KALBİM SENİNLE

By aleynaaygnn

141K 4.5K 292

Aşka inanmayıp karısına ihanet eden ve her seferinde kadınlarla gününü gün eden yakışıklı dük bir gün aşık ol... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KALBİM SENİNLE KİTAP OLUYOR!!!
biraz saygı
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.Bölüm
13.Bölüm Part-2
14.Bölüm Part-1
14.Bölüm Part-2
15.Bölüm Part-1
Yeni Bölüm Değil!
15.Bölüm Part-2
16.Bölüm -Alıntı-
17.Bölüm -Alıntı-
16.Bölüm part-1
16.Bölüm Part-2
17.Bölüm Part-1

17.Bölüm Part-2

6.6K 156 42
By aleynaaygnn



Jenny teyzenin odası hazırlandığında Cassandra ona eşlik etmek için ayaklandı.

"Uzun bir yolculuğun ardından dinlenmek benim gibi yaşlı bir bayana iyi gelecektir. Hadi sana iyi akşamlar bitanem."

"Sana da iyi uykular şekerparem. Bu arada geldiğine sevindim."

Teyzesi ona samimi bir gülümseme gönderdiğinde içinin ısındığını hissetti. Dünyada onu hiçbir çıkarı olmadan, her şeyiyle seven tek insanın o olduğunu gayet iyi biliyordu. Bu yüzden teyzesinin yeri onda çok farklıydı. Belki de küçüklüğünden beri hep yanında olması aralarında ki bağı kuvvetlendirmiş ve kopmayacak bir noktaya getirmişti. Christian bu durumdan fazlasıyla memnundu.

Teyzesine aynı şekilde karşılık verdikten sonra ayağa kalktı. Alnına tüy kadar hafif bir öpücük kondurduktan sonra çalışma masasının ardındaki deri koltuğa oturdu.

O sırada Cassandra ikisini izlerken tuhaf bir duygunun içini işgal etmesine engel olamadı. Kocasının teyzesine olan bakışlarındaki sevgi kırıntıları kalbini yumuşattı. Sert olmaya çalışsa da bu tarz sahnelere tanık oldukça etrafındaki buzları sanki biri ateşe veriyor küçük bir kısmını eritiyordu. Cassandra duygusal biriydi son yıllarda öğrendiği şeylerden ve tanıdığı insanlardan dolayı bunu pek gösteremese de...  Sadece bedeni kirlenmişti. Hem de bir çok kez. Ama bildiği bir şey vardı: 'İnsanın ruhu bataklığa saplanmadığı sürece güneş onun için her gün yeniden doğardı.' Çünkü iyilik bir yolunu bulup, muhtaç insanlara ulaşıp onların hayatını aydınlatarak göklerdeki bir kuş kadar özgür hissetmesine yardımcı olurdu.

Böyle olmalıydı da! Yoksa iyiler asla kazanamaz dünya kötülerin hakimiyeti altında terk edilmiş bir harabeye dönerdi. Tabi kötülerin galibiyeti tattığı zamanların azımsandığı söylenemezdi. Bu durum gökteki bir yıldızın evrenin boşluklarında yok olmasıyla aynıydı. Çünkü her bir yıldızın sırayla yok olması gecelerin giderek karanlık bir kuyuda kaybolmasıyla eş değerdi onun için.

Dünya başka bir diyara geçiş gibiydi. Her bir aşama da karşılaşılan zorlukları yenebilmek, tabi tutulduğu testleri başarıyla geçebilmek ölümden sonraki hayatında ona büyük bir kolaylık sağlayacaktı. Tabi ne kadar başarılı olduğu konusunda pek bir fikri yoktu. Zamanında yaptığı kötülüklerin, iyiliklerini gölge de bırakmasına az kalmıştı. Belki de çoktan kalmıştı fakat bazı şeylerde olduğu gibi bunun da farkında değildi Cassandra.

Jenny teyzeye kalacağı misafir odasına kadar eşlik ederken içindeki ses çığlık çığlığa konuşarak zihnini meşgul ediyor bir şeylere odaklanmasına engel oluyordu. Odaya girdiklerinde pencerenin açık olması nedeniyle içeriye giren tatlı bir esinti cildini yalayıp geçti. Esen rüzgarın etkisiyle havada uçuşan şam kumaşından yapılmış kırmızı perde ahenkle dans ediyor gibiydi sanki. Hemen yanında bulunan beyaz lake tuvalet masasının üstündeki mektuplar dikkatini çekti birden. Fakat sorup sormamakta kararsız kalmıştı. Belki de onun için kötü bir anısı olan mektupları yazan kişiyi tekrardan aklına getirecek ve içine düşen mutsuzluk tanesi Jenny teyzenin huzurunu kaçıracaktı. Merakını yenmeye çalışsa da en sonun da savaşı kaybedeceğini biliyordu.

Jenny teyze direkli, üstünde cibinliği olan Marsilya yatak örtüsü serilmiş yatağın üstüne oturdu. Başını yatağın direğine yaslayarak derin bir nefes aldı. Cassandra'nın mektuplara baktığını fark ettiğinde gözleri buğulandı. Hüzünlü bakışları onun dikkatinden kaçmayınca Cassandra hemen telaşa kapıldı. Bu kadının üzülmesi onu gerçekten de etkiliyordu. Fransa'ya gittiğinde ilk dört ay onunla beraber yaşamış ve o süre zarfında Jenny teyzeyi iyice benimsemişti. Onun evinden ayrıldıktan sonra çok görüşemeseler de Jenny teyzeye duyduğu sevgi ve saygı asla azalmamıştı. Çünkü fazlasıyla iyi bir kadındı. Cassandra Jenny teyze ile konuştuğu zamanlarda onun kanatları olmayan insan görünümlü gökten inmiş bir melek olduğunu düşünürdü. O saflığın, iyi niyetin ve masumluğun vücut bulmuş haliydi. Bunu onun gözlerine bir kez bakan biri bile rahatlıkla anlayabilirdi. Bakışlarıyla insanın bedeninin içine hapsettiği, her geçen gün özgürlüğüne kavuşmaya daha yakın olduğu ruhunu görebiliyordu sanki. Ve hayatı boyunca hiç evlenmemişti. Aslında evlenmemesinin nedeni güzel olmaması ya da fakir olmasıyla alakalı değildi. Yaşlandığı için yüzüne yerleşen kırışıklıklar ve yıllar geçtikçe alnına yerleşen çizgiler olsa da hala duru bir güzelliğe sahipti. Gençliğinde de göz kamaştıran bir güzelliğe sahip olduğunu belli ediyordu,  Evlenmeyişinin nedenini hep merak etse de bir türlü soramamıştı. Belki de alacağı cevap onu mutsuz edeceği için sormaktan korkmuştu.

Jenny teyze'nin gözünden firar eden inatçı gözyaşı kendine ıslak ve belirgin bir yol çizerek yanağından süzüldü ve etekliğine damladı. Cassandra en sonunda merak ettiği soruyu sorarak rahatladı.

"Bu mektupları sana kim yazdı Jenny teyze?"

Jenny teyzenin dudaklarında hüzünlü bir tebessüm belirdi. Bu gülümseme biraz acı biraz da sevgi kokuyordu.

