12. Bölüm.

12.8K 678 213
                                    

"Bunu yapamazsınız." dedim. "Böyle bir yetkiye sahip değilsiniz."

Melih Bey bozguna uğramış bir ifadeyle baktı, ne sanıyordu ki? Ona yalvarmamı mı? Hayır, bunun için eski ben olmalıydım ve o da bunu ezerek yapmalıydı. "Haddini aşıyorsun." dedi öfkeyle. Melih Bey masasında ki ilaç kutularını önüme fırlatınca yutkundum, içmediğimden haberi vardı.

"Sana bunları düzgün içmeni söylemiştim. Ama gel gör ki kutu çekmecede süs niyetine duruyor. Sen sabrımı mı zorluyorsun Ayza? Neden söylediklerimi dinlemiyorsun!"

"Onları içmeyeceğim." Yumruklarımı az daha sıkarsam damarlarım derimi yırtacaktı sanki. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırarak sakinleşmeye çalıştım. "Midemi bulandırıyor, içmek falan istemiyorum, iyiyim ben."

"Demek içmek istemiyorsun ha? Pekala, bende yurdumda hasta bir kız istemiyorum; duydun mu beni? Akant'ta ki eğitimine son vereceğim."

"H-hayır, bunu yapamazsınız." Başımı deli gibi iki yana sallamaya başladım. "Akant'a gitmem bile sizin yetkilerinizle olmadı. Bu yurdun sorumluluğunu alan devlet yetkilerince gittim ben oraya. Siz- siz bunu yapamazsınız." Konuşmak için öne atıldım fakat Melih Bey elini aramıza koyarak dinlemek istemediğini belirtti.

"Çık odadan Ayza. Gitmen için sana süre vereceğim." Titreyen elimi dudaklarıma götürdüm. Kabus olmalıydı. Hayır, onca yaşadıklarımı kabus denen o lanet kelimenin içine sığdırırken bu gerçekliğide araya sıkıştırmalıydım ama olmuyordu. Gerçekte kalıyordu. Acı olan her şey, benimle kalıyordu. Odaya geldiğimde kıyafetlerimi aldığım gibi banyoya girdim. Su vücudumu ıslatmaya başladığında yere çöktüm ve dizlerimi çekerek ellerimi bacaklarımın önünde, parmaklarımı birbirine geçirdim.

Yurttan gidemezdim. En önemlisi burada kazandığım insanlardan vazgeçemezdim. Omzuma çarpan damlalarla daha da küçüldüm. Yüzümü dizlerime yaslamış olarak belki yarım saat boyunca öylece kalmıştım. Neydi bu? Zamandan intikam almak mı yoksa zamanın benden aldığı intikam karşısında hazmedemediğim kabulleniş mi?

Bir süre sonra havluyla kurulanırken istemsizce bedenime baktım. Bu sefer bir iz yoktu, herhangi bir morluk; yada her adım atışımda ağrısını tenime sıçratan ısırıklar. Kaner yine istediğini alamamıştı. Bana ait bir şeyin kendisinde olduğunu savunan cümleleri ise onun tuzaklarından ibaretti. Kalın örme kazağımı ve kışlık pijama altını giyinip banyodan çıktım. Şarjda ki telefonumu açarken odaya Songül girdi. Doğrudan bana yürüdü ve küçük bir çantayı bana atıp refleksle tutana kadar yatağımın karşısına geçti.

"Bunları Melih Bey yolladı, yatmadan bir tane iç." Poşetten ilaçları çıkarak bana verdi. "Onların tek bir saatini bile atlamamalısın."

"İçmek istemediğimi söylemiştim Songül. Madem gideceksem buradan, öyleyse onu ilgilendirmemeli ."

"Buna Melih Bey karar veremez Ayza ama eğer sana olan kızgınlığı geçmezse önceki seneleri hatırlıyorsun. İlk geldiğin sene tek kelime etmiyordun, seni bu yüzden Karaer'e yollamadı mı?"

"O okula gitmem anlıyor musun? Ölürüm ama yine de orada okumam!" Göğsümde bir titreme olunca elimi kalbime götürdüm, gereğinden fazla atıyordu. Ayaklarımı yere basıp doğruldum ve balkona çıktım. Demir korkuluklara kollarımı yaslayarak nefeslerimi durdurmaya çalışıyordum.

Cebimde ki telefon çalınca sırtımı dikleştirdim, Ilgın arıyordu.

"Ayza?"

"Efendim?"

"Yarın okula gitmiyoruz tamam mı? Almamız gereken şeyler var."

"Tamam. Şey, Ilgın Ece'de gelecek mi?"

SUSKUN 1. (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin