Yarı'm #wattys2016

gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... Еще

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Aklın yolu bir."

206K 6K 288
gulusunusevsinler

Tolga'nın uzandığı kanepenin yanına, yere bir minder atıp bağdaş kurarak oturmuş, bir sürü meyve soyup Tolga'ya yediriyordum.
"Helin elini keseceksin. Valla uğraşamam bak. Zorla yatırdın buraya zaten, patlıycam sıkıntıdan!"
"Ay aman! Klasik bir haftasonu geçiriver! Normal değilsin ki! Haftasonları bile çalışma odandasın! Oh canıma değsin! Cumartesi ve pazar bu koltukta geçireceksin tüm gününü! Çok istersen geceleri de burada geçirebilirsin."
Göz devirdi.
"Portakal ver."
Sırıtıp bir dilim portakal uzatırken kendi kendine bana söyleniyordu.
"Bir daha hasta olursam ne olayım.."
Sırıttım. İki gündür Cengiz Han'la oynayamıyordu. Benimle de sarılmak dışında hiç bir teması yoktu, tüm bu çabalar hastalığın Cengiz'e bulaşmaması içindi.
Haliyle Tolga iyice huyusuz, gıcık bir adam olup çıkmıştı.
"Fifa oynayalım mı?" Dedim bir anda.
"Sen?" Dedi tek kaşını kaldırarak.
Gözlerimi kıstım,
"Yapamaz mıyım sanıyorsun?"
"Yapamazsın."
-------------
Yapamadım.
Aslında tamı tamına 3 gol attım, çok da kolay oldu. Ama üçünü de kendi kaleme attığım için sayı Tolga'ya geçti.
9-0 yenildiğimde oyunu kapadı, keyfi yerine gelmişti.
"Noldu küçük hanım?"
"Yok bir şey!"
"Yaparım diyordun?"
"Hayır, asla yaparım demedim. Yapamayacağımı mı sanıyorsun? Dedim. Çok farklı şeyler sevgilim."
Sırıttı.
"Sen cidden avukat olmalıydın.."

--------------

Cengiz'i kucağıma almış, geziyordum evde. Ayaklarım beni ister istemez Tolga'nın yanına götürmüştü.
Üstünde siyah tişörtünün üstüne geçirdiği haki yeşili, fermuarlı kalın hırka, kanepenin üstüne uzanmış, beline kadar polar battaniye üzerini örtüyor..

Kanepenin önünde durup kucağımdaki Cengiz'le konuşmaya başladım.
"Baba uf mu olmuş oğlum? Ha oğlum? Baba napıyo? Uyuyo mu baba? Ha aşkım?"
Kahverengi büyük gözleri, uzun kirpikleriyle bana şapşal bakışlar atınca kıkırdadım,
"Gel bakalım, artık senin de uyku vaktin geldi.."

Cengiz her geçen gün daha da huysuz olmaya başlamıştı. Artık kucakta sallanarak değil, ayakta sallanarak uyuyordu ve bazen uyuması saatler alıyordu. Neyse ki bu sefer şanslıydım. Yarım saatten biraz daha uzun bir sürede uyutup beşiğine yerleştirmiştim onu.
Aşağıya, Tolga'ya bakmaya inmeden önce giyinme odasına geçip üstümü değiştirdim. Kış olduğu için hava soğuktu ama tabiki Tolga evi bebek için resmen saunaya çeviriyordu. Bir de üstüne evde sürekli hareket etmem gelince deli gibi giysi değiştiriyordum.
Odaya girince alt kata inmeye üşenip üstümdeki kazaktan kurtuldum, Tolga'nın beyaz bir gömleğini giyip çıktım odadan.
Haftasonu olduğu için yardımcılar evde değildi. Başımda iki Kurt, sabahtan beri koşturuyordum evde.
Telefonumu alıp alt kata indim, Tolga'yı kanepede göremeyince telaşlandım. Mutfağa baktım, yoktu.
Hole çıkıp seslendim,
"Tolga?!"
Banyonun kapısı açıldı, yanına koşturdum.
"Burada mıydın? Göremeyince endişelendim."
Yorgun bir şekilde gülümsedi,
"İyiyim, endişelenme."
Ellerimi yanaklarına koydum,
"Tolga.. Sapsarısın. Doktora tekrar gitmeli miyiz? Antibiyotikler yeterli gelmiyor olabilir.. Evet doktora gitmeliyiz. Ben annemi arayayım gelsin Cengiz'in başında dursu-"
"Helin. Nefes al sevgilim. İyiyim, gerçekten."
Yüzüme inanmadığımı belirten bir ifade yerleştirdim, o da itiraz kabul etmediğini anlatan bir ifadeye bürünüp tekrar kanepeye yöneldi.
Kanepeye uzanınca yanına gidip ayak ucuna oturdum, bağdaş kurdum.
"Telefonum sabahtan beri yukarıdaymış.."
"Önemli bir şey var mı bari?" Dedi,
"I-ıh."

