-ACEMİ MÜSLÜMAN-

By Rulisinzruli_

1.1M 105K 53.4K

~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ ... More

TANITIM
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
[Esra-Yunus]
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42. Bölüm

33. Bölüm

15.2K 1.5K 842
By Rulisinzruli_

Merhaba ❤️‍🩹

Hayırlı bayramlar 🌸🌸

Nasılsınız?

Oy ve yorum yapmayı rica ediyorum unutmayınız.

Bu bölümü her zaman yanımda olan,yıkılmama izin vermeyen, omzunda defalarca ağlamama rağmen sıkılmadan beni tesseli eden, arkadaştan öte kız kardeşim olan Mahperi-me ' ye ithaf ediyorum. Her şeye, herkese rağmen iyi ki varsın güzelim ❤️‍🩹🫶

İyi okumalar ❤️‍🩹

Ruhu besleyen sevgidir. Doyuran ise ailedir. Sevgiye aç kalmış bir kimse sevmeyi bilmez. Sevgiye doyurulmayan bir kimse ise asla kendi değerinin farkında olmaz. Daima hiç bir şeyi hak etmediğini düşünür ve kendine son derece haksızlık yapar. Zaman zaman ne kadar üzülsede kabullenilme arzusu için üzüntülerini,kırgınlıklarını geri plana atmak zorunda kalır ve hiç kimse tarafından sevilmeyeceğini düşünür.

Ruhum bir zamanlar sevgiye açtı. Şimdi ise tek başına ruhumu sevgiyle donatan bir adam vardı.

Varlığı ile güvende hissettiğim,o olmazsa eksik hissedeceğim biriydi. Yaralarımı sardı. Kanamalarına izin vermedi. Her zaman ne yaparsam mutlu edebilirim diye düşündü. Halbuki bilmiyordu, hayatımda olması beni yeterince mutlu ediyordu zaten.

Acılarıma ortak olup hepsine benden almak ister gibi sevmişti. Ancak bazı acılar ruhta daima ilk günkü gibi kalır. Hep sızlar,hep kanar.

Her acının büyüklüğü vardı. Ama bana göre en büyük acı kendi kendimize çektirdiğimiz acıydı. Başkası olsa bir yerden sonra vicdan meselesi yapar acı çektirmeyi bırakırdı. Ancak kendi kendimize çektirdiğimiz acıda çok acımasız oluyorduk.

Ali,kendime merhamet etmeyi öğretmiş,kendimi incitmemem için çabalamıştı.

Şimdi ise sonsuz birliktelik için bir adım atacaktık. Araba evin önünde dakikalardır park halinde duruyordu. Eniştemin ve Yunus'un arabası buradaydı. Demek oluyordu ki,gelmişlerdi.

Terleyen avuçlarımı kotuma sildim. Dudağımı ısırıp yan gözle Ali'ye baktım. Benim "Gidelim." Dememi bekliyordu. Ancak ben stresten ölecek gibiydim.

"Sence ne tepki verirler?" Diye sordum içimdeki anlam veremediğim duygularla.

Bakışları zaten bende olduğu için sakince dinledi. "İkimizde yetişkin insanlarız. Kalkıp da evlenemezsiniz diyecek halleri yok. Bizimkiler onaylayacaklardır. Yanlış bir şey yapmadan dini nikahı kıymış olacağız.Bunu göz önünde bulunduracakları için onaylamamaları gibi bir durum söz konusu değil bence." Dediğinde içime su serpmiş kadar olmuştu.

"Bizimkilerde karşı gelmez ama ne bileyim ya...ne düşüneceklerini çok merak ediyorum" dediğimde tek kaşı çatıldı.

İfadesi birden değişirken yutkundum. "Ne zaman bırakacaksın?" Dediğinde sesindeki siniri varla yok arası olmasına rağmen hissetim.

Bakışlarım kısıldı. "Neyi?"

"İnsanların düşüncelerini önemseyi... Ne zaman bırakacaksın?"

Yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Sokakta akşam olmasından dolayı kimse yoktu. Bir arabanın altından çıkan kedi koşarak bir bahçenin duvarına tırmandı.

Tekrardan ona döndüğümde dudaklarını ıslatıyor nereden başlayacağını bilemiyormuş gibi bakıyordu. Sonra bir an önce söyleyeyim der gibi hızla dökülmeye başladı kelimeler ağzından.

"Şimdiye kadar böyle düşündünde ne oldu, ne değişti? Onlar ne yaşadığını ne hissettiğini bilmiyor,anlamıyorlar. Peki sen neden hâlâ onların ne düşündüklerini önemsiyorsun? Yanlış anlama genel olarak konuşuyorum. Olan hep sana oluyor. Olmasını da geçtim hep yara kalıyor. Tanımadığın insanların dahi seni üzecek olma ihtimalleri sinirlerimi bozuyor. Böyle olmanı istemiyorum. Kendi değerinin farkında değilsin ve bu durum benim canımı sıkıyor." Dediğinde parmaklarını direksiyonun üzerinde ritmik bir şekilde vuruyordu.

"Küçüklüğümden bu yana elalem ne der diyen bir ailede büyüdüm. Bir şey yapmadan önce babamın onayını almam gerekirdi hep. En basit şey için bile izin almam gerekirdi. O, izinlerimi elaleme göre seçti hep. Hiç bir zaman benim mutluluğumu önemsemedi. Her zaman elaleme göre yaşattı beni." Histerik bir şekilde gülüp önüme düşen saçımı geriye attım.

"Küçükken gitar kursuna gidiyordum. Mahalledekiler gitarımı görünce hakkımda konuşmaya başlamışlardı. Mehmet'in kızı şarkıcı olacakmış(!) Şarkıcı olmak istemiyordum! Sadece hobimdi. Ama elalem işte... babam bu söylentileri duyunca gitarımı odamın balkonundan aşağıya attı. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissetmiştim. Saatlerce ağladım,gözlerim ağlamaktan şişmişti ama babam mutluydu. Çünkü artık mahalledekiler sırtımda gitar görüp hakkımda konuşmayacaklardı. Beni suçlama çünkü babamın -elalem- derdi benimde içime işlemişti. Beni mutlu eden şeyleri sırf elalem laf eder diye  yapmayı bıraktım. Dışarıdan bakılınca kimsenin lafını umursamayan,dik başlı bir kız olarak görünebilirim ama maalesef öyle değil." Patlama yaşamıştım. Bütün dediklerimi beynine kazarmış gibi dinleyen Ali gülümsedi.

Gülümseyişinde "Seni anlıyorum." Manası vardı. Bunu hissetim,hissettirdi.

"Gitarımı sana hediye edebilirim." Dediğinde şok içerisinde ona baktım.

Gitarı olduğunu bilmiyordum. Beni şaşırtan şey gitarı olduğunu öğrenmiş olmam değil bana vermek istiyor oluşuydu.

"Babamın vefatından sonra bıraktım çalmayı. Anneme kaldırmasını söylemiştim. Sana hediye edebilirim." Dediğinde oldukça ciddiydi. Gözlerime de kabul etmemi ister gibi bakıyordu.

Zor bela bulduğum sesimle "Ama o senin. Sana ait olan bir şeyi bana veremezsin ki...Hem senin için kıymetlidir. " diyebildim.

"Benim olan her şey senin. Tıpkı kalbim gibi."

