SUSKUN 1. (Tamamlandı)

By Nur-Sungmin

527K 25.5K 10.6K

Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gö... More

Suskun
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5. Bölüm.
6. Bölüm.
8. Bölüm.
9. Bölüm.
10. Bölüm.
11. Bölüm.
12. Bölüm.
-13. Bölüm-
14. Bölüm.
15. Bölüm.
16. Bölüm.
-17. Bölüm-
18. Bölüm.
19. Bölüm.
20. Bölüm.
21. Bölüm.
22. Bölüm
23. Bölüm.
24. Bölüm.
25. Bölüm.
26. bölüm.
27. Bölüm.
28. Bölüm.
29. Bölüm.
30. Bölüm.
31. Bölüm.
32. Bölüm.
33. Bölüm Final

7. Bölüm.

14.8K 892 229
By Nur-Sungmin

-

Kalbim dedim sebepsizce. Bu kadar acıma.

Sinirden sıklaşan dudaklarında ki çizgiler bir araya gelmiş ve sanki o çizgilere ölümün son nefesini zehirleyen kanı akıtılmıştı. Parçalara ayrılan geçmiş, şimdi önümde fotoğraf pikselleri gibi birleşiyor, soluk görüntüleri ortaya koyuyordu.

Bars'ın gözleri bana kaydı. Kaşlarını çattı ve az önce ki gülen yüzünü öfke, bir ebru sanatına damlayan boya gibi yayıldı. Bars'a bakmamayı tercih edip arkamı yavaşça döndüm ve gözlerimi ona çevirdim. Tam karşımdaydı. Hayatımı cehenneme çeviren o beden iki adım uzağımdayken yanan gözlerime nefretim bir kül gibi serpildi.

"Bak sen, Karaer'in Suskun'u buradaymış. En son olması gerektiği yerde." Tek kaşı havada, elleri ceblerindeydi.

"Piç kurusu." Sesimin kısıklığına rağmen sert bir tınıyla söylemiştim bunu. Yüzü bir an kasılır gibi oldu ama sonrasında bir adım atarak mesafeyi kapattı. Parmak uçlarıma kadar titredim, ondan korkuyordum.

"Gideceğini bilseydim uğurlardım seni. Biliyorsun sürprizlerim çoktur benim."

"Senin hakkında tek bir şey biliyorum. O da bok herifin teki olduğun." Çenesi seğirdi ve yamuk bir gülüş attı. Bu cevabı beklemediği, söylediğimin farkına varıp şaşkınlığımı gizlemem kadar barizdi. Bakışları kısa bir an vücuduma dokundu ve gözlerini yapmacık bir şaşkınlıkla irileştirerek dudağını ısırdı. Ellerimi bedenime sarmamak için kendimi zor tuttum.

"Bayağı değişmişsin."

"Çabuk git buradan. " dedim.

"Imm, bakıyorum konuşmayı da öğrenmişsin Suskun."

"Kes sesini!" diyerek uyarıda bulundum. Bu adı burada kullanamazdı. Buna hakkı yoktu. O isim Karaer'de kalmıştı. İki adım geriledim fakat bir anda kolumu tuttu ve kendine çekti. Afallamamdan faydalanıp yüzünü yaklaştırırken kafamı geriye vererek "N'apıyorsun sen!" diye hırladım. Etrafına kısa bir göz attı ve sonra bana baktı. "Seni özledim."

Cümlesi sanki bir camın parçalara ayrılmasında ki kopardığı feryat gibi zihnimde tuzla buz oldu."Bırak." deyip omuzlarımı geriye atarak ellerinden kurtuldum. Ona bakmıyordum. "Git buradan. Arkadaşlarım gelecek."

"Arkadaş?" dedi şaşkın, soru sorar bir tonda. "Sen gerçekten değişmişsin."

Gözleri arzuyla parlıyordu. Kusacak gibi oldum bir an. Gitmek için harekete geçtim fakat kolumu tekrardan tutarak engelledi. O an kulaklarımda ki melodi birden durdu ve Ayza'nın hıçkırıkları yerini aldı. Kaner'in bana yaptıklarına gözlerimi kapamak ve bu anı hiç yaşamamak istedim. Vücuduma dokunan parmaklarını hissetmemek, kulağımda yankılanan çaresiz Ayza'nın yardım çığlıklarına ruhumu teslim etmek istedim.

"Ne istiyorsun Allah'ın cezası!" diye bağırdım bir anda. Kalabalık umurumda değildi. Gözlerimi işgal eden yaşlara boyun eğerken kolumda ki elinin baskısıyla yüzüm acıdan dolayı büzüştü.