"Yıllar önce küllerinin toprağa karışmasıyla  ruhumu da yanında götüren kişi."

Cassandra ne diyeceğini bilemeyerek öylece olduğu yerde kaldı. Sözcükler boğazında düğümlenirken konuşma yetisini kaybettiğini sandı o an. Sanki içine bir ağırlık çökmüştü. Kalbi de o ağırlığın altında eziliyormuş gibi hissediyordu.

Jenny teyzenin zamanında birine deliler gibi aşık olabileceğine hiç ihtimal vermemişti. Evlenmeyişini fazlasıyla basit nedenlere bağlamış bu yüzden pekte önemsememişti. Jenny teyzeye özendiği zamanlar da olmuştu. Çünkü kadınlar erkeğin kirine bir kez bulaştı mı sonradan temizlenmekte zorlanıyorlardı. Erkekler bu dünyaya kadınların felaketi olarak gelmiş, bu görevi ise büyük bir ustalıkla başaran varlıklardı. Hatta bazen; "Eğer şeytanın bir cinsiyeti olsaydı; kesinlikle erkek olurdu." Diye düşünürdü. Hayatı boyunca bu savını destekleyecek ve doğruluğunu kanıtlayacak olan bir sürü örnekle karşılaşmıştı. Karşılaşmaya da devam ediyordu. Hatta ne yazık ki bir tanesiyle aynı evi paylaşıyordu!

Cassandra Jenny teyzenin kucağında birleştirmiş olduğu ellerini tuttu ve sanki acısını hafifletmek istermiş gibi sıktı. Jenny teyzenin önünde diz çökerek gözlerini ona dikti. İçindekileri döküp rahatlamasını isterken onu konuşması için teşvik etmeye çalıştı.

"Eğer bana ne olduğunu anlatmak istersen seni memnuniyetle dinlerim Jenny teyze. Hatta yardımcı olabileceğim bir şey varsa çekinmeden söyleyebilirsin. Seve seve yardımcı olurum."

Jenny teyzenin dudaklarında buruk bir gülümseme belirdi o an. Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek kendine gelmeye çalıştı. Dudaklarını ısırırken gözlerini kaçırdı. Sanki anlatmak istiyordu fakat bazı şeylerden çekindiği için kendisine bu konuda engel olmaya çalışıyordu.

"Çok uzun bir hikaye ve benim açımdan fazlasıyla tatsız.Tabi bir o kadar da güzel."

Cassandra 'hiç bıkmadan dinlerim' dercesine Jenny teyzeye baktı. Yerden kalkıp hemen yanına oturarak konuşmasını bekledi. Çünkü ne olduğunu öğrenemezse meraktan çatlayacağını adı gibi biliyordu. Tabi bir de Jenny teyzenin derdine ortak olmak onun acısını hafifletmek istiyordu. Eylemleriyle değilse de sözleriyle bu konuda yardımcı olabilirdi.

"Hadi ama Jenny teyze bunu benimle paylaşabileceğini gayet iyi biliyorsun. Bana anlatabilirsin. Elimden geldiğince derdine ortak olmaya çalışıp acını hafifletmek için uğraşacağım."

Jenny teyze söylediklerinin üzerine alaycı bir ifadeyle gülümsedi. Duydukları komiğine gitmiş olmalıydı. Fakat gülümsemesi gözlerine ulaşamadan dudaklarında asılı kalmıştı. Aslında bu gayet normal bir durumdu. Jenny teyzeyi tanıdığından beri onun hiç gözlerine ulaşan içten bir gülümsemeyle etrafa neşe saçtığını görmemişti. Belki de bunun nedeni yıllar önce başına gelen trajik olayın etkisiydi. İnsanlar zamanında yaşadığı kötü olaylar yüzünden yüzlerinde ki çocuksu ifadenin kaybolmasına izin veriyorlardı. Tıpkı Cassandra gibi... O da Christian yüzünden masumiyetini kaybetmiş, ruhunun çamura bulanmasına izin vermiş, içten kahkahalarını rafa kaldırmıştı ve yıllardır ele alınıp okunmayan bir kitap gibi tozlanmasına izin vermişti.

"Benim acımı ondan başka kimse hafifletemez Cassandra. Fakat o da artık toprağın altında. Ölüm araya girdi mi her şey için çok geçtir artık. Fakat sana bazı şeyleri anlatmakta bir sakınca görmüyorum. Bakışlarından gayet samimi olduğunu ve acıma ortak olmak istediğini anlayabiliyorum. Bu yüzden anlatacağım kadarını bilmeyi hak ediyorsun."

Cassandra sevinerek ona sıcacık bir gülümseme gönderdi. Demek ki samimiyetine inanmış ve acısını paylaşacak kadar değerli görmüştü onu. Cassandra her zaman insanların acısını paylaştığı kişilere daha çok önem verdiğini düşünürdü. Sonuçta sevinç,mutluluk gibi güzel duygular her insanla paylaşılabilirdi fakat acı,üzüntü öyle değildi. Bu duygular özeldi. Özel kişilerle de paylaşılmayı hak ediyorlardı.

Jenny teyze konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı. Yıllar önce yaşadığı iyi ve kötü anılar zihninin içinde geçit töreni düzenlerken yüzüne sabit bir ifade yerleştirmeye çalıştı. Bu konu yüzünden yıllarca gözyaşı dökmüştü zaten. Yeterince acı çekmiş ve üzülmüştü. Artık daha fazlasını ne kalbi nede bedeni dayanıyordu. Kendini hırpalamaktan bitap düşmüştü.

