2.Bölüm

8.4K 327 13
                                    

Arkadaşlar hikayemi telefondan yazdığım için gözden kaçan bazı yazım hataları olabilir. Mazur görün lütfen :)

Günlerdir ruhu bedeninden söküp alınmış biri gibi etrafta dolanmaktaydı. Kocasının onun gitmesine engel olmasını ve her şeyin  evlendikleri ilk gün ki gibi olması için her gün Tanrıya dua ediyordu fakat kocası gibi Tanrı da söylediklerine  kulak asmıyordu. Bunu kendine bile itiraf etmekten her ne kadar nefret etsede hala kocasına karşı bir şeyler hissediyordu. Hatta o adamı deliler gibi seviyordu fakat yanlış kişiye aşık olmuştu. Evlendiği adamın onu sevmekten ziyade ondan azda olsa hoşlandığını bile düşünmüyordu. Neden her şey bir anda bu kadar kötü bir hal almıştı ki ? Sadece bir günde bütün hayatı değişmişti. Hiç bir şey istediği gibi olmuyordu. Evleneceği gün eşini çok mutlu edeceğine ve onu asla bırakmayacağına dair yemin etmişti.

İşin en ironik yanı ise kocasıda aynı yemini etmişti ve ettiği yemine ihanet ediyordu. Cassandra hışımla yerinden kalkarak kocasının çalışma odasına gitti. Kocası evdeyken vaktini genellikle çalışma odasında geçiriyordu.

Cassandra kapıyı çalmadan içeri girdi. Kocası evrakların içine gömülmüş bir şekilde hararetle çalışıyordu. Cassandra onu varlığından haberdar etmek için sesli bir şekilde boğazını temizledi.

Genç adam homurdanarak elindeki evrakları gelişigüzel masanın üstüne fırlattı. Cassandra lafa nasıl başlayacağını bilemeyerek bir süre sessiz kaldı. Sessiz kaldığı her dakika cesaretini yitirirken dilinin ucuna gelen kelimelerin hepsini bir anda söyleyerek rahatladı.

"Tanrı'nın huzurunda beni ne olursa olsun bırakmayacağına dair yemin ettin.

Yemin ettiysen bunu yerine getirmek zorundasın. Yani beni Fransa'ya gönderemezsin. Benim yerim senin yanın Christian." Dedi son cümleyi söylerken sesinin titremesine engel olamayarak.

Christian hiddetlenerek ayağa kalktı. Belli ki sinirlenmişti. Artı olarak ona adıyla hitap etmişti ve bu onun daha fazla sinirlenmesine neden olmuştu. Christian ona adıyla hitap edilmesinden nefret ederdi. Hiç kimsenin ona adıyla hitap etmesine izin vermezdi. Genç adam hafifçe öne eğildi ve ellerini tehditkar bir şekilde masanın kenarlarına yerleştirdi.

Cassandra az sonra ateş saçan bir boğanın öfkesine maruz kalacakmış gibi korkuya kapıldı. Kendini duyabileceği en kötü sözlere karşı hazırladı.

"Bak Cassandra bu dediğinin mantıksız olduğunu ikimizde biliyoruz. Yemin kısmına gelirsek inançlı biri olmadığım için ettiğim yeminin benim için herhangi bir önemi yok. Sosyetede bir çok çift bu yemini ettiği halde birbirlerinden ayrı yaşıyor. Gitmemek için bu kadar uğraşman mantıksız. Her ne olursa olsun o lanet ülkeye gideceksin. Ayak altında olman işleri daha da zorlaştırır."

Cassandra savaşı kaybettiğini anlayınca omuzları çöktü. Bir daha onun önünde ağlamayacağına dair söz verdiği halde gözyaşlarına boğuldu. Aşık olduğu adamdan nefret ediyordu artık. Onu istemeyen, sevmeyen bir adamı sevmek ne kadar zor ve can acıtan bir şeydi. Cassandra yüzünü yıkayan, saf aşkla dolu, inci tanelerini andıran gözyaşlarını silmeden parmağını kendisine doğrulttu.

"Sizin için döktüğüm bu gözyaşlarını görüyor musunuz lordum? Gün gelecek sizde benim için gözyaşı dökeceksiniz ve o zaman geldiğinde bende sizi umursamayacağım." Dediğinde Christian kahkayı patlattı.

"Hadi ama Cassandra olayı bu kadar dramatikleştirmenin gereği yok. Öyle bir şey olmayacağını ikimizde biliyoruz. Ben Clarence Dükü Christian Albert Phillips'im. Ben kimseye aşık olmam. Ve seni yeterince dinledim. Kararlarımda hiç bir değişiklik olmayacak. Umarım Fransa' ya gittiğinde tekrardan birine aşık olmak gibi  aptalca bir hataya düşmezsin. Biraz büyü Cassandra dünya senin sandığın gibi bir yer değil."

KALBİM SENİNLE Where stories live. Discover now