Sözleri içimi titrettiği sırada gülmemi engeleyemedim. Gülüşümü izlerken rahat bir nefes aldı. "Ha şöyle ya.. Hep gül. Gül çünkü gülünce çok güzel bir kadın oluyorsun."

Gülüşüm yüzümde asılı kaldı. Bakışlarımı kaçırırken konuştum. "Aynı şeyi bende senin için düşünüyorum. Gülünce çok güzel bir adam oluyorsun. Ve ben bununla nasıl başa çıkılır bilmiyorum."

Bakışları yüzümde dolandı. Yutkunduğu sırada bakışlarını kaçırdı. Ağzım açık kalırken bu hareketi içimde bir şeylerin akmasına sebep oldu. Bakışlarını kaçırmıştı. O kadar tatlı ve masum duruyorduki sarılmamak için kendimi ve nefsimi zor tuttum.

Ona sarılmak nasıl bir duyguydu merak ediyordum. Onu öpmek,ona sokulmak... Bir gün ona sarılırsam kabimin heyecandan duracağını düşünüyordum. Öpmeyi ise hiç düşünmedim. Düşünürsem mahvolurdum. O yüzden hayallerim sarılmanın ötesinde olmadı hiç.

"İnelim mi?" Diye sorduğunda başımı salladım. Birlikte arabadan inip eve çıktığımızda kapıyı Ali çalmıştı. Bir dakikanın sonunda kapı Esra tarafından açıldı.

Bizi gördüğünde parlayan gözleri ile adeta bağırırcasına konuştu. "İşte yılın mükemmel çiftide geldi!"

Ali düz bir ifadeyle Esra'ya bakarken, Esra abisine öpücük attı. "Ne bu suratsızlık ? Ayrılmaya mı karar verdiniz yoksa?" Derken şakacı tavrını takmış ve şaka yaptığını belli etmiş olsada Ali'nin gazabından kurtulamadı.

"Hatırlat herkes gittikten sonra 100 kere tövbe çektireceğim. Yok ayrılma falan! Aksine hayırlı bir iş için topladık herkesi." Deyip yanından geçerken Esra öylece abisinin arkasından bakakalmıştı.

"Evleniyor musunuz? Benim niye haberim yok !" Diye yükseldiğinden bende yanından hızlı adımlarla geçtim. Kaçtım*

Salona girdiğimde bütün ailenin burada olduğunu gördüm. Herkese tek tek selam verip Ali'nin yanına oturdum. Kucağında Kamer ile oynayan Ali ne kadar belli etmemeye çalışsada üzerindeki gerginliği fark ediyordum.

"Nasılsınız,iyi misiniz?" Faslından sonra herkes tekrardan konuştukları konuya döndü. Ben kendi stresimle cebelleştiğim için ne konuştuklarına odaklanamadım. Esra salon gere geldiğinde ikimizede kötü kötü bakıyordu. Bakışlarımı kaçırdım ve yan tarafımda oturan adama döndüm.

"Amcam? Sen öpmüyor musun artık beni ha?"

Kamer'e sorduğu soru kahkaha ile cevaplandı.

"Yoksa yerimi şerefsiz dayınla mı doldurdun? Keserim onu! Cibilliyetsizin teki zaten." Diye homurdanarak Kamer'i öptü.

Bu haline kıkırdadığım sırada ikisininde bakışları bana döndü. Ali keyifle sırıtırken
"Teyzenin hoşuna gitti galiba." Dedi.

Kamer "teyzem." Deyip ellerini çırptığında dayanamayıp yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. "Aşkım benim." Dediğimde keyifle ses çıkardı.

Büyümesini hem istiyor hemde istemiyordum. Herkesin kalbini çalmakta bir numaraydı küçük hanım. Bu huyunu amcasından almış olmalıydı.

"Bu öpücükler sürekli veriliyor mu acaba?" Diye sorduğunda herkesin sesli bir şekilde sohbet etmesi içimi rahatlattı. En azından geldiğimiz an kimse ne konuşacaksınız diye sormamıştı. Belkide herkes her zamanki gibi oturup,sohbet etmek için çağırdığımızı zannediyordu.

"Kişiye bağlı doğrusu." Dedim cilveli bir edayla.

Bakışları kısıldı. Tam ağzını açıp bir şey diyecektiki eniştem konuşunca susmak zorunda kaldı.

"Ee Ali? Hepimizi buraya toplaman hayırdır inşallah."

Az önceki halimden eser kalmadı. Sırtımda ki ter damlası belime kadar süzüldüğü zaman zarfında herkesin dikkati bize yoğunlaşmıştı.

Ali,Kamer'in başına bir öpücük kondurup yerinde dikleşti. Bana kısa bir bakış attığında gözlerinde her türlü duygu vardı. Merhamet,sevgi ve aşk ise en belirgin olanlardı.

"Sakin ol" der gibi baktıktan sonra söze girdi. "Biliyorsunuz ki 2-3 hafta önce Pınar'la nişanlandık-" Yunus,Ali'nin sözünü kesip sesli bir şekilde nefesini verdi.

"Böyle bir hata yaptığımız doğrudur." Dediğinde ablam, Yunus'un ensesine bir tane yapıştırdı. Yunus, susmak zorunda kaldığında Ali'nin öldürücü bakışları Yunus'tan uzaklaştı.

"Bir ay sonra Pınar'ın okulu bitiyor. Yani son sınıfa geçiyor." Derken Yunus bir kez daha Ali'nin lafını böldü.

"Evet, okuyacak bizim kız."

Ali sinirden gülerken bense stresten ağlayacaktım.

"Yunus." Dedi Ali.

Yunus keyifle sırıtırken, Ali tekrardan konuştu. Bu sefer konuya direkt bodoslama girdi çünkü Yunus araya girdikçe o da gerilmeye başlamıştı. "Biz dini nikah kıymak istiyoruz."

Derin bir sessizlik. Yunus'un ağzı açık kalırken bende Ali'ye dönmüştüm. O da bana dönüp gülümsemiş sakin kalmam için destek vermişti.

Ellerimin titrediğini fark edince yumruk yapıp kucağıma yerleştirdim.

Ortamı yumuşatan ve herkesin yüzünde gülümsemeye sebep olan Kamer'di.

"P-ola-t" kesik kesik çıkan sesi böyle bir ortamda dahi beni güldürmeyi başarmıştı.

Eniştem kızına gülümsemiş ardından bana dönmüştü. "Ortak bir karar?" Dediğinde başımı "evet" dercesine salladım.

"Böylesi daha hayırlıdır. Dini nikah kıymalarında bir sakınca yok. " diyen Anneannem içimi rahatlattı.

Sümeyra teyze ile göz göze geldiğimizde yüzündeki huzur ve saf sevgi ile doğru karar verdiğimizi hissettiren bir gülümseme sundu.

Gülümseyişine karşılık verdiğimde ablam söze girmişti. "Pınar'ın okulunun bitmesine daha bir yıl var. Anneanneme katılıyorum. Nişanlılar zaten. Daha rahat olmaları için uygun bir karar." Herkes ablamı onaylar biçimde ses çıkarırken eniştem "İmamınız benim o halde?" Diye sorduğunda herkes kahkaha attı.

"Ayıpsın abim. Koskoca Polat imam bey dururken başka imama ne hacet var." Dedi Ali.

