SUSKUN 1. (Tamamlandı)

By Nur-Sungmin

527K 25.5K 10.6K

Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gö... More

Suskun
1. Bölüm.
2. Bölüm.
4. Bölüm.
5. Bölüm.
6. Bölüm.
7. Bölüm.
8. Bölüm.
9. Bölüm.
10. Bölüm.
11. Bölüm.
12. Bölüm.
-13. Bölüm-
14. Bölüm.
15. Bölüm.
16. Bölüm.
-17. Bölüm-
18. Bölüm.
19. Bölüm.
20. Bölüm.
21. Bölüm.
22. Bölüm
23. Bölüm.
24. Bölüm.
25. Bölüm.
26. bölüm.
27. Bölüm.
28. Bölüm.
29. Bölüm.
30. Bölüm.
31. Bölüm.
32. Bölüm.
33. Bölüm Final

3. Bölüm.

17.1K 941 251
By Nur-Sungmin

-

Sıraya eğilmiş, elimde ki resim kalemiyle kara kalem çizimler yapıyordum. Çizdiğim resmin yıllar önce ki gerçekliğini yaşarken; dünyadan soyutlanmış, beş yaşında ki Ayza'ya bürünerek hislerimle baş başa kalmıştım.

Bu okulda dersleri dinlemek haricinde yaptığım ve kendimi iyi hissettiğim tek şey kara kalem çizimler yapmaktı. Yurttaki dolabıma sakladığım dosyamda okulda yaptığım bir sürü çizimler yer edinmişti.

Uzun süre sırtımı yasladığım sıra belimi ağrıtsa da umursamadım ve resimde ki kızın yüzünü örten saçlarının yanına çizgiler ekleyerek saçlarının gür olmasını sağladım. Kendimi çizdiği resmin huzuruna kaptırmış ünlü bir ressam gibi hissediyorum

Yanımda bir hareketlenme olurken burun deliklerimden içeriye sızan vanilya kokusu, soyutlandığım dünyaya geri dönmeme sebep oldu. Mine'nin olduğunu parfümünden anlamıştım. Hiçbir tepki vermeden, donuk bir suratla önümde ki kâğıda odaklandım.

Başparmağımla kömürün karalığını saçlarının sınırına çıkmadan dağıtmaya başladım. Parmağım kirlenirken bunu umursamayacak kadar kendimden geçmiştim. Bir süre öylece devam ederken aniden önüme yan taraftan bir kâğıt fırlatıldı. Kalemim kızın gözlerinde durdu, katlanmış küçük bir kâğıttı. Sahibine bakmak yerine bir anlık dalgınlıkla kâğıda uzanıp katlarını açtım.

"Akşam evime gelmeye ne dersin? Seni memnun edeceğimden emin olabilirsin."

Gerilen yüz hatlarım hızla sağ tarafa çevrildi. Bizim sınıftan olmadığı barizdi. Siyah saçlı, kahverengi gözlü bir erkekti. İnsanı tiksindiren bir sırıtmayla vücudumu süzdüğünden ona baktığımın farkında bile değildi. Şerefsiz herif! Süzme işlemi son bulmuş gibi bana baktığında gözlerinde ki arzuyla sırıttı.

Sakin ol dedim kendi kendime. Hakkımda yayılan 'yatakta iyi' lafının destekçilerinden biriydi, ayrıca da bok herifin teki. Ona öldürücü bakışlarımı gönderdim, konuşmaya değmezdi. Önüme döndüm ve sinirle kızın saçına yaptığım gibi eteğine karalığı parmağımla setçe yaymaya başladım.

"Suskun..."

".........."

"Ayza?"

".........."

"Sana diyorum?"

"Ne var Mine!"

"Neden bu kadar acizsin?" Parmağım kâğıdın üzerinde afalladı. Kafamı yavaşça çevirip uzunca bir süre gözlerimi yüzünde oyaladım. Ona cevap vermemem sorduğu soruya sinirlendiğimden değil, ne cevap vereceğimi bilemediğimdendi. Mine sesli bir nefes aldı.

