Karanlık Çete

By Tilki-99

748K 38.1K 20.1K

"Her insanın kendi zevkleri vardır küçüğüm, benimki de cesetler. Ve unutma ki, katilini affedersen seni yenid... More

KARANLIK ÇETE- TANITIM
1.BÖLÜM: "KAÇAK"
2.BÖLÜM: "ÇETE"
3.BÖLÜM: "KATİL"
4.BÖLÜM: "BAŞARISIZ"
5.BÖLÜM: "ACI" ●
6.BÖLÜM: "GECENİN FARKLI YÜZÜ"
7.BÖLÜM: "ÇOK GÜZELSİN."
8.BÖLÜM: "KURTULUŞ."
9.BÖLÜM:"KÜÇÜK SAVAŞÇI"
10.BÖLÜM: "TEHDİT"
11.BÖLÜM: "İNTİHAR."
13.BÖLÜM: "ANSIZIN GELİR ÖLÜM."
14.BÖLÜM: "Sadece sen."
15.BÖLÜM: HASTALIK
16.BÖLÜM: İTİRAF
17.BÖLÜM: KAN KOKUSU
18.BÖLÜM: "KARAR."
19.BÖLÜM: "VAZGEÇMEK."
20.BÖLÜM: "AĞABEY."
21.BÖLÜM: "GERÇEKLER."
22.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN."
23.BÖLÜM: "ALIŞILMADIK."
24.BÖLÜM: "ÇOCUK."
25.BÖLÜM: "BUNALIM."
KARAKTER TANITIM
26.BÖLÜM: "İTİRAF"
27.BÖLÜM: "SEÇİM."
28.BÖLÜM: "ANKA."
29. BÖLÜM : "PLANLAR."
Duyuru
DUYURUUU
30. BÖLÜM : "ANNE."
Yeni kitap yayında
Yeni başlangıç yeni video

12.BÖLÜM: "AFFET."

19.6K 1K 299
By Tilki-99

LÜTFEN BÖLÜM SONU NOTLARINI OKUYUN!

Semih'in Ares'e alayla yönelttiği soru herkesin duraksamasına ve yüzlerinde ki tebessümün, ciddi bir ifadeye ev sahipliği etmesine sebep oldu.

"Gay miyim oğlum ben?" diye sordu Ares  öfkeden hemen parlayarak. Semih'in gülümsemesinden eser kalmadı ve yerini ciddi bir ifadeye bıraktı. "Ne hemen parlıyorsun? Oyunun amacı bu. Ben sana gaysin demedim. Ayrıca burada hemcinslerinden başka, karşı cins biride var." dedi Semih kaşlarını çatarak.

"Tamam kes, oyun bitti." dedi Ares ve hiçbir şey söylemeden yanımızdan kalkıp içeri geçti. Ben saf saf diğerlerine bakarken Semih, "Ne dedim ki şimdi?" diye sordu sanki hiçbir suçu yokmuş gibi. Bugün sinirimi bozan bir Ayaz bir de Semih olmuştu. Bir kez daha bir çok kişiden daha olgun olduğumu fark etmiş oldum.

"Ne mi yaptın?" dedi Okan imalı bir sesle. "Hem suçlu hem güçlü, hasbinallah."

"Ulan dudağından öp mü dedim sanki  anasını satayım? Herkes bana patlıyor lan. Solunuzdan mı kalktınız?" dedi Semih sinirle. Hata yapan bir insandan daha kötü bir şey varsa o da, hatasını fark etmeyen insandır.

Batuhan göğsünde kavuşturduğu ellerini aşağıya indirdi ve bıkkınlıkla nefesini dışarı üfledi. "Bu sefer ki harbiden malcaydı, tıpkı senin gibi Semih." dedi ve bana kısa, anlam veremediğim bir bakış atıp oda kalkıp gitti.

Semih bana döndü ve tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki, Okan, "Daha bir şey söyleme, Semih. Kalk Nisan hadi, odana geç." dedi. Cengiz Semih'e kötü bir bakış atıp, bana da göz kırptıktan sonra o da yanımızdan ayrıldı.

Benim alınmam, gücenmem lazımken, benden daha çok sinirlenmişlerdi. Bu ilgili tavırları, çok gerçekçiydi. Ama onlara inanmamalıydım. Odama geçtikten sonra kısa bir duş aldım ve çıktıktan sonra hemen yatağıma girip, ısınmaya çalıştım. Sanırım hasta olacaktım. Umarım olmam diye söylendim kendi kendime. Sanki zaman geçtikçe ev daha  da soğuyor gibiydi. Üzerimde ki battaniye ısınmama yetmiyordu. 

İstemeye istemeye yataktan kalktım ve odadan çıkıp etrafa kısaca bir göz gezdirdim. Birinden ekstra battaniye rica edecektim, ya da soğuktan donacaktım. Aşağıdan tv haricinde ses gelmiyordu. Yavaş ve olabildiğince sessiz adımlarla aşağıya indim. Salonda kimse yoktu. Göz ucuyla mutfağa baktığımda, mutfağın balkonunda oturup sigara içtiklerini ve hararetli bir şekilde konuştuklarını gördüm.

Tam arkamı dönüp odama gidecektim ki tv'den duyduğum sesle donakaldım.

"Kapşonlu Çete yine çok can aldı. Kendilerine Kapşonlu Çete yada Karanlık Çete adını verdikleri bu çete, sürekli siyah giyiniyorlar. Şapka kullanıp yüzlerine de bandana takıyorlar ve bu şekilde kimliklerini ele vermiyorlar.  Genellikle altı kişi şeklinde dolaşıp, cinayet işliyorlar. Kim oldukları uzun zamandır bulunamıyor ama hala arayışlar sürüyor. Bir buçuk ay önce mobese kameralarına yakalanan Kapşonlu Çete, 18 yaşında ki Nisan Güngör adlı bir genç kızı kaçırırken görüntülendi. İşte o video."

Video net değildi. Beni bayıltma anları, kucaklayıp arabaya sokma ve arabayla gidişimiz vardı videoda. Videoya bakınca gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Nasıl olabilirdim ki? Resmen haberlere bile çıkmıştım ve çok aciz duruyordum. Bir buçuk ay olmuştu demek ki. Bana sorsalar bir buçuk seneydi tabi.

"Hala arayışı süren Nisan Güngör'ün, öldürülmüş olduğu düşünülüyor." Acı verici bir şekilde gülümsedim. "Hayır," dedim başımı iki yana sallayarak. "Ona da izin yok."

"Yaklaşık on gün önce bir çöp konteynerinin yanında cesedi bulunan iş adamı Ahmet Yüce'nin de Kapşonlu Çete tarafından kaçırılıp, öldürüldüğü bu görüntülerle kanıtlanmış oldu. İşte o Görüntüler."

Tam resimler ekrana verilmişti ki o sırada televizyon kapandı. Göz yaşları içerisinde öylece kaldım orada. Arkamı dönecek gücüm yoktu. Görüş alanıma Ares girdiğinde boş boş baktım. Ne diyecektim ki? Bana ne diyebilirdi? Hiçbir şey. Oturup beni teselli edecek hali yoktu. Sahi, neden beni öldürmüyorlardı?

Gözleri neredeyse mavinin en açık tonuna bürünmüştü. Sinirli olmadığına adımın Nisan olduğu kadar emindim. Ama şuanda ne düşündüğünü de hissedemiyordum. Gücümün tükendiğini hissettim ve bacaklarım beni daha fazla taşıyamayıp ikiye büküldü. Ares ben düşmeden beni belimden yakaladı ve yavaşça koltuğa oturttu. Göz yaşlarımı avuç içlerimle silip, ellerimi taytıma sildim.

Ares hiçbir şey demeden yanıma oturdu ve başını koltuğa yaslayıp kafasını bana çevirdi. Bana baktığını hissedebiliyordum ama hiçbir şey demede, ona hiç bakmadan öylece durdum orada. Hiçbir şey demediğim için mi böyleydi? Hep içime attığım için mi daha fazla geliyorlardı üzerime?

"Bir şey demeyecek misin?" dedi Ares sanki beynimi okumuş gibi. Güldüm. Sessiz ama çok bir çok anlamı olan bir gülüştü. Dalga mı geçiyorsun der gibi bir gülümsemeydi. Konuşmak yerine başımı iki yana salladım ve karşımdaki duvarı izlemeye başladım. Başını tamam anlamında salladığını televizyona düşen yansımasından gördüm ama umursamadım.

Bende onun gibi başımı arkaya yasladım ve gözlerimi tavana diktim. Yarın yapacağım planı düşünmeye başladım. Kesinlikle çok güzel ve kaçmaktan daha etkili bir plan olacaktı. Buna eminim.

  

Tam rüya görme evresindeyken duyduğum kapı sesi uykumun bölünmesine sebep olmuştu. Gözlerimi açabileceğim bir pozisyonda değildim şuan çünkü çok uykuluydum fakat algılarım açıktı.

 Bir el saçlarıma dokundu daha sonra kaskatı kesildi. O elin sahibi avuç içini alnıma koydu ve, "Çok ateşin var senin." diye söylendi sinirle. Benim suçum muydu yani? Daha sonra beni hiç zorlanmadan doğrulttu ve üzerimi çıkarmaya çalıştı. Dudaklarımdan huysuz bir homurtu döküldü ve suratımı buruşturdum.

Tişörtümü çıkarttıktan sonra içimde atlet olması rahat olmam için tek sebepti. Eli atletime gittiğinde gözlerimi zor da olsa açtım ve karşımda Ares'i gördüm. Elini itip ona engel oldum ama o daha güçlüydü ve yine beni alt etti. Atletimi çıkarınca ağlamaklı bir surat ifadesiyle ona baktım ve kollarımı kendime sardım. Battaniyeyi üstüme çekmeye çalışınca battaniyeyi çekti ve buna engel oldu. "Lütfen," dedim çatlayan sesimle. Uykulu olmam da buna sebep olmuştu. "Çok üşüyorum, lütfen."

"Hayır." dedi otoriter bir sesle. "Ateşin var, daha çok hasta olursun."

Başımı iki yana salladım ve aniden gelen ürpertiyle titredim. "Çok üşüyorum, böyle de donarım. Lütfen." dedim acı içinde ona bakarak. Gözlerime bakıp bir süre ne yapması gerektiğini düşünür gibi bekledi, daha sonra hiçbir şey demeden odadan çıktı. Bunu fırsat bilerek kendimi battaniyeye yaprak sarması gibi sardım. Bu battaniye  bile yetmezken bir de üzerimi açıyordu. Manyak!

Kapının ardından gelen sesleri duymamak elimde değil. Çünkü  yüksek sesle konuşuyorlardı. "Hayır Semih, seni ilgilendiren bir şey yok." Büyük ihtimalle Semih durumuma bakmak istemişti ama Ares bugün ki olay yüzünden ona izin vermemişti.

Ares içeri büyük bir kase ve bezle girdi. Ah hayır lütfen bana sirke olduğunu söylemesin. Sirkeden nefret ederdim. Kaseyi ve bezi komidine bıraktı ve yatağa oturup üzerimdeki battaniyeyi bir hışımla çekmeye çalıştı ama yaprak sarması gibi sarılı olduğum için üzerimi açamadı.

Burnuma sirke kokusu geldiğinde yüzümü buruşturdum ve öğürmemek için kendimi zor tuttum. Battaniyeyi iç kısmından tutup çekmesini engellemeye çalıştım. Bir kez daha çekip, "Bıraksana kızım, deli misin nesin?" diye yükseldi sinirle.

"Ya sen bırak. Rahat bırakın ulan beni. Size ne ateşim varsa, size ne ölüyorsam, size ne hastaysam ya size ne?" diye bağırdım sinirden ellerimi yumruk yaparak. Ares bir süre ruhsuz bir şekilde yüzüme baktı daha sonra beni ansızın yakalayıp battaniyeyi üzerimden sertçe çekti. Ani hareketiyle battaniye ile birlikte sürüklendim ve burnumu göğsüne çarptım.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda o da bana bakıyordu. Temasımız onuda benim gibi rahatsız etmişti sanırım. Çünkü vücudu kaskatı kesilmişti. "Yat." dedi emrivaki yaparak.

Ona alttan bir bakış atıp kafamı olumsuz anlamda salladım. "Yat." dedi tekrardan. Gözleri yavaşça koyulaşıyor, göz bebekleri mavilerini kaplıyordu. Masmavi bir denizin üstündeki kara bulutlar gibiydi. Bu da sinirlendiğini anlamama yetmişti. Cevap vermeme izin vermeden bacaklarımı tuttu ve aşağıya doğru çekip beni yatağa düşürdü. Tek eliyle omzuma bastırıp kalkmamı engelledi ve bana sert bir bakış atıp, "Sabit dur!" dedi sertçe.

Bezi kaseye soktu ve sonra suyunu sıktığı bezi alnıma koydu. Burnuma gelen kokuyla bezi itmeye çalıştım ama bezin üzerine elini koyarak buna engel oldu. "En az ben de senin kadar iğreniyorum inan bana, ama daha fazla hasta olmamalısın." dedi sakin bir sesle.

"Bundan sana ne?" dedim suratımı buruşturarak. Gerçekten, ona neydi?

"Seni düşünen yok, hasta olursan başımıza kalırsın. Uğraşamam." dedi, gözlerini yatak başlığına dikerek. Gözlerimi devirdim ve, "Şuanda hastayım ve benimle uğraşıyorsun ama?" dediğim de susmam için bana bir bakış attı daha sonra gözlerini başka bir yere çevirdi. Hep böyleydi zaten. İşine geldiğinde konuşur, işine gelmeyince konuşmazdı. Dengesiz.

Birkaç saat boyunca, gün ağarıp şafak sökene kadar başımda durdu. Hiçbir şey söylemeden, tek kelime etmeden. Birkaç dakikada bir bezlerimi değiştirdi, sonra zaten ateşim düştü. Daha sonra uyumam gerektiğini söyleyip odamdan ayrıldı. Bende yokluğunu fırsat bilip, hastalığın da verdiği yorgunlukla uyuya kaldım.

 

Gözlerimi açtığımda öğlen güneşi camdan içeri süzülüyordu. Hava bugün daha sıcak gibiydi. Dünden dolayı leş gibi sirke kokuyordum. Hemen banyoya girip, kendimi lifledim. Daha sonra şampuanlandıktan sonra kısa bir süre sonra çıktım. Altıma bordo bir tayt üzerime krem rengi uzun tişört geçirdim ve saçlarımı tarayıp ördüm. Odadan çıkıp mutfağa girdiğimde Ares'i ve Batuhan'ı konuşurken gördüm. Hemen bir adım geri çekilip beni görmemelerini sağladım. Bugün planım işe yarayacaktı. Buna emindim.

"Psikolojik olarak olması gerektiğinden daha iyi görünüyor." dedi Ares, Batuhan'a. Beni kast ettiği çok bariz belliydi.

"İyi olduğunu düşünmüyorum," dedi Batuhan ve duraksayıp iç çekti. "Sadece alışıyor. Tıpkı bizim gibi."

"O bizim gibi değil Batuhan." dedi Ares tuhaf bir tınıyla. "Bizim gibi olmayacak da."

Batuhan alaycı bir ses tonu ile güldü. "O senin gibi olmayabilir," dedi esrarengiz bir ses tonu ile. "Ama tıpkı benim gibi." Konuşmanın gidişatının kavgaya dönüşeceğini hissettim ve mutfaktan içeri girdim. İkisine de bakmıyordum ama ikisinin de bana baktığına adım kadar emindim. Onları duymadığımı sanmaları için, "Omlet yapıyorum?" dedim sorar gibi.

İkisinin de yüzünde sebepsiz bir rahatlama gördüm gibi oldum. Belkide bu, bilinçaltımın bana bir oyunuydu, bilmiyorum. İkisi de hiçbir şey söylemeden başını onaylar anlamda salladı ve mutfaktan çıktılar.

Masaya örtü serip, kahvaltılıkları çıkardım. Domates ve salataları yıkadıktan sonra güzelce doğradım ve güzel bir tabağa koyup, tabağı da masa düzenine göre koydum. Çayı demledikten sonra omleti de yaptım ve tabaklara eşitçe pay ettim. Bardaklara çayları doldurduktan sonra, içeri gidip herkesi çağırdım.

Herkes ördek gibi yerlerine oturduktan sonra kahvaltılarını etmeye başladılar. Hepsi oldukça durgun gözüküyordu, en çok da Okan.

"Aranıyoruz." dedi Ayaz gıcık bir şekilde sırıtarak. Ona gözlerimi devirerek baktım ama çok şükür ki o bana bakmıyordu. Batuhan sırıttı ve, "İlk kez duymuşsun gibi sevindin?" dedi nedenini sorgular gibi.

Ayaz omuz silkti, "Neden sevinmeyeyim? Ne güzel arıyorlar, bulamıyorlar enayiler." dedi kıkırdayarak. Ona inanamaz gibi baktım. Bunlar gerçekten hasta psikolojili insanlardı. Daha fazla bunların arasında nefes alamazdım. Yoksa, onlar gibi olabilirdim. En çok da bundan korkuyordum. İstemeden, onlar gibi olmaktan. Sonuçta acıya alıştığım gibi, onlara da alışıyordum ve onlarla birlikte bir çok suça, günaha ortak oluyordum. Bu istediğim son şey bile olamazdı.

Cengiz, "Okan, sana verdiğim adamın bilgilerine ulaştın mı kardeşim?" diye sordu. Okan başını kaldırıp Cengiz'e baktı ve kafasını aşağı yukarı salladı.

Ağzında ki lokma bittikten sonra, "43 yaşında bir iş adamı, bir kaç polisle ortak olmuş yaptıkları yüzünden içeri girmemek için. Araştırabildiğim kadarıyla geçen sene bir kızı kendisiyle zorla evlendirtmiş. Şerefsiz! Kız da intihar etmiş bir hafta sonrasında. Dediğim gibi içeri girmemek için bir kaç polise rüşvet teklif etmiş. Bir tanesi kabul etmemiş ve onu öldürtmüş. Diğerleri  kabul etmiş ama onları da daha sonra öldürtmüş. Yazık etmişler kendilerine. Para gözlerini kör etmiş."

"Bana geçmişten söz etme, şimdiler de olanlardan bahset." dedi Cengiz ciddi bir sesle.

Okan başını aşağı yukarı salladı ve, "Konu zaten aynı. Yine aynı şeyi yapmış, yaklaşık iki hafta önce bir kıza zorla sahip olmuş ve kızı öldürmüş. Yerini buldum, uzun zamandır bunu araştırıyordum, ve buldum."

Cengiz memnun olmuşçasına gülümsedi. "Güzel, tebrikler kardeşim."

Batuhan, "Bu iş bende." dedi itiraz istemeyen bir ses tonu ile. Gözlerim anlatılan olaydan dolayı hala iri iriydi. Korkmuştum. Birini öldüreceklerdi. Her ne kadar bahsettikleri kişi şerefsizin önde gideni de olsa onlar bir kişiyi daha öldüreceklerdi. Onlar o adamı öldürmeden, ben buradan gidecektim. Bir suça daha ortak olmayacaktım!

Kahvaltı ettikten sonra birkaçı odalarına birkaçı da salona çekildiler. Bende mutfağı topladıktan sonra gizlice Ares'in odasına girdim. Başta Batuhan'ın odasına girmeyi düşündüm ama onda silah yerine neşter bulacağıma emindim. Bu yüzden tercihimi Ares'ten yana kullandım.

Silahı belimin arkasına soktum ve usulca merdivenlerden aşağıya inip salona girdim. Ares, Cengiz, Okan ve Ayaz playstation oynuyorlardı.  Büyük ihtimalle Batuhan yukarıda odasındaydı, Semih ise olanlardan dolayı hala utanıyordu ve gözümüze gözükmüyordu. Bu sefer başarmalıydım. Gözlerimi kapatıp güç diledim. "Allah'ım ne olur bu kez, sadece bir kez yanımda ol!"

Gözlerimi açtığımda cesaretle dolup taştı benliğim. "Gençler," dedim gülerek. Hepsinin gözleri bana döndü ve tuhaf bir surat ifadesiyle baktılar. Okan'ın yüzüne bakmamaya çalışıyordum çünkü biraz sonra olacaklar yüzünden üzgündüm. O silah, mecburen ona da doğrultulacaktı.

"Ne oldu Nisan?" dedi Cengiz rahatsız bir sesle. Gözlerimi kaçırıp başka bir yere baktım. "Kapı," dedim sesimin titrememesi için ekstra çaba sark ederek. "Kapı kilitli, anahtarı verin."

Ares ayağa kalkıp bana bir kaç adım attı. "Ne saçmalıyorsun sen Nisan?" Bana ilk  kez adımla hitap etmesi garibime gitmiş olsa da bunu umursamadım ve daha fazla yaklaşmaması için, "Dur!" dedim yüksek sesle geri geri giderek. "Yaklaşma."

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi Ares kaşlarını çatarak. "Kendine gel." Çenemi diktim ve gözlerimi gözlerine odakladım. "Ben zaten kendimdeyim."

Bana bir adım daha attığında silahı belimden çıkarttım ve ona doğrulttum. "Sana yaklaşma dedim!"

Okan aniden ayağa kalkıp yanıma gelmeye çalıştı. "Nisan, dur. Sakın yapma! Sakın yapma, güzelim." dedi tedirgin bir sesle. Ares kaşlarını çattı ve Okan'ı geriye itip, "Geri de dur sen, karışma her şeye." dedi. Aralarında ki ağabey kardeş bağı şuan ki durumum için fazla duygusaldı. 

Daha sonra bana dönüp, "Çek o tetiği!" dedi belli belirsiz bir gülümsemeyle. "Çünkü ben sağken, bu evden çıkamazsın!" Acımasızca söylediği cümleler, ruhumda derin yaralar açıyordu.

Okan Ares'in tekrardan önüne geçti ve, "Ağabey, bırakalım lütfen." dedi endişeli bir sesle. Şuan da oyunumun bir parçası olduğu için ona minnettardım. Çünkü o da benim bu tetiği çekmeyeceğimi biliyordu. Sadece buradan kurtulmam için bana yardım ediyordu.

"Nisan saçmalıyorsun." dedi Cengiz kaşlarını çatarak. Elini kaldırdı ve, "Ver o silahı bana, küçüğüm. Eline yakışmıyor ver." dedi bana bir adım atarak. Silahı ona doğrultup, "Uzak dur benden! Yaklaşma!" diye bağırdım kendimden beklenmeyecek bir cesaretle. Söylediklerimin acımasızlığı ve ciddiyetinin aksine, yüz ifadem oldukça acı çekiyor gibiydi.

Ares'in gözleri kısa bir anlığına arkama kayınca, ürperdim. Tam arkama dönüp bakacaktım ki bir el silahı tutan elimi tuttu ve silahı çekiştirmeye başladı. Batuhan olduğunu biliyordum, çünkü sağ elinin üzerinde dövme olan tek kişi oydu bu evde. Sol dirseğimi ona geçirdim ve direnmeye çalıştım. Her şey o anda oldu. Silah yüksek ve rahatsız edici bir sesle patladı ve iki kişinin aynı anda, "Hayır!" diye bağırdığını duydum. Bu sesler Cengiz ve Ares'e aitti. Sımsıkı kapattığım gözlerimi açtığımda Okan'ın kendini Ares'e siper ettiği, onu vurduğumu ve kanlar içinde yerde yattığını gördüm. Ares ile Cengiz Okan'ı tutuyor, Ayaz'ın ise şok olmuşçasına olanları izliyordu. Arkamda beni hala tutmakta olan Batuhan bile benim gibi kaskatı kesilmişti. 

Vücudumda ki tüm gücün çekildiğini hissettim, elimdeki silah yüksek sesle yere düştü. Batuhan'ın ellerinden kurtulup, Okan'ın yanına gittim ve yere oturdum. "O-Okan! Affet beni! Ne yaptım ben?" dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak. Başını avuçlarımın arasına aldım. "Yalvarırım affet. Böyle olsun istemezdim, yemin ederim. Affet beni, nasıl yaparım bunu."

Okan gözlerini ağırca kırpıştırdı ve zor bir şekilde nefes alıp elini kaldırıp yanağıma koydu. "Kızmadım ki, affedeyim." dedi zar zor. Göz yaşlarım yanaklarımdan öyle hızlı ve şiddetli akıyordu ki, biri daha akmadan diğeri geliyordu ardından.

"Ne yaptım ben Allah Kahretsin, ne yaptım?!" diye bağırdım deli gibi. Okan burukça gülümsedi ve, "Ağlama." dedi. Daha sonra usulca, ölüm ağırlığında gözleri kapandı. Belki sonsuzluğa, belki bir süreliğine.

"Hayır!!!"

BURAYA BAKAR MISINIZ? (LÜTFEN, ÇOK VAKİT ALMAZ) 

OLMASI GEREKTİĞİNDEN DAHA KISA BİR SÜREDE YAYINLADIM. NORMALDE 11. BÖLÜMÜN ARDINDAN YAZDIM AMA HEMEN YAYINLAMADIM. KISMET BUGÜNEYMİŞ.

BÖYLE HEYECANLI SONLARA BA-YI-LI-YO-RUM. RUHUMDA İBNELİK VAR YAHUU :)))

GİTMEDEN ÖNCEEEE YILDIZI DOLDURMAYI VE EŞŞŞŞSİZ YORUMLARINI ESİRGEMEYİ UNUTMAYIN. (AĞLARIM BAK)

PARAGRAF İÇLERİNDE, HER YERDE SAÇMALAMAK SERBESTTT! FİKİRLERİNİZ, DÜŞÜNCELERİNİZ BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİ. O YÜZDEN YORUM YAPARKEN KENDİNİZİ SAKINMAYIN LÜTFEN.

SADECE, GÜZEL OLMUŞ, ELLERİNE SAĞLIK, YB GİBİ YORUMLAR GÖRMEK CANIMI ÇOK SIKIYOR. AĞLADIĞIMDA OLDU EMİN OLUN. ONUN YERİNE GERÇEKTEN HİSSEDEREK OKUMANIZI VE YAZDIĞIM PARAGRAFLARDA Kİ CÜMLELERİME YORUM YAPMANIZI İSTİYORUM.

ÇOK BİR ŞEY DEĞİL İSTEDİĞİM. BİR YAZARIN OY KADAR YORUMA İHTİYACI VAR. BENİM İLHAMIM DA BU, NE YAPABİLİRİM.

her neyseeee....

BAZILARI BATUHAN'I HİÇ SEVMİYORMUŞ. BEN BÜTÜN KARAKTERLERİMİ EŞİT SEVİYORUM. VE BATUHAN DA BENİM AŞKIM -.-

İYİ DE OLSA KÖTÜ DE OLSA EMEK EMEKTİR. ELEŞTİRİRKEN BUNU DA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURUN. 

VEE....

SİZCE, BATUHAN NASIL BİR İNSAN?

YADA ARES?

YADA... OKAN?

SEVİLİYORSUNUZ.



Continue Reading

You'll Also Like

508K 30.4K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
111K 11.4K 39
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
71.4K 6.7K 32
Gerçek ailem kurgusu!!! Hep iyi kız tarafından okuduk hikayeleri. Kız iyi niyetiyle yaklaşır ancak ailesi hep ona karşı kötüdür. Karıştırıldığı kız k...
208K 8.9K 59
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...