SUSKUN 1. (Tamamlandı)

By Nur-Sungmin

527K 25.4K 10.6K

Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gö... More

Suskun
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5. Bölüm.
6. Bölüm.
7. Bölüm.
8. Bölüm.
9. Bölüm.
10. Bölüm.
11. Bölüm.
12. Bölüm.
-13. Bölüm-
14. Bölüm.
15. Bölüm.
16. Bölüm.
18. Bölüm.
19. Bölüm.
20. Bölüm.
21. Bölüm.
22. Bölüm
23. Bölüm.
24. Bölüm.
25. Bölüm.
26. bölüm.
27. Bölüm.
28. Bölüm.
29. Bölüm.
30. Bölüm.
31. Bölüm.
32. Bölüm.
33. Bölüm Final

-17. Bölüm-

14.9K 741 375
By Nur-Sungmin


-

Biri ıslık çaldı, başımı ona çevireceğim an yükselen gaz sesiyle gözlerim yeniden o çocuğu buldu. Bars'la girdiğimiz o barın sokağında önümüzü kesen çocuktu. Kuruyan dudaklarımın çukurlaştırdığı çizgilere korkunun verdiği soğuk dolmaya başladı. Sanki yüz hatlarım azıcık kıpırdasa tenim çatlayarak ikiye yarılacaktı.

Etrafımda motorlarını durdular ve kasklarını çıkarmaya başladılar. Bütün başlar bana dönerken ben yalnızca bizimle daha önce konuşan bir yetmiş beşlerinde ki erkeğe bakıyordum.

"Suskun Merhaba de." Bana seslenince gözlerim yuvasında titredi. Bu ismi nereden biliyordu?

"Bayılacak gibi duruyor baksana." dedi arkasında ki; sesi alaylıydı. Birbirlerine bakarak güldükten sonra kırmızı motorlu konuştu.

"Beyler kızı ilk dakikadan korkutmayalım."

Biraz ileride duran üç motorlu indiler ve buraya doğru yürümeye başladılar. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Nefesimi sırtına çuvallayan gökyüzü üzerime giydirdiği kara kefenin dikişlerini dişleriyle koparırken yüzümde hissizliğe uğrayan rüzgarı duyumsadım.

"Tolga şunun yüzüne baksana." Kahkaha atarken kirpiklerim arasındaki mesafeyi azaltarak gözlerimi kıstım. Onu hatırlıyordum. Çetenin başı gibi duran Tolga'nın kulağına Urağan diye fısıldamıştı.

"Mesajı görmemek gibi bir lüksün yok." dedi Tolga. Sesi her an ayaklanıp üzerime çullanacak bir bedenin silueti gibi duruyordu. Bana doğru yürümeye başladığında dibime girene kadar adımlarını esirgemedi, bunu kendimden beklemiyordum ama dimdik durarak ona baktım. "Sana söylenen yalnızca basit bir buluşma teklifiydi. Ama gittiğimizde seni bulamadık. Sen bizi hafife mi alıyorsun ha? Kızım seni varya..." Elini dağınık saçlarıma uzatacakken sonunda geri çekildim. Havada avuçlarına kapanan parmaklarını tıslarcasına geri çekti.

"O güzel çeneni kırmadan bize Kaner'in tutulduğu yeri söyle. Ha Cd'yide atlamamak gerek."

"Bilmiyorum." Harflerin üzerine öyle bir basmıştım ki dilimin tahriş olduğunu hissettim. "Cd falan görmedim ben."

"Öyle mi?"

Arkasında duranlara bakıp daha sonra gözlerimi ona çevirerek, "Öyle." dedim fısıltıyla. Kaşlarını kaldırdı ve üst dudağının köşesi yukarıya doğru tırmanarak dişlerindeki tıslamayı duyurdu.

"Canın yanmadan konuşmayı bilmiyor musun sen? İlla gel o kokusu buradan duyulan saçlarımı elime dola diyorsun he? Olur, bana uyar." Bir adım daha atınca geriledim. Etrafıma saniyelik göz atarken önümde ve arkamda evlerin olduğunu biliyordum. Kaçmaya kalksamda buna engel olacaklardı.

"Ben birşey yapmadım. Kaner'in yerini bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum." Arka cebinden siyah bir metal çıkardı, düğmeye bastığında yuvasından çıkarak dikilen bıçağın çıkardığı o metalik ses zihnime saplandı sanki.

"Nerenden başlamamı istersin?" Yaklaştı ve bıçağı yanağımdan aşağıya kaydırdı. "Hoşuna gidiyor mu?"

Hissettiğim soğuk metalle ürpersemde başımı dik tutmayı kafaya koymuştum. Bu sefer bıçağı boynuma kaydırdı, korkudan zonklayan şah damarımın üzerine bastırırken dudaklarını kulağıma yaklaştırmıştı.

"Samet burası iyi mi?"

"Bence gayet iyi Tolga. Memnun kalmazsa sanatımızı leşine yaparız."

