FIRLAMA PRENS (1)

By sezgisalman

230K 15.7K 2.7K

Çiğdem iki ev arkadaşıyla mutlu mesut yaşıyordu. Ta ki bir gün sahaftan aldığı eski bir kitap hayatını sonsuz... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm (Part 1)
10. Bölüm (Part 2)
11. Bölüm
12. Bölüm (Part 1)
12. Bölüm (Part 2)
13. Bölüm
14. Bölüm (Part 1)
14. Bölüm (Part 2)
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm / FİNAL

7. Bölüm

8.8K 569 102
By sezgisalman

İğrenç alarm sesiyle yeni güne gözlerini açtığında, yarısı açık gözleriyle yattığı yerde doğruldu. Her sabah olduğu gibi ilk işi odanın öbür ucundaki kanepeye bakmak oldu. Kanepe boştu!

Birden yarım aralık gözleri fal taşı gibi açıldı ve öylece kanepeye bakakaldı. Hemen pikeyi üstünden atıp yataktan çıktı. Alex gitmiş olamazdı. En azından şimdi bunu yapması doğru değildi. Çiğdem buna hazır hissetmiyordu.

İnanılmaz bir hüzün kaplamıştı içini. Bu kadar kısa bir sürede ona bu kadar alıştığına inanamıyordu. O artık evin bir parçası gibi olmuştu. Evet, belki onunla yaşamak zordu ama eğlenceliydi de. O hayallerdeki erkekti. Selen bile bazen ona imrenerek bakıyordu.

Panikle salona, mutfağa ve tuvalete baktıktan sonra mutsuzca ayakların sürüyerek salona geri döndü. İlerlerken gözünden kaçan bir damla yaşı elinin tersiyle sildi. Salon hala dağınıktı. Dün akşam Selen ve Alex güreşmişlerdi. Naira ve Çiğdem de onları izlerken çok gülmüşlerdi. Salonun ortasında sehpayı bile itmeden kendilerince şakalaşırken ortalığı feci dağıtmışlardı. Salak Selen, Alex'in gücüyle baş edebileceğine inanmıştı. Onun evrim teorisine göre canlılar gün geçtikçe daha da güçlü bir hale geliyordu. Ama yanıldığını da Alex Selen'e gemici düğümü attığında görmüştü. Resmen kızın kolunu bacağını öyle bir hale getirmişti ki, Selen'in çözülmesi yarım saatini almıştı.

Buruk bir tebessümle salondan koridora geri döndü. Selen'in odasına gidip salya sümük ağlamayı planlıyordu. Kendi odasının çaprazındaki odanın kapısını açıp yüksek sesle "Seleeen!" diye inildeyerek ağlamaya başlayacakken "Oyt!" diye tuhaf bir ses çıkararak uyanıp doğrulan Alex'le göz göze gelince yüreği ağzına geldi.

Alex buradaydı! Gitmemişti!

"Alex! Sen burada mıydın? Gittin sandım!" diye bağırdı korku dolu bir sesle Çiğdem. O sırada Selen de mırın kırın ederek çift kişilik yatağında dönmeye başladı. Tam Çiğdem'in neşeyle yatağın ayakucuna atladığı sırada Selen "N'oluyo be?" diye söylendi. Eliyle alnını ovalayarak araladığı gözleriyle Çiğdem'e baktı.

"Kanepede göremeyince Alex gitti sandım. Ödüm patladı. Bana 'sen git yat, ben sonra gelir kanepeyi kendim hazırlar, yatarım' demiştin. Neden gelmedin?" diye sordu Çiğdem sitemli bir şekilde Alex'e.

Alex uyku mahmuru gözlerle salak gibi Çiğdem'e bakarken olayı yeni yeni kavrıyordu. Çiğdem kendisinin gittiğini sanıp panik olmuştu, Alex için endişelenmişti. Yarım yamalak bir gülümsemeyle ve açamadığı gözleriyle ona bakarken "Selen'le güzel bir gece geçirdik de dün. Penis fobisini yenmesi konusunda yardımcı oldum ona," deyince Çiğdem'in gözleri bir anda büyüdü. "N—n—ne—ne?" diye sordu sesi titreyerek. Bu kadarı da olamazdı. Selen asla asla asla bir erkekle yatmazdı!

Hele Alex'le hiç yatamazdı! Kendine kurban olarak onu seçmiş olamazdı!

Selen oflayarak kafasının altındaki yastıklardan birini Alex'in suratına yapıştırdı. "Geri zekâlı mısın ya? Çık yatağımdan! Bazı şeyleri sana anlattığım için beni pişman ediyorsun."

Alex suratına gelen yastığı tutarken gülüyordu. Çiğdem hala panik halini tam atlatamamış hızlı gözlerle bir Selen'e, bir Alex'e bakarken olan biteni kavramaya çalışıyordu. Alex yataktan kalkarken artık severek giydiği şortunun lastik kısmını çekiştirdi ve düzeltti. Ne kadar sadece iç çamaşırı olan bir şeyle kızların önünde gezmenin büyük bir kabalık olduğunu bilse de, televizyonda, insanların bundan daha küçük şortlarla sahillerde gezdiğini gördükten sonra utanmayı bırakmıştı. Kızların da evde donla gezen model gibi bir çocuktan hiç şikâyetleri yoktu.

"İşin aslı şu ki, hanımefendi benim kanepelerde uyumama acıyarak 'gel benim yatağım çift kişilik, bu gecelik diğer tarafında yatarsın' dedi. Ben de bu güzel teklifi reddedemedim. Yatağı baya rahat geldi o kanepe günlerinden sonra."

Çiğdem rahatlayarak poposunu bacaklarının üzerine bıraktı. Sonra, hiç utanmadan tüm çıplaklığıyla odada gezinen Alex 'in mükemmel vücudunu süzmeye başladı. Alex de dün gece yere attığı tişörtünü alarak banyoya gitti. Çiğdem de yataktan kalkıp onun peşine takıldı. Kapıdan çıkmadan önce "Selen uyuma! Kalk! Dersin var biliyorum. Beraber okula gitmemiz lazım!" diye seslendi. Selen'in homurdanmasını duyduktan sonra banyoya gitti.

Alex artık kullanmaya alıştığı duşun altına kafasını sokmuş saçlarını ıslatıyordu. Çiğdem gülerek ona bakarken "Şu an kafasını musluğun altına tutan papağan videosundaki papağana benziyorsun. Yüzünü yıkasan yetmiyor muydu?" diye sordu. Alex suyu kapattıktan sonra kenardaki havluyu alıp saçlarını üstünkörü kurularken "Bunu yapmak daha iyiymiş bunu keşfettim. Sizin bu duşlar bu iş için çok müsait," dedi. Çiğdem'le birbirlerine gülümsedikten sonra Çiğdem de gidip elini yüzünü yıkadı lavaboda. Başını lavabodan kaldırdığında Alex hala aynadan Çiğdem'e bakıyordu.

"Gittim diye korktun mu?" Alex ne kadar bunu sormaması gerektiğini bilse de kendine mani olamamıştı. Hâlbuki daha dün gece uyumadan önce kendi kendine yemin etmişti Çiğdem'e bir daha hiçbir zaman flörtöz cümleler kurmayacağım, ona öyle hissettirecek şeyler söylemeyeceğim diye.

Fakat Çiğdem bu sefer surat falan büzmeden açık açık "Biraz korktum sanırım. Farkında olmadan sana alışmışım. Sırf ben değil ki, baksana, Selen de, Naira da çok alıştı sana. Sensiz çok sıkılacağız," diye mırıldandı.

Alex'in gülümsemesi suratında büyüdü. "Selen gibi arkadaşınız olduğu sürece hiç sıkılmazsınız bence, çok komik bir kız. Onun bir kopyasını giderken yanımda götürebilsem çok iyi olurdu. Bizim çocuklarla çok eğlenirdik."