"On dokuz yaşımdayken sezon başlar başlamaz sosyeteye takdimim için ailecek Londra'ya gelmiştik. Kız kardeşim benden beş yaş küçük olduğu için gelmesinin bir anlamı olmayacağını düşünerek onu Devonshire'da bırakmıştık. İlk defa sosyeteye tanıtılacağım için fazlasıyla heyecanlıydım. Hatta katılacağım balolar,partiler, beş çayları aklıma geldikçe sevinçten dört köşe oluyor küçük bir çocuk gibi olduğum yerde zıplamak istiyordum. Tabi birde balolarda tanışacağım yakışıklı centilmenlerin hayaliyle ayaklarım yerden kesiliyordu. İlk katılacağım balo da sosyeteye takdimim gerçekleşecekti. Balo için önceden hazırlıklar yapılırken, evde tamamen bir kaos yaşanıyordu. Hizmetçiler etrafta koşuşturuyor, çiçek aranjmanları evin her köşesini süslüyordu.Kocaman avizeler tekrardan silinip, davetlilerin geldiğinde oturması için etrafa masa ve sandalyeler yerleştiriliyordu. Bende bu kalabalığın arasında kaybolmuş uzaktan olan biteni seyrediyordum. Havanın kararmasına yakın odama çıkarak özel hizmetçimin yardımıyla yüksel bel beyaz muslin bir elbise giyindin. Belime de toz pembesi bir kuşak bağladım. Saçlarımın bukleler halinde omuzlarımdan aşağı dökülmesini istedim o gün. Çünkü toplu saça hiçbir zaman katlanamıyordum ve beni çirkin gösterdiğini düşünürdüm.O akşam bütün konuklar balo salonunda yerlerini aldıklarında içeri fazlasıyla gösterişli bir giriş yaptım. Takdimimden sonra salondaki bütün gözler bana dönmüş, erkeklerin hayran bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. O an her ne kadar metanetimi korumaya çalışsam da heyecandan bacaklarım titriyor, avuçlarım terliyordu. Bütün dikkatleri üzerime topladığım için utancımdan bir köşeye saklanıp balo bitene kadar da çıkmak istemiyordum. Şaperonum yardımıyla biraz sakinleşerek başarılı bir şekilde balo salonuna inen merdivenleri indim. Ardından konuklarla bir bir tanışırken yakışıklı centilmenleri göz ucuyla süzüyor hepsine sıcacık bir gülümseme gönderiyordum. Ve en güzel tarafı da diğer kızların dans kartları henüz dolmamışken benim ki çoktan dolmuş hatta diğer gelen dans tekliflerini reddediyordum. Annem ve babamda bu durumdan fazlasıyla memnundular. Çünkü benim zengin bir adamla evlenerek iyi bir evlilik yapmamı, sosyetedeki konumumu yükseltmemi istiyorlardı. Aslında bu konuda fazlasıyla şanslıydım. Çünkü gençtim,güzeldim ve dudak uçuklatan bir drahomam vardı. Tabi bu da beni erkekler için fazlasıyla paha biçilmez kılıyordu. Zamanla bana yaklaşan erkeklerin derdinin aslında para olduğunu fark etmeye başladığımda daha dikkatli olmaya çalıştım. Çünkü klasik sosyete evliliği yapıp eşimden bağımsız yaşamak istemiyordum. Ben aşk kadınıydım. Benim evleneceğim adam beni kusurlarıma rağmen sevebilmeli ve terk etmemeliydi. Öyle birini bulmakta çok zordu. Çünkü insanları yeni yeni tanımaya başladığımdan kimin samimi kimin sahte olduğunu kestiremiyordum. Saf ve masum olduğum için gayet normal bir durumdu. Bir gün başka bir baloda biriyle tanıştım. Tanışmamız da şöyle oldu: Ben kalabalıktan bunaldığım için evin terasına çıkmıştım. Mermer korkuluklara tutunarak kendi kendime konuşuyordum. Tanrım o kadar komiktim ki! Soru soruyor yine cevabını kendim veriyordum. Bir de sanki karşımda biri varmışta kendimi ona anlatmaya çalışıyormuşum gibi konuşurken el kol hareketi yapmayı da ihmal etmiyordum. O sırada birinin sesini duyarak konuşmayı kestim. Utancımdan saklanmak için kendime yer ararken münasebetsize haddini bildirmek içinde hemen sesin kaynağına yöneldim. Çünkü bana, 'Siz kadınlar gerçekten de konuşmayı seviyorsunuz dinleyen olsun ya da olmasın. Fakat şimdilik konuşmanıza ara verirseniz sevinirim, leydim. Sigara içip gideceğim sadece. Birkaç dakika çenenizi kapalı tutmayı başarabilirsiniz umarım.' Demişti. Ve emin ol söylediklerim onun dedikleriyle kelimesi kelimesine aynı. Ah şu erkekler ne kadar da kabalar değil mi?"

Cassandra onu onaylarcasına başını salladı. Christian'da bazen fazlasıyla kaba bir erkeğe dönüşebiliyordu. Rogers'ın hayatında tanıdığı en kibar erkek olduğunu düşünse de onunda nadiren de olsa kaba davrandığını görmüştü. Demek ki erkekler tam anlamıyla kibar olmayı beceremiyorlardı. Ve iyi niyetli...

Hikayenin gerisini dinlemek için gözlerini tekrar Jenny teyzeye dikip erkekler hakkında düşündüğü olumsuz düşüncelerini zihninin bir köşesine attı. Jenny teyze konuşmasına memnuniyetle devam ederken duruşunu değiştirdi. Belli ki hikayenin can alıcı noktasına gelmişti.

"Arkamı döndüğümde genç adamı tam anlamıyla göremiyordum. Karanlıklar arasına saklanmış, vücudunu duvara yaslamış, tek başına sigarasını içiyordu. Ona doğru birkaç adım atarak söyleyeceklerimi kafamda sıraya koymaya çalıştım. Çünkü çok sinirliydim ve o adama haddini bildirmem gerekiyordu. İnsanların bana kaba davranmasına asla katlanamazdım. Hele de bir erkeğin! Genç adama biraz daha yaklaştığımda yüz hatlarını  seçebilecek mesafeye gelmiştim. Bakışlarımız ilk buluştuğunda hiçbir şey hissetmemiştim. Fakat farklı bir havasının olduğunu anlamıştım. Diğer erkekler gibi değildi. Bunu ilk gördüğüm an anlamıştım. Bir süre sessiz kalarak onu incelemeye başladım. Uzun boyluydu. Karanlık olduğu için saçının rengini tam olarak seçemiyordum fakat kahve tonlarında olduğunu tahmin etmiştim. Çok yakışıklı değildi. Dolgun dudakları, hafif kemerli bir burnu, sol gözünün altında küçük bir ben vardı. Balo da tanıştığım yakışıklı centilmenlerin yanından bile geçemezdi. Ama beni çeken bir şeyi vardı. Sigarasını bitirdikten sonra yere atıp ayağıyla ezdi. Ardından bana bakıp 'İncelemen bittiyse gidebilir miyim?' diye sordu. Onun sorusuyla kendime gelerek duruşumu değiştirdim. Ona olan bakışlarımı fark etmiş olmalıydı. Bende 'Ne münasebet. Kadınlara karşı kaba oluşunuz hiç hoş değil lordum. Centilmen bir erkeğe hiç yakışmayan türden hareketler bunlar.'dedim.

Sonra yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirmişti. Benimle alay ediyor olmalıydı. Ve gülüşü içime işlese de içten içe çok sinirlenmiştim. Kimse benimle alay edemezdi. 'Centilmen olduğumu kim söyledi? Eğer centilmen bir erkek arıyorsanız yanlış yere geldiniz, leydim.'diyerek bana karşılık verdi. Bende bunun üzerine iyice öfkelendim ve daha fazla münakaşaya girmeyi reddederek terası terk ettim. Terasta ki tuhaf karşılaşmamızdan sonra gözlerim onu balo salonunda arasa da istediğime ulaşamamıştım. İç sesim iyi ki etrafımda olmadığı için şükrederken içten içe huzursuzdum. Birkaç gün sonra şaperonum ve arkadaşlarımla Hyde Park'a yürüyüşe gittiğimiz de onu görmüştüm. Yanında onun boylarında bir erkek vardı ve birlikte at sürüyorlardı. Gözlerim uzun bir süre ona takılı kalmıştı. Onu ilk gördüğümde saç rengini tam olarak göremediğim için gündüz vakti tam anlamıyla inceleyebilme fırsatını elde etmiştim. Saçları açık kahverengiydi ve hafif uzundu. Her hareketinde bir tutam saçı alnına düşüyor, bir el hareketiyle onları arkaya atıyordu. O an içimden o saçlara dokunma isteği gelmişti. Kızlar aralarında sosyetede yeni çıkan dedikoduları konuşurlarken ben de onları dinlemeye çalıştım fakat aklım onda olduğundan konuşmalarına pekte kulak veremiyordum. Şaperonum o esnada kime baktığımı fark edince beni dürttü. Benden her hangi bir tepki alamayınca hemen o kişiyle ilgili bildiği tüm bilgileri sıralamaya başladı. Ben de onu büyük bir merakla dinlerken diğer kızlar duymasın diye kısık sesle konuşmayı da ihmal etmiyorduk. Onun bir baron olduğunu öğrendiğimde ünvanını pekte yüksek bulmamıştım. Çünkü annem ve babam beni bir dükle ya da kontla evlendirebilmek için canla başla uğraşıyorlardı. Aslında ne konumda olduğu benim için fark etmezdi. Sonuçta aşk evliliği yapmak istediğimden para,statü,mevki, prestij gibi şeylerin pek değeri yoktu gözümde. Fakat annem ve babam öyle düşünmüyorlardı. Para olmadan mutluluğun olmayacağını söyleyerek beni zengin bir erkekle evlendirmek istiyorlardı. Bazen onlara hak versem de durumlarını gördükçe hemen düşüncelerimden vazgeçiyordum. Çünkü maddi olarak iyi bir gelirimiz olduğu halde annem ve babam birbirini sevmez her gün kavga ederlerdi. Halbuki paranın mutluluk getireceğini söyleyip dururlardı. Böyle yaparak kendileriyle çelişir onlara olan güvenimi sarsarlardı. Ebeveynler işte..." diye kendi kendine hayıflanıp konuşmasına devam etti.

"Katıldığım balolarda ve davetlerde onu görmeye devam ettim. Çoğu zaman beni görmezden gelse de arada bir bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hatta bir keresinde bir sonraki dans için dans kartıma adını yazınca şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım. Çünkü bana ilgi göstermediğini düşünüyordum fakat birden yanıma gelmişti benimle dans etmek istemişti. Nasıl dans ettiğini hala daha unutamıyorum. Kollarını etrafımda hissettiğim de hiçbir yerde kendimi bu kadar güvende hissetmemiştim. Kahverengi gözlerine baktığımda kayboluyor aynı zamanda kendimi o gözlerde buluyordum. Kokusu burun deliklerime dolduğunda ise kendimi egzotik diyarlarda geziniyormuş gibi hissediyordum. Hiçbir erkeğin, kokusundan,gözlerinden ve bir çok şeyinden bu denli etkilenmemiştim. Evet kusursuz bir görünüşü yoktu, kusursuz bir karakteri de yoktu maddi durumu ise iyiydi fakat çokta zengin değildi. Ama benim için ondan kusursuzu yoktu o anda."

Jenny teyze biraz duraksadıktan sonra etrafa bakındı. Ağzının kuruduğunu söyleyerek ayaklandı. Cassandra oturması için bir el hareketi yaptı. Masanın üstündeki ibrikten bardağa su doldurdu ve içmesi için Jenny teyzeye verdi. Jenny teyze suyu tek bir solukta içtikten sonra yerine koyması için ona verdi. Cassandra bardağı masanın üstüne koyup, tekrardan eski yerine oturduktan sonra beklenti dolu bir ifadeyle ona baktı. Hikayenin kötü biteceğine dair garip bir his kaplamıştı içini. Hem de çok kötü...

"O günden sonra ondan hoşlandığımı anlamıştım. Belki ilk gördüğümde ona aşık olduğumu söylememi bekledin fakat ben ilk görüşte aşka inanmayacak kadar mantıklı düşünen bir insandım. Sevginin ve aşkın bir şeyler paylaştıkça çoğalacağına ya da oluşacağına inanırdım. –ki öyle de oldu. Günlerce birbirimize mektup yazdık gizlice buluştuk. Birlikte vakit geçirip, o güne kadar yapmadığım şeyleri onunla yaptım. O kadar güzeldi ki o günler. Tekrardan o zamana dönebilmek için nelerimi feda edebileceğimi, tahmin bile edemezsin. Tabi zaman geçtikçe onun iyi yönlerinin olduğu kadar kötü yönlerinin olduğunu da keşfetmiştim. Çabuk sinirlenirdi, kıskançtı, aksiydi bazen de kabalaşıyordu. Hatta sinirlendiğinde bir denizci gibi küfür ediyordu yanımda. Bu durum beni rahatsız etse de zamanla alıştım. Hatta bir süre sonra normal karşılamaya başladım. Çünkü onu tüm kusurlarına rağmen seviyordum. O da beni. Tabi onun olduğu kadar benimde kötü yönlerim vardı. Her zaman sinirli ve öfkeli olduğu için bazı zamanlar yalan söylemek zorunda kalıyordum. Sırf sinirlenmesin aramız bozulmasın diye. Çünkü ne zaman kötü bir şey olsa bana bir sürü kırıcı söz söyleyip ardından beni terk ederdi. Ben de onu kaybetmekten korktuğum için doğru olduğunu bildiğim yanlış şeyler yapardım. Tabi onun hatalarının olduğu kadar benimde hatalarım oldu. Fakat onu sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim. Çünkü benim sevgim gerçekti ama onun ki değilmiş. En son kavgamızda benden ayrılmak istediğini söylediğinde bunu anlamış ve yıkılmıştım. Çünkü bu sefer gerçekten beni bırakacağını gözlerindeki ifadeden anlamıştım. Soğuktu. Bakışlarında ki bir şey beni rahatsız ediyordu. Sanki bir yabancıya bakıyordu. Eskisi gibi değildi bana karşı. Yakın olsak da ruhu benden millerce uzaktaydı. Bunun farkındaydım fakat o an farkında değilmiş gibi davranıyordum. Aslında inanmak istemiyordum. Havsalam beni terk edeceği düşüncesini algılayamıyordu. Nasıl algılayabilirdi ki? Ben ona her şeyimi vermiştim. Vermeye de devam edecektim. Fakat o, bunları istemedi. Kararlıydı bu sefer beni hayatından çıkartacaktı. Tabi ben onu kararından vazgeçirmek için bir sürü dil döktüm. Gözyaşlarına boğulup beni terk etmemesi için önünde diz çöküp yalvardım. Dinlemedi. Hatta beni duyduğundan bile şüpheliydim.

Aklında tek bir şey vardı ve onu yapmaya kararlıydı. Davranışlarından, can acıtan sözlerinden bunu gayet iyi anlıyordum. Ama ben yine de pes etmedim. Kendi kendimi hırpaladım. Gözyaşlarımın ve hıçkırıklarımın arasından beni bırakmaması için bir sürü şey söyledim. Hatta bir süre sonra konuşmasına bile izin vermedim. Çünkü korkuyordum. Bana söyleyeceklerinden korkuyordum. Hep ben konuştum o dinledi. Belki fikri değişir diye umutla konuşmaya devam ettim. Tabi o esnada gözyaşlarımın akmasına engel olamıyordum. En sonunda bu melodrama dayanamayarak beni susturdu ve acımasız sözler sarf ederek konuşmaya başladı. 'Lütfen ağlamayı kes katlanamıyorum. Ayrıca buraya kadar Jennifer seni ne istiyorum ne de seviyorum.' Diye bağırdı."

