Karanlık Çete

By Tilki-99

745K 38K 20.1K

"Her insanın kendi zevkleri vardır küçüğüm, benimki de cesetler. Ve unutma ki, katilini affedersen seni yenid... More

KARANLIK ÇETE- TANITIM
1.BÖLÜM: "KAÇAK"
2.BÖLÜM: "ÇETE"
3.BÖLÜM: "KATİL"
4.BÖLÜM: "BAŞARISIZ"
5.BÖLÜM: "ACI" ●
6.BÖLÜM: "GECENİN FARKLI YÜZÜ"
7.BÖLÜM: "ÇOK GÜZELSİN."
8.BÖLÜM: "KURTULUŞ."
9.BÖLÜM:"KÜÇÜK SAVAŞÇI"
10.BÖLÜM: "TEHDİT"
11.BÖLÜM: "İNTİHAR."
12.BÖLÜM: "AFFET."
14.BÖLÜM: "Sadece sen."
15.BÖLÜM: HASTALIK
16.BÖLÜM: İTİRAF
17.BÖLÜM: KAN KOKUSU
18.BÖLÜM: "KARAR."
19.BÖLÜM: "VAZGEÇMEK."
20.BÖLÜM: "AĞABEY."
21.BÖLÜM: "GERÇEKLER."
22.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN."
23.BÖLÜM: "ALIŞILMADIK."
24.BÖLÜM: "ÇOCUK."
25.BÖLÜM: "BUNALIM."
KARAKTER TANITIM
26.BÖLÜM: "İTİRAF"
27.BÖLÜM: "SEÇİM."
28.BÖLÜM: "ANKA."
29. BÖLÜM : "PLANLAR."
Duyuru
DUYURUUU
30. BÖLÜM : "ANNE."
Yeni kitap yayında
Yeni başlangıç yeni video

13.BÖLÜM: "ANSIZIN GELİR ÖLÜM."

17.8K 998 598
By Tilki-99

Ares ve Cengiz Okan'ı kucaklayıp arabaya bindirdiler. O sırada ellerimiz ayrıldı. Belki bu el gerçekten ayrılacaktı hayatımızdan, hem de benim yüzümden.

Onun bu halde olmasının sebebi bendim. O bu durumda olmayı hak edecek son insan bile değildi. Onun yerinde ben olmalıydım. Keşke onun yerinde ben olsaydım.  Cengiz şoför koltuğuna yanına da Semih oturdu. Ares Okan'ı arka tarafa yatırdı ve kafasını kucağına koydu.

Bende binmek için hamle yapınca Ares, "Batuhan, sen Ayaz'la evde kal. Ona da sahip çık, iyi değil." dedi gözlerini bana dikerek.

"Bende geleceğim." dedim göz yaşlarımı silerken. Ares bana bakıp başını olumsuz anlamında iki yana salladı. "O iyi olacak." dedi sertçe, daha sonra Batuhan'a dönüp, "Dediğim gibi." diyip arabanın kapısını kapattı.

"Hayır!" diye bağırdım beni dinlemeyecek olmasına rağmen. "Hayır, lütfen. Lütfen beni de götürün."

Gücümün tükendiğini hissettim ve sertçe dizlerimin üstüne çöktüm. Bacaklarım acımıştı. Ama bacaklarımdan daha çok acıyan bir yerim vardı. Kalbim.

"Ne olur," diye bağırdım çoktan gitmiş olmalarına rağmen. "İyi olduğunu bilmek istiyorum. İyi olmasını istiyorum." Göğe yalvarırcasına baktım. "Lütfen alma onu benden. Lütfen." diye mırıldandım sessizce.

İç çeke çeke ağlarken biri beni ayağa kaldırmaya çalıştı. Bu kişinin Batuhan olduğundan şüphem yoktu. Kollarımı ellerinden kurtarıp ona direndim. Daha sonra beni kucakladı ve eve sokmaya çalıştı.