Tolga'ya baksamda gözlerim arkaplanda olan biten herşeyi bulanık merceğine toplamıştı. Hepsi gülerek bizi izliyordu ve o iğrenç gülüşleri solduran arka sokaklardan yayılan motor sesleri oldu. Nefesimi tuttum, sol yanımdan esen rüzgar saçlarımı yüzüme savurdu. Tolga benden hızla uzaklaşıp beş arkadaşıyla tetikte beklemeye başladılar. Gök gürlemesi kadar etrafı inleten sesin kaynağı şimdi daha yakından geliyordu. Bir anda sokaktan bir motor fırladı, çevik bir manevra yaparak gidonları bizden tarafa kırdığında bunun Bars olduğuna yemin edebilirdim. Motorcu ceketinin üzerine yamalanmış kare kırmızı kumaşlar, deri eldivenleri ve parlak siyah kaskı. Göğsümde bir rahatlama olurken beklemediğim bir anda Tolga kolumdan çekerek beni sırtına dayadı.

"Bırak!!!" diyerek çığlık attım. Öne atıldım fakat bıçak boğazıma dayanınca olduğum yerden kıpırdayamadım. Manyaktı bunlar. Şerefsizin önünde gideniydi. Dehşetle verilen nefeslerimle Bars'ı izledim. Motorundan en önce o indi ve geniş adımlarla karşımıza geçti. Yüzü bir heykelle yarışacak kadar donuktu. Hemen arkasından onu takip eden Baha omuz hizasına geldi. Bize baktı, ardından Bars'a bir şeyler fısıldadığında okyanus mavisi gözleri bana sabitlendi. O anda irislerim ıslandı, göz bebeklerim göz yuvamda boğulmaya başladı.

"Ona bir şey yaptığın an başına gelecekleri biliyorsun, demem o ki beni uğraştırma. " dedi Bars. Sakin, soğuk duruşları oldukça ürkütücüydü. Tolga'nın iğrenç gülüşü tam kulaklarımın dibinden etrafa yayıldı.

"Hoşgeldin Urağan. Önce bir selam vermelisin."

"Göstereceğim sana selamı itin oğlu."

Miraç, Baha, Sıraç ve bugüne kadar yanlarında görmediğim kızıl saçlı bir kız ile yanında uzun boylu koyu saçlı bir erkek. Hepsi yan yana, ifadesizce bizi izliyordu.

"Bak işte, yine anlaşamıyoruz." deyip bıçağı boğazıma daha sert bastırdı. Bars bir adım attığında başından beri önümüzde dikelen Tolga'nın arkadaşları birbirlerine işaret vererek önümüze duvar ördüler.

"Dinle beni siktiğimin çocuğu... En ufak bir çizikte seni burada gebertiriz. Kızı bırak." dedi Baha. Gözlerimi yumdum ve o anda yanağımdan iri damlalar yuvarlandı.

"Kaner'in yerini söyleyin bırakalım. Bizde istemeyiz böyle bir kızın az sonra boğazından kanlar fışkırmasını. Yazık olur." Nefesi kulağıma çarptığında düşecek gibi oldum. Kolu belime dolanıp kendine daha sert bastırdığında "Bars." diyerek ağlamaya başladım. "L- lütfen söyle ona bı-bıraksın beni."

"Ona bir şey yaptığın an sikerim seni. Kızın hiçbir suçu yok götün evladı!" Gözleri saniyelik arkama değinip arkadaşlarına baktı. Sıraç dudaklarını birbirine kenetledi, kızıl saçları olan kız Tolga'nın hemen omzunun arkasına baktı. Beklemedim bir anda yaslı olduğum beden savrulurken bir kargaşa kopmuştu. Etin ete çarpma sesi, havaya savrulan küfürler, yüzüme düşen saç tutamları ve dengeyi sağlayamayan gövdemin betonla buluştuğu vakit bileğimin verdiği acı.

Şok olmuş bakışlarım önce arkama çevrildi, Tolga'nın tanımadığım çocuklar tarafından dövüldüğünü gördüm. Ayaklarımı yere basarak kalçamın üzerinde geriye gittim. Ardı ardına tekmeler yiyordu. Önüme baktığımda Sıraç'ın yüzünü karşısında duran çocuğa kafa atmasıyla gördüm. Baha Bars'a sinsice yanaşan sarışın çocuğun bacağına arkadan tekme atarak diz çöktürdü. Bars yüzünü kanlar içinde bıraktığı çocuğa son bir tekme atarak bana baktı.

Ağlıyordum.

Yanıma geldi ve kollarını belime sararak kaldırdı. Yüzüm göğsüne dayandığında "Tamam." dedi, nefes nefese. "Korkma, yanındayım." Şuan ne ona olan nefretimi, ne de öfkemi sorgulayacak bir haldeydim.

Vücudum zangır zangır titriyordu.

"Tamam Ayza, geçti. Sana bir zarar veremezler." Belime sarılan kollarını çözüp göz göze gelmemizi sağladı. Dudakları önce aralandı, bir şey söyleyecek gibi oldu ama bundan vazgeçerek uzun boyundan dolayı başını biraz daha eğip kirpiklerinin altından bana baktı.

"Motorların yanına git, Miraç seni Piramite götürecek tamam mı?" Başımı sessizce salladım, o sırada kızıl saçlı kız yanımıza gelmişti. Ona kısaca bir bakış atarak Bars'ın kolları arasından çıkarken kız elini omuzuma atıp beni kendine çekti. Motorların olduğu yere kadar eşlik etmişti. Her ne kadar görmek istemesemde grilerim bağımsızca o tarafa çevrildi. Sıraç ve Baha Tolga'yı iki kollarından tutarak yere çöktürdü. Kaşının ucundan yayılan kan göz kapağını rengine boyamıştı. Bars tam karşısına geçince duyduğum yumruk sesiyle kızıl saçlı kıza baktım, Ilgın'la hemen hemen aynı boydaydı.