Jenny teyze'nin sesi giderek boğuklaşınca Cassandra ne yapacağını bilemedi. Yaşlı kadının gözleri buğulandı. Elleri titremeye başlamıştı. Olayın üzerinden yıllar geçse de hala anlatırken eskisi gibi kendini kötü hissediyordu. Çünkü sevmişti ve karşılık alamamıştı. Kandırılmıştı. Ruhu yitip giden genç adam zamanında her şeyini ondan almıştı. Umurunda bile olmamıştı onu bırakıp giderken. Sanki bir yabancıyı terk edermiş gibi... Jenny teyze kalbinin sıkıştığını hissederek derin bir nefes aldı. Bir insanı sevildiğine inandırıp sonra aslında her şeyin yalan olduğunu yüzüne vurmak kadar kötü bir şey yoktu.

Jenny teyzenin nefesini düzene sokması için bekledi ve gözünden firar eden bir damla yaşı eliyle sildikten sonra devam etti.

"O dediklerini bana söylerken ki ses tonunu asla unutamıyorum. Ah Cassandra o zaman ne kadar acı çektiğimi bir bilsen... Sanki dünya başımı yıkılmıştı ve ben kendimi o kadar değersiz hissediyordum ki... Sanki dünya da hiçbir önem arz etmiyormuşum gibi... Yaşamamın bir nedeni yokmuş gibi... Kalbim reddedilmeyi kaldıramıyordu. Kaldıramadı da... Onun fikrinin değişmeyeceğini anladığım an konuşmayı bıraktım. Tabi gitmeden bunu bir kez daha düşünmesini istedim. Bu kadar kolay olmamalıydı. İnsan birlikte bu kadar güzel vakit geçirebileceği birini hemen hayatından çıkartamazdı. Yani ben öyle düşünüyordum fakat onun benimle aynı şeyi düşünmediğini fark etmem çokta uzun sürmedi. O konuşmadan sonra beni oyaladı. Ondan soğumam için çirkin şeyler yaptı fakat ben sevdiğim için onları da yuttum. Fakat en son yaptığı şeye katlanamayarak bir gün hesap sormak için ona bir pusula göndererek buluşmak istediğimi söyledim. Çok şükür ki buluşma yerinde beni yalnız bırakmamıştı. En azından bana bu kadarını borçluydu. Ona yaptığı şeyden dolayı kızdım,bağırdım bir sürü hakaret ettim. Çünkü sinirliydim ve gözümün önünde başka bir kızla flört etmişti. Bu kadarını kaldıramamıştım. O da gayet sakin bir şekilde bana yanlış anladığımı o kızla aralarında bir şey olmadığını söylemişti. Ben de aptal gibi ona kanmış haklı olan taraf benken birden kendimi yaptığı şeyden dolayı özür dileyen taraf olarak bulmuştum. O günkü buluşmamızda son buluşmamızdı zaten. Ondan sonra aramızdaki şeyin tamamen bittiğini anladım. Ayrıldıktan sonra haftalarca ne yemek yedim ne de evden çıktım. Annem ve babam durumumun ne olduğunu bilmedikleri için benim için endişeleniyorlardı. Şaperonum hariç kimse olayın farkında değildi. Tabi o da birçok şeyi bilmiyordu. Zaman geçtikçe iyice umutsuzluğa kapılarak odamdan çıkmak istemedim. Her gelen parti,balo teklifini reddettim. Çünkü canım hiçbir şey yapmak istemiyor, mutlu insanlar görmeye katlanamıyordum. Her gece göğsümdeki ağrı yüzünden uyuyamıyor, gözyaşlarına boğulup, sızana kadar ağlıyordum. Ve ben böyle bir hayata kendimi hapsetmişken onun iyi olduğuyla ilgili haberler alıyordum. Çok kötüydüm... Ne yapacağımı bilemiyordum. Ben böyle acı için de kıvranırken onun hiçbir şey olmamış gibi eski neşesine kavuşması beni kahrediyordu. İçten içe ona karşı öfkelenmeme neden oluyordu. Sezon bitince Devonshire'a geri dönmüştük. Annem bu sezon kendime iyi bir eş bulamadığım için üzgündü fakat o sıralar bunu pekte umursamıyordum. Aylar geçtikçe göğsümdeki ağrı azalsa da ona olan sevgim asla azalmamıştı. İçten içe beni sevmediği, değer vermediği için ona öfke kussam da sonra dan pişman olup yumuşuyor onu nasıl sevdiğimi hatırlıyordum. Bana geri döneceğini umut ediyordum bazı zamanlar. Öyle bir şey gerçekleşmeyeceğini bilsem de... Ama yine de insan olmayacak şeyleri hayal etmekten geri duramıyordu işte. Yıllar sonra annem ve babamın istediği gibi bir evlilik yapamadığım için evde kalmış kız damgası yemiştim. Çünkü yanıma yaklaşan her erkeği kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Ama o benim aksine birkaç yıl sonra biriyle evlenmişti. Hatta mutlu bir evliliklerinin olduğunu duymuştum. Bu durum beni her ne kadar kahretse de gülümsemeye çalıştım. Hiçbir şey yokmuş gibi davrandım. Acımı içime gömdüm o şekilde yaşamaya devam ettim. Ama yıllar sonra evliliklerinin aslında çokta iyi gitmediğini duydum. Karısıyla her gün kavga ediyor, birbirlerine kötü sözler sarf ederek, her seferinde evi terk ediyormuş. Nedenini tam olarak bilmesem de evliliklerinin kötü gittiğini öğrenmiştim. İçten içe bu duruma üzülsem de bana yaptıklarının karşılığını aldığı için memnundum. Bana o kadar acı çektirdikten sonra yaptığı bu kötülüğün bedelini ödemeliydi. Ödedi de. Onun yavaş yavaş kayboluşunu elimden kayıp gitmesini izledim. Ve en kötüsü de elimden yapacak hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü onun hiçbir şeyiydim ve bir şey söylemeye de, yapmaya da hakkım yoktu. O sıralarda çektiği acının yeterli olduğunu düşünerek artık mutlu olması için Tanrı'ya dua etmeye başladım. Çünkü onun mutsuz olduğunu duymaya katlanamıyordum. Tanrı bu dileğime pek kulak vermedi. Hatta beni duymadı bile. Birkaç gün sonra ölüm haberini aldığımda bunu gayet iyi anlamıştım. Cenazeye katılmak istemiştim fakat çok geç olduğunu, çoktan toprağa verildiğini duyduğumda gözyaşlarına boğulmuştum. Yaşadığım acının tarifi yoktu. Yine acı çeken ben olmuştum. Son bir kez beni kalbimden vurup öyle gitmişti. O günden sonra artık eskisi gibi olamayacağımın farkındaydım. Ayrıca daha fazla İngiltere'de durmaya katlanamıyordum. Sanki buralardan uzaklaşınca acım hafifleyecekmiş gibi düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Acım hiçbir zaman hafiflemedi. Sadece onunla yaşamaya alışmıştım. Ama onu çok sevmiştim. Tanrım o kadar çok sevmiştim ki..." dedikten sonra bir hıçkırık sesi yükseldi dudaklarının arasından.