Telefonu kurcalarken Pelin'in mesajlarını gördüm.
"Ablaaa! Acilen atacağım linke bak!"
"Baktın mı?"
"Baksana!"
Merak edip linke girdim, açılan sayfa ve haberin başlığını görünce ağzım hayretle aralandı.
"Kurt ailesinin hastanelerle imtihanı."
Tolga'ya çaktırmamalısın Helin, diye geçirdim içimden. Olmaz. Çaktırma.
Haberi aşağıya kaydırıp ilk haber görseline baktım, dün hastaneye girerken kapıda bolca gazeteci vardı ama hasta milletvekili için gelmişlerdi. Anlaşılan bir taşla iki kuş vurmayı tercih etmişlerdi.
Fotoğrafta Tolga kapüşonunu kapamış, elimi tutup kendi cebine sokmuş, hastanenin girişine doğru yürüyorduk.
Açıkçası fotoğraf çok iyi çıkmıştı. Kaydedip metni okumaya başladım;
"Kurt ailesi hastanelerle neden bu kadar iç içe? Ekim ayında Helin Kurt'un geçirdiği büyük kazayı ve yaptığı erken doğumu hepimiz hatırlıyoruz."
Bir an duraksadım, dikiş yerlerimin sızladığını hissettim. Tamamen geçmiş sayılmazlardı ama oldukça iyi durumdalardı. Dikişler alındıktan sonra toparlanmıştım. Okumaya devam ettim,
"Kaza sonrasındaki günlerde Helin Kurt'un tıpta az rastlanan ve mucize gibi görülen bir şekilde, problemsiz olarak uyanmasının sosyal medyada uyandırdığı yankı da hala tazeliğini koruyor. Küçük yaşından beri cemiyetin göz bebeği olan, asaletini ve popülaritesini hep koruyan Helin Karalar, hukuk camiasının bilinen ismi Fazıl Kurt'un oğlu Tolga Han Kurt ile evlenince iyice gözde hale gelmişti. Efsanevi bir düğünle dünya evine giren çiftin hayranları gün geçtikçe artarken yaşanan büyük olayın ardından çift için fan sayfaları bile açılmıştı.    O acılı günleri geride bırakan aile, yine aynı hastaneye girerken görüntülendi. Akıllarda oluşan endişe verici sorular, çiftin hayranlarını meraklandırıyor. Şuan için çift tarafından bir açıklama yapılmadı.
Umuyoruz ki hem taze anne Helin Hanım, hem hukuk camiasındaki ismiyle Küçük Kurt yani Tolga Han Bey ve bebekleri Cengiz Han iyilerdir.
Gelişmeler için bizi takip etmeye devam edin!"

Ağzım açık kalmıştı. Nasıl basit bir gribi bir buçuk ay öncesinin olayı ile bağdaştırıyorlardı?
Haberde anlatıldığı gibi kaza ciddi anlamda ses getirmişti. Düğünden beri zaten sürekli takip edilen bir insan haline gelmiştim, kazadan sonra hayran sayfaları, Tolga'nın şirketine benim için ve bebek için gönderilen hediyeler, atılan mailler, Instagram ve twitter takipçilerimdeki inanılmaz artış -ki bunlar büyük ihtimal ben Yoğun bakımdayken oğlumla milyon tane resim çekilip sürekli beni etiketleyen Pelin yüzündendi- bunaltıcı hale gelmişti.
İnstagrama bebeğin resmini atmamı yasaklamıştı Tolga. Ayrıca kendi resimlerimi atacaksam hesabımı da gizlemek zoruda olduğumu söylemişti. Gizlemiştim evet, ama 50 küsür bin kişi takip ettikten sonra gizlesem ne yazar..