"Su ister misin?" diye sordu. Boğazımdan olumsuz bir yanıt verdim. Cebinden peçete çıkardı, uzatmasını beklerken doğrudan yanaştı ve yanaklarımı sildi. O an Ilgın'a ne kadar ihtiyacım olduğunu hissettim. Burada olsa muhtemelen hem öfkeli hemde endişeli olurdu.

"İyi misin?"

"Ne?" dedim dalgın bir sesle. Miraç gözleriyle durumumu ölçerken dirseğimden tuttu ve kendi motoruna doğru yürüttü. Kendisi binip hadi dercesine baktı.

"Hayır."

"Piramite gideceğiz."

"Ben..." dedim etrafa bakarak. Miraç Bars'ın arkadaşı olsa dahi onu tanımıyordum, gerçi Bars hakkında da pek bir şey bildiğim söylenemezdi ama arkasına binmemekte son derece kararlıydım.

"Bak, bizden hemen sonra Bars'lar gelecek. Çekinmene gerek yok. Piramit'i biliyorsun buraya çok yakın." dedi. Miraç her konuştuğunda yüzündeki mimikler sesiyle sırt sırta geliyordu. Çaresizce ona bakınca başını salladı ve telefona sarıldı.

"Abi kız gelmiyor." Kaşlarımı çatarak gözlerimi yan tarafa çevirdiğimde ileride telefonla konuşan Bars'la göz göze geldim. Dudak hareketlerinden 'telefonu ona ver.' dediğini anladım.

"Bars seni istiyor."

"Bars." dedim, gözlerine bakarken. Telefonu sıkıyordum. "E-eve gideceğim."

"Ayza Ilgın Piramit'te seni bekliyor. Olanlardan haberi var. Miraç seni oraya götürecek, ona güvenebilirsin."

"Hiçbirinize güvenmiyorum."

"Biliyorum." diye fısıldadı. "Önemli olan bu değil. Sıraç götürsün ister misin?" Sıraç Bars'a baktı, daha sonra tuttuğu kolu başka birine emanet ederek bu tarafa gelmeye başladı.

"T-tamam. Sıraç olur." Kapatacağım an "Ayza." dedi. "Sıraç Cd'yi senin aldığını hala bilmiyor. Dikkatli ol."

Her hangi bir şey demeden aramayı sonlandırdım ve Sıraç'ı bekledim. Yanıma geldiğinde gülümsemiştim. Sanırım güvenebilme ihtimalini taşıyan tek kişi Sıraç'tı. Ellerini omuzlarıma koydu, başını hafiften eğdi.

"İyi misin? Bir ihtiyacın var mı?"

"Eve gitmek istiyorum."

"Önce Piramit." dedi aynı kelimeleri tekrarlayarak. Nefesimi bıkkınca üfleyip dolan gözlerimi sildim. Bileğimin acısına başımın ağrısı da eklenmişti.

"Onlara ne yapacaksınız?" diye sordum. Gözlerim arada Bars'a takılıyor, tekrardan Sıraç'a dönüyordu.

"Güzelce bir benzettikten sonra evlerine servis yapacağız. Gidelim mi?"

Sessizce onu onayladım. Okulun önündeki anayolda bir süre gittikten sonra azalan evlerin sokağına girdik. Büyük depoya yanaştığımızda o gün olanları anımsadım. Bars'ın arkadaşlarının içinde ses kaydını bir an bile tereddüt etmeden dinletmesi, Ilgın'ın deliye dönmüş hareketleri.

Motorun boğuk sesi kaybolurken elim boynuma gitti. Çizik falan yoktu ama fazlasıyla korkmuştum. Piramit'in kapısı açıldı ve Ilgın göründü. Bacağımı koltuktan çekerek yere basarken ayaklarımın altında ki beton cayır cayır yanıyordu sanki. Sıraç'ı beklemeden ileri adımlar attım, damarlarım uyuşmuştu. Ilgın'la göz göze gelince mesafeyi hızla kapattı ve bana sarıldı, daha fazla ağlamak için sanırım bunu bekliyordum.

"Ilgın." dediğimde saçlarıma dokunarak yüzümü boyun girintisine dayadı. Her hıçkırığımda çenem göğüs kafesine çarparken "Ağlama güzelim." dedi. "Şş...Tamam, tamam. Bak yanındayım. Geçti ağlama."

"Çok korktum. Ben, ben." dedim kendimi geriye verirken. Gözleri vücudumda hasar kontrolü yaparken baş parmağı elmacık kemiğime çıkarak nemi aldı.

"Tamam, içeri geçelim."

Piramit'te girdiğimizde Ilgın yanıma, Sıraç ise tam karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Saçlarımın geriye çekildiğini hissedince gözlerim aramıza örülen havayı delerek kancayı kahvelere taktı.