Başımı çevirdiğimde Yunus gülümseyerek bana bakıyordu. Ne ara büyüdüğümü düşünüyor olmalıydı. Göz kıptığında bu kararımızı desteklediğini belli etti. Araya girer laf eder zannetsemde beni yanıltmıştı. Stresimin farkında olmalıydı.

Bütün gerginliğim,stresim dakikalar içerisinde uçup gitmişti.

Dakikalar saatlere döndü. Nikahı 2 gün sonra kıymaya karar vermiş, saat epey geç olunca da evlere dağılmıştık.

Eve döndüğümde Melek'in saatler önce bana verdiği numarasını arayıp durumu kısaca anlatıp, o gün geldiğinde benimle olmasını rica etmiştim. Cevabı ise beni yanıltmamıştı. "Tabii ki de gelirim." Demişti. Yıllar sonra tekrardan bir araya gelmiştik ve bu durum beni çok mutlu ediyordu. 2 gün sonra ise en mutlu günümde yanımda olmasını istiyordum. Sesindeki sahicilik ise tekrardan eskisi gibi olabileceğimizi düşündürttmüştü.

Biraz daha konuşup telefonu kapattığımda saat gece yarısını geçmişti. Evdeki derin sessizlikten anladığım kadarıyla herkes uyumuştu.

Uyku tutmadığı için sessizce odamı izliyordum. Bakışlarım kitaplıkta duran, Ali'nin doğum günümde hediye ettiği deftere takılı kaldı. Ayağa kalkıp kitaplığa doğru ilerlerdim. Defteri elime aldığımda tekrardan yatağa oturup sayfalarını karıştırmaya başladım. Elim bir sayfayı çevirmeye gitmedi. Sayfada bir fotoğraf  ve küçük bir yazı vardı. Yazı kalbime bıçak saplanmış kadar acıttı.

05/09/2022

"Sana çıkan bütün yollar çıkmaz sokak. Sen bana çıkmaz sokaksın Pınar."

Bu fotoğrafım eline nasıl ulaşmıştı bilmiyordum ama Ali'nin bu sözü bana daha önce kullandığını çok iyi biliyordum.

Başka bir sayfa çevirdim. Bu sayfada ise Özdemir Asaf'ın bir şiiri ve benim galerimde varlığından bile şüphe ettiğim fotoğrafım vardı.  Fotoğraf dershaneye gittiğim zamana ait bir fotoğraftı.

Ertuğrul "Poz ver" demiş, beni gülme tuttuğu içinde böyle bir fotoğraf ortaya çıkmıştı. Ertuğrul'u hatırlamak yüzümü buruşturmama sebep oldu.

Yazıyı okuduğumda bir gülümseme yüzümde peydah oldu.

09/09/2022

~ YÖN ~
Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.
                                                 Özdemir Asaf

Bir damla gözyaşı yanağımdan akıp giderken beni sevdiğinden bihaber nasıl yaşamışım diye kendimi sorguluyordum. Korkaklık yapmasaydım bu kadar geç kavuşmuş olmazdık. Kısacık ömrümde sevgimi,aşkımı söylemek yerine saklamayı tercih etmiştim. Çokta ömrüm varmış gibi...

Defteri kapatıp yan tarafımdaki komidine gelişigüzel bıraktım.

Yatağa uzanıp yorganı üzerime çektim. Uykum yoktu ama uyumaya çalışacaktım. Yoksa bu gidişle sabah kalkamayacaktım.

Uyumayı çok severdim. Sessizlik ise bana hem huzur hem de huzursuzluk verirdi. Çünkü düşünürdüm. Sesler kesildiğinde ve yalnız kaldığımda düşünmeye başlardım ve o saatler bana zehir gibi olurdu.

Aşırı düşünmek ölümle eş değer bir şeydi. Tek fark üzerinize toprak atmıyorlardı.

En ufak şeyi dahi saatlerce düşünen birisiydim. Bir bakışı bile günlerce düşünüp kendime acı çektirir daha sonra da hiç bir şey olmamış gibi kalkar okula giderdim.

Kaç gecem kavgayla,gürültüyle geçmişti. Her defasında ölmeyi diledim. Her defasında canıma kıymamak için Allah'tan canımı almasını diledim. Bazı dualar kabul olmaz sonrada elbet vardır bunda da bir hayır deyip geçeriz ya... benim duamın kabul olmamasının sebebi Aliymiş.

Benim hayrım Ali olmuştu. Allah canımı almamış, onun yerine yaşamam için bir can daha vermişti.

Ali canım olmuştu.

Biliyordumki ben, Ali için canından da daha öteydim.

(...)

Karşımdaki yazıyı geldiğimizden beri en az 20 kere okumuştum. Hemen yanımda oturan adamı ne yaparsam yapayım ikna edemediğim için şu an buradaydık.

Psikolog: Efsan Mira Karakaya

Kadının ilk adı garipti. Ancak bir o kadarda hoştu. Batıkent tarafında kalan bu kliniğe beni getiren tabii ki de Aliydi. Yarın dini nikahımız olmasın rağmen bugün bu görüşmeyi ayarlamıştı.

"Bence eve dönelim." Diye mırıldandım.

10 dakika sonra içeri alınacaktım ama yine de dönmek istiyordum.

"Böyle bir şey mümkün değil. İyi olman için elimden geleni yapacağım. Kimsenin engellemesine de izin vermeyeceğim. O kimse sen olsan bile." Dediğinde bakışları titreyen ellerimde gezindi.

"Ellerin daha önce bu kadar titremiyordu. Stres yapmayı mı başladın yine?" Diye sordu bütün ilgisini bana verirken.

Benim hakkımda bu kadar ince düşünmesi içimi sızlattı. Bu sızı acı vermek yerine pamuk gibi kalbimi sarıp sarmaladı.

"Stres yapmıyorumki. Gergin olduğumda ya da-" sözümü kesti.

"Ya da heyecanlandığında sürekli titriyor." Gülümsedim. Başımı sallarken bakışları gülümsememe kaydı iç çekip tekrardan söze girdi. "O elleri tutmak için sabırsızlanıyorum."

Dudağımı ısırıp bakışlarımı kaçırdım. "Sus yoksa bayılacağım. Güzel bir şey söyleyeceğin ya da iltifat edeceğin zaman ne yapacağımı şaşırıyorum. Haber ver. Aniden söyleyince kalbim kaldırmıyor." Dedim telaşla bir şekilde.

Güldü. Gülüşünü duyduğumda iç çektim.

"Utanınca sürekli konuyu değiştiriyorsun. Ha birde çenen düşüyor. Saçma ya da mantıklı olan her şey hakkında konuşmaya başlıyorsun. Şu uğruna öleceğim gözlerinide benden kaçırıyorsun."

Kıpkırmızı olmuştum. Evet,evet. Kesinlikle domatese dönüşmüştüm. Ne diyeceğimi bilemediğim o an Allah sesimi duymuş, sekreter ablayı yanımıza göndermişti.

"Doktorumuz sizi bekliyor."

Hızlıca başımı sallayıp ayağa kalktım. Kadın yanımızdan uzaklaşırken kapıyı açmadan hemen önce bana gülümseyen gözlerle bakan adama döndüm. Beni sevdiğini, sevmek bir yana dursun hiç bırakmayacağını bilmek yeryüzündeki tek kadınmışım gibi hissettiriyordu. Bu his... tarif edemeyeceğim kadar güzeldi. "Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti.