Daha fazla devam edemedi konuşmaya Jenny teyze. Konuştukça kalbine saplanan ağrılar yüzünden acı çektiğini hissediyordu. Cassandra destek olmak istercesine yaşlı kadına sarıldı. Acısını hafifletebilirmiş gibi kollarındaki baskıyı arttırdı. Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Kızsa mı yoksa üzülse mi bir türlü karar veremiyordu. 'Erkekler' diye düşündü, o an. Gerçekten de acımasız varlıklardı. Bir kadını ağlatabilecek ve bunu umursamayacak kadar kötülerdi. Tiranlığın gölgesinde yetişmiş, etrafa saçtıkları zehirle öldürdüğü kişilerin kim olduğuyla ilgilenmeyecek kadar da tehlikeli canlılardı. Kendi yaşadıkları aklına geldikçe bunu çok daha iyi anlıyordu. Cassandra'da sevmişti fakat reddedilmişti. Üstüne üstlük aldatılmış, memleketinden zorla gönderilmişti. Sanki suçlu oymuş gibi...

Üzerinden yıllar geçse de asla unutamıyordu yaşadıklarını. İnsan çektiği acıyı nasıl unutabilirdi ki? En zor da, yaşanılan kötü şeyler hafızadan siliniyordu zaten. Hatta bazıları zihninin bir köşesine yerleşiyor, oradan ayrılmayı inatla reddediyordu. Alışmıştı fakat böyle yaşamaya. Aksi takdir de aldığı her solukta cehennemi yaşamaya mahkum olacaktı.

Cassandra geri çekilerek yaşlı gözlerle Jenny teyzeye baktı. Görüşünün bulanıklaştığını fark ettiğinde eliyle biriken göz yaşlarını sildi. Jenny teyze onun bu halini görünce dudaklarında buruk bir gülümseme belirdi. Sanki acı çeken Cassandra'ymış gibi destek olmak istercesine elini omzuna koydu.

"Benim için çok geç artık. Fakat senin için değil." Dediğinde Cassandra başını eğdi. Ellerini incelerken konuşmaya başladı.

"Benim içinde çok geç Jenny teyze. Bana bu kötülüğü yapmış birini asla affedemem. Hem affetsem bile Christian'ın affedilmeyi istemek gibi bir derdi yok, olmadı da... On yıl sonra bir şeylerin değişebileceğini düşünmüyorum. Yapmak istediğim tek şey bana yaşattırdıklarını ona yaşatmak. Döktüğüm her bir göz yaşını onunda dökmesini istiyorum. Christian için her şeyden vazgeçmiştim. Acım o kadar büyüktü ki her gün Tanrı'ya beni yanına alması için dua ediyor, gözlerimi kapattığımda sonsuz bir uykuya dalmak istiyordum. Çünkü güvenmiştim, sevmiştim ve acı bir şekilde terk edilmiştim. İhanete uğramıştım. Yaşadığım topraklardan sürgün edilip hiç bilmediğim bir ülkeye, şehre gönderilmiştim. Bunları unutamam ben Jenny teyze. Unutsam bile kalbim kırıldı bir kere. Kırılan bir şey artık eskisi gibi olamaz. Birleştirilmeye çalışılsa da kırıldığı yerlerde izler kalmaya hep devam eder. Bu yüzden benim içinde çok geç Jenny teyze."

Jenny teyze duyduklarından sonra umutsuzluğa kapılarak yüzünü astı. Aslında buraya gelişinin nedeni onları yeniden bir araya getirip birbirlerine aşık olmalarını sağlamaya çalışmaktı. Christian bugüne kadar kalbini birine açmamış olabilirdi. Çünkü sevgi denilen o masum duygunun mükemmelliğini tatmamıştı. Nasıl bir şey olduğuyla ilgili en ufak bir fikri dahi yoktu. Eğer biri duruma el atmazsa sevgisiz bir hayat yaşamaya devam edecek, renksiz bir dünya da can verecekti.

Yeğeni için en iyisini istediğinden bu şekilde yaşamasına bir an önce son vermek istiyordu. Christian her ne kadar soğuk görünmeye çalışıp kabuğundan dışarı çıkmak istemese de, Jenny teyze onun aslında öyle biri olmadığını biliyordu.

Böyle olmasının tek nedeni gaddar bir babayla, ilgisiz bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmekti. Çünkü Christian'ın babası son derece soğuk, kötü, aksi, kendini beğenmiş, egoist bir insandı. Kendisi dışında kimseye değer vermez, alt tabakadan her insanı hakir görürdü. Christian'a değer vermesinin tek nedeni ise aile soyunun onun tarafından devam ettirileceğini bilmekti. Düklük payesinin ve mirasın başka birine kalacağını düşünmek bile onu dehşete düşürürdü.

Christian'ı da kendi gibi yetiştirmeye çalışmış, sonucunda da kendisinin kötü bir kopyası olan bir insan yaratmıştı. Çünkü Christian babası gibi davranmaya çalışsa da, davranışlarının kalpten olduğuna inanmıyordu. Küçükken beyni yıkanmıştı ve o şekilde yaşayarak daha mutlu olacağına inandırılmıştı. Yanıldığını anlaması çok uzun sürecek olsa da Jenny teyze yeğenini bu bataklıktan kurtarmaya kararlıydı. Tabi bu konuda ki en büyük yardımcısı Cassandra olabilirdi. Cassandra yeğenini kurtarabilecek ve onu her şeyden çok sevecek tek kişiydi. Kendisi dışında...

Christian'da zamanla gerçeği görerek, hislerine yenik düşecek ve Cassandra'ya sırılsıklam aşık olacaktı. Bu durumdan adı kadar emindi. Hüsrana uğramaya niyeti yoktu. Planını başarılı bir şekilde uygulayacak ve yolunu kaybetmiş bu iki genci birbirine kavuşturacaktı. Ama daha önceden ikisinin de gerçekleri görmesini istiyordu. Bir de Cassandra'nın dediği gibi yeğeninin acı çekmesi gerekliydi. Aksi takdirde Christian bir şeylerin farkına varamayacak, eski mantığıyla yaşamaya devam edecekti. Biri gözlerinin önündeki perdeyi yırtmalı ve yakınındakileri görebilmesi için ona yardım etmeliydi.

Jenny teyze yeğeninin sevgisiz bir hayat yaşamasına daha fazla tahammül edemiyordu. Bir an önce Rogers ile işe koyulmak istiyordu. Hatta yarın getirteceği falcı planının bir parçasıydı. Falcı kadına onlarla alakalı birkaç şey söylemiş, ikisine fal bakarken onlara bunları söyleyerek etkilemesini ve bazı şeyleri görmelerine yardımcı olmasını istemişti. Aslında getireceği kadında gerçek bir falcı değildi. Londra'ya yaptığı araba yolculuğunda kaldığı hanların birinde garsonluk yapan yaşlı bir bayandı. Neden onu seçtiğini bilmiyordu ama bu işi kıvıracağından emindi. O kadınla birkaç saat muhabbet ettiğinde bunun farkına varmıştı.