"Kamp- kamptayken telefonuma mesaj geldi. Numara yabancıydı. Mesajda benimle Çenesuyu parkında ki kafede buluşmak istediği yazıyordu ama gitmedim." Ilgın omuzunun üzerinden Sıraç'a bakarak "Haberin var mıydı?" diye sordu. Sıraç sessizce başını sallarken "Bars'la Ayza nasıl bir araya geldiler bilmiyorum ama Tolga piçi kesmiş önlerini. Kendince erkeklik gösterisi yapıyor işte. Bugün olanların başını da o çekti." dedi. Ilgın gözlerini yumdu. Sinirliydi, kendini zor tuttuğunu görebiliyordum.

"Bars..." diye tısladı. "Belayı çekmeyi bıraktı artık tam bir bela oldu."

"Benim için her şeyi göze almasını anlayamıyorum. Kardeşimin hesabını bana verseler o itler karşımıza çıkmaya cesaret edemezdi, üzgünüm Ayza..."

"Bars'ı tanımıyor musun?" diye homurdandı Ilgın. "Bu zamana kadar hep bizi düşündü. Onlarda bunu bildiklerinden Kaner'i almak için Ayza'dan vurmaya çalışıyorlar. "

"Ben anlamıyorum." dediğimde Ilgın tebessüm etti.

"Seni bizimle gördüler. Muhtemelende grubumuza dahil ettiklerini sanıyorlar. Bundan dolayı da ellerine bir fırsatın geçtiğini düşündüler. Gruba dahil olmasanda benimlesin. En ufak bir şeyde senin için yapmayacağız fedakarlık yok."

Korkuyla ikisine baktığımda Ilgın bana yanaştı.

"Tekrardan bir şey yapacaklarını sanmıyorum, tedbir amaçlı bende kal bir süre olur mu? Gitmene izin veremem. Melih Bey'e haber veririz."

Başımı salladığımda Ilgın'a sıkıca sarıldım. Ilk başta şaşırdı çünkü kolları iki yana açılmıştı, daha sonra kendine sıkıca çekti.

"Bana kızdın mı?" dedim bitkin bir tonlamayla. O sırada Sıraç'ın telefonu çalmış, odalardan birine girmişti.

"Kırgındım, sana kızamıyorum." Kollarımı tuttu ve geriye çekerek göz göze gelmemizi sağladı.

"Benden bir şey saklama Ayza. Ne olursa olsun, gelip anlat. Daha sonra öğrendiğimde olayların kötüye sarmaması için anladın mı? Ve bir şey daha. Bars ses kaydını dinlettiği gün buraya neden geldin?"

"Sıraç için geldim."

"Nereye?"

Sıraç'ın sesini duyunca irkilirken Ilgın gözleriyle beni uyardı. Az önceki konuşmayı duymadığı için şükrettim. Sonrasında başımı eğdim fakat Ilgın çenemden tutarak kafamı kaldırdı.

"Neden?"

"Kamptayken ilaçlarımı gördü. İçmemem konusunda her ne kadar dil döksede onu dinlemedim." dedim, Sıraç'a kaçamak bir bakış atarak.

"Onlar bana iyi gelmiyor."

"Tepkilerini kontrol edemiyorsun. Bazen çok sakin bazense sinirli oluyorsun. Bir nevi karakterin dengesini bozuyor. O ilaçlara neden başladın?"

"Eskilerini gizliden bırakmıştım, öğrendiler."

Sıraç'la Ilgın'ın sürekli göz göze gelip sonrasında bana bakmalarına bir anlam veremesemde devam ettim, Ilgın'dan bir şey saklamayacaktım.

"Kamptan döndüğümüz gün Songül'le atıştım. Tepkilerime şaşırsamda bunu görmezden geldim fakat ortada bana yanlış gelen bir şey var. Geçmişi hatırlamakta zorluk çekiyorum. Bunun farkına vardığım an seninle konuşmak istedim."

"İlk ne zaman antidepresan kullanmaya başladın?" diye sordu Sıraç, yerine otururken. Yüzü demir gibi sertti.

"Bilmiyorum... Küçük yaşta. Belki on belki oniki."

"Hangi sebeple kullandın onları?" diyen Ilgın'a yutkunarak baktım. Omuzlarımın altında ki kemik bir gitarın telleri gibi titredi. Dudaklarımı araladım, önce tembel bir hava ağır ağır dışarıya çıktı, kelimeleri tam sesime yuvarlayacağım sıra Piramit'in sürgüsü açılmıştı.

Dağılan gerginlikten kafamı çevirip gelenlere baktım. Miraç nefes nefese girdiğinde ceketini yırtarcasına çıkarıp rastgele koltuğa fırlattı. Hemen arkasından Baha göründü, suratı kıpkırmızıydı. Kızıl saçlı kız ve sevgilisi de içeriye girdiklerinde en son gelip kapıyı öfkeyle kapatan Bars'a baktım. Buğday teni terden parlıyordu. Şakağından süzülen damlayla beraber gözleri koltukta oturan arkadaşlarına, daha sonra bana kaydı. Saniyelik bir bakışmayı zamana iyice dökmeden önüme dönmüştüm. Kalçamın altında ki koltuğun yayları hareket ettiğinde yanımdan kalkan Ilgın'ın bileğine son anda sarıldım. Tartışsınlar istemiyordum, benim yüzümden iki arkadaş her seferinde karşı karşıya geliyordu.

"Ilgın, lütfen." diye yalvardım. Sert bakışları suya tutulan bir buz gibi önce kırıldı, sonrasında erimeye başladı.

