Telekinezi

By nilsuilgin

3.7M 195K 53.2K

UYARI: Hikayeyi okurken sakın henüz okumadığınız bölümlere bakmayın. Gizem/Gerilim olduğu için spoiler yiyebi... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
Tamam mı, Devam mı?
-6-
-7-
DUYURU
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31- Yılbaşı Özel
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
ÖNEMLİ NOT^^
-57-
-58-
-59-
-FİNAL-
Yazardan Müjdeler!
Yeni Bir Dönem
Siz Birer Mevsimsiniz

-56-

26.9K 1.5K 463
By nilsuilgin

Bu bölüm finale zemin hazırlıyor arkadaşlar. Umarım bölüm size sıkıcı gelmez. Size aylardır anlatmayı beklediğim hikayenin bir parçasını öğreneceğiniz için SABIRSIZLANIYORUM!!

İyi Okumalar^^

GEÇMİŞ (FLASHBACK)

Yaklaşık on dakika sonra hepimiz arabanın çevresinde toplanmıştık. Annemler arabaya bindi. "Maya, Eray gelsenize," diye seslendiler.

Eray "Gelemem." dedi. "Lütfen ya. İyi şeyler olmayacak. Gidemeyiz. Ben...Kaza olacak, hissediyorum. Kaza olacak."

"Sakinleş," dedim Eray'a. "Gitmek zorundayız. Bana güven. Lütfen sakinleş.". Yüzünü ellerimin arasına aldım. Gerçekten iyi hissetmiyordu.

Arka koltuklara oturduk ve ikimiz de emniyet kemerlerimizi taktık. Annemler de takmıştı. Ama benim emniyet kemerim bir türlü girmiyordu, uğraşmama rağmen kemerimi takamamıştım.

Ama bunu kimseye söylemedim.

Ve ölüm yolculuğuna başladık.

Dolunay'ın Ağzından

Benden bekleneni nihayet yapmıştım ve hiçbir şey ters gitmedi. Arabayı bana o hazırlattı, ben ise sadece sürdüm. Büyük bir kaza olmasını sağlamayacaktım elbette, tek istediğim gündemi biraz değiştirmekti. O benden bunu istemişti.

Şu an Maya'nın yattığı hastanenin bahçesinde oturuyorum. Zaten durumu kritik değildi. Muhtemelen kısa sürede toparlar. 

Onunla çalışmayı bu sabah saatlerinde kabul ettim. Dün gece 2'de beni arayıp bir yere çağırdı. Gitmeyecektim, ama gittim. Bana dosyalar gösterdi ve slaytlar izletti. Kendisinin de tıpkı benim gibi olduğunu kanıtladı. Ona güvenip güvenemeyeceğimi bilemediğimden, düşünmek istediğimi söyledim. Sonuçta beni tanıyordu ve tedirginliğimi anlayışla karşılayabilirdi. 

Eve gittim, sabaha dek oturup düşündüm. Babamın ölümü sırasında olanlara rağmen -ve ben hala nedensizce kendimi suçlasam bile- sonunda onu geri aradım. Onunla çalışmayı kabul ettiğim anda bana ilk görevimi verdi. Ben de başarıyla yerine getirdim.

Maya, Eray ve Sero ile ne kadar uğraşsa da şimdilik onun için ölmesi gereken tek bir kişi var. 

GÜNÜMÜZ

Maya'nın Ağzından

Kaza geçirdiğim o günü hafızamdan silemiyordum. Dolunay düşmanla o gün işbirliğine başlamıştı. İyi ama konumumuzu nereden bulmuş olabilirdi ki? Gerçi benimki de soru, adamın yapamadığı şey yok.

Eray'ı günlerdir görmedim. Onu ve sarı buklelerini özlüyorum. Bir yandan ise tedirginim. Onun kim olduğunu resmen biliyor ve onu bu konuda sıkboğaz ettiğimde ortadan kayboldu. Mesajında yalnız kalması gerektiğini yazmış. Belki de 'o'ndan bir tehdit aldı ve bunu hepimizin güvenliği için yapıyor.

Serenay dün gece beraber izlediğimiz filmden sonra kucağımda uyuyakaldı ve beni kıpırdamadan oturarak uyumak zorunda bıraktı. Sırtım, boynum hala sızlıyor. 

''İçecek bir şey ister misin?'' diye sordum. Serenay kafa salladı. Boğazı hiç boş durmuyordu. Ben bunu sorarken bile çikolatasından bir ısırık almıştı.

Ben meyve sularını koyarken konuştu. ''Sence Eray ne öğrendi?''

''Bilmiyorum.''

''Sen de biliyor ve benden gizliyor musun yoksa?'' dedi gülerek.

''Evet. Söylemeyi de düşünmüyorum.''

''Tamam, ben de kız kardeşime sorarım.'' Bir kahkaha patlattı ve çikolatasının bluzune bulaşmasını sağladı. ''Bak, ne yaptım''

''Aferin. Bir daha benim gardrobumdan giyinmeyeceksin. Zaten bluzum sana bol gelmiş. Kilo al biraz.''

''Deniyorum,'' dedi elinde ezdiği paketi göstererek. ''Olmuyor.''

''İticisin.'' 

Zayıf insanlardan zaten nefret ediyordum, yiyip de kilo almayanlar ise beni tam anlamıyla çileden çıkarırdı. Stresten gittikçe kilo alıyordum. Temmuz ayındaydık ve sorsanız karne ortalamamı bile tamamen hatırlayamazdım. Bu olaylar yüzünden okuldan resmen kopmuştum. Serenay ise benim aksime adapte olmuş gibiydi, zekasını çabucak konuşturup okula uyum sağlamıştı. Ama şimdi ise yaz tatilindeydik ve uğraşmamız gereken bir ton sorun bizi bekliyordu.

Lale Teyze'den gelen sürpriz bir telefonla tedirginliğim bir kat daha arttı. Serenay yerinde zıplayarak bana aramayı cevaplamadan önce hoparlörü açmamı işaret etti. Gülmemi bastırarak ona susmasını söyledim.

''Alo?''

''Maya, nasılsın tatlım?''

''İyi sayılır. Siz nasılsınız?''

''Sanırım seninle konuşmam gereken bir konu var. Evime gelebilir misin?''

Sessizliğimi bozmadım.

''Evde kimse yok... Rahatça otururuz. Sana sormam gerekenler var.''

''Peki,'' diyebildim. ''Tamam. Geleceğim.''

__________________

''Kahve ister misin?'' diye sordu Lale Teyze.

''Hayır, teşekkürler.''

Kısa süreli bir sessizliğin ardından geçip karşıma oturdu ve söze girişti.

''Pars ortalıklarda yok.''

İşte şimdi şaşırmıştım. ''Öyle mi?''

''Arkadaşlarını aradım. Onu hiçbir yerde bulamıyorum. Kız arkadaşı, Elis mi nedir, o da haber alamamış.''

''Benim hiç haberim yoktu. Çok üzgünüm ama endişelenmeyin. Belki kafasını dinlemeye ihtiyacı vardır. Dolunay'ın bir fikri var mıymış?'' Bunu üstüne bastırarak söyledim. O kızı gördüğüm yerde boğazlamak istiyordum.

''Ah, hayır. Beni yatıştırıyor ve hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Şimdi şu saçma sapan Fransızca dersine gitti. '' Dolunay'a onun da sinirli olduğu konuşmasından belliydi.

''Üzgünüm. Umarım... Yani umuyorum ki geri dönecektir. Siz endişelenmeyin.''

Lale Teyze tebessüm etmeye çalıştı. O an çok yaşlı biri gibi gözükmüştü. Çok az makyaj yaptığını fark ettim. ''Bana artık 'sen' demeye başlayabilirsin Maya'cığım. Böyle görünmez bir duvar örüyor gibisin.''

''Peki,'' dedim anlayışla. Nedense ona 'sen' diye hitap etme fikri bana kendimi, babasına adıyla hitap eden batılılar gibi hissetmemi sağlamıştı. Sebepsiz bir saygı takıntım vardı.

''Peki...'' dedim tekrar. ''Hiç kardeşin var mı Lale Teyze?''

Konuyu değiştirme çabam yersiz bir soruyla karşılık bulmuştu. Kendimi tebrik ettim. Lale Teyze eli hafifçe titreyerek kahvesini sehpanın üstüne bıraktı. ''Ah hayır, yok. Ailemin tek çocuğuyum.''

''Hmm... Ben de tek çocuğum. Eskiden bunu sıkıcı bulur muydunuz? Yani, bulur muydun?''

''Biraz.  Aslında küçüklüğümü pek hatırlamıyorum. Ama yine de insan bir kardeşi olsun isterdi sonuçta.'' 

Sonra yeniden rahatsız edici bir sessizlik çöktü. Lale Teyze kahvesini mutfağa götürdüğünde telefonumu çıkarıp instagrama girdim ve arama motoruna, ''parslan'' yazdım. Pars'ın kullanıcı adı buydu. 

Hesabı gizli olduğu için hiçbir şey göremedim. Keyifsizce anasayfama girip çıkış yaptım. Bu sırada Lale Teyze odaya girmişti. 

''Küçükken saçlarım kızıldı,'' diye söze girdi. ''Tıpkı Dolunay gibi. Bu özelliğini benden alıyor.''

''Neden boyattın ki?'' dedim açık kahverengi saçlarına bakarak. 

''Değişiklik olsun istedim. Belirgin bir nedeni yok, ama bu renk yakışmıyor mu?''

''Yoo, yakışıyor.'' diye yalan söyledim. İnsan neden kızıl gibi harikulade bir renge doğuştan sahip olup sonradan boyatırdı ki? Bence bu Allah'ın bir lütfuydu.  

Cep telefonuma bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi. Bir adres yazıyordu. Altına ise not düşmüştü. 

''Ben Eray. Serenay ve seni özlüyorum. Kafanı dinlemek isteyebileceğini düşündüm. Burayı senin için buldum. Dinlenmeye birebir etkisi var. Görüşürüz sevgilim...1544.'' Notunun sonundaki numara üçümüzün arasında olan bir güvenlik şifresiydi. Mesajı atanın Eray olduğuna inanmamı sağlamıştı. Kendi telefonundan atmamış olması beni tedirgin etti. Güvende olmamızı istiyordu.

''Ben artık kalksam iyi olur.'' diye mırıldandım. ''Görüşmek üzere Lale Teyze. Pars geri dönecektir, aklına kötü şeyler getirme.''

''Keşke bir şeyler içseydin...'' dedi ayağa kalkarken.

''Yok yok, gideyim artık. Tekrar teşekkür ederim.''

.

.

.

__________________

''Oha, bu neyin adresi!?'' diye sordu Serenay kibar olmaya özen dahi göstermeden. Kıkırdadım. Arkadaşımın tatlı huyları beni hep güldürüyordu.

''Bilmiyorum. Eray dediyse bir bildiği vardır. Bence gidelim. Ne dersin?''


''Neyle gideceğiz?'' diye homurdandı. ''Teyzemin arabasını ödünç alamam. Sürmeyi bile bilmiyorum.''

''Bahsettiği mahalleye giden bir otobüs var. Bizim sokağın karşısından bineriz.''

''Gerisi ise Allah'ın takdiri, Maya. Mahalleyi bulsak evi nasıl bulacağız?'' Oldukça karamsardı. Hiçbir şeyin iyi olacağına dair bir inancı olmamak zorunda mıydı?

''Birilerine sorarız. Yürü, hazırlan.''

.

.

.

________________

''Al işte, kaybolduk. Hava kararmak üzere.''

''Kaybolmadık Serenay. Saat ise daha altı buçuk. Az önceki teyzenin bize tarif ettiği yere doğru gidiyoruz.''

Yeniden homurdandı. Duyamadığım -belki de dinlemek istemediğim- bir şeyler hakkında şikayet etti. Bahsedilen evin önüne geldiğimizi çabucak anlayıverdim. Bu evi tanıyordum.

Biz daha Amerika'ya gitmeden önce burada kalmıştık. Bu evde doğmuştum ve bebekliğimin büyük kısmı burada geçmişti. Şaşırdım. Uzun zamandır eski evimizin varlığı aklıma dahi gelmemişti. Kiraya verecektik ama son anda o iş yattığı için ev öylece kalmıştı. Eray'ın burayı nasıl bulduğunu merak ettim. Belki de evdeydi ve bizi bekliyordu.

''Burası benim doğduğum ev...''

''Yok artık.'' Sonunda bir şey Serenay'ın ilgisini çekmeyi başarmıştı. 

Bahçenin girişinde uzun süredir kimsenin ilgilenmediği bitkiler yol boyunca sıralanmıştı. Evimiz müstakil gibiydi ama bir yandan moderndi. İki katlıydı. İçini elbette hiç hatırlamasam da buraya gelmek beni mutlu etmişti.

Anahtar kapının paspasının altındaydı. Serenay sayesinde bulduk. Onu buraya Eray bırakmış olmalıydı.

İçerisi tahmin ettiğimden daha az tozluydu. Mobilyaların eskiden bize ait olduğuna inanmak zordu. Hayatımda hiç görmediğim bir yerdi burası. Sadece varlığından haberdardım. 

Telekinezi gücümle koltuğun birini yukarı kata çıkan merdivenin önünden çektim. Biraz tozlu olduğu için dokunmak istememiştim. 

''Sen eşyaları bırak,'' dedim Serenay'a. ''Pencereleri açalım. Ben yanımda çarşaflar getirdim. Koltukların üstüne örteriz.''

