SUSKUN 1. (Tamamlandı)

By Nur-Sungmin

527K 25.5K 10.6K

Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gö... More

Suskun
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5. Bölüm.
6. Bölüm.
7. Bölüm.
8. Bölüm.
9. Bölüm.
11. Bölüm.
12. Bölüm.
-13. Bölüm-
14. Bölüm.
15. Bölüm.
16. Bölüm.
-17. Bölüm-
18. Bölüm.
19. Bölüm.
20. Bölüm.
21. Bölüm.
22. Bölüm
23. Bölüm.
24. Bölüm.
25. Bölüm.
26. bölüm.
27. Bölüm.
28. Bölüm.
29. Bölüm.
30. Bölüm.
31. Bölüm.
32. Bölüm.
33. Bölüm Final

10. Bölüm.

13.3K 730 228
By Nur-Sungmin

ILGIN

"Tatmin oldun mu? Bitti mi? Hala yeterli değil mi!"

"Baha, al şunu başımdan."

"Bars!" diye bağırdım öfkeyle. "Sana karşı gelmesini kendine yediremiyor musun?"

"Sana almanı söyledim! Yapmayacaksan siktir git o zaman, tamam mı?"

"Ayza'yı incitmene izin vermeyeceğim." Dudağının ucu vahşi bir hayvanın avına pençeyi geçirdiği anda ki hazzı sembolize edercesine yanağına doğru çekildi. Aynı zamanda organlarımda ki kayalıklara çarpan öfkenin köpüklü dalgası kulaklarımda asit seslerini oluşturuyordu. Gözlerimi kapatıp açtım. Bars ne dersem dinlemiyordu. Bakışlarını benden koparıp açık mutfağa rahatça yürüdü ve kendine bir bardak su doldurdu.

"Bu kadar mı merhametsizsin? Yaptığından pişmanlık duymuyor musun?" Elinde ki bardağı içecekken birden durdu ve gözleri kısa süre siyah tezgahın üzerinde oyalandı. Dişlerini sıktı, çenesi kaskatı kesilmişti. "Ne dediğimi anla-" Bardağı aniden siyah tezgaha öyle sert çarptı ki kırılan camın etrafa sıçrayan parçaları zihnimin içinde bir kaç kez sekti. Gözlerine köklerini salan ifade korkunçtu. Yavaş adımlarla yaklaştı ve önce Baha'ya ardın bana baktı.

"Bu kadar acımasızım." dedi derin bir sesle. "Şimdi sesini kes."

"Bilerek dökmediği kahveye karşılık gömleğini yıkattın. Sence bu adil mi? Öğrencilerin içinde küçük düşürdün. Bars! sen karşısına her çıktığında ona zarar verdin! Görmüyor musun nasıl biri olduğunu? Lütfen." dedim yutkunurken. "Adaletli ol."

Kısık bir gülme sesi aramızda ki gerginliğe kırbacı vururken dişlerini gösteren bir gülümsemeyle yüzümü inceledi ardından ifadesi toz bulutu gibi hatlarında dönerek tenine gömüldü. Piramit'in dev kapısının sürgüyle açıldığını duysam da Bars'a bakmaya devam ettim.

"Kaner ile ilişkisini biliyor musun?" diye sorduğu bana. Kapının önünde kendisine bakan Sıraç'tan gözlerini kaçırdı. Tekrar konuştuğunda sesi kısıktı.

"O orospu çocuğunu piste gördüm. O kızın yanındaydı. Bir şeyler konuşuyorlardı." Adımları bize yönelen Sıraç'a baktım. İfadesizdi, sanki bütün hisleri bir canavarın avuçlarında parçalanıp gözlerinde ki o kuru toprağa serpiştirilmişti. Geriye adımlayıp koltuğa çöktüm. Bakışlarım donuk bir hedef yakalarken Kaner'in Ayza ile ne işi olabileceğini düşündüm. O iğrenç herif o gün orada olacak cesareti nereden bulmuştu?

Bars'ın aramızdan uzaklaşan adım sesleri ardından Piramit'in kapısının metal yapısından dolayı gürültüyle kapanışı kulaklarımda bir çok kez yankı uyandırdı. Kollarımı karnımın üzerinde kavuşturunca Baha yanımda durdu ve deri ceketinin yakasını ensesinde kıvırdı. Üzerime eğilip yanağımı öptüğünde parfümünün kokusu çoktan etrafımı sarmıştı.

