BAŞSAVCI || Yarı Texting

Por rubbysko

497K 27K 5.9K

Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız... Más

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm- 10 Bin Özel
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm

FİNAL

2.6K 259 193
Por rubbysko

3 Yıl Sonra...

Elimdeki tepsi yüzünden kapıyı çalamadığımda gözlerim etrafta bana yardımcı olabilecek birini aradı. Koridorun başında buraya doğru gelen Eda'yı gördüğümde o da beni fark etmişti. Bir şey dememe gerek kalmadan durumu anlayıp adımlarını hızlandırdı ve yanıma geldi.

"Geldim, geldim." Kapıyı bir kere tıklattığında içeriden duyulan gel komutu ile kapıyı da benim yerime açmıştı.

"Çok sağ ol Eda."

"Ne demek, kolay gelsin." Aralık kapıdan dikkatlice ofise girip ardından ayağımın tersi ile kapıyı kapatmıştım. Akgün, koltuğunda oturup birkaç dosya ile ilgilendiğinden benim geldiğimi fark edememişti. Bu yüzden hafifçe boğazımı temizleyerek dikkatini çektim.

Bakışlarını önündeki dosyadan çekip bana baktığında sevimlice gülümseyip yanına adımladım.

"Sana kahve getirdim."

"Teşekkür ederim bir tanem." Bunu derken sandalyesini biraz geriye itip daha rahat bir pozisyon almıştı.

Tepsinin içindeki su bardağı ve kahve fincanını masaya koyduktan sonra tepsiyi de bir kenara koymuştum. Kenarlardan destek alarak masanın kenarına yerleşmiştim ben de. Bugünkü işlerim tamamen bittiği için burada olmamda sorum yoktu.

"Canım çok sıkıldı odada, ben de senin yanına geleyim dedim."

"İyi yapmışsın. Bitti mi işlerin."

"Evet, yarınki programı da hazırladım."

Bir yandan benimle sohbet ederken diğer yandan da kahvesini yudumluyordu.

"Ne varmış yarınki programda." Birkaç saniye kafmdakileri toparlamak için kendime zaman tanıyıp saymaya başladım.

"Önce bir sorguya katılacksın, sonrasında şu Alptekin Yılmaz cinayetinin gerçekleştiği olay mahalline incelemeye gideceksin bir de Kandemir Bey ile bir yemeğin olacak sonrasında tüm gün ofiste olacaksın. Kumsal Hanım ve Timuçin Bey gelecek öğleden sonra da."

Dikkatle sözümü kesmeden beni dinledikten sonra bir yorum yapma gereği duymadan kafasını sallayarak beni onayladı. Böylece konu kapanmış oldu. Ama birkaç dakika sonra tekrar konuştuğumuzda Kandemir Bey ile olacak yemeği daha sonraya ertelemiştik yetişemeyeceğini düşündüğümüz için.

Akgün'ün genel olarak zaten çok rahat bir iş hayatı yoktu ama bazen planlar üst üste gelebilecek kadar yoğunluk oluyordu. Tabii ki ben de onun asistanı olarak yoğunluğunu ayarlamaya çalışırken zorlanıyordum.

Ama yine de Akgün ile çalışmak zor olduğu kadar eğlenceli olduğu için bu durumdan şikayetçi olduğum söylenemezdi. Hâlâ iyi ki onun yanında işe girmişim diyordum.

Aslında planlarım arasında onun asistanı olmak gibi bir şey yoktu fakat olaylar biraz spontane biraz da acele gerçekleşmişti. Evlendikten sonra yarım bıraktığım okulu Akgün'ün de desteğiyle tamamlamıştım ve iş ararken aklımıza bu fikir gelmişti.

İlk başta hem evde hem iş yerinde beni görmenin onu bunaltacağını düşünüp reddetmiştim ama bu düşüncemi ona söylediğimde bunun saçmalıktan ibaret olduğunu belirtip biraz da böyle düşündüğüm için kızmıştı.

Sonunda işte buradaydım. Önceleri buradaki çalışanlarla konuşmak ve kaynaşmak konusunda çekincelerim olsa da sonrasında bir sürü arkadaş edinmiştim. Hepsi de tatlı ve samimi insanlardı ama sanırım en yakın olduğum kişi Eda'ydı. İşe alışmamda ve insanlarla tanışmamda bana çok fazla yardımı dokunmuştu. Onu seviyordum.

"Alçin?" Akgün'ün sesiyle daldığım düşüncelerden ayrılarak yüzüne baktım.

"Bir şey mi dedin?"

"İşin bittiyse çıkalım mı diyorum."

"Olur çıkalım."

O toparlanırken ben de odama girip eşyalarımı almıştım ve koridorda çıkış kapısının önünde buluşup dışarı çıkmıştık. Güneşin altında kaldığı için fazlasıyla sıcak bir ortam yaratan arabaya geçtiğmizde vakit kaybetmeden klimayı açmıştım. Ağustos bana pek iyi gelmiyordu sanırım, fazla sıcak beni boğuyordu.

Yola çıktıktan sonra evin yakınlarındayken torpidoda duran Akgün'ün telefonu çaldığında elime alıp arayanın kim olduğuna baktım.

"Semiha abla arıyor." Akgün açmamı işaret ettiğinde aramayı yanıtladım.

"Akgün ne yapıyorsun canım?"

"Abla Alçin ben, Akgün araba kullanıyor şu an."

"Anladım kuzum, ben bir şey isteyecektim sizden."

"Buyur abla."

"Bizim Tolga ile bir iki saatlik işimiz var, eğer müsaitseniz Melike siz de durabilir mi?"

"Olur olur, özledim zaten Melike'yi. Biz şimdi eve geçiyoruz alalım mı onu da?"

"Eğer zahmet olmayacaksa çok iyi olur aslında."

"Tamam o zaman ben yaklaşınca ararım seni."

"Sağ ol canım, görüşürüz."

Telefonu aynı yerine koyduktan sonra Akgün'e dönüp durumu anlatmıştım. O da bu durumdan memnun olduğunu belirtip gülmüş ve ablasının evine doğru sürmeye başlamıştı arabayı.

Melike ailemizin küçük prensesi olduğu için sürekli görmek istiyorduk onu tabii ama sürekli mümkün olmuyordu normal olarak.

Evin önüne geldiğimizde Semiha ablaya haber vermiştim ve beş altı dakika içinde Tolga abinin elinden tutarak aşağı inen Melike'yi görmüştük. Beraber selam vermek için arabadan indiğimizde Tolga abiler de yanımıza gelmişti.

Akgün ile kafa tokuşturduktan sonra bana da hafifçe sarılmıştı.

"Nasıl gidiyor?"

"İyi abi siz ne yapıyorsunuz?"

"Adalet sarayından dönüyorduk."

Tolga abi ile Akgün ayaküstü sohbete girdiğinde ben de yanıma adımlayan Melike'yi kendime çekip sarılmıştım.

"Nasılsın prenses?"

"İyiyim yenge, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Dayınla seni çok özledik."

"Ben de sizi çok özledim."

Yanımıza gelen Akgün ile beraber Tolga abiye veda edip arabaya geçmiştik. Eve gidene kadar yolda bir sürü konu açılmış olsa da biri kafama takılmıştı.

Önümüzdeki ayın sonunda Melike'nin on birinci yaş günü vardı. Bendeki karasızlıkla hediye bakmaya şimdiden başlasam iyi olacaktı sanırım.

Yaklaşık yirmi dakika içinde eve geldiğimizde önce Makbule'nin maması ve suyunu değiştirmiş sonrasında da oturma odasında birlikte oyun oynayan Akgün ile Melike'nin yanına geçmiştim.

"Ne yemek istersiniz?" Akgün önlerinde duran yapbozdam bakışlarını çekip bana dönmüştü, sonrasında kararı verecek olanın Melike olmasını istediği için tekrar ona bakmıştı.