"Hayır, bırak!" diye bağırdım beni dinlemeyeceğini bilmeme rağmen. "Lütfen, bırak."

Batuhan beni koltuğa oturttuktan sonra Ayaz'a gitmesi için bir işaret yaptı. Ayaz hala şaşkın ve endişeli gözüküyordu. Hiçbir şey söylemeden yanımızdan ayrıldığında Batuhan bana aniden döndü ve yüzümü avuçlarının arasına alıp, gözlerini gözlerime dikti.

"Sakinleş," diye fısıldadı teselli eder gibi. "O iyi olacak, sende böyle olsun istemezdin, biliyorum."

Gözyaşlarımı umursamadan kafamı iki yana salladım. "Böyle olsun istemezdim, yemin ederim böyle olsun istemezdim." dedim hıçkırıklarımın arasından.

Batuhan'ın gözleri gözyaşlarıma düştü, daha sonra tekrar gözlerime tırmandı. Avuç içleriyle göz yaşlarımı yüzüme dağıtarak sildi.

"Böyle olsun istemezdin," dedi beni doğrulamak ister gibi.

Ona yalvarırcasına baktım, "Lütfen," dedim utancı bir köşeye iterek ve ellerini tuttum. Ellerini tutmamla kaskatı kesildi. "Lütfen Batuhan, götür beni. Lütfen beni ona götür."

Batuhan kararsız kalmış gibi bir süre gözlerimin içine baktı, daha sonra arka cebinden telefonunu çıkarıp bir numara tuşladı ve telefonu kulağına götürdü.

Kısa sürede karşısındaki kişi telefonu açtı. "Ares?"

Telefonun diğer ucundan sesler yarım yamalak geliyordu ama bu duymama yetmiyordu.

"Bizde gelelim." Batuhan birkaç saniye duraksadı, daha sonra gözlerini gözlerime çevirip anlam veremediğim bir şekilde baktım.

Ona yalvarırlarcasına bakıp, "Hadi." dedim kısık bir sesle.

"Ares," diye fısıldadı arada kalmışcasına. Daha sonra gözlerini bana çevirip uzun uzun baktı. "Gelmek istiyor."

Ares'in hararetli ve ondan beklenmeyecek kadar hızlı konuşan sesini az da olsa duyabiliyordum. Büyük ihtimalle kabul etmeyecekti ama ben ne olursa olsun gidecektim. Tabi önce nerede olduğunu bilmem gerekiyordu.

"Tamam," dedi Batuhan bıkkınlıkla. "Merak etme, güvende. Okan'ın durumunu bildir."

Telefonu kapatır kapatmaz, "Ne oldu? Gidiyor muyuz? Hadi, gidelim." dedim alelacele.

Batuhan başını geriye atıp gözlerini tavana dikti ve derin bir iç çekti. Daha sonra bana kısa ve anlamsız bir bakış attıktan sonra bir anda ayaklandı.

Onunla beraber kalkıp arkasından bir ördek yavrusu gibi yürümeye başladım. "Ne oldu? Gidiyoruz değil mi?"

Batuhan aniden bana döndü ve, "Gitmiyoruz." diye bağırdı. Kalbimde aşina olmadığım bir duygu hissettim. Kalp kırılması böyle bir şey miydi? Sanki, etime mıhlanmış olan bir yamayı aniden çekip sökmüş gibi bir histi. Acı vermişti ama o yama zaten oraya ait değildi. Acı vermemesi gerekiyordu ama vermişti.

Aniden duraksadım ve ona ruhsuz gözlerle baktım. "Peki," dedim sanki durumu kabullenmiş gibi. Ama bu kesinlikle bir vazgeçiş değildi, aksine planımın başlayış şekliydi.

Beni böyle sinsi olmaya onlar mecbur ediyordu. Beni özüme yabancılaştırıyorlardı. Bu ben değildim, kesinlikle ben değildim.