"Sana yaptıkları onca şeye sessiz kalman, acizlikten başka bir şey değil." Mine diğerleri gibi dalga geçen küçümseyen öğrencilerden değildi. Ama samimi olduğum biri de değildi. Sırtımı ona döndüm ve dirseğimi sıraya yaslayarak yanağımı avucuma yasladım.

"Doğrulara sırtını dönüp böyle susamazsın." Elime kalemi alıp tüm ilgimi önüm de ki kâğıda vermeye çalışırken kendime hâkim olamayarak kalemime daha da yüklendim. Çizgiler kalınlaşıp koyu bir ton almaya başladığın da Mine'nin artık çekilmez gelen sesiyle tuttuğum nefesimi sabırla üfledim.

"Şimdide öfkeni resminden çıkarıyorsun. " Ona doğru dönerek

"Ne yapmamı bekliyorsun! "diye öfkeyle soludum. Artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Kızgınlıkla yüzüne baktım fakat o sakince kâğıdı alıp çizdiğim resme göz gezdirdi. Bende çizerken dikkat etmediğim resmin bütününe baktım. Büyük bir ağaç ve ağacın gövdesine yaslanmış küçük bir kız çizmiştim. Mine resmi incelerken hızla öne atılıp elinden aldım. Kâğıt, avucumda sıktığımdan dolayı buruşup top halini alırken Mine'nin yüzü hızla bana döndü.

"Sen sessiz kaldıkça üstüne çullanacaklar! Bu kadar güçsüz durdukça hep aşağılanmaya devam edeceksin! " Sırayı gürültüyle iterek ayağa kalktı.

"Biliyor musun haklılar! Korkak biri olmasan kimse sana bir şey diyemez! Azıcık cesaretli olsana kızım!"

"Bir kere bile bana yapılanlara karışmayan biri olarak, benim ne yaptığıma karışmazsın " derken bende ayağa kalkmıştım.

"Korkaksın sen... Aciz, safın tekisin." Hiç bir şey demedim. Söyledikleri canımı acıtmıştı. Gözlerimin dolduğunu hissedince Mine'nin dudakları aralandı.

"Ayza..."

"Git!"

"Ben..."

"Git diyorum!"

"Özür-"

"Bak tepki veriyorum! Şimdi oldu mu? Gitsene!" Yüksek çıkan sesime karşın sınıfta olan öğrenciler tepki veriyordu, umursamadım.

"Ben sana gerçekleri söyledim." dedi kısık bir sesle.

"Sus artık."

Bu okulda kimseden korkmuyordum. Yapılanlara göz yummam, sessiz kalmam; insanlarda öyle olduğum izlenimi verebilirdi fakat ben, bu insan bedenine bürünmüş yaratıklardan zerre korkmuyordum.

"Karşında film mi var? Aval aval bakıyorsun."

"Yok." dedim tok bir sesle. Bars karşımda bana biraz daha yaklaştı. "Aslında..." dedi başını omzuna yatırıp, gözlerini kısarak.

"Evde yıkanmamış çamaşırlar vardı."

Dalga geçiyordu benimle. Dün de yaptığı gibi.

"Pisliksin." dedim öfkeyle. Bir an kaşlarını çattı ama kendini hemen toparladı.

"Çok ayıp, Annen sana birine karşı saygılı olmayı öğretmedi mi? Burada ki kızları örnek alsana biraz ha? Ama dur, sen bursluydun değil mi? İstesen de uyduramazsın."

Şimdi afallama sırası bendeydi. Yelkovanın devirdiği saniyeler zamanın topraklarına ekilirken zihnimde filizlenen öfke mantığımı bir sis gibi kapladı. Öğrenciler etrafımıza toplanmıştı, önemsemedim ve ayağa kalkıp Bars'ın karşısına geçtim.