Çiğdem Alex'e dönüp lavaboya yaslandı. "Artık klonlama yapılıyor biliyor musun? Sanırım bundan hiç bahsetmemiştik sana. Hayvanları falan klonluyorlar."

"Klonlamak?"

"Bir kopyasını yapıyorlar işte. Aynısı. Tüm genleriyle hücreleriyle birlikte. Canlı bir varlıktan onun tıpatıp aynısını yaratıyorlar. Tıpkı bir ikiz gibi."

"Oha! Şaka yapıyorsun! Tanrının işine mi karışıyorsunuz?"

"Ben değil. Bilim adamları karışıyor. Tabii ki de yasal bir şey değil. İnsan klonlanmıyor henüz. Ama yapılabileceğini söylüyorlar. Hastalıklar açısından iyi bir şey aslında sanırım. Ben de çok bilmiyorum."

Alex hayretle başını salladı. Bu klonlama işini düşünmek bile ona imkânsız geliyordu. "Bu benim buraya gelmemden de tuhaf sanırım," diye mırıldandı Çiğdem'in arkasından banyodan çıkarken. Çiğdem istikametini tekrar mutfağa yönlendirdiğinde omlet yapmaya karar verdi. Naira'nın sabah dersi yoktu ama birazdan o da uyanırdı. Bu sabah hep beraber güzel bir kahvaltı edebilirlerdi.

"Ee peki sadece Selen mi? Bizi götürmez miydin?" diye sordu Çiğdem manidar bir ses tonuyla buzdolabını açarken. Alex de kendine bir bardak su dolduruyordu. Çiğdem'in sorusuyla suratında yamuk bir gülümseme oluştu tekrar. "Götürürdüm tabii. Ama seni bizim erkeklerin arasına atmazdım tabii. Kendime saklardım."

"Hep bir sarayda yaşamak nasıl olur diye merak etmişimdir. Okulun birinci senesinde bir oyunda Kösem Sultan'ı canlandırmıştım. Müthiş bir roldü. O role bürünmek bile büyüleyiciydi."

"Şu genç yaşta ölen kimdi o... Sultan Ahmet'in eşi miydi?"

"Evet o. Saray hayatından biraz bahsetsene. Sizin kadınlar neler yapıyorlar?"

Çiğdem omlet hazırlarken Alex ona kadınların günlük rutinlerinden genelde neler yaptıklarından bahsetti. Çiğdem'e fazla rahat bir hayat gibi gelmişti. Ne kadar Alex onların boş durmadıklarını, gerçekten çok çalıştıklarını söylese de Çiğdem bugünkü kadınların hayatıyla kıyasladığında fazla sakin sessiz olduğunu düşünüyordu. Öyle bir hayatta kendisi çok sıkılırdı.

Selen yaklaşık beş dakikadır yatağın ortasında salak gibi gözleri kapalı bir şekilde oturuyordu. Derinden bir yerlerden telefonunun sesini işitmeye başlayınca tek gözünü çok az araladı. Sonra el yordamıyla yastığının yanında telefonunu aramaya başladı. Ekranda bilmediği bir telefon numarası görünce iki gözünü birden açarak numarayı tekrar tekrar inceledi. Bir an için ikilemde kalsa da telefonu uykulu sesiyle cevapladı. Hatta deyim yerindeyse "Alo!?" diye inledi.

"Merhaba, günaydın. Selen Hanım'la görüşüyorum değil mi? Kerim ben, Kerim Övgü."

Selen'in açılmayan gözleri bir anda über boyutlara ulaşarak yuvalarından fırladı. Bu herif numarasını nereden bulmuştu? Neden Selen'i arıyordu? Derdi neydi? "Sizde benim numaramın ne işi var?" diye çattı daha hiçbir şey demeden. Kerim öbür tarafta bir an için duraksadı. Kendini toparlayabildiğinde "Onur'un henüz bir hattı olmadığı için Çiğdem Hanım geçici menajer olarak sizin numaranızı verdi. Sizi arayarak her konuda yardım alabileceğimi söylemişti. Umarım bir sorun yoktur?" dedi.

Selen içinden Çiğdem'e bir dizi küfür sıraladıktan sonra bedenini yatağa geri bıraktı. Başı yumuşak yastıklarına gömülürken "Hayır, sorun yok. Ne için aramıştınız?" diye sordu kabaca.

Kerim yine biraz duraksadı. Sonra kendini toparlayıp "E şey, Onur için aradım ben. Ona bomba gibi haberlerim var. Öğleden sonra buraya uğramasını isteyecektim. Bir menajer ayarlıyorum ona. Bir dizide yedi bölümlük güzel bir rolü de olacak. Hem de son yedi bölümü. Tanınması için iyi bir adım olur diye düşündüm. İnsanlar Onur'u ekranda gördüğünde 'kim bu' diye merak ederler. Bir de reklam filmi çekimi olacak. Reklam filmi meşhur bir hijyenik ped markasına ait. Lütfen önyargılı olmasın. Bugün gelsin bir konuşalım onunla. Siz iletebilirsiniz değil mi?" diye anlattı Selen'e.

Selen daha ped kelimesini duyar duymaz vücudunu bir gülme isteği sardı. Alex'i bir ped reklamında hayal etmeye çalıştıkça daha da gülesi geliyordu. "T—tabii. Söylerim ben ona," diye cevap verdi gülmesine mani olmaya çalışarak.

"Aslında bugün ona ayarladığım menajeriyle de bir görüşmesi olacak, siz de gelirseniz belki Onur konusunda yardımcı olabilirsiniz."

Selen gözlerini devirerek yataktan çıktı. "Ben gelmesem daha iyi Kerim Bey. Zaten ben Onur'un menajeri değilim ki. Sadece öyleymiş gibi yaptık. Hem öğleden sonra benim işim var. Çok alakasız yerlerde. Gelmem mümkün değil."

"Ne işiniz var ki?"

'E yuh' dedi Selen içinden. Aynı anda Kerim de içinden bunu demişti ama tabii Selen bunu bilemedi. Selen'den önce atak yaparak yaptığı yanlışı düzeltmeye çalıştı. "Kusura bakmayın, haddimi aştım. Onur kendine bir telefon ayarlarsa iyi olur bir daha sizi rahatsız etmek zorunda kalmayız. İyi günler Selen Hanım."

"İyi günler, Kerim Bey. Hoşça kalın," dedikten sonra hızla telefonu kapadı Selen. Tuvalete gidip elini yüzünü yıkadıktan sonra soluğu mutfakta aldı. Mutfağa girer girmez sevgili arkadaşının emek vererek herkes için omlet hazırlamasını göz ardı ederek gidip ensesine bir tane patlattı. Darbenin geldiğini anlamayan Çiğdem ise "Ahh!" diye bağırdıktan sonra Selen'den yana döndü. "Ne vuruyorsun be? Manyak mısın? Acıdı!" Sızlanırken sol eliyle ensesini ovuşturdu.

"Bu fiske; numaramı Kerim o*ospusuna verdiğin için sana verdiğim inanılmaz ayardı, haberin olsun! Bir daha böyle bir şey yaparsan vurduğum yer memelerin olacak!" Sonra ciddi ve kızgın ifadesini bir kenara bırakıp eğlenme moduna geri dönerek Alex'ten tarafa döndü. Zavallı Alex de olan biteni anlamadığı için şaşkınca kızları izliyordu. "Tebrik ederim kuzen! Bir dizide yedi bölümlük rol ayarlamış bu herif sana. Hem de mühim bir rol ayarlamış. Halkın seni yavaştan tanımasını istiyormuş. Kim bu gizemli çocuk diye merak etsinler istemiş. Ha, bununla birlikte bir de hijyenik ped reklamı teklifi var—" Selen konuşmaya devam edecekti fakat gülmek için konuşmasına ara vermek zorunda kaldı. "Hemen kestirip atmamanı söyledi Kerim. Bence de hemen hayır deme, reklam olayında iyi para var. Ne kadar reklam, ped reklamı olsa da. Ha! Bir de bugün öğleden sonra Kerim'le ve yeni menajerinle görüşmeye gideceksin. Muhtemelen bunları konuşmak için," dedikten sonra ağzına bir zeytin atarak masaya oturdu.