Ben, ne bir plan kurabilecek kadar sinsi, ne de kurduğum planlarla hareket edecek kadar cesaretli değildim. Ama beni değiştirmişlerdi. Beni değiştiriyorlardı. Bu su katılmaz bir gerçekti. Batuhan'ın bir şey demesine fırsat tanımadan, onunla göz teması bile kurmadan yanından sıyrılıp geçtim ve odama gittim.

Bekleyecektim, o uyuyana kadar bekleyecektim, saat kaç olursa olsun. Sonrası basitti, telefonunu alıp Ares'e hangi hastane de olduklarına dair mesaj atacaktım ve gidecektim.Eğer Okan bu durumda olmasaydı ve yine şu konumda olsaydım, şuanda kaçsam asla ama asla yakalanmaz, başarılı olurdum.

Ama şöyle bir gerçek var ki, Okan bu durumda olmasaydı bu konumda asla olamazdım. Yine akbabalar gibi başıma üşüşür, beni rahat bırakmazlardı.

Bu şuan da önemseyeceğim son şey bile olamazdı; şuanda kapıyı açıp gitmemi söyleseler bile gidemezdim. Çünkü, vicdanımın sesini tesellilerle susturamıyordum.

Bir kaç saat Okan'ın bana aldığı ayıcığa sarılarak ağladım. Daha sonra seslerin kesildiğini fark ettiğimde harekete geçmek için uygun bir zaman olduğunu anladım. Duvardaki saate baktığımda saatin gece yarısını çoktan geçtiğini gördüm.

Kapımı sessizce açıp yavaş adımlarla Batuhan'ın odasına doğru ilerledim. Ne olacağını düşünmeden usulca kapısını araladım ve içeri baktım. İçeriyi aydınlatan tek şey gökyüzündeki ayın süzülen ışıklarıydı. Batuhan gibi karanlık bir çocuğun gece lambası yakıp uyuyacağını düşünmüyordum elbet.

Yavaşça yanına yaklaştım ve yüzünü inceledim. Uyurken masum görünen insanlara tepki olarak doğmuş gibiydi. Zira uyurken bile asi ve tehlikeli görüntüsü yerini bariz bir şekilde koruyordu.

Tek kolunu kafasının altına koymuş tek kolu da karnının üstündeydi. Okan bu haldeyken nasıl uyuduğunu düşünmeden edemedim. Hayret vericiydi. Yüzüne düşen kendi gibi asi saç tutamlarını geriye itmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü bu doğru değildi, bir sebebi de yoktu bu isteğimin. Zaten benim isteklerimin de bir önemi yoktu.

Yüzüne vuran ay ışığı, uzun kirpiklerinin gölgesinin elmacık kemiklerine düşmesine sebep olmuştu. Bu çok dikkat çekici bir izlenim bırakmıştı. Komidinin üstündeki telefonuna uzanıp, olabildiğince sessiz bir şekilde yatağa oturdum.

Telefonu açtığımda şifre istedi. Şuan da tepinip ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sayı yerine kelime istemişti. Ne olabilirdi ki?

Aklıma gelen, saçma da olsa herşeyi denemeye başladım.

Batuhan- başarısız.

Fenerbahçe- başarısız.

Beşiktaş- başarısız.

Galatasaray- başarısız.

Derin bir nefes alıp dudaklarımı dişledim, bu gerçekten can sıkıcı bir durumdu.

Mal Nisan bile dememiştim ama kabul etmemişti. Oysa nefretin çok güçlü olduğunu söylemişti. Tabi ya! Nefret!

Nefret- kilit açıldı.

Geniş bir tebessümle telefona baktım. Hemen mesaj bölümüne girip, Ares'in numarasına tıkladım.

Kime: Ares
Hangi hastanedesiniz?

Çabuk cevap vermesi için bildiğim bütün duaları okudum; eğer çabuk cevap vermezse ve Batuhan uyanırsa, bu benim sonum olabilirdi.