"Senin hamburgerlerin çok güzel oluyor yenge, ondan yapar mısın?"

Çekinerek sorduğu soruya tebessüm ederek cevap verdim.

"Tabii ki yaparım."

Başka bir şey demedikleri için mutfağa döndüğümde dolaptan malzemeleri çıkarıyordum. Hamburger ekmeği olmadığını fark ettiğimde sıkıntılı bir soluk bıraktım. O sırada Akgün mutfağa girmiş ve aramızda mesafe kalmayacak şekilde yanıma adımlamıştı. İki elini de belimde hissettiğimde vücudumu tamamen ona döndürdüm ve ellerimi omuzlarına yerleştirdim.

"Bir sorun mu var?" Başını iki yana salladı sorum üzerine.

"Eğer yorgun hissediyorsan sipariş verebiliriz güzelim, sen de dinlenirsin biraz."

"Yorgun değilim ki."

"Peki o zaman, yardım etmemi ister misin sana?"

"Aslında markete gidip hamburger ekmeği alabilirsin."

"Tamamdır o zaman, çıkarım beş dakikaya."

Konuşmamız bittikten sonra dudaklarım minik bir öpücük kondurup mutfaktan ayrılmıştı. Ben de en son kaldığım yerden malzemeleri çıkarmaya devam etmiştim.

İçeriden gelen kapı kapanma sesine bakılırsa Akgün çıkmıştı.

Birkaç dakika sonra köfte harcını hazırlarken eklediğim baharatın ağır kokusu burnuma geldiğinde midem ağzıma gelmişti. Hızlıca elimdeki kaşığı bırakarak banyoya koştuğumda acele hareketlerim yüzünden koridordaki sehpaya çarpıp gürültü çıkmasına neden olmuştum ama o an bunu umursayacak hâlde değildim.

Banyoya girdiğimde kapıyı kapatamadan klozetin önünde eğilerek midemde ne varsa boşaltmıştım. Koşarken sehpaya çarptığım bacağım ayağa kalkarken kendini belli ediyordu. Sanırım moraracaktı. Titreyen ellerimle sifonu çektikten sonra kendime gelebilmek için birkaç defa yüzüme su çarpmıştım.

Yüzümdeki ıslaklığı giderip banyodan çıktığımda kenarda uslu uslu beni bekleyen Melike'yi gördüğümde şaşırmadan edememiştim. Sanırım sesimi duymuş ve korkmuştu. Boğazımdaki acı hissi giderebilmek için bir iki defa yutkunup konuştum.

"Bir şey mi oldu kuzum?"

"Sesini duydum yenge, hasta mısın?"

"Birazcık üşütmüşüm sanırım ama şimdi iyiyim." Dediğimi anladığını belirtir şekilde usulca kafa salladığında beraber oradan ayrılmıştık. O oturma odasına geçip yapboz yapmaya devam ederken ben de mutfağa geçmiştim.

Yaklaşık bir haftadır çok sık olmasa da ara sıra mide bulantılarım oluyordu. Genel olarak ağır kokulara bir hassasiyetim vardı.

Balkon kapısını açıp içerideki kokunun dağılmasını sağlarken hâlâ düşünüyordum. Aklıma bazı fikirler geliyordu ister istemez.

Olabilir miydi?

Bunu düşünmek için daha çok erkendi. Yalnızca midemi üşütmüş olma ihtimalim çok daha yüksekti. Bu yüzden kafamı bu konudan tamamen uzaklaştırıp köfteleri yapmaya devam ettim. Beş dakika kadar sonra Akgün gelmişti zaten.

Her ne kadar gerek olmadığını söylesem de bana yardım edip yemek masasını hazırlamıştı. Onlar Melike ile beraber ellerini yıkarken ben de mutfaktan son olarak sürahiyi getirip yerime oturmuştum. Onlar da geldiğinde sohbet eşliğinde yemeye başlamıştık.

Ve şimdi de Melike gidiyordu.