İlk planının başarısız olması gibi bir lüksü yoktu. Hedefini belirlemiş ve emin adımlarla hedefine doğru yürüyecekti. Kimsenin onu yolundan döndürmesine izin vermeyecekti. Pes etmeye niyeti yoktu. Kendisi mutlu sona ulaşamadı ama sevdiği insanların ulaşabilmesi için elinden geleni yapacaktı. Göz yaşı ve mutsuzluk görmekten bıkmıştı. Yıllardır bu duygularla iç içe olduğu için bünyesi daha fazla kaldırmıyordu.Bu yüzden yapacağı bu iyilik ruhunun acısını az da olsa dindirebilirdi.

Cassandra ve Christian'ın mutluluğunu görmek onu bir nebze olsun iyileştirebilir, yaralarına merhem olabilirdi. Bunu daha önceden neden yapmamıştı bilmiyordu. Belki de kendi iç dünyasıyla o kadar ilgiliydi ki dışarı karşı gözlerini kapamıştı. Aslında yaptığı şeyin kendine işkence etmekten farkı olmadığını biliyordu fakat kendine engel olamıyordu işte. Sevdiği birini kaybetmenin verdiği o amansız acıyı unutamıyor kalbinde ki boşluğu dolduramıyordu. Ayrıca özlüyordu. Kokusunu, gözlerini, ses tonunu en çokta ona sarıldığında vücuduna yayılan tarifi mümkün olmayan o enfes duyguyu.

Bazen ne zaman onu görmek istese yanından ayırmadığı küçük minyatür resmini çıkarıp saatlerce ona bakardı. Derin bir iç çeker eski günleri yad ederdi. İyisiyle kötüsüyle bir sürü şey yaşamıştı onunla. Tabi ayrılmalarına yakın iş çirkinleşse de ona karşı olan sevgisi azalmamış sadece inancı körelmişti. Bazen de içten içe ona sinirlenmiş, bir sürü kötü şey söylemişti. Sonradan söyledikleri için pişman olmuş tek başına kuytu bir yerde gözyaşı dökmüştü.

Birini sevmek güzeldi. Onun varlığıyla dolup taşmak, kokusunu içine çekebilmek, gözlerinde kendi yansımanı görmek, atan kalbinin ritmini dinlemek, güzel sesini duyabilmek, saçlarının her bir teline dokunabilmek, özellikle de sarıldığında güven hissiyle sarıp sarmalanmak apayrı bir duyguydu. Fakat insan bunlardan mahrum kaldığında kafayı sıyırıyor, kendini rüzgar da oradan oraya savrulan rotasını kaybetmiş bir yaprak gibi hissediyordu. Kurtuluşunun olmadığı bir boşluğa düşüyordu sanki. Ve sol yanı ağrıyordu. Sanki yokluğuna bedeni de tepki gösteriyor, acıyı somut olarak hissetmesine yardımcı oluyordu.

Zamanla duyduğu fiziksel acı geçse de, duygusal olanı insanı asla terk etmiyordu. Ta ki ruhu bedeninden ayrılıp gökyüzünün sonsuzluğunda kayboluncaya kadar... Ama şu sıralar ölmeyi pek planlamıyordu. Yapması gerekenleri yapmadan bu dünyaya veda etmek istemiyordu.

İki kadın da birbirlerine bakarak derin nefes aldılar. İkisi de çok acı çekmişti ve üzülmüştü. Hayatları boyunca istediği mutluluğa erişememişlerdi. Belki birisi istediği sona sahip olabilirdi fakat diğeri hayattan tamamen ümidini kesmişti. Aslında Cassandra'da iyi bir şeyler olacağına dair ümidini kesmiş sadece eğlenmek için yaşayan birine dönüşmüştü. Çünkü etrafında gerçekten yanında olan insanlar yoktu. Belki eşi bu boşluğu doldurabilirdi fakat Christian ile evlenerek bu şansını yıllar önce kaybetmişti.

Cassandra yavaşça ayağa kalkarak Jenny teyzenin önünde dikildi. Teskin edici cümleler söylemeye çalışarak yaşlı kadının yüzünü güldürmeye çalıştı.

"Hadi ama Jenny teyze. Bence hayat üzülmek için ve bazı şeylerin yasını tutmak için çok kısa. Bu yüzden kafan dağılsın diye üç gün üç gece kumar partisi vermeyi planlıyorum. Christian'ın eşi olarak en doğal görevimi yerine getirip, onun çok çalışarak kazandığı paraları keyfim için hiç düşünmeden harcayacağım." Diyerek kıkırdadı.

Jenny teyze'de ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra konuştu.

"Christian'ın bu durumdan hoşnut olacağını pek sanmıyorum. Bilirsin parayı kazanmayı sever ama harcamayı pek sevmez. Bazen fazlasıyla cimri birine dönüşebiliyor. Özellikle senin kumarda büyük meblağlar kaybettiğini duyarsa zavallı adam kalpten gidebilir." Dedikten sonra iki kadında sesli bir şekilde güldü.

Cassandra yaşlı kadını dinlenmesi için tek başına bırakırken odadan hızlıca çıktı. Kütüphaneye doğru giderken koridorda Christian ile karşılaştı. Kocasını görmezden gelmeye çalışarak o yokmuş gibi yanından yürüyüp geçmeyi plandı. Tabi kolu bir el tarafından tutulduğunda istediğine ulaşamadı.

"Nereye gidiyorsun?"

Cassandra gözlerini devirerek kolunu çekmeye çalıştı.Kocası gerçekten de tahammül sınırlarını aşarak onu sinirden kudurtabilen tek canlıydı. Belki de çok çalışıp para kazanmaktan sonra yaptığı en iyi şey Cassandra'yı öfkelendirmekti. Hatta bu konuda ki başarısı takdire şayandı. Çünkü bir bakışı ile kızgın bir boğaya dönüşebiliyordu.

"Seni ilgilendirmez." Deyip yanından ayrılmak istese de Christian buna izin vermedi.

"Benimle bu şekilde konuşma Cassandra. Sinirlendiğimde olacakları biliyorsun. Bu yüzden davranışlarının hoşuma gitmesi için çabalaman mantıklıca olur."

Cassandra ondan korkmadığını belirten bir bakış attı. Göz dağı vermek istercesine küçümseyen bir ifadeyle kocasını baştan aşağıya süzdü.

"Eğer mantıklı davranan bir insan olsaydım seninle evlenmek gibi büyük bir hataya düşmezdim."

Bu sefer gözlerini devirme sırası Christian'a geçtiğinde, Cassandra kolunu onun elinden kurtardığı için mutluydu.

"Hadi ama Cassandra eskilere takılı kalarak yaşamaya devam edemezsin. Ayrıca benimle evlenmek hayatında yaptığın en akıllıca şeydi. Sosyetenin en revaçta olan bekarıydım. Senin yerinde olmak isteyen bir sürü kadın var bunu sakın aklından çıkarma."

Cassandra sesli bir şekilde kahkaha attıktan sonra alaycı bir ifadeyle ona baktı.

"Eğer o kadınlar halimi görmüş olsalardı, kendimi feda ederek seni onlardan kurtardığım için bana minnettar olurlardı."

Christian karısına doğru bir adım atarak aralarındaki mesafeyi azalttı. Cassandra'ya tepeden bakarak ona 'ben senden daha üstünüm' imajı vermeye çalıştı.