Alex de, Çiğdem de şok içinde Selen'e bakıyorlardı. Selen de bir süre onlara baktıktan sonra gözlerini Çiğdem'in başında durduğu ocağa çevirerek, kenarlarından duman çıkmaya başlamış tavaya bakarak "Omlet yanıyor," diye mırıldandı. Çiğdem şok modundan yavaş yavaş çıkarak önüne döndü ve üzülmemek için adeta kendini fiziksel olarak kastı. Alex adına iyi bir şeydi bu. Tamamen bunu düşünmeye çalıştı.

"Ya ben başka menajer istemiyorum. Yapamam ben! Neden bahsettiğini bile bilmiyorum. Tanrım! Ped derken nasıl bir şey, ne yapacağım, ne reklamı bu?" Alex gene bir sürü bilmediği şeyle yüzleşirken inanılmaz baskı altında hissediyordu. Çiğdem onun yine 'hiçbir şey yapamayacağım, her şeyi elime yüzüme bulaştıracağım' paniği yaşadığını biliyordu. Bilmediği bir şeyler olup bittiğinde hep böyle hissediyordu artık. Bu bilgisizlik, cahillik feci sinirine dokunuyordu.

"Alex iki dakika panik olmayı bırakıp mantıklı düşün. Ailecek Britanya' yönetmeyi başardığınıza göre ittirik bir ped reklamında da oynayabilirsin. Bu hijyenik pedler kadınların menstrual döngü sırasında kullandıkları... ped işte! Şu hayatta tek bir yararı var o da bolca kan emmek, şunun reklamında oynamak ne kadar zor olabilir ki?" dedi Selen.

Alex yardım isteyen bakışlarını Çiğdem'e çevirdi. Ama Çiğdem'in de diyebileceği pek bir şey yoktu şu an için. Yine de Alex'i rahatlatabilmek adına bir şeyler gevelemeye çalıştı. "Senin açından bunlar iyi olabilir Alex. İnan bana ped reklamında oynamak tuhaf ya da kötü bir şey değil. Binlerce kızın sempatisini kazanacaksın televizyon ekranında. Sonra bir de üzerine dizide oynayınca erkekler seni kıskanacak, 'kim bu adam' diyecekler, kızlar ise küçük senin başarını gördükçe dillerini yutarak ve yakışıklılığına hayran olacaklar, bak görürsün. Bugünkü ünlü oyunların çoğu bu şekilde başladı. Brad Pitt tavuk kılığına girip broşür dağıtıyormuş, düşün. Şu geçen gün filmini izlediğimiz ve senin hasta olduğun adam."

Alex bu fikri kafasında tartar gibi bir surat ifadesi alıp arkasına yaslandı. Başka bir menajer fikri onun tırsmasına neden oluyordu. Yanında buraya gelişindeki tuhaflığa şahit olan üç kızdan biri olmadan bir şeyler yapmak istemiyordu. Yaşadığı dünyadaki en havalı, en mükemmel erkekti fakat bu dünyadaki en geri zekâlı insan kendisiydi. Küçücük bir bebek bile Alex'ten daha çok şey biliyordu.

O sırada inanılmaz bir enerjiyle zıplayarak mutfağa giren Naira "Günaydıııın!" diye bağırdı. Sonra herkesteki durgunluğu görünce "Neler oluyor? Karadeniz'de gemileri mi batırdık?" diye sordu. Selen'in yanına masaya oturduktan sonra Çiğdem herkesin tabağına birer omlet koydu. Bardaklara çayları da doldurduktan sonra o da Alex'in yanına geçti.

Selen "Bilakis, talih kuşu kondu kafamıza," derken Çiğdem ona bakarak "Bizim değil, Alex'in," diye onu düzeltti. Selen de omuz silkerek konuşmaya devam etti. "Alex bir dizinin son yedi bölümde oynayacak, mühim bir rolde. Bir de ped reklamı var işte. Bugün yeni menajeriyle görüşmesi var. Ona geriliyor. Ama neredeyse çoğu şeyi biliyor artık. Böyle ufak tefek durumlar hariç. Yani iki yüz sene öncesinden geldiğini belli edecek pek potu kalmadı bence." Selen ilk defa Alex için güzel güzel alaycı tavırlar takınmadan konuşmuştu. Yemek yerken kafası çalışıyordu. Kalkıp tabletini almaya gittiği sırada Naira onun arkasından baktıktan sonra Alex'e döndü. "Bu süper bir haber Alex! İnan bana! Reklam çekimleri çok eğlenceli olur. Ben bi arkadaşımla gitmiştim birkaç kere, çok güzel vakit geçiriliyor."

"Siz de gelirsiniz değil mi? Çekimlere?" diye sordu Alex. Naira keyifle omletini yerken "Tabii geliriz!" diye cevap verdi gülümseyerek. Selen elinde tabletiyle geri otururken Alex ve Çiğdem'in arasında bir saniyelik kısa bakışmalar meydana gelmekteydi. İkisi de kendilerince çok fazla şey düşünüyorlardı aslında.

"Ha ha ha şuna bakın! Sizinkiler yine coşmuşlar Alex. Harry'nin yeni sevgilisinin üstsüz güneşlendiği sırada Harry'le öpüşürken fotoğrafını çekmişler. Öbür yanda William'ın Kate'inin de karnı burnunda! İki kardeş karakter olarak nasıl da zıtlar." Selen tableti kızlara çevirerek Prens Harry'nin felaket memeli öpüşme fotoğrafını gösterdi. Naira kahkahayı patlatırken Çiğdem kızın memelerinin çirkinliği karşısında suratını buruşturdu. "Kate'in memeleri daha iyiydi," diye mırıldandı Naira. Selen de çapkınca kaşlarını kaldırarak "Bence de," diye mırıldandı.

Alex sonunda "Onlar şu anki prensler mi?" diye sormayı başarabildi. Selen habere bakmaya devam ederken Çiğdem evet anlamında başını salladı. "William büyük olan. Üniversitede tanıştığı halktan bir kızla evlendi. Bana sorarsan kız çok şeker bence. İyi ki de evlenmişler. Zaten aşık duruyor onlar. Kızın bir ara üstsüz fotoğrafları çıkmıştı. Ama çok da mühim bir şey değil ya. Harry de bu sahilde öpüşen, küçük prens. Adı sürekli skandallarla anılıyor. Aile bundan çok çekti. İngiliz halkı da alışmış durumda sanırsam. İlla soylu bir insan diye hayatını istediği gibi çılgınca yaşayamaması haksızlık olurdu," diye uzun uzun anlattı Alex'e.

Alex hayretle kaşlarını kaldırdıktan sonra "Harry normal de, bir İngiltere kraliçesi adayının üstsüz halini herkesin görmesi çok da hoş değil. Benim annem çıldırırdı muhtemelen," diye mırıldandı. Sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi. "Tanrım! O zamanlarda herhangi bir kadının bile üstsüz görünmesi korkunç olurdu."

"Tam bir ataerkil toplum üyesi gibi konuştun Alex. Neden kadınların üstsüz olması tuhaf da, erkeklerin yaptığı her türlü mallık normal karşılanıyormuş?" diye çattı Selen Alex'e.

Alex ne diyeceğini bilemez bir şekilde duraksadı. O böyle öğrenmişti, ne yapabilirdi ki? Kadınlar dikkatli olmak zorundaydılar. Onların namusları her şeyleriydi.

"Geç bunları arkadaşım. Erkek ne kadar özgürse, kadın da o kadar özgür. Herkes istediği gibi kendi kararını verir," dedikten sonra sertçe çatalını omlete batırıp büyük bir parça attı ağzına. Selen atarlı atarlı çiğnerken, onun o görüntüsüne kıkırdadı Naira. "Hadi çabuk yiyin de derse geç kalmayalım. Daha bunları toparlayacağız."

