camouflage | min yoongi

By alluretodarkness

318K 26.1K 14.3K

"Çünkü Eun Ji, beni görmemen seni gördüğüm gerçeğini değiştirmiyor." 160528 - 160828 | min yoongi | More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 || final
Yeni Hikaye Duyurusu! (one million bullets)
♡ Yeni fic & Daesang ♡
♡|yeni hikaye| devil in him (taekook)

13

10.5K 912 437
By alluretodarkness

Girdiğimiz kafede neredeyse hiçkimse yoktu. Yavaş adımlarla arka taraftaki masalardan birine yürüdük. Birbirimize zar zor iki defa falan bakmıştık. Bu tuhaflıktan dolayı sabırsızlanmaya başlamıştım.

Garson kız geldiğinde ikimizi de uzun bir süre süzdü. Üstümüzdeki okul formaları okuldan kaçtığımızı ilan ediyordu zaten. Ancak Yoongi'nin dayak yemiş tipini düşünürsek kızın bize bakış şekli oldukça normaldi.

Kızı geçiştirmek için aceleyle menüyü kenara fırlatıp iki tane kahve sipariş ettim. Min Yoongi başını eğmiş masanın üstünde kavuşturduğu harap olmuş ellerine bakıyordu. Garson gidince oturduğum yerde toplanarak söze nasıl gireceğimi düşündüm ancak aklıma bir şey gelmiyordu.

Yarım saatten uzun bir süre omzumda sarsılarak ağlamıştı. Gözlerindeki şişlikler öyle masum duruyordu ki dokunmak istedim. O an bakışlarımı hissederek başını kaldırdı ve göz göze geldik.

Keşke sen de kendine gelsen Eun Ji.

Şu sıralar yaşadığım karmaşık duygular devrelerimin yanmasına neden oluyordu. Kendimi sürekli Min Yoongi'ye dalıp gitmiş bir halde buluyordum.

"Yanımda kalmak zorunda değilsin. Okula dön."

Ben nasıl söz açacağımı düşünürken o bana gitmemi söylüyordu, hem de bunca zaman nefes alamıyormuşçasına bana tutunarak ağladıktan sonra. Kaşlarımı çattım.

"Evet kalmak zorunda değilim." Duraksadım. O da bakışlarını tekrar ellerine indirdi.

"Ama kalmak istiyorum." dedim gelen bir cesaretle. Beynim ve kalbim ayrı ayrı çalışıyordu. Ben ikisini de kontrol edemiyordum.

Yoongi buna şaşırmış olacak ki aniden başını kaldırdı. Aynı hızla ellerini sımsıkı bağladı ve bakışlarını kaçırdı. "Jimin merak etmiştir."

Sımsıkı tuttuğu büyük ellerine baktım. Parmak boğumlarının üstündeki kan kurumuş, leke şeklini almıştı. Tam ağzımı açacakken garson kız elinde kahvelerle masamıza geliyordu. Kahvelerimiz geldiğinde garsona gülümseyip kahvemden ufak bir yudum aldım.

"Neden sürekli başa çıkamayacağın kavgaların içine atıyorsun kendini?"

Sözlerime karşılık anlamamış gibi yüzüme baktı. "Ne ima ediyorsun?"

Sandalyemde öne kaydım ve masaya doğru yakınlaştım. "Gayet güzel kavga edebileceğine eminim, ve başka insanların dayak yerken gülmeyeceğine de eminim. Fakat sen çok farklı bir yöntem seçmişsin." dedim sesimi alçaltarak. Bana oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun sertliğinde bakıyordu. Geri adım atmadım.

"Daha öncesinde neler yaşadığını tam anlamıyla bilemem ama emin olduğum bir şey var ki o da çok fazla acı çektiğin. Sen her ne kadar bunu inkar etsen de."

Ben tepkisini beklerken titreyen elleriyle kahvesine uzanıp koca bir yudum içti ve dudakları ince bir çizgi haline gelirken bana baktı.