Komidinin üstünde duran siyah deri kapaklı defter oldukça dikkat çekici gözüküyordu. Âdeta aç içime bak der gibi.

Bende öyle yaptım. Yavaşça deftere uzandım ve bacağımın üstüne koyup kapağını açtım. En baştan okursam, duramayacağımı düşündüğüm için son sayfasını açtım.

O bir Anka kuşu, kendini kendi isteğiyle yaktı ve küllerinden yeniden doğdu. O küçük bir savaşçı.

Defteri hızla kapatıp yerine koydum ve bunu düşünmemem gerektiğini kendime telkin ettim. Telefona bildirim gelince hemen elimle ses çıkmaması için kapadım ama çok geçti. Batuhan kaşlarını çatıp, huysuz bir homurtu çıkardı.

Onu dikkatle izleyip, uyanıp uyanmayacağını bekledim. Şuan bu şekilde beni görseydi, bana türlü türlü işkenceler yapardı, buna eminim.

Telefon kilidini tuşlayıp gelen mesaja girdim.

Kimden: Ares
Şifreyi söyle.

İçimden koca bir siktir çektim. Resmen aralarında bir şifre vardı. Eğer Ares Batuhan'a bu mesajı söylerse Batuhan beni öldürürdü. Direkt suç bana kalacaktı. Her ne kadar suç gerçekten benim olsa da. Mesajı silip telefonu yerine koydum ve sessizce odadan çıkıp, kapıyı kapattım.

Uyanmadığı için Allah'a şükrettim. Gerçekten derin bir uykusu var gibiydi. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Öğrenmem gereken bir şey daha vardı. O da, aralarında ki şifreydi.
Odama gidip üzerime siyah kalın kapşonlumu giydim ve sessizce aşağıya indim.

Tekrardan Batuhan'ın odasına girip komidinin üstündeki cüzdanından gereken parayı aldım ve cüzdanı tekrar eski yerine koydum. Bu nedense kötü hissetirmişti.

Taksiyle en yakın hastaneye gidecektim ve yakın zamanda yaralı bir hastanın gelip gelmediğini soracaktım.

En azından deneyecektim.

Kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim ve bağcıklarımı bağlamak için eğildim. O sırada rüzgar esti ve kapı sertçe çarptı. Tıpkı kalbim gibi. Şuanda kalbim bir avcısından kaçmak üzere olan bir kurban gibi çok hızlı atıyordu.

Yalan da değildi Batuhan katil bende onun kurbanıydım. Ve bu sesi duymaması imkansızdı. Arkama bakmadan alelacele koşmaya başladım. Çok korkuyordum. Lütfen duymamış olsun diye yalvardım Allah'a.

Ama çok geçti. Evin kapısı sertçe açıldığında hızla duraksadım ve arkamı döndüm. Aramızda yaklaşık beş-on metre mesafe vardı.

Batuhan kaşlarını çatarak bana baktı. Bu mesafeden bile öfkesi çok bariz belli oluyordu. Yeşil gözlerinde şimşeklerin çaktığına şahit oldum.

Bana doğru aniden bir hamle yapıp koşmaya başladığında bana çok yaklaşmıştı ve algılama yetimi kaybetmiş gibi sonradan koşmaya başladım. Ama çok geçti, çok yakınımdaydı. Nefesini ensemde hissedecek kadar yakında.

Kolunu sertçe yakalayıp beni kendine çevirdi. Beni kolumdan sürükleyerek tekrar eve soktuğunda korkudan ona engel olamamıştım bile. Ayaz kapıdaydı.

Batuhan Ayaz'a dönüp, "Kapıyı kilitlemeyi unuttuğun için cezalandırılacaksın." dedi tehlikeli bir sesle.

Beni odaya doğru çekiştirdiğinde bileğimi elinden kurtarmaya çalıştım ama elleri bileklerimi bir kelepçe misali sarmalamıştı.