***

"Sorun olmayacağına eminsin değil mi?" diye sordu bir kez daha Çiğdem. Alex oflayarak gözlerini devirdikten sonra "Gider misin artık? Ben rahat bırak. Bir prense bu kadar baskı yapamazsın," dedi eliyle okul girişini göstererek. Çiğdem de sırtını dikleştirip gözlerini kısarak Alex'e baktıktan sonra "İyi be! Ne halt edersen et," diyerek arkasını dönüp derse gitti. Alex de tek başına beklemeye başladı. Bu sırada da etrafı inceliyordu. Bakışları İstanbul Boğazı manzarasında gezinirken yüksek binalara, devasa köprüye, mimarisi değişik yapılara bakıp, hala kendini alışamadığı bu dünyaya alıştırmaya çalışıyordu. Burada kaldığı her gün gitmeme isteği, gitme isteğine bir adım daha yaklaşıyordu. Hala gitmeyi, kalmaktan çok istiyordu ama bu isteklerin dengeleneceği günden çok korkuyordu. İşte o gün kararsızlık başlayacaktı çünkü.

"Bunları nasıl başardınız hala anlamıyorum. Bu kadar kısa zamanda bu kadar gelişmek nasıl olur?" diye kendi kendine mırıldandı giden devasa bir yakıt tankerine bakarken. Tam o sırada masasına neşeyle "Selaam!" diyen bir kız oturdu.

Monica. Melodi yani.

"Geçen gün Çekirdek yüzünden gelemedim yanına. Onunla aramız çok iyi değildir. Yani beni pek sevmez. Tamam ben de ona çok bayılmıyorum ama mümkün olduğunca saygı çerçevesi içerisinde kalmaya çalışıyoruz. Nasılsın? Bu arada Melodi ben."

Karşısında bıcır bıcır konuşan Monica—yani Melodi—gerçekten tanıdığı Monica gibiydi. O da böyle bıcır bıcır konuşur, insanı birkaç saniye içinde etkisi altına alırdı. Kendinizi huşu içerisinde onun anlattığı saçma sapan şeyleri dinlerken bulurdunuz. Kendisine uzatılan eli her centilmen prensin yaptığı gibi öptü. Melodi şaşkınlıkla öpülen eline baktıktan sonra 'birazdan eriyeceğim' bakışıyla Alex'e döndü. "Onur ben de. Memnun oldum."

"Aman Allah'ım! Az önce elimi öptün. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı," diye mırıldandı tatlı bir panikle.

"Neden? Bir centilmenin yapması gereken hareket budur." Alex'in cevap verişi çok çapkın bir tondaydı.

Melodi keyifle sırıtmaya başladı. Alex iyice hoşuna gidiyordu çünkü. "Eee necisin? Neredensin? Seni ilk defa görüyorum."

"İngiltere'den yeni geldim ben. Selen'in kuzeniyim."

"Aaa tamam. Korkunç saçlı Selen." Melodi kıkırdadıktan sonra lafına devam etti. "Saçının bir tarafının kazınmış olması bana çok korkunç bir şeymiş gibi geliyor da," diye fısıldadı sanki kimsenin duymaması gerekiyormuş gibi. Birkaç saniye Selen'in saçlarını düşünerek kıkırdadılar. Alex'e de onun saçları çok komik geliyordu. Durulmayı başardığında iyice arkasına yaslanarak bacak bacak üstüne attı Melodi. Gülümseyerek Alex'e bakarken düz saçlarını havalı bir şekilde geri attı. "Biliyor musun, kantinde seni ilk gördüğümde gerçekten kilitlenip kaldım. İnanılmaz dikkat çeken, karizmatik, asil bir tipin var. Çok da yakışıklısın. Selen'le birinci dereceden kuzen misiniz?" diye sordu.

Alex bu soru karşısında tıkanıp kalmıştı. Daha önce hiç böyle bir soru gelmemişti kimseden. Ne demesi gerekiyordu ki? Birinci dereceden kuzenler miydi? Yoksa dıdısının dıdısı mıydı? "Şey. Hayır. Değiliz. Sanırım," diye mırıldandı sessizce. Melodi şaşkınca gülümseyerek kaşlarını çattı bu cevap karşısında.

"İnan bana hiç benzemiyorsunuz zaten. O tam bir sokak kızı gibi giyiniyor ve davranıyor. Sanırım cinsel tercihinin bunda etkisi var. Fakat dediğim gibi, senin üzerinde inanılmaz bir asillik var. Sanki bambaşka birisin. Peki Çiğdem'le olayınız ne? Sevgili falan değilsiniz, değil mi?"

Alex yutkunduktan sonra oturduğu yerde iyice sırtını dikleştirdi. Bakışlarını Melodi'den kaçırırken surat ifadesi de ciddileşmişti. Vereceği cevabı kafasında iyice ölçüp biçiyordu. Çiğdem'e ümit vermemesi gerekiyordu. Kimseye ümit vermemesi gerekiyordu. Zaten Çiğdem'le aralarında bir şey yoktu ki. Olmayacağı da açıkça söylenmişti. Ve karşısındaki kız Monica'nın aynısıydı. Her şeyiyle hem de! Tüm tatlılığıyla. Eğer burada kalacaksa biraz belki...

Derin bir nefes aldıktan sonra "Yok hayır. Değiliz. Kendisi arkadaşım sadece. Aynı yerde yaşıyoruz. Geçici olarak tabii," diye cevap verdi.

Duyduğu cevap Melodi'nin keyfini iyice yerine getirdi.

***

Ders bitiminde Çiğdem Alex'i çok uzun süre yalnız bıraktığını düşünerek koştura koştura bahçeye döndü. Kapıdan çıkar çıkmaz Alex'i bıraktığı yerde bulunca rahatladı.

Ama rahatlaması, Alex'in karşısında oturan Melodi'yi görene kadar sürdü. Hem de onlar birbirleriyle kırk yıllık ahbaplarmış gibi gülüşürken, oluşan rahatlama hissi gitgide paniğe dönüşüyordu. Aslında ahbaptan ziyade başka bir şeylermiş gibi görünüyordu. Birbirlerine âşıklarmış gibi...

"Salaksın Alex! Çok salaksın! Sana onun Monica olmadığını söyledim!" diye tısladı dişlerinin arasından sessizce. Omuzlarını dikleştirip hızlı ve uzun adımlarla onların yanına doğru gitmeye başladı. Çantası hop hop zıplıyordu her adımında. Acayip asabını bozuyordu bu durum ama şu an oluşturduğu sert görünümü bozmaması gerekiyordu.

"Merhaba! Melodi! Onur!" dedi gereğinden fazla yüksek ve sert bir sesle. Sinir bozucu ikili de yavaşça gülüşmeyi bırakarak Çiğdem'den tarafa döndüler. Çiğdem Alex'in arkasında kalmıştı.

"Merhaba Çekirdek," diye mırıldandı memnuniyetsiz bir şekilde Melodi. Çiğdem'in varlığından rahatsız olduğu her halinden belli oluyordu.

"Dersim bitti, gidebiliriz artık," dedi Çiğdem Melodi'yi hiç muhatap almadan direkt Alex'e. Alex kolçağa tutunarak doğrulurken "Selen'i bekleyecektik hani?" diye sordu.

Çiğdem bu ayrıntıyı unutmuş olduğu için ofladı. İçinden kendisine sabır dileyerek "Peki," diye mırıldandı. "O zaman ben içeri gidiyorum. Biraz çalışacağım."

Diğerlerinin hiçbir şey demesine fırsat vermeden aynı hızlı ve sert adımlarla okul binasına geri döndü. Melodi bir süre onun arkasından baktı. Yeterince uzaklaştığını görünce "Gerçekten çok çalışıyor ama bu iş biraz da doğuştan gelen yetenek işi. Misal benim babamı bilirsin, o çok başarılı bir oyuncu. Bana da ondan biraz geçmiş. Ama Çiğdem'in yetenek için çok çalışması gerekiyor. Aslında çalışıyor da yani. Umarım bir gün gerçek bir oyuncu olabilir," diye mırıldandı sanki gerçekten de Çiğdem adına üzülüyormuş gibi.

