28. Bölüm.

12.3K 714 500
                                    


-

Birbirine uzanan sokakların bağrında yatan kış, geceye sisli bir gökyüzünü nöbet tutturuyordu. Seslerin çiğnenip karanlığın boğazına kustuğu her lahza, korkum yürüdüğüm taşlıklı yollara birer saye gibi düşüveriyordu. Cesaretlik ile aptallığın sınır çizgilerini birbirine büken, duyduğum endişe olmuştu ve şuanda ayaklarım bir an bile hız kesmeden binaları sırtımın gerisinde bırakıyordu.

Göz kapaklarıma kadar gelen derin şapkam görüş açımı daraltmış gibi dursa da sınırlı bir şekilde etrafı izliyor olmam korkumu da kısıtlıyor gibiydi. Gecenin yarısı bu ıssız uçuruma kendimi bıraktığım gerçeği hayatımda yaptığım deliliklere ilk maddeden mürekkep kurutmuştu.

Cebimden bir kez daha telefonu alıp kontrol ettim. Attığım mesajlara geri dönüşün olmaması geri dönme isteğimi kamçılıyordu. Sıraç'ın gecenin bir vaktinde gelmemi istemesi şüpheye düşürmüştü. Üstelik kimse ona ulaşamazken o bana yerini söylemişti.

Yarım saat boyunca yurdun odasında kararsızlıkla git gel yapmanın sonucu, bir saniye içinde karara bağlamamla kendimi burada bulmamdı. Çıkmadan önce Sıraç'ın vermiş olduğu adresi Bars'a göndermiştim fakat önceki mesajlarıma olduğu gibi buna da bir cevap yoktu.

Bir kez daha sokağın köşesinden döndüğümde hiç sokak lambasının kalmadığını fark ettim, etrafta ki nesnelerin hepsi karanlığın gücüyle tek bir cismin altına sığınmışa benziyordu. Az sonra yan tarafımda binalar bitmiş, kısa boylu ağaçların olduğu küçük bir tepelik başlamıştı.

Yaklaşık on beş dakika boyunca yürümeme devam ettim, boş arazinin sonunda beyaz duvarlarla çevrili bir mezarlığa rastladığımda damarlarımda ki bütün kan hücreleri buz kesmişti. Mezarlıkta karanlığa neşter vuran ışık damlası gözlerimin içinde bir alev topu gibi yanmaya başladı; durdum, önce parlayan ışığa, sonra o ışığı sahiplenen siyahlar içinde ki bedene baktım.

Bir ses iki göğsüm arasında ki boşluğa cesaretimi diri diri gömmek isterken
geri dön Ayza diyen yakarışlarına kalın bir perde indirmiştim. Bu kadar yaklaşmışken ne olduğunu öğrenmeden gitmeyecektim. Sıraç zor durumda olabilirdi.

Ayaklarım korkumu gölgede tutmak istercesine hız kazandı ve saniyeler sonra mezarlığın demir kapısına yaklaştım. Ellerim kendimden güç bulamayınca soğuk demire tutunarak teselliyi buldu. Bunu yaptığıma, burada ki varlığıma inanamıyordum.

Mezarlığın baş kısmına çöken siyahlar içinde ki bedenin elinde tuttuğu mum ışığı Sıraç'ın yüzüne düşen cehenneme tanıklık ederken, o cehenneme yağan gözyaşları irinlerle dolu çukurlarını besliyordu. Yüzüne taşan tehlikeli sessizliğin koridorlarında ağırlık vermeyen adımlar attım, ela gözleri harabeydi. Bedeni bugün bir cesetti.

Yaş toprakları çiğneyen ayaklarım tereddütle yanaşırken tam karşısında durdum. Yere çökmüş bir vaziyette hiç kıpırdamadan duruyordu, her iki avucunun arasına aldığı mum, zaman zaman eriyerek parmaklarına akmış ve orada donmuşlardı.

"Sıraç..." dedim, titrek bir sesle.

Bakışlarım Seren'in adı ile Sıraç arasında gidip geldi, Seren'in bugün doğum günüydü; ve aynı zamanda yaşamına son verip varlığını onu seven bütün insanlardan çekip aldığı gündü.

"Ayza." dedi, acıdan boğuk çıkan tınısıyla. "Neden üflemiyor?"

Dizlerim kilitlenip kaldı, dişlerim alt dudağıma kapanırken boğazımda ki yumruğu yenebilmek adına çenemi dikleştirmek istedim.

"Üç yıldır ona yaktığım hiçbir mumu üflemedi. Gittiğinde de üflememişti zaten."

Gözleri donuk, yere sabitli konuşuyordu ve saatlerce burada durduğu üşümekten kanı çekilen yüzü ile kendini büken omuzlarından belliydi. Bacağının yanında ki toprağa, saçtığı ışıktan ötürü kendini tüketen onlarca mum cesetleri düşmüştü.

SUSKUN 1. (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin