Karanlık Çete

By Tilki-99

745K 38K 20.1K

"Her insanın kendi zevkleri vardır küçüğüm, benimki de cesetler. Ve unutma ki, katilini affedersen seni yenid... More

KARANLIK ÇETE- TANITIM
1.BÖLÜM: "KAÇAK"
2.BÖLÜM: "ÇETE"
3.BÖLÜM: "KATİL"
4.BÖLÜM: "BAŞARISIZ"
5.BÖLÜM: "ACI" ●
6.BÖLÜM: "GECENİN FARKLI YÜZÜ"
7.BÖLÜM: "ÇOK GÜZELSİN."
8.BÖLÜM: "KURTULUŞ."
9.BÖLÜM:"KÜÇÜK SAVAŞÇI"
10.BÖLÜM: "TEHDİT"
11.BÖLÜM: "İNTİHAR."
12.BÖLÜM: "AFFET."
13.BÖLÜM: "ANSIZIN GELİR ÖLÜM."
14.BÖLÜM: "Sadece sen."
15.BÖLÜM: HASTALIK
16.BÖLÜM: İTİRAF
17.BÖLÜM: KAN KOKUSU
18.BÖLÜM: "KARAR."
19.BÖLÜM: "VAZGEÇMEK."
20.BÖLÜM: "AĞABEY."
22.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN."
23.BÖLÜM: "ALIŞILMADIK."
24.BÖLÜM: "ÇOCUK."
25.BÖLÜM: "BUNALIM."
KARAKTER TANITIM
26.BÖLÜM: "İTİRAF"
27.BÖLÜM: "SEÇİM."
28.BÖLÜM: "ANKA."
29. BÖLÜM : "PLANLAR."
Duyuru
DUYURUUU
30. BÖLÜM : "ANNE."
Yeni kitap yayında
Yeni başlangıç yeni video

21.BÖLÜM: "GERÇEKLER."

18.4K 981 631
By Tilki-99

Karşımda Okan'ı görmem ile korku ve şaşkınlık tüm hücrelerimi ele geçirmişti. Burayı nasıl bulmuştu ve burada ne işi vardı?

Okan gergin bir tavırla, "Hemen içeri girebilir miyim?" dedi. O an ki şaşkınlıkla başımla onu onayladım ve geçmesine müsaade edip, "T-tabi ki girebilirsin." dedim.

Okan içeri girip kapıyı arkasından kapattı ve önümde dikildi. Ayakta konuşmamak için onu salona yönlendirdim ve, "Gel salonda konuşalım." dedim. Şuan da neler olduğunu gerçekten çok merak ediyordum. Beni bulmak bu kadar kolay mıydı gerçekten?

Tekli koltuğa oturduğumda o da yanımdaki ikili koltuğa oturdu ve etrafa kısaca bir göz gezdirip gözleri tekrardan beni buldu. "Nisan Koray'a ulaşamadığım için buraya geldim." dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Koray'ı tanıyor muydu? Neden en son ben öğreniyordum her şeyi?

"Sen abimi nereden tanıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla karışık öfkeyle. Öfkem ona değildi kesinlikle.

"Nisan bak seninle açık konuşacağım." dedi ve duraksadı. Sertçe yutkunduğunu titreyen adem elmasından anlamıştım. "Şuan da konumuz seni nasıl bulduğum ya da Koray'ı nereden tanıdığım değil. Koray sana bunları anlatır."

Lafını kesip kaşlarımı çattım. "Ne demek konumuz bu değil Okan?" Duraksadım ve gözlerimi tekrardan ona diktim. "Konumuz tam da bu."

Okan, "Hayır Nisan konumuz bu değil!" diye bağırdığında şaşırmıştım. Neydi onu bu kadar korkutan? "Bak araba aşağıda ve bir saatlik yoldan geldim. Ne kadar yakınınızda olduğumuzu anlayabiliyor musun? Bu evden hemen çıkmanız lazım." dediğinde lafını bölen telefonun çalması oldu.

Okan arka cebinden telefonunu çıkarıp bir süre ekrana baktı, daha sonra hiç bekletmeden açtı ve kulağına götürdü. "Koray?"

"Dinle beni Koray. Şuan da evinizdeyim. Sana ulaşamadığım için buraya geldim" Bir süre karşı tarafı dinledi ve başını salladı. "Tamam bekliyorum, acele et. Fazla vaktim yok."

Telefon kapandığında gözlerim hala Okan'daydı. Okan telefonunu arka cebine sokup gözlerini bana çevirdi ve şefkatle baktı. "Seni çok özlemişim."

Sert bakışlarım aniden yumuşadığın da, "Ben de seni." dedim kısık sesle. Gerçekten çok özlemiştim.

Bir anda aklıma Yaren'in gelmesiyle meraklı bakışlarım tekrardan Okan'ı buldu. "Okan, Yaren'e ne oldu?" diye sordum endişeli bir sesle.

Okan gözlerini benden kaçırıp bakışlarını önümüzdeki cam masaya dikti. "Onu buldular Nisan." dedi çatlayan sesiyle.

Titrek bir nefesi ciğerlerime depoladım ve dolmuş gözlerimi bende masaya diktim. "O, kaçamadı mı yani?"

Okan olumsuz anlamda başını iki yana salladı ve hiçbir şey söylemedi. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı öne eğdim. Yüzüme ellerimi kapatıp bir süre öylece bekledim. O kendini benim için riske atmıştı. Ben kaçmıştım ama o kaçamamıştı. Onun da hayatını mahvedeceklerdi. Düşüncelerimi bölen Okan'ın konuşması oldu.

"Senden sonra herkes durgunlaştı." dedi gözlerini cam masadan çekmeden. "Batuhan'ı tahmin edebiliyorsundur. Başta çıldırdı. Çarptı kapıyı gitti. Daha sonra geldiğinde ölüm sessizliğine bürünmüştü. Bu onun için çok uygunsuz bir davranış. Onun sessizliği gerçekten ölümün sessizliği."

"Peki ya diğerleri?" diye sordum gözlerimi cam masadan alıp ona çevirerek.

"Her ne kadar belli etmeseler de onlar da seni çok özledi. Ares de çok sessizleşti. Zaten sessiz bir yapıdaydı ama şimdi durumu daha kötü. Çok az yemek yiyor ve küllükler hep sigara izmariti dolu." Durdu ve gözlerimin içine uzun uzun baktı. "Belli etmek istemese de o da seni özledi biliyorum. Yokluğun çok hissediliyor Nisan."

"Okan." Dedim ve duraksadım. "Lütfen bunları konuşmayalım. Zaten benim için oldukça zor bir durum. Size hiç alışmamam lazımdı. Bu çok can yakıcı."

"Biliyorum." dedi başını sallayarak. "Can yakıcı."

Kapının sertçe çalınmasıyla istemsiz yerimden sıçradım ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda görüş alanıma Koray girdi. Aniden içeri girdi ve kapıyı kapattı. Bana sımsıkı sarılıp benimle birlikte salona girdi. Salona girdiğinde Okan ayakta duruyordu. Okan, Koray'a elini uzattığında Koray tereddütsüz elini uzatıp tokalaştı.

Koray yanıma oturduğunda Okan'da yerine yerleşmişti. Koray'a dönüp, "Anlat artık abi her şeyi. Ne olur artık bilmediğim bir şey kalmasın." dedim acı dolu bir sesle.

Koray bana döndü ve beni kollarının arasına çekti. "Her şeyi anlatacağım, sakin ol."

Okan alelacele konuşmaya daldı. "Koray, vaktim yok. Araba kapıda ve uzun yoldan geldim. Sana ulaşamadığım için. Normalde arabayı alıp çıkmam o yüzden şüphelenebilirler. Size çok yakınız, bu evden en yakın zaman da çıkmanız gerekiyor."

Koray başını tamam anlamında salladı ve bana daha sıkı sarıldı. "Zaten bugün o yüzden çıktım dışarı. Bir ev buldum, bizim için. En yakın zamanda bu evden çıkıyoruz kardeşim. Haber verdiğin için sağ ol."

Okan tedirgin bir tavırla ayağa kalktı. "Ben gitsem iyi olacak."

Koray'da beni serbest bırakıp ayağa kalktı ve Okan'a erkeksi bir tavırla sarıldı. "Eyvallah kardeşim."

Kapıya kadar Okan'ı geçirdiğimizde ona sarılmamak için kendimi zor tutmuştum. Ama bunu yapamazdım. Bu, durumu daha da zorlaştırmaktan başka bir halta yaramazdı.

Okan tam arkasını dönüp gidecekti ki Koray, "Okan." dedi. "Ben seni arayana kadar arama."

Okan başını salladı ve bana göz kırpıp hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gitti. Bir süre öylece dikildik kapıda. Daha sonra Koray kapıyı kapattı ve beni kolumdan tutup kendiyle beraberinde mutfağın terasına sürükledi. Sandalyelerden birini çekip oturduğum da o da oturmuştu.

"Nisan, dikkatle dinle beni. Bir daha anlatmayacağım." dediğinde başımı tamam anlamında salladım ve ellerimi çenemin altına koyup dirseklerimi masaya yasladım.

"Annem." dedi ve duraksadı. "Her ne kadar bunu söylemek zor olsa da, o doğru bir kadın değildi."

"Doğru bir kadın değildi de ne demek?" diye sordum merakla.

"Sus ve bölme. Sadece dinle." dedi gözlerimin içine bakarak. Ellerimi çenemin altından çektim ve bacaklarıma koydum.

"Annem 18 yaşına kadar yetimhanede büyümüş. Sanki insanlar 18 yaşından sonra tüm dünyayla savaşabilecek kadar güçlüymüş gibi 18 yaşında yetimhaneden insanları yollarlar. Annemi de yollamışlar ve bu yüzden kötü yola düşmüş. Zorla para karşılığı birçok insanla birlikte olmak zorunda kalmış. 22 yaşındayken bir gün, babamla tanışmışlar, birbirlerine aşık olmuşlar ve babamız anneme oradan kaçması için yardım etmiş. Başka bir şehire gitmişler. Bu aşka bir de meyve gerekmiş." dedi ve babamın gözleriyle bana gülümsedi:

"Annem bana hamile olduğunu öğrenmiş, çok sevinmişler. Fakat karnı büyüdükçe bu durum dışarıdan saklanamaz hale gelmiş. Ve babam evlenmek istediğini söylemiş, ancak bu mutluluk çok uzun sürmeden annemin yeri ve bana hamile olduğu haberi; benim ileride çeteye bulaşmamın tek sebebi olan ve annemin gençliğini yiyip bitiren Cemal'e gitmiş. Nisan, annem babamı gerçekten çok sevmiş. Babamızı bu işe bulaştırırsa öleceğini hep biliyormuş. Çünkü herkes bilir Nisan." dedi abim ve devam etti:

"Aşk ve sevgi, namlusu dolu bir silahın tetiğinin basılmasına engel olamaz. Doğacak hiçbir bebek de bunu durduramaz. Bunun üzerine annem babamızı korumak için, evlendikten sonra ev alabilmek için biriktirdikleri parayla, bir gün o işteyken karnında çocuğuyla kaybolup gitmiş."

Gözlerimden istemsiz akan yaşlara dur diyemiyordum. Ama abim de bir o kadar perişan haldeydi ki, bana ağlama bile diyemeden devam ediyordu.

"Biz hep kaçmışız Nisan. Kendimi 3-4 yaşımdan beri biliyorum ve o zamandan beri de kaçtık. Hiçbir yer, hiçbir ev ve hiçbir şehirde uzun süre kalmadık. Sonradan annen ve babamın anlattığına göre, babam bizi çok aramış Nisan ama bulamamış. O arada da zaten babam evlenmiş ve senin gibi bir melek kardeşim olmuş. Diğeri de melek annenizin karnındaydı. 17 yaşıma girdiğimde annemle İstanbul'a geri döndük. O güne denk babamla hiç tanışmadık. Annem kaçmaktan yorgundu ve 17 yıl sonra artık her şey bitti diyerek buraya yerleşmek istedi. İşe girdim ve düzenimizi kurduk. Her şey güzeldi Nisan. Mutluyduk kardeşim. Sonra bir gün eve geldim ve 18 yaşımda hayatımdaki ilk kanı, ilk acıyı annemin bedeninde gördüm. Öldürmüşlerdi... Kanlar içinde yatıyordu yerde. O gün ant içtim Nisan. Bunu yapana aynısını yapana kadar, huzurlu bir saniye uyumamaya ant içtim. İçten içe tehlikede olduğumu ve bunu bu kadar temiz bir şekilde yapan orospu çocuğunun Cemal olduğunu biliyordum. O evden ve işimden ayrıldım. Çok az bir param vardı, her şeyi sattım ve nakite çevirdim. Sonra bu parayı, bir gün lazım olacak diye bankaya hesaba yatırdım. Uzun bir süre sokakta kimsesiz insanlarla kim olduğumu bilmiyor gibi yaşadım."

Abim bir an duraksadı ve yüzüme acı içinde baktı. "Nisan çok kötü gözüküyorsun, istersen sonra devam edelim, kardeşim."

Devam etmesini istiyordum. Canım ne kadar yanarsa yansın, tüm gerçeklerle bugün yüzleşip bitsin ve bir daha asla bu kadar canımızın yanmamasını istiyordum. "Devam et lütfen." dedim titreyen sesimle.

Kafasını tamam anlamında salladı ve devam etti: "Bir gece yaşadığım bok çukuru semtte çevremize dizdikleri, içlerinde ne iş döndüğü belli olmayan kanlı fanustan evlerin birinde yaşayan o boktan insanlardan biri, tinercisiyle dolu karanlık bir sokakta bir grup tarafından öldürüldü. Kendimi o kadar iyi kamufle ediyordum ki, benim de sokak köşelerinde tiner içen, aklı yerinde olmayan, şahit bile olamayacak insanlardan sayıp yanımdan çekip gittiler. İşte o an aklıma ant içtiğim şey geldi. Yanlarına koştum ve 'Sizinle gelmeme izin verir misiniz?' diye sordum. Bana gülmeye başladılar. 'Siktir git, kafan yerinde mi lan senin?' diye alay ettiler. Onlara dedim ki, 'Bu adamı neden öldürdünüz?' Bana şaşkınlıkla bakıp, 'Sana ne bundan, bak işine. Yoksa senin de sonun onun gibi olur.' dediler. Ben de, 'Eğer bu semte geliyorsanız ve benim gibi kimsesizleri öldürmek yerine, çevremizdeki saraylarında yaşayan orospu çocuklarından birini karanlık sokakta öldürüyorsanız bunun için iyi bir sebebiniz vardır. Ve bende de bu sebepten var ama, sizin kadar deneyimim yok gibi görünüyor.' dedim."

Gözlerini bana dikti ve gülerek, "Belki de hayatımda kurduğum en mantıklı cümleydi bu, Nisan. Önce durdular, sonra içlerinden birisi bana gülerek, 'Bundan bize ne? Seni yanımıza almazsak, ne olur?' dedi. Son çırpınışlarımdı Nisan. O an, yıkıldım ve, 'O öldürdüğünüz adam kadar orospu evladı olan bir cani, annemi öldürdü. Yanınızda olmam sıkıntı değil o halde, o adamı öldürmeme yardım edin.' dedim. Resmen katillere kafa tutmuştum ama istediğimi elde etmiştim. On saniye sonra içlerinden biri kafama silahın arkasıyla vurdu ve uyandığımda bir evdeydim. İşte ben de onlarla bu evde büyüdüm Nisan ve annemin intikamını aldım."

Boğazımdaki yumruyu görmezden gelerek yutkundum ve, "Peki neden o evden ayrıldın abi?"

Gözlerini bana dikti ve, "O adamı öldürdükten sonra, babamı bulmama yardım etti Okan. Okan'ı bilirsin bulamayacağı insan yoktur. Sonra sizi tanıdım ve bu beni çeteye daha da bağladı. Sizi uzaktan da olsa koruyabilirdim artık. Siz benim ne olursa olsun kardeşimdiniz. Çünkü ben istenmeyen bir çocuk değil, babamın aşık olduğu kadının çocuğuydum. Sizi de bu yüzden sevdim çünkü siz de babamın aşık olduğu diğer kadının çocuğuydunuz. Fakat, üç yıl önce annen ve babam bir kazada öldü. Nisan bunu duyduğumda yıkılmıştım. Babasız büyümekten değil, zaten onsuzdum. Ama siz yapayalnız kalmıştınız. Sizi o eve getiremezdim. Çete tehlikeliydi. Onları seviyordum, kardeşimdi hepsi. Onlar size zarar vermezdi ama bizim zarar verdiğimiz adamların çevresinde zaaflarımızı kullanabilecek çok insan vardı. Bu yüzden sizi korumak için yalnız olmalıydım. Ve onlara bunu anlattığımda başta gitmek istememi kabul etmediler ama kardeşlerinin onları satmayacağını bildiklerinden, istediğim zaman geri dönebilmek üzere size kavuşmama izin verdiler."

"Beni daha önceden tanıyorlar mıydı yani?" diye sordum dehşet içinde.

"Hayır, Nisan." dedi. "Eğer, senin kardeşim olduğunu bilselerdi, sana asla dokunmazlardı."

Tam bu sırada kapı çaldı. Hemen toparlanıp kapıyı açtık. Teyzem ve Eylül'ü görünce bir an onları unuttuğumu fark ettim. Demek ki, konuşmaya başlayalı bayağı zaman geçmişti.

Abim gülümseyerek Eylül'ü kucağına aldı ve içeri geçti. Ben de teyzeme gülümseyip, aç olup olmadıklarını sordum.

Bir saat içinde yemek yedik, her şey toplandı ve teyzem Eylül'ü yukarı uyutmaya çıkardı. Biz de sanki abimle baş başa olmak için yer arar gibi, balkonda bittik. Bugün ilk defa sigara içmeme izin verdi.

Sigarayı yaktıktan sonra, "Peki şimdi ne yapacağız abi?" diye sordum.

Gözlerini karşıya dikti ve, "Okan gelmeden önce bu işi halletmek için dışarı çıkmıştım. Bir arkadaşımla buluştum. Şehir dışında merkezden uzakta bizi kimsenin bulamayacağı bir ev buldu bana. Yarın sabah erkenden ilk işimiz oraya gitmek olacak."

Sabaha kadar balkonda oturduk ve sohbet ettik. Geleceğimizi, hayallerimizi konuştuk. Yeri geldi kahkahalarla güldük, yeri geldi hüzünlendik ağladık. Daha doğrusu ben ağladım o beni teselli etti.

Saat 7'ye geldiğinde abim evi bulan arkadaşıyla son bir iş için konuşacağını, geldikten sonra da hazırlanmamız gerektiğini söyleyip gitti.

Ben de o sırada kahvaltıyı hazırlamakla meşguldüm. Domates ve salatalıkları tabağa doğradıktan sonra biraz yağ ve limon döküp sofraya koydum. Diğer kahvaltılıkları da sofraya koyduktan sonra teyzemin odasının kapısını tıklattım.

Teyzem kapıyı açıp içten bir tebessümle, "Günaydın kızım, erkencisin?" diye sordu.

"Öyle oldu biraz." dedim gülümsemesine karşılık vererek. "Koray dışarı çıktı. Bugün şehir dışına gidiyormuşuz. Ve artık bizi kimsenin bulamayacağı, güvenli bir yere taşınıyoruz."

Teyzemin kaşları aniden havalandı, "Haberim biraz geç oldu ama olsun." Bana bir adım atıp sarıldı sımsıkı. "Artık her şey çok güzel olacak kızım."

"Biliyorum, teyzeciğim. Hadi gel kahvaltı edelim daha sonra toparlanalım."

"Ben bir elimi yüzümü yıkayayım. Eylül'ü de uyandırıp gelirim kızım." dediğinde başımla onu onayladım ve mutfağa indim.

Birkaç dakika sonra Eylül ve teyzem içeri girdi. Eylül gözlerini ovuşturarak sandalyelerden birine oturdu ve içten gülümsemesiyle, "Günaydın ablacığım." dedi.

"Günaydın ablacığım." dedim gülümseyerek.

Kahvaltımızı ettikten sonra masayı toparladım. Teyzem odasına gidip kendi kıyafetlerini ve Eylül'ün kıyafetlerini toplamaya başladı. Ben de odama gidip kıyafetlerimi toplamaya başladım. Odamın kapısı tıklandığında, "Gelebilirsin." dedim sakin bir sesle. Kapı açıldığında karşımda Eylül'ü gördüm. Elimdeki pantolonu bırakıp hemen yanına gittim ve boyuna yetişebilmek için diz çöktüm. "Ne oldu ablacığım?"

"Abla şey," dedi çekingen bir sesle. "Gitmeden önce şu bahçede ip atlayabilir miyim?"

"Olmaz ablacığım. Gittiğimiz yerde oynarız ama senle oyun, söz." dedim onu ikna etmek için.

"Ablacığım lütfen." dedi telaşlı telaşlı. "Siz toparlanana kadar ip atlamak istiyorum. Ne olur camdan bakarsın bana. Ne olur, ne olur, ne olur."

"Tamam, tamam." dedim gülerek. Alnına bir öpücük kondurdum ve geri çekildim. Elinden tutup bahçeye kadar ona eşlik ettim. Daha sonra elimle etrafı göstererek bir çember çizdim ve, "Bak buradan öteye sakın ayrılma, yoksa çok kızarım. Camdan baktığımda görebileceğim bir yerde dur." dediğimde boynuma atladı ve sarıldı.

"Tamam ablacığım, teşekkür ederim." Elimdeki ipi alıp gösterdiğim yerde oynamaya başladığında ona gülümseyerek baktım. Çocuklar bu dünyadaki en güzel şeydi. Suçsuz, günahsız ve masum. Her şeyden bihaber ve mutlu.

Arkamı dönüp tekrardan eve girdim ve odama çıkıp kıyafetlerimi toplamaya başladım. Camdan baktığımda hala ip atladığını gördüm. Pantolonumu elime alıp ikiye katladım ve valize koydum. Tişörtümü de katladıktan sonra onu da sırt çantasına koydum ve camın önüne ilerledim. Karşımda gördüğüm manzarayla şok olmuştum. Batuhan!

Batuhan gelmişti ve Eylül'ü kucağına almıştı. Eylül ve Batuhan'ın gözleri yukarıya tırmanıp beni bulduğunda dehşet içinde baktım onlara. Ayaklarım yere çivilenmişti ve burada öylece durmak dışında bir şey yapamıyordum. Batuhan eğilip Eylül'ün kulağına bir şeyler fısıldadı. Daha sonra Eylül güldü ve bana el salladı. Batuhan'ın dudakları serseri ve tehlikeli bir edayla yukarı kıvrıldığında gözlerim direkt gözlerini buldu. Batuhan elini kaldırıp Eylül'le birlikte bana elini salladı.

Elimle dur işareti yaptım panik içinde ve koşarak merdivenlerden indim. Teyzem o sırada odadan çıkmıştı. "Eylül nerede Nisan?" diye sorduğunda ona bakamadan koşmaya başladım.

"Eylül!" diye bağırdım çığlık çığlığa. Merdivenlerden indiğimde siyah bir araba gözden kaybolmak üzereydi. Yetişemeyeceğimi bilmeme rağmen çığlık çığlığa koştum peşlerinden.

"Eylül!!!"

Bir süre öylece baktım arkalarından daha sonra koşarak tekrardan eve girdim ve teyzemin bağırışlarını umursamadan telefonumu elime alıp Koray'ı aradım.

Koray birkaç çalışta açtı. "Nisan?"

"Abi." dedim gözyaşları içinde. "Abi aldı Eylül'ü. Abi kaçırdılar Eylül'ü. Ne olur yetiş gözünü seveyim ne olur!" diye bağırdığımda telefon yüzüme kapanmıştı. Telefonu yatağa fırlatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Teyzem de benim gibi ağlıyordu. "Nasıl buldular bizi?" dediğinde cevap vermedim.

"Eylül..." dedim ağlayarak. "Allah'ım ne olur ona bir şey yapmasınlar. Ne olur ona zarar vermesinler ne olur."

Kapı alacaklı gibi çaldığında koşarak kapıyı açtım. Koray gelmişti.

Yakalarına yapıştım ve, "Ne olur bul onu abi." dedim gözyaşlarımı silme gereksinimi bile duymadan. "Yalvarırım kurtar onu. Ona zarar vermelerine izin verme."

"Burada bekleyeceksiniz." dedi sertçe. Alnında bir damar çıkmıştı ve suratı kıpkırmızıydı. Çok sinirli ve endişeli gözüküyordu.

"Ne demek burada bekleyeceksiniz? Abi sen yerlerini biliyorsundur. Ne olur gidelim abi."

"Kes sesini Nisan. Burada bekleyeceksiniz dedim." dedi biranda bağırarak. "Kardeşimi kurtarmaya giderken bir kardeşimi daha kaybetmek istemiyorum. Onun istediği zaten sensin. Oraya senle gidersem ikinizi de kaybedebilirim." dediğinde susup kalmıştım. Tamam demekten başka çarem yoktu.

Koray gittikten sonra öylece bekledik teyzemle. Odanın içinde bir sağa bir sola yürüyerek.

Batuhan kucağında Eylül ile eve girdiğinde herkes şaşkındı. Ama onun aklındaki plan ise bambaşkaydı. O her daim istediğini elde ederdi. Etmek zorundaydı. Bu hayatta bir kayıp daha vermeye niyeti yoktu. Ares, "Ne yaptın lan sen?" diye sordu dehşet içinde. "Kim bu çocuk?"

Batuhan alaycı bir tavır takındı ve, "Nisan'ın kardeşi." dedi kısaca.

Cengiz'in gözleri irileşti. "Batuhan sen ne yaptığını sanıyorsun kardeşim?" dedi. O da dehşet içindeydi. Artık Batuhan'ın takıntılarından kurtulmak istiyordu. "Küçücük kızı nelere alet ediyorsun lan? Bıktık senin takıntılarından."

Cengiz Batuhan'ın üstüne yürüyecekti ki, Batuhan bir adım geri çekildi. "Küçük veledi korkutmak istemeyiz değil mi?"

Ares evin içinde bir sağa bir sola giderken saçlarını çekiştirmeyi de ihmal etmiyordu. Okan şaşkın, Semih ve Ayaz'da üzüntülüydü. Batuhan'ın planlarına ve intikamlarına akıl sır ermiyordu. Yaren küçük kıza doğru bir adım attı ve Batuhan'ın kucağındaki kıza ellerini uzattı.

"Gel ablacığım. Ben ablanın arkadaşıyım. Ablan gelene kadar seninle oynayalım biraz." Bunu söylerken Batuhan'ın gözlerinin içine bakmıştı. Batuhan hiçbir şey söylemeden Eylül'ü Yaren'e uzattı. Yaren Eylül'ü kucağına alıp oradan uzaklaştı ve odalardan birine girdi.

Ayaz Yaren'in gittiğinden emin olduktan sonra Batuhan'a döndü. Belki de o, Batuhan'ı anlayan ve Batuhan'a yakın olan tek kişiydi. "Bu yaptığın saçmalık kardeşim." diye fısıldadı sertçe. "Küçücük kızı nasıl ayrı düşürebilirsin ailesinden? Bu kadar vicdansız mısın sen gerçekten?"

"Öyleyim." dedi Batuhan sırıtarak. "Bende vicdanın v'si bile yok. Ne sanıyorsunuz ki? Ben bir katilim. Katillerin vicdanı olmaz. O yüzden beni vicdan mahkemesinde gereksiz yere yargılamaya çalışmayın."

"Bu yaptığın çok saçma ama! Ve gereksiz. Nisan gitti. Zaten burada durmasının bir mantığı da yoktu. Rahat bırak artık insanları. Şu takıntılarından kurtul!" dedi Ayaz delirmiş gibi.

Batuhan başını arkaya atarak gür ve tok bir kahkaha attı. "Bunu sen mi söylüyorsun cidden? Takıntılı olduğumu sen mi söylüyorsun?" Bir kez daha güldü. "Ulan ben takıntılıysam sen nesin ulan? Yaren kaçtıktan sonra neden bulmaya çalıştın onu? Neden getirdin tıktın tekrardan bu kafese?"

"Bu çok ayrı bir olay!" diye bağırdı Ayaz. "Bunu sana daha önce de söylemiştim. Beni anlarsın sanıyordum." dediğinde Batuhan Ayaz'a bir adım daha attı.

"Ben de beni anlarsın sanıyordum ama anlamadın." dedi tükürür gibi. Sesinin tonundan acımasızlık akıyordu. Tam gidecekti ki tekrardan arkasını döndü.

"Hiçbiriniz beni yargılamaya çalışmayın. Bana engel olamazsınız bunu da bilin. Ben ne istersem onu yaparım. Tıpkı sizin gibi. O kızı bu eve getiren sizdiniz. Ben o kızı yollayın dedikçe o burada kalmaya devam etti. Şimdi ise ben istiyorum onun bu eve gelmesini. O kadar suça ortak ve şahit oldu. O da artık bizden biri haline geldi. Her ne kadar bunu istemese de. O yüzden arkadaşlar, o kız buraya gelecek!"

Batuhan son sözü söylemişti. Herkes oldukça öfkeli aynı zamanda hala şaşkındı. Ares masanın üstündeki şişeyi ve bardakları tek seferde devirdi. Artık her şey çıkmaza girmişti.

Koray ise öfkeden deliye dönmüştü. Bir kardeşini kurtarmak için türlü yollar denerken şimdi diğer kardeşini kaçırmışlardı. Eğer onun benim kardeşim olduğunu bilselerdi böyle olmazdı diye düşündü içinden. Tabi Batuhan hariç. Batuhan ne olursa olsun kimseyle samimiyet kurmazdı. Bencilin tekiydi. Kardeşini çalmıştı ondan.

Arabasına binip gazı kökledi. Arabanın tekerleri çığlık atarak hızlandığında ne olacağını düşünemiyordu bile. Uzun zaman sonra tekrardan karşı karşıya geleceklerdi. Eski zamanları düşününce hüzünlendi Koray. Çok şey alıp götürmüştü hayat ondan. Tek istediği mutlu ve huzurlu bir hayattı oysa ki. Fazlası değildi.

Sağa sapıp dümdüz gittikten sonra bu sefer sola saptı. Okan sayesinde nerede oturduklarını biliyordu. Genelde bir yere bağlı kalmaz, sürekli ev değişirlerdi. Tabi para boktu. Kimi öldürürlerse onların da parasını çalıyorlardı. Dostça ayırmıştık yolları diye düşündü içinden. Onları kardeş olarak görüyordu hala. Tabi onlar da Koray'ı. Ama hiçbir zaman Batuhan'ın duygularından emin olamamıştı. Çünkü Batuhan duygularını zor yansıtan bir insandı. Karakteri farklıydı ve aykırı. Telefonu çaldığında Okan'ın aradığını gördü. Bekletmeden açtı telefonunu ve kulağına götürdü.

"Koray, Eylül burada. Batuhan Eylül'ü kaçırmış. Nasıl oldu bu?" diye sordu telaş içinde. Sessiz konuşuyordu kimse duymasın diye.

Koray'ın çatık kaşları sanki mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı. "Ben ev için son işi halletmek için çıkmıştım. O sırada bizimkiler evde tekti. Evi nasıl buldu, nasıl kaçırdı hiçbir fikrim yok. Nisan aradı abi çabuk gel Eylül'ü kaçırdı diye. Tek hatırladığım bu. Daha sonra atladım arabaya. Şimdiyse geliyorum."

"Abi dikkat et." dedi Okan üzgün bir sesle. Batuhan'ın planlarından, intikamlarından kurtuluş yoktu. Telefonu kapattıklarında Koray telefonu fırlatmıştı diğer koltuğa.

Gaza tamamen bastığı için oldukça hızlı varmıştı varmak istediği yere. Evin önünde durduğunda telefonunu arabada bıraktı ve arabadan çıkıp kapıları kilitledi. Evin kapısının önüne gelip kapıyı yumrukladı. Açılmasını beklerken kapıya hala vuruyordu. Sinirini kapıdan çıkarıyordu.

Kapı açıldığında görüş alanına Cengiz girmişti. İkisi de birbirine bakakalmıştı. Batuhan arsızca koltuğa yayılmış sigarasını içiyordu. Cengiz'in kaşları havalandı ve, "Koray?" dedi tebessüm ederek.

Koray içeri hızla girdi ve etrafa bakındı. Tüm çete aniden ayaklandı ve Koray'ın yanına geldi. Ayaz gülerek, "Hassiktir Koray?" dedi şaşkınlığını gizleyemeyerek. Semih'inde yüzünde aynı tebessüm baş göstermişti. Ares Koray'a doğru bir adım attı ve karşısına dikildi. Her ne kadar durumları şuanda bok gibi olsa da Koray'ı uzun yıllardan sonra tekrar gördüğüne çok sevinmişti. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.

"Nerede o piç?" diye bağırdı Koray deli gibi. Batuhan koltuktan kalktı ve Koray'a doğru adımladı.

Yüzünde alaycı bir ifade oluştu. "Buradayım."

Koray Batuhan'ın yakasına yapıştığında Batuhan hala alayla gülüyordu. "Nerede lan kardeşim? Kardeşimi getir bana piç herif."

"Üç yılın ardından seni tekrardan görmek çok güzel, kardeşim. Kavga ederek kavuşsak bile."

Herkesin ağzı on metre açık gözleri büyümüş bir şekilde Koray'a bakıyorlardı. "Ne kardeşi Koray?" dedi Ares kaşlarını çatarak.

Koray gözlerini Ares'e dikti ve, "Eylül benim kardeşim." dedi dişlerinin arasından. Herkesin ağzından bir küfür savrulmuştu. Kardeşim dedikleri adamın kardeşleri yüzünden bu çeteden ayrılmak istediklerini herkes biliyordu ama kimse kardeşlerinin kim olduğunu bilmiyordu.

"O zaman...Nisan?" dedi Ares şaşkınca.

"Evet." dedi Koray aniden. "O da benim kardeşim. Ve onlar için ayrıldım bu çeteden. Biliyorsunuz. Sadece kim olduklarını bilmiyordunuz ve onu da bilmenize gerek yoktu zaten."

Ares elini saçlarının arasından geçirdi ve Koray'ın önünde dikildi. "Kardeşim, eğer Nisan'ın senin kardeşin olduğunu bilseydim onu bir dakika bile burada tutmazdım biliyorsun." dedi.

Koray usulca başını salladı ve bakışlarını Ares'e çevirdi. "Biliyorum kardeşim. Benim sizinle bir problemim yok, olamaz da. Bana yaptığınız iyiliği unutamam. Ama bu piç benim kardeşim olamaz." dedi eliyle Batuhan'ı göstererek.

Batuhan elini kalbine koydu ve, "Aaa alınıyorum ama bak." dedi gülerek.

Koray tekrardan Batuhan'ın önünde durdu ve, "Kardeşimi getiriyorsun." dedi öfkeyle. "Hemen!"

Batuhan hareket dahi bile etmeyince Koray, "Pekala o zaman ben gider alırım." diyip harekete geçti. Batuhan Koray'ın omzundan tutup onu geriye itti ve belindeki silahı çıkardı.

"Dinle beni sevgili kardeşim." dedi ve öfkeli bakışlarını Koray'a çevirdi. "Bu elimdekini görüyor musun?" Silahı gösterip gülümsedi. "Eğer bir adım daha atarsan, önce seni sonra Eylül'ü en son da Nisan'ı öldürürüm. O yüzden eğer o içerdeki veledi istiyorsan, bana benim veledi getireceksin." Dedi itiraz istemeyen bir ses tonu ile.

"Saçmalıyorsun Batuhan." dedi Okan bağırarak. "Yetti bu kadar saçmalık."

Koray bir adım daha atacaktı ki Batuhan silahı Koray'ın kafasına dayadı. "Allah şahidim olsun ki Koray, eğer bir adım daha atarsan beynini dağıtırım. Ve beni biliyor, tanıyorsun. O içeri de sizin melek olarak adlandırdığınız küçük kızı öldürürken bile vicdanım sızlamaz. İkinizi de öldürdükten sonra Nisan'ı kaçırır, ona işkence ederek öldürürüm."

"Ve bunu yapmayı emin ol istemiyorum. Zararı sıfıra indirgeyerek, en az zararla Nisan'ı bana getirmeni istiyorum." Bunu söylerken gülümsemesi solmuş yüzü ciddi bir ifade takınmıştı.

Koray biliyordu Batuhan'ın bunu yapabileceğini. Eğer o kafasına bir şey koyduysa yapardı. Ve kardeşlerinin ölmesi isteyeceği son şey bile olamazdı. Onun için ölmek dert değildi. Ama onları bir kez daha sahipsiz bırakmak istemiyordu.

Koray bir adım geri çekildiğinde Batuhan gülümsedi ve silahı indirdi. "Aferin benim kardeşime, işte böyle. Şimdi git buradan."

Koray çaresizce kaldı öylece. Ne yapacağını bilemeden. Küçük kardeşi üst kattaki odalardan birinde uyuyordu belki de. Ama hiçbir şey yapamıyordu. Kimse bir şey yapamazdı.

Kapıyı çarpıp arabasına tekrar binerken yumruğunu direksiyona geçirdi birkaç kez. Saçlarını çekiştirip çığlık attı ve ağlamaya çalıştı. O da ağlayabiliyordu. O da bir insandı.

Saatlerdir abimi bekliyorduk. Kucağında Eylül ile birlikte. Kapı çaldığında hızla açtım ve görüş alanıma abim girdi. Yanında Eylül yoktu. İçeri geçtiğinde hiçbir şey söylemeden salona geçti. Teyzem, "Oğlum Eylül nerede?" dediğinde cevap vermemişti.

Gözleri kıpkırmızıydı büyük ihtimalle ağlamıştı.

"Abi Eylül nerede?" diye bağırdığımda aniden sarsıldı ve bana döndü.

"Eylül'ü alamadım. Batuhan çıldırmış gibi. Son gördüğümde deliydi ama şimdi zırdeli. Eylül'e bir şey yapmazlar biliyorum. Onu en yakın zaman da oradan alacağım. Ve buradan kaçıp gideceğiz."

"Abi bu da ne demek?" diye bağırdım bilinçsizce. "Eylül'ü nasıl alamazsın oraya kadar gidip?"

"Kolay mı sanıyorsun?" diye bağırdı abim ayağa kalkarak. "Beni öldüreceklerini söylediler. Kendi ölümümden korkmuyorum Nisan! Ben öldükten sonra Eylül'ü de öldürüp seni kaçıracağını söyledi. Yapamaz mı sanıyorsun? Benim tek korkum sizi bir kez daha sahipsiz bırakmak! Sizin canınız için canımı veririm. Ama o herif sizin de canınızı alır biliyorum. Batuhan'ı az çok tanımışsındır."

"Tanıdım." dedim aniden sakinleşerek. Evin içinde bir sağa bir sola yürüyüp durdum. "Abi ben gidiyorum."

Teyzem ve abim aynı anda konuştu: "Ne?"

"Abi bana bir şey yapmazlar biliyorum. Senin lafını dinlemez Batuhan. Batuhan'ın istediği benim. Ben o eve gidip Eylül'ü alacağım."

"Sen ne olacaksın sonra?" diye bağırdı dehşet içinde. "Seni bırakır mı sanıyorsun?"

"Oraya kendi isteğimle gittiğim için benim sizinle görüşmeme bir şey demez, biliyorum. Eylül'ün orada, o kirli ve kanlı kafeste kalmasına izin veremem. Ben gidiyorum abi. İstediği kişi ne sen ne Eylül. İstediği kişi benim."

"Hiçbir yere gitmiyorsun." dedi abim nemli gözlerle. Yanıma gelip suratımı avuçlarının arasına aldı ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Eylül'ü ben kurtaracağım. Sen gitmiyorsun."

Bir adım geri çekilip abimin gözlerinin içine baktım. "Ben gidiyorum abi. Eylül'ü benden başka kimse kurtaramaz."

"Sus lütfen." dedi gözlerini kapatarak. Alnı kırışmıştı. Bu onun düşünceli gözükmesine sebebiyet vermişti.

"Susmayacağım abi." dedim dolan gözlerimle. "Beni oraya götüreceksin. Bende gidip Eylül'ü alacağım. Sen Eylül'ü eve götüreceksin. Ben oradayken size kimse bir şey yapamaz. Bana zarar vermezler, biliyorsun."

"Biliyorum ama..." dediğinde lafını kestim.

"Aması yok. Eğer beni sen güzellikle götürmezsen ben kaçarım. Yemin ederim kaçarım abi. Ve bir daha görüşmem sizinle. Şimdi beni götür."

Gözlerimin içine baktı bir süre. Gözlerimi ondan alıp teyzeme çevirdiğimde elini ağzına koyup ses çıkarmadan ağladığını gördüm. Gözlerim tekrardan Koray'ı bulduğunda onun da gözlerinin dolduğunu hissettim.

Bir şey demesine fırsat vermeden yanından ayrılıp yürümeye başladım. Orada dikildiğini fark edince omzumun üstünden dönüp baktım. "Hadi abi. Eylül'ün daha fazla orada durmasını istemiyorum."

Daha sonra hiçbir şey söylemeden kapıdan çıktım ve aşağıya indim. Koray'da arkamdan geliyordu. Arabanın kilidini açtığında hemen kapıyı açıp bindim. Oda kendi tarafına geçti ve arabayı sürmeye başladı. Ellerine baktığımda titrediğini gördüm. Bunu saklamak için direksiyonu sıkıyordu. Dolan gözlerimi gizlemek için camdan dışarıya baktım ve sessizce burnumu çektim.

"Siz benim kardeşimsiniz. Sizi sahipsiz bırakamam. Onlar bana ihanet etmez. Her ne kadar piç olsa da Batuhan'da beni seviyor biliyorum. Eğer sevmeseydi ya da değer vermeseydi beni orada çekip vurabilir, seni kaçırabilirdi." dedi ve sertçe yutkundu. "Batuhan buraya Eylül'ü almaya geldiğinde onun yerine seni de kaçırabilirdi. Ama bunu yapmadı. Çünkü senin kendi isteğinle kaçtığın gibi, yine kendi isteğinle geri gelmeni istiyor. Batuhan için zor diye bir şey yok."

Başımı sallayıp onu onayladım. "Kendi isteğimle gelmemi istiyor." Acı içinde güldüm. "Ve öyle de oluyor."

Başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. "Seni orada bırakmayacağımı biliyorsun değil mi? Er yada geç seni oradan alacağım. Sakın vazgeçtiğimi düşünme."

"Biliyorum." dedim sessizce.

"Batuhan'ın tek istediği de sen değilsin. O çeteden sizin için ayrılmak istediğim de yine sorun çıkartan tek kişi Batuhan olmuştu. Hep bir arada olmak istiyor takıntılı herif. Yıllarca beni aradı. Eğer bulabilseydi, beni de kaçırırdı ruhsuz."

"Batuhan neden böyle?" diye mırıldandım kendi kendime. "Neden bu kadar kötü?"

"Ona kötü de diyemiyorum. O hasta Nisan. O gerçekten hasta. Bizim gibi değil. Mantık denilen kelimenin anlamını bile bilmiyor. Ne isterse onu yapıyor. Tehdit ederken blöf atmıyor gerçekten yapabileceklerini söylüyor. Eylül'ü öldürürüm derken blöf yapmıyordu. Gerçekten öldürürdü ve ben buna göz yumamazdım."

Kafamı salladım. "Kendini suçlama sakın. Senin bir suçun yok. Suçlu birini arıyorsak o da Batuhan. O gerçekten dediğin gibi, hasta. Mantıklı davranamıyor. Tedavi olması belki de hastanede yatması gerek. Ama ona bunu söylersek kendini değil de bizi deli olarak görür."

"Evet." dedi sadece. Diyecek başka bir şey yoktu. Kelimeler tükeniyordu. Araba aniden sarsılarak durduğunda Koray gözlerini direksiyondan çekmemişti. "Hadi abi." dedim sesimin titrememesi için şükrederken.

Hiçbir şey demeden arabadan indiğinde bende kapımı açıp inmiştim. Hızlı ve büyük adımlarla tam önümde durdu ve bana sımsıkı sarıldı. Bende ona. Gözyaşlarım gözüme ulaştığında dişlerimi sıktım. Eğer ağlarsam her şey daha kötü olabilirdi. Gözyaşlarımı içime akıttım ve bir adım geri çekilip abime baktım.

Ellerini yanaklarıma koydu ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Sen çok cesur bir kızsın. Bu bir veda değil biliyorsun değil mi?" dediğinde duygusallığı yok etmek açısından, "Elbette değil abiciğim biliyorum." dedim gülümseyerek.

Kapının önünde durduğumuzda çok korkuyordum. Buraya kendi ayaklarıma geldiğime inanamıyordum. Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Kapı açıldığında görüş alanıma Batuhan girmişti. Kucağında da Eylül vardı. Gözlerim aniden büyüdüğünde atılıp Eylül'ü elinden almamak için kendimi zor tutmuştum. Daha sonra ne olacağını düşünmeden ellerimi uzattım.

Eylül'e uzandığımda tereddütsüz hemen bana uzattı. Büyük ihtimalle uykudan uyanmıştı. "Abla?" dedi gülümseyerek.

Kucağıma aldım ve, "Ablacığım." diye fısıldadım. O sırada gözümden bir damla yaş aktı ve Eylül'ün pileli elbisesine düştü. Batuhan'da bunu görmüştü. Arkamı dönüp Eylül'ü Koray'a verdiğimde herkes bizi izliyordu.

Batuhan memnun olmuşçasına gülümsüyordu. Abime ve Eylül'e sımsıkı sarılıp gözyaşlarımı içime akıttım. Ağlamamı görmelerini istemiyordum. Bu daha da zor olurdu. Ikisinede sayısız öpücükler kondurup yanlarından ayrıldım ve kapıya doğru ilerledim. İçeri adımımı attığımda Batuhan'ın yüzüne bile bakmadan abime ve Eylül'e döndüm. Abim Eylül kucağında karşımızda öylece duruyordu belki insafa gelir diye. Ama gelmezdi. O insafsız ve vicdansız bir katildi.

Abimin gözünden bir damla yaş düştüğünde benimde gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Dayanamadım ve tekrardan koşup yanlarına gittim. Eylül, "Abla nereye?" diye sordu masum sesiyle. "Yine mi arkadaşlarında kalacaksın? Ben seni çok özlüyorum." Ağlamamak için yukarı bakıp derin nefesler aldım. Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirip Eylül'e baktım. "Ablacığım arkadaşlarım beni çok özlemiş. Ben bir süre onlar da kalacağım ama merak etme ayrılığımız eskisi kadar sürmeyecek. Geldiğimde de sana ayıcık alacağım." dedim.

Eylül gülümseyip boynuma sarıldı. Daha sonra kafasını Koray'ın omzuna yasladı. Koray tek koluyla beni kendine çekti ve başımı göğsüne gömdü. Titreyen göğsünden ağladığını anlamıştım. Saçlarımın arasına sayısız öpücükler kondurdu ve fısıldadı: "Yemin ederim seni kurtaracağım buradan. Bu bir veda değil bunu aklına kazı. Seni, teyzemi ve Eylül'ü alıp kaçıp gideceğim buralardan."

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım ve gülümsedim. "Aynen öyle yapacağız abiciğim."

Bir adım geri atıp uzaklaştığımda onlara, "Sizi çok seviyorum. Sizden başka kimsem yok." diye fısıldadım.

Bugün benim hayatımın dönüm noktası olmuştu. Gerçekten birini kurtarmak için kendimi feda ettiğim ve bundan gram pişmanlık duymadığım bir gündü. Bugün benim gerçekten büyüdüğüm gündü. Korkularımı görmezden gelip, kendimi korkularla yüzleştirdiğim gündü.

Arkamı dönüp kapıya doğru yaklaştım ve içeri girdim. Onları belki son görüşüm olabilirdi. Yarın yaşayacağımızın garantisi yoktu. Güzel yüzlerini aklıma kazıdım ve onlara gülümseyerek baktım. Kapı yavaşça kapandığında abim ve Eylül görüş alanımdan çıkmıştı. Arkam Batuhan'a dönük duruyordum hala. Batuhan'ın nefesini ensemde hissettiğimde gözlerimi sımsıkı kapatıp dişlerimi sıktım. O sırada birkaç damla daha düştü gözlerimden yanağıma doğru.

"Kuş yuvaya döndü." dedi alaycı bir sesle. Arkamı dönüp gözlerinin içine baktığımda oldukça mutlu olduğunu fark ettim. Konuşmama izin vermeden kendisi devam etti: "Yuvaya hoş geldin küçük kaçak."

MERHABA :)

21 SAYFALIK, OLDUKÇA UZUN, AKSİYONLU, DUYGUSAL, EKŞINLI BİR BÖLÜM OLDU. VE DOĞRUYU SÖYLEMEK GEREKİRSE EN AMA EN İÇİME SİNEN VE EN ÇOK SEVDİĞİM BÖLÜM OLDU. BİTİRİRKEN BİR OH ÇEKTİM VE RAHATLADIM.

LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN...

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

BU ARADA LÜTFEN, 'ÇOK GÜZEL OLMUŞ, YB.' GİBİ YORUMLAR YAPMAK YERİNE PARAGRAF İÇLERİNE DUYGU, DÜŞÜNCELERİNİZİ VE HİSSETTİKLERİNİZİ YAZIN. TEK İSTEDİĞİM BU. YAZARKEN AĞLADIĞIM BİR BÖLÜM OLDU. BEN DUYGUSAL BİR YAZARIIIIM :(

SEVİLİYORSUNUZ.

Continue Reading

You'll Also Like

326K 21.2K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.8M 67.1K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
280K 14.1K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!
131K 8.1K 23
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...