Şuan sosyal medyadaki kaosu düşünemiyordum bile. Tonlarca DM, yorum, mention.. Kabus gibiydi. Telefonu kilitleyip sehpaya gelişigüzel bıraktım.
"Pişt." Dedi Tolga.
Ona döndüm,
"Hı?" Dedim masumca.
"Neye bozuldun? Louboutin yeni model çıkardı ve ön sipariş tarihini mi kaçırdın?"
Göz devirdim.
"Kocam hasta yatağında yatarken, oğlum 7/24 mızmızlanırken yeni çıkan mükemmel, asil,şahane Louboutin'leri mi düşüneceğim? Pelin benim adıma çoktan sipariş verdi." Deyip kıkırdadım.
Yorgun bir gülümseme yerleştirdi suratına.
"Sizden korkulur."
Gülümsedim.
"Kadınların gücü adına!"
Gülümsemesini bozmadan konuştu;
"Üstündeki gömlek benim değil mi?"
"Evet senin." Dedim umursamaz bir tavırla.
"Neden sen giyiyorsun?"
"Çünkü bana daha çok yakışıyor." Dedim şımarık bir şekilde.
Sırıttı.
"Hasta olmasam o gömlek şuan üstünde olmazdı."
"Allah Allah! Kocamın gömleği benim gömleğim! İstediğim zaman giyerim!"
"Ona itirazım yok. Ama sen de benim karımsın, istediğim zaman o gömleği çıkarırım üstünden."
Gözlerimi pörtlettim.
"39 derece ateşin varken bile beni utandırmanın derdindesin!"
"Utanınca güzel oluyorsun, ne yapayım? Zaten iki gündür ayrı uyuyorum senden."
Başımı önüme eğdim.
Cengiz faktörü olmasa kesinlikle Tolga'yı misafir odasında yatırmazdım, hastalık kapmak benim umrumda bile olmazdı ama söz konusu 40 küsür günlük savunmasız, zayıf bir bebekti işte..
"Hemen iyileşmeni istiyorum.." Diye mırıldadım.
"Neden?" Dedi, gülümseyerek.
"Yatakta sen olmayınca uzay boşluğunda uyuyor gibi hissediyorum. Ayrıca korkuyorum. Ama sen varken korkmuyorum. Hem sen iyiyken istediğim kadar sarılabiliyorum sana. Bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu biliyor musun sen?!"
Uzanıp burnumu sıktı.
"Ben de seni seviyorum ufaklık."

------------

"Ufaklık çorba yaptı!" Dedim yanına vardığımda, neşeyle.
"Knorr mu?" Dedi buram buram alay kokan bir ifadeyle.
"Ay bi git! Canım çıktı yapana kadar! Dalga geçme!"
Koltukta doğruldu, sırtını koltuğun korkuluğuna yasladı, üstündeki hırkayı çıkarmaya kalkıştı. Bu sırada ben de elimdeki tepsiyi sehpaya bırakıyordum.
"Şişt! Ne yapıyorsun sen?!"
"Sıcak bastı." Dedi fermuarı indirirken. Hemen başına gidip fermuarı yukarıya kadar çektim,
"Sıcaklaman iyi bir şey! Ateşin düşüyor demek ki. Bu hırka çıkmayacak! Duydun mu? Bak vururum seni!"
Bir kahkaha attı, ellerini havaya kaldırdı;
"Tamam tamam!"

----------------

Gece 3 gibi Cengiz'in ağlamasına uyanmış, acıkan obur evladımı doyurup büyük zahmetlerle tekrar uyutmuştum.
Uyanmışken inip Tolga'yı da kontrol edeyim, deyip pudra pembesi saten sabahlığımı üstüme geçirip, kemerini bağlayıp aşağıya indim.
Mutfağın yanından geçerek kapısı aralık olan misafir odasına girdim, yatağın kenarına oturup elimle yanaklarını, alnını yokladım. Ateşi çok yoktu bu sefer. Komodinin üstündeki ateş ölçeri farkedip sevindim, uzanıp aldım, kulağına koydum hemen.
37.9 derece önceki günlere göre şuan oldukça normal bir ateşti.
Derin bir nefes verdim, gülümsedim.
Bu gidişle sabah doktora giderdik, tekrar muayene olurdu ve sonunda Cengiz'le kavuşurlardı birbirlerine. Yani en azından ben öyle düşünüyordum.
Birbirlerinden ayrı kalmak Tolga'yı huzursuzlaştırdığı kadar, Cengiz'i de huysuzlaştırıyordu. Kolay uyumuyor, hemen uyanıyor, bazen çok az emiyor, saatlerce ağlıyordu.
Baba oğul bana eziyet etmeye yemin etmiş gibilerdi.
Bu fikirle kendi kendime göz devirdim. Saçlarımdan sürükleseler yine de eziyet olarak görmeyeceğim apaçık bir gerçekti.
Ateş ölçeri komodinin üstüne bıraktım, bu sırada Tolga'nın telefonunu görmemişim, ateş ölçeri onun kenarına koyunca telefon düşüverdi.
Çıkan ses yüzünden dişlerimi sıkıp gözlerimi kıstığım sırada omuzlarımdan sertçe tutuldum. Gözlerimi açıp baktığımda Tolga'nın gözleriyle karşılaştım.
"Benim.." Diye mırıldandım, omuzlarımdaki elleri gevşedi.
"Yabancı biri sandım."
"Özür dilerim, telefonunu görmeyip yere düşürdüm."
"Olmaz bir şey. Saat kaç?"
"3'le alakalı bir şeyler.."
"Niye uyanıksın?"
"Oğlun acıkmıştı, kalkıp onu besledim, sonra tekrar uyuttum. Uyanmışken gelip sana bakayım dedim.. Ateşin düşmüş." Dedim neşeyle.
Gülümsedi.
"Sabah erkenden doktora gidelim, tekrar muayene ol."
"Ne gerek var, iyiyim işte. Benden daha mı iyi bilecek nasıl olduğumu?"
"Aslına bakarsan, evet." Deyip kıkırdadım.
Gözlerini kıstı.
"Senin dilin çok uzadı küçük hanım."
Deyip belimden tutup hızla kendine çekti.
Kıkırdadım.
Yanına uzanıp başımı göğsüne koymamı sağladı, bir kolumu gövdesine sardım hemen.
Yüzünü saçlarıma yaslayıp derin bir nefes aldı,
"Çok özledim lan."
"Bana lan deme. Kendimi bacanağın gibi hissediyorum."
Bir kahkaha attı.
"Tam olarak iyileştiğimde bacanağım olmadığını hatırlatacağım ben sana."
"Nasıl hatırlatacaksın ki?"
Sesli bir kahkaha daha.
Sırtımdaki kolu arsızca aşağılara inerken karnına güçsüz bir yumruk geçirdim.
"Ay inanmıyorum Tolga!"
Ve bir kahkaha da.
"Noldu?"
"İnsan bacanağına o gözle bakar mı?!"
"Ya Helin!" Büyük bir kahkaha daha. Bu sefer benim kahkahalarım da onunkilere karışıyordu.
Ve bu mükemmel anları, o aşık olduğum tiz ses böldü;
Cengiz'in ağlaması. Tolga'nın ağzından isyankar bir inilti çıktı.
Kafamı Tolga'nın göğsüne gömdüm.
"Ay bileklerimi kesicem!" Son derece ciddi bir sesle konuştu;
"Kes de bacaklarını kırayım senin."
Göz devirdim, üstünden kalkıp eteğimi düzelttim, odadan çıktım.
Bebek odasına vardığımda beşiğinde kendi kendine debelenen Cengiz'i görünce dayanamayıp gülmeye başladım yine. Her seferinde sinirleniyordum, şu kapıya gelip şu veledin şirin şapşal hallerini görünce içimi büyük bir merhamet dalgası kaplıyordu.
Oğlumu beşiğinden kucağıma alırken mırıldanıyordum;
"Naptın oğluşum sen? Kaka mı yaptın? Ha?"