"Erken döneceğim. Yalnız kalınca pek iyi şeyler yapmıyor."

"Peki."dedim kısıkça. Bir an gidip gitmemek arasında kalır gibi baktı. Başımla dışarıyı gösterdim. Dudaklarını birbirine bastırdı ve geriye birkaç adımından sonra sırtını dönerek uzaklaştı. Bars yalnız kalınca ya birilerini döverdi ya da yarışlarda ortalığı karıştırıp çıkardığı kavga da keyfinin yerine gelmesi için uzaktan sırıtarak izlerdi. Nefesimle birlikte tısladım.

"Neredeydin?"

"Sakinleşmek için bekledim. İkimizde o sinirle karşı karşıya gelsek pek iyi şeyler olmaz ha?" Sıraç'ın düşünceli halinden bir gıdım Bars'ta olsaydı belki daha katlanılabilir olurdu lakin insanı çıldırtmak için doğmuştu sanki. Koyu yeşil L koltuğun koluna oturup başını hafif kaldırdı.

"Bu sefer sana bırakmadım sorun olmaz değil mi?"

"Elbette ki hayır. Geldiği zaman icabına ben bakacağım."dedi kararlı bir ses tonuyla. Başımı sallayıp dirseklerimi dizlerimin üstüne dayadım ve başımı avuçlarımın içine gömdüm.

"Ona bakınca sarılmak istiyorsun değil mi?" derken sesim boğuk çıkmıştı.

"Kime?"

"Ayza'ya." Sessizlik havada kısa bir süre gösteri yapıp kenara çekilince kısık sesi kulaklarıma ulaştı.

"Kendimi en azından böyle teselli ediyorum. Bars'ın yeni bir planı olduğu belli. Bunu benim için yaptığını biliyorum ama bir yandan korkuyorum. Bu sefer sağlam adımlar atıyor."

"Ayza'yı daha önceden gördüğünü anlatmıştın bana. Keşke daha önceden onu tanısaydım. Belki o zaman yaşayacaklarına engel olurdum."

"O kız olmasaydı belki Kaner'i çoktan gebertmiştim."

"Hava iyice soğudu." dedim konun yönünü değiştirerek. Devam edersem Sıraç'ın üzülmemesi kaçınılmazdı.

"Gelirken yağmur çiliyordu. Ben gidip şömineyi yakayım." Oturduğu koltuktan hızla kalkıp odunluğa doğru ilerledi. Onunda bu konu hakkında konuşmak istemediği belliydi.

Telefonumu cebimden çıkardım ve galeriye girip alışveriş günü Ayza ile olan fotoğraflara tek tek bakmaya başladım. Çok sık gülmezdi ve güldüğü zaman o gülüşün ne kadar samimi olduğu tartışılırdı. Fakat o gün gerçekten mutlu görünüyordu. Ayza'nın sesi kulaklarıma yuvarlandığında telefonu sıkıca kavradım. Aklımdan gitmeyecek o konuşmalar zihnimde ki askılıklara asılıydı.

Yağan yağmura odunların çıtırdama sesleri eşlik edince Sıraç'ı şöminenin önünde bomboş bir ifadeyle ateşi izlerken gördüm. Yanımda ki iki yastığı kaptığım gibi önüne fırlatınca irkildi.

"Bir gün bu hareketlerinden dolayı dayak yiyeceksin benden." diye homurdandı. Umursamadan kendime çektiğim yastığa oturdum.

"Bu hiç inandırıcı olmadı. Bay iyilik meleği."

"Bars'ı sikeceğim. Herkese bir lakap takar anladık da iyilik meleği nedir?" Bunu söylerken gülüyordu ve kısa süre sonra dayanamayıp bende gülmeye başladım.