Alex Melodi'ye kısa bir bakış attıktan sonra "Çiğdem iyi bir oyuncu. Ben onun oyunculuğunu seviyorum. Onun öğretmenliği sayesinde bir rol kaptığım gerçeğini unutmayacağım hiçbir zaman," dedi. İçinden ufacık, cılız bir ses Çiğdem'in peşinden gitmesini söylüyordu ama nedense oturduğu yere mıhlanmış gibiydi.

"Bence o senin doğal yeteneğin işte! Sende de var. Görürsün bak çok başarılı olacaksın. Senaryoyu alınca beraber sahnelerini prova edebiliriz. Sana seve seve yardım ederim." Melodi neşeyle ellerini çırparken Alex fazla inandırıcı olmayan bir tebessümle gülümsemeye çalıştı. Aklı çok fena Çiğdem'de kalmıştı.

***

Çiğdem sevdiği bir oyundan uzun bir monoloğu aynaya bakarak okurken kendisini izleyen bir çift gözden habersizdi. Kapının girişine yaslanmış suratında bir tebessümle Çiğdem'i izliyordu Koray. Okula uğradığı nadir günlerden biriydi bu.

Çiğdem ise onun geldiğini hiç fark etmemişti. Kendi kendine monoloğunu okumaya devam ediyordu. Koray sessiz adımlarla içeri doğru girdi ve Çiğdem'e görünmeyeceği bir noktada durarak Çiğdem'in bitirmesini bekledi. O bitirdikten sonra "Ne demek istediğini biliyorum Alise. Beklemenin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Hep biliyordum. Ama gerekirse ben seni daha bir ömür beklerim," dedi onun repliğine karşılık vererek. Çiğdem yalnız olmadığını fark ettiği anda arkasını dönüp Koray'dan yana baktı. Ne kadar onu gördüğüne şaşırsa da nazikçe gülümsemeye çalıştı.

"Kusura bakma. Burada olduğunu fark etmedim. Demek 'Elveda Jean' senin de ezberinde," diye mırıldanarak oturduğu yerden kalktı. Koray tatlı bir şekilde sırıtırken evet anlamında başını salladı. Çiğdem'e doğru yaklaştı.

"Çok güzel bir oyundur. Seni de Alise'in monoloğunu böyle güzel okurken görünce dinlemeden geçemedim. Gerçekten çok başarılıydın."

Çiğdem biraz utanarak bakışlarını kaçırdı ve "Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Tam o sırada kapıdan bağırarak giren Selen'in sesini duydu.

"Çekirdeeek! Buradasın değil mi? Geç kalıyok hadi!" Selen hızla içeri daldı fakat Koray'la Çiğdem'i öyle görünce adımlarını yavaşlattı. Selen'in hemen arkasından Alex de içeri girdi. Dörtlünün arasında pembe dizileri aratmayan bir bakışma yaşandı. Koray Selen'e başıyla selam verdikten sonra biraz geriledi. Çiğdem de üstünü başını düzelterek önce Selen'e sonra Alex'e baktı. Alex'le göz göze geldiği sırada ona olan kızgınlığını hatırlayınca bakışları biraz sertleşti. "Alex tek başına gitmeyecek mi?" diye sert bir dille sorunca Selen'in gözleri büyüdü. Alex de anlamamış gibi gözlerini kıstı.

Koray'ın "Alex kim? Nereye gidiyor?" diye sormasıyla Çiğdem'in jetonu düştü. Dev bir panik dalgası vücudunu sardı.

"Ş—şey... Alex—Hmm," diye aptal aptal mırıldanırken Selen neredeyse Çiğdem'i dövecekmiş gibi ses tonunda onun lafını keserek "Beni bilirsin Koray, herkese lakap takarım. Onur'a da Alex diyorum da ben. Neden diye sorarsan; Alexander the Great'ten gelen bir espri. Aramızda. Çekirdek'e de bulaştı bu lakap işi. O yani," diye açıkladı.

Koray anladığını belli edercesine başını salladı. Çiğdem de kırdığı pottan sonra Selen lafı kıvırınca biraz rahatladı. Ensesini ovalayıp "Biz gitsek iyi olur o zaman. Sonra görüşürüz Koray," diyerek Koray'a biraz gülümsemeye çalıştı. Koray da ona nazikçe gülümsedikten sonra "Tamam, Çekirdek. 'Elveda Jean'ı beraber yapalım bir ara," deyip göz kırpınca Alex hararet yapmış motorlar gibi kulaklarından duman çıkarmaya başladı. Koray'a baktıkça sinir katsayısı daha da yükseliyordu.

Çiğdem evet anlamında başını salladıktan sonra Selen ve Alex'e takıldı. Beraber okuldan çıktılar.

***

"Çekirdek sen n'apıyon ya? Bu Koray'la ne iş?" diye kaş göz yaparak sordu Selen Beşiktaş'a doğru yürürlerken.

"Evet ne iş Çiğdem? Bu çocuktan kıllandığımı sana söylemiştim," dedi Alex sanki karışma hakkı varmış gibi bir sertlikle.

Çiğdem tam ona sert sert bakıp ayar verecekken Selen "Sen sus majesteleri bozuntusu! Senin de o yapışkanla olan münasebetinin sırası gelecek. Koray'dan ne kadar haz etmiyorsam Melodi'den onun iki katı kadar haz etmiyorum!" dedi.

Çiğdem şimdi keyifle sırıttı. Yine de Selen kendisine bakış atınca "Bir şey olduğu yok Selen. Sürekli olur olmaz bir yerlerden çıkan Koray, ben değilim. Ama bana karşı cidden çok nazik. O havalı, kendini beğenmiş Koray yok karşımda. Bir şeyler dönüyor sanki. Hadi bakalım hayırlısı," diye mırıldanır gibi cevap verdi. Selen düşünceli bakışlarla kaşlarını çatıp "İnşallahla maşallahla olmaz Çekirdek, o çocuktan hayır gelmez. Güvenmiyorum ben işte. Sen açık bir dille söyle olmayacağını," deyince Çiğdem hayretle Selen'e döndü.

"Senin aseksüel dönemin diye, hepimizi kendinle beraber dibe çekmeye çalışıyorsun galiba." Çiğdem'in sesi bu sefer iğneler gibi çıkmıştı. Selen ona cevap vermemeyi tercih etti. Suratını asarak yürümeye devam ederken Alex "Senin hayatında kimse yok mu?" diye sordu meraklı meraklı. Selen hayır anlamında cıkladı. Girmekten hiç hoşlanmadığı aşk meşk konularına dalmadan yapım şirketinin binasının önüne geldiler.

Tam kapının önünde Selen "O zaman bana eyvallah, size kolay gelsin," deyip arkasını dönüp gidince Çiğdem üç saniyelik şokun ardından Selen'i ensesinden yakaladığı gibi durdurdu. "Gel buraya küçük fare!" diyerek Selen'i kendilerinden yana çevirdi. "Nereye tüyüyorsun? Buraya beni sen getirdin, şimdi de anca beraber kanca beraber. Zaten işimiz zor."

Tam o esnada şirket binasının önünde son model spor bir araba durunca bir anda üç çift göz de oraya gitti. Ön camdan şahit oldukları kadarıyla arabayı kullanan mini elbiseli manken, yolcu koltuğundaki Kerim'in dudaklarına hamle yaptı fakat Kerim'in son anda kaçmasıyla öpücüğü sadece yanağa kadar ulaştı. Kerim de öpücüğü hiç umursamadan kapıyı açıp can havliyle kendini dışarı attı. Güvenlik onun kapısını yakalayıp Kerim için tutarken "Hoş geldiniz Kerim Bey," diyerek onu karşıladı. Kerim başıyla çalışanına selam verdikten sonra kendisini izleyen gençlere çevirdi başını. Bir tek Selen'in gözleri arabadaki mankendeydi.