Tabiki onu yapmıştı. Başka ne için ağlasın çocuk?
Altını değiştirip yeni bezini bağladıktan sonra yeşil eşofman altını giydirirken ağlayan yüz ifadesi bir anda şebek ve oldukça şapşal bir ifadeye dönmüştü. Kocaman gözlerini bana dikmiş, öylece dizi izler gibi izliyordu.
Bu hali Tolga'yı anımsatıyordu bana. Ne zaman sinirleneceğim bir şey olsa gözlerini bana diker, şirin suratlar yapar moralimi yerine getirirdi. Şuan aynısını oğlu olacak velet de yapıyordu işte!
Altını giydirip, yüzüne yaklaştım,
"Bana bak çocuk, ilk seni ısıra ısıra yer bitirir, sonra seni yapmamda büyük emeği olan baban olacak o yakışıklı herifi öpe öpe öldürürüm! Bu ne şirinlik be! Her seferinde affettirmesenize siz kendinizi!"
Sözlerim bittiğinde Cengiz Han'ın yüzünde sanki dediklerimi anlamış gibi yayılan gülümseme resmen kendimi kaybetmeme sebep olmuştu. Dakikalarca oynayıp öptükten sonra sallanan koltukta omzuma yatırıp uyutmuş, kendim de uykuma teslim olmuştum.

------------

Tolga salonda kanepenin üstüne uzanmış, Cengiz'i tam göğsüne yüzüstü yatırmış, kanepenin açıkta olan tarafındaki koluyla onu tutuyor, baba oğul uyuyorlardı.

Bu görüntüyle resmen içim erimişti. Dayanamayıp birkaç fotoğraflarını çektim, annem ve Pelin'e attım. Sonra aklıma gelen bir fikirle, Cengiz'in yüzünün görünmediği fotoğraflardan birini de İnstagram hesabıma attım. Olay olacağını biliyordum, ama en azından hakkımızda felaket haberleri yapılmazdı, değil mi?