"Ilgın."

"Tamam. Bir şey söylemeyeceğim." deyip yerine oturdu, rahatlayarak nefesimi verdim.

"Amına koyduğumun piçi! Ağzına sıçmadan bırakmayacaktık aslında."

"O ikinci aşama." diyerek Miraç'ı yanıtladı Baha.

"Aşaması mı var bunun. Az daha kızın boynunu kesiyor-"

"Miraç." diyerek araya girdi Bars. Sesi sakin çıksada uyarı doluydu.

"Bir dakika ne dedin sen?" Ilgın kapanan ağızlardan bir cevap alamayınca sorarcasına bana baktı, korkuyla tırnaklarımı bacağıma batırırken elinin tersiyle saçlarımı itti ve boynumu açığa çıkardı. O anda hepsinin bizi izlediğini biliyordum. Bir izle karşılaşmadığından korkuyla kabaran göğsü nefesini vermesiyle indi. Yıldırım hızıyla doğrulduğunda bu sefer ona engel olamadım.

"Yaptıklarından gurur duyuyor musun Urağan? O göt herifler ya bir şey yapsalardı! "

"Onların bunu yapmaya zerre cesareti yok, tekrardan aynı bayat meseleler için kafamı yorma." dedi Bars. Ilgın ve Bars karşı karşıya dururken Baha'nın yüzünde bıkkın bir ifade vardı. Miraç umursamayarak yanıma oturdu ve tabiri yerindeyse yayıldı. Sıraç ayaklanmış tartışmanın merkezine yol almıştı.

"Bayat öyle mi? Tamam, bilmediğim ne var söyle hadi. Dök ortaya ki yeni konuları konuşalım. Kıza bıçak çekileli bir saat oldu. Sana göre oldukça eskimiş olmalı!" Doğruldum ve aramıza sınır çeken koltuğun ardından onları seyrettim. Kaygıdan parmaklarımda ki deriyi kazmaya başlamıştım.

"Ilgın yine başlama lütfen." Ilgın Baha'ya şaşkınca bakarak parmağıyla kendini işaret etti.

"Ben mi başlatıyorum? Şu kızın haline bakın! Aptal mı yatıyor burada?" Dördü birden bakınca kendimi tuhaf hissetmiştim.

"Ilgın." dedi Sıraç. Sonrasında o da bana baktı.

"Ayza'yı da alıp çıkalım."

"Nereye?" diye sordu Bars, her ikisine öfkeyle bakarak.

"Artık evi bile güvenli değil. Bir süre benim yanımda kalacak."

"Sıraç'ıda koruma diye mi alıyorsun yanına ha?"

Baha ve Sıraç birbirlerine sabır dilercesine baktı. Bars'ın ciddi olduğu durumlarda bile insanı gıcık eden kelimeleri Ilgın'ı daha çok çıldırttığını biliyorlardı.

"Senin gibi zararı olmadığı kesin." deyip yanıma gelirken Bars yan duruşunu bozmamıştı. Yüzünün yarım profilinden çıkarılacak duygular varsa yanağında atan kasın öfkenin somut delili olarak birinci sıraya koyulmasıydı.

"Hadi güzelim, gidiyoruz." İtiraz etmeden kapıya kadar yürüdüm. Bars'ın dibinden geçerken başımı eğssemde içten içe ona bakmayı istemiştim. Kapıdan çıkınca arka tarafa yöneldik. Sıraç şoför koltuğunda arabayı çalıştırmış bir vaziyette bizi bekliyordu. Ilgın benden önce ilerleyip arka kapıyı bana açtı. Alçılı kolumu kendime çektim ve dikkatli olmaya çalışarak oturdum. Hemen sonra Ilgın öne yerleştiğinde topraklı yolda ilerlemeye başlamıştık.

"Tolga'nın bunu yapması saçma geliyor. Neden Ayza? Gerçi piç arkadaşından yola çıkarakta bunu yapmış olabilir. Bu şerefsizlerin sebebi olmasına gerek yok."

Sıraç'ın sinirle kendi kendi söylenmesi sırasında Ilgın'la aynada göz göze geldik. Kardeşi için Bars'ın beni kullandığını bilmiyordu. Sıraç böyle bir Cd'nin varlığından bile bihaberdi. Kaner'in tecavüz ederken bunu kayda aldığını bilse sanırım onu kimse durduramazdı.

"Yarış günü Ayza'yı oraya götürmemiz hataydı. Bars'ın yanında görenler oldu. Bunu fırsata çevirmenin tek yolu masum birinden yola çıkarak dilediklerini yerine getirmek."

"Veririz elbette lakin anca cesedini."

Direksiyonu kavrayan parmakları elinin tersinde ki damarları şişirdi. Ilgın'ın ustaca kapattığı ifadesi benimkiyle tezatlığa girerken başımı cama yaslayarak evleri izledim. Sıraç ve Ilgın sürekli aynı konuları irdelerken bugün yaşananları anımsadım. Ölüme ilk defa bu kadar yaklaşmışken sebebinin ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Yaşadığım geçmişimi bir bahane olarak masaya yatırsaydım bu beni tatmin ederdi ama hiç ölmeyi düşünmemiştim. Her yara aldığımda ellerimi diz kapaklarıma koyarak doğrulup yeniden koşmaya başlamıştım.