"Bırak." diye bağırdım acı içinde. Batuhan beni odaya sokup yatağa itti daha sonra odayı fazla aydınlatmayan ışığı açıp kapıyı kapattı ve kilitledi. Kapıyı neden kilitlemişti?

"Ne yapıyorsun?" diye sordum, korktuğumu istemeden de olsa belli ederek. "Kapıyı neden kilitledin?"

Üzerime doğru gelmeye başladığında ayaklarım benden bağımsız bir şekilde geri geri gitmeye başlamıştı bile.

"Demek kaçıyordun ha?" dedi öfkesini gizlemek için hiçbir çaba sarf etmeden. "Demek uslanmadın, yaşadıkların sana ders olmadı ve yine kaçıyordun, öyle mi?"

Başımı iki yana sallayıp inkar ettim ama inkar edecek bir konumda bile değildim. Her şey bariz ortadaydı. "Okan için." dedim sesim titrerken. "Yemin ederim onun içindi."

Üzerime bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirgedi. Kollarımdan tutup beni kendine çekti ve o sırada yanağımda bir yanma hissettim. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, yatağa düşene kadar tokat attığını algılayamadım.

Daha sonra beni tekrardan kolumdan çekiştirip, saçımı kavradı ve geriye doğru çekti. Acıyla inledim ve gözyaşlarıyla dolmuş gözlerimle ona baktım.

Gözlerindeki öfke yerini hala sabit koruyordu. Bir kez daha sertçe tokat atıp beni yatağa düşürdü. Bu tokat yanağımdan çok kalbimi acıtmıştı. Hem de çok.

Dizini yatağa koyup üzerime eğildi, ben tekrardan tokat atacağını sanarak ellerimi yüzüme siper ettim ve ağlamaya başladım. O sırada duraksadı ve öylece durdu orada. Gözyaşlarımı silerken göz ucuyla ona baktığımda biraz da olsa insafa gelip vicdanı ortaya çıkar sanmıştım ama gözleri hala öfkeyle bakıyordu.

Arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi. Daha sonra duraksayıp yüzünü kapıya dönük bir şekilde bekledi. "Sana verdiğim şansların kotası doldu. Artık gerçek Batuhan'la tanışma zamanın geldi. Biraz burada kal da akıllan." dedi ve odadan çıktı. Kapıyı sertçe kapattığında hiçbir şey demeden öylece kaldım. Kapının kilit sesi gelince hemen kapıya koştum.

"Batuhan aç şu kapıyı! Lütfen, aç kapıyı!" dedim ağlamaklı bir sesle. "Yalvarırım aç. Söz veriyorum gitmeyeceğim bir yere. Bırakma beni burada."

Batuhan'dan ses seda gelmeyince bağırmamın boşa olduğunu anladım. O Batuhan'dı. Vicdansız birinden vicdan beklemek, kötü bir insandan iyi niyet beklemek saçmaydı. Ama benim hala umudum vardı. Onu düzeltebileceğime dair. Belki de asıl saçmalık benim bu düşüncemdi.

Gözlerimle odayı hızlı bir şekilde taradığımda dikkatimi cam çekmişti. Yeni bir eve taşınmıştık ve buradaki camlarda demirlikler yoktu. Salak, bir de beni kendi odasına kilitlemişti. Camı yavaşça açıp aşağıya baktığımda biraz yüksek olduğunu gördüm. Yaklaşık üç-dört metreydi ve yanlış bir şekilde atlarsam bir taraflarımı kırabilirdim. Ama denemeden bilemezdim.

Camı tamamen açıp cama çıktım ve ayaklarımı aşağıya sarkıttım. Aşağısı betondu ve büyük ihtimalle canım acıyacaktı ama bu da beni durduramazdı.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp kendimi aşağıya bıraktığımda bacağımın üstüne düştüm ve acıyla inledim.

"Kahretsin!" Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştığımda ayağımın acısı buna engel olmuştu. O sırada evin kapısı açıldı. Ayağımın acısını umursamadan ayağa kalktım ve seke seke koşmaya başladım.