Soruma cevap vermesini beklerken beni yanıltmış o da bana soru sormuştu. "Sevda mıdır sana tutuklu kalmamı sağlayan?"

Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemediğim için bildiğim en iyi şeyi yaptım. Kaçtım. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Ali'yi arkamda bırakmak sakinleşmeme yardımcı olmuştu.

Sakinleşmek için yumduğum gözlerimi saniyesinde açtım. Karşımdaki kadın ile göz göze geldiğimizde tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum.

1,75 boylarında, esmer tenine inat giydiği beyaz  elbise ile adeta mankenlere taş çıkaracak cinstendi. Kahveleri bana saplanırken dudaklarında geniş ve oldukça tatlı bir gülümseme vardı.

Odaya girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey; boyu  olmuştu. Türkiye şartlarına göre oldukça uzundu. Dalgalı saçları omuzlarına dökülmüş beline doğru salınıyordu. Küçük adımlarla ona doğru ilerlerken odaya kısa bir göz gezdirdim.

Odada çoğunlukla beyaz renk tercih edilmişti. Odanın hemen sağ tarafında beyaz bir koltuk takımı vardı. Düz beyaz olan koltukların desensiz olması dikkatimi çekmişti. Duvarlarda  değişik çiçek resimleri asılıydı. Sol tarafta kalan büyük kitaplık ise istemsizce güvende hissetirdi.

Büyük bir sabırla ve yüzündeki gülümseme ile beni izleyen kadının önünde durduğumda elini sıkmam için uzattı. "Merhaba, Pınar. Ben Efsan Mira."

Gülümsedim. Sıkmam için uzattığı elini tuttuğumda gülümsemesi genişledi. "Memnun oldum."

Ellerimiz ayrıldığında oldukça rahat gözüken koltuğa oturmamı rica etti. Koltuğa oturduğumda duvardaki yazıya takıldı gözlerim.

Unutma sen, bir yıldızsın. Zifirin bile örtemediği...

"Nasılsın?" Sorusu ile bakışlarım tekrardan ona döndü.

Elindeki kalemi sakince çeviriyor büyük bir dikkatle beni izliyordu. Yutkundum. Düşündüm...

Nasıldım? Nasıl hissediyordum?

Mutlu muydum?

Bilmediğimi fark ettim. Öylece suratına baktım. Suskunluğumu gördüğünde
konuşmam için yüz ifadesi ile işaret yaptı.

Başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum." Cevabım yüzündeki ifadeyi yıkmadı. Düz duvarla konuşuyormuşum gibi hissetim. Gülümsemesi kırılmadı. "Anladım" dercesine başını salladı.

"Bana biraz kendinden bahsetmeye ne dersin?"

Derin nefes aldım. Ellerimi kucağımda toplarken yüzümü izlemesi beni azda olsa geriyordu. Gerginliğimi geri plana atarak söze girdim. "21 yaşındayım. Ankara Üniversitesi, hukuk fakültesinde ikinci senem. Bir ay sonra dönemim bitiyor. Üçüncü sınıfa geçeceğim. Genel olarak kitap okumayı,müzik dinlemeyi severim. Ama son bir kaç aydır kitap okumuyorum. Her neyse bu detay saçmaydı. Ders çalışmak benim için hobi gibi bir şey. Önceden alışkanlık olsada zamanla benim için hobiye dönüştü. Ağlak birisiyim. Sorunlu bir tip olduğumu da düşünüyorum. Kavgacıyım,ani yükselmelerim çok fazla. Her şeye saçma bir şekilde sinirlenme gibi bir huyum var. Ne kadar bu durumu törpülemeye çalışsamda daha da battığımı düşünüyorum."

Dediklerimi not alırken sakince beni dinlemişti. Başını kaldırdığında göz göze geldik. Önündeki deftere not almayı bıraktığında "Bana biraz da tıbbi geçmişinden bahseder misin?" Diye sordu.

"Galiba sağlıklı bir bireyim." Deyip kendi kendime güldüm. "Tıbbi geçmişim neredeyse yok denilecek düzeyde. Geçirdiğim bir ameliyat veya hastalık yok. İlaç tedavim de yok. Yalnız..." deyip sustuğumda devam etmem için başını salladı.

"Yalnız?"

Yerimde dikleştiğimde masanın üzerindeki kum saatine bakarak konuşmaya başladım. "3 gün önce yüksek ateşten hastaneye kaldırıldım." Dediğimde o anlar tekrar zihnime düştü. Gözlerimi yumup geri açtığımda büyük bir dikkatle beni izlediğini gördüm.

"Yediğin bir şey mi dokundu? Ya da üşüttün mü?"

Gülümsedim. Hayır, sadece babam doğum günümü kutladı.

"Bilmem." Diye mırıldandım.

"Anladım, geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim." Dedim.

Bir kaç saniye sessizlik yaşanırken sorularını sormaya devam etti. "Aile ilişkin peki?"

Öylece yüzüne baktım. Saniyeler dakikalara karıştı ama yine de nereden konuşmaya başlayacağımı bilemedim. Düşünmem,konuşmam için büyük bir sabırla bekliyordu. Düşünceler beynimin içinde birbirlerine girdiler. Annemin intiharı,babamın şiddeti,çalınan çocukluğum hepsi çığlık çığlığa beynimden dışarıya çıkmak için savaşıyordu. Savaşmayan, susmaları için çabalamayan tek kişi bendim.

Savaşın galibi onlar oldu. Mağlup ise ben.

"Annem ben daha çok küçükken intihar etmiş. Nasıl biriydi bilmiyorum o yüzden ondan bahsedemeyeceğim. Babam ise tanımak istemeyeceğim kadar kötü bir adam. Annemin öldüğü gün annemi aldattığı kadınla dini nikah kıydı. Çok acıklı bir hikaye değil mi?" Deyip güldüm.

Bir duvar yazısında gördüğüm o söz, beynimde yuvarlanarak kalbime tosladı. İnsan saramadığı yarayı saklarmış. Bazen bir gülüşün içinde, bazen de derin bir sessizlikte.

Gülüşüm gözyaşlarımın peçetesiydi. Bazen ağlamamak için güler insan. Öyle bir an gelirki içimiz paramparça olduğu halde gülmek zorunda kalırız. O anlardan birindeydim şu an. Ağlamamak için gülüyordum.

Tepkisizce beni izledi. Gülmem onu şaşırtmamışa benziyordu. Alışkındı.

"Sonrası ise klasik aile dramı. Şiddetli geçimsizlik, üvey anne sorunları, çalınan çocukluk falan filan" derken avuç içimin sızladığını hissetim. Bakışlarımı avucuma indirdiğimde tırnaklarımın mahvettiği avuçlarıma öylece baktım.

"Tepkilerinden ve anlatıklarından anladığım kadarıyla yargılanma korkun var. Psikolojideki yeriylede Sosyal fobi. Burada seni yargılayacak kimse yok. Gönül rahatlığı ile söyleyebilirimki, seni yargılayacak son insan bile değilim. Buraya iyileşmek için geldiğini düşünüyorum. O halde bırakalım da çalınan çocukluğun içindeki her şeyi anlatsın. Bırakalım da iyileşip iyileşmeyeceğine o karar versin. Ne dersin? Bana babanın nasıl biri olduğundan bahsetmenle başlayabiliriz." Dediğinde saniyeler içerisinde beni sakinleştirmiş olması bozguna uğramama sebep oldu.

