TEHLİKE

By habibebsrn

570K 35.8K 18.5K

"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmey... More

TEHLİKE
1.BÖLÜM -EV
2. BÖLÜM- KARŞILAŞMA
3.BÖLÜM - SONUM GELMİŞTİ
4. BÖLÜM- KABUS SONRASI
5. BÖLÜM-İHANET
6. BÖLÜM-NEDEN?
7.BÖLÜM-PİŞMANLIK
8.BÖLÜM- İZLER
9. BÖLÜM-ŞİİR
10. BÖLÜM- KARA&PARA
11. BÖLÜM- YARIŞ
12.BÖLÜM- ESRARENGİZ
13. BÖLÜM- ÖLÜM
14. BÖLÜM- KALPSİZ
15. BÖLÜM- HİÇ
16. BÖLÜM- ŞÜPHE
17. BÖLÜM- SEVGİ
18. BÖLÜM- BOŞLUK
19. BÖLÜM- CASUS MU?
20. BÖLÜM- KAZANMA HIRSI
21. BÖLÜM- KENDİNE GELİŞ
22. BÖLÜM- BAŞBAŞA
23. BÖLÜM- BENİ BIRAKMA
24. BÖLÜM- ACIMASIZ OYUN
25. BÖLÜM- SÖYLESENE...
26. BÖLÜM- ARTIK ÇOK GEÇ
27. BÖLÜM- YAPAMAM...
28. BÖLÜM- DAĞINIK
29. BÖLÜM- MANZARA
30. BÖLÜM- HUZUR
31. BÖLÜM-ARYA ERYAMAN
32.BÖLÜM- KORUYUCU
33. BÖLÜM- YALNIZ
34.BÖLÜM -ARAF
35. BÖLÜM- BEDEL
36.BÖLÜM- ÇIKMAZ
37. BÖLÜM- GÜZEL BİR GÜN
38. BÖLÜM- DARGINIM
39. BÖLÜM- KEREM
40.BÖLÜM-ŞAH MAT
41. BÖLÜM- OD
42. BÖLÜM- CESARET
43. BÖLÜM- FARK ETMEDEN...
44.BÖLÜM-GÜVEN
45. BÖLÜM- ÜŞÜYORUM...
46.BÖLÜM- BENCİL
Değişim...
47. BÖLÜM-ÖLÜM FISILTISI
48.BÖLÜM-DARBE
49.BÖLÜM-ÖMRÜM
50.BÖLÜM-UÇURUM
51.BÖLÜM-DÖNENCE
52.BÖLÜM-HİSSETMEK
54.BÖLÜM-ÇÖKÜŞ
55.BÖLÜM-BİLMEDİĞİMİ Mİ SANIYORSUN?
56.BÖLÜM-GÖRMEZDEN GELSEN
57.BÖLÜM- DUYGUSUZ
58.BÖLÜM- SOĞUK
59.BÖLÜM- YANKI
60. BÖLÜM- SİL BAŞTAN
61.BÖLÜM-AKIL KAYMASI
62.BÖLÜM-İNCE HESAP
63.BÖLÜM-KORKU
64.BÖLÜM- GİZLENEN GERÇEK
65.BÖLÜM-KİMSESİZ...
66.BÖLÜM-YAĞMUR
67.BÖLÜM-SEBEBİ BENİM
68.BÖLÜM-HATIRA
69.BÖLÜM-ZAMANI GELDİĞİNDE
70.BÖLÜM-MEKTUP
71.BÖLÜM-SADECE...
72.BÖLÜM-SOKAK LAMBASI
73.BÖLÜM-YARAMIZ DA KALSIN
74.BÖLÜM-AŞK
75.BÖLÜM- TEK SIĞINAĞIM
76.BÖLÜM- OPİA
77.BÖLÜM- EFSUN
78.BÖLÜM-EN TEPEDE Kİ İSİM?
79.BÖLÜM-EKSİK
80.BÖLÜM-İMKANSIZ MUCİZE
81.BÖLÜM-NİLİ AARON
82.BÖLÜM-BAŞKAN
83.BÖLÜM-VEDA
84.BÖLÜM-NEFES
85.BÖLÜM-ALGIN
86.BÖLÜM-İHANET
87.BÖLÜM-GERÇEK
88.BÖLÜM-İTİRAF
89.BÖLÜM-ÖLÜM
90.BÖLÜM-SON
TEŞEKKÜR VE VEDA...
YENİ KURGU TANITIMI

53.BÖLÜM-OYUN

4.9K 344 118
By habibebsrn

Acımasızlık arasın da aşk... İntikam gölgesin de sevda... Kalbin ne kadar geniş olduğunu fark ettim bugün. Hem öyle bir genişlik ki her çalan duyguya hiç itiraz etmeden aralıyor kapısını. Kimi duyguya sonuna kadar kimi duyguya yarıya kadar. Çocukluğum da bildiği tek duygu sevgiydi, gördüğü tek his ilgiydi. Ailesi tarafından sevilen ve üzerine titrenen prenses. O zamanlar da kalbim çoğu duyguya açıktı ama tanımadığı duygular olduğunu ailemin gidişinin ardından öğrendim.

Öğrendiğim ilk duygu kaybetmek oldu. Hem öyle bir öğrenişti ki kalbimi parçalara ayıran bir kayıptı. Ailemi kaybedişim. Kalp o zamanlar acıya açtı kapısını, sonuna kadar ölüme değer. Gerçek bir kaybedişten sonra gerçek bir acıyı tanıttı. Ruhum da derin yaralar açtı. Boşluklar da dolaşırken uçurumlar dan düşürdü. Hissettirdi. Ölmekten öte ölmenin varlığını. O zaman anladım ki ailemi kaybedene kadar, kaybettim diye sızlandığım şeyler meğerse bir hiçmiş. Acı nedir yaşamamışım. Ağlamak nedir bilmemişim. Gözyaşlarım sebepsiz serzenişlerdeymiş.

Gözyaşlarımın anlam kazanması ise çok acı oldu. Acıyla yaşamaya alışamasam da bir şekil de yaşamaya alıştım. Buna yaşamak denirse tabi. Sonra öğrendim ki ailem ölmemiş öldürülmüş. Bu sefer kalp yeni bir duyguya araladı kapısını. Nefret diye haykırdı çığlıklarla. Ailemi kim öldürdüyse hepsine karşı nefret vardı içim de. Lisede ki öğrenciliğim de sevmediğin sınıf arkadaşına ya da istemediğin birine ya da seni inciten kişiye duyulan nefret değildi benimkisi. Bir kaç gün sonra geçebilen bir duygu ise hiç değildi. Ölümüne nefretti. Öldürmek isteyecek kadar büyüktü. İçim de yanardağı patlaması yaşatıp alevin de beni de yakan küle çeviren bir ateşti. Kalbim yandı ateşte. Kor gibi ama kalbime girişine hiç itiraz etmedi. En baş köşe de yer verdi.

Sonrasın da gelen intikam oldu. Yeni bir duyguydu. İntikam. Nefretin açtığı kapıdan öfkeyle girdi. Kalbimin duvarlarına çarpa çarpa. İntikam istiyordum. Nefretin yaktığı alevi biraz da olsa söndürmek için. İntikam almak için geri de kaldığımı düşünüp araştırmaya başladım. Kim neden aileme böyle bir şey yapar diye. Neden çıkmadı ama kim olduğunu öğrendim.

Kemal Arıkan...

İntikam almak için yol çizdim kendime. Canım yansa da can yakmak için Kemal Arıkan'ın evine girdim. Daha can yakmadan yeni bir duygu öğrendim. Yeni bir ölüm tadı yaşatan. Bu sefer ki duygunu adı ihanetti. Kalp ihanetin ne demek olduğunu Yavuz amcadan öğrendi. Basit bir ihanet değildi. Sırtından bıçaklanır cinsine benzese de tam karşılığı olamayacak bir ihanetti. Direk olarak kalbe saplanmış bıçaktı. Öfke kalbe sığmayacak kadar büyümüşken ihaneti öğrendiğin de intikamı güçlendirdi. Taşıyamayacak kadar ağırdı ama taşımak zorun da olduğunu bildiği için ses çıkarmıyordu. Yeni bir oyun yaptı. İntikam alınacak listesine yeni bir isim ekledi.

Sonra Yağız'ı tanımakla şüpheyi öğrendiği. Her karşılaşmada korku ile birlikte şüphe girdi hayatıma. Öyle zamanlar oldu ki kendimden bile şüphe ederek yaşadım. Ölüm isteği ile doldu ruhum. Kaybetmiştim ya daha da ileri giderek kendimi kaybedişi bile öğrendim. İçimde ki öfkenin beni esir alışına bile engel olamadım. Bir zaman geldi Arya Eryaman kimliğimden sadece Arya kaldı geriye. Öfkeme yenik düşüp masumluğu mu kaybettim. Bir zaman oldu ki masumluk kokan Kerem'i  boğacağı mı bile hayal ettim.

Bakıcısı olduğum ukala sandığım çocuğun masum dünyasını keşfettim. Güçlü durmaya çalışması bana benziyordu. Ruhunda ki yaralara inat yaşamaya çalışıyordu. Ama içi acıyla sızlıyordu. Bu oyunda ki en masum oydu. Ve kalbim yeni bir duygu yaşamaya başladı. Vicdan çatışması. Babasından intikam almaya çalıştığım çoğunun yaralarını sarmaya başladım. Kerem'in yaralarını her iyileştirdiğim de pişmanlıkla kendim de yara açtım.

Sonrasın da alıştım. Kabuslarıma inat bir çocuğun acılarını azaltmaya çalışırken masumluğuna sığındım. Sonra öğrendim düşmanın oğlu olması fark etmiyormuş. Ve sevdim... Sarıldım... Öptüm... Ve korumaya başladım. Kendime rağmen, kendimden koruyorum Kerem'i. Babasına rağmen babasından koruyorum. Onun masumluğu benim kurtuluşum sanki.

Kaçtığım duygular da oldu. Kalp tanıyordu ama mantık inkar ediyordu. Gizem hayatıma girdiğin de Yağız'ı kıskanan kalp yeni bir duygu ortaya çıkardı inkar ettiğim. Aşık olmuştum. Düşman olarak girdiğim ev de hem de. Bu duyguya yer yok dedim hayatımda. Ama kalp sahip çıktı gerçeğine. Yağız'a aşkını her gördüğün de kalp çarpıntısıyla belli etti. Mantık düşman olduğu için dese de kalp heyecan dedi. Bir ergen gibi. İntikamın gölgesine sığdırarak. Ama kalp Yağız'ın alnıma vurduğu mühür gibi busesiyle, kalbime imzasını attı.

Her sözün de aşkı yaşadığım adam suçluluğu tanıttı kalbime. Babasından intikam alırken açtığım yaraları sararken. Hem fiziksel olarak iyileştirmeye çalışıyordu hem de ruhsal yaralarıma merhem oluyordu. Kalbim bu aşkın esiri oldu. Ruhum bu ilgiye aşık oldu. Mantığım bile hayrandı Yağız'a. Yeni uçmaya çalışan bir kuşun kanat çırpınışlarına takıldı. Bir kelebeğin ömrünü yaşayacağı düşüncesi ile heyecanlandı. Sevgi doldu yumuşacıktı. Nazik ve kırılgan. Bunları hisseden benim kalbimdi. Sevgiye esir benim kalbimdi.

Ama aynı zamanda öfkeye de esirdi. Yumuşak kalp bir anda taşlaşabiliyordu. Hatta bazen öyle katışalıyordu ki sert kayalıkların keskinliğini yaşıyordum. Hem ruhumu parçalara ayırıyordu hem de başkalarına acı yaşatmaya çalışıyordu. Acımasızdım artık. Babamın öğretmediği bir duyguyu Yavuz amca öğretmişti bana. Hem ihaneti öğrendim ondan, hem intikam almayı, hem de acımasız olmayı. Canım yandıkça can yakmak isteğiyle doldum. Bundan zevk alır hale geldim. Kemal Arıkan karşım da kıvrandıkça içim de oluşan alaylı kahkahayı bastıramadım.

Aynı duygular şuna Yavuz amca için de hissediyordum.

***

Yağız'la çay içtiğimiz gecenin üzerinden iki gün geçmişti. O iki gün içerisin de Yavuz amcayı takip ettim. Nereye gider, neler yapar, ne zaman evden çıkar, eve ne zaman gelir, ruh hali nasıldır, gittiği mekanlar, konuştuğu kelimeler ne varsa hepsini kaydettim zihnime. Aslın da Yavuz amcayı çocukluğumdan beri tanıdığım için çoğu alışkanlığını biliyordum. Bilmediğim ihanetten sonra edindiği yeni kimliği. Değişmiş miydi? Evet. Ama eski alışkanlıkları hala devam ediyordu.

Arabadan inen Kerem'in ardından baktım. Kerem okula girdiğin de çok vakit kaybetmeden kendime minnetle bağladığım iki korumaya selam verip iki gündür gittiğim okulun karşısında ki kafeye yürümeye başladım. Kerem okuldan çıkana kadar kafe de vakit geçiriyordum. Daha doğrusu korumalar öyle zannediyordu. Gerçi yalan değildi. Çoğu zaman gizliden kendi telefonumdan Yavuz Kurt'un evden çıkışını kafe de oturduğum yerden izliyordum. Ama bazen gittiği mekanları izleyebilmek için kılık değiştirip kafeden çıkarak takip ediyordum. Çok uzun süren takipler değildi.

Alışkanlıklarını biliyordum ama dinleme ve takip sırasın da yeni öğrendiğim bir şey vardı. Yavuz amca araftaydı. Hem pişmandı hem değildi. Babama yaptıklarının pişmanlığı akşam yaşıyordu. Koltuğa geçeceğini öğrendiği günden beri akşamları babamın resmi karşısın da zaferle içiyor kendinden geçtiğin de pişmanlıkla ağlıyordu. Çok sürmeden suçlusunun kendi olmadığını hepsinin babamın suçu olduğunu babamın başına ne geldiyse hak ettiğini arkadaşına yaptığı hatanın bedelini ödediğini söylüyordu. Yani kendisine yapılanların bedelini ödemişti babam.

Bugün takibin son günüydü. İntikama adım atmak için Yavuz amcaya belirlediğim plana son dokunuşları yapacaktım. Basit bir plan olmayacaktı. Attığım her adım da kendimden ve ailemden izler taşıyacak ama aynı zaman da hiç bir iz bırakmayacaktım. Belirlediğim intikam planı Yavuz amcayı delirtmekti. Ve de delirtmemek. Pişmanlığın farkın da olabilmesi için delirmenin eşiğine kadar gelip geri dönecekti. Döndürecektim. Çünkü delirmesini istemiyordum. Deliliği değil delirme noktasına gelmesiydi acımasız planım.

Kafeye girdiğim de iki gündür oturduğum yere geçtim. Çantamdan kağıt kalem çıkardım. Bugün ki planım Yavuz amcaya mektup bırakmaktı. Benden gelen bir mektup. Akşamdan hazırladığım metni. Beyaz dosya kağıdına yazmaya başladım. Akşam da yazabilirdim ama belli bir süre geçtikten sonra yazılar belli olmayacağı için bir işime yaramazdı. Çünkü yazıyı silinen tükenmez kalemle yazıyordum. Yazıldıktan sonra uçan bir mürekkep.

  Nasıl olduysa Yavuz amca da benim yurt dışın da tedavi olduğuma inandırılmıştı. Şaşırmıyordum artık. Bu kesinlikle koruyucumun işiydi. Yavuz amcanın beni niye aramadığının cevabı buydu. Benim delirdiğimi düşünmek. Tabi benim deli olmam işine geldiği için beni araştırmaya hiç gerek duymamıştı. Bunda arafta olmasının büyük bir etkisi vardı. Tabi ben öyle düşünüyordum. Beni görüp suçluluğu artacağı için görmemek en iyisi diye düşünmüş olmalıydı. Ya da neyse neydi.

Delirmediysem de bu yol da ilerlerken delirmekten daha beter duygular yaşamıştım. Şimdi delirme sırası Yavuz amcadaydı. Mektuba yaşadığım acı dolu günleri yazıp Yavuz amcanın arafta kalışını pekiştirecektim. Şok olacağı için muhtemelen okuduktan sonra atmayıp saklayacaktı. Okumak için tekrar çıkardığın da ise mürekkebin etkisi geçtiği için boş bir sayfaya bakakalacaktı. Bu sadece ilk adımdı.

Yavuz amca diye başlayan bir mektup. Ve devam ettim. Acı mı satırlara dmkerek.

Yavuz amca...