Bir kaç adım atamadan Batuhan beni belinden yakaladı ve kendine çevirdi. Kollarından kurtulmaya çalışırken, "Bırak!" diye bağırdım.

Bacağım çok acıyordu. "Bırak beni, Allahın belası bırak!"

"Rahat dur!" diye bağırdı Batuhan benden daha yüksek bir sesle. Benim az önceki bağırışımla onunkini kıyaslarsak, benim sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. "Canımı sıkıyorsun, Nisan. Çok fazla." dedi gergin bir suratla.

Bağırmasıyla aniden duraksadım ve ona baktım. Biraz önceki öfkesinden eser yoktu. Bu beni gerçekten şaşırtmıştı. Elini kaldırıp bana uzattığında bana vuracağını sanıp gözlerimi sımsıkı kapattım ve gözyaşlarımı yutkunarak içime akıttım.

"Aç gözlerini." dedi sakin bir sesle. Gözlerimi açmayıp başımı iki yana salladım. Bana yaklaştığını, esen rüzgarı bile hissetmemi engelleyen sıcak nefesinin yüzüme çarpmasından anladım.

"Aç gözlerini yoksa seni öperim." dediğinde gözlerimi açmam gerekiyordu ama açmamıştım. Bu kesinlikle beni öpmesini istediğimden dolayı yaptığım bir hareket değildi. Sadece blöf attığını biliyordum.

Bana biraz daha yaklaştığını burnunun burnuma çarpmasından anladım. "Aç gözlerini, yoksa yemin ederim ilk öpücüğünü benim gibi zorba bir insana kaptıracaksın." dediğinde gözlerim refleks olarak aniden açıldı.

Bu onu memnun etmişti buna eminim; dudaklarının kenarlarında belli belirsiz bir kıvrım oluşmuştu.

Saçlarımı okşayıp, "Aferin kızıma." dedi alayla karışık bir tebessümle. Tebessümü hiçbir samimiyet ve güven duygusu barındırmıyordu lakin bana anlamsız bir cesaret duygusu aşılıyordu.

Bunun sebebini bende bilmiyordum. Ama bir katilin önünde fazla cesaret sergiliyordum. Buna emindimSuratındaki ifade aniden değişti ve az önceki alaydan kurtulup acı çeker gibi baktı. "Neden açtın ki gözlerini sanki?"

Ona anlamamış gözlerle baktım. "Ne?"

"Bir şey yok," dedi sanki konuşmak istediği konunun üstüne set çeker gibi. "İlkler senin için önemli midir?"

"Nasıl yani?" dedim az önceki konumumuzun bizi bu hale getirmesinin şaşkınlığıyla. "Neyin ilki?"

Gözlerini kapatıp derin bir iç çekti. Gözlerini tekrardan açtığında irisindeki hareler cayır cayır yanıyordu. Gözlerinin bir kaç ton koyulaştığına ve göz bebeğinin büyüdüğüne şahit oldum.

"Mesela..." dedi düşünür gibi yapıp. Söyleyeceği şeyi bildiğine emindim, sanki şuan kendine zaman kazandırıyor gibiydi. "İlk öpücük, ilk birliktelik, ilk aşk ve bunun gibi saçmalıklar."

"Bunlar her kız için önemlidir ve özeldir. Bunları sadece sevdiği kişiyle yaşamak ister." dedim kendimden emin bir sesle. "Hatta bir çok erkek için de önemlidir. Ama şuan konumuz bu değil. Yalvarırım beni Okan'a götür."

"Benim için de." dedi sessizce.

Başımı kaldırıp aniden ona baktığımda oda aynı hızla bana baktı. "Senin için de mi?" diye sordum merakıma engel olamayarak.

Bir adım atarak bana yaklaştı ve aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp, "Evet, benim için de." dedi esrarengiz bir sesle.

"Nasıl yani?" diye sordum saf saf. "Kimseyle öpüşmedin mi sende?"