Semiha abla beni arayıp işlerinin erken bittiğini ve Melike'yi almaya geldiğini söylediğinde Akgün bana izin vermeden yeğenini de alıp aşağı inmişti. Ben de şimdi Makbule'nin kafasını severek evde onu bekliyordum. Çok geçmeden anahtar sesi gelmişti. Akgün oturma odasına girip çaprazımda kalan tekli koltuğa oturduğunda yüz ifadesinden bir şey söyleyeceğini anlamıştım.

"Melike bugün kustuğunu söyledi, hasta mısın?"

"Bilmiyorum, sanırım biraz midemi üşüttüm."

"Ben evde yokken daha önce oldu mu böyle bir şey?"

"Çok değil ama bir iki kere daha oldu." Kaşları çatıldı söylediklerim ile birlikte. Sanırım ona daha önce haber vermediği için biraz sinirlenmişti ama bozuntuya vermeden devam etti.

"Hastaneye gidelim mi yavrum?" Normalde büyütülecek bir şey olmadığını ve gereksiz olduğunu söylerdim ama aklıma bir kere o fikir düşmüştü. Eğer bir kontrole gitmezsem ben de meraktan yerimde duramayacaktım. O yüzden Akgün'ü onayladım.

"Yarın gitsem iyi olabilir aslında." Kaşları havalandı öyle mi dercesine.

"Tek başına mı gideceksin, bensiz?"

"Evet yarın ofiste bir sürü yapman gereken şey var, boşu boşuna iptal etmeyelim."

"Bir şey olmaz, ben de geleceğim."

"Ya Akgün gerek yok diyorum."

Bu kadar ısrar etmemin sebebi sadece yarınki programı değilde, aslına bakarsak eğer tahmin ettiğim gibi bir durum varsa ilk başta kendim öğrenip ona sürpriz yapmak istiyordum.

"Ben de hayır diyorum bir tanem, bensiz gidemezsin."

"Öyle mi?"

***

Tabii ki Akgün'ü bir şekilde ikna edip hastaneye tek başıma gitmiştim.

Aslında tam olarak tek başıma sayılmazdım. Yanımda, dibimden beş dakika bile ayrılmayan Akgün'ün sağ kolu Fatih vardı. Onu ancak böyle iken edebilmiştim.

Ve şimdi de beraber hastaneden çıkıp arabaya gidiyorduk.

Ama asıl önemli olan bu değildi, asıl önemli olan şu an elimde sıkı sıkı tuttuğum ultrason görüntüleriydi.

Tahminlerim beni yanıltmamıştı. İçimde Akgün ve benden olan, yaklaşık beş haftalık minicik bir parça vardı. Bunu Akgün'e söylemek için sabırsızlanıyordum, hatta elim sürekli olarak telefonuma gidip duruyordu ama kendimi tutuyordum.

Söylememesi için Fatih'e onca dil döktükten sonra sürpriz yapmak için bir bebek mağazasına gitmeye karar vermiştim. Klişe olsa da tatlı bir sürpriz olacaktı.

Fatih ile beraber yolda gördüğümüz rastgele bir bebek mağazasına girdiğimizde gözlerim yenidoğan reyonunu buldu ve hızlı adımlarla oraya gittim. Minicik kıyafetler vardı ve içimden hepsini almak geliyordu ama şu an erkendi. Sadece bi çift beyaz örgü patik alıp hediye paketi yaptırdım ve oyalanmadan eve gitmek üzere yola çıktık.

Eve geldiğimizde Fatih beni bıraktıktan sonra Akgün'ün yanına geçeceği için arabadan tek inecektim. Kapıyı araladığımda dışarı adım atacakken dikiz aynasından bana bakan Fatih'in sesini duymuştum.

"Hayırlı olsun yenge, çok tebrik ederim." Ona sıcacık bir tebessümle gülümseyip teşekkür ettikten sonra arabadan inip eve girmiştim.