Uzun zaman oldu. Sana sürekli mektup yolladım. Sen hapisteyken kaza oldu. Ailem yok şimdi... Ailem yok.... Ailem yokkk.. Anladın mı beni Yavuz amca. Ailem yok...Hepsi senin yüzünden... Hepsi senin aptal gururun yüzünden... Ne geçti eline haaa . benden aldıklarınla ne geçti eline... İhAnet edince neye sahip oldun. Söylesene. Zafer kazanmışmış. Ne zaferin. Yavuz amca. Kime karşı zafer kazandın acaba. Babama karşı mı? Eğer öyleyse babam nerEde? Eğer değilse niye geceleri pişmanlık duyup deli gibi davranıyorsun.... Sıra bende... İntikam sırası bende... Kazanma sırası bende. Beni getirdiğin halimle senden öyle bir intikam alacağım ki..... Öyle bir aklın karışacak ki...Ölmeyeceksin ama ölmek için yalvaracaksın.

Tüm hücrelerim titriyordu ama alayla gülümsedim. Ve yazmaya devam ettim.

Ölmek için yalvaracaksın. İşte beni getirdiğin durum.Acımasız bir Arya. Hatta senden daha acımasız oldum...

Kalem aynı satırı birkaç kez daha yazdı. Aynı noktaya defalarca vurdum. Öfkeyle. Mürekkep kağıda dağılmaya başladı. Kağıdı öfkeyle alıp parça parça ettim. Yazacağım satırlar kesinlikle bunlar değildi. Akşam her cümlesini kafam da planlamıştım ama yazmak o kadar kolay olmuyordu. Bildiğim gerçekleri bilmiyormuş gibi yazmak çok zordu. Ellerimin titremesini geçtim öfkeli kalbim hissettiklerini yazdırdı. Devam etmek için güçlü olmalıydım. Ama ilk önce sakin olmaya ihtiyacım vardı.

Elim de sıktığım kağıtları çantama tıkıştırıp yeni bir kağıt çıkardım. Gözlerimi kapatıp açtım. Sakinleşmek için derin derin soludum. Boş kağıda bakarken yutkundum. İçim de biriken öfkeyi dışarı üfleyip tekrardan yazmaya başladım.

Yavuz amca...

Uzun zaman oldu. Hala hapiste misin bilmiyorum. Belki de çıkmışsındır. Ama beni aramaya gelmediysen çıkmadığına eminim. Çıksan kesinlikle beni aradın değil mi? Neredesin diye sorarsan bana, ben nerede olduğumu bilmiyorum Yavuz amca. Ailem kaza geçirdiğinden beri de bilmiyorum. Ailem yok artık. Kaza geçirdiler. Belki duymamışsındır. Ailem öldü benim. Annem, babam, Arda yok artık. Kazadan sonra kimlik tespiti için morga götürüldüm. İnanmadım ama babam kanlar için de yatıyordu. Bağırdım açmadı gözlerini. Sonra yanın da olan sedye de beyaz çarşaf açıldı. Daha babamı uyandıramadan annemin kanlı yüzü gözüktü. Bu sefer ona bağırdım ama ses yoktu. Sonra kardeşimin yüzünü açtılar. En acısı da o oldu. Arda gülmüyordu. Hepsine dokundum tek tek. Eskiden sıcaklardı ya o gün buz gibiydiler. Ruhum üşüdü. Çığlıklarım boğazımı kanattı. Kulaklarım neredeyse sağır oldu. Kalbim kanadı... Tekrar tekrar baktım yüzlerine. Sonra garip bir şey oldu. Gülümsemeye başladılar sanki. Ben de gülmeye başladım. Sıcaklıkları gelmiş gibi. Gözlerini açtılar hepsi. Kalkın dedim. Gözyaşlarımı silerek. Hadi evimize gidelim dedim. Babamın elinden tutup çekiştirdim. Eve gitmek için ama bana engel oldular. Orada ki bir amca onlar artık seninle gelemez dedi. Ailen öldü dedi. Bana yalan söylüyorlardı. İnanmadım onlara. Annemi babamı Ardayı tutup kaldırmaya çalıştım. Bağırdım kalkın diye. Birileri beni tuttuğun da ellerinden kurtulmaya çalıştım yalan söylüyorsunuz. Ölmediler. Ailem ölmedi bana gülümsüyor hepsi diye. Sonra biri gelip koluma bir şey yaptı. Canım yandı. Çığlık atarken yavaş yavaş zihnim kapandı. Karanlıktı. Çok korktum. Uyudum. Uyandığım da beyaz bir oda da ellerim ve ayaklarım bağlanmış yatakta yatıyordum. Üzerim de beyaz gömlek vardı. Hani filmler de izlerdik ya. Biri delirdiğin de beyaz deli gömlek giydirilip deli hastanesine yatırılır. Ben de öyleydim. Delirmemiştim ama niye oradaydım aklı almıyordu. Sonra aklımın olmadığına inandırıldım. Meğerse delirmişim. Yani bana öyle söylediler. Üzerim de bir sürü uygulama yaptılar. Ne yaptıklarını hiç bilmiyorum ama bildiğim şey beni delirtmeye çalıştılar. Şimdi neredeyim diye sorarsan hiç bilmiyorum. Hala o soğuk ve renkleri olmayan beyaz odada kalıyorum. Belli saatler de yemek getiriliyor. Belli saatler de ışıklar kapatılıyor. Belli saatlerde de açılıyor. Ama hangi saat hiç bilmiyorum. Sana nasıl yazdığım konusuna gelirsek.... Hişşş sakın sesini çıkarma. Gizliden yazıyorum. Kimsenin haberi yok. Hemşirenin kalemini çaldım. Onunla yazıyorum. Birazdan gelip yine bana ilaç verecekler. Aklım yerinden gitmeden sana yazmak istedim. Ayak sesleri geliyor Yavuz amca. Saklanmam gerek. Ardayı da saklamalıyım. Yoksa onun olduğuna inanmayıp bana ilaç veriyorlar. Arda yokmuş hayal gördüğümü söyleyip beni yalana inandırmaya çalışıyorlar...

Mektup bittiğin de okumaya gerek duymadım. Başları gerçeklerle dolu ve bir kaç gözyaşın da ıslanmış, sonları bir çok deli saçması sözler yazılıp deli olduğuma inandırılmaya çalışılmış bir mektup olmuştu. Bir deli gibi görünmek adına yazdığım mektup acımasız bir psikopattan çıkış gibi duruyordu. Bunları böyle planladıysam yolun sonun da o gömleği gerçekten giyecektim. Delirdiğim için değil ama acımasızlığımın önüne geçmek, beni engellemek için olurdu ancak.

Kağıdı dikkatle katlayıp, özenle çantama koydum. Yavuz amcanın çıkmasına bir saat kalmıştı. Kafeden gizlenerek çıkıp taksiye atladım. İki gün boyunca ortadan kaybolduğumu fark etmemişlerdi ama fark ederlerse cevap çantamda hazırdı. Kerem'e hediye almaya gitmiştim.

Yavuz amcanın evinin arka sokağın da indim. Daha öncesin de arayıp planımı anlattığım Koray'a geldiğimi haber vermek için telefonumu çantamdan çıkardım. Koray'a haber verip, dikkatli olmam konusun da uyarıldıktan sonra telefonu kapattım.

Mektup psikolojik planın sadece birinci basamağıydı. İkinci basamağı ise Yavuz amca Arda'ya  top almıştı. Ve şimdi bir benzeri olan yumuşak küçük topun bahçede fark etme kısmı olacaktı. Ardından Yavuz amca diyen bir ses. 10 yaşında erkek çocuğun seslenişi. Plan dahilin de ayarlanmış erkek çocuğun topu gelip istemesi ve aldıktan sonra ortadan kaybolması. Mektup şaşkınlıkla katlanıp cebe konulacak ve şaşkınca etrafa bakacaktı. Planlanan buydu. Daha sonrası ise bu planın ilk basamağının başarılı olduktan sonra gerçekleşecekti.

Derin nefes aldım. İçimde ki huzursuzluğu rahatlatmak için. Ama rahatlayamadım. Kemal Arıkan'dan intikam almaktan daha zor geliyordu. Yıllardır amca dediğin birini delirtmek için çabalamak... Huzursuzluğumun geçmeyeceğini anlayıp kendimi rahatlatmaktan vazgeçtim. Zaten iki gündür bu plan için uğraştığım zamanlar acı dolu anlarımdı. Acı ile birlikte plan ayarlaması yaptım. Acı ile birlikte planın üçüncü kısmı da olacak adamları ayarladım.Acı ile birlikte baktığı yerde Yavuz amca ile kurduğumuz hayalleri görmesi için kurgu yaptım.

Bunları düşünmek artık hiç bir işime yaramazdı. Acı da olsa devam etmek zorundaydım. Başıma kapşonumu geçirip, mektubu çantamdan çıkardım. Yavaş ve dikkatli adımlarla bahçeye girdim. Mektubu Yavuz amcanın vazgeçemediği eski arabasının silecek kısmına koydum. Arda'nın topuna benzer topu da arabanın biraz ilerisine bıraktım.Dikkatli ve yavaş adımlarla bahçeden çıktım. Karşı evin duvarını kendime siper edindim. Saat kaçta evden çıkacağını bildiğim için beklemeye başladım.

Kapı açıldı. Yavuz amca evden çıkarak arabasına doğru yürürken kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Titreyen ellerimi kontrol etmek için sıkıyordum. Avucuma batan tırnaklar külleri kalan amca sevgisinin son nefesini veren acısına tanıklık ediyordu sanki.

Arabanın kapısını açtı. Binecekken kağıdı fark edip hızla uzandı. Okumadan etrafına baktı. Adım atılan acımasız ve karanlık dünyada hangi koltuğa oturtulduğunuzu kimsenin bilmediğini düşünerek hala eski yaşantınıza dikkat çekmemek adına devam etseniz de kendinizin nasıl biri olduğunuzu bildiğiniz için korku duyarsınız. Tıpkı Yavuz amcanın korkusu gibi. Eski yaşantısına devam ediyordu. Sakin ve dikkat çekmeyen. Kendi halinde biriymiş gibi. Sanki masummuş gibi.

Ama nasıl acımasız biri olduğunun; iki gündür takip ederken gördüklerim, dinleme cihazından dinlerken duyduğum sözler cevabıydı.

Etrafta kimseyi göremeyince mektuba baktı. Öylesine bir şeymiş gibi. Ama daha başını okur okumaz şok olacağına emindim. Tam beklediğim gibi, arabaya binecekken okuduğu satırla yine binmekten vazgeçti. Biraz uzakta olsam da şuan yaşadığı şoku hissedebiliyordum. Satırları okurken yüzünün aldığı şekil fark edilemeyecek gibi değildi. Mektubu bitirdiğin de başını kaldırıp tekrar etrafına baktı. Ya da ben bitirdiğini düşünüyordum ama bahçenin kapısına doğru koşup yola çıkarak etrafına bakınca bitirdiği anlaşılıyordu. Kalp atışlarım hızlandı. Hızlı nefes alış verişleri mi duyacak korkusuyla neredeyse duvarla bütünleşmiştim.

Hiç bir şey görmeyen ya da görmek istediği kimseyi fark edemeyen Yavuz amca bahçeye girdi. Satırlara tekrar bakacağı sırada ayarladığım çocuk ortaya çıktı.

" Yavuz amca." Diye seslendi. Kısık ama duyulabilecek sesle. Yavuz ismini duymasıyla ikinci şoku yaşadı." Amca." Dedi. çocuk. Söylediğim gibi. Bir daha Yavuz ismi kullanmayacaktı. Eğer kullanırsa aklında bırakmak istediğim soru işareti oluşamazdı.

" Ne dedin sen?" Duyduğum ses beklediğimden daha şaşkındı. Yavuz çocuğa doğru yaklaşırken mektubu hızla cebine koydu.

" Topu mu alabilir miyim?"Diye soran çocuğa garip bakış atıyordu.

" Ne topu?"

" Sabah oynarken bahçenize düşmüştü..." Eliyle topun olduğu yeri işaret etti." İlerde ki top benim. Verebilir misiniz?"

Yavuz geriye doğru dönüp topa bakıp tekrar çocuğa döndü. Ama saniye dolmadan hızla tekrar arkasına baktı. Çocuğa döndüğün de yüzün de beliren ifade şaşkınlıktan öteydi. Öfkeye kapı aralıyordu sanki.

" Sen bana biraz önce Yavuz amca mı dedin?"

" Hayır demedim."

" Duydum. Yavuz amca dedin."

"Demedim. Topum bahçede topu mu istiyorum." Çocuğun bir an da bağırmasıyla şaşkınlık yaşayan Yavuz topu alarak çocuğa uzattı.

Çocuk gerçekten rolünü iyi yapıyordu. Ezberlemesini istediğim bazı kelimeleri unutmuş olsa da. Çocuğu ayarlayan Koray'dı. Yoksa yoldan geçen bir çocuğa bunları yaptırmak hiç doğru değildi. Koray'a planımı anlattığım da Yavuz'un çocuğun gerçekten var olup olmadığını araştırmak için aradığın da asla bulamayacağı bir çocuk ayarlamıştı. Yavuz'un nasıl bir şok yaşayacağını az çok tahmin ettiğim için kendi kafamda yazdığım küçük senaryoyu Koray'a yollamıştım. Koray'da çocuğa yapacaklarını anlatmıştı. Ve çocuk şuan gerçekten rolunü başarılı oynuyordu. Rolü bittiğin de Koray çocuğu alacaktı.

Çocuk topu almak için uzandı. Tam topu alacakken beklediğim gerçekleşti. Yavuz çocuğa uzattığı topu kendine çekti. Gözlerini kısmış topa bakıyordu. Okuduğu mektubun ardından gelen pişmanlık ve şaşkınlık hissedilecek kadar belirgindi. Korkuyla topu çocuğa uzattı.

" Bir daha topun bahçeye düşerse alamazsın."

" Teşekkür ederim." Yavuz'un öfkeli tehdidine sakince teşekkür etti. Topunu alarak koşmaya başladı. Bunların hepsini bir oyun olduğunu zanneden çocuk oldukça rahattı. Ama çocuğun ardından bakan Yavuz hiç rahat değildi. İç dünyasın da fırtınalar koptuğuna adım gibi emindim.

Ne kadar baktığımı hesap etmediğim süre de, aileme ihanetin acısını hesapsızca yaşadım. Yavuz çocuğun ardından bakarken heykel gibi yerinden kıpırdamıyordu. Bense Yavuz'a bakarken nefesim kesiliyordu.

Düşüncelerden kurtulmak için başımı sallarken, Yavuz eski acımasız Yavuz gibi kendinden emin adımlarla arabasına doğru yürüdü. Şoktan sonra mektubu hatırlayacağını pek zannetmiyordum. Hatırlayıp bakmadı da zaten. Araba bahçeden çıkıp, köşeyi dönene kadar baktım. Gözden kaybolduğun da şimdi sıra üçüncü plandaydı. Yavuz'un gittiği istikametin tersine yürüdüm. Taksi çağırmak ve bir arabayı takip ettirmek garip ve yavaş olacağı için Selim'den motorumu istemiştim. Dün motorumu sokağın başında bırakıp dikkat çekmeyecek  şekil de üzerini örtmüştü. Hızla üzerini açarak motora bindim. Yavuz'un nereye gideceğini dünkü konuşmalarını dinlediğim için biliyordum.

Yaşantısını değiştirmediği gibi alışkanlıklarını da bu yaşantıya ayarlamıştı sanki. Dikkat çekmemek adına ayarladığı restaurant ta iş görüşmesi yapar gibi biriyle buluşacaktı. Koltuğa getirilecek isim olduğu söylenmiş olsa da, hala oturamadığı koltuğu sağlamlaştırma çabası içine girdiği için kendi tarafına adamlar çekmeye çalışıyordu.

Getirildiği koltuğun ne olduğunu iki gün için de biraz da olsa anlamıştım. Yavuz karanlık dünyanın dış kaplaması gibi olan göstermelik koltukta olacaktı. İçeride alınan kararlar Yavuz üzerinden dışarıya aktarılacaktı. Ama kaplanarak. Acımasız bir karar alındı mesela bir borsa işi ya da kara para işi ya da Yavuz'un en başarılı olduğu hatta bu iş uğruna babamı feda ettiği kara para aklama. Dışarı da iş adamı edasıyla yapılacaktı. Daha önce Kemal Arıkan'ın yaptığı işi Yavuz almıştı. Bunlar basit şeylerdi. Acımasızlığı ise ailem gibi, başka  insanların katili olmaya devam ederken can yakmaları umurlarında olmayacaktı. Şimdilik koltuğun daha ne derece önemli olduğunu bilmesem de daha sonrasın da öğrenecektim. Nasıl olsa. 

Motora binip kaskı başıma geçirdim. Yavuz'un gittiği yönden takibe başladım.

Araba kırmızı ışıkta durduğunda planın üçüncü kısmıydı. Yavuz amca ile Arya'nın hayali. Diplomamı aldığım zaman ilk Yavuz amcama gösterecek ondan bana söz verdiği hediyeyi isteyecektim. Hediye konusunda anlaşmamıştık. Belli bir hediye de yoktu. O benim ne istediğimi bileceğini söyleyip iddialaşmıştık bile. Bu yüzden hediyenin adı yoktu. Yavuz amcanın kararına kalmıştı.

Kırmızı ışık yandığı an en önde duran Yavuz'un arabası oldu. Plan için iyi denk gelmişti. Eğer kırmızı ışığa denk gelmese bile bu yolda durması için önüne araba çıkacaktı.Karşıdan mezuniyet cübbesi ve elinde diploması ile koşan kız diğer taraftan gelen Yavuz yaşlarında ki adama sarıldı. Her şey yolun ortasında oluyordu. Adam kızın diplomasını alıp hediyeyi kıza verdi. Birlikte kol kola girerek yürüyüp gözden kayboldular.

Okulların mezuniyet zamanı olmadığını biliyordum. Zaten benim için önemli olan okulların daha kapanmayacak olmasıydı. Zamansız mezuniyet karışık düşünceleri daha da karıştıracaktı.

Yavuz'un sahneyi gördüğünü yeşil ışık yandığı halde ilerlemeyişinden anlayabiliyordum. Korna seslerinden sonra arabayı hareket ettirdi. Kırmızı ışık süresince oynanan kısacık tiyatro oyununda aklına benimle olan hayalinin geldiğine de emindim. Sabah ki okuduğu mektuptan sonra aklına benim gelmemem imkansızdı zaten. İnsanın bilinçaltı hatıraları, hatırladıklarından kat kat fazlaydı. Bilinçaltı farkında olmadığımız bir çok görüntüyle doludur. Bu görüntülerin ya da hatıraların ortaya çıkması için uyarılması yeterlidir. Pişmanlık ve intikam arasında kalmış insanların duyguları uyarılınca ve üzerine geçmişte yaşadığı çok az kişi olup yalnız bir hayat sürünce, uyarıldığı duygularla aklına gelen ilk şey geçmişte kurulan mutlu hayaller ve yaşadığı mutlu anılardır.

Buluşacağı adrese gelip arabayı park etti. İçeri girdiğin de bende motoru mu park edip gizlice içeri girdim. Mekan dış ve iç olarak ikiye bölünmüş oldukça büyük bir yerdi. Kalabalık olması sanki bilerek seçilmiş hissi veriyordu. Bu mekanın neden seçildiğini düşünmeden Yavuz'un çaprazına oturdum. Kolonların olduğu kısıma oturduğum için beni fark etmesi zordu.Ama ben Yavuz'u gayet net görebiliyordum.

Yavuz buluşacağı adamı beklerken hafif bir şeyler ısmarladı. Daha önce hiç içmeyen adam şimdi rahatlıkta içiyordu.Aradan geçen sürede birinci kadehini bitirdi ikinci kadehi dolduruldu. Beklediği adam gelmeyeceğini ben biliyordum. Çünkü adam yolda hafif bir kaza atlatacaktı. Tamamen plan dahilin de. Ama Yavuz bunu bilmiyordu. Bu yüzden bekliyordu. Planın üçüncü kısma geçilmesi için beklediği sürenin uzaması lazımdı. Süre uzadıkça gerginlik artar, gerginlik arttığı zaman da duygular daha hassas olurdu. Üçüncü bardağı doldurduğunda artık yeterince gerginleşmişti. 

Koray'a mesaj atıp adamlara haber vermesini söyledim. İki dakika sonra içeri iki adam girdi. Kol kola. Babam ve Yavuz amca yaşlarında. Birbirlerine gülümseyerek tam Yavuz'un göreceği masaya oturdular. Yavuz ilk başta fark etmedi. Ama adamlardan biri tıpkı babam gibi garsona iki çay diye seslenince Yavuz bir an da dikkat kesildi. Böyle seslenmek Yavuz amca ve babam arasın da espri konusuydu. Dikkat çekeceğini bildiğim için böyle seslenmesini ben istemiştim. 

Çayı beklerken samimi arkadaş gibi davranıyorlardı. Bu sahneyi izlerken ben bile intikam duyduğum halde Yavuz amca ve babamın sohbetlerini özlemle hatırladıysam Yavuz'un hatırlamaması imkansızdı. Derin bir iç çektim. Sabahtan beri sakinleşmeyen kalbim sanki daha da hızlanmıştı. Hem öfke vardı hem özlem. Başımı Gizlendiğim kolona yaslarken gözümden süzülen yaşları sildim.

Garson çayları getirdi. Geri dönerken ileri de duran diğer garsonla göz göze geldik. Bakışları garipti. Nedense rahatsız etmişti. Ben baktığım an bakışlarını kaçırdı. Garsona da benzemiyordu sanki. Diğer garsonlardan daha farklı ve daha dikkatli duruyordu. Takip mi ediliyorum şüphesi hızla gelip düşüncelerim de yer etse de şuan daha önemli işim olduğu için aldırmadım. Garsona bakmayı bırakıp tekrar odaklandım.

 Adamlar çaylarını sohbet eşliğin de içerken Yavuz amca hala şokun etkisin de gözlerini kırpmadan bakmaya devam ediyordu. Bu kadarı yeterdi. Adamlara verilen süre dolmuştu. Bardaklar yarım kaldığında kalktılar. Tam gidecekken adamlardan biri geri döndü. Yarım kalan çayı sonuna kadar içti. 

" Çay bu israf edilmemeli."

Babamın Yavuz amcaya söylediği söz. Adam dönüp arkadaşına söyledi. İnce bir ayrıntıydı. Belki Yavuz hatırlamazdı bile ama yine de böyle söylenmesini ben istemiştim. Adamlar gittiğin de Yavuz amcanın hala heykel gibi arkalarından bakması garipti. Başlarda şaşkınlık olsa da şuan öyle duruşu şüphe solutuyordu. Elinde ki bardağa uzunca baktıktan sonra sertçe masaya bıraktı. Şoktan yeni uyanmış gibiydi. Hızla cebine uzanıp mektubu çıkardı. 

Yazılar belli bir süre sonra uçan mürekkeple yazıldığı için artık yoktu. Ya da okunamayacak kadar silikleşmiş olması lazımdı. Baktığı kağıt bomboştu.İnanmayan gözlerle tekrar bakarken telefonu çaldı. Ama Yavuz amca telefonu açmayıp hala boş kapıda bakıyordu. Telefonun ısrarla çalması üzerine 3. kere çalışın da açtı. " Alo." Derken sesi titremişti. Mektubu sertçe masaya bıraktığında bardağa çarptığı için içkisi mektubun üzerine döküldü.

" Allah kahretsin." Derken sesinde ki öfke duvarlara çarpmıştı. Ayağa kalkarken kağıdı kaldırıp salladı. Kendi kendine söylenirken elinde tuttuğu telefonu açtığının farkında değildi.  Fark ettiğin de ise telefonun ekranın da bakışları sabitlendi. Hızla önünü ilikleyip telefonu kulağını götürdü.

" Buyurun efendim." Acele hareket etmesinin yanın da korku belirdi." Hayır. Hayır. Size demedim. Bir şey döküldü de... Yani ben ona söylendim... Kendi kendime konuşuyordum..." Kimin aradığını bilmiyorum ama eğer kim olduğunu anlar anlamaz ceketin önünü ilikleyip kekelemeye başlanıyorsa efendilerinden biriydi. Daha koltuğa oturmadan bu kadar kekelemeye başlaması hakkında oluşan düşünceleri değiştirebilirdi. Yani ben öyle olacağını düşünüyordum.

" Tamam efendim. Söylediğiniz saatte orada olacağımdan emin olabilirsiniz." Telefonu kapattığın da bu günkü yaşadıklarına lanet ederek kağıdı buruşturup yine cebine koydu. Cüzdanından para çıkarıp masanın üzerine gelişi güzel fırlattı. Yavuz'a yardımcı olmak isteyen garsonların hiç birisine aldırmadan arkasını dönüp çıkışa doğru yürümeye başladı. Kapıdan çıktığı an bende kalktım. Peşinden gittim. Restuartın otoparkı hemen yan taraftaydı. Arabasının yanına yürüdü. Gözükmemek için büyük çaba sarf ederken gizliden izlemeye devam ediyordum. Arabasının kapısını açarken anahtarı düşürdü. Şuan ki Yavuz, sabah kendinden emin evden çıkan Yavuz'a hiç benzemiyordu. Karma karışıktı ve oldukça öfkeliydi. Daha intikamın başındaydım. Ama Yavuz'un  kafası karıştığı için garip davranmaya çoktan başlamıştı bile. Uzanıp anahtarı alırken sinirle küfretti. Arabanın kapısını açamadıkça öfkesi daha da alevleniyordu. Anahtar tekrar elinden düşünce hızla arabaya tekme attı. 

" Lanet olsun." Diye bağırırken elleriyle arabaya dayandı. Derin derin solurken sakinleşmeye çalışıyordu sanki. Doğrulup cebine koyduğu mektubu tekrar çıkardı. " Saçmalık." Başını iki yana salladı. Devam etti." Tüm bunlar saçmalık. Hiç biri gerçek değil." Kağıdı buruşturup kenara fırlattı." Hepsi senin yüzünden Poyraz. " Babamın adını duyduğum an içim de fırtınalar koptu. Hala babama öfke kusuyordu." Hepsi kaç gündür yaşadığım stresin hayal ürünü. Hiç biriniz gerçek değilsiniz. Hepiniz hayalsiniz. Hepiniz...." Bağırdığını fark edince hızla sustu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan benim olduğum tarafa bakınca göz göze geldik. Ailem öldükten sonra ilk defa Yavuz ile göz göze geliyorduk. 

Ne yapacağımı bilemediğim için geriye doğru çekilmekte geç kaldım. Yavuz beni çoktan fark etmişti.

***

SELAMIN ALEYKÜM. BÖLÜM BEĞENİ VE YORUMLARINIZI MERAKLA BEKLİYOR OLACAĞIM. KEYİFLİ OKUMALAR. BU BÖLÜM İNTİKAMIN SADECE BAŞLANGICI:))

RABBİME EMANETSİNİZ. SELAM VE DUA İLE...





Continue Reading

You'll Also Like

8.9K 243 13
Asayra babasının ölümünden sonra kendi içine kapanır. Sevdiklerinden ve kendinden uzaklaşan Asayra'yı yeni tanıştığı bir adam bilmediği gerçeklere ma...
1.2M 18K 40
İstanbul'un arsız Erkut'u, Mardin'in Barzan Ağa'sı... Yaşadığı iki hayatı da parmağında çevirebilen Zalim Hezeroğlu. Yaşadığı bu iki hayat, nihayetin...
927K 39.2K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...
334K 14.5K 52
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...