"Niye buradasın? Niye orada..." Duraksadı. "bana.. sarıldın? Neden bunu yapıyorsun?"

Ne sanıyordu? Ona acıdığımı falan mı?

"Sürekli bana dediğin şeyi düşünüp duruyorum. Beni görmemen seni gördüğüm gerçeğini değiştirmiyor, Eun Ji. Hatırladın mı? İşte sanırım artık ben de seni görebiliyorum, Min Yoongi. Ve bana tuhaf olduğumu söyleyebilirsin ama değişebileceğine ya da en azından acını saklamamayı öğrenebileceğine inanıyorum."
Göz göze geldiğimizde bana anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu. Yerimde toparlandım ve gözlerimi kaçırdım.
"Yani kısacası; bundan sonra içine atmak yerine bana anlatabileceğini söylüyorum, taş kafa. Bana bu kadar ciddi cümleler kurdurttuğun için şimdi tuhaf hissediyorum." Kıkırdadım. Hala tepkisizdi. Derin bir nefes aldım.
"Peki, şimdi sen söyle. Neden beni gördün, Min Yoongi? Hiçbir sebebin yokken hem de. Benden nefret ettiğini düşünürken bile."

Gözlerini kıstı ve alayla güldü. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Aslında çok da zeki değilsin değil mi?" dedi ve gülümsemesini sakladı. Birkaç saniye sonra yine ciddi Yoongi geri gelmişti. Ama gözlerindeki yumuşama hala yerindeydi. Soru dolu bakışlar attım ona. Böyle bir durumda bile bana hakaret mi ediyordu?

"Bunu söylediğime pişman olacak mıyım bilmiyorum." dedi ve kahvesinden koca bir yudum daha aldı. Yüzü ne kadar minik duruyorsa elleri de bir o kadar büyüktü.
Sabırsızlıktan öleceğimi sandım. "Ee, çatlayacağım şimdi! Söylesene artık neden-"
"Çünkü senden hoşlanıyorum."

MIN YOONGI NE DEMİŞTİ?

Suratımın kağıt beyazlığından domates kızarıklığına geçtiğine emindim. Öyle şaşkındım ki nefes alabilmem için kendime talimat vermem gerekti. Ağzımı açacağım sırada Min Yoongi gülümsemesini bastırarak ayağa kalktı ve masaya kahvelere yetecek kadar para bıraktı.
"Ben önden okula gidiyorum, sen de geç kalmasan iyi edersin. Çoktan fark edilmişizdir zaten."
O, kafeden çıkıp gözden kaybolurken ben hala olanları idrak etmeye çalışıyordum.

***

1 hafta sonra

Aradan geçen bir haftada sadece okula gidip gelmiştim. Tae bile bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Ama biliyordum ki bilerek sormuyordu. Zamanı gelince zaten anlatacağımı düşünüyordu. Bu sefer anlatamazdım. Bu sefer kendim çözmek zorundaydım.

Min Yoongi ise bir hafta boyunca üzerime hiç gelmemiş, aksine gittiğim her yerden beni rahat ettirmek istercesine kaybolmaya başlamıştı. Bu beni daha da rahatsız ediyordu. Kendimi hain gibi hissediyordum.

Jimin de fazlasıyla çabalıyordu. O da farkındaydı ama her sormaya kalktığında bir şekilde geçiştiriyordum. Yüzüne bakamıyordum bile. Ortalıkta cezasını çekmeyi bekleyen bir günahkar gibi dolanıyordum.

O gün hakkında düşünmeyi reddediyordum. Jimin'e ne diyecektim? Onun gibi iyi birine bunu asla yapamazdım. Oturup saatlerce ağlamak istiyordum. Duygularımın düşüncelerimle savaşması yetmiyormuş gibi artık kimseyi duyamıyordum bile. Biri bana seslendiğinde 5. kez bağırışından önce duymuyordum. Bir kere az daha araba altında eziliyordum, iki kere yoldaki tümseklere takılmıştım ve bunlar sadece 1 hafta içinde olmuştu.