Oturma odasına geçip kendimi koltuğa attığımda elim ister istemez sürekli karnımı buluyordu. Çok garip ve farklı bir histi. Tam olarak dile getirdiğimiz bir mevzu bile sayılmazdı ve heyecanlı hissediyordum.

Akgün sevinecekti. Biliyordum.

Akşam olduğunda Akgün arayıp beş dakikaya evde olduğunu söylediğinde yatak odasında bıraktığım küçük hediye kutusunun kapağını açıp patiklerin üzerine ultrason fotoğrafını yerleştirdim ve kapattım.

Evde yükselen zil sesini duyduğumda kutuyu komodinin üzerine bırakıp kapıyı açmaya gitmiştim.

Uzun boyuyla, gülümseyen bir yüzle bana bakan Kocamı görmek şu an fazlasıyla iyi gelmişti. Sanki içim içime sığmıyordu. Heyecandan düşüp bayılacak gibi hissediyordum.

Bu halimi anlamasından korkup onu içeri aldım ve sıkıca sarıldım içeriye geçmeden.

"Hoş geldin canım." Saçlarımı öpüp kısım bir sesle cevap verdi.

"Hoş buldum bebeğim. Ne dedi doktor?" Merakı bende gülme isteği uyandırsa da bu isteği engelleyip konuştum.

"İçeri geçelim konuşuruz."

Oturma odasına doğru ilerlediğimizde söylediğim şey kaşlarını çatmsına sebep olmuştu. Büyük ihtimalle daha olumlu bir cevap bekliyordu.

"Fatih bir şey olmadığını söyledi. İyisin değil mi?"

Koltuğa oturduğunda ben onun yanında ayakta bekliyordum.

"İyiyim. Ayrıca sana bir şey vermem gerekiyor."

Sanırım iyice kafasını karıştırmıştım.

"Ne vereceksin?" Sorusunu yanıtsız bırakarak çıktığımda hızlıca yatak odasında beni bekleyen kutuyu alıp geri yanına dönmüştüm. Arkamda sakladığım kutuyla Akgün'ün önünde durduğumda heyecandan ellerim titriyordu. Boynuna sarılıp ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Bu yüzden daha fazla bekletmeden kutuyu ellerinin arasına bıraktım.

Akgün çoktan ayağa kalkıp karşıma dikildiğinde merakla bir kutuya bir bana bakıyordu.

"Bu ne?" Kafasının içinde neler dönüyordu bilmiyordum ama sesi fazlasıyla duygu dolu çıkmıştı.

Yüzümdeki engelleyemediğim gülümseme ile kutuyu işaret ettim.

"Baksana."

Sessiz kalarak elini kutunun kapağına atıp açtı. Kapağı gelişigüzel şekilde koltuğa fırlatıp arkası çevrili ultrason kağıdını eline alıp önüne çevirdi.

Gözümün önünde anbean değişen yüz ifadesi ile birkaç saniye boyunca fotoğrafa baktı ve kutunun içinde duran patikleri de eline aldı. Bakışlarını bana çevirdiğinde gördüğüm parlaklık ile gözlerinin dolduğunu fark ettim.

Ben de farklı sayılmazdım.

Gözleri yüzümden ayrılıp birkaç saniyeliğine karnıma düşmüş ardından tekrar bana dönmüştü.

"Gerçek mi bu?"

Titrememesi için dişlerimi alt dudağıma geçirip kafamı salladım onu onaylayarak.

Aynı anda yanağına düşen bir damla yaş eşliğinde bana doğru bir adım atarak aramızdaki kısacık mesafeyi kapattı ve belimden tutarak beni kendine çekti. Başım anında göğsünde yer bulurken o da kafasını boynuma yaşamıştı.

"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." Boynuma bir öpücük kondurdu ve ağladığı için kısılan sesi ile cümlesine devam etti.

"Bana bu duyguyu yaşattığın için çok teşekkür ederim Alçin. Seni çok seviyorum, her şeyden çok."

Kollarımı sıkı sıkı sırtına sardığımda dayanamayıp ben de ağlamaya başlamıştım.

"Ben de seni çok seviyorum."