Tehlikeli bir şekilde kıkırdadı ve başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Gözlerimin irileşmesine engel olamadım. "Yani kimseyle birlikte olmadın?"

Başını geriye atıp gür ve tok bir kahkaha attı. Bembeyaz dişleri ve âdem elması gözler önüne serilmişti. Başını kaldırıp gözlerime tuhaf bir şekilde baktı. "Nisan," dedi başını iki yana sallayarak, "Ben bir yeni yetme değilim."

Kaşlarım istemsiz çatıldı. "Ama kimseyle öpüşmedin?" dedim sorar gibi. Başını onaylar anlamında salladı.

"Biriyle birlikte olurken onunla öpüşmek zorunda değilsin ve emin ol bu çok kabaca bir hareket." Omuzlarını kaldırıp indirdi ve gülümsedi. "Ve ben çok kaba bir insanım."

"Bu çok," dedim ve duraksadım. Ne diyeceğimi nasıl tamamlayacağımı bilmiyordum. "Kabaca, evet."

"Huyum kurusun böyleyim." dedi dudaklarındaki ruhani kıvrım yerini korurken. "Kadınları seks objesi olarak görüyorum."

Bu itirafı karşısında yüzümü buruşturdum ve başımı başka bir tarafa çevirip onu görüş alanımdan çıkardım.

Sol eliyle yüzümü kavradı ve başımı ona çevirdi. "Kadınları." dedi kelimenin üstüne basarak. "Elin artığıyla uğraşamam."

Başımı tamam anlamında sallayıp ondan bir adım uzaklaşmaya çalıştım ama buna izin vermedi ve kolumu sertçe tuttu.

"Şimdi," dedi sabırsız bir sesle. "Seni Okan'a götüreceğim, eğer uslu durursan."

Gözlerimin parıldadığına emindim. "Tamam." dedim memnuniyet dolu bir sesle. Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki, telefonu çaldı. Arka cebinden telefonunu çıkartıp, kulağına götürdü.

"Ares, bende tam seni arayacaktım. Okan'ı görmeye geliyoruz." Batuhan bir kaç saniye karşı tarafı dinledi. Daha sonra gözleri beni bulup dehşetle irileşti. Cevap verme gereksinimi bile duymadan telefonu kapattı ve cebine soktu.

Gökyüzüne bakıp elleriyle yüzünü kapattı ve derin bir iç çekti.

Ona korkmuş gözlerle baktım ve, "Ne oldu?" diye sordum.

Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve gözlerini mekanik bir şekilde bana çevirdi. "Ansızın gelir ölüm, anlayamazsın."

BURAYA BAKAR MISINIZ? :)))
YİNE HEYECANLI BİR ŞEKİLDE BİTİRDİM BÖLÜMÜ. (EN SEVDİĞİM)

ERKEN YAYINLANMIŞ BİR BÖLÜMDÜR, O YÜZDEN LÜTFEN OYLARINIZI ÖZELLİKLE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN.

ARESCİLER VE BATUHANCILAR AYRILMIŞ VAZİYETTEYİZ.

BİRİNİ DESTEKLEYİP ONU SEVEBİLİRSİNİZ AMA SİZDEN TEK İSTEDİĞİM BÜTÜN KARAKTERLERİMİ SEVMENİZ VE ONLARI KÖTÜLEMEMENİZ!

ZİRA, HEPSİ BENİM OĞLANLARIM

ARESCİLER, ARESİN NEYİNİ SEVİYORSUNUZ , NEYİNİ SEVMİYORSUNUZ ?

BATUHANCILAR, BATUHAN'IN NEYİNİ SEVİYORSUNUZ, NEYİNİ SEVMİYORSUNUZ ?

Lütfen gitmeden yıldızı doldurmayı ve paragraf içlerine yorum yapmayı unutmayın :)

SEVİLİYORSUNUZ.

Continue Reading

You'll Also Like

2M 73.4K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
930K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.