Burada seni yargılayacak kimse yok. Gönül rahatlığı ile söyleyebilirimki, seni yargılayacak son insan bile değilim.

Destek aldığım sözler bunlar olmuştu. "Babam... babam varken babasız hissetirebilecek kadar kötü birisi. Ona göre para vermekle babalık bitiyordu. Oysa paradan da daha değerli olan bir şey vardı. Sevgi. O sevgiden bir haber yaşadı diyemem çünkü o kadını nasıl sevdiğini gördüm. Sevmeyi biliyordu. Ama beni sevmeyi tercih etmedi. Genel olarak şiddet gösteren bir adamdı. Bana ve ablama çektirmediği acı kalmadı. Ona göre biz fazlalıktık. Fazlalık olduğumuzu söyler ama asla ondan gitmemize izin vermezdi. Anneannem defalarca bizi almak istesede vermedi. Kendi içinde gururuna yediremediği için herhalde. Çünkü ona kalsa biz dört dörtlük büyüdük. Her neyse. Dediğim gibi şiddetle büyüdüm. Ancak psikolojik şiddet daha baskındı. Bana daima -sorunlu bir çocuktun- derdi. Okulda bilerek kavga ederdim. Sırf zamanını bana ayırsın benimle ilgilensin diye. Tüm bu çabalarımın altında sadece sevilmek isteyen bir çocuk vardı. Ama o, beni hiç sevmedi,sevemedi. Çok acizce bir durum öyle değil mi? Bende kendime acıyorum." Derin nefes aldım. İçimde tuttuğum tüm gerçekler özgürlüğe kavuşmuş gibi peş peşe dökülüyordu dudaklarımdan.

"Fiziken iyi görünebilirim ama ruhsal olarak yaşayan bir ölüden farksızım." Dediğimde düşünmeye dahi cesaret edemediğim gerçekleri bir başkasına anlatıyor oluşumun gerçeği tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu.

Notlarını aldığı sırada "Babanı affetmeyi düşündün mü hiç?" Diye sordu.

Düşünmeden cevap verdim. ""Babamı affetmek anneme yapacağım en büyük saygısızlık olur."

Başını sallarken ellerini masanın üzerine indirdi. "Her şeye rağmen onu seviyorsun öyle değil mi?" Sorusu beynimden vurulmuşa döndürürken yutkunmaya çalıştım.

"Düşündüğümden daha da aciz bir durumdayım öyle değil mi?" Titreyen sesim ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarımı kaçırdığım sırada konuşmaya başlamıştı.

"Babanı hâlâ seviyor oluşun aslında kırgınlığını göstermenin başka bir yolu. Her şeye rağmen babanı seviyorsun çünkü ona kırgınsın. Kırgın olmasaydın onu seviyor da olmazdın öyle değil mi? İnsanı insan yapan duygulardır Pınar. Babanı seviyor oluşun seni aciz biri yapmaz. Sadece kalbin nefret yerine kırgınlığı seçti çünkü sen hâlâ babasının sevmediği o, küçük kız çocuğusun."

Gerçekler bir bir yüzüme vurulurken son cümlesini beynimin içinde defalarca dolandı.

Sadece kalbin nefret yerine kırgınlığı seçti çünkü sen hâlâ babasının sevmediği o, küçük kız çocuğusun.

"Annenin intihar ettiğini söyledin. Sen peki? Annen gibi intiharı kaçış yolu olarak görüp yaşamına son vermek istedin mi?" Dediğinde vereceğim cevabı büyük bir merakla bekliyordu.

İntiharı düşünmüştüm. Ama hiç bir zaman düşüncelerimi eyleme geçirmemiştim. Hem korkumdan hemde böyle bir sonu kendime yakıştırmadığımdandı eyleme geçirmek istemeyişim.

Ölümü isteyecek kadar cesur, canıma kıyamayacak kadar korkaktım.

"Düşündüm. Ama hiç bir zaman denemedim. Şimdi ise aklıma dahi gelmiyor. Çünkü hayatın yaşanmaya değer olduğunu fark ettim." Dedim.

Gülümsemesi büyüdü."Hayatın yaşanmaya değer olduğunu anlamını sağlayan faktörü sorsam?" Dediğinde hayatıma bir güneş gibi doğan adamın adı döküldü dudaklarımdan.

"Ali..." derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım. "Bana, yaşadığımız süre boyunca umudun her zaman var olabileceğine inandırdı. Hayatıma ansızın girip her şeyim oldu."

Gözlerindeki sahicilik ve memnuniyetle birlikte başını salladı."Yaşadığın her şeye rağmen birisine güvenmem ve onu hayatına alman gerçekten çok güzel bir şey. Bu durum, o yokkende hayata dair umutlarının var olduğunun göstergesi. Seni mutlu edebilmesi çok güzel. İntiharın bir çıkış yolu olmadığının farkındasın. Peki ya sence neden intihar etmek istedin?"

Kurtulmak. Bir zamanlar yüzünü dahi hatırlamadığım annemin kaçış yolu gibi bir yol seçmek istemiştim. Ancak onun kadar cesur olamadığım için bu isteğim zamanla körelmişti.

"Bilmiyorum.... Ama galiba kurtulmak istedim. İliklerime kadar sevilmediğimi hissediyordum. Tabii sınava da hazırlanıyordum. O süre zarfı boyunca babam yapamayacağımı söyleyip duruyordu. O kadında öyle. Aşılamışlardı artık yapamayacağımı. Bende boşa yaşadığımı düşünerekten hayatıma son vermek istedim. Ama sonra her şey değişti. Hayatıma o girdi. Bana sevildiğimi hissetirdi. Her şeye, herkese rağmen sınavı kazanıp istediğim okula ve bölüme yerleştim..."

Dediklerimi not alırken bakışları kısıldı. Söyleyeceklerini merakla beklerken büyük bir dikkatle onu izliyordum.

"Aslında intihar bir sebebten alınan karar olmaz. Bir çok nedeni vardır. Sadece sen o nedenlerin farkında değilsindir. Çünkü beynin o nedenleri gömer ve seninde eşelemene izin vermez. Bu yaptığı daha fazla zarar almaman içindir. Travmatik Yaşam Olayları: Şiddet, geçimsizlik, ayrılık ve diğer travmatik olaylar, intihar nedeninin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu tür olaylar, bireylerin ruhsal varlığını olumsuz etkileyerek intihara yönelmesine neden olabilir. Küçüklüğünde gördüğün şiddet ve annenin ölümü sen fark etmesende ruhunu çok fazla zedelemiş. İntiharı istiyor olmanı geçmişinden bir kaçış yolu aramana bağlayabiliriz. Geçmişinden kaçarak güzel bir gelecek kuramazsın. Güzel bir gelecek için öncelikle geçmişini iyileştirmen gerekiyor."  Dedi.

Güzel bir gelecek için öncelikle geçmişini iyileştirmen gerekiyor.

Haklıydı ancak paramparça olan geçmişimi nasıl iyileştirebilirdim bilmiyordum.