-

Boynumda ki atkıyı hızla çekiştirdim ve botlarımın çamura bulanmasını önemsemeden yürümeye devam ettim. Dükkanların kapanışını duyuran kepenk sesleri ve esnafların birbiriyle konuşmaları düşüncelerimin arasına bir molekül gibi sıkışı vermişti. Bileğimde ki saate bakıp adımlarımı hızlandırdım. Üzerimde gümüş fermuarlı deri ceket, siyah kalın eteğim ve koyu renk kilotlu çorabım vardı. bacaklarımı sıcak tutan bordo tozlukların kenarında ki iplikler yürüdükçe sallanıyordu.

Sırt çantamda olan telefonum çalmaya başlayınca hızımı kesmeden telefonu elime aldım ve arayan numaraya soğukkanlı olmaya çalışarak baktım. Nafileydi. Bu isim olduğu sürece mümkünatı yoktu. Cevapla tuşuna basıp kulağıma yaklaştırdım.

"Alo?"

"Karşına bir market çıkacak, o marketin olduğu sokaktan aşağı inince evler azalıyor. Orada bekle, gelip seni alacağım."

"Korkuyorum."deyince söylediğim şeyin ikimizi de şaşırttığı barizdi. Bars kısa bir süre sessiz kaldı.

"Dediğimi yap, geliyorum." dedi sinirli bir tonda. Kirpiklerim birbirine değindi ve gözlerim hafif yukarı kalktı. Tarif ettiği sokağın aşağı inen dik bir yokuşu vardı ve dediği gibi evler azalıyordu. Pencereleri olmayan eski yıkılmış evleri inceleyerek geçerken duyduğum sesle göğsümün ortasından bir ürperti kanatlarını çırparak havalandı. Sırtımı duvara verdim ve ıssız sokağı dinlemeye koyuldum. Çöp bidonların arasından küçük bir kedinin kuyruğu göründü ardından üzerinden geçtiği enkazdan birkaçını daha devirerek gözden kayboldu. Nefesimi bitmesinden korkarcasına yavaşça üfledim. Her an ağlayacak gibi duruyordum.

Bin kez geri dönme dürtüsü bir gölge gibi peşimdeydi. Bars'tan nefret etmek için artık nedenlere gerek yoktu. O nefretin ta kendisiydi. Yapacaklarına bir son vermesi ve benimde bu sonda ona bir faydamın olması gerekiyordu. Tek yöne çıkan sokağın sağına döndüğüm anda önümde bir hareketlilik oldu. Bunun bir insan bedeni olduğunu anlayınca çığlık atmaya zaman kalmadan eli ağzımı buldu ve beni kendine çekti. Göğsüne çarpan sırtımı zorla kendine yaslamaya çalıştığında panik içinde öne atıldım.

"Rahat dur, benim."

Bir anda çırpınmayı bıraktım ve öylece durdum. İri açılan gözlerim yuvalarından çıkmak ister gibi irileşti. Parmakları dudaklarımı örtmüştü, bu garipti. Kolunu sertçe itekleyince eli geriye çekildi. Arkamı döndüm fakat dudaklarımı araladığım an "Sakın."dedi tehditkar bir sesle. "Küfür etmek veya bağırmak yok. Fazla zamanda yok, yürüyeceğiz çabuk ol."

Aramızda zamana gölge düşüren bir bakışma geçti. Yutkundum. Hayır, ona bakmayacaktım. Başından beri renginden rahatsızlık duyduğum gözleri sanki tenimden duygularımı harf harf çekiyor, birleştirdiği kelimelerle zihnine tuzaklar kazıyordu. Gözleri yüzüme yuvarlandı ve başını eğerek kirpiklerini kırpıştırdı.

"Ne yapmam gerekiyor? Orada öylece duracak değilim dimi?" dedim bir süre sonra. Hırıltılı soluklarım gecenin sessizliğine ustura gibi ince, keskin bir çizik atmıştı.

"Sırf durman için sana katlanacak biri miyim?" Bana yandan ters bir bakış atıp şapkasını düzeltti ve kapuşonunu öne çekerek yüzünü gölgeledi. Bars'ın üzerine dikkat ettiğimde diğer günlerden farklı giyindiğini gördüm. Koyu renk bir kot pantolon, karanlıkta seçebildiğim kadarıyla askeri yeşil fileli sırt çantası ve onunla aynı renkte botlar vardı.

"İnlerine girmelerini istiyorum."dedi net bir tonlamayla. " Egeden almamız gereken bir CD var."

"Ne CD'si?"

"Orasını bana bırak." Kafasını temkinli bir ifadeyle yüzüme eğince göz göze geldik. O an Bars'ın düşüncelerini okumak isterdim. Belki de içinden şuan beni boğup bir uçurumdan atmak geçiyordu. Eli bir anda saçıma doğru uzanınca geriye gitmek isterken kolumu tutarak engelledi. "Korkma, bir şey yapmayacağım." Avucunda parlayan bir şey gördüm. Saçımı arkaya atarak kablosuz bir kulaklığı kulağıma taktı. Saçımı tekrar düzeltip yanaklarıma kadar kapattığında ona belli etmeden nefesimi verdim.

"O CD'yi nasıl bulacağım? Hadi buldum diyelim haberi olmadan almam mümkün değil. Mutlaka panik yapar bozarım tüm planı."

Cebinden bir şey daha çıkardı ve küçük aleti gözlerim hizasında tuttu. "Bunu görüyor musun?" Dikdörtgen bir yapıya sahip aletin sol tarafında iki düğme ve yanıp sönen kırmızı bir ışık vardı. Tepkisiz kalınca konuşmaya devam etti.

"Ege yanına geldiği anda şu düğmeye basacaksın. Bu çok önemli. Tüm konuşmaları kaydedecek. CD'yi alamazsan bile ikinci bir kanıt ortaya çıkacak." Bars cebinden bana taktığı kulaklığın aynısından kendi kulağına da taktı. Şaşkınlıkla onu izliyordum. Manyak mıydı bu? Amacı neydi?

"Dikkatli olman gerektiğini uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım ayrıca şu haline bir çeki düzen ver. Sinirimi bozuyorsun."

"Ben senin gibi miyim? Her şeyi gözünde kolaylaştıran sensin. Üstelik adam CD ile mi dolaşıyor? Dolaşsa bile onu almam için Ege'yi bir şekilde kandırmam gerekiyor." Bars kafasını dikleştirdi ve cümlemin devamını bekledi. Sustuğumu görünce göz kapakları kısıldı.

"Sen harbi salaksın." dedi bilmiş bir ses tonuyla. "İnlerinden bahsederken şaka yaptığımı mı düşündün?"

Yanından geçince eli bileğimi sardı ve beni durdurdu. Yüzü şimdi çok daha farklıydı. Karanlık, gözlerine bir okyanusun üzerinde ki bulutlu bir havayı lanse ediyordu. Kollarımı hafif bir esinti yaladı. Ona bakmaya korktum. Çünkü gözleri her an çıkacak şiddetli bir fırtınanın habercisi gibi duruyordu. Hayır, bu kadar ürkütücü olmamalıydı. Ya da benim ondan bu kadar korkmam aptallıktı. "Suskun." Başını olumluca salladı. "Sana bu ismi kimin verdiğini biliyorum." Parmakları kolumda gevşerken bir an aklıma Bars'ın neden bu kadar kötü olduğu düşündüm. Bana karşı olan kinini, her göz göze gelişimizde ortaya çıkan o nefreti. Tuhaftı. Ama kendince nedenleri vardı.

"O CD'yi bulacağım." Eliyle birlikte bedenini geriye çekti. Sokağın bitimi bir caddeye bağlanıyordu. İnsanların arasına karışıp ilerlerken Bars'ın elleri cebinde, karşıya odaklı bakışları düşünceliydi. Bense yanımdan geçen insanları inceliyordum. Yırtık pantolonlar, yüzlerinde birden çok takılı piercing ve kollarında ki dövmeler bana buranın normal olmadığını söylüyordu. Saçları uzun bir erkeğin iki koluna da girmiş kızlar yanımdan geçerken burnuma sigara ve ekşi bir koku geldi. Bilinçsizce yürüyüp kahkaha atıyorlardı. Sarhoş oldukları belliydi.

Bars'a fark ettirmeden ona yanaştım. Beni koruyacağından şüpheli olsam da tanıdığım tek kişi şuanda oydu. Caddenin devam ettiği bir sokağa saptığımızda bir mekanın önünde topluluk oluşturan insanlar gördüm. Çenem korkudan kaskatı kesilmişti. Duvara yaslanarak ne içtiklerini bilmediğim erkek grubundan biri kendini yasladığı yerden ayırdı ve öne adımladı, o anda göz göze gelince Bars'a biraz daha yaklaştım, omuzlarımız birbirine değindi. Başını çevirip yüzüme daha sonra ise çaprazına kalan yere baktı. Çocuk tam önümüzde durdu. Arkadaşları her an tetikte ondan bir işaret bekler gibiydi.

"Şapkanı kaldır." dedi kalın, pürüzlü bir sesle. Bana tekrar baktı. O kadar korkunçtu ki zihnim düşüncelerimi elinin tersiyle savurarak beni Bars'ın yanına iteledi. Elim onun kolunu kavradı. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.

"Yüzünü göstermeden buraya giremezsin dostum."

"Siktir olup gitmelisin bence." dedi Bars. Sonra da "Dostum."diye dişlerinin arasında kelimeyi vurguladı.

"Beyler buraya bir el atalım ha?"

O an belki her şeyi beklerdim. Bars'ın çocuğa saldırmasını belki beni burada öylece bırakmasını ya da tekrar küçük düşürecek herhangi bir söz söylemesini. Ama onun yaptığı sıcak ellerini parmaklarımın arasında hissetmem oldu. Soğuk tenime değen elleri elimi sahiplenircesine tuttu ve beni kendine çekti.

"Dostum buraya girmenin bir bedeli olmalı değil mi? Belki şeker, çarşaf?" Çenesinin ucuyla beni gösterince ayak parmaklarımın buz kestiğini hissettim "Kız?"

Sırıtarak bakan çocuğun arkasına arkadaşları teker teker geçti. Korkudan titrerken Bars elimi daha sıkı tuttu. Bu beni vermeyeceği anlamına geliyordu değil mi? Sonuçta onun işine yarıyordum. Sol elini başına götürüp kapuşonunu geriye attı. Yüzü şimdi ortaydı. Arkalardan bir çocuk önde duranın kulağına "Urağan" diye titrek bir sesle konuştu. Birbirlerine bakarak aynı şeyi tekrar etmeleri kafamın içinde ki düşünce ipliklerine birer düğüm attı. Önümüzden sessizce çekilmeye başladılar. Başım Bars'a döndü, bana bakıyordu. Dudağının ucunu ısırarak güldü ve göz kırptı.

Bars Urağan.

Adı buydu.

Gerimizde kalan çocuklara baktım. Hala oradalardı ve mekandan çıkan kızlar onlara doğru ilerliyordu. Bars elimi hafifçe sıkınca kafamı sinirle ona çevirdim. "Şeker, çarşaf?" Beni kendi gibi şizofrenlerin yanına getirmişti. "Akıllarının yerinde olmadıkları belli. Hepsi ruh hastası." Bars'ın gülme sesini duyduğumda bir an afallasamda sinirlenmeme engel olamadım.

"Gülüyor musun?" Başını dikleştirdi ve yüzünde ki gülümseme solan bir çiçeğin hızlı versiyonu gibi yüzünde çürüdü. Kalan kırıntılar saf bir öfkenin tohumlarıydı.

"Masum olduğunu düşündürme bana." dedi üzerime gelerek. Saf saf ona bakmaya devam edince gözlerini yumup açtı. "Cidden mi? Şekerin hap olduğunu, esrarın da çarşafa sarıldığını bilmiyor musun?" Gözlerim kocaman oldu. "Siktir." diye tısladı dişlerinin arasından. "Sen tahminlerimin ötesinde bir saf salaksın."

Elimi ellerinin arasından öfkeyle çektim. Önümüzde ki basamakları ondan önce çıktım. İçeriye girmeyi planlıyorken yüzleştiğim kalabalık, zihnime bir buton gibi indi ve henüz yanıma gelmemiş Bars'a fark ettirmeden yaklaştım. Fakat kendisi şeytanın tekiydi. Kafamı çevirdiğimde başını hızla eğdi. Adi herif dudaklarını ısırarak sırıtıyordu.

