlayışla karşılamış, üç hafta sürmeden yurt dışına gitmişti.

Teyzemin yanında kalmaya başladım. Lale Teyze'den bahsediyorum. Bana onunla kalmam için neredeyse yalvarmıştı. Serenay'la ikimiz günlerce bana bir oda hazırlamakla uğraştık. Pars her gün düzenli olarak fizik tedavi merkezine gidiyordu. Olağanüstü bir gelişme göstermişti. Boynunu sağa sola çevirmekte zorluk çekmek ve yazı yazamamak dışında pek bir sıkıntısı kalmamıştı. Doktor Lale Teyze'ye zamanla Pars'ın, beyin ve sinir egzersizleriyle kaybettiği diğer yetileri de yeniden kazanabileceğini söylemiş.

Dolunay ilaçların yan etkisi ve düştüğünde aldığı darbenin etkisiyle kafa travması geçirerek komaya girdi. Aslına bakılırsa bence sadece makinelere bağlı olarak yaşıyor. Aylardır ilaçlarla hayatta tutuluyor ve her an uyanabilir. Bitkisel yaşama geçmesinden korkuyoruz ama eğer bir gün uyanacak olursa ona kızgın olmadığımı söyleyeceğim.

Onun için üzülüyorum.

Acımasız biri olmayı seçtiği için üzülüyorum çünkü bu tür insanlar hayatın aslında ne kadar iyi hale gelebileceğinin farkında olmuyorlar. Uyanırsa ki bence kesinlikle uyanacaktır, ona yeni bir hayata başlamasının zor olmadığını da söyleyeceğim.

Eve yerleşir yerleşmez internette düzenlenen bir yarışma dikkatimi çekmişti.

Umut, başarı ya da adalet konularından birini seçip onun hakkında kısa bir hikaye ya da deneme yazma yarışmasıydı. Katılmaya karar verdiğimi kimseye söylememiştim. 'Umut' konusunu seçtim ve yazdığım denemede telekineziden bahsettim. Yaşadıklarımı, başımdan geçen her şeyi göz önüne alarak uğraştım. Yarışmaya gönderdikten on beş gün sonra ikinci olduğumu öğrendim. Beni Ankara'ya çağırdılar.

Ankara muhteşem bir şehirdi. Masraflarını kendim karşılamadım ve iki gece orada kalıp ödülüm olan altı bin lirayı aldım.

Bu olaydan sonra yazmayı sevdiğime karar verdim. Bilgisayarda doğuştan telekinezi yapabilen bir erkek çocuğu hakkında yazı yazmaya başladım. Çevremdekilere bundan bahsettiğimde bana gülenler oluyor. Bazen ben de onlarla beraber gülüyorum.

Serenay ve Eray bana yazdığım şeyi bir yayınevine göstermem gerektiğini söyledi. Bir ay önce gittim ve beni arayacaklarını söyleyip geri gönderdiler. Tam umudumu kaybetmek üzereyken az önce çalan telefon her şeyi değiştirdi.

Ah, bu arada, annem sadece üç ay süren bir tedavinin ardından serbest bırakıldı. Onun hakkında yeniden suç duyurusunda bulunmama gerek kalmadan Kanadalı bir adamla uyuşturucu tacirliği yaparken yakalandı ve şimdi mahkemede davası sürüyor.

Demek ki bazı şeylerin sebebi yalnızca psikolojisinin değil, kişiliğinin de bozuk olmasıymış.

Mutluyum. Güzel bir hayatım var ve beni seven insanların yanındayım. Sevgilim yanımda, dostum, babam, teyzem... Bazen geceleri uyumadan önce uzun süre Mert'i düşünüyorum ve her gün onun için dua ediyorum.

Eray düşmandan işkence görmeyi benim için kabul etmiş. İki ay önce aniden bayıldığında onu hastaneye götürdük. Doktor kanında hafif dozda uyuşturucuya rastladı.

Annem ona uyuşturucu veriyormuş. Her gittiğinde işkenceyle beraber dozunu birazcık daha artırıyormuş. Eğer buna uzun süre devam etseymiş Eray karaciğerinin iflas etmesi sonucu ölebilirmiş.

Bunları öğrendiğimde odamdan çıkamadım. Annem Eray'dan beni eski evimize çağırıp yem olarak kullanmasını istemiş. Böylece Lale Teyze ile olan hesabını ben öldükten sonra görecekmiş ancak Eray benden uzaklaşarak beni korumayı seçmiş. Anneme her seferinde benim güçlü olduğumdan, yeteneğimin kutsallığından ve asla mağlup olmayacağımdan bahsedip durmuş. O böyle konuştukça annem daha da öfkelenmiş.

Eray benim için ölmeyi göze almıştı.

Şimdi Serenay'la salonda koltuğun üzerinde şarkı söyleyerek zıplarken ne kadar şanslı olduğum aklıma geliyor. Oysa ki en talihsiz olduğumu düşündüğüm anda kazanmıştım savaşı.

Doğuştan yetenekli olduğum için değil,

Yeteneğimi iyiye kullanmayı seçtiğim için kazanmıştım.

Piyon olmak yerine şah olmayı seçtiğim için kazanmıştım.

Umuda dair hiçbir şey göremediğim zamanlarda bile pes etmediğim için kazanmıştım.

Maya ben.

Yaşıtlarım rap dinlerken neredeyse hepsinden çok yorulup, kırılıp her seferinde yeniden ayağa kalkmayı deneyen kız.

Yedi kere düştüm, sekiz kere kalktım.

Kendimden bir kahraman yarattım.

.

.

.

.

.

.

.

Medyaya Maya'yı anlatan bir şarkı koydum.

Eveeet. Bu kadar zor olacağı aklıma gelmezdi.

Ben sadece Adana'da yaşayan, Nilsu Ilgın adında 15 yaşında bir kızım. Maya'yla tanıştığımda 12 buçuk yaşındaydım. Ve bu hikayeye başlamak hayatımda yaptığım en doğru şeydi.

Bunu hep söylüyorum, sadece 3-5 kişinin yorumunu almak istemiştim. Hikayeye başlama sebebim buydu ve beni bir sürü kişi karşıladı. Hayretle izledim.

Şimdi hayatımın zor bir dönemindeyim çünkü geçen sene girdiğim Teog hayatımdan birçok şeyi alıp götürdü. İstemediğim okula yerleştim ve açıkçası hala problemler yaşıyorum, akademik başarım pek iyi olmadığı için kendime çok uzun süre kızgın kaldım. Eskiden çok başarılıyken şimdi bulunduğum yer hep bana kendi ayıbım gibi göründü. Bunları söylüyorum çünkü kaybettiğim itibarıma, öz saygıma ve kendime olan güvenime rağmen yeniden gülmemi sağlayan dört unsurdan biri kesinlikle SİZLERSİNİZ. Diğer üçü de annem, ablam ve arkadaşlarım.

Bana yazdığınız her şey için çok teşekkür ederim. Verdiğiniz her oydan ziyade hikayemde, yüzünüzde gülümseme oluşturmasına vesile olduğum her satır için mutluyum. İyi ki yazmışım Telekinezi'yi.

Hikayemi okuyan herkese kocaman minnettarım. Finali yazmak acayip derecede zordu çünkü hem finallerden hoşlanmam, hem de kendimi çok kastım.

Telekinezi'yi konudan sapmadan tekrar yazmaya başlayacağım ve yaşım biraz daha büyüdüğünde, kendimi hazır hissettiğimde kitap olarak çıkaracağım. En azından istediğim şey bu.

KOLEJ'E YAKIN ZAMANDA DEVAM EDECEĞİM ve çok geçmeden yeni bir kurguya başlayacağım. Yine gizem/gerilim olabilir. Aklımda güzel bazı fikirler var.

Lütfen yoruma Telekinezi'yle ilgili düşündüğünüz şeyleri yazın. Hikaye boyunca neler hissettiğinizi anlatın.

SİZLERİ ÇOK SEVİYORUM. YAPTIĞINIZ, DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ HER ŞEY İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

İYİ GÜNLER, SAĞLICAKLA KALIN ❣️❣️❣️❣️

Instagram: nilsuilgin

❤️ ❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 1.2K 10
Aşkı bir kelime ile tanımlamak istersek o ne olurdu? -Küllerinden doğup, aynı ateşte tekrardan kavrulmak. -Her geçen gün daha da bağlanmak. -Tutkuyla...
142K 8.9K 41
Bir Cin Prensi ve fani bir kadının kaderleri birbirine bağlandı. Arkadaşlar arası eğlencesine yapılan bir ayin ne kadar kötü sonuçlanabilir ki? Bir...
42.4K 1.4K 14
Cinler ve insanların birbirinden nefret ettiği bu dünyada yasak bir aşkın doğuşuna hazır mısınız? Birbirlerine yasaktılar onlar. Biri ateş biri topra...
1.1K 301 14
"Her şey bir yalandı!" Sinirle tıslayan Ahu, ellerini sımsıkı bir şekilde yumruk yaparak öğrendiği çarpıcı gerçeğe bakıyordu. "Hiçbir zaman yöneti...