Benden ayrıldığında ne olduğunu soramadan önümde diz çökmüş ve tişörtümü yukarı sıyırıp karnıma bir öpücük kondurmuştu.

Sanırım bu görüntüye oturup saatlerce ağlayabilirdim.

Doğrulma gereği duymadan karnıma bir öpücük daha kondurup konuşmuştu.

"Siz benim her şeyimsiniz. İkinizi de çok seviyorum."

Ardından odanın kapısından büyük ihtimalle yeni uyanmış Makbule'nin miyavlaması duyulmuştu. İkimizin de bakışları oraya döndüğünde Makbule her zamanki tembel hareketleri ile yanımıza gelip bacaklarıma sürtünmüş ve ayaklarımın dibine kıvrılmıştı.

Akgün onun bu hallerine gülüp tekrar bana bakmıştı. Ardından bir düzeltme ihtiyacı ile tekrar konuştu.

"Üçünüzü de çok seviyorum."

Hikayemiz yaralı bir kedicikten başlayıp minik bir aileye uzanıyordu. Önümüzdeki hayatta bizi bekleyen çok fazla şey vardı. Ama hepsinden önemlisi Akgün; varlığından yalnızca birkaç saattir haberdar olduğum bebeğimin, biricik kedimiz Makbule'nin ve benim her zaman yanımda olacaktı. Biz hep beraber mutluluğa doyamayan bir aile olacaktık...

SON


BÖLÜM-KİTAP SONU

Merhaba bebeklerim, küçük bir gecikmenin ardından ben geldim. Şu an fazlasıyla duygusalım, konuşulacak çok fazla şey var ve kısa kesmem gerekli.

Sadece bu kitabı öylesine yayınlarken asla buralara gelebileceğimi düşünmemiştim ve şu an olduğum konum sizlerin sayesinde. Hepinizi çok seviyorum, destekleriniz için minnettarım.

Teker teker bahsetmek istediğim bir sürü okurum olsa da maalesef bu imkansız. Sadece birkaçını etiketleyerek teşekkür etmek istiyorum.

eeyaniii3 Starnorths koyuzgucluyuz rruveydaby mafyakocaariyorum yayaballisut hsnekrt zynepnida Mariposass24 lemansizicokseviyo Mira31308210 Lala94457 asko__nolmuski Leylo48 benedictinkarisiyim Gwc_e7 azizee02 aoineko06 adanseyhanli ...

Burada neden benim ismim yok diyorsanız büyük ihtimalle benim gözümden kaçmıştır, lütfen kusuruma bakmayın. Ama eğer benim ismim ne alaka diyorsanız emin olun haberiniz olmasa da bir dokunuşunuz vardır.

Hepinizi binlerce kez teşekkür ederim, hepinizi çok seviyorum. Ben her zaman buralarda olacağım. Ama bu bir veda değil.

Alçin, Akgün ve en çok da Makbule size minnettar. 💜

Bugün bölümleri hazırda bekleyen çerezlik bir texting yayınlayacağım, konusu biraz karışık olsa da kısaca sanal aşk diyebiliriz. Sizden ricam bir göz atmanız, şimdiden çok teşekkür ederim.

Bir sonraki bölümde diyemesem de görüşmek üzere fındıklı çikolatalarım.🍫

Bitiş tarihi: 12.04.2024

Seguir leyendo

También te gustarán

78.9K 4.7K 30
"Her insan kendi kaderini yazar kim bilirdi ki aynı kaderi yaşayacaklarını"
960K 37.6K 45
Hayatına heyecan katmak için kendinden yaşça büyük bir mahkuma mektup gönderen genç kız... Her şey böyle başlıyor ve olanlar oluyor. ÖpüldünüzZzZz<3
4.2M 93.5K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
275K 16.5K 20
"Abi mi?" "Abi-ler." 16 yıl sonra tüm hayatınızın yalan olduğunu en yakın hissettiğiniz insanın aslında bir yabancı olduğunu öğrenseydiniz napardınız?