Onlar uyurken ben de mutfağa geçip ortalığı toplamıştım. Yarın Tolga tekrar işbaşı yapacaktı. Her ne kadar, hastalığı yeni atlattın işe gitme, desem de kabul etmemiş, üstüne bir de salı gününe bir davayı üstlenmişti. Bir günde hazırlanır giderim, diyordu.
Bulaşık makinesini çalıştırıp, büyük, kapaklı bir bardağa soğuk su koyup mutfağın ışıklarını kapattım, sadece ada tezgahın üstündeki davlumbazın ledlerini açık bıraktım, holün de ışıklarını kapayıp salona geçtim.
Bardağı sehpaya bırakıp Tolga'nın yanına eğildim,
"Tolga.. Sevgilim kalk hadi yatağa yat olur mu? Belin tutulacak burada.."
"Cengiz Han uyanır Helin, iyiyim ben."
"Uyanmaz hayatım. Sen yavaşça kalk, beşiğine bırak onu."
"Emin misin?"
"Evet, eminim."
Yavaş hareketlerle Cengiz'i tutarak kalktı, merdivenlere yöneldi. Ben de elimde bardakla peşinden çıktım, üst kata çıkınca odamıza yöneldim. Suyu komodine bıraktım, giyinme odasına geçip üstüme lacivert, sırtı çapraz askılı bir gecelik geçirdim, saçlarımı taradım, tekrar odaya çıktım. Başucumdaki el, yüz ve dudak kremlerini sürdüm, sonra aklıma geldi, merak edip telefonumu açtım.
İlk whatsapp a girdim, annem ve Pelin'in yazdığı mesajlara cevap verip instagrama geçtim. Sanırım düşündüğümden daha fazla olay olmuştu. Binlerce beğeni, yüzlerce yorum ve repost vardı.
Gülümseyip telefonun ekranını kilitledim, bu sırada Tolga içeri girdi.
"Nerede kaldın?" Dedim şirin şirin.
"İzlemeye dalmışım.." Dedi sadece. Gülümsedim. Giyinme odasına geçip tişörtünü çıkarttı, eşofmanını değiştirdi, tekrar yanıma geldi. Yatağa uzanıp belimden kendine çekti, konuştu;
"Sana anlatmam gereken bir şey vardı, değil mi 'bacanak'?"
Kıkırdadım.
"Öyle miydi?"
"Öyleydi.." Dedi yüzüme yaklaşırken.

-------------

Kapıdan çıkmadan önce dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.
"Bugünkü planınız nedir Helin Hanım?" Dedi alaylı bir ifadeyle. Yüzümü yüzünden ayırmadan konuşmaya başladım,
"Cengiz isminde yakışıklı bir bey ile dışarı çıkıp ilk olarak kuaföre gideceğim, sonra oradan büyük ihtimalle Aqua Florya'ya geçecek, Cengiz denilen bu yakışıklının teyzesi ve Tuğba Ablası ile buluşacak, bolca alışveriş yapacağım. Malum, kına kapıda. Sonra bir de Cengiz'in dedesi onu çok özlemiş, eğer eve erken gelebilirse oraya uğrayacak, dede torunun hasret giderişini izleyeceğim, kocacığım."
"Peki bu yoğun günün sonunda fırsattan istifade Cengiz denilen yakışıklı arkadaşı ananesine, dedesine ve teyzesine satıp, kocan olacak şu tipsizle bir sinemaya gider misin?"
"O tipsize kurban olurum ben!" Deyip bir öpücük de ben bıraktım dudaklarına.
Bir kahkaha atıp devam etti;
"İyi bakalım, 9 gibi annenlerden alırım seni."
Başımla onayladım.

--------------

Dolaptan oldukça dar, koyu renk bir kot alıp üstüme geçirdim. Onun üstüne de haki yeşili, ipek bir gömlek giyip pantolonun içine soktum. Pantolonun beline ince, mat altın rengi bir kemer taktım, üstüme bej rengi, dizimden bir karış yukarıda biten oversize bir kaban geçirdim. Ayağıma koyu kahve Tory Burch binici çizmelerimi giydim. Bu çizmelerin en güzel özelliği, bacağı sıkı sıkıya sarıyor oluşu, bu şekilde bacakları olduğundan kalın göstermeyişiydi.
Saçlarımı tepede atkuyruğu yapıp boynuma zümrüt tektaş kolyemi taktım, bir de uzun, ince zincirli, ucunda üç tane pırlantadan halka olan altın kolyemi boynuma taktım. Uzun kolye gömleğin üstünden göğsümün altına kadar iniyordu ve çok zarif görünüyordu. Keza gömleğin yakasının hafif açıklığından görünen kolyem de öyle.
Bileğime Tolga'nın, Pelin'in hediyesi olan kolyemle takım olarak takmam için yaptırdığı, incecik altın zincirin üstünde belirli aralıklarla küçük zümrüt tektaşların olduğu, bileğe iki kez dolanan zarif ötesi bilekliğimi taktım, tektaşımı parmağımdan çıkarmadım.
Omzuma kahverengi  Kors'umu takıp, hafif ve asil bir makyaj yaptım, son olarak Bvulgari güneş gözlüklerimi kapıp odadan çıktım, Cengiz'in odasına yöneldim. Çantama cüzdan telefon vb dışında, Cengiz'in yedek bezleri, birkaç küçük poşet, ıslak mendil ve bebek pudrası, alt açma bezi, emzik gibi gerekli şeyleri de koydum, Cengiz'i hazırlamaya başladım. Koyu renk kotunun üstüne lacivert ve bej rengi kareleri olan, Ahmet Abisi'nin yurt dışından getirdiği gömleklerinden birini geçirdim, üstüne lacivert düz bir hırka geçirdim,ne olur ne olmaz diye. Babasıyla takım olsun diye aldığım kapitoneli lacivert Barbour montunu da giydirdim, kucağıma aldım, aşağıya indik. Bu sırada Havva da şoföre bebek arabasını arabamın bagajına koymasını söylüyordu.
Doğumdan ve ben iyice iyileştikten sonra uzun uğraşlarım sonucunda Tolga'yı araba kullanmam için ikna etmiştim. Zaten ikna olduktan bir gün sonra kapıda vişne çürüğü, "34 HK 94" plakalı bir Range Rover Evoque belirmişti.

Cengiz'i pusetine koyup kemerini bağladıktan sonra sürücü koltuğuna geçip kuaföre doğru yol aldım.

-------------

Manikür-pedikür, kırıkları aldırma, cilt bakımı derken evlatcağızım sıkıntıdan patlamıştı kuaför köşelerinde. Kuaförden çıkıp Aqua Florya'ya gelince bebek arabasını bagajdan çıkardım, puseti bebek arabasına yerleştirdim. Cengiz'in montunu çıkardım, çocuk kurdeşen dökmesin diye. Sonra kendi kabanımı da çıkarıp bagaja bırakıp alışveriş merkezinin girişine yöneldim.

Telefondan Pelin'i aradım, aynı anda en alt kattaki mağazaları geziyordum.
"Geldin mi abla?"
"Evet bebeğim."
"Tamamdır Tuğba Abla beni aldı, 10 dakika oradayız."
"Peki, biz geziyoruz Cengiz'le."
"Tamamdır!"

Mağazaları gezerken insanlar yanlarındaki insanları dürtüp beni ve Cengiz'i gösteriyorlardı. Bir ara sinirlerim bozuldu artık, bebek arabasının perdesini iyice indirdim, eğilip bakılmadığı sürece Cengiz'in yüzünü görememelerini sağladım.
Hala birbirlerine beni gösteriyorlardı ama en azından oğluma nazar değer endişesinden kurtulmuştum.
Bir bebek mağazasına girip Cengiz'e tonla giysi seçtikten sonra kasaya yöneldim, ödeme yaptığım sırada telefonum çaldı,
"Efendim Pelin?"
"Benim bebeğim."
"Tolga sen miydin? Hiç ekrana bakmamışım." Fişi ve kartımı görevliden alıp teşekkür edip, bebek arabasıyla çıktım mağazadan.
"Ne yapıyorsunuz bakalım?"
"Gün geçtikçe büyüyen küçük Kurt'umuza giysi alıyorum sevgilim. Birazdan sana da bir şeyler bakacağım."
"Benim bolca giysim var, kendine al."
"Sanki benim bolca giysim yok. Kaldı ki zaten kendime de alacağım da, herneyse. Gömleklerini resmen iki kişi kullanıyoruz. Birkaç gömlek almam lazım sana. İstediğin bir şey var mı?"
"Yok yavrum, keyfine bak. Açık saçık bir şey alma."
"Evet ben de seni seviyorum hayatım,öptüm." Deyip telefonu kapattım. Pelin'in sesini duydum.
"Abla!"
Arkamı dönünce bana doğru gelen Tuğba ve Pelin'i gördüm, gülümsedim.

--------------

Gerçekten deli gibi alışveriş yaptıktan sonra Tuğba ile vedalaşmış, Pelin'i de arabaya alıp annemlerin yolunu tutmuştum. Pelin Cengiz'le birlikte arkaya oturmuş, onunla oynuyor, benimle muhabbet ediyordu.
"Ee abla? Hangi filme gideceksiniz?"
"Bilmem ki, o karar verecek."
"Dün gece instagrama attığın fotoğraf resmen olay oldu."
"Biliyorum. Bugün insanların birbirlerine beni nasıl gösterdiklerini görmedin mi?"
"Resmen idol bir çift oldunuz. Herkes sizi konuşuyor, çok normal."
"Haklısın.."

------------

Babam halıya uzanmış, Cengiz Han'ı kollarına almış bir havaya kaldırıyor, bir indiriyor,
"Uçuyoooorrr Cengiz Han uçuyoooooorrrr! Aaaa düştüüüüüü! Dede onu yakaladıııı!" Şeklinde komik konuşmalar yapıyordu. Annem holden bu görüntüyü izleyip kahkahalara boğulurken ben de girişteki boy aynasında makyajımı tazeliyordum.
Kapının çalmasıyla hemen kapıyı açtım, Tolga'yı görünce büyük bir gülümseme yayıldı suratıma. Annemin zoruyla içeri girdi, salona baktı, babamla Cengiz'in oyununu görüp güldü. Babam onu farkedecek durumda bile değildi. Annemle oturup bir kahve içtikten sonra yola koyulduk.