"Devam et." dedim kaskatı bir sesle. Gözlerim donuk baksa da yüzüm tam tersi öfke kusuyordu. Başını dikleştirdi ve acımasızca baktı.

"Senin gibiler-"

Elim yanağına doğru yükseldi, Bars'a sert bir tokat attığımda aramızda titreyen tenin tene çarparken ki buluştuğu o ses zihnimde patlayarak etrafa sıçradı. Başı yana çevrilmişti. Ona gözlerim palazlı bakarken elimi hızla yanıma çektim. Baha bir anda aramıza girdi ve Bars'ı omzundan tutarak benden uzaklaştırdı. Terleyen avuçlarımı pantolonuma sürttüm. Okyanus mavisi gözlerini kaldırıp doğrudan gözlerime baktı. Baha onun kolunu sıkarken sanki Bars'ı tutmaya çalışıyordu.

"Bars, gidelim." dedi korkulu bir nefesle. "Yapma." Gözlerim iki yüz arasında mekik dokudu. Baha'nın bir anlam veremediğim bakışları Bars'ın yüzünden bir an bile ayrılmıyordu. Sanki arkadaşının nasıl bir tepki vereceğini sezinlemiş gibiydi.

"Ne yaptı bu kız?"

"Rüya falan görmüyorum dimi?"

"Kız da ki cesarete bak yaa..."

"Yazık, başına belayı aldı."

Ucuna öfkenin biriktiği parmakları tenime temas ettiği an kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Göz bebekleri irileşmiş, kemikli çenesi kasıldığından belirgin bir hal almıştı. Boğazıma tırmanan kelimeler sanki ellerine birer bıçak alarak, ses tellerimi kesmeye başladı.

Elleri bileğimi tuttu ve kendine çekti. Kan akışımı kesecek bir tavırla sıkarken bileğimi kurtarmaya çalıştım, yüzü korkunçtu. Tırnaklarım bileğine temas ettiği zaman Bars aniden boğazıma sarılarak beni ittirdi. Gücüyle geriye yalpaladım fakat durmadı, sırtım duvara çarptığında kürek kemiklerim çatırdamıştı sanki.

Karnımın ortasında kaynar su girdabı oluşmuştu bir anda. Dudağının üst kıvrımı nefretle elmacık kemiğine çekildi. Parmakları boynumdaydı; sıkmıyordu ama ben nefes almakta zorlanıyordum. Yüzünü saçlarımın arasına sokup dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Kaynayan bir suyun sıcak buharı gibi tenime çarpan sıcak nefesi, tüm tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu.

"Seni..." dedi, derinden gelen bir sesle.

"Bir daha aynı hatayı tekrarlamayacak duruma getireceğim." Kalbimin atmadığını hissettim bir an.

"Sana öyle şeyler yapacağım ki, durmam için ayaklarıma kapanıp." Benim almaya çalıştığım nefesi özgürce içine çekerek

"Yalvaracaksın." dedi korkunç bir sesle.

Kirpik diplerim sızlar gibi oldu, canım acısa da bu çocuğun karşısında aciz durumda olmayı istemiyordum. Bu ona zevk veriyordu.

"Bırak onu!" diye bağırdı biri. "Bırak diyorum sana!" Ece'nin olduğunu düşündüm bir an ama sesi dolgun, vurguluydu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen! Allah kahretsin bırak onu! " Bir beden araya girdiğinde Bars'ı benden hızla uzaklaştırdı. Kızın elleri tam ikimizin göğsüne doğru havada kalmıştı.

"Yeter bu kadar." dedi yutkunurken.

Başını onlara çevirdi.

"Baha." Baha onunla göz göze geldi ve kızın bakışlarından bir şeyler koparmış gibi başını sallayarak Bars'ı yürütmeye çalıştı. Onun gitmesiyle öğrenciler dağılmaya başlamıştı. Elimi alnıma götürüp sakinleşmek için bekledim. Omuzlarım nefes hızımdan süratle inip kalkıyordu.

