TÂRUMAR (DÜZENLENİYOR-KİTAP...

By mavihayaller547

15.6K 9.3K 1.8K

İmkansızların arasından sızıp hayatımıza giren ince bir sızıydı aşk... Uçurum kenarında ki insanların tek sığ... More

TANITIM
~Önsöz~
~1~ Adam gitti, kadın ağır yaralı...
~3~ Kendime gelemediğim için bu şehirden gidiyorum...
~4~ Her yerde sen varsın, ama sen hiç yoksun.
~5~ Deli damgası...
~6~ Gittin ama hayalimde kaldın...
~7~ Üç hafta sonra
~8~ Denizkızı
~9~ Deniz'in evi
~10~ Hakan geri dönüyor..
~11~ Şuram çok acıyor denizkızı
~12~ Ceyhun'un geçmişi
~13~ Kahvaltı
~14~ Sürpriz
~15~ Git baba, ihtiyacım kalmadı sana.
~16~ Gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
~17~ Sen Benimsin.
~18~ Deniz gidiyor.
~19~ DOĞUM GÜNÜ
DUYURUU!!!
~20~ Acıya Adım Adım...
~21~AİDS.
~22~ Hüzün.
~23~ Çağla Öğreniyor.
~24~ Aids Kimden Bulaştı?
~25~ Kirlendi Umutlarım.
~26~ Senden Önce Ben.
~27~ Bulut Ve Balık...
~28~son Evre
~29~ Karga ile kelebek
~30~ İntihar.
~31~ Benimle evlenir misin?

~2~İntihar etmeyi isteyecek kadar çaresiz, edemeyecek kadar cesaretsiz olmak..

1K 600 101
By mavihayaller547

Yeni bir güne başlamıştı, yeni bir güne onsuz başlamıştı. Yeni bir gün yepyeni acılar demekti. Ruhundaki sancı ağır gelirken bedenine, elinden gelen tek şey gülümsemekti. Acısına alışmalıydı, kalbinin hızla ritim değiştirdiği günleri özlemeye alışmalıydı. İçinde ölen kelebeklerin mezarını gözyaşlarıyla sulamalıydı. Hissettikleri ağır geliyordu, kaybetmekten korktuğu her şeyi kaybetmişti.

Bir an geçmişi düşündü, ondan gelen Günaydın mesajıyla uyandığı günleri hatırladı. O günlerin kıymetini bilmediği için kendine kızdı. Artık her günü böyle yalnız geçecekti. Telefonu kaldırdı ve son kez olmak üzere sevdiği adama bir mail yazdı :

"Merhaba sevgilim.
Bak hâla sevgilim diyorum sana, yokluğuna alışmak o kadar zor ki. Gittiğin gün bana o kadar büyük bir enkaz bıraktın ki altından ne yaptıysam kalkamadım. Çaresizlik diyorum, sen gittiğinden beridir benim ikinci adım.
Gidişin diyorum, o nasıl bir gidişti adam? Giderken bile sana hayran kaldım.
Sen gittin adam. Sen gittin, ben senin gözlerinde kaldım.
Sen gittin adam, ben yüreğimdeki mezarını gözyaşlarımla suladım. Sen iyi bilirsin gitmeyi. Sen 'gitme'yi bilirsin, ben sevmeyi.
Ardında kalan bu küçük kız ne yapsın ki şimdi? "Meleğim" derdin, meleğinin kanatlarını kırmak sana hiç yakışmadı ki.

'Adam'ım ben seni çok seviyorum, her şeyden çok bağlandığım mavi kadar seviyorum, uğruna her şeyimden vazgeçeceğim gökyüzü kadar çok seviyorum

Sende beni seviyordun. En çokta gözlerimi seviyordun. Uzun kirpiklerimi, gülüşlerimi, ellerini saçlarımdan alamazdın. Neden gittin ki? Ben bu hikayenin sonunu hiç sevmedim sevgilim. Daha seninle hayallerimiz vardı bizim.

Sonsuz olucaktık biz. Sonsuz değil sensiz kaldım , soluksuz kaldım.
Atakan olucaktı oğlumuzun adı. Hani gözleri benim gözlerime, dudakları senin dudaklarna benzeyecekti?

Ela gözlü güneş gibi bakan kızımız olacaktı? Gideceğimiz dağ evlerimiz izleyeceğimiz filmlerimiz vardı, şimdi ise tüm bunların yerine kocaman bir boşluk var.
Bana bıraktığın acının farkında mısın?

Yokluğunla başlayan her gün benim için ayrı bi eziyet, ayrı bir acı, ayrı bi sancı... Seni seviyorum diyorum ve bu defa da ben gidiyorum. Nereye gideceğimi sorma, inan bilmiyorum.
İnandığım yerden kırıldım bu defa ve ben bunu kaldıramıyorum. Giderken seni seviyorum diyerek gitmiştin.O gün bunun anlamını çözmek için beynimi ne derece zorladığımı bilemezsin.
Bu kadar acımasız olmamalıydın.
Giderken bu kadar kalmamalıydın...
Şimdi bana söyleyecek hiçbir şey bırakmadın, ama napiim işte sol yanımdaki acı o kadar ağır geliyor ki taşıyamıyorum çığlık çığlığa bağırmak istiyorum sana olan öfkemi.
Canım acıyor sevgilim.
Canımdan can gitti, sen gittin. Sen gittin. Ben bittim.
Bu kadar güzel yalan söylememeliydin seni seviyorum derken.
Bu kadar inandırıcı olmamalıydın. İnandım.
Saftım.
Özür dilerim...
Sol yanım paramparça adam, bu kadar acımasız olmamalıydın. Neyse, her neyse, masal bittiğine göre fazla uzatmamalıyım, kitabı kapatmanın zamanı geldi. Giderken kalbimin ağrısından söyleyemedim. Sende kendine iyi bak. Bende seni seviyorum..."

Hakan deniz kenarındaydı sigarasını ağzına aldığı sırada Çağla'dan gelen mesajı fark etmişti, heyecandan sigarasını düşürdü. Kalbinin atışları resmen duyulacak kadar yükselmişti. Mutlu değildi, bu gelen mesajın onu mutlu etmeyeceğini biliyordu ama içinde oluşan o kıpırtıya engel olamıyordu. Evet, ayrılmışlardı ama hâla ona deli gibi aşıktı.
Çağla'nın mesaj atacağını beklemiyordu merakla açtı mesajı.

O mesajı defalarca, dakikalarca okudu, sevdiği kadına acı çektiriyordu ve bu konuda ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İçindeki garip duygu nefesinin kesilmesine sebep oluyordu.

Onunla acı çekiyordu, onsuz acı çekiyordu aklı hâla Çağla'daydı. Başkasını sevmeye çalışmak Çağla'yı unutmaya yetmemişti. Ama Çağla hastaydı, üstelik bulaşıcıydı yani Çağla ile ilişkiye devam etmesi imkansızdı ve bu yüzden cevap veremedi sevdiği kadından gelen mesaja.
Çağlanın bundan haberi bile yoktu.
Bunu ona söyleyememişti, hasta olduğu için onu sevmeye korktuğunu söyleyememişti.

Canı yanıyordu ve Çağla'nında canını yakıyordu. Elinden gelen hiçbir şey yoktu, Çağla Aids'ti onunla ilişkiye devam edemezdi onunlayken hayal bile kuramıyordu artık. Unutmalıydı. evet bildiği tek şey bir an önce Çağlayı unutması gerektiğiydi, ama tüm şehirde onunla anıları vardı, üç yıldır hemen hemen her gün, şehrin her sokağını onunla gezmişlerdi.

Bu şehirde onu unutmak imkansız gibi bir şeydi.

Çaresizdi, bir an önce karar vermesi gerekiyordu. Çünkü, geçen her gün Çağlanın aleyhine işliyordu.
Adam akıllı bir karar vermeliydi. Ama aklında intihar etmekten daha iyi bir fikir yoktu. Beyni öyle bir karmaşa içindeydi ki bu fikir ona bir an çok mantıklı geldi. Düşündüğünü yaptı ve ellerindekileri yere atıp denize doğru koşmaya başladı. Beton yığınının sonu geldiğinde kendini o sonsuz maviliğe bıraktı.

Bedeni denizin soğuk sularına bi anda gömüldü. Gittikçe derine doğru iniyordu. BZedeni serbest bir şekilde aşağıya süzülürken, sonsuz maviliği seyretti İntihar edecek kadar derine geldigini fark ettiğinde bir kaç dakika denizin dibinde beklemeye başladı. Ama unuttuğu bir şey vardı onun gibi usta bir yüzücü için intihar etmeyi denizde gerçekleştirmek saçmalıktı.

Basınçtan dolayı kulakları ağrımaya, ciğerleri yanmaya başladı. Dayanamıyordu, acı çekmeye dayanamıyordu. Ölmek, kolay olduğu kadar zor geliyordu. Hızlı bir hamle ile tekrar su yüzüne çıktı...

Kıyıda ona yardıma gelen adamında yardımı ile kıyıya tekrar çıktı, denizden çıktığında etrafında onlarca insan toplanmış ve ona meraklı gözlerle bakıyorlardı, atladığını görenler onu kurtarmak için oraya gelmişti.

Hakan ise az önce intihar eden o değilmiş gibi denizden çıktı ve az önce yere attıklarını toparlamaya başladı.

Etrafındaki insanlar muhtemelen onun bir deli olduğunu sanıyorlardı, aldırış etmeden sırımsıklam elbiseleriyle yürümeye başladı.

Sonunda evine yetişmişti. Cebinden anahtarları çıkardı, elleri titriyordu anahtar deliğini bulmakta güçlük çekiyordu, güç bela anahtarı deliğine oturtup kapıyı açtı.
Üstünü değiştirmek için doğrudan banyoya yöneldi. Islak elbiselerini yere atıp eline ilk gelen t-shirtü giydi.

Daha sonra mutfaktaki dolaptan alkol alıp koltuğun üzerine uzandı ve yudumlamaya başladı, Çağla'yı düşünüyordu durmadan. Gözleri dolabın üstündeki resimlere takıldı, Çağla ile olan resimlerdi onlar.
Hayat ona oyun oynuyordu sanki ne zaman Çağla'yı unutmak için çabalamaya kalkışsa onunla olan anıları bir tokat gibi iniyordu yüzüne.
Ama unutmalıydı, ona hasta olduğunu söyleyemezdi kendisine bulaşmasından kortuğu için onu terk ettiğini öğrenirse Çağla daha kötü olacaktı.

Geçmişini düşündü, onunla beraber geçirdikleri günleri, onun sarılışını, mavi gözlerini kocaman açarak bakışlarını, sarı saçlarını karıştırdığı zaman ona attığı tripleri... Ona çok alışmıştı.
Elindeki alkolün bittiğini fark etti, sertçe bir küfür savurarak alkol şişesini duvara fırlattı.

Şişenin yerde yüzlerce parçaya ayrılışını seyretti, o da Çağlanın kalbini işte böyle parçalamıştı. Yapamıyordu. Bir an önce ölmeliyim diye düşünüyordu, yaşanılan onca şeyden sonra ölüm tek kaçış yoluydu. Yere eğilip az önce parçaladığı alkol şişesinin parçasını eline aldı avucunda sıkarak koltuğa oturdu. Sol avucunu sıkıp bileğindeki damarı ortaya çıkardı ve elindeki cam parçasını bastırarak elinden geldiğince en derinden bileğini kesmeye başladı.

Yapamıyordu. İntihar etmek istiyor ama bunu yapamayacak kadar cesaretsizdi. Kendinden nefret ediyordu bileğinden akan kanları izlemeye başladı, bileğinden akan kanlar tüm vücuduna dağılıyordu. Gözlerinin önünde damla damla vücudundan aşağı akan kanları kısık gözlerle seyretti önce, göz kapakları yorgunluğunu apaçık gösteriyordu. Yere oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra bağırarak ağlamaya başladı. Bedeni yorgunluğunu ilan ediyordu yavaş yavaş. Nasıl olduğunu bile anlamadan derin bir uykuya daldı.
Zaman ise yaraların aksine hızla geçiyordu.
Güneş doğuyordu tekrar, insanların aksine ayrı bir umutla doğuyordu her gün. Aslında onların hikayesi de bir günden ibaretti. Mavi ile başlayıp, siyah ile sona eren bir gün.

Göz kapaklarını araladı yavaş yavaş, uyumasına rağmen üzerinde ki yorgunluk hâlen geçmemişti. Etrafına bakındı bir süre. Kırık cam parçaları, üstündeki kanlar, Çağla ile fotoğraflarının olduğu çerçevenin parçaları...

Salon berbat bir haldeydi, başında çok keskin bir ağrı vardı, dün gece olanları hatırlamaya çalışıyor ama bir türlü hatırlayamıyordu.

Bileğindeki yarayı fark etti, bir kısmı kurumuş, bir kısmı taze kanlarla boyanmıştı.
Canı aşırı yanıyordu, yarasını temizlemek için banyoya yöneldi. Ahşap dolaptan steril gazlı bez çıkarıp yarasına bastı.

O sırada Kapının çaldığını fark etti, duraksayıp kapıyı dinledi bir süre. Alt kattaki komşusu Alp'in sesi geliyordu. Yarasının üstüne bezi bastırdı.

Bu halde kapıya bakamazdı eğer kapıyı açsaydı büyük ihtimalle Alp olayı büyütüp onu zorla hastahaneye götürecekti ve muhtemelen önündeki bir kaç hafta onu rahat bırakmıyacaktı.

Üstündeki kanlı t-shirtü çıkarıp yere fırlattı. Bileğindeki yarayı temizledikten sonra üstünü sardı.

