FIRTINA-2-

Bởi ayseklncr

9.8K 589 160

Sonsuz bir acıydı onlarınki. İhanetin karanlığında kaybolan Ufuk, Damla'nın aslında o karanlığın içine hapsol... Xem Thêm

TANITIM...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. Bölüm
11. BÖLÜMM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. BÖLÜM
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm

FİNAL

716 33 51
Bởi ayseklncr

Öncelikle şunu söylemeliyim. Bir hikayemin daha sonuna geldik. Başta yazmak benim için imkansızdı. İlk hikaye yazmaya hayatımın zor bir döneminde, kalbimin içindekileri boşaltmak için başlamıştım. Ve bendeki tüm mutsuzluktan, mutluluktan ilk nasibini alan İmkansızım, ikincisi ise Ne Olur Gitme adlı hikayelerim olmuştu. Fırtına ise mutlulukla başlayan bir aşkın nasıl dev bir acıya dönüştüğünü anlattığım bir hikayeydi. Birbirini çok seven iki insan araya giren gururları ve geçmişin kirli oyunları yüzünden hep ayrıldılar.  Karanlık bir fırtına onları apayrı yerlere savurdu. Şimdi  ise  düştükleri  yerden kalkıp toparlanma zamanıydı.  Neyse sizi daha fazla tutmayayım. Diğer hikayelerimde de beraber olma dileğiyle. İyi okumalar... 

MEDİADAKİ UFUK VE DAMLA ^_^  <3

BÖLÜM ŞARKIMIZ MEDİDADA 


****  

"1v, 2v,3v.......... 88,89, Hadi Damla! Hadi! Bırakma beni!"

Gözyaşlarım hiç durmadan yanağımı ıslatırken son gücümle haykırdım.

"Damla gitme! Sensiz yaşayamam!"

******

UFUK

Gölettin yanına gidince, kenarlarına sımsıkı tutundum. Nefes alamamak demek ki böyle bir şeydi. Sanki kalbim sıkışıyordu. Sağ elim kalbimin üzerinde yer bulurken, omuzumda hissettiğim elin sahibi kardeşimdi.

Duman'a nemli gözlerimi çevirdim.

"Güçlü dur kardeşim. İyileşecek. Ben buna inanıyorum."

"İyileşmeyecek. O vazgeçmiş Duman. Yaşamaktan vazgeçmiş. Bugün gözlerinde gördüm. Seçtiği Emre değil ölümdü. Ve beni yıkan tek şeyde bu."

"Biliyorum. Beni de yıkan tek şey buydu."

Nemli gözlerimi kardeşimin nemli gözlerine çevirdim.

"Sen hala Damla'yı seviyor musun?"

"Sana yalan söyleyemem. Evet, seviyorum ama olmayacağını çok önceden biliyordum. Şu an tek istediğim iyi olup sana gelmesi. Ve çok mutlu olmanızı istiyorum. Ancak o zaman gidebilirim."

"Gitmek mi? Nereye gideceksin Duman?"

"Size zarar veremeyeceğim kadar çok uzaklara gideceğim. Baban yani babamız beni kabullenmedi. Beni hiç sevmedi. Annemi öldürdü. Kabul edemesek de bizim babamız katil."

"Bu gerçek mi?"

"Gerçek. O adamdan utanıyorum."

Duyduğum gerçeklerle hayal kırıklığına uğramıştım. Gözlerim öfke ile gölette dönerken "Nasıl bir adammış? Nasıl böyle şeyler yapar?" diyebildim. Aklım almıyordu. Babam katildi. Bunu bilmek beni yıkarken, Batu'nun koşarak gelmesiyle nefesim kesildi.

"Çabuk gelin!"

Merakla Duman "Ne oldu?" diye haykırdı.

"Dam... la..." derken güçlükle konuştu Batu. Ve ne ben ne de Duman onu daha fazla dinleyemedik. Eve koşmaya başladığımızda, kalbimde büyük ağrılar hissettim. Sanki boynuma bir ip dolanmış ve beni ölüme sürüklüyordu. Öyle ki yorgundum. Öyle ki savunmasızdım. Merdivenleri hızla inerken son basamakta yere yuvarlandım. Duman ben düşünce tekrar dönüp ayağa kalkmama yardımcı oldu. Ama benim gözlerim ameliyathaneye koşturup duran hemşirelerdeydi. Ayağımdaki ağrıyı umursamayıp güçlükle kapıya yaklaştım. Korkuyla "Neler oluyor?" diye haykırdım. Ama kimseler cevap vermiyordu. Duramadım daha fazla ve bende büyük kapıyı hızla itip içeri girdim. Herkes ameliyathanede koştururken, korku dolu seslerini işittim.

"Damla! Yapma Damla! Ölemezsin..." diye hıçkırıklara boğulan Emre'ydi. Güçlükle sevdiğim kadına adımladım. Emre kalp masajı yaparken sevdiğimin elini tuttum.

"Damla?"

Doktor Haluk endişe ile "Emre dur artık! Kaybettik!" dediğinde gözyaşlarım yanağıma süzüldü. Ayakta daha fazla duramadığımda bedenim yere çöküverdi. Her şey anlamını yitirmişti. Şu an sadece benden giden sevgilim vardı. Deli dolu kalp hırsızım, hayatımı değiştiren çılgın sevgilim, unutamadığım vardı. Ya şimdi giderse, ya ben bomboş bir başıma kalırsam ne yaparım? Nereye giderim? Onsuz yaşayabilir miyim ki? Yaşayamam...