"Merhaba. Onur yalnız gelecek sanıyordum ben bugün," diyerek kendisine en yakın olan Çiğdem'le tokalaşmak için elini uzattı. Çiğdem gülümseyerek Kerim'in elini sıktıktan sonra Alex de Kerim'le tokalaştı. En sona kalan Selen, gazlayarak havalı havalı yanından geçip giden arabanın arkasından öküzün trene baktığı gibi baktıktan sonra Kerim'den yana döndü ve birden gülümsedi. "Kız arkadaşınız en az arabası kadar güzelmiş," diyerek o da Kerim'le tokalaştı. Çiğdem ve Alex güldüklerini gizlemek adına başlarını önlerine eğdiler, fakat Kerim Selen hakkındaki ufak ayrıntıyı bilmediğinden karşısındaki kızın sevgilisine sulandığını anlayamadı. "Araba bana ait. Merve de kız arkadaşım sayılmaz. Yani sayılır da, neyse boş verelim bu konuyu, içeri geçelim hadi. Güzel haberlerim var sizi daha fazla bekletmeyeyim." Aceleyle konuyu geçiştirerek Çiğdemleri binaya yönlendirdi. Ayarladığı şeyleri hemen anlatmaya başladı.

***

Uzun konuşmalar ve tartışmalar sonunda Alex diziye de, reklama da tamam demişti. Reklamın çekimleri maksimum iki gün sürecekti ve haftaya yapılacaktı. Dizininkiler de reklamın çekimlerinden sonra başlayıp haziranın ilk haftasına kadar sürecekti. Zaten ondan bir süre sonra da film çekimleri başlıyordu.

Yeni menajeri ilginç ama aynı zamanda da çok sosyal bir adamdı. Sanki adamda şeytan tüyü vardı ve adamı sevmemek mümkün değildi. Alex hakkındaki tüm fikirlerini açıkça söyleyerek neler yapabileceklerinden bahsetmişti. Dizi ve reklamdan sonra mutlaka basının Alex'in tepesine üşüşeceğini söyleyip ona uygun dergilerde ve gazetelerde röportaj ayarlayacağını eklemişti. Bu da demek oluyordu ki Alex'in geçmişi baya bir kurcalanacaktı. Bu çocuk nereden geldi, ne yaptı, ne etti?

Selen ve Çiğdem odadan çıkmış kenarda, sakin bir yerde fısıldaşarak ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Selen bir 'tanıdığından' Alex'e sahte pasaport, hüviyet ve diploma gibi ıvır zıvırları hazırlamasını istemişti. En azından işin bu kısmı tamamdı. Akşam onu almaya gideceklerdi. Bir de bu akşam sahte bir geçmiş hayat hikâyesi yazmaları gerekiyordu. Selen'in kuzeni olduğu söylenmişti herkese, fakat Selen'in amcası halası dayısı teyzesi falan yoktu. Ancak ikinci dereceden kuzeni olabilirdi. Selen de ailesine çaktırmadan bu konuda neler yapabileceğine bir bakmalıydı.

"Allah'ım kendimi mafya gibi hissediyorum. Sahte kimlikler, hayat hikâyeleri, yoktan vatandaş var etmeler. Bir de çocuğu ünlü yaptık. Gözümüzü para hırsı bürüdü, hep bundan oluyor bunlar. Çekirdek, ya tam işler ilerlemişken bu çocuk kaybolursa? Ya dizi çekimlerinin ortasında geçmişe dönerse? O zaman ne yapacağız? Bizim ağzımıza sıçacak bu adamlar."

Selen ahlama vahlama modunda kollarını göğsünün altında kavuşturup olduğu yerde kıpırdanmaya başladı. Suratında 'bittik biz' ifadesi vardı. Çiğdem de pek mutlu görünmüyordu.

"İnan bana ne yapacağız bilmiyorum ama gideceğinden de pek ümitli değilim. Çünkü tüm sır o kitapta. Bundan eminim, nasıl emin olduğumu sorma, bir hikmet var o kitapta. Onu bulmadan Alex'in gitmesi zor. Esas Alex'le bu dünyada nasıl baş edeceğiz. Tamam, o bir prens, kültür anlamında bizden çok daha fazla şey biliyor belki ama son iki yüz senede olanlar, dört buçuk milyarlık dünya tarihinde yaşananlara bedel. Bugünle ilgili çok eksiği var ve biz hep yanında olamayacağız. Başını derde sokmasından çok korkuyorum. Eğer onun geçmişten geldiğini anlarlarsa ona el koyarlar. Ne bileyim, filmlerde oluyor ya, deneyler falan yaparlar çocuğun üzerinde, hele İngiltere duyarsa biteriz." Çiğdem'in panikle söyleyip ürperdiği cümlenin üzerine Selen kıkırdadı. Gözünün önünde bir şeyler canlandı.

"Eğer İngiltere öğrenirse yedirmeyiz Alex'i merak etme. Ama onlar bize az çektirmemişlerdi zamanında, İstanbul'u işgal ettiklerini unutmuş değiliz, biz de biraz İngilizlere çektirelim. Revenge of the Turks!" deyip kendi kendine kıkırdadı. Çiğdem ne kadar "Tövbe tövbe," diye mırıldanıp arkadaşını kınasa da o da dayanamayıp güldü. İkisi de bakışlarını Alex'ten tarafa çevirince şuan zavallı İngiltere'nin yardıma ihtiyacı olduğunu gördüler. Alex'in yeni menajeri onu konuşarak bitirmek üzereydi. Alex de birazdan 'imdat yangın var!' diye bağırıp kaçacak gibi duruyordu. "Günün birinde itilaf devletlerine yardım edeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım," diye mırıldanarak Alex'e doğru ilerledi Selen. Çiğdem de hemen onun yanına geldi. "Sedat bey, biz Onur'u alalım artık. İşimiz var malum. Telefon ve hat işini hallettiğimizde sizi ararız mutlaka." Çiğdem menajer Sedat'ın lafını kesmekten hiç çekinmedi. Adam bir an için bocalasa da hemen genzini temizleyip "Pekala," diye mırıldandı. Alex de hemen Çiğdemlerin tarafına kayarak Sedat'tan uzaklaştı. Sedat'la tokalaşarak vedalaştıktan sonra tam tüymek üzereyken "Gidiyor musunuz?" diye koşturarak kendilerine doğru gelen Kerim'i görünce bir kez daha durmak zorunda kaldılar. Selen istemsizce gözlerini devirdi. Sanki telefonuna mesaj gelmiş gibi onunla uğraşmaya başladı.

"Evet, bir işimiz var da, önemli, akşama telefon ve hat işini ayarlamış oluruz, size de veririz Onur'un numarasını mutlaka," dedi gülümseyerek Çiğdem. Alex de bir Kerim'e, bir Çiğdem'e bakarak şapşal şapşal gülümsüyordu. Kerim onayı vererek "Tamam o zaman," derken birden Selen'in telefonu sahiden çalmaya başladı. Gördüğü numarayla yüzü aydınlanan Selen hemen telefonu cevapladı. "Yoksa?!?!"

"Evet güzelim, bu bebek tekrar pistlere dönmeye hazır. Akbiline veda edebilirsin."

"Oleeey be! Yemin ediyorum çatlayacaktım biraz daha aramasan. Hemen gelip alıyorum bebeğimi."

"Tamam. Ben bu akşam buradayım."

Selen telefonu kapatırken olduğu yerde dans ediyordu neşeyle. Çiğdem dışında olan bitene anlam verebilen yoktu tabii.

"Korkmayın, arabası tamirdeydi de, hazırmış, tüm bu sevinci o yüzden. Çok özlemişti arabasını."

