𝐖𝐀𝐊𝐈𝐍𝐆 𝐔𝐏, steve roge...

بواسطة mccall2ee

5.2K 437 2.4K

𝐖𝐔 ★ 𝐒𝐓𝐄𝐕𝐄 𝐑𝐎𝐆𝐄𝐑𝐒 ------------------------ 𝐔𝐘𝐀𝐑𝐈𝐋𝐀𝐑: Cinsellik, şiddet. "Beni kurtaramaz... المزيد

Waking Up
Giriş | sonun başlangıcı
1.Perde | Karanlığın Sözleşmesi
2. Perde | Kırık Aynaların Sureti
3.Perde | Yakıcı ve Yıkıcı
4. Perde | İşte Gerçekler, Yüzbaşı
6.Perde | Tanrıça'ya Dokunmak
7.Perde | Bu Sen Misin Bucky Barnes?
8.Perde | Ceset Kadar Soğuk
9.Perde | Sen ya da Hiç
10.Perde | Asgard Kralı
11.Perde | Soylu Lanetin Tohumu
12.Perde | Dimitri
13.Perde | Son Vals
14.Perde | Katliam
15.Perde | Bizi Kurtar, Lordum
16.Perde | Şehvete Karşı Diz Çök
17.Perde | Tanrıların Gazabı
18.Perde | Köstebek
19.Perde | Daha Yakın, Ten Tene, Kıyamete!
20.Perde | Kan Duvara Sıçradığında

5.Perde | Benimle Ne Yapacaksın?

229 20 113
بواسطة mccall2ee

Oy ve yorumlarınızı ağlamaktan bok rengine dönmüş gözlerimle bekliyorum

5.Perde | Benimle Ne Yapacaksın?

İnsan, az sorunu olduğunda, bu sorununu başkasına dökebilirdi. Böylelikle, o sorunun sıkıntısını birlikte yüklenirlerdi ve bu, kişinin rahatlamasına sebep olurdu. Durağanlaşmasına, sakinleşmesine, belki de mutlu hissetmesine.

Bir istisna vardır. Buna 'çıkmaz yol' denir. Çünkü bu istisna sizi bir kara deliğe, bir labirente, sonu görünmeyen bir yola veya gözlerini açmaya çalışmanızın işe yaramadığı bir kabusa ışınlar.

Çünkü, insanın sorunları çoğaldıkça, çeşitlenir. Bir fidanken, koca çınar haline gelir. Bu çınarın büyümesi öyle düşündüğümüz kadar zor değildir. Düşünmemiz yeterlidir. Çok düşünmemiz. Sorunlar büyüdükçe, insan onların içinde ışığını bulamaz olur, kimseye anlatamaz, kimseye kendini dökemez.

Çünkü, ne anlatacağını bilemez. Öyledir ki, sorunlar çığ gibi büyüdüğünde, insan kendini sorunsuz hisseder. Sorunlarına öyle alışmıştır ki, çevresindeki karanlıklar, ona sorun gibi gelmez. Ancak, bu sorunsuz sorunlar içini yer, kemirir, onu yok eder, mahveder.

Gökte beliren, parlak yıldızın yeryüzüne düşen ışığında, ışığının içinde beliren yansımasında, kendi zayıflığımı gördüm, bir an kendi hayatımın gözlerimde küçüldüğünü, vücudumda açtığım minik bir kesiğin beni kahraman yapacağını...

"Aç şu kapıyı!" Elimdeki bıçağı yavaşça bileğimdeki damara yaklaştırdım.

Sorun değil, Luxuria. Denedin sen. Sevilmeyi de denedin, kurtarılmayı da, kurtarmayı da. Komik olmayı denedin, herkesin gözdesi olmayı... babasının dizinde kıvırlan minik bir kız olmayı denedin, içten gülümsemeyi de denedin.

Bu senin için bir sorun değil.

Kendinden kurtulmayı da, bütün insanlığı kurtarmayı da deneyebilirsin. Kendini öldürmeyi deneyebilirsin. Hem ne olacak ki? Eminim ki Valhalla'da yaşam daha güzeldir. "Luxuria!" Steve, öylesine bağırıyordu ki, bir an kendimi ses tellerinin katili olacağını hissettim. "Aç kapıyı!"