Fly İnn'in sinemasına girdik, biletleri gişeden alıp salona yönlendirdi.
Arka sıradaki çiftli koltuğumuza yerleşince sordum,
"Hangi filme geldik?"
"Yeni çıkan bir korku filmiymiş."
"Yaaa Tolgaa!"
"Mızmızlanma."
"Korkudan uyuyamayacağım tüm gece. Bak seni de uyutmam!"
Kulağıma eğildi,
"O zaman gece boyu başka şeyler yaparız."
Göz devirip devasa kovadaki mısırı elinden aldım, hem yiyor hem de onun ağzına tıkıyordum.
Film iki katlı bir villada geçiyordu. Evde iki çocuklu bir aile yaşıyordu ve bunlara üç harfli şeyler bulaşıyordu. Ay tövbe!
Ben korkudan tir tir titrerken Tolga koltuğa yayılmış, salodaki insanların çığlık attığı şeyleri komik buluyor, kahkahalar atıyordu.
"Nesi komik Allah aşkına?" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Salondakiler. Çok basit şeylerden korkuyorlar. Buna sen de dahilsin."
Göz devirdim.
Bacak bacak üstüne atmış, yüzümü omzuna saklamıştım.
Filmde ana karakter olan anne gardrobunun kapağını kapayınca arkadan içine üç harflilerin kaçtığı küçük çocuğu bir anda çıkınca bir çığlık attım. Tolga gülmekten ölüyordu.
"Yaaa Tolga gülme bak Allah korusun sana da bulaşacaklar..!"
Kulağıma fısıldadı,
"Kızım sen onlara bulaşmazsan onlar da sana bulaşmazlar. İnanma böyle şeylere."
Göz devirip yüzümü yine boyun girintisine sakladım.

Kadın kendi çocuğunu öldürmüştü resmen. Bu sefer Tolga da gülmüyordu. Gözlerim dolmuştu sinirden. Pislik karı! Cinli minli! Evladın o senin!

Üstüne aynı kadın içine üç harfli kaçan kocasını da öldürünce ben zıvanadan çıkmıştım artık.
Tolga'nın kulağına fısıldadım.
"Tolga midem bulanıyor."

Alelacele sinema salonundan çıkıp lavabolara gitmiştik. Ben içimdeki her şeyi dışarı çıkarırken kapıya vuruldu;
"Helin iyi misin?"
"Kadınlar tuvaletinde ne arıyorsun? Çık geliyorum şimdi!"
Adım seslerini duyunca rahatladım.

Birkaç dakika daha geçirdikten sonra elimi yüzümü yıkamak için muslukların başına geçtim.
Ben yüzümü yıkarken benim yaşlarımda iki kız beni inceliyordu. Biri konuştu;
"Siz Helin Kurt'sunuz, değil mi?"
Elimi yüzümü kurulayıp peçeteyi çöpe attım.
"Evet." Dedim kibarca. Çatallı çıkan sesimle ne kadar oluyorsa artık..
"Geçmiş olsun, biz kazayı duyduğumuzda çok üzüldük, gerçekten. Hatta şu kadarını söyleyeyim, ananem oturup sizin için yasin okudu, okutturdu."
Gülümsedim.
"Çok teşekkür ederim, ananenizin ellerinden öpün benim için." Dedim gülümseyerek.
Başıyla onayladı, devam etti,
"Şey.. İyi misiniz? Renginiz çok solgun."
Gülümsedim.
"İyiyim, korku filmi iyi bir fikir değilmiş sadece, o kadar.."
Gülümsedi, çantasından naneli şeker çıkardı, bana uzattı.
"Mide bulantısına iyi gelir."
Teşekkür edip aldım, o wc den çıktıktan bir iki dakika sonra saçımı başımı düzeltip ben de çıktım.
Tolga dışarıdaki puflara oturmuş, bir elinde kabanım ve çantam, sinirle ayağını yere vurarak bekliyordu.
Utana sıkıla yanına gittim, beni görünce hemen ayağa kalktı, yüzümü ellerinin arasına aldı,
"İyi misin?"
"İyiyim.. Şey.. Özür dilerim, tüm geceyi mahvettim.."
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır, saat daha on buçuk. İstediğimiz kadar gezebiliriz."
Gülümsedim.
"Sahile gidelim mi?"
Başıyla onayladı, kabanımı giymeme yardımcı oldu,
"Bir dahaki sefere söz romantik bir şey seçeceğim."
Göz devirdim.
"O zaman da sen kusarsın artık!"
Bir kahkaha attı.
"Bilim kurguda anlaşalım?"
"Bak o olur işte!" Dedim neşeyle.

Avm kapandığı için çoğu ışıklar kapanmıştı. Sadece otoparka giden yolların ışıkları ve asansörler çalışıyordu.
Asansörle otopark katına inip arabaya bindik, Florya Sahili'ne doğru yola koyulduk..

--------------

"Üşüyorsun işte! Yürü Helin bir kafeye falan gidelim."
Dişlerim birbirine çarpıyordu.
"Üşümüyorum! Şu yolu tamamlayalım öyle gideriz."
"Hiç kusura bakma küçük hanım, gidiyoruz."
Zorla, çekiştirile çekiştirile arabaya bindirildim..