"Pekala, otur şuraya." Omzuma baskı yapınca karşı koyamadım, oturdum. Kim olduğunu bilmiyordum ama şuan sorgulayacak durumda değildim. Ellerini omzumdan kaydırdı, ellerimi tuttu.

"Tamam. " dedi fısıltıyla. Kafamı kaldırdım. Kahverengi gözlü, uzun saçları olan bir kızdı. Kirpiklerim birbirine sürttüğünde farkında olmadan bir damla yanağıma çarptı. Yüzümde ıslak izlerini bırakarak gök yüzünden kayan bir yıldız gibi kaybolurken sanki ağladıkça sivri bir metal boğazımı çiziyordu.

"Tamam bak, korkma. "

Erkek bir öğrenci ona su şişesini uzattığında elinden alıp kapağını açtı. Yeni olduğundan cılız bir 'çıt' sesi yükseldi. Bana uzatınca dudaklarıma yaklaştırdım. Bir süre ikimizde sessizdik fakat başımı kaldırıp da Ece'yi gördüğümde koridorun ucundan bize koşarak gelmesini izledim.

"Ayza ne oldu sana?"

"Bu halin ne?" Yeşil gözleri şaşkınlığın ensesinden son anda yakalayıp beyazındaki kılcal damarlara bir intiharın hikayesini yazmış gibiydi.

"Ne bu halin!" Sesinde ki korku boğazımda katılaşmaya başladı. Benden bir cevap bekliyordu. Yanıtsız kalacağını anlayınca "Ilgın?" diye sordu.

"Şimdi değil Ece, sınıfa git."

Kaşları alnına çukur kazarken göğüs kafesi öfkeyle kabardı. "Arkadaşıyım ben onun! Nası..." Gözleri boynuma takıldı, cümlesi yarıda kaldı ve sadece bir kelime söyledi.

"Bars..."

Yutkundum.

Bakışlarını Ilgına çevirdi. "O-o yaptı."

"Ece yürü git diyorum sana!" Ece anlamış gibi kafasını hafifçe salladı.

"Kesinlikle o." Başım hızla dizlerime eğildi. Utanmıştım. "Çantasını sınıftan al, biz arka bahçedeyiz." Başını sallayıp bana baktı. "Hemen geliyorum."

Ilgın hadi dercesine kolumu dürtünce beraber bahçeye çıktık. Elini kolumdan bir olsun çekmemişti, sessiz kalarak onu takip ettim. Çardaklardan birine girdik, oturduğumuz zaman Ilgın'ın bana bakmasına rağmen ona bakmadım.

"Ona... Tokat mı attın?" diye sordu. Boğazımda ki pürüzlü tabakayı gidermek için öksürdüm.

"E-evet"

"Neden böyle bir şey yaptın?"

Susarak onu yanıtsız bırakırken ayak altında ezilen yaprakların sesiyle Ece'nin geldiğini anlamıştım. Ilgın gözlerini benden çekmişti ama sorduğu soru zihnime taze kokular yaymaya devam ediyordu. Karaer'de yapılanlara göz yummuştum ve sonuç ortadaydı. Bars yüzüme gömleğini çarpıp üstüne yıkattırmıştı. Ertesi günde bir an bile pişman olmadan devam edince sanırım onu durdurmak istemiştim.

"O. " dedim. Sesim hafif titremişti. Dudaklarımı ağzımın içine çekerek bastırdım. "Beni buna zorladı." Ilgın başını ağır ağır salladı. "Üzerine kahve döken kız sen olmalısın. Bak, hangi okula gidersen git mutlaka karanlık tiplere rastlarsın. Akant'ın karanlığı da onlar."

"Bars..."

Ece birden aramıza oturunca bakışlarımız birbirinden koptu. "Ayza boynun kızarmış, revire gidelim. Ne duruyorsun!"