Bunu anladığımda "Damla!" diye haykırdığımda kalbimde dev acılar hissediyordum. Onu kaybetmiş olmak beni deli ediyordu. Sağ elimle yere vurmaya başladığımda son kez yalvardım.

"AŞKIM GİTME! GİTME!"

Duyar mıydı beni? Ona uzattığım elimi tutar mıydı? Yoksa güzel kokusunu da yanında alıp yok mu olurdu?

"Yaşıyor çocuklar. Ameliyata devam etmemiz gerek! Ufuk'u biri çıkarsın!" diye haykıran Halil amcaydı. Biri kolumdan beni tutup kaldırdığında benim gözlerim hala masada yatan sevgilimdeydi.

"Yaşamalısın Damla! Söz veriyorum beni bir daha görmeyeceksin!" diye haykırdım. Kendimi ameliyathanenin dışında bulduğumda çoktan duvar kenarına çökmüştüm. Gözyaşlarım yanağımı ıslatırken tek bir dileğim vardı.

"İyileşmelisin..."

****

EMRE

"Kitleyi tamamen temizledik. Durum şu an stabil." dedi Haluk hocam.

Halil hocamda " Bundan sonra onun uyanmasını bekleyeceğiz." dedi. Endişe ile açılan yarayı Haluk hocanın dikmesine baktım. Korkuyla sevdiğim kadının elini tuttum.

"Dayan güzelim. İyi olacaksın." diye fısıldadım. Az önceki korkumu hatırlayarak. 

Kaybetmiştim. Öldüğünü düşündüğüm anda beni karanlıktan çekip alan Halil hocamdı. Yaşadığını görmek, monitördeki çizgileri görmek ve kalp sesini işitmek inanılmaz mutluluğu yaşattı bana. Ameliyathaneden çıkarken Damla'yı özel hazırladığımız yoğun bakım odasına götürdük. Son kez makineleri ve durumunu kontrol edip hep beraber çıktık. Ufuk'un yıkılmış halini görünce çok kötü oldum. Herkes bana merakla bakarken, büyük öfkeyle merdivenlere yürüdüm. Halil hocam "Emre!" diye seslense de umursamadım. Şu an tamamen dağılmıştım. Kuzenim benim sevdiğim kızı seviyordu. Ve o adam benim kuzenimdi. Hem de sevdiğim kızı bu hale getiren adamın oğluydu.

Dışarı çıkınca öfkeyle "Kahretsin!" diye haykırdım. Öfkeden ne yapacağımı bilmiyordum. Beyaz önlüğümü bir hışımda çıkarıp yere attım.

"Lanet olsun." diye fısıldadım. Kalbim kırgındı. Kırmak, dökmek istiyordum. Onlarında canı benimki gibi yansın istiyordum. Kolumu sert bir el tutup geriye çekince öfkeyle dönüp baktım.

"Damla nasıl? Bir şey söyle!" diye haykıran Ufuk'tu. Onu göğsünden itip "Sana ne?" dedim. Ufuk endişeli gözlerini üzerime çevirip "Bir şey söylesene oğlum! Damla nasıl?" diye haykırdı. Delirmiş haldeydim. Tüm yaşadıklarımı anımsadım. Katil amcamı, sevdiğim kıza nasıl zarar verdiklerini ve en son bu adamın ameliyathanede ağlayışını hatırladım. Tüm öfkem yumruğumda toplanmıştı. Sert bir darbeyi Ufuk'un yüzüne indirdim. Ufuk yere düştüğünde delirmiş gözleriyle bana bakıyordu.

"Lan sana ne oluyor?" diye haykırırken ayağa kalkıp üzerime atladı. Yere yıkıldık. Birbirimize ölümcül darbeleri indirirken, Batu ile Duman bizi ayırdı.

"Ne oluyor size?" diye haykıran Batu'ydu. Onu umursamadım. Sağ elimin işret parmağını Ufuk'a doğrulttum.

"Defolup git lan! Karımdan uzak dur!"

"Karısıymış? O senin hiçbir şeyin değil! Damla beni seviyor!"

"Uyandığında ona zarar veren, yedi yıl önce ölmek üzere olmasına sebep olan, beni unutmasına neden olan adamın senin baban, benimde öz amcam olan Sinan KARAHANLI olduğunu öğrenince ne yapacak? Seni sever mi sanıyorsun?"

"Ne?"

"Ne dediğimi duydun!"

"Ne saçmalıyorsun lan sen?"

"İspat edeceğim!" deyip telefonumu cebimden çıkardım. Amcam diye kayıtlı olan numarayı tuşladım. Hoporleri açtığımda herkes sessiz olmuş, pür dikkat beni izliyordu.

"Amca benim Emre." dediğimde amcam öfkeyle "Yine mi sen lan! Hala ölmedin mi?" diye sordu. Ufuk şaşkınca bana bakarken "Babam?" diyebildi. Duman ise yıkılmış halde bakıyordu.

"Ailemi öldürdün amca. Sevdiğim kıza zarar verdin. Şu an senin yüzünden hasta. Yedi yıl önce o kazada beyninde büyük sorunlar oluştu. Şimdi de ölümün kıyısında. Allah aşkına bana yaptığın şeyler yüzünden hiç pişman olmadın mı? Oğlun Ufuk bunu duyar diye hiç korkmadın mı?"

"Kes lan sesini! Gebertirim lan seni! Eğer oğlum bir şey duysun yemin olsun yarım bıraktığım işi tamamlarım!"

Telefonu kapadım. Öfkeyle Ufuk'a baktım. Gözlerinden yaşlar süzülürken "Damla'nın hasta olmasının nedeni babam mı?" dedi.

"Evet." dedim. Hiçbir şey söylemedi. Yıkılmış bir halde evine yürüdü. Duman ve Batu'da peşinden koştu. Bunu yapmamın tek bir nedeni vardı. O da gitmesi...

ÜÇ HAFTA SONRA

UFUK

Suskundum...

Babamın yaptığı her şeyi öğrenmiştim. Ve bana bu yük çok ağır geliyordu. Sanki bir anda her şeyimi kaybetmiştim. Gidecek yerim yoktu. Boşluğa düşmüştüm. Yorgundum...

Yıkılmış halde topladığım valizime baktım. Elimdeki bilete gözyaşlarımı akıtırken derin bir nefes aldım. Damla aşkım, her şeyimdi. Onun gün geçtikçe iyi olmaya başlaması beni rahatlatıyordu. İki hafta önce gözlerini açmıştı. Durumunun gün geçtikçe daha iyi olacağını öğrendiğimde bu biletleri aldım. Bugün çok uzaklara gidiyorum. Damla bir daha asla beni göremeyecekti. Onun mutluluğu için bunu yapmak zorundaydım. Her şey çoktan bitmişti. Yatağımın üzerine onun için yazdığım mektubu bıraktım. Valizimi elime alıp yavaş adımlarla odadan çıktım. Duman ile Batu salonda beni bekliyorlardı. Valizimi yere bırakıp önce Batu'ya sarıldım.

"Gitmek zorunda mısın?" dediğinde gözlerimdeki kederi saklamaya çalıştım ama mümkün değildi. Acı ilmik ilmik her hücreme işlenmişti. Kurtulamıyordum. İyileşemiyordum.

"Zorundayım..." derken son kez yüzüne baktım. Duman'a yaklaştığımda gözlerinden süzülen damlalara baktım.

"Serseri..." derken kardeşime sımsıkı sarıldım. Duman hıçkırıklara boğulurken "Özür dilerim. Her şey benim suçum." dedi. Önemsemedim. Sırtını sıvazlarken "Senin suçun yok. Kadermiş." diyebildim. Ama o dinlemiyordu.

"Ben kaderinizi değiştirdim. Benim yüzümden ayrıldınız. Her şey benim suçum." dedi. Sevgiyle yüzüne bakarken, sağ elimi yanağına götürdüm.

"Kimse kaderi değiştiremez. Hala anlamadın mı? Böyle olmak zorunda... Gülümseyerek başladığım hikâyemi ağlayarak bitiriyorum. Aşk benden intikamını alıyor." diyebildim. Son kez kardeşime sımsıkı sarıldım.

"Mutlu ol serseri. Şirketi sana ve Batu'ya bırakıyorum." dedim. Duman şaşkınca bana bakarken tekrar valizimi alıp çıkışa yürüdüm. Merdivenleri inip arabama valizimi yerleştirdim. Son kez sevdiğim kadının yaşadığı eve baktım.

"Elveda fırtınam. Kendine iyi bak. Mutlu ol." derken gözyaşlarım yanağımı yaktı. Güçlükle arabanın kapısına tutundum.

"Aşk başladığında mutlu oluruz sandım. Ama biz büyük yanlış mışız senle. Şimdi gitmem gerek. Sensiz bir ölü gibi yaşamam gerek. Ama neden şu an tek düşündüğüm sensiz günlerimin nasıl geçeceği?"

Aklımdaki cevapsız sorularla arabama bindim. Çok uzaklara giderken gözyaşlarımı elimin tersiyle silmek, yapabildiğim tek şeydi.

DAMLA

Günlerdir tek düşündüğüm oydu. Her şeyi öğrenmiş olmama rağmen hala aklım Ufuk'taydı. Tıpkı biçare kalbim gibi. Onsuz nasıl nefes alırım bilemez haldeydim. Emre yine yanıma geldiğinde, yüzüme endişe ile baktı.

"Yüzün neden hala solgun duruyor? Yemeğini yemedin mi?" dedi. Üzgün gözlerle ona baktım. Bir karar vermiştim ve bu kararı ona nasıl açıklayacaktım? Nasıl derdim ben senden boşanmak istiyorum? Ben hala Ufuk'u seviyorum. Nasıl derdim? Gözlerimden birkaç damla süzülünce Emre yatağa oturdu. Sağ elimi avuçları arasına aldı.

"Seni çok seviyorum. Biliyorsun değil mi?" dediğinde gözyaşlarım daha da isyan edercesine yanağıma süzüldü.

Elini yanağıma uzatınca ondan uzaklaştım. Elimi de avuçlarından aldığımda şaşkınca bana bakıyordu. Mahcup bir halde ona baktım.

"Damla ne oluyor?"

"Emre ben çok üzgünüm..." dediğimde endişeli gözleriyle bana baktı.

"Sana bir buçuk yıl önce bir söz vermiştim. Yanında olacağım, kâğıt üstünde de olsa sonsuza kadar eşin olacağım demiştim. Ama ben bu sözü tutamam. Ben çok büyük bir yanlış yaptım. Gururumu dinleyip sevdiğim adama sırtımı çevirdim. Ama ameliyat masasında ölümle yaşam arasında kaldığımda, elimi tuttuğunu hissettiğimde hala o adama ait olduğumu anladım. Ben senden boşanmak, âşık olduğum adama gitmek istiyorum." dedim. Emre öfkeyle bana bakarken geçmişteki kötü şeyleri anlattı. Ufuk, o adamın oğluydu. Ama umurumda değildi ki.

"Umurumda değil!" dediğimde daha da kızdı. Güçlükle nefes alırken, yataktan kalktım. Başım dönüyordu. Güçlükle yeniden yatağa tutunduğumda Emre endişe ile kolumdan tuttu.

"İyi misin?"

"İyi değilim. Böyle yaşayamaya devam edersem asla iyi olmayacağım." derken parmağımdan yüzüğünü çıkarıp ona verdim.

"Affet beni Emre. Çok üzgünüm..." deyip çıkışa yöneldim arkamda yıkılmış bir Emre bırakarak. Güçlükle Ufuk'un kapısına dayandım. Kapıyı tıklatırken "Ufuk!" diye seslendim. Kapıyı açan Duman'dı. Ona bakarken hala kızgın bir ben vardı.

"Senin burada ne işin var?" dedim. Üzgün halde bana baktı. Onu umursamayıp "Ufuk nerede?" dedim. Batu gelip cevap verdi.

"Gitti."

"Nereye?" derken hala sonsuz acının farkında bile değildim.

"Çok uzaklara. Bir daha asla dönmeyecek."

Kalbime vuran neydi? Beni böylesine yaralayan, canımı yakan neydi? Her şey o kadar anlamsız geliyordu ki. Kimselere inanmıyordum. İki adamı iteleyip eve girdim. Âşık olduğum kokusu burnumu istila ederken "Ufuk!" diye seslendim. Ama yoktu. Evi hızlı bir şekilde dolaşıp, onsuzlukla tanıştım. Kalbimi tutarken en son boş yatağına çöktüm. Artık gözyaşlarımı tutamıyordum.

"Ufuk?" diye mırıldanırken üzerinde ismimin yazılı olduğu zarfı elime aldım.

Fırtınam,

Güzel gözlüm ben gidiyorum. Defalarca seviyorum desem de artık anlamsız olduğunu biliyorum. Ama giderken sana, senin için yazdığım şiiri bırakmak istiyorum. Okudukça beni hatırlamanı, affetmesen de büyük bir aşk yaşamıştık diyebilmeni istiyorum. Sevmek birini onun uğruna her zorluğa göğüs gelmektir. O seni sevmese de onun için her acıyı yaşamaktır. Onun mutlu olmasını istemektir. Onu bir başkasının yanında elini tutarken, öperken, sarılırken görsen de acı hissetmiyormuş gibi davranmaktır. Ama ne yaparsan yap o an gülüşünün solmasına nedendir. O an ölmek istemektir. Ne kadar zor olsa da iyimmiş rolü yapmaktır. Ağlasan da kimse görmeden gözyaşlarını saklamaktır. Aşk kısacası acı çekmeye razı olmaktır. Mutsuzluğa evet demektir. İşte bu yüzdendir gitmem. Sırf sen mutlu ol diye gidiyorum.

GÖZLERİN VAR SADECE AKLIMDA

Gözlerin var sadece aklımda

Yapayalnız karanlık gökyüzü gibiyim

Kızsam sana yine de gözlerin aklımda

Bir name başlar dilimde

Birkaç gözyaşı damlası, saplanır yüreğime

Bulut gözlerin dumanlaşır birden

Her yanım hem soğuk hem de cehennem gibi alev alev

Kalbim sızlar en derinlerden

Artık umut yok biliyorum

Artık sen yoksun

Ama sevdiğim, hala gözlerin yanımda

Unutmadım onları unutamam...

Kayboluyorum sen yokken

Sanki bir mezardayım, sesleniyorum sana

Ama duymuyorsun

Elimi tutmuyorsun, tutmak istemiyorsun biliyorum

Beni görmeni istiyorum görmüyorsun

Yalnızım, sensizim

Kalbim sızlıyor en derinlerden

Fırtına kopuyor yaralı yüreğimde

Kıyamet 'i sensiz yaşıyorum, kendi içimde

Ama biliyorum umut yok artık

Gidiyorum.

Ufuk...


Gitmişti. Şimdi ne yapacaktım? Onu nasıl bulacaktım? Onsuz nasıl yaşayacaktım? Gözyaşlarım yanağımı yakarken, elimde sevdiğim adamın mektubu ayağa kalktım. Güçsüz olmama rağmen dışarı koşturdum. Uzun yola baktım. Kimseler yoktu. Mavişim yoktu. Ben yine onu kaybetmiştim. Acı içinde "Ufukkkkk!" diye haykırışım kaldı geride. Onsuz paramparça olmuş bir kalple dizlerim üzerine çöktüm.

ALTI AY SONRA

DAMLA

Gitmişti.

Bana kalan onsuz bir hayattı. Emre'den boşanmıştım. Kendime bir ev kiraladım. Yapayalnız yaşamaya başladım. Bir gün geçse bir gün geçmiyordu. Ufuk 'suz yalan bir hayatı yaşıyordum. Pişmanlık kalbimi sararken, sessizce evimden çıktım. Küçük mavi arabama baktım. Tekrar bir şirketin peyzaj mimarı olarak çalışmaya başlamıştım. Ara ara bayılmalarım olsa da genelde çok iyiydim. Kalbim hariç. Tebessüm ettim. Üzerimdeki kırmızı sıfır kol tişörtümü düzenlerken, kot eteğimi de düzelttim. Kot desenli çantama sımsıkı tutunup arabama yürüdüm. Arabama kendimi atıp İstanbul'un kalabalık trafiğine ilerledim.

 Bu zaman hiç geçmez miydi? Yine kalabalık, beni daraltan bir trafikle savaşıyordum. Sıkıntıyla, penceremi açtım. Hafif serindi ama olsun, bahar gelmişti. Kiraz ağaçları beyaz çiçeklerini açmış, şehri mis gibi kokutmuştu. Tebessüm ettim. Bu duygu gözlerime tam yansımasa da hayata yeniden başlamanın tadını çıkartmalıydım. Ölümden dönmüştüm. Bana son kez bir şans verilmişti. Bu kez iyi yaşamalıydım. Önümdeki araba arkaya gelip benim dünyalar tatlısı arabama çarptı.

"Ya sabır!"

Benim değerlime kim zarar verir? Benim sakinliğim bu kadar. Bir hışımda öfkeyle arabamdan çıktım. Öndeki araca yürüdüm. Pencereye tıkladığımda, cam aşağı indi. Gözlüklü havalı bir tip vardı.

"Beyefendi, bilmem farkında mısınız? Az önce benim dünyalar tatlısı oğluma çarptınız?" dedim sakin olmaya çalışarak. Adam gözlüğünü çıkarıp, yan aynasından arkaya baktı.

"Oğlunuz yaşıyor. Bir şey olmaz."

Ne dedi ne dedi? Bir şey olmaz mı? Oğlum bittin sen!

"Lan denyo arabama zarar verdin! Bir de bir şey olmaz mı?"

"Kızım çek git! Delirtme beni!"

"Öyle mi?"

"Öyle!"

"Bekle lan bir saniye!" derken arabama döndüm. Beysbol sopamı elime alıp yeniden döndüm. Adamın kapısını da açıp kolundan dışarı çekeledim.

"Kızım manyak mısın? Çek git!"

"Çek gitmiş? Çekilim de başkalarına da zarar ver! Oğlum ben seni gebertmez miyim?" derken sopamı kaldırdım. Bir kaç adam araya girdiğinde yanlışlıkla onlara vurdum. Tekrar bana sesini yükselten adama sopayı kaldırdığımda sağ bileğimi tutup ona vurmamı engelledi.

"Deli misin nesin? Almayayım ayağım altına! Git otur evinde!"

Ben "Kes lan sesini!" derken arkadan biri beni belimden geriye çekeledi. Daha kim olduğunu ben anlayamadan önümdeki manyağa kafalık attı.

Öfkeyle adama "Kardeşim sen kimsin? Bu hesap benim hesabı..." derken kelimeleri boğazıma düğümleyen yüzle dünyam durdu. Mavişler kalbimi benden söküp alırken, adamın üzerinden kalkıp "Hiç değişmemişsin fırtınam..." dedi.

"Ufuk?" diye fısıldadığımda polis siren sesi kulaklarımızda yankılandı.

BİR SAAT SONRA

UFUK

"Benim suçum yok! Hey!" diye haykıran Damla'ydı. Bizi aynı nezarethaneye atmışlardı. Geçmişi hatırlarken gülümsemeden duramadım. Hiç değişmemişti. Az önce onu trafikte gördüğümde şaşırmıştım. Adamlar ona saldırınca da duramadım. Attım kendimi ortaya. Düşünmeyi bırakıp polisle yaptığı diyaloğa kulak verdim.

"Suçu yokmuş. Kızım dört adamı sen yaraladın. Bir adamı da hastanelik eden yanındaki kazma. Bir de suçum yok diyorsunuz. Kalın burada da aklınız başınıza gelsin." diyen polis uzaklaşırken Damla hala ardından sesleniyordu.

"Bakın benim oğluşuma çarptı o adam! Benim suçum yok! Ay ya şimdi yüz bin TL de buna borçlanmayayım. Diğerini ödeyemedim hala." derken somurtarak bana baktı.

"Ne sırıtıyorsun Ufuk? Yalan mı hala sana borcum var. Ayıptır sorması en son ne kadar ödedim?" dediğinde kahkaha attım.

"Bilmem. Bende hatırlamıyorum."

"Of... O değil de sen ne zaman döndün?" dedi. Gülümsemem soldu. Dün dönmüştüm. Birkaç gün kalıp tekrar gitmeye kararlıydım. Ama bugün onu görmek bana iyi gelmemişti. Şimdi yeniden nasıl gideceğim? Ona bu kadar yakınken, güzel gözlerini bir saniye olsun benden ayırmazken, nasıl yeniden kaybolacağım?

"Dün geldim. Geçici bir süre buradayım. Tekrar gideceğim."

"Anladım. Şey, nasılsın?" dediğinde masum gözleriyle bana bakıyordu.

"İyiyim. Sen nasılsın? Sağlığın iyi mi?" dedim. Hala endişeliydim.

"Çok iyiyim. Ben..." deyip sustu. Üstelemedim. Hala ayakta dikilip, parmaklıklara sarıldığımızı fark ettim.

"Oturalım mı?" dediğimde başını iki yana salladı. Ona çevirdim yüzümü, özlemle baktım. Sanki onu görmek güneşi görmek gibiydi. Sanki aylardır yer altında yaşıyordum. Tıpkı bir ölü gibi...

"Hayatın iyi değil mi? Belki de sevgilin bile vardır?" dediğinde sıkıntılıydım. Ondan sonrası yoktu ki. Sadece o vardı. Baktığım her yerde, aldığım her nefeste sadece Damla vardı.

"Beni boş ver. Asıl Emre nasıl?" dedim. Yüzünde üzgün bir ifade oluştu.

"Ben ondan boşandım. O da Amerika'ya gitti."

"Boşandınız mı? Ne zaman?"

"Sen gittikten bir hafta sonra..."

Şoktaydım. Bir haftada boşanmıştı. Ve ben aylardır onsuzdum.

"Neden boşandınız?" dediğimde gözleri boynuma takıldı. Bir anda elini uzatıp gömleğimin ikinci düğmesini açtı. Gördüğü şey ona aldığım yüzüktü. Aylardır boynumda taşıyordum. Gözlerinden yaşlar süzülünce kalbim acıdı.

"Bunu ne zaman buldun?" dediğinde "Uzun zaman önce." diyebildim.

"Ben onu kaybettim sandım." diye fısıldadı. Gözlerim dolarken derin bir ah çektim.

"Ah Damla...

Sensiz yaşamak nasıl zor bir bilsen... Köşe bucaktan anıların bana saldırırken, nefes almak nasıl güç bir bilsen. Bir gün geçse bir gün geçmiyor. Çok zorlanıyorum. Seni çok seviyorum." demek istedim. Ama söyleyemedim. Derin ahlarımı içimde bırakıp ondan uzaklaştım. Banka çöktüm. Başımı duvara yasladım. O da sırtını parmaklıklara yaslayıp bana baktı. Belli ki susuşum onu derinden yaralıyordu. Ama ne söyleseydim ki? Bunca zaman sonra, hayatımız darma duman olmuşken, bu halde olmasına sebep olmuşken, ne yapsaydım? Bana dön nasıl derdim? Diyemezdim. "Hala seni çok seviyorum!" diye haykıramaz, yeri göğü inletemezdim. Artık çok geçti. Beni asla affetmezdi.

Zaman geçtikçe hala aynı durumda birbirimizin gözlerine bakıyorduk. Konuşmayı bırakmıştı dudaklarımız. Ama gözlerimiz konuşuyordu. Ve aynı zamanda hatıralar dalga dalga vuruyordu, kalbimin kayalarına. Parça parça oluyordum. Dağılıyordum. Tuzla buz olup, denizin hain dalgalarına kapılıyordum. En dibe çöküyordum. Karanlıkların içinde...

Onun kara gözleri ışıl ışıldı. Bana gel der gibi, beni içine hapsediyordu. Bu düşünceden kurtulmak için başımı iki yana salladım. Olmazdı. Biz çoktan bitmiştik. Polis geldiğinde dikkatimiz ona kaydı. Demir parmaklıkların kapısı açılmıştı.

"Serbestsiniz. Dua edin Duman Bey sizi kurtardı."

Merakla tebessüm ettim. Damla Duman'ın ismini duyunca "Duman mı? O burada mı?" dedi. Neden bu kadar şaşırmıştı anlamadım. Beraber yukarı çıktığımızda Duman gelip bana sarıldı.

"Oğlum İstanbul'a geliyorsun, seni karakollardan topluyoruz. Ne manyak bir şey çıktın lan sen." derken Damla'yı fark etti. Damla'da ona öfkeyle bakıyordu. Ben yokken bir şey olmuştu. Bu çok belliydi. Ama ne olmuştu.

"Damla?"

"Duman?"

Duman dolan gözlerini bana çevirdi.

"Hadi kardeşim. Gidelim. Masal bizi bekliyor." deyip beni kolumdan çekeleyerek dışarı çıkardı. Arabaya bindiğimizde merakla "Ne oluyor oğlum? Neden kızı görünce kaçtın? Hani bitmişti sevdan?" dedim. Öfke kalbimi ele geçirmiş, kıskançlık ipleriyle boynumu sıkıyordu.

"Yok, be oğlum! Damla'ya sen gidince yalan söyledim. Senin hiç görüşmüyoruz diye biliyor. O öyle bakınca korktum lan! Sen sevgilim yok dedin değil mi?"

"Evet."

"Hemen buradan tüyüyoruz! Canımı kurtarmam gerek!"

"Neden ki?"

"Senin evlendiğin yalanını söyledim de. Her gün seni sorup duruyordu. Bende hayatına devam etmesi için yalanı söyledim. Ağzımı burnumu kıracak benim. Gelmeden gidelim." derken arabayı hızla çalıştırdı. Şu an ki hali o kadar komikti ki kahkahayı basmadan duramadım.

"Oğlum kızı niye delirtiyorsun? Hem o beni affetmedi ki. Boşa kaçma yani."

"Sen öyle san şapşal! Kız senin ardından çok ağladı. Hatta neredeyse bir daha ameliyat olacaktı."

"Neden?" dedim endişe ile.

"Gittiğin gün bayıldı. Emre korktu. Onu yoğun bakıma aldılar. Seni çok aradım ulaşamadım. Sonra da evlilikleri devam edecek sandım haber vermedim. Bir ay sonra beni buldu. Seni sordu. Evlendi dedim. Sonra da bir daha görmedim. Şimdi her şeyi anladığına göre beni öldürecek. Kaçmamız gerek. Mümkünse dünyanın öbür ucuna gitmeliyim." derken sözlerinin yarım kalma sebebi kapısının hızla açılıp dışarı adeta sürüklenmesiydi. Telaşla bende araçtan çıktım. Gördüğüm manzara müthişti.

Damla "Duman!" diye haykırırken boğazına yapışmış sırtını arabaya yaslamıştı. Endişeyle yanlarına gittim. Ama müdahale etmedim. İki elimi göğsümün altında birbirine bağlayıp onları izledim.

"Yalancı seni! Ben seni öldüreceğim! Niye evlendi diyorsun?"

"Şimdi canım benim dur bir! Vallahi boş bulunmuştum!"

"Hani beni bir daha üzmeyecektin! Ameliyattan çıktıktan sonra söz vermedin mi?"

"Vallahi üzmeyeceğim!"

"Üzdün ya manyak! Hem adamın evlendiğini söylüyorsun hem de döndüğünü haber vermiyorsun. Öldüreceğim seni Duman!"

"Şey ben geri gideceğim." diyerek araya daldım ama ikisi birden bana dönüp "Sen sus Ufuk!" diye haykırdılar. Korkuyla sustum. En iyisi araya girmemek. Ne me lazım bir de beni hastanelik eder. Aman Allah korusun! Damla Duman'ın gözüne yumruk atınca ağzım bir o şeklini aldı.

"Daha dur sen Duman! Doğduğuna pişman edeceğim seni!" derken izlemeyi bırakıp Damla'yı omzuma aldım. Başını sırtımdan aşağı sarkıtırken o hala Duman'a kızıyordu.

"Bırak beni Ufuk! Duman! Dumanlarda boğulasın emi!"

Bu cümlesiyle kahkaha attım. Duman'a döndüm. Çocuğun dünyası alt üst olmuştu. Şaşkınca bana baktı. Sol eliyle de sol gözünü tutuyordu.

"Yengeciğim benim. Kuş misali gökten inmiş melek. Bak melek diyorum. Neden cadılaşıyorsun?"

Damla "Lan bir sus!" dedi. Baktım olay daha da büyüyecek Damla'yı oradan uzaklaştırdım. Hala omuzumdaydı. Herkes bize bakıyordu. Umursamadım. Sahilin kenarına gelince onu omuzumdan indirdim. Yüzündeki sırıtmayı fark ettim. Neden gülümsüyordu?

"Ne oldu? Niye sırıtıyorsun?" dedim.

"Duman'ın yüzünün ifadesine! Ay koptum! Yumruğu yiyince başı döndü. Acıdım şimdi ya!" dediğinde kahkaha attım.

"Hem çocuğu dövüyorsun hem de acıyorsun. Şaşırtıcısın." dediğimde güldü.

"Ne yapayım." derken bir anda ciddileşti ve devam etti.

"Kızgındım. Sana, ona, kendime. Ne yaptığımı bile bilmeyecek haldeydim. Sana çok ulaşmaya çalıştım ama bulamadım. Duman'da söylemedi."

"Ben dedim. Söz verdi. Yerimi kimse bilmeyecekti." dedim.

Sıkıntıyla nefes verdi. "Gidecek misin?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Gideceğim." dedim. Sustu.

"Seninle yaşadığım her şey güzeldi." dedim.

Tebessüm edip "Benim içinde öyleydi." dedi.

"Teşekkür ederim Damla. Beni aşkla tanıştırdığın için." dedim. İkimizin de gözleri doldu. Ona sarılmak istiyordum ama cesaretim yoktu. İşi daha da zorlaştırmamak için "Hoşça kal." dedim. Başıyla onayladı. Ondan birkaç adım geriye atıp uzaklaştım. Yüzüne özlemle baktım. Ondan gitmek istemiyordum. Ama seni seviyorum demiyordu. Bana sarılmıyordu. Yıkılmıştım. Ardımı ona güçlükle döndüm. Yürürken kalbim acıyla çırpınıyordu. Sanki ölümün soğukluğu salınıyordu kalbime. Buz tutmuştum bir anda. Üşüyordum.

"Yanlışız senle demiştim hatırladın mı?" dediğinde bir anda olduğum yere çakıldım. Ona dönemedim. Ve sorusunu düşündüm. O cümleyi asla unutmayacağımı biliyordum. Kalbimi oluk oluk kanatan tek cümleydi.

"Ufuk!" dediğinde ona döndüm yüzümü.

"Ben en çok yanlışımı sevdim. Ölümüne, tüm kalbimle, bir tek yanlışıma ait oldum." dediğinde şaşkındım. Ona heyecanla bakarken "Yeniden başlayalım mı?" dedi. Gülümsedim. Sevinç gözyaşları yanağıma süzülürken ona koşar adımlarla yaklaştım. Kollarımın arasına hapsettim bedenini. Hasretle öptüm yüzünün her santimini. Elleri sırtımda yer bulurken "Seni çok özledim fırtınam." dedim. Burnunu göğsüme gömdü.

"Bende çok özledim mavişim."

DAMLA

Aşk bu kez sımsıkı sarmıştı bizi. Tüm yanlışlara rağmen onunlaydım. Kollarında bulmuştum huzurlu evimi. Gözyaşlarım yanağıma süzülürken "Bir daha seni bırakmam. Bu kez alnına hiç silinmemek üzere yazılmaya geldim." diye fısıldadım.

Boynuma gömdü burnunu. Özlemle sarıldı bana. Sımsıkı hiç ayrılmayacakmış gibi.

"Evlenelim..." dediğinde gülümsedim.

"Evlenelim." diye onayladım. Benden çok ayrılmadan yüzüme baktı. Gözleri gözlerime kenetlenmişti.

"Hemen!" dediğinde şaşkınca ona baktım. Daha cevap vermeden sağ elimi sol eline hapsedip koşmaya başladı.

"Ufuk! Sen şimdi ciddi misin? Hemen mi evleniyoruz?" dedim nefes nefese. Kahkaha attı "Hem de yıldırım nikâhıyla..." diye haykırdı. Herkes bize bakıp gülerken, ben kendimi evlendirme dairesinin önünde buldum. Ne olacaktı şimdi? Evlenecek miydik? Şaşkınca gülümseyen yüzüne baktım. Boynundan yüzüğümü çıkarıp, önümde sağ dizinin üzerine çöktü. Yıllar önceki zor sahip olduğum ama çok kolay kaybettiğim yüzüğümü bana uzattı.

"Damla Naz Keskin! Benimle hemen şimdi burada evlenir misin?"

"Evet!" diye haykırdım. Gülümsedi. Sol parmağıma yüzüğümü takıp ayağa kalktı.

"Hadi gidelim." derken sağ elimi yeniden sımsıkı tuttu.

BİR SAAT SONRA

"Allah belanı verecek Ufuk!" diye haykıran Duman'dı. Elinde bir sürü çanta nikâh dairesine daldı. Bu haline kıkırdamadan edemedim.

"Bir saatte evlilik hazırlığı nedir oğlum? Yangından mal mı kaçırıyorsun? Kızı isteyeydik önce." dediğinde Ufuk'a baktım.

"Yok, abi az daha beklersek temelli ayrılırız. Ben önce şu deftere imzayı bir basayım, akşama gider babasından Damla'yı isterim." dediğinde gözlerimi pörtlettim.

"Akşam mı isteyeceksin? Ufuk babam beni öldürür!" dediğimde güldü.

"O biraz zor canım. Sevgili kayın babacığım beni çok sever. Göreceksin." dediğinde güldüm.

"O kadar emin olma!" dediğimde bu kez korkudan gözlerini pörtleten oydu. Duman ile kahkaha attık. Duman'ın getirdiği çantada gelinlik ve damatlık vardı. Giyinme odasında üzerimi değiştirdim. Masal gelmişti. Ufuk'un kız kardeşi.

"Sonunda evleniyorsunuz." dediğinde gülümsedim.

"Hem de yıldırım nikâhıyla." dediğimde ikimizde kahkaha attık.

"Abim işte. Sabırsız adam."

Masal ve Duman'ın şahitliğinde atmıştık imzaları. Gözlerim doldu. Sanki her şey rüya gibiydi. Ufuk'un mavilerine baktım. Ve gözlerinde aşkla tanıştım bir kez daha. Duvağımın ucundan tutup kaldırdı. Yüzümü avuçları arasına alıp "Hayatıma hoş geldin güzelim." deyip alnıma bıraktı sevgi dolu öpücüğünü. Ardından sımsıkı sarıldı bana. Gülümsedim.

"Hoş buldum adamım." dedim.

Bundan sonra ayrılık yoktu. Sen ve ben yoktu. Biz vardık. Aşkımızı kalkan yapıp, ömrümüzün sonuna kadar ayrılığa direnecektik. Sevgiyle, aşkla kapatacaktık, açık kalan tüm kapılarımızı. Belki de zamanla iki kişiden oluşan çekirdek ailemize yeni bireyler katacaktık. Tüm kötülere ve hastalıklara inat...

İkimiz de "Seni çok seviyorum." dedik ve gülümsedik aynı anda. Duman ve Masal'ın alkışları kulağımı doldururken başımı göğsüne yasladım. Sımsıkı kapadım gözlerimi.

"Sonsuza kadar burada olmalıyım." diye fısıldadım.

SON

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

713K 53.7K 61
Yasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmad...
69.6K 3.1K 63
Ben Âlin Çelikoğlu , Ali Çelikoğlunun torunu , Güçlü , hırslı , Zeki ve Güzelim . Aşk mı? Üzgünüm azizim ben onu lise ikide terk ettim . Ben Emre Sal...
122K 5.3K 27
Hayatının en özel zamanlarında huzurdan, mutluluktan uzakta karanlığa mahkûm edilmiş bir kız. Nefes almasına rağmen o yaşayan bir ölü misali şimdiler...
110K 5.2K 57
Ebral: Kaderim boynumda kördüğüm olmuşken ben can çekişiyordum hayatın bana sunduğu tuzaklar ile. Ya ben yaşayacaktım ya da teslim olacaktım azrailim...