Yutkundum. "Başka bir seçenek yok!" Diye bağırdım gözyaşlarımın yanağımdan akıp gitmesine izin vererek. "Anlamıyorsun!" Derin nefesler aldım, bir kesikten değil de nefessizlikten ölecektim.

"Yapma!" Yalvarıyordu. Kapının hâlâ yumruklarına nasıl dayandığını bilmiyordum. "Her zaman... her zaman vardır bir yol. En güvenli yol! Bu zor olsa da." Sesi yavaş yavaş azalıyor, pes etme noktasına geliyordu. Sonunda kabul ediyordu.

Şaka yaptım. Bunu ben yapıyordum. Var gücümle zihnine girmeye, biraz daha sakinleşmesine, belki de bu gerçeği kabullenmesini sağlıyordum. Nefes nefese kalmam da bu yüzdendi. Son gücümü rahat ölebilmek için kullanıyordum.

Sevgili baba... pardon, sevgili Odin. Umarım halim seni mutlu etmiştir. Hep istediğin o kız oluyorum, öz oğlun gibi kahraman oluyorum. Ancak tekrar üzgünüm ki, bunu kendimi feda ederek yapıyorum.

Dur. Üzülür müsün ki?

"Luxuria!" Bu sefer Natasha'nın sesi ulaştı kulağıma. Ancak ben kulağıma ulaşmamış gibi davranacaktım. "Buna sakince karar verelim." Dediğini duydum. Ölüm karar verilecek bir şey miydi?

Hayır. Değildi. İntiharın bir seçenecek olduğunu düşünürsünüz ancak çok, çok yanlış. İnsan keyfine göre hayatına son vermez. İnsan kendine bile isteye zarar veremez. Buna mecbur bırakılır.

Steve'in düşüncelerini duymaya başladım zihnimde. "Bir daha olmaz..." diyordu yorgun sesiyle. "Bir daha kaybedemem. Bir daha üzülemem. Bir daha yalnız kalamam. Bir kişi daha beni bırakıp gidemez. Dayanamam, dayanamam. Buna dayanamam. Bucky, özür dilerim. Luxuria, gitme. Değişmedim, ben kahraman olamam. Koruyamıyorum. Natasha'da gidecek, yalnızsın, yalnızsın."

Düşünceleri zihnimde büyük bir kesik açtı. Tüylerimi tepeden tırnağa diken diken etti. Zaten zorla sahip olduğum zihninden aniden çıkınca, bedenim tüm eklem hareketlerini kaybetti. Vücudum mini buzdolabının önüne yığılırken, sırtımı yavaşça buzdolabına yasladım.

Uzun bir sessizlikle baş başa kaldım. "Bencilsin." Dedim kendi kendime. Derin bir nefes aldım. Verdim. Savaş, Luxuria. Lütfen savaş. Biliyorum, savaşacak durumda değilsin, savaşacak güçte değilsin, ama dene. Her şeyi denediğin gibi.

Kapı kırıldığında, içeriye doluştular. Kulağıma bir örümcek ağı örülmüştü sanki. Duyamıyordum. Sesler bulanıktı, ancak görebiliyordum. Steve'in endişeli gözlerinin içini bile. Natasha kollarımdan tuttu beni kaldırmak için ancak yer çekimine teslim olmuş bedenim, ağırlaşmıştı.

Acaba ruhum uçsa gitse bedenimden, yer çekimi korkar mıydı benden hafiflerim diye?

"Bekle." Dediğini duydum Steve'in. Ellerine geçirdi yine o kumaşları. Gülümsedim, içimden. "Çekil," dedi kıza. Natasha Steve'e yol açarak geriye çekildiğinde adam, bedenimi kolları arasına alarak kucağına aldı.

Derin bir nefesle baktı yorgun gözlerime. "Bana çok büyük bir iyilik yaptın, melek." Melek? "Karşılıksız kalmayacak." Hafifçe gülümsedim. "Gözlerinden başka bir yaşam belirtisi gösterdiğine sevindim." Dedi gülümsememe. "Gerçekten. Gerçekten sevindim."