Kalabalığı yararak ilerledik. Arada bir arkasını dönüp beni kontrol ediyordu. Üçüncü katın merdivenini bitirince boş salonda durdu. Duvara gömülü bir kitaplık hemen yanında kadife bir koltuk vardı. Dışarıdan gelen ışık üzerilerine bir örtü gibi serilmiş, gölgesini bırakıvermişti. Bars pencereye yaklaşıp kısa bir göz gezdirdi. Bakışları benle buluştuğunda korkmaya başlamıştım.

"Yanıma gel."dedi sessizliğe kilit vuran bir sesle. Ona yaklaşınca bir şeyden rahatsız olmuş gibi bakan gözleri beni kısaca inceledi ve ardından derin bir nefes aldı.

"Kapının önünde seni bekleyeceğim." Tedirgin bakışları arasında ses kayıt cihazını aceleyle avuçlarıma bıraktı. Bars'ın gitmeye yeltendiğini görünce "Ege." dedim. "B-bana bir zarar vermez değil mi?" her ne kadar karanlık olsa da yüzünün kasıldığını anlamıştım. İki adımda aramızda ki havayı bedeniyle doldurdu. Uzun boyundan başını yüzüme eğmesi midemin kasılmasına neden oluyordu.

"Bu benim umurumda mı sence?" dediğinde kaşları alnının ortasında ince bir çizgiyi damgaladı. "O orospu çocukları cezalarını çekecek!" Geriye adım atarak ondan uzaklaştım. Suratının aldığı hal korkunçtu. Birçok duygunun sirayet ettiği teni bir haritayı andırıyordu.

Karmakarışıktı.

"Yapman gereken tek şey O CD'yi bulman. "

"Neden içeri girip sen almıyorsun." diye öfkeyle soludum. "Sen veya başkası. Eminim tehdit ederek bu işi yaptıracağın binlerce kişi var." Başımı omzuma yatırıp gözlerimi kısarak devam ettim. "Beni kullanman hoşuna gidiyor değil mi? Senden güçsüzüm, dediklerini yapacağımdan dolayı tüm bunlar. "

"Lakabına tezat bir davranış sergiliyorsun Burslu Güzeli. Bu bana mı özel?"

Yukarıdan ayak seslerini duyduğumuz an bakışlarımız birbirine zincirlendi. Bars başını iki yana salladı. "Yapmak zorundasın." Merdivenlerin duvarına düşen gölgeye baktım. Bars'ın ardında bıraktığı korkuyu avuçlayan nefesim ciğerlerime bir çukur kazıyordu sanki. Ondan kurtulmak için elimden gelen ne varsa yapacaktım. Sırtımı dikleştirdim ve kırıntılardan ibaret olan cesaretime güvenerek bekledim. Kısa bir süre sonra beliren bedenle karanlığın üzerine karanlık lanse etti. Ege'yi görmeyi beklediğim beden beni fark ettiği an durakladı ve sonra yavaşça üzerime gelmeye başladı. Avucumda ki düğmeye basacakken sesini duydum.

"Seni nasıl ikna ettiğini merak ettim."
Yaklaştıkça beliren yüzünü anımsayan zihnim büyük bir depremi aratmazken dudaklarım son bir çabayla kelimeleri havaya saldı.

"K-Kaner?"

-

Nur Ergül

Continue Reading

You'll Also Like

KATARSİS By EE

Teen Fiction

450K 51.3K 32
"Sen," dedi mimiklerini sabit tuttuğu çehresiyle. "Bana yürümüyorsun," dediğinde başımla onayladım. Hevesli bir baş onayı olmuştu bu, çünkü artık ben...
5.9M 4 1
Kalplerinde "sevdayı" taşıyanların hikâyesi: Kış Masalı Kar Şarkıları 2 Hayat akıp giderken azalır mı sevda, yoksa geçen zaman daha mı sevdirir âşık...
Mağlup By Lavin

Teen Fiction

14.4K 694 20
Genellikle sinirli gergin korkulan Yüzbaşı Alaeddin Ali Akın , cıvıl cıvıl neşeli güleryüzlü sakin Doçent Doktor Gonca Karasu. Abisi ile gittiği cena...
Siyah ve Gri. By Miel.

Mystery / Thriller

5.4K 1.1K 35
Hayaller, hedefleri yaratırdı. Tüm hayallerinin, hedefleriyle birlikte paramparça oluşunu izleyen Demir Soylu, geçmiş satırlarında bıraktığı aşkının...