--------------
"Ayy Tolga! Burası!"
"Evet, bizim kafe."
İstinye'deki o şahane kafeye gelmiştik. İlk çıktığımız yerdi burası.
Güzel bir masaya oturup konuşmaya başladık. Bir elimi masanın üstünden tutuyordu. Öteki elimle terastaki bir masayı gösterdim.
"Tam şu masada oturmuştuk."
"Ne zaman?"
"İlk çıktığımız zaman tabii ki!" Dedim hatırlamamış olmasına şaşırarak.
Gülümsedi.
"Hatırladım, ne gıcık ne mızmız bir kızdın be!"
Göz devirdim.
Tam arkasındaki masayı gösterdim.
"Şurada da oturmuştuk."
"Öyle mi?"
Başımla onayladım, devam ettim;
"O zamanlar hayal edebilir miydin?"
"Neyi?"
"Benimle bir sürü ülke gezeceğini, evlenme teklifi edeceğini, nişanımızı, kınamı, düğünümüzü.. Bir çocuğumuz olacağını.."
Tuttuğu elimi hafifçe kaldırıp öptü, iki eliyle kavradı bu sefer. Zaten küçük olan elim onun büyük ellerinin arasında yok oluyordu resmen..
"Aslına bakarsan çoğunu hayal ediyordum. Ama imkansız geliyordu. Tam anlamıyla hayaldi yani. Ama hep böyle planlarım vardı. Okulun girişinde ilk konuştuğumuz gün karar vermiştim zaten. Seni kendime aşık edecektim, seninle evlenecektim.. Sadece bana ait olmanı istiyordum.."
Gülümsedim.
"Bana aşık olduğuna cidden kucağına düştüğümde mi karar verdin yani?!"
Gözlerini kıstı,
"Ciddi manada etkileyiciydin Helin. Seni tutunca gözlerini gözlerime dikip o kör olası kirpiklerini tam beş kez kırptın. O saatten sonra yapacak çok bir şey yoktu benim için."
Kıkırdadım.
"Sevgili rolü yapma olayı nereden aklına geldi?"
"Bilmem, gelip seninle konuşmayı gururuma yediremiyordum açıkçası. O hırdo amfide yanına oturunca kendimi tutamayıp yapıştım ensesine. Sonra baktım tüm okul bizi sevgili sanıyor, dedim ben bu kızı böyle kafalarım.. Sonrasını biliyorsun."
O çapkın gülüşünü yerleştirdi suratına, bir elini saçlarının arasından geçirdi.
Gözlerimi kıstım,
"Muhteşem cazibeni rica etsem sadece evimizde sergiler misin? Etrafta tonla kız var."
Bu sefer o ölünesi gülüş daha da yayıldı suratına.
"Ben somurtunca bahsettiğin o müthiş cazibe gidiyor Helin, peki seninle ne yapacağım ben? Sen somurtunca, şaşırınca, gülünce, ağlayınca.. Ne bileyim.. Her halinle güzelsin be. Nasıl bir belasın sen?"
"Bana kısa yoldan 'Allah'ın belası' demişsin gibime geldi şuan."
Dehşetle açtı gözlerini.
"Ne bu alınganlık? İltifat etmeye çalışıyordum lan."
Kahkaha attım.
"Dalga geçiyorum sadece."

--------------

Eve geçmeden önce arabayla öyle geziyorduk etrafı.
"Sence sağa mı döneyim sola mı?"
"Bu sefer düz git bence."
"İyi bakalım."
Resmen böyle böyle karar vererek geziyorduk.
Baya uzaklaştığımızı ve saatin geç olmaya başladığını farkedince Florya'ya doğru gitmeye başladık yine.

--------------

Cengiz'i annemlerden almış, eve gelmiştik. Arabayı otoparka parkedip arabadan aynı anda indik. Arka koltuk kapısını açıp orta koltukta pusetinde uyuyan. Cengiz'e yöneldim. Tam bu sırada Tolga da öteki kapıyı açmış, aynı şeyi yapıyordu.
Yaptığımızı farkedince gülümsedik birbirimize. Bakışlarımı Cengiz Han'a çevirdim.
Uykusunda gülümsüyordu. Babasından aldığı o aşık olduğum gamzelerini ortaya seriyordu masum gülüşü.
Dadıya göre uykusunda gülümseyen bebekler melekleri görürlermiş.
Bu fikirle gülümsemem daha da genişledi, Cengiz'in büyüsünden, Tolga'nın bizi izlediğinin farkında bile değildim.
"Helin.." Deyince kendime geldim, gülümsememi bozmadan gözlerine baktım,
"Efendim?"
"Aklın yolu bir, gel şundan bir tane daha yapalım!"

Продолжить чтение

Вам также понравится

Yangın Külü/ Berdel✔️ hayalitopya

Любовные романы

1.6M 49.4K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
ATEŞ 4_tug_ra

Любовные романы

3.9M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...
Haz 🍀

Любовные романы

368K 5.6K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
Öğretmenim +18 Sare

Любовные романы

585K 11.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...