Kerim'in gülümsemesi yüzünde büyürken gözlerini Selen'den alamıyordu. Tabii Selen o kadar neşeliydi ki, onu görecek halde bile değildi.

"Bence biz gidelim de alalım onun şu bebeğini bir an evvel. Görüşmek üzere Kerim Bey." Önce Çiğdem sonra Alex Kerim'le tokalaşarak vedalaştı. Sonra da Selen Kerim'e olan tüm uyuzluğunu unutup onunla el sıkıştı.

***

1964 model, modifiyeli, bebek mavisi renkli Chevrolet Impala'sının sürücü koltuğuna oturur oturmaz keyifle zıpladı. Direksiyonu falan sevdi. Neredeyse ağlayacaktı. Yüzündeki tebessüm görülmeye değerdi. "İki hafta süren sensizlik cehennem gibiydi sevgilim. Sonunda kavuştuk," dedi çatallaşan sesiyle. Arabanın dışında duran Çiğdem, Selen'i gülerek, Alex'se şaşkınca izliyordu. Çiğdem'in "Hadi gel," diye yönlendirmesiyle arka kapının önünde durdular.

"Atla bakalım," deyip göz kırptı Çiğdem tamirci çocuğa duyurmadan. Alex biraz yavaş hareketlerle kapıyı açtı ve sakince koltuğa oturdu. İlk defa arabaya binmiyordu, taksiye binmişliği vardı. Fakat bu alışkın olduğu at arabalarından çok daha değişik bir şeydi ve buna alışması zaman alacak gibiydi.

Çiğdem onun kapısını kapattıktan sonra öne Selen'in yanına geçti. Hemen teybi kurcalamaya başladı.

"Çok teşekkür ederim Ahmet, inşallah uzun süre mutlu mesut yolumuza devam ederiz bebeğimle," deyip son kez tamirci çocukla vedalaştı Selen. Sonra bebeğini çalıştırıp bir sevinç çığlığı attı.

"Kemerini bağla Çekirdek! Asfaltı ağlatacağız birazdan!" derken Çiğdem de manyak bir ses sistemi kurulmuş olan arabada güzel bir şarkı açtı. Yolda giderken kırolara taş çıkarak kadar dikkat çekiyorlardı ama Selen bu işi seviyordu. 'Kıro mıro, bu iş arabamla benim aramda' diye düşünüyordu.

Yarım saat sonra Karaköy'de Müeyyedzade mahallesinde yıkık dökük eski bir apartmanın içine girmişlerdi. Üst katlardan boğuk boğuk müzik sesleri geliyordu. Çiğdem korku dolu bakışlarını etrafta gezdirirken "Kızım sen böyle yerleri nereden biliyorsun ya? Korkunç, tüyler ürpertici," diye mırıldandı sessizce. Alex de her zamanki şaşkın ördek modunu koruyordu.

"Nereden biliyorsun falan deme arkadaşım. Eğer bilmiyor olsaydım, sıçmıştık. Gel alt kattaki iki numaralı daireye gireceğiz. Görünürde müzik aleti tamircisi dükkânı olabilir ama aldanmayın sakın. Fazla konuşmayın. Çünkü çocuk Alex'in kim olduğunu bilmiyor. Biz yasa dışı iş yapıyoruz, o da yasa dışı iş yapıyor, o yüzden karşılıklı susacağız, anlaştık mı?"

Selen'in sessiz uyarısına ikisi de evet anlamında başlarını salladılar. Merdivenlerden inerken duydukları bir kadın çığlığı Çiğdem'in korkuyla yerinden hoplamasına neden oldu. Alex hemen onun devrilmesini engellemek adına Çiğdem'i sıkı sıkı tuttu. "Dikkatli ol. Korkma, ben buradayım," deyip loş apartman ışığında Çiğdem'e güven verici bir şekilde gülümsedi. Çiğdem gülümsemeyi tam göremese de aynı şekilde karşılık verdi Alex'e.

Selen merdivenlerin en ucundan onlara bakarak "Göz süzmeleri eşliğindeki sevişmeniz bittiyse gelir misiniz aşağı?" diye azarladı ikiliyi. Çiğdem ve Alex hemen toparlanarak Selen'in yanına indiler. Selen iki numaralı dairenin kapısını şifreli bir şekilde çalınca Çiğdem baştan ayağa arkadaşını inceledi. "Sanırsın MİT ajanı. Haspam," diye söylendi. Selen gözlerini devirirken kapının öbür tarafından delikten bakıldıktan sonra yirmi beş-otuz yaşları arasında bir çocuk kapıyı açtı.

Çocuk "Geç içeri. Geç kaldın," derken, Selen'in arkasından içeri giren Çiğdem ve Alex'i inceledi. Gözleri Alex'in üzerinde fazla gezinince Alex de herkese ayar verici o bakışıyla baktı karşısındaki adama. Zamanında bu bakışı herkes üzerinde—en azından kim olduğunu bilen herkes üzerinde—inanılmaz bir etki yaratırdı. Şimdi burada kimse onun bir savaş komutanı, şövalye ve general unvanlı bir prens olduğunu bilmediğinden pek sökmüyordu.

"Dediklerin hazır. Kafa kâğıdındaki fotoğraf da biyometrikle olunca biraz sırıttı ama yapacak bir şey yok. Diploma işi zor oldu, pahalıya patlayacak sana. Oxford'dan başka okul mu kalmadı dünyada? Bu memlekettekilerin suyu mu çıktı?"

Selen sert bakışlarla çocuğu süzerken "Sen karışma o kısımlara. İşini yaptın paranı alacaksın, gerisini kurcalama," dedi bakışlarını aratmayacak bir sertlikle.

Çiğdem şaşkınca etrafı incelerken çalışma masasının üstünde oturan uzun saçlı, metalci görünümlü sigara içen çocuğun dikkatle Alex'i izlediğini fark etti. Biraz gerilmişti. Alex de deli gibi etrafı inceliyordu. İzlendiğinin farkında değildi.

"Seni ben bir yerden tanıyacağım ama nereden?" diye mırıldandı çocuk. Selen masada oturan metalciye bakarak güldü. "Desene Onur reklamda oynamadan ünlü oldu," dedi alayla Çiğdem'e. Çiğdem hiç de içinden gelmeyen, sahte bir gülücük attı arkadaşına.

Fakat kızlardaki alaycılık masada oturan çocuğu tatmin etmedi ya da boş vermesini sağlamadı. Bunun yerine sigarasını ağzından çekip kül tablasına bırakarak Alex'e doğru ilerledi. Alex de sert sert çocuğa bakıyordu. "Seni 'Fransız Devrimi ve İngiltere İlişkileri' kitabında gördüğüme eminim," deyince Çiğdem ve Selen'in gözleri şokla büyüdü. Panikle birbirlerine baktılar.

"Ben de seni 'İlk İnsanlar ve Biyolojik Döngüler' kitabında gördüğüme yemin edebilirim. Bu saç sakal ancak bunun açıklaması olabilir. Git işine arkadaşım manyak mısın nesin, çekil dibimden!" Alex çocuğu sertçe iteleyerek onun görüş alanından çıktı. Alex'in kendisini ittiği yer sızlayınca çocuk orayı ovuşturdu. Çiğdem ve Selen, Alex'in lafı hayret verici derecede güzelce çevirmesine çok şaşırdılar. Tabii ikisi de baya bir rahatladılar.

"Senin fazla alkolden ve dersten beyin devrelerin yandı galiba." Sahte belgeleri hazırlayan çocuk, metalci arkadaşına bakarak gülerken elindeki evrakları Selen'e uzattı. "Boğaziçi'nde okumak insanı böyle yapıyor. Her yerde öğrendiğin şeyleri görüyorsun. Tarih okuyor da bu manyak," diye açıkladı. Selen soğuk soğuk terlediğini hissederken Çiğdem'le beraber bakmak için belgeleri karıştırmaya başladı.