"Geçmişini iyileştirmek için Öncelikle kabullenmen gerekiyor. Evet,bunlar sana yaşatıldı. Evet, çocukluğunun çalındığını düşünüyorsun. Ancak harekete geçmen gerekiyor. Şiddet gördün, kötü bir çocukluk geçirdin ama artık bunlar geride kaldı. Bu şekilde düşünmen gerekiyor. Sen artık o filmin başrolü değilsin. İstediğin gibi düşünebilir,hareket edebilirsin çünkü artık oyuncu gözüyle değil seyirci gözüyle bakıyorsun olaylara. Dilediğini yap. İster karşındakini suçla, ister bütün yükü onun omuzlarına bırak. Ama artık kabullen. Sen bir çocuktun. Kötü bir çocuk değildin. Sadece baban, seni sevmeyi tercih etmedi. Hiç bir şeye engel olamaz,sebepte olamazdın. Bu yüzden işe kendini affetmenle başlayacağız. Kendini affettiğin an geçmişin iyileşmeye başlayacak." Yumuşak ses tonu, tavrı buraya gelirkenki bütün önyargılarımı kırmıştı.

Gülümsemeye çalıştım. "Kötü bir çocuk değildim." Diye tekrar ettim dediğini.

Başını salladı.

"Sadece babam,beni sevmeyi tercih etmedi." Diye fısıldadım.

Dinlenmem için zaman tanıdı. Bir kaç dakika boyunca yaşanan sessizlik iyi gelmişti. Acımasız bir yüzleşme yaşamıştım. Ancak dedikleri omuzlarımdan yüklerin yavaş yavaş kalktığını hissettiriyordu.

"Son dönemde hayatın nasıl gidiyor peki Pınar? İntihar düşüncesi artık seninle olmadığı için kötü hissettiğinde neyle kendini teselli ediyorsun?" Dakikalar sonra sorduğu soru ile dikkatimi tekrardan ona topladım.

"Hayatım güzel gidiyor ama geçmişi yanımda götürdüğümü hissediyorum. En ufak olayda geçmişte yaşadıklarım aklıma geliyor ve çok kötü oluyorum. Beraberinde bir sürü soruna da yol açıyor geçmişim. Kendimi odaya kapatıp saatlerce ağlıyorum. Ne kendimi tesseli ediyorum ne de tesseli duymak istiyorum. Kimseyi yanıma almıyor, kabul etmiyorum. Bu durumun sağlıklı olmadığının farkındayım ama dediğim gibi kötü hissettiğinde kimsenin yanımda kalmasını istemiyorum." 

Bu durum çok kötüydü çünkü yalnızken daha da kötü olduğumu hissediyordum. Yine de kimseyi yanımda istemiyor oluşumun nedeni neydi bilmiyordum.

"Onları kırmaktan korkuyor olabilir misin?" Sorusunun oluşturduğu farkındalık ile başımı salladım.

"Galiba evet. Sinirlenince gözüm hiç bir şeyi görmüyor. Genellikle çok sinirlendiysem sonu ağlayarak bitiyor. Bu yüzden kimseyi yanımda istemiyorum. Sinirliyken çok saçmlayabiliyorum." Dedim.

Başını sallarken elindeki kalemi konuştuğumuz süre zarfında ilk defa masanın üzerine bıraktı. Arkasına yaslanırken konuştu. "Son olarak bir şey sormak istiyorum. Küçük Pınar'la konuşabilme şansın olsaydı... Ne konuşurdun?"

Küçük Pınar...

Buruk bir gülümseme peydah olurken yüzümde, sözlerim çoktan dökülmüştü dudaklarımdan. "Sarılırdım. Sıkı sıkı sarılırdım. Çünkü geriye dönüp baktığımda küçücük yaşında ona yaşatılan her şeye rağmen güçlü kalmayı başarmış, pes etmemiş."

Dediklerimi büyük bir ilgi içerisinde dinlemişti. "Peki ya bir şey söyleyebilseydin.. bu ne olurdu?"

Kuruyan dudaklarımı ıslatırken küçük Pınar'a sarılı bir halde konuştuğumu hayal ettim.

Küçük Pınar'ın başına bir öpücük kondurup kulağına doğru fısıldadım. "Her şeye, herkese rağmen iyi ki varsın."

(...)

"Evet, abla çok güzel geçti."

Kamer'in sesine inat güçlü çıkarmaya çalıştığı sesi gülmeme sebep olacaktı. "Oh,oh iyi. Bir daha ne zaman gideceksin" diye sordu.

"2 hafta sonraya randevu oluşturduk." Dedim.

Psikoloğa gideceğimden haberi vardı. Öğrendiğinde ise gerçekten mutlu olmuştu. Galiba son ana kadar gitmek istemeyen tek kişi bendim.

"Güzel,güzel. Nikah için elbise almadın değil mi?" Diye sorduğunda görmeyeceğini bile bile başımı sallarken cevaplamıştım sorusunu. "Hayır."

"Alma istersen, bende var. Bir kere giydim zaten. O da kendi dini nikahımda. Elbise arayarak daha fazla yorulma." Dediğinde gülümsedim.

"Teşekkür ederim Rümeysa Sultan. Yunus'a söylerim akşam sana uğrar alır." Dediğimde güldü daha sonra Kamer ağlamaya başlayınca telaşla "Görüşürüz." Deyip telefonu kapattı.

Telefonu çantama geri koyarken büyük bir sakinlikle arabayı süren Ali'ye döndüm.

"Seni dinlemek iyi fikirdi." Dediğimde bakışlarını kısa bir an bana çevirdi. Bakışları bir kaç saniye yüzümde dolaştı. Daha sonra uğruna her şeyimi feda edeceğim gülümsemesini sundu bana.

Gülümsemesi banada bulaşırken"Sana iyi geldiğini görmek çok güzel. Ve evet, benim fikirlerim her zaman iyidir. Kocan olma fikrimi hatırlatırım." Dedikten sonra göz kırptı.

Her göz kırptığında neler yaşadığımı biliyor muydu acaba?! Bilse göz kırpmaya devam eder miydi işte orası büyük bir muamma.

İç çekerek önüme döndüğümde akan yolu sakinlikle izlemeye başladım.

Bir dakikanın sonunda konuşan ben olmuştum. "Ee Alicim mehir olarak ne vereceksin bana?" Dediğimde bakışları bana döndü.

"İstediğini. Söyle,bakalım. Ne istiyorsun?" Dediğinde söyleyip söylememek arasında kaldım.

Kararsızlığımı görmüş olacaktıki bakışları dikkatle bana çevirildi.

"Gözlerindeki kararsızlığın sebebi ne?" Diye konuştuğunda bakışlarımı ona çevrildi.

"Kendime bir şey istemiyorum. Birisi için bir şey istemek isteyeceğim. " dediğimde tek kaşı çatıldı.

Yüzünü saran merakla konuşmamı beklerken derin nefes alıp söze girdim." Irmak'ın okul masraflarını üstlenmeni istiyorum. Sadece ilkokul. Annesi,babası yok ya hani... Bazı şeylerden ister istemez geri kalacak. Dilediğini isteyemeyecek. Yaşıtları süslü tokalar,ayakkabılar,çantalar ile okula gelirken onlara imrenecek bakacak. Sağlık sorunları da var hem." Dediğimde ne tepki vereceğini büyük bir merakla bekledim.