Ve aynı zamanda sınav haftalarımız başlamıştı. Ne halt yiyeceğime dair tek bir fikrim yoktu. Sadece huzur istiyordum ve şu an sahip olmadığım tek duygu huzurdu.

Jimin 5. defa bana seslendiğinde umutsuzca yüzüne baktım. Bana çaresizce iyi hissettirmeye çalışıyordu.

"Eun Ji, artık geçiştirmeden neler olduğunu anlatır mısın?"

Tepkisizce yüzüne bakmaya devam ettim. Ne diyebilirdim ki?

Kuzenin Min Yoongi bana benden hoşlandığını söyledi ve bu beni derinden etkiledi. Bunu düşünmeden tuvalete bile gidemiyorum.

Bunu mu söyleyecektim?

"Bir şeyi doğrulamama izin ver." dedi ve ben ne olduğunu anlamadan ellerini yüzümün iki yanına koydu. Yüzünü yüzüme yaklaştırmaya başladığında istemsizce kendimi geri çektim.

Tam yaklaşacakken durdu ve geri çekildi. Ağlamak üzereydim. Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım olmuyordu işte. Bir şeyler değişmişti.

Jimin hızla ayağa kalktı.
"Sorunu buldum, Eun Ji. Sen beni istemiyorsun! Son bir haftadır neler oluyor böyle?!" Sesini sona doğru yükseltmişti. Yerimden sıçradım. Herkesin bize baktığına emindim. Başımı çevirdiğimde gerçekten de bahçedeki herkesin bize doğru yan yan baktığını gördüm. Tam sakinleştirmek için Jimin'e dönecektim ki oturduğumuz masanın bulunduğu yükseltinin birkaç metre ilerisinde kalabalığın içinden bize bakan Min Yoongi'yi gördüm. Az önce olanları görmüştü. Jimin'i nasıl kabul edemediğimi görmüştü. Utançtan ne yapacağımı bilemedim.
"Jimin, lütfen burada böyle konuşmayalım. Daha sonra sakin sakin konuşuruz, benim gitmem gerek." dedim ve itiraz etmesine fırsat bırakmadan hızlı adımlarla tümsekten aşağı inerek kalabalığa karıştım. Okulun kapısına giden yolda insanların fısıldaştığını duyabiliyordum. İçimden hepsine içten ve samimi küfürler savurdum. Hepsinin canı cehennemeydi.
Okulun kapısında son bir kez dönüp arkama baktım ve kalabalığı gözlerimle taradım. Ortalıkta yoktu. Önüme dönmeden adımımı attığımda bir bedene çarptım.

Şaşkın şaşkın önüme baktığımda Min Yoongi suratında isimlendiremediğim bir ifadeyle bana bakıyordu. Kıpkırmızı olduğuma emindim. Birkaç saniye öyle durduğumuzdan gözlerimi kaçırdım ve yanından dolaşmaya çalıştım. Tam geçecekken kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. Gözlerinin içinin parladığına yemin edebilirdim.

"Ona dokunamıyorsun bile. Sayende Jimin'i daha az öldürmek istiyorum." dedi gülümseyerek. Kalbim birden durmaya yakın bir şekilde zayıf atmaya başladı. Birkaç saniye daha öyle durduktan sonra derin bir nefes alarak kolumu elinden kurtardım ve hızlı adımlarla merdivenlere ulaştım.
Bu delilikti. Bana hissettirdiği şey normal değildi. Ama durduramıyordum. Durmalıydı.

***

Evvvet. Uzun zaman oldu sanırım. Aslında kaç gündür bölüm yazmak için zaman kolluyorum ama tatilde olduğum için oturmaya pek zaman kalmıyor. Bu bölümün plaj kumu koktuğuna yemin edebilirim bu yüzden.
Lütfen benden nefret etmeyin yavruşlar, bol bol yorumlarınızı bekliyorum :***

Continue Reading

You'll Also Like

150K 13.5K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
The 42 By alex

Fanfiction

53.7K 7.7K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
224K 20.9K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
86.3K 5.4K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...