Beni yıkabilecek neydi bilmiyordum.

"Geldik güzelim." diyen Ilgın'a sessizce baş sallayarak kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Güneş batmak üzeriydi, gitmeden yeryüzüne sıçrattığı kızıllık, insanların cehenneminde yanan günahın rengi gibiydi.

Üçümüz apartmandan içeriye girip asansöre bindikten sonra dokuzuncu kata çıktık. Lüks bir siteydi. Her yerde ışıklandırmalar, sıfır objeler vardı. Ilgın anahtarı yuvaya taktı ve kapıyı açarak geçmemizi bekledi. Salona ayak bastığımda ailesini görmeyi bekliyordum ama kimse yoktu.

"Burası benim evim Ayza. Ailemle de iyi anlaşırsın ama rahatsız olacağından endişelendiğim için buraya geldik. Nasıl beğendin mi?"

"Çok güzel." dedim. O sırada Sıraç mutfağa girmiş, telefonda konuşmaya başlamıştı. Onu izlerken Ilgın kolumdan çekiştirdi ve odasına getirdi. Etrafı inceleyecek bir durumda olmadığımdan işaretine uyup oturdum. Çekmeceden küçük bir çanta çıkardı.

"Sana yaptıklarının bin katını çıkaracağız onlardan." Önüme, kalçalarının üzerine çöktü ve beni izledi. Gözlerimin yandığını hissettim.

"Seni koruyamadığım için özür dilerim. Bir gün de olsa sana kızgın kalmayı beceremedim ben. Haklısın, bu zamana kadar yanında kimse olmamıştı. Geçmişi, şimdiyi konuşacağın birine rastlamadın. Bu yüzden bir şeyleri anlatmak zor geliyor ya da bizi düşündüğünden yapamıyorsun." Eli yanağımı okşamaya başladığında gidip gelen avucu artık tutamadığım göz yaşlarını siliyordu.

"Bu kadar fedakar olma, küçük kardeşim. Daha tanışmadığın milyarlarca kötü insan var. Ve en sevdikleri kurbanlar karşılarında korkudan nefeslerini göğüslerinde tutanlardır."

Gülümsedi, başını eğerek iki yana salladı. Ilgın çıkardığı pamuğa yara temizleme losyonunu döküp diz kapağıma yaklaştırınca bileğini tutarak engelledim.

"Ilgın, ben yaparım. Lütfen."

"Tek elle zor olur. Bana bırak."

İtiraz istemeyen bakışlarını görünce geri çekilmek zorunda kaldım. Sıraç odaya girdiğinde telefonunu cebine koydu.

"N'apıyosunuz?"

"Allah'tan kötü bir şeyi yok. Dizinde bir kaç sıyrık var." Sıraç bana gülümsediğinde tebessüm ettim ona.

"Ilgın Baha sana ulaşmayınca beni aradı. Aşağıda sitenin parkında. Bir yanına gidip konuş istersen."

"Eve neden gelmiyor? Tamam, sen devam eder misin?" dediğinde çıkardığı pamuğa losyonu dökerek Sıraç'a uzattı ve bana göz kırparak yanımızdan ayrıldı.

"İzin aldın mı?" dedi Sıraç. Kaşlarımı kaldırınca "Yurttan." diye ekledi. Kavislenen kaşlarım bu sefer çatıldığında gözlerini kaçırdı, pamuğu dikkatlice yırtılan çorabımın açtığı yaraya dokundurdu.

"Yurtta kaldığımı nereden biliyorsun? Ilgın mı söyle-" Aklıma gelen düşünceyle cümlem yarıda kaldı.

"Sıraç, beni daha önceden gördüğün konusunda ciddi miydin?" diye sordum. Başını ağır ağır salladı. Dudaklarında hafif bir kıvrılma vardı.

"Kaner'den intikam almak istedim. Kardeşimin tecavüze uğraması..." Ela gözlerini bana çevirdiğinde kılcal damarlarının nefretle koyulaştığını gördüm.

"Gruptakiler kadar kavgaya girmem. Genelde dövmek değil de iyileştirme yolundayım ben. Ama olanları gördüğüm an o insan dışı varlığı parçalara ayırmak istedim. Gözüm hiçbir şey görmedi. Aklımda sadece canını yakmak ve almak vardı. Bir insanı delirmenin ucuna getirecek her şeyi yaşadım. Seren intihar ettinde hiçbir şeyin önemi kalmadı Ayza." Gözleri boşluğun çemberine düştüğünde elimi omzuna koydum.

Acı çekiyordu.

"Kardeşimi toprağa verdiğim gün ona bir söz verdim. Bunu yapan her kimse bulup gebertecektim." Gözlerini yeniden bana çevirdiğinde yüzünde ki ifade dikenden duvarlar gibi aşılmazdı.

"Avını yakalamadan önce yapacağın en iyi şey onu tanımaktır."

"Sıraç..."

"İzin ver." dedi yutkunarak. "Yattığı kızlardan bilgiler almaya çalıştığımda Kaner'in kafayı taktığı bir kızın olduğunu zırvalayıp duruyorlardı. Bundan yola çıkarak seni buldum."

Sıraç sırtını konsola yasladı ve dizlerini kendine çekerek kollarını üstünde birleştirdi. Zorlandığını görebiliyordum.