Alt dudağını ıslattı. Başını varla yok arası sallarken"Sen böyle konuştukça bir kez daha anlıyorum." Dediğinde merakla devam etmesini bekledim.

"Neyi?" Diye sordum.

"Ne kadar doğru bir kadını sevdiğimi." Dedi.

Gözlerimin içi gülüyordu. Ayna yoktu karşımda ama hissediyordum. İnsan hisseder ya... hissediyorumdum işte.

"Seni sen yapan o hırçın karakterinin altında yatan merhamet. Kendin için bir şey istemeyip o kız çocuğuna istemen bana ne kadar güzel bir anne olacağını düşündürtü. Öyle bir anne olacaksınki, ben bir kez daha sana aşık olacağım. Bir kez daha uğruna ölmeyi isteyeceğim." Kalbimin atış hızını duymaması için dua etmeye başladım. İçimdeki çocuk Ali'nin sözlerini çığlık çığlığa, mutlulukla dinliyordu.

"Sadece ilkokul değil tüm okul hayatının masraflarını üstlenirim. " dediğinde gözlerim mutluluktan doldu.

"Çok çok teşekkür ederim." Dedim heyecanla.

Gülümsedi. "Teşekkürünü yarın bana sarılarakta sunabilirsin. Hayır demem." Dediğinde gülümsemem genişledi.

"Yarını büyük bir zevkle bekliyorum." Dediğimde kaşları "Öyle mi?" Dercesine kalkarken başımı salladım.

"O halde bende,utançtan kızaracak olan yanaklarını görmek için yarını büyük bir zevkle bekleyeceğim."

Kıkırdadım. Araba evin önünde durduğunda inmek için hazırlanıyordum. Çantamı kucağımdan alıp omzuma astım."Eve mi geçeceksin?" Diye sordum.

"Solana gideceğim.Bir kaç işim var." Dedi.

Başımı salladım. Arabanın kapısını açmadan hemen önce"Allah'a emanet ol." Demiştim.

"Sende Allah'a emanet ol." Dedikten sonra gülümsemiş, gülümsemesini banada bulaştırmıştı.

Arabası ben eve girene kadar hareket etmedi. Ne zamanki ben eve girdim araba öyle hareket etti.

Günün geri kalanı heyacandan olsa çok hızlı geçmişti. Akşam yemeğimi yemiş erkenden yatmıştım. Sebebi ise nikahın sabah erkenden kıyılacak olmasıydı. Sabah uyandığımda ise pardon! Uyandırıldığımda ise saat daha sekiz bile değildi. 

Esra başımda dikilmiş elbiseyi giymemi bekliyordu. Tam olarak bu enerjiyi nereden buluyordu? Çünkü ben yüzümü yıkamış,dişlerimi fırçalamış anca öyle kendime gelmiştim.

Ablamın bir kez giydiği o da kendi dini nikahında giydiği elbiseyi alıp banyoya doğru ilerlerdim.

"Ayy kesin peri kadar güzel olacaksın. Abimde güzelliğinden kalp krizi geçirecek." Dediğinde gözlerimi büyütüp ona döndüm. Kitaplığımın önünde duran minyatür oyuncaklardan birini alıp ona fırlattım.

"Tövbe de manyak!"

Esra gözlerini büyütüp oyuncaktan kaçarken korku dolu gözlerle bana bakıyordu. "Şaka yaptım be! Ne şeytan taşlar gibi taşlıyorsun!" Dedi.

Elime bir tane daha alırken şirince gülümsedi. "Tövbe,tövbe,tövbe. Oldu mu?"

Başımı sallarken arkama dönüp banyoya doğru ilerlemeye devam ettim. İçeri girmeden öncede konuştum."Oldu."

Banyoya girdiğimde pijamalarımı indirip elbiseyi üzerime geçirdim. Elbisenin fermuarını çekerken zorlanmadan halletmiştim. Şalımı Esra yapacaktı. O yüzden arap saçına dönen saçlarımı tarayıp güzel bir topuz yaptım. Yüzüm çok solgun olduğu için abartmadan, sade bir makyaj yaptım.

Odaya tekrar girdiğimde Esra'nın beğeni dolu bakışları üzerimde gezindi.

"Çok güzel olmuşsun..." dedi hayranlıkla.

"Teşekkür ederim." Dedim içimdeki heyecanla.

Birden bire beni tutup makyaj masasına oturttu. Şalımı yapacaktı. "Gözlerini kapat. Süpriz olsun." Dediğinde ikiletmedim.

Gözlerimi kapattığımda şalımı yapması dört,beş dakikasını aldı.

"Şimdi açabilirsin."

Sesini duymam ile yumduğum gözlerimi araladım. Aynada gördüğüm suret ile küçük dilimi yutacağımı sandım.

"Abim bir kez daha sana aşık olacak." Dedi gözlerindeki hayranlıkla.

Çok güzel olmuştum. O kadar soft bir görüntüm vardıki Ali'nin vereceği tepkiyi merak etmeden edemedim.

"Kapanman gereken konular var." Dediğinde içimde yatan istek sözleri ile bir kez daha gün yüzüne çıktı.

En içten halimle "İnşallah." Dedim.
İnşallah nasip olurdu.

O dakikadan sonra her şey çok hızlı gelişmişti.

Nikah camide kılınacaktı. O yüzden herkes camide bizi bekliyordu. Geç kalmış olacaktık ki Esra'nın telefonu Yunus tarafından aranmıştı.

"Geliyoruz."

(...)

"Hm hm. Bende seni." Dediğinde imalı imalı gülümsedim.

Kızaran yanaklarının onu ele verdiğinden haberi varmıydı ? Olmalıydı. Çünkü utançtan domatese dönüşmek üzereydi.

Telefon kapandığında camı aralamış arabanın havalanmasana sebep olmuştu. Bakışlarını bana değdirmemeye dikkat ederek arabayı sürmeye devam etti.

Mahalleye girene kadar elliye yakın fotoğraf çekmiştim. Galiba kendime aşık olmuştum.
Tesettür bana aşırı yakışmıştı. Maşallah. Bugünde egomuz yerinde(!)

Araba caminin önünde durduğunda heyecanımın gittikçe katlandığını hissediyordum.

Bahçede bir ileri bir geri volta atan Ali'yi görmem ile bacaklarımın boşaldığını hissettim. Derin bir nefes alıp arabadan indim. Esra bizi yalnız bırakmak adına önden giderken Ali'nin ceplerini yokladığını gördüm. Cebinden çıkardığı telefonu kulağına yaslarken arkasına dönüp konuşmaya başladı.

Bu işimi kolaylaştırmıştı. Bakışları altında yürümek eminimki zor olurdu.

Adımlarım bir kaç metre ötesinde durduğunda konuşmasını sonlandırmış telefonu cebine geri koymuştu.

"Allah'ım! sen kolaylık ve-" arkasına dönmüş konuşurken beni görmesi ile lafı yarıda kaldı.

"Amin." Dedim az önceki lafına ithafen.

Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim için arkama aldım. Giydiği siyah takım ve siyah gömlek ile oldukça yakışıklı duruyordu.

Bakışları defalarca üzerimde gezindi. Dudakları birçok kez aralandı ancak konuşamadı.

"Güzel olmuş muyum?" Diye sordum o konuşmayınca.

Kendine gelmiş gibi hızlıca başını salladı. "Güzelliğini hiç bir kelime ifade edemez. Ne desem az kalır. Pınar..." Deyip sustu."Çok çok güzel olmuşsun." Diye tamamladı cümlesini.