"Sence?" Karşımda ki kişinin kim olduğunu kendime hatırlatmak zorundaydım. Başından beri zayıf olduğumu bildiğinden elinden geleni ardına koymamıştı. İçimde oluşan öfke kızgın bir yağ gibi elime sıçradı ve hızla onu ittim. Aramızda bir mesafe açılsa da eli bileğime kelepçe gibi sarılmıştı.

"Sana gitmeni söyledim! Yaptıkların yetmedi ha? Daha ne istiyorsun pislik herif!" Sesimin ağlamaklı çıkmasına daha bir sinirlenip acıyan bileğimi çektim fakat öyle sıkı tutuyordu ki dudaklarımın arasından boğuk bir inleme döküldü.

"Orospu çocuklarının alınmadığı yerlere ne zamandır giriyorsun?" Bars'ın sesiyle bir an hareketsiz kaldım fakat bu uzun sürmedi, kafamı ona çevirdiğimde bana baktı. Dolan gözlerimi kırpıştırıp kolumu tutan elden kurtulmaya çalıştım, Kaner'in değişen yüzü dikkatimi çekmişti. Bars elini aramıza uzatıp Kaner'in bileğini bir anda geriye doğru savurarak benden uzaklaşmasını sağladı.

Kaner çenesini sıkarken korkudan tırnak diplerim sızlıyordu. "Akant'ın piçi!" diye tükürürcesine tısladı.

"Bak yine aynı şeyi yapıyorsun." Bars yürüdü, önüme geçerek beni arkasına aldı. Şimdi onunla karşı karşıyaydı. Gözlerim sırtından kaydı ve ellerini buldu. Yumruklarını sıkıyordu. Bars'ın yanına geçtiğimde Kaner'in bakışları anlık beni buldu. Bars'ı tanıyordu ve benimde onu tanıdığımdan dolayı şaşķındı.

"Benim işim kızla. Git işine."

"Beni sinirlendirme. En son bunu yaptığında beyninin suyunu akıtmaya ramak kala kurtuldun. Ah, asıl meseleyi unuttum. Su deposuna bak." Kaner dediğini yaptığında onun bir anda çöken ifadesini izledim. Bars ellerini cebine koymuş rahatça onu izliyordu. "Sıraç burada olduğunu bilse benim gibi sakin kalmaz, ki benim bile her an ne yapacağımın garantisi yok. İkile oruspu çocuğu, bir parça beynini anlamaya yormadan uza. "

"Sikeyim böyle işi." İşaret parmağını bana yönelterek havada salladı. "Bu burada bitmedi Suskun, seninle daha sonra görüşeceğiz." Göz yuvalarım azcık daha genişlerse gözlerimi dışarıya kusacaktı sanki. Üşürken bir anda terlediğimi hissettim. Kaner ikimize öfkeyle baktı ve seri adımlarla uzaklaştı. Şok olmuşçasına gittiği yöne bakıyordum.

"Suskun ha? Böyle mi anlaşıyorsunuz?" Sesinde alay bekledim ama hayır, son derece sinirliydi. "Ayza? Deminden beri seni arıyorum." Gözlerimi Bars'tan zorlukla çektim.

"Geliyorum."

"Tamam hadi." deyip kolumdan çekiştirince itiraz etmeme fırsat tanımamıştı. Ece'nin beni yönlendirmesine izin verdim ama Bars'ın inatla beni izlediğini ve bunu da benim hissetmem için yaptığını biliyordum.

"Yüzün solgun görünüyor. İyi misin? Bars bir şey mi yaptı yoksa?" dedi bir anda telaşlanarak.

"Hayır, sanırım hasta olacağım. Hava çok soğuk."

"Öyle." deyip yanıma yerleşti. "Tebrik ederim." dedim dikiz aynasından Ilgın'ın gülümseyen yüzüne bakarak. Oldukça keyifli görünüyordu. "Farklı bir galibiyet oldu." dedi Ece. Yol süresince Ilgın bunu yapmalarının sebebini küçük bir intikam olarak açıklamıştı. Saat geç olduğundan Ilgın durakta inmeme ateş saçan gözlerle bakınca yerime sindim. Evime bırakmakta ısrar etmişti ama neyse ki onu ikna etmeyi başarmıştım. Çenesuyu parkının orasında beni bıraktı. Çıkmaktan nefret ettiğim yokuşu farkına varmadan tamamlayıp yurdun kapısının önünde durdum.

Evleri yıkık dökük insanların şikayetlerine her zaman karşı oldum. Burası sağlam olabilirdi fakat içimde koca bir harabe bedenimle birlikte yaşlanıyordu. En kötüsü de buydu. Bir evi güzelleştiren içinde ki hayatlardı. Oysa benim bir hayatım var mıydı onu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey yalnız olduğumdu.

Odaya girdiğimde çantamı dolabıma koyup kıyafetlerimi aldım ve banyoya girdim. Aynada solgun yüzüme bakarken omuzlarımda ki cekete dudaklarımı büzdüm. Kafa karışıklığıyla vermeyi unutmuştum. Kafamın içinde Kaner'in sesi pervane gibi dönüyordu. Yarın mutlaka vermeyi aklıma kazıyıp duşa kabine girdim. Sıcak su üşüyen bedenime temas ettiği an gevşerken kapattığım göz kapaklarımın karanlığına geçmişim serildi. Başımı iki yana sallayıp saçlarımı sağ tarafa topladım.

Yıkandıktan sonra havlu ile kurulandığım sırada yabancı bir ses kulaklarıma çalındı ve gözlerim kapıya asılı cekete çevrildi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken sesin ceketin cebinden geldiğini anlamıştım. Israrla çalmaya devam eden telefonu açıp açmamakta kararsız kalmıştım. Parmağım yavaşça 'Kardeşim.' yazan ekrana dokundu ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Piç herif! İnadına mı yapıyorsun lan!" Bars'ın öfkeli sesi karşısında bir an donakaldım. Büyüyen gözlerimi kırpıştırıp ekranda ki yazıya baktım ve kulağıma tekrardan yaklaştırdım. "Oğlum cevap versene. İlla özel küfürlerimi mi kullanmamı istiyorsun?"

"Ş-şey, benim." dedim neredeyse duyulmayacak bir sesle. Telefonda kısa bir süre sessizlik oldu ve ardından bir hışırtı duyuldu. "Bende benim." Sıkıntıyla nefes alışını dinledikten sonra "Kimsin? Sıraç yanında mı?" diye sordu, dudağımı dişledim.

"Ayza ben."

Uzandığı yerden doğrulduğunu duyumsar gibi oldum. Baş parmağımı işaret parmağıma sürterek stresimi bastırmaya çalıyordum. Bars boğazını temizledi, sesi şaşkındı. "Şaka mısın kızım sen? Sıraç'ın senle ne işi olur ki? Bak... Sen, bana onu ver. " Muhtemelen şuan başını geriye atmış bir eliyle telefonu tutarken diğeriyle ensesini kaşıyordu.

Sanırım, Bars'ın jest ve mimiklerini çözmeye başlamıştım.

"Ceketini bana vermişti..." diye mırıldandım. Bars ağzının içinde sessiz bir küfür yuvarlayıp "Tamam." diyerek kısa kesti.

"Kapatıyorum o zaman."

"Kapat. Kaner'i daha sonra konuşacağız." Midem ikiye katlanmış gibi bir acı hissettim, cevap vermeye kalmadan aramayı sonlandırdı. Bars'ın yanından geçerken zaten öğrenmeden bırakmayacağını anlamıştım.

Ne söyleyecektim ona?

-

Okulun koridorunda toplanan öğrencileri es geçip sınıfa girdiğimde öğrencilerin ayakta olduğunu gördüm. Çantaları sırtlarındaydı ve öğretmen masasında ki Beril yoklama defterine bir şeyler yazıyordu. Anlamsızca öğrencilere bakınırken Ece ile göz göze geldim. Gülümsedi ve ona gelmemi işaret etti.

"Neler oluyor?" dedim kısık bir sesle. Vücuduma sanki tonlarca ağırlık asılıydı. Sabah gözlerimi açmaya gücüm yokken kendimi fazlasıyla zorlayıp okula gelmiştim. Dün okulu kırmıştık ve bugünde aynı şeyi yapmamazdım.

"Seminer var. Bu yüzden okula gelenler yoklamadan sonra serbest. "

"Öyle mi?" diye geveledim. Ağzımda nahoş bir tat vardı. "Hadi ya! Birazcık olsa sevin. Sahile ineceğiz." Sahil lafını duymamla kaşlarım havalandı. Ece değişen yüzüme memnuniyetle baktı, suratımın asık olmasından hiç hoşlanmazdı. Adımı söyleyen Beril'e elime kaldırarak burada olduğumu belirttim. Bütün kemiklerim ağrıyordu ve göz kapaklarımın üzerine binen yorgunluk derin bir uyku isteği uyandırıyordu. "Gir bakalım koluma."

Ece'nin koluna girip sınıftan çıkarken "Ilgın da gelir mi?" dedim. "Bilmem gelir herhalde. Genellikle Baha ile takılıyorlar. Sen dünden bahsetsene biraz. Bars neden yanındaydı? Üstelik sana bakışları da pek iyi değil gibi geldi." dediği sıra merdivenlerden iniyorduk.

"Onun bakışlarının iyi olma ihtimali mi var? Bulaşmak için gelmiştir. Tam vaktinde yetiştin zaten." dediğimde sırıttı. Arkamızda ve önümüzde grup halinde öğrencilerde bizimle birlikte bahçeye çıktı ve arka tarafa yöneldik.

"Sahile buradan mı gideceğiz?"

"Ormanların ötesinde sahil var. Akant'ın en sevdiğim yanlarından biri. "

Bakışlarımı ormanlık alana çevirdim. Beden dersimizde kırmızı koşu yolunda koşmuştuk ve o zaman deniz kokusunu soluduğumda aklıma ilk gelen sahilde yaptığım sporlardı. Yürüdükçe tuz kokan hava ciğerlerime nüfuz ediyordu. Çantamı önüme çektiğimde Ece duraklayıp ne yaptığıma baktı. Sıraç'ın ceketini kenara itip sevdiğim sakız paketini ve telefonumla birlikte kulaklığımı aldım. Paketi açarken ormanlık alandan açık alana çıkmaya başlamıştık. Ece aldığı karpuz aromalı sakızları ağzına tıkarken hafifçe güldüm ona. "Boğulacaksın Ece. Yavaş biraz."

"Bir şey olmaz bana." diye dolu ağzıyla konuştu. Başımı iki yana onaylamazca salladım ve kulaklığın birini Ece'ye verdim. Açtığım şarkıyı dinleyerek sahile vardığımızda adımlarım yavaşladı. Bu oldukça huzur vericiydi. Kulaklığı kulağımdan çekerek dalga seslerini dinledim. Masmavi denizi izlerken Ece'nin homurdanmasına aldırmadan koşarak suya yaklaştım. Hava düne oran rüzgarlı değildi ama aralık ayında olduğumuzu hatırlatırcasına soğuktu. Botlarıma değen suya gülümserken başımı gökyüzüne kaldırdım ve gözlerimi kapadım.

"Harika değil mi?"

"Öyle." dedim gözlerimi aralarken. "Buraya sık sık gelmeliyiz." diye ekledim.

"İskeleye gidelim. Benimle gel."

Ece ile iskeleye çıkıp oturduk, ayaklarımızı sarkıtıp karşıya bakarken sessizdik. Ece kafasını bana çevirdi ve anlamını tanımlayamayacağım bir bakış atttı.

"İyi ki varsın. Ben..." Dudağını ısırdı ve yeşil gözlerini ellerine çevirdi. "Her şeyin daha farklı olduğunu düşünüyorum. Yani sen gelmeden önce." Kaşlarım söylediklerine çatılırken yüzüne çarpan saç tutamını geriye attı. "Niçin böyle düşünüyorsun?" diye giderek kısılan sesimle sordum.

"Baksana şunlara." Gözleriyle öğrencileri gösteriyordu. "Hepsi marka yarıştıran, zenginliğiyle övünen aptalın tekiler. Ailemin parasıyla hiçbir zaman üstünlük taslamadım ama onların yanında her zaman yer aldım." Keyifsizce güldü ve bana baktı. "Sen öyle değilsin. Tamam, yeni tanıyor olabilirim fakat olan bu."

"Ece ben..."

"Dinle." dedi. Ece'nin bu itirafları zihnimde ki asılı yalanlarıma keskin bir kılıç gibi inerek çakılmalarına neden oldu. Vicdanımda yankı bulan her ses kalbimi eziyordu sanki. Onlara yalan söylemiştim. Onlar bir ailemin olmadığı ve yetimhanede kaldığımdan habersizlerdi. Bunun aksini bilmelerini ben istemiştim.

"Bazen o muhabbetlerden deli gibi sıkıldığım oldu. Çok saçma, neden böyle bir şey yaptığımı kendime hiçbir zaman sormadım. Birbirini ezerek yukarı çıkmalarını aptal gibi susarak izledim. Duygularından mahrum olan insanların bir bambu mankeninden farksız olduğunu gördüm. Bu belki onların oynamak istediği bir kılıftı ve bende o sahte kılıflardan biriyim."

"Sen öyle biri değilsin. Onlara benzesen benimle arkadaşlık kurmazdın, beni görmezdin belki de."

Anlamamış olduğunu bana baktığında fark etmiştim. Gözlerimi kaçırarak suyun içindeki kayalıkların aralarında yüzen balıkları izledim.

"Neden böyle bir düşünüyorsun? Zenginler zenginlerle takılır, arkadaş olur, hatta evlenir. Fakirlerse kendi denklerine göre bir yaşamın içinde bocalayıp durur. Ama biliyor musun? Haklısın, onları aşağılamakta üstümüze yoktur. "

"Zengin veya fakir yoktur, insan vardır. Ve en zor olanı ise insan olmayı başarabilmektir. " Ece'ye tebessüm ettiğimde elimi öyle sıkı kavradı ki kalbimin buz tutan yerlerinin bu güç karşısında çatladığını hissettim.

Ece ayağa kalktı ve üzerini silkeleyip kalkmam için elini uzattı. Ondan yardım alıp kalkarken bana olan güveninin sarsılmamasını diliyordum. Ilgın'ı ve Ece'yi kaybetmek istemiyordum. İskeleden sahile inip grubun arasına karıştık. Yerde öğrenciler gibi bağdaş kurup oturduğumuzda herkes kendi arasında bazen de ortaya konuşuyordu. Bir süre sonra ayrı sınıftan gelen kişilerde katıldı, oldukça kalabalık olmuştuk. Sessizce doğruldum ve denize yaklaştım.

İlk resim çizme zevkim toprakla başlamıştı. Elime aldığım çubuk fırçam, çizdiğim toprak ise beyaz bir kağıt olmuştu benim için. Suya biraz daha yaklaştım ve dizlerimi kırarak oturur bir pozisyon yakaladım.

Çamurdan insanlar zararsızdı o zamanlar. Bunu o yaşımda bile biliyordum. Yanan avuçlarımı serinleten suya o kızın masumluğuyla gülümserken işaret parmağımla ıslak kuma bir ağaç çizdim. Kısa, çok kısa bir an sanki o anı yaşadım. Yapraklar düşüyor, rengi açık sarı saçlarımı kulağımdan geriye savuruyordu. Botlarımın tabanı yağmur suyunun içinde, sol ayağım ileri geri hareket ederek suyu dalgalandırıyordu. Yumup, arkamı dönerken açtığım gözlerim mavi gözlerlerle karşılaşınca birden sesler birbirine dolandı, zihnimde yankılı bir uğultu doğdu; elimin üzerine gelen dalgayla kendime gelmiştim.

"Ne düşündüğünü merak ediyorum."

"Neden benim hakkımda bir şeyler merak ettiğini merak ediyorum." derken sesim bulanıktı. Güldü ardından gözleri dalgınca yeri izledi.

Kumun üzerinde ki çantamdan ceketi aldım ve ona uzattım. "Vermeyi unutmuşum."

"Sıcak tutmuş olmalı." deyince dudaklarım hafif kıvrıldı ama bu bir gülümseme değildi. Yalnızca az önceki saçma duygudan çıkamadığım için tepkilerimi kontrol etmeye çalışıyordum. Sıraç ceketi benden aldı, cep kısmından çıkardığı telefonu pantolonunun arka cebine koydu.

"Sanırım gitme vaktim geldi. Az sonra kurs başlayacak."

"Okulun kursları mı?" diye sordum.

"Evet. Yapılan seminer belli öğretmenleri kapsıyor. Böyle sorduğuna göre sende varsın değil mi?"

"Evet."

"Birlikte gidelim o zaman?"

"Olur. Bir dakika hemen geliyorum." Ece'ye kursumun olduğunu söylediğimde suratını asmıştı. Sıraç'la okula geçeceğimi duyduğu an o sinsi sırıtmasının bedeli omzuna sağlam bir yumruk olmuştu ama trip atmaktanda geri kalmamıştı.

"Hangi dersler?"

"Matematik." diye yanıtladım. Sıraç'a fark ettirmeden baktım. Kaner onun adını duyduğu an gerilemişti. Neden Bars Kaner'i bastırmak için Sıraç'ı öne sürerdi ki? Kendisi arkadaşından bin kat daha korkutucuydu.

Acaba Sıraç'a sorsam ne tepki verirdi? Fazla tehlikeli dedim kendi kendime. Sıraç Kaner'in dün orada olduğunu bilirse Bars'tan hesap sorabilirdi ve Bars'ın da bana güzel bir dönüşü olurdu. İhtimaller dizilmeye başladığında düşüncelerin ağzını bağlayıp adımlarımı güçlendirdim.

"O gün... Arkadaşlarını kendin tedavi ettiğine dair bir şeyler söylemiştin. Arkadaşların Bars ve Baha mı?"

"Evet."

"Onlar hep kavga eder mi?"

"Hayır, durduk yere insanlara sataşmayız biz. Eğer bir kavga olursa mutlaka doyurucu bir sebep vardır." Anladım dercesine dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bars öfke konusunda iradesizdir ama yeri gelir bizden en sakin olanı görünür. Ne yapacağını pek kestiremiyoruz. Duygularını kamufle etmeyi biliyor."

"Çünkü dengesiz." dediğimde Sıraç dudağını ısırarak güldü fakat herhangi bir yorumda bulunmadı. Gülerken sert yüz hatları bir anda tersine devrilip tatlı bir ifadeye bürünüyordu. Okula geldiğimizde birinci katın panosunda asılı olan listeden kurs'un verileceği sınıfa baktık. Sıraç hemen karşı sınıfımdaydı ama aynı sınıfta olmayı içten içe istemiştim.

Merdiven basamaklarını çıkarken yorgunluk hissi ayak tabanlarımdan bedenime tırmanıyordu. Boynumun terlediğini hissettiğimde hastalığın tamamen kucağına yerleştiğimin farkına vardım. Somurtarak girdiğim sınıfa göz gezdirme merakında bulunmayıp orta sıranın üçüncü yerine oturdum ve çantamı sıranın üzerine yerleştirdim; en azından yastık görevi görüyordu. Yanan gözlerimi kapattığım sıra yanımda ki hareketliliği umursamayacak kadar bitap düşmüştüm.

"Sanırım kurslar artık sıkıcı geçmeyecek."

Gözlerim hissettiğim duyguyla tokalaşarak aralandı. Kafamı zorlukla kaldırarak yanıma çevirdim. Bars muzip bir ifadeyle karşımdaydı. Elinde çevirdiği kalemi set bir şekilde sıraya yatırıp bana uzun uzun baktı.

"Neden buradasın?" Kalbim artık Bars'a özel bir ritim tutturmuş, onunla her karşılaşmamda aynı hızı benimsiyordu. Başını yana yatırdı ve düşünüyormuş gibi sahte bir tavırla gözlerini kıstı. Gözlerimi devirmek istesem de her an neye sinirleneceğini bilmediğimden tepkisiz kaldım.

"Neden burada olmayayım?" dedi tek kaşı havada. Derin bir nefes verirken dudaklarımın kavrulduğunu hissettim. Git dersem gitmeyeceğini biliyordum ve sırf beni öfkelendirmek için yanıma oturduğunu tahmin etmek pekte zor değildi.

Pekala." deyip çantamı elime aldım, gözleri her hareketimi kesintisiz izliyordu. Kalkacağım anda "Otur yerine." dedi sert bir tonlamayla. Onu dinlemeyip gitmeye yeltendiğimde bir anda çantamı elimden çekip aldı. Şaşkınca ona baktım. Bir insan bu kadar mı dengesiz olur sorusunun cevabı dört harf bir heceydi. Çok önemli bir işi başarmış gibi dudağının ucuna oturan kibir bacak bacak üstüne attı.

"Ver çantamı!"

"Otur."

"Çantamı ver!"

"Ver çantamı, çantamı ver. Kelimelerin yerini değiştirince vereceğimi mi sandın?" diyerek sesimi taklit etti.

O an sanki sinirlerim avuçlarımı parçaladı. Tam cevap vereceğim sırada içeriye bir öğretmen girmişti. Gürültülü sınıfın sessizleşmesiyle yerime sindim. Bars'ın bana bakarak sırıttığını hissetmek onu öldürme ihtiyacı uyandırsa dişlerimi sıkmakla yetindim.

Pislik herif...

Kurs hocamız derse başladığında başımın ağrısı, yanımda ki kişinin varlığının bilinciyle daha bir yoğundu. Bir kere tahtaya çıkıp bir soru çözmüştüm ve sonrasında anlatılan konuları tebrik edilir bir gayretle defterime geçirmiştim. İkinci saati ardımızda bırakırken göz kapaklarımı zorlukla açık tutuyor, kulağımda berraklığını yitiren seslerin zihnimin içinde karınca gibi dolaşmasına çaresizce seyirci kalıyordum. Midemin bulantısıyla ellerim titremeye başladı. Parmaklarımı ovarken dikkat çekmek en son isteyeceğim şey değildi lakin midemde sanki bir yaratık vardı ve kaburgalarıma saldırıyordu. Kusmaktan nefret etmenin yanı sıra deli korkuyordum.

Çantama uzanıp telefonumu elime aldığımda gözlerime gerilmiş bulanık örtünün ardından Ece'nin ismini aradım fakat telefon bir anda elimden kaydı, düşmeye kalmadan önümde telefonu yakalayan ele bakıp ardından gözlerimi ona çevirdim. Kaşları çatıktı ve soru sorar gibiydi. Bir şey söyledi ama anlamamıştım. Ona bomboş bakmamla sinirli bir soluk alıp doğruldu ve kolumu tutarak kaldırdı. Bir robot gibi beni yönlendirmesine izin verdim. Sınıftan çıkarken Bars'ın eli dirseğimi kavrıyordu. Adım atmayı bırakıp itiraz edecektim ki sendeledim.

"Rahat dur Burslu güzeli."

Karşısında bu haldeyken oldukça güçsüz ve ona direnmenin abes olduğunun farkındaydım; bu yüzden beni yürütmesine izin verdim. Güçsüz adımlar atarken ayaklarımın yere bastığından şüpheliydim. Bars kızlar tuvaletine hiç çekinmeden girip beni içeriye soktu. Lavaboya doğru yaklaştırıp suyu açtığında geriye çekildi, ona bakmadan açık çeşmeye elllerimi uzattım. Avucuma dolan suyu yüzüme çarparken derimin altında sanki bir yangın vardı.

"Yeter bu kadar."

Yüzümün iki yanına uzanan saçları omuzlarımdan geriye attım ve başımı kaldırdım. Aynada ki halim berbat görünüyordu. Gözlerimin içinde ki kılcal damarlar kıpkırmızıydı ve yüzüm normal halinden daha bir solgundu. Bars'la aynada göz göze gelince boş bakışlarım istemsizce onu incelemeye koyuldu.

Önünde ki uzun kumral saçlarını yana yatırmıştı ve bir şeyden rahatsız olmuş gibi gerilen yüz hatlarına okyanus gözlerine ördüğü buzdan tuğlaların soğukluğu eşlik ediyordu. Üzerinde siyah deri bir ceket vardı.

"Bana neden yardım ettin?"

Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi yüzünde hiçbir kas oynamadı. Sırtını arkadaki fayanslı duvara yasladı, kollarını göğsünün altında buluşturdu. "Senden öğrenmem gereken şeyler var. O halde soramazdım. " Çenesini dikleştirdi ve ardından her zaman ki o umursamazlığın maskesi suratında ki yerini aldı. "Sana yardım etmedim. Böyle bir şeyin olacağını mı sandın? Ama... Sen bunu öylede düşünebilirsin." Lavabonun kenarından destek aldığım ellerimi çektim ve aynadaki bakışmamızı kesip ona döndüm. "Dün çok korktuğun için hasta oldun sanırım." derken sesi ima barındırıyordu.

"Ne demek bu?" diye sordum.

"Senin gibi birinin Kanerle ne işi olur demek."

Elimi boynuma götürüp boğazımda ki o iğrenç tadın geçmesini bekledim fakat Bars'ın gözleri ısrarcıydı. Onun bana yardım ettiğini düşünmek aptallıktı zaten. Sessizliğim kaşlarının çatılmasına neden oldu, sırtını dikleştirdi ardından kısılan gözleriyle uyarısını yaptı.

"Bir şeyler biliyor ve saklıyorsun. Kapalı kutu gibisin. Gizemli aynı zamanda sinir bozucu. Ama ne diyeceğim. Eğer içinde ki şeyi merak ediyorsam önüne geçebilecek herkesi yakarım."

"Nereden tanıdığımı bilmiyor musun? Oysa hakkımda araştırma yaptığını sanıyordum." Bars alayla sırıtırken dilini ısırarak bana baktı. Öfkelenmeye başladığını mavilerin de ki esintinin gittikçe harlandığından görebiliyordum. Ve bu bir hortuma dönüşürse tüm duygularını yutan o boşluğa acımasızca çekileceğimi biliyordum.

"O piçle aranda ne var?" dedi, söylediklerimi tamamen duymazdan gelerek. "Sana neden Suskun diyor." Gözlerimde ki betonun bir anda çatladığını ve duygularımın oluşan çatlaklardan dışarıya doğru sızdığını hissederken Bars'ın gözleri an be an takip etti. Devrilen ifademe içten içe şaşırdığını biliyordum. Başka bir soru sormasını ve benimde cümlelerinde tökezleyeceğimi geçte olsa farkına varıp son bir güçle "Bunu tüm pislikleri yapıp, ailesinin öğrenmesinden korktuğundan insanları tehdit ederek susturmaya çalışan biri mi söylüyor?" Afallama sırası ondaydı. Ellerinin yumruk halini göz ucuyla görsem de inatla ona baktım. Yaklaştı ve uzun boyundan dolayı yüzünü eğmek zorunda kaldı.