''Eviniz güzelmiş.'' Başımı salladım. Aklıma babamın davasının bir süre önce düştüğü ve onun özgür bırakıldığı gelmişti. Daha doğrusu şehrin en iyi avukatını tutması sayesinde mahkemeden çıkan kararı para cezasına çevirmişti. Burayı temizletmesi için birilerini göndermiş olmalıydı. Ev rahat ve konforluydu.

Serenay yanımızda getirdiğimiz ufak eşyaları yerleştiriyordu. Ben üst kata çıktım. Odaları gezecektim.

Girdiğim ilk oda normal bir odaydı. İkinci bir salon niteliğindeydi. Yatak yoktu ancak birkaç koltuk ve gardrop duruyordu. Gardrobun içi tamamen boştu. Mobilyalar dışında bize ait olan her şeyi taşınırken almıştık doğal olarak.

Gardrobun altındaki çekmeceyi açtım. Paket halinde bir uçurtma duruyordu. Gülümsedim. Henüz 2-3 yaşındayken uçurtma uçurmayı nereden bilebilirdim ki? Muhtemelen büyüyünce kullanmam için annemler almıştı.

Annem telekinezi yapabildiğimi Amerika'da fark ettiklerini söylemişti. Yani bu ev benim tamamen normal anılarımı içeriyor olmalıydı. Her ne kadar o zamanlar bebek olduğum için hiçbirini hatırlamasam da. 

Çekmeceyi kapatıp kalkarken sırtım bir şeye çarptı. Çarpmanın etkisiyle arkamdaki komodin yere düştü. Yere boya kalemleri saçılmıştı. 

Resim yapmayı sevmiyor olmam gerekiyordu. Kalemlere basmamaya dikkat ederek odayı o halde bıraktım ve çıktım. Tam karşımda duran odaya doğru neredeyse koştum, çünkü üzerinde ''MAYA'' yazıyordu.

Bebek odama girer girmez içim mutlulukla dolmuştu. Küçük oyuncaklar, beşiğim... Hepsi duruyordu. Amerika'da yenilerini almıştık muhtemelen. Gözüme en çok çarpan şey ise dönme dolap şeklinde bir müzik kutusu olmuştu. Üstünde tek boynuzlu atlar vardı. Atlardan birinin üstünde gülümseyen bir prenses figürü duruyordu. Müzik kutusunun kapağında ise ayna vardı.

Onu kurup çalıştırdım. Müzik eşliğinde atlar dönmeye başladılar. Bu oyunu gülümseyerek izledim. Serenay'ın aşağıdan gelen sesini zorlukla işitmiştim. 

''Maya, sandviçleri hangi çantaya koydun!?''

Gözlerimi devirdim. Daha gelmeden önce yemek yemiştik. ''Gri renkli olanda.''

Bir süre sonra yeniden seslendi. ''Çantayı bulamıyorum, gelsene.''

Müzik kutusunu yerine bırakıp odadan çıkmaya hazırlandım. Ancak giderken kapının hemen yanında duran minik dolabın üstünde bir defterin durduğunu fark ettim. Serenay'a çantayı bulup verdikten sonra geri gelip defteri inceleyecektim.

GEÇMİŞ (FLASHBACK)

Sevgili Günlük,

Bugün annem bana bu güzel defteri aldı. Artık yazmayı da öğrendiğime göre sık sık buraya günümün nasıl geçtiğini anlatacağım. 

Aslında yazacak pek bir şey bulamıyorum. Bugün çok sıradandı. Okulda öğretmenim beni bir kez tahtaya kaldırdı. Onun dışında pek bir şey olmadı.

Şimdi küçük kardeşim ağlıyor. Elektrikler kesildi ve çizgi filmi kapanmış olmalı. Gidip ona bakacağım. 

Hala ağlıyor. Annem az sonra alışverişten gelir. Onu rahatlatmaya çalışacağım. Küçük ve tatlı Maya, ağlarken bile öyle tatlı ki...




Continue Reading

You'll Also Like

4.4K 1.9K 16
Kaderini değiştiremezsin. Hayatını düzene sokmaya çalışmazsın. Geçmişi unutamazsın. Geçmişi unutmaya çalışsan bile o hep senin yanı başındadır. Ha...
1.1M 56.3K 68
--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bi...
91.1K 5.9K 38
Bir Cin Prensi ve fani bir kadının kaderleri birbirine bağlandı. Arkadaşlar arası eğlencesine yapılan bir ayin ne kadar kötü sonuçlanabilir ki? Bir...
Değişim By v.

Science Fiction

776K 18.2K 10
Maya'ya göre: O sıradan bir zekaya, sıradan bir görüntüye, sıradan bir hayata sahip basit bir genç kızdı; insanlar gereksizdi, az insan çok huzuru be...