"Yanına gelip konuşmak istedim. Amacım zarar vermek değildi. Fakat bunu diğerlerin de olduğu gibi kolayca yapamadım. Bana Kaner'in seninle birlikte olduğunu söylemişlerdi fakat geçen her günde buna olan inancımı yitirdin."

"Nasıl?" diye sessizce sorduğumda dudaklarını birbirine bastırdı.

"Yattığı kızlara benzemediğini tescilleyen bir sürü şey sıralayabilirim sana. Okulun kapısında beklerken o piçin arkandan laf attığını gördüm. Kitaplarını göğsüne bastırmış başını eğerek hızlı hızlı yürüyordun. Sonra ki günde bahçede onu tersledin. Yüzünden okunan, tiksintiden başka bir şey değildi. Ondan aynı zamanda korkuyordun. Kısacası sen hiçbirine benzemiyordun."

"S-seren... Kardeşin... Ne zaman-"

"İki yıl önce, Bars'ın kule adında ki mekanında doğum gününü kutladık. Seren hayat dolu bir kızdı. Mutluluğun her şeyden önemli olduğunu, yaşanması gerektiği savunurdu. Annem ve babam yurt dışında olsalarda sevgimi Seren'e onlardan daha fazla gösterdim. Bir yıl aradan sonra mutlu görünüyordu işte. O geceyi kafasından silip atmış gibiydi..."

"Ya sonra?" dedim merakla. Etrafta baş ağrıtan kuru bir sessizlik vardı.

"Gecesinde birden fazla içtiği uyuşturucu haplarla intihar etti."

Sıraç elini yüzüne götürerek gözlerini sildi. Dudaklarım aralandı, gözlerim ona yardım etmek istercesine ihtiyaçla baktı. Karşımda bir erkek acıyla ağlarken kendimi oldukça zavallı hissetmiştim. Elimden birşey gelmiyordu.

-

"Özenle çiziyorsun... Kalemi ilk olarak bastırmadan... Hatlar ortaya çıktığında üzerinden yeniden geçiyorsun." Kalemi bıraktı ve kendini alkışladı Ece. Bize onu övmemiz gerektiğini uyaran sevimli bir bakış attığında karşımda ki masada oturan Ilgın'la göz göze gelip aynı anda resim kağıdına baktık. Iki A4 kağıdında bir benim çizdiğim bir de Ece'nin çizmiş olduğu genç bir kız vardı.

Ilgın'ın dudaklarından kısık bir gülme kaçtı. Parmakları ağzını kapatırken yanakları kendini zorlamaktan şişik duruyordu.

"Ne var be! Ayza?" dedi ümitle bakarak. Resime tekrar göz gezdirdim.

Çöp kız dedikleri bu olsa gerekti. Kafasında havaya doğru dikeli üç tel, bacakları ince bir çizgi, gözleri şaşı bakan bir dişli canavar çizmişti Ece. Başımı eğdim ve elimi dudaklarıma kapattım. Elini sinirle masaya vurdu.

"Ayza'nın çizdiği ile kıyaslarsak uçurumsal bir fark ortaya çıkar. Ayrı tutarsak bence ilkokul sınıfının panosuna bile asılmaya aday."

Kıkırdamaya başladığımızda Ece yerinden kalktı ve kafenin garsonunu durdurarak çizdiği resimle ilgili bir şeyler söyledi. Sonrasında masalarda ki insanların yanına gitti.

"Ayza cidden düşündüğüm şeyi yapıyor olamaz dimi?"

"Malesef." dedim. Oturduğumuz masanın yanı boydan camdı. Seka'nın sahil kenarında ki kafelerden birindeydik. Dün Ilgın'da kaldıktan sonra beraber okula gidip sonrasında halkevi çarşısına uğramıştık.

"Melih Bey hala aramadı değil mi?" Dirseğimi çenemin altından çekerek masaya yatırdım, başımı sessizce iki yana salladım.

"Bugün gidelim ister misin?"

"Nereye?" diye sordum gergince.

"Doktora. İçtiğin ilaçların ismini biliyor musun?"

"Evet."

"Pekala, bunun altından umarım bir şey çıkmaz. Yoksa o müdür bozuntusunun elimden çekeceği var."

Yutkunuşumu gördüğünde elini elimin üzerine koyarak gülümsedi.

"Yanında ben varken korkma sarışınım."

"Sarışın?" diyerek gülümseyince kahvesini şerefe dercesine kaldırdı, o sırada Ece gelmiş omuzları çökük vaziyette arkasına yaslanmıştı. Mahsun bakışları birden irileşti.

"Motorlara bak. Bu Bars değil mi?" Ilgın camdan baktığında kaşları saliseyle çatıldı. Benim olduğum taraf ters yöne baktığından onları göremiyordum ama kafeye dolan soğuk havayla içeri girdiklerini anladım.

"Selam." dedi Baha. Yanaştı ve Ilgın'ın yanağına naif bir öpücük kondurdu. Ilgın'ın gülümsediğini görünce aralarının düzeldiğini anladım, gülümsedim, Baha dün bunun için gelmiş olmalıydı.

Arkamdan "Ilgın." diyen sesi duyunca sırtımın karıncalandığını hissettim. Kızıl saçlı kızın arkadaşı boş olan masanın sandalyelerini çekti, hepsi birlikte oturdular. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Bars eskisi gibi canımı yakmaya çalışmasa da yadsınamaz bir korkusu vardı içimde.