Alex de duyduklarından ötürü gerilmişti, hemen o taraflardan kaçarak kızların yanına geldi. O da kızlarla beraber Çiğdem'in şu 'çok şart' dediği evrakları incelemeye başladı.

"Tamam gibi duruyor Çekirdek," diye mırıldandı sessizce Selen. Çiğdem de başıyla onayladı arkadaşını. Sırt çantasını önüne alarak ayarladıkları parayı gizli gözünden çıkarıp çocuğa uzattı. Çocuk paraları sayarken keyfi gayet yerinde görünüyordu. Sayması bittiğinde "Eyvallah, yine beklerim," dedikten sonra Çiğdem'e göz kırpınca Alex'in hemen kaşları çatıldı.

"İnşallah işimiz düşmez. Hadi kolay gele size." Selen hiçbir şekilde temas kurmadan eliyle selam verdikten sonra kaçarcasına apartmandan çıktılar.

***

"Gidelim de bir şeyler yiyelim midem kazınıyor deli gibi."

Selen'in cümlesiyle istikametlerini İstiklal Caddesi'ne doğru çevirdiler. "Bir de aman dikkat edelim, Alex'le birlikte İlber Ortaylı'nın falan yakınından geçmeyelim. Maazallah feci yakalanırız," diye ekleyince, Çiğdem kahkahayı patlattı. Alex isme yabancı olduğundan espriyi anlayamadı.

"O kim?" diye sordu şaşkınca Alex. Selen cep telefonunu kurcalarken Alex'i yanıtladı. "Çok ünlü bir Türk tarih profesörü. Kesin tanır o seni." Alex anladığını belirtircesine başını sallarken Çiğdem keyifle sırıtarak elindeki nüfus cüzdanına bakıyordu.

"Onur Kıral ha? Orada bir kelime oyunu gördüm sanki," dedi neşeyle. Selen sanki çok havalı bir iş başarmış gibi ellerini cebine koyup "O tamamen rastlantı oldu. Annemin büyük teyzesinin Kanada'ya kaçan torunun adı da Onur'du. Onun adı-soyadı bu. TC kimlik numarası da ona ait. Çocuk Kanada'ya kaçak gittiği için nüfusta hala burada görünüyor. En azından birkaç senemiz var rahat yaşamak için. Bu kimlikle suç işlersen onun üzerine kalacak. O yüzden istediğin gibi adam öldürebilirsin Onurcuum," diye açıkladı arkadaşlarına. Çiğdem dehşet içinde arkadaşına bakarken Selen keyifle kıkırdadı. Alex de söylenenleri kafasında ölçüp biçiyormuş gibiydi.

"Şimdi Türk vatandaşı mıyım? Resmen?" Mavi gözlerini meraklı meraklı kocaman açarak bir Selen'e bir Çiğdem'e baktı. Selen olası yanık sesiyle "Urfalıyaaam ezelden, Urfalıyaaam ezelden gönlüm geçmez güzeldeeen, gönlüm geçmez güzeldeeen," diye şarkı söylemeye başlayınca Çiğdem yolun ortasında kahkahayı patlattı. Tüm bu süreci detaylarıyla düşünüp geldikleri noktaya bakınca durum felaket derecede komikti.

Gülmesi biraz durulunca nüfus cüzdanın arkasını çevirip Alex'e yaklaştı.

"Bak şimdi, bu cüzdanın kayıtlı olduğu yer, senin kütüğün bağlı olduğu yer yani. İl Şanlıurfa, ilçe Merkez, mahalle de Hekimdede Mahallesi'ymiş. Selenler Urfalıdır. Senin Hanoverlı olman gibi yani. Oralılar. Yorklu, Winchesterlı falan ne bileyim, öyle bir yerli olmak gibi bir şey Urfalı olmak—"

Selen gülerek arkadaşının lafını kesip "Urfa Dükü IV. Onur Kıral. The Duke of Şanlıurfa!" dedi karizmatik bir sesle sonra tekrar kahkahalara boğuldu. Çiğdem ne kadar kendine hâkim olmak istese de kıkırdadı. Alex kültürüyle dalga geçilmesinden ötürü biraz alınmış gibiydi. Oysa ki kızların kendi kültürleriyle alay ettiklerinden haberi yoktu.

"Şu an hala ikametin Urfa görünüyor sanırım ama çocuk Kanada'daymış neyse ki. Doğum tarihin değişmiş. 6 Eylül 1986'lısın. Eylülde yirmi yedi yaşında olacaksın."

"İyi de benim doğum günüm 2 Temmuz. Temmuzda yirmi dokuz olacağım."

Selen yine lafa karışarak "İki yaştan bir şey olmaz majesteleri. Kimse anlamaz. Sen nüfusa yanlış yazmışlar dersin olur biter. Ayrıca şu an yaklaşık iki yüz yirmi yaşında falan olduğunu unutma bence," diye hatırlattı.

Çiğdem sanki gerçekler yüzüne vurulmuş gibi irkildi. Uzun zamandan beridir bunu unutmuş gibiydi. Alex'in geçmişten geldiğini ve kendisinden iki yüz yaş kadar büyük olduğunu.

"Neyse tamam boş verelim. Sahte falan ama her şeyi var şimdilik. Oxford diploması bile var ya." Çiğdem keyifle bu sefer de diplomayı incelemeye başladı.

Selen de sinsi bir tebessümle diplomaya baktı. "İbrahim Tatlıses'e ibretlik olarak götürelim bunu bence. 'Urfa'da Oxford yoktu ama, isteyince oluyormuş, değil mi?' diyelim."

Çiğdem Selen'e bakarak "Bakıyorum, arabanı alınca pek keyfin yerine geldi. Orada yalnız bıraktık arabayı, başına bir şey gelmesin pis pis yerlerde," dedi.

Selen kaşlarını çatarak hemen nazardan koruma amaçlı kulak memesini tutup Çiğdem'in kafasına vurdu. "Sapık sapık konuşma çakarım bak memelerine!" diye tehdit etti arkadaşını. Sonra Alex'le Çiğdem'i geride bırakarak adımlarını hızlandırdı.

Alex sıkıntıyla ensesini ovuştururken diğer elini de severek giydiği kot pantolonunun içine soktu. Artık baya baya alışmıştı bu hayata. Bilmediği tek tük bir şeyler vardı ama en azından yürürken etrafına bakınmıyordu şaşkınlıkla. Bilmediği şeylerden ötürü kafayı yiyecek gibi de hissetmiyordu. Alışıyordu, hala alışıyordu.

"Şimdi yemekte kim olduğuna dair daha çok detay verir Selen. Ben de çok bilmiyorum onun ailesini, seninle birlikte öğrenmiş olacağım. En azından artık bizsiz de bazı şeylerin üstesinden gelebilirsin. Yemekten sonra da sana bir hat ve telefon ayarlarız. Sonra da cüzdan boş, sen sağ ben selamet."

Alex Çiğdem'in son cümlesini anlamayınca tuhaf bir şekilde kaşlarını çatarak ona baktı. Çiğdem gülerek Alex'in koluna girip "Boş ver, nasılsa üç vakte kadar zengin olacaksın. Bir şekilde kurtuluruz yine," deyip başını onun koluna yasladı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 103K 47
AŞK HALİ Ayda Solmaz; aşkın peşinden koşan hayallerle dolu bir genç kızdı. Nişanlısı Erman'ın peşinden yola çıktığı Amerika'da ayağının tozuyla tüm k...
6.3K 1K 15
'tüm ideolojileri kınıyorum, anlarlar belki o zaman.' ..yalan söyledim bu zarar bize. şimdi kalbimi bırak yalan söyleyen küçük bir diş perisiyim ben...
BOL KÖPÜKLÜ By 光

General Fiction

862K 81.9K 63
[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı g...
628K 5K 8
Eski bir hikayemdir. Kore isimleri ile yazdığım ilk hikayelerden. Acemice yazılmış olabilir ama kesinlikle kurgusundan en ufak bir şüphem yoktur. Key...