"Teşekkür ederim." Dedim. Az önce Esra'ya laf ediyordum ama benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu. Bunu yanaklarımın yanmasından anlayabiliyordum.

"Çok yakışmış." Dediğinde mutluluktan dört köşe olmuştum. Yakıştığını biliyordum ama bu gerçeği onun ağzından duymak... çok daha güzeldi.

"Gidelim mi artık?" Diye sorduğunda sabırsızlığı beni güldürdü.

Başımı salladığımda birlikte camiye doğru yürüdük. Ayakkabılarımızı indirip içeri girdiğimizde bütün sevdiklerimin burada olduğunu gördüm. Melek hemen yanıma gelirken kucağındaki Kamer ile iyi anlaşmışsa benziyordu.

"Ayy çok güzel olmuşsun." Dediğinde Kamer'e dikkat ederek sarıldı.

"Yaa teşekkür ederim." Dedim sarılığına karşılık verdiğim sırada.

Ondan ayrılırken Ablamda yanıma gelmişti.
"Aşkım çok güzel olmuşsun." Dedi beni öperken.

"Teşekkür ederiiim." Dediğimde Sümeyra teyzenin ve anneannemin bana bakarak "Maşallah" çektiklerini gördüm. Onlara da gülümserken eniştemin sesi ile hepimiz ona döndük.

"Utanmıyor musunuz imamı bekletmeye?" Şakacı tavırı hepimizi güldürürken Kamer, ellerini çırpmış zor anlaşılan aksanı ile
"Po-polat." Dedi.

Herkes bir kez daha kahkaha atarken Ali ve ben eniştemin gösterdiği yere oturduk. Gülme sesleri yavaştan kesilirken eniştem hemen karşımıza oturmuştu.

Şahitlerimizde hemen yanımıza kurulurken derin nefes aldım. Ali'nin şahidi Yunus olurken benim şahitlerim Esra ve Melek olmuştu.

Eniştem önündeki kağıda anne-baba adlarını daha sonrada şahitlerin adlarını yazıp rahlenin üzerinde duran kur'an'dan ayetler okunmaya başladı.

"el-hamde lillâhi vessalâtü vesselâmü 'alâ Rasûlina Muhammedin ve 'alâ âlihî ve ashâbihî ecme'în. Ve ne'ûzü billâhi min şurûri enfüsinâ ve min seyyiâti a'mâlinâ. Ve neşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve neşhedü enne Muhammeden 'abdühû ve Rasûlühü."

Birinci dua bitmişti ikincisine geçilmişti.

"Elhamdü lillâhi rabbil-âlemîne vas-salâtü ves-selâmü 'alâ Rasûlinâ Muhammedin ve 'alâ âlihî ve ashâbihî ecme'în. Allâhümmec'al hâzel-'akde meymûnen mübârakâ. Vec'al beynehümâ ülfeten ve mahabbeten ve karârâ. Velâ tec'al beynehümâ nefraten ve firkaten ve firârâ."

Duanın sonuna gelindikten sonra "sadakallahülazim" deyip elindeki Kur'an-ı Kerim'i kapattı ve bize döndü.

"Mehir olarak ne istiyorsun?" Diye sordu eniştem.

"Kimsesiz bir çocuğun okul masraflarının karşılanmasını istiyorum." Dediğimde herkesin bakışları şaşkınlıkla bana döndü.

Ablamın gözlerindeki gurur içimi ısıtırken Eniştem gülümsemesini engellemeden Ali'ye döndü.

"Uygun mudur?" Diye sordu.

Ali tereddütsüz başını salladı. "Uygundur." Dedi.

Eniştem mehirimi kağıda yazarken Ali kaşla göz arası göz kırptı. Gülümseyip önüme döndüm.

"Sen Mehmet kızı Pınar ,Kâsım oğlu Ali'yi kendine eş kabul ediyor musun?" Diye sordu.

"Ettim." Dedim

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Sen Kâsım oğlu Ali, Mehmet kızı Pınar'ı Kendine eş kabul ediyor musun?"

"Ettim." Dedi.

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

Bu sefer ise şahitlere döndü. "Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?"

"Ediyoruz" dedi Yunus.

"Ediyoruz " Esra ve Melek'in cevaplarınıda aldıktan sonra "ALLAH katında artık birbirinize helalsiniz, ALLAH ayırmasın. " Dedi.

Ali'nin sesli bir nefes alıp "Şükür." Dediğini duydum. Gülümsedim.

Herkes bir ağızdan "Allah mutlu mesut etsin" derken bende "Amin." Diyordum.

Ali, ayağa kalktığında elini bana doğru uzattı. Herkesin bakışları bizim üzerimizdeydi. Gerilsemde belli etmedim. Yüzündeki huzurlu gülümseme ve benim dolan gözlerim rahat nefes almama engel oluyordu.

Elimin aksine kocaman olan kemikli ve damarlı elini tuttuğumda kalbimin duracağını zannettim. Ayağa kalkmama yardımcı olduğunda karşı karşıya durduk.

Ne yapacağımı bilemediğim için öylece yüzüne baktım. Bir damla yaş sol gözümden intihar ederken ilk adımı atan ben oldum. Kocaman gövdesine kollarımı sararken yanında ne kadar küçük kaldığımı bir kez daha fark ettim.

Ellerini belime sardı ve beni kendine çekti. Göğsüm sert göğsüne yaslanırken bir damla yaş daha aktı kahvelerimden. Ancak bu sefer gözyaşım çeneme varmadan gömleğine tutundu. O, Orada hayat bulurken bende kollarında olduğum adam sayesinde yeniden doğduğumu hissediyordum.

Başımı göğsüne yasladım. Parmak uçlarımda yükselebildiğim kadar yükselip daha sıkı sarıldım.

"Sonunda buldum." Dediğinde yüzüne bakamak için hareket edecektimki izin vermedi.

Zorlamadım. Zira kollarının arasından çıkmak, isteyeceğim son şey bile değildi.

"Neyi?" Diye sordum.

Dudaklarını alnımda hissettiğimde gözlerim istemsizce kapandı.

"Huzuru. "

🌸❤️‍🩹

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM.

Bu bölüm aslında daha farklı olacaktı. Ancak bayram diye sakin bir bölüm olsun istedim. Wlxkqlmxlql

Bölüm?

Ali-Pınar

İstediğiniz sahne?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorummmmm

Bir sonraki bölüme kadar hoşçakalın 🌸🌸

Continue Reading

You'll Also Like

230K 12.6K 30
Çoğu zaman karar vermek zorunda kalırız. Her ne kadar önemsiz gibi görünse de, hayatımızı şekillendirecek kararlar... Cansel de, küçük ama sanıldı...
8.1K 160 57
Tumblrdan ceviri yapiyorum
19.8K 1.2K 18
İstemeyerek de olsa başka bir şehire gelmiştim.Tüm anılarımı, benliğimi, sevdiklerimi bırakıp hiç istemediğim bir yerdeydim şimdi. Tek isteğim liseyi...
26.2K 1.2K 29
(Kısa hikayelerden oluşan bir çalışmadır! Çoğunlukla Harry Potter karakterleri ve shipleri bulunur.) Qui peut penser Qui peut penser À la tristesse d...