"Burada olduğumuzu nereden biliyorsunuz Eymen?"

"Kargalar söyledi." diye espiri yaptı. Ece ona sırıtırken elinin altında ki çizdiği çöp kızlı kağıdı avuçları arasında buruşturdu. Baha ve Bars olayı anlamış gibilerdi.

"Güzel resim. Sen mi çizdin?" dedi Eymen. Gözleriyle benim çizdiğim resmi işaret etti. Ece'nin bakışları önce bana daha sonra Ilgın'a kaydı. Ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi.

"Evet." diye atıldım. Bir anda bakışlar bana dönünce oturduğum yerde yağ gibi eriyip küçüldüğümü hissettim.

"Ece güzel resim çizer."

Bars'ın kaşlarının çatıldığını gördüm ama doğrudan ona bakmadım. Eymen'le Ece sessizce sohbet ederlerken Ilgın Baha'ya telefonundan bir şeyler gösteriyordu. Başımı çevirdiğim an Bars'la göz göze geldim.

Ne zamandır beni izliyordu?

"Ayza dışarı gel." deyip doğruldu Bars. Ilgın gözlerini telefondan ayırıp sırtını Baha'nın göğsünden uzaklaştırdı. Kalkacağım sıra o da ayaklanıyordu ki Baha kulağına bir şey fısıldadı.

"Seni bekliyoruz." dedi Ilgın. Başımı sallayarak dışarıya çıktım. Bacaklarımı saran kilotlu çorabım rüzgar karşısında oldukça aciz bir durumdaydı. Üşüdüğümü belli etmemeye çalışarak karşısına geçtim. Bir kaç saniye öylece birbirimize bakarken "İyi misin?" diye sordu, çatık kaşlarıyla.

"Neden soruyorsun?"

"İyi misin?" diyerek az önce ki sorusunu tekrarladı.

Gıcığın tekiydi.

"Değilim."

Başını eğdi, gözleri bir şeyler düşünüyormuş gibi kısıldı. Sonrasında benimle göz göze gelince dudağımın ucunu ısırarak "Gelmeyeceğinden korktum." diye itirafta bulundum. Bu onu afallatmışa benziyordu. Kıvrılan zamanın üstüne bir kitabın sayfaları biriktiğinde söylediğim cümle Bars'ın konuşmasına yakın kafama dank etmişti. Az önce ona gerçekten bunu demiş miydim?

"Yetişemeyeceğimden dolayı korktum." dedi Bars. Şuan ne kadar tuhaf bir durumun içinde olduğumun farkına varsamda sorgulamak istemedim.

"Ayza, Kaner'in adalete teslim olması gerekiyor. Onu tuttuğumuzu biliyorsun, hala konuşmamakta kararlı mısın?"

"Evet." dediğimde sesli bir nefes alarak saçını kaşıdı. Sinirlendiğini görüp geriye adım atacakken elini araya koydu.

"Tamam." dedi. "Uzaklaşma, sadece sormak istedim."

"Şey, içeri gideceğim."

Hiçbir şey söylemedi, arkamdan beni takip ederek içeriye girdiğimizde dikkat çeksek de önemsemedim. Masaya yaklaştım fakat Ece yoktu.

"Ilgın? Ece nerede?"

"Lavaboya kadar gitti, gelir şimdi."

"Telefonum onda kalmıştı. Ben bir yanına gideyim." dedim. Ilgın gözlerini kırparak onaylandığında kaçarcasına uzaklaştım. Grubun yanında her zaman gergindim. Dağılan saçlarımı düzeltirken açık kapıdan lavaboya girmiştim. Ece'nin sırtı bana dönük olsa da karşısında olan ayna yüzünde ki ifadeyi netçe gösteriyordu, kafası karışmış bir şekilde telefonla konuşuyordu.

"Dalga mı geçiyorsunuz siz, ne yurdu? Ayza çocuk evinde mi kalıyor?"

Gözlerim Ece'nin eline kaydığında parmakları arasında ki telefonun benim olduğunu gördüm. Nefesim tıkandı. Dilime sanki yanmış kibrit közleri bırakılırken yeşil gözler aynaya yansıyan gri gözlerimle buluştu.

Hayal kırıklığıyla baktı.

"Ailesi yok mu?" dediğindeyse sanki o kırıklar, bin kez parçalara ayrılan kırıklarıma batmıştı.

-

Bölümün soruları şu; Ayza gibi bir arkadaşınız olsaydı ve ailesinin olmadığını çok sonradan öğrenseydiniz ne hisseder ve nasıl bir tepki verirdiniz?

Sıraç'ın yaşadıkları sizce de zor değil mi?

Bars'ın dikkat çeken küfrü piyasaya sunulmuştur.

(Götün evladı.)

Shhsshg.

Bastırın yorumlara!

-

Nur Ergül

Continue Reading

You'll Also Like

559K 25.8K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
27.4M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...
İZ By Corcinis

Teen Fiction

3.1K 564 29
Adın, dillerimde.. Söylediğim, söyleyemediğim sözlerimde.. Kurduğum hüzün kokan cümlelerimde. Adın, ellerimde.. Kalemimin mürekkebinde, defterimin...
561K 27.6K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...