"Sinirlerimi bozuyorsun Cassandra." Dedi kısık bir sesle.

Cassandra onun gergin yüzünde ki, alnında atan damarı görünce yutkundu. Özellikle ateş saçan yeşil gözlerin de bir süre takılı kaldı. Kocasından her ne kadar nefret etse de gözlerinden edemiyordu. Yeşil bir göz ancak bu kadar harikulade görünebilir ve insanı büyüleyebilirdi. Özellikle de etrafını saran uzun kıvrık kirpikler mükemmelliklerini süsleyecek nitelikteydi.

"Sende benimkileri bozuyorsun. Bu yüzden izninle seni göremeyeceğim bir yere gitmek istiyorum."

Christian ellerini omuzlarına koyarak onun hareket etmesini engelledi. Cassandra şok olmuş bir ifadeyle kocasına bakarken ne yapacağını bilemedi.

"Böyle yapma Cassandra. Bu şekilde devam edemeyiz."

Cassandra onun neyden bahsettiğini anlamaya çalışırken yüzünde garip bir ifade oluştu.

"Seninle tartışmaktan yoruldum. Aramızın iyi olmasını istiyorum fakat sen buna izin vermiyorsun."

Cassandra alık bir balık gibi dudaklarının aralanmasına engel olamadı. Eğer az önce yanlış duymadıysa Christian ona aralarının iyi olmasını istediğiyle ilgili bir şeyler söylemişti. Christian karısının bakışlarına aldırmayarak konuşmasına devam etti.

"Ve böyle devam ederse ben seninle daha fazla aynı evi paylaşmak isteyebileceğimi sanmıyorum. Yani demek oluyor ki istediğin zaman Paris'e gidebilirsin." Dediğinde Cassandra'nın şaşkınlığı iki kat arttı.

Cassandra ne diyeceğini bilemezken mantıklı bir tepki vermekte zorlandı. Duyduklarından sonra sevinçten havalara uçmak istese de içindeki rahatsız edici bir his bunu yapmasını engelliyordu. Geriye doğru bir adım atarak bakışlarıyla Christian'ın ne kadar ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştı. En sonunda konuşmayı başararak malum soruyu sormakta gecikmedi.

"Sen ciddi misin?"

Christian derin bir nefes aldıktan sonra düşünceli bir ruh haline büründü. Gözlerine kara bir perde inmişti sanki. Ne düşündüğünü gözlerinden anlamaya çalışmak imkansızdı.

"Evet ciddiyim." Dedi kendinden emin bir ses tonuyla.

Cassandra'nın dudaklarında buruk bir gülümseme peyda oldu. Neden sevinemiyordu bu duruma bir türlü anlam verebilmiş değildi. Belki de Christian'ın bu kadar çabuk pes etmesi hoşuna gitmemişti. Ondan kurtulmayı çok istese de, başarıya bu kadar kolay ulaşabileceğini hiç düşünmemişti. Zaten Christian her zaman düşünülenin aksini yapmakta ustaydı. Tahminleri bozmak tam da onun stiliydi. Cassandra afallamış bir ifadeyle, olduğu yerde bir heykel gibi hareketsiz kalmaya devam ederek bir şeyler söylemesi için kocasına baktı.

Christian mesajı alarak konuşmaya devam etti.

"Hemen gitmene izin verecek değilim. Bir ay daha burada benimle kalırsan memnun olurum. Ondan sonra istediğin yere gidebilirsin."

Cassandra aniden kendini toparlayarak yüzündeki şaşkın ifadeyi kaybetti.

"İnan bu senden duyduğum en güzel şey. Umarım bir ay çabuk geçer de senden bir an önce kurtulurum." Deyip kocasından uzaklaştı.

Christian karısının ardından boş gözlerle bakarken yerinden kıpırdamadı. Neden böyle bir şey söylediğini bilmiyordu. Belki de etrafında her dakika ondan nefret ettiğini dile getiren birinin olmasından hoşlanmamıştı. Tanıdığı insanlar tarafından gerçek manada sevilmediği biliyordu. Fakat bu durumun her gün hatırlatılması huzurunu kaçırmıştı. Ve Cassandra bu konuda diğer insanlara nazaran daha başarılıydı. Özellikle bakışlarındaki iğrenme tuhaf hissetmesine neden oluyordu.

Belki de Cassandra'yı peşine sürüklemekle hata etmişti. Onu istemeyen bir kadınla sırf çocuk sahibi olabilmak için zorla birlikte olacak değildi. Artık mirasın ve düklük payesinin kime kalacağı da umurunda değildi. Çünkü Cassandra'ya yanaşmaya çalışsa da bu konuda pek başarılı olamıyordu. Karısı sayesinde kendini toy oğlanlar gibi hissediyordu. Sanki hayatında daha önce bir kadın tanımamış gibi...

Aslında tanıdığı da söylenemezdi. Kadın ruhundan anlamazdı. Onun ilgilendiği tek şey kılıftı. Zaten çoğu erkek bir kadında ruh değil kılıf arardı. Çünkü kadın ruhunun derinliklerine inip, onları anlayabilmek çok zordu. Erkekler de zor olanı yapmak yerine kolay yolu seçerek görünüşe önem vermeyi seçtiler. Hatta Aristo'nun bile bu durumu açıklayacak çok güzel bir sözü vardı: 'Ruhun güzelliği bedenin güzelliği kadar çabuk görülmez.' Bir insanın içindeki güzellikleri görebilmek emek ve vakit isterdi. Christian'ın ise ne vakti ne de çaba göstermek gibi bir niyeti vardı.

Cassandra her ne kadar değişmiş olduğunu iddaa etse de aslında pekte değiştiği söylenemezdi. Sadece büyümüştü. Eskisi kadar masum değildi ve onu aptal yerine koymak daha zordu. Kolay kanabilecek biri değildi. Christian bir kadının zeki olmasından hoşlanmasa da Cassandra'nın zeka pırıltıları göstermesi hoşuna gitmiş, ona karşı daha ilgili davranmasına neden olmuştu. Özellikle söylediklerine mantıklı ve insanın sinirlerini bozacak cinsten cevaplar vermesi ona karşı duyduğu ilginin daha da artmasına sebep olmuştu. Bu durum onu korkutuyordu. Bir kadınla muhabbet etmek istemek, bazı tavırlarının hoşuna gittiğini bilmek onun için fazlasıyla nahoş bir durumdu.

Kendini bu durumdan kurtarmanın tek yolu, ona bu duyguları yaşatan kişiden uzak kalmaktı. Karısı göz önünde olmayınca zamanla eski haline döner kafasını boş şeylerle meşgul etmezdi.

:



Continue Reading

You'll Also Like

3.3K 126 6
Aladdin Ali ve gonca'nin zorla barış için evlendirilmesi ve onun ardından yaşanan olaylar
algon By algon

Historical Fiction

30.5K 1K 35
Algonsuz hayat hayat mıdır lov
576K 64.6K 63
Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adam...
7.8K 1.5K 6
Dediğiyle bir lahza beklemeden defterini alarak gitmişti bey oğlu. Ardında dolu dolu olmuş gök gözler bıraktığını bilmeden öylece gitmişti. Genç kız...