Duvara yaslanıp etrafı seyretmeye başladı. Ne olmuştu, neden bu haldeydi, kendini neden bu hâle getirmişti? Aklı bu sorularla dolu iken bir anda kafasında Çağla'nın son attığı mail yankılanmaya başladı.

" - En çokta gözlerimi seviyordun. Uzun kirpiklerimi, gülüşlerimi...

-Sonsuz olucaktık biz. Sonsuz değil sensiz kaldım , soluksuz kaldım... "

Dün akşama dair bir şeyler hatırlamaya başlıyordu, olanlar aklına geldikçe çaresizliğini hatırlıyordu. Cebinden telefonunu çıkardı telefonu da t-shirtü ile aynı kaderi paylaşıyordu kanlara boyanmıştı resmen. Telefonun ekranını açtığında Çağla'nın resmi karşısına çıktı.

Bir süre duraksadı ve Çağla'ya son mailini atmak için mesaj ekranını açtı veda etmenin vakti gelmişti :

Can parçam.
Yokluğunun verdiği acıyı bana hiç birşey vermedi inan. Sanma ki giden benim, giden ben olduğum halde kendimden çok sendeyim. Zaten benim senden başka durağım yok ki. Benim işim gücüm, yaşadığım her ânım sensin.İnan bana bu şekilde olsun istemezdim. Ama ayrılık vakti geldiyse beklemenin hiç bir anlamı yoktu, ölüyü bekletmeden gömmek gerekirdi. illa bir giden olmalıydı. Giden olmayı ben seçtim, kalan olmanı hayat. İnan bana benim suçum değil. Öldürseydin daha iyiydi demişsin. Öldürdüm. Ama öldürmem gerekenleri ...
Ben o gece kendimi öldürdüm, ben o gece kurduğum hayalleri yakıp yıktım, ben o gece kendi umutlarımı darma duman ettim, ben o gece meleğimin kanatlarını kırdım. Ben o gece senden gittim. Senden gittim ve ben hâla kendime gelemedim. Aldığım her nefes haram sanki.
Yaşayamıyorum, can parçam yaşayamıyorum.
Yokluğunun verdiği dayanılmaz sancıya katlanamıyorum. Her doğan güneşi senin adınla selamlıyorum.
Her batan güneşle beraber umutlarımı gömüyorum.
Kalbim umutlarımın mezarlığı oldu, her gün hayalinle dolaşıyorum. Varsın, ama yoksun, hiç olmayacaksın ve bunun sebebi benim. Neden gittiğimi sorma, hani cevabı olmayan sorular vardır ya, benim gidişiminde bi cevabı yok ilk kalp ağrım.
Sende kalmaya cesaret edemedim can parçam özür dilerim, Benim cesaretim bir tek giden olmaya yetti, bu yüzdendi gidişim. Nefesim, belki bir gün bambaşka bir zamanda bambaşka hayallerle geri gelirim sana. Yüzüm olur mu bilmem. Ama diyorum ya belki bir gün...
Can parçam,
beraber her sokağını dolaştığımız bu koca şehir sen gittiğinden beri o kadar küçük ki , evet burası küçük bir yer ve her yerde sen varsın. Her yerde sen varsın ama sen hiç yoksun, benim yüzümden. Özür dilerim can parçam, tekrar özür dilerim.
Benim nefes almaya tâkatim kalmadı, hayat beni, bizi, hiç beklemediğimiz bir anda vurdu. Keşke aşkımızın bedelini bu kadar ağır ödemezseydik. Ödemezseydin.
Sana bıraktığım acının, acısını çekiyorum günlerdir. Kendime gelemiyorum can parçam. Bu yüzden bu şehirden gidiyorum.
Sana ikinci bir terk ediliş bıraktığım için, her şey için tekrar özür diliyorum. Ve tekrar söylüyorum : Kendine iyi bak, Can parçam seni çok seviyorum...

Elleri titreyerek, gözlerinden akan yaşlarla yazmıştı bunları. Veda etmek zor geliyordu. "Seni seviyorum" dedi fısıldayarak. Ve gönderdi mesajını...

Continue Reading

You'll Also Like

305K 9.3K 43
Çok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız. O çok beklediği sonuc...
KALBE KURŞUN By Val

General Fiction

297K 17K 24
❗kitabın isminde küçük bir değişiklik yapılmıştır. Sıkılan kaldırılmıştır. Üniversite de tıp okuyan genç kadın ve oraya yarbay dedesini katılacağı ko...
2M 122K 59
Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru kendi bedeninden büyük giyinen şişe gözlükleri kitap kurdu sessiz halleriyle çevresi tarafından çok sıkıcı b...
PSİKOLOG BEY By ylü.

General Fiction

3.7M 216K 71
❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz, bu duruma bir çare bulmak için arkadaşın...