"Hayır, ben." deyip çantamı ondan alarak omzuma astım. "Eve gitmeliyim." Doğrulup gidecekken Ilgın Ece'nin üzerinden hafif uzanarak bileğimi tuttu. "Bekle. Telefonunu çıkar." Hiçbir şey anlamasam da duraklamamın ardından çantamı omzumdan koluma kaydırıp fermuarı açtım. Telefonumu çıkardığımda Ilgın elimden aldı.

"Bir şey olursa ara beni. Okula gelmemezlik yapma. Korktuğunu anlarsa, bunu yapmaya devam eder. Anladın mı? " Belki de söylediği her kelimede kafamı sallamıştım.

"Şey ben..."

"Gerek yok git hadi." dedi Ece, teşekkür edeceğimi anlamış gibi.

-

"Kime diyorum hey! Bak hiç dinliyor mu?"

Üzerimde ki yorgan hızla çekildi. Cenin pozisyonu alarak bedenimi iyice küçülttüm."Ayza geç kalacaksın." Sırtımı ona döndüğümde omzumdan çekerek yüzüstü yatmamı sağladı.

"Geç kalsa ne olur ki? Sonuçta o bir Akant'lı." Sıla'nın kinayeli sesini duyunca gözlerimi aralayıp alnımı hafif kaldırarak ona baktım. Gözleri kaydı, boynumda durdu. Çenesi dikleşmişti.

"Yorgun olduğu belli. Baksanıza, boynu artık ne yaptıysa kızarmış."

Dirseğimi yatağa bastırarak doğrulduğumda Sıla dudağının iki ucunu da ağzına çekerek gülmesini bastırmaya çalıştı.

"Konuşma Sıla."

Sesim öyle sert çıkmıştı ki sanki karşımda duran kalıptan maskeye çarparak onu parçalara ayırmıştı. Sıla onu tanıdığımdan beri aynıydı ama bugün ilk defa ona tepki vermiştim.

"Ne oluyor sana? Kendini bir şey sanmaya mı başladın?" Yataktan kalkıp karşıma geçerken kavgaya hazır gibi duruyordu. Komodin çekmecesinden ilaç kutumu alıp Sıla'nın göğsüne çarptım.

"Bundan kullan olur mu? Yoksa senin sonun da benim gibi olur. "

Sınıfta, masanın üzerine çantamı bırakıp derince soluklandım. Tüm çabam Bars'la karşı karşıya gelme korkusuydu. Tek tük olan öğrenciler sınıftan çıkarlarken arkalarından onları seyretmekle kaldım. Ece hala yoktu ki kapıda onu görmemle tebessüm etmiştim.

"Günaydın. Nasılsın?" diye sordu. Ön sıraya oturup bana doğru yönelirken.

"İyiyim." Boğazımdan bahsettiğini anlamak zor değildi. Acısı hala vardı ama dün hissettiğim kadar yoğun değildi.

"Beden dersimiz var, soyunma odasına gitmeliyiz." dedi. Kaşlarım havalı ona baktım.

"Bilmiyordum. Kıyafet falan da getirmedim." Ece bunu söyleyince sesli güldü. Onu takip ederek merdivenleri geçtiğimiz sıra etrafıma tedirgin bir bakış attım.

"Akan'tın beden dersi için belirli eşofman takımları vardır onları giyeriz." derken en alt katta, bir odaya giriyorduk. Sanırım burası soyunma odasıydı. Bir kütüphanede raf aralıkları gibi dolaplar ince bir koridor oluşturmuştu ve üzerilerinde küçük bölmeli kapaklar bulunurken her kapakta da isimler yazılıydı. "Ayza senin dolabın burası." Ece'nin seslenmesiyle iki dolap arasına girdim. Orta yere geldiğimiz de Ece diğer dolaplardan farklı kapakları kendine çekerek açtı ve paketli spor takımları bana verdi.