"Bak, seninde benden bir farkın yok." dedi buz gibi bir sesle. "Araştırma konusunda ikimizde gayet iyiyiz. Fakat Burslu güzeli... " diyerek elini kaldırdı ve ıslak anlıma yapışan saç tellerini geriye attı.

"Senin gibi sessiz kalmam ben." Elini geri çekti ve o an titreyen kirpiklerimi fark etmemesi için dua ettim fakat Bars çok dikkatliydi. Gözünden hiçbir şey kaçmıyordu.

"Eğer Kaner'in zaafı..." dediği an "Hayır!" diye bağırdım. Sesim aramıza çarparak ayaklarımın önüne döküldü. "Düşündüğün gibi değil! Sakın, sakın o iğrenç herif için beni kullanma."

Kaner'in zaafı... Gözlerimi yumup ağlama dedim içinden. Ne Kaner'in bana yaptıkları, ne de Bars'ın yapacakları için ağlama... Bars'ın elini kolumda hissedip panikle gözlerimi araladım. "Sende sakın, sakın beni ailemden yola çıkarak vurmaya çalışma. Bedeli ağır olur. Acımam, anladın mı?" Bu kendime yediremesemde başımı sallamıştım. Kolumu geriye savurup arkasını döndü ve kapıyı gürültüyle çarparak çıktı.

Yaşlarla dolan gözlerim kapıya odaklıyken Bars'tan bir kez daha nefret ettim. Nasıl bu kadar iğrençleşebilirdi? Sırf Kaner için beni ona karşı bir yem olarak kullanmaktan bahsediyordu. Önümde karartılar belirdiğinde sırtımı yasladığım duvardan kaydırıp yere çöktüm ve dizlerimi kendime çektim. Kaner benim kabusumdu. Ben zaaftan çok yalnızca onun için bir zevk objesiydim.

Parmaklarımı yüzüme kapatıp ağlamaya başladım. Hak etmemiştim. Ne aşağılanmayı ne de birinin zorla vücuduma dokunmasını hak etmemiştim. Kalbimin sesi göğüs kafesime pençeyi geçirdiği an ilacımı içmemin gerektiğini biliyordum ama bunu yapmayacaktım. Hıçkırıklarımı durduramazken kapının açıldığını ve sonrasında Ilgın'ın telaşla içeriye girdiğini gördüm. Koşar adımlarla yaklaştı. Bir şeyler söylüyordu fakat kulaklarımı tıkayan geçmişin sesleri beynimi tırmalamakla meşguldu.

"Bana bak! Ayza! Hadi güzelim, kaldır kafanı." Elleri çenemi kavrayıp ona bakmamı sağlarken Ilgın'ın beti benzi atmış yüzüyle karşı karşıya geldim.

"Geçti tamam mı? Ağlama lütfen. Ayza gözlerime bak!" Korku dolu sesini duyduğumda sık nefeslerimi durdurmaya çalışıyordum. "Hak etmedim" diyerek hıçkırıklarımın arasından sesimi bulmayı başardım. "Ben kimsenin zaafı değilim. Ben Suskun değilim!"

"Değilsin. Söylediklerinin hiç biri değilsin" Bana sarıldığında ellerim beline doğru yükseldi ve ona karşılık verdi.

Ben yalnızca zavallının tekiydim...

Terk edilen.

Anne ve Babası olmayan savunmasız bir çocuğun kendinden yaşça büyük birine kafa tutmasında ki o aptal durumun ağırca ilerleyen zamanıydım.

-

Nur Ergül

Continue Reading

You'll Also Like

404K 28.6K 36
Özlenen Şenyüz 22 yaşında iri gözleri ve gülen yüzüyle sevimli ve sempatik bir kızdır, Yekta Ateşoğlu ise 27 yaşında yeşil gözlü, yumuşak kalpli bir...
147K 7.2K 19
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
82.8K 10.8K 14
eski yakın arkadaşlar olan taehyung ve jungkook'un arası bilinmeyen bir sebepten ötürü açılır. bu durumu değiştirecek şey ise, yeni yılın ilk gününün...
2.4K 590 16
14. Bölüm/Alıntı; LİLİTH&KRONOS, ACI BADEM.. "Bir gün kadın öldü," dedi kuru bir sesle. "Adam ise acı badem ağacını yakıp, çok uzaklara gitti." Gözle...