Üzerime kısa bir bakış atarak saçımı at kuyruğu yaptım. Elmacık kemiklerim belirgin, hafif yuvarlak, küçük burnum ve iri griye kaçan gözlerim vardı. Yüzüm küçüktü fakat bunu seviyordum. Fermuarı çene altıma kadar çekip ayna da göz göze olduğum yeşillere gülümsedim.

"Yakışmış " dedi. "Hazırsan çıkalım. " Ece kolumdan çekerek kapıya yöneldiğinde içeriye aniden Baha'nın girmesiyle ikimizde geriye çekildik. Üzerimize attığı iki adımın sonrası katı bir sesle konuştu.

"Ece çık."

Bana bakıyordu, Ece'nin hareketlendiğini görünce hiçbir tepki vermedim. Baha kafasını hafif geri itekleyerek koridoru işaret etti.

"Neden?" dedi Ece titreyen sesiyle.

Ece ondan korkuyordu.

"Ne yapacaksın? Neden buraya geldin?" Baha sinirli bir nefes aldığı sıra yumup açtığı gözlerini etrafta gezdirdi. Sakinleşmek ister gibi yüzünde ki mimiklerini inşa edip yeniden bozuyordu. "Ayza Çağan, Derince Çenesuyu. Karaer lisesinden gelen transfer öğrenci. Ha, bir de burslu. Bu cesaretin kaynağını bulmaya geldim. Nasıl?"

"Gayet iyi." dedim çenemi kasarak. "Dersine iyi çalışmışsın."

Baha'nın kaş uçları alnının ortasına doğru uzandı. Alnında bir çizgi meydana gelirken bunun öfkenin somut delili olduğunu biliyordum. Ece bana baktı. Bir metni ağırlayan gözlerinde ki cümlelerin gözlerime yansıması tersten yazılan harflerden ibaretti. Onu anlayamıyordum.

"Ne yaptığının farkında mısın?"

"Peki sen Baha? Ne yaptığının farkında mısın?" Ilgın'ın sesini duyunca bakışlarımız kapıya kaydı. Şaşkınca ona bakarken Baha ona dönmedi, Ilgın yürüdü ve ortamızda durarak gözlerini kıstı.

"Ne istiyorsun?" Sesi buz gibiydi. "Yanlış soru!" dedi parmağını havada şaklatarak. Baha'yla arasında hiçbir mesafa bırakmadı, elini omzuna koyarak onu ittirince Baha'nın bakışlarında tuhaf bir şey yakaladım. Ilgın'ın gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. "Bars ne istiyor?"

"Onu koruyor musun?" dedi Baha, beni göstererek. Çatık kaşları keskin yüz hatlarına saplanan bir kılıcın parıltısı kadar dikkat çekiciydi. Üzerine bakışlarım kayınca Akant'ın beden dersi eşofmanlarını gördüm.

"Beni tanıdığını sanıyordum. Haksızlığa boyun eğemem ben Baha."

Baha birden alt dudağını ısırarak gülmeye başladı. Ellerini ceblerine koyarken göğsü hafif öne eğilmişti. Gülmesini bastırmaya çalıyordu. "Anlaşıldı." deyip tekrar bana baktı. Şimdi ise yüz hatlarında ki çizgiler bir ip gibi kopmuştu.

"Dikkat et Ayza, herkesin bir zayıf noktası vardır. Eğer konuşursan, o noktayı bulup seni yerle bir ederiz."

Ayaklarım yere daha fazla basamayıp geriye afallayacakken Ece beni kolumdan kavradı. Baha ile Ilgın'a gözlerimi kırpmadan bakıyordum. Baha'nın bir şey yapmasından korkmuştum. Ilgın nasıl bu kadar cesaretli oluyordu?

"Git burdan."

Bir kaç adım geriledi. Bana bakınca güçlü durmaya çalıştım fakat bunun yalnızca bu konuşmayla sınırlı kalmayacağını biliyordum. Bars durmayacaktı. Baha kapıdan çıkarken bize dönen Ilgın beni inceledi. O sert yüzü şimdi endişeliydi.

"Dersinize gidin. Ayza... Korkmana gerek yok. Ben..." dedi derin nefes alarak. "Halletmeye çalışacağım." Öylce durduğumu görünce "Ece." diyerek uyardı. Ece kolumdan çekiştirip soyunma odasından çıkarırken Ilgın'ın bana baktığını hissediyordum. Karanlık koridora görebildiğim kadarıyla göz gezdirdim. Işıklar açılmadığından ve de herhangi bir pencere olmadığından etraf karanlıktı. Kapıların üzerinde dikdörtgen tabelada gümüş harflerle yazılan yazılar vardı.

"Bu hafta koşu var. Arka bahçede olmamız gerekiyor."

Arka bahçede aynı eşofmanları giyen öğrencileri gördüm. Seyrek ağaçaların başlangıcında kırmızı zemin koşu yolu vardı. Sıraya girince o tuhaf duyguyu hissetmediğimden kaygılıydım. Kimse benimle alay etmiyordu. Tuhaftı. Kayahan hoca ile tanışıp derse başladığımızda ormanda yirmi dakika kadar koştuk. Bazı öğrenciler dinlenmeye koyuldu. Bense kendimi iyi hissetmiş az olan öğrencilerle koşuyu tamamlamıştım.

İkinci derste çeşitli egzersizler yapıp dersi on dakika önce duş almak için sonlandırdık. Sınıfta Beril, Selin ve adı Ekin olan üç kızla tanıştmıştım. Son ders olan tarih dersini dikkatle dinleyip notlar aldım. Zilin çalmasını ayağımı yere vurup ritim tutturarak bekliyordum.

"Yarın ne yapıyorsun?"

"Okul kıyafetlerini almam gerekiyor. Onun dışında bir planım yok." dedim Ece'ye. Kaşlarını masumca bir hale soktu.

"Tüm gün evde duracağım. Gelmemi ister misin?" Yalvaran gözlerle bakınca "O- olur." deyip gülümsedim. "Acele et törene yetişmemiz lazım."

Törenin bitiminde çıkışa ilerlerken telefon numaralarımızı aldık. Bahçeden çıkıp durağa ilerlemeye başladım. Boğazımda sanki yapışkan bir harf yumağı vardı. Ne söylemem gereken şeyleri, ne de düşünmem gereken konuları irdeleyebiliyordum. Hissiz birinin bedeniyle yer değiştirmiştim de bütün dertlerim bir tarafa yığılmış, gelince toplanmayı bekliyorlardı.

Kamera kayıtları.

Ayaklarım aniden yolun ortasında yürümeyi bıraktı. Filmlerde klişeleşmiş arızalı kamera durumu yoksa olan biten ne varsa kayda alınmıştı. Eğer müdür bu olanları öğrenirse Bars'ın başı daha öncekiler gibi kolay kurtulmazdı. Düşüncelerimin arasına gürültülü sesler karışırken başımı kaldırmamla üzerime doğru hızla gelen arabayı gördüm. Gözlerim dehşetle irileşti. Yolun ortasında ne tarafa geçeceğime karar vermek için bedenimi harekete geçirmek isterken biri aniden kollarımı mengene gibi sardı ve hızla kendine çekti.

-

Nur Ergül

Continue Reading

You'll Also Like

Mağlup By Lavin

Teen Fiction

14.4K 694 20
Genellikle sinirli gergin korkulan Yüzbaşı Alaeddin Ali Akın , cıvıl cıvıl neşeli güleryüzlü sakin Doçent Doktor Gonca Karasu. Abisi ile gittiği cena...
6M 24 2
Sinemis ve Ali'nin büyük aşkının heyecanıyla, şarkı tadında hayatlarıyla...
KATARSİS By EE

Teen Fiction

450K 51.3K 32
"Sen," dedi mimiklerini sabit tuttuğu çehresiyle. "Bana yürümüyorsun," dediğinde başımla onayladım. Hevesli bir baş onayı olmuştu bu, çünkü artık ben...