Beni usulca yatağa yatırdığında, gözlerim yorgunluğuma teslim oldu ister istemez. Zihnim bulanıklaştı, bedenim olduğu yerde düşer gibi oldu. Boşlukta kendimi kaybederken, bedenim uyuştu ve ben karanlıkla baş başa kaldım.

***

Usulca gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk surat onunkine aitti. Kaşlarımı çattım, "beni gördüğüne sevinmedin mi?" Dedi Steve alayla. Ardından bana beyaz bir şey uzattı, "Alın efendim, kuş sütünüz." Bardağı almaya çalıştığımda elim içinden geçti.

Bu ne lan?

Ardından her şey gerçeğe büründü. Gözlerimi açtığımda, güneş gözlerimi hedef almıştı bile. Derin bir nefesle üzerimden örtüyü attım ve doğruldum. "Steve?" Dedim karavanda onu göremeyince. "Pardon efendim!" Dedim alayla. "Yüzbaşı diyecektim dilim kopsun!"

Ne güzel kuş sütü uzatıyordu ya.

Karavanın kapısı açıldığında, endişeyle yanıma yaklaşan adama baktım. "İyi misin?" Diye sordu boğazını temizleyerek. Ciddi kalmaya, benim için çizdiği çizgiyi aşmamaya çalışıyordu.

Bileklerimi uzatıp ona gösterdim, "henüz ölmedim. Ben senin zihnini ele geçirecektim, sen benimkini ele geçirdin. Zihninin içinde kahraman olamam diyorsun, ama bak beni tek kelime etmeden kurtardın."

"Neyden bahsettiğini bilmiyorum," diyerek üzerimdeki örtüyü kaldırdı. "Hadi, kalk. Sana anlatmamız gereken şeyler var." Konuyu hep çeviriyordu, hiç kendi yaşamına yöneltmiyordu. Onu kurtarmamıza izin vermiyordu.

Pandora'nın kutusu kadar gizliydi.

"Önce kahvaltı yapsam?" Dedim başımı omzuma yatırarak. "İki kuru ekmek yesem mesela? Büzüşen mideme bir yaşam gelse? Çok mu kötü olur?"

Gözlerini devirdi. "Pekâlâ," diyerek üzerimden aldığı örtüyü koltuğa fırlattı. "Buzdolabında var zeytin peynir, ekmeğin arasına koy, ye."

"Onlar ne ya?" Dedim kaşlarımı çatarak. "Ben şey istiyorum. Böyle ekmek arası şey vardı ya. Arasında kırmızı bir şey var. Bir de o beyaz şeyden, sümüğe benziyor. Ayy, hiç olmadı bu. Her neyse böyle ısırınca çekince uzuyor falan..."

"Tost mu?" Dedi dik dik bakarak.

"Evet!" Dedim bir anda enerjiyle. "O böyle çok güzeldi, karavanı geze geze yedim hemen bitti." Güldüğünde kaşlarımı çattım, "ne o? Fazla mı cahiliz Midgardlı?" Tek kaşım ister istemez havaya kalktı.

"Hayır." Dedi gülümseyerek. "Fazla zekisin, ona gülüyorum." Dalga geçiyordu, değil mi? Zihnimi zorlayarak ona baktığımda yüzünü buruşturdu. "Yapma şunu!" Diye bağırdığında gülerek yatakta geriye yaslandım.

Tezgaha doğru geçerken söylenmeye devam etti, "bu nasıl bir güçmüş? Bitti bitti, insanlaşıyorum diyorsun hâlâ beynimizin suyunu çıkartıyorsun! Bitse de sihirlerin rahatlasak, sen de bu şekilde yılanlaşmasan."

"Erkekler genelde bunu yaptığımda..." yüzümde çirkin bir gülümseme meydana geldi. "Bilirsin, zevk alıyorlardı." Diyerek omuz silktim.

Ekmekleri sıraya dizdiğinde bana bakmadan, "Dua ettiklerimiz yukarda alem mi yapıyor?" Dedi bir anda. Kaşlarımı çattığımda bunu fark etmiş gibi kıkırdadı, "Sizi gidi pelerinli Tanrılar."

Yüzümü buruşturdum, "Bunu demediğini varsayacağım." Ardından bir şey dank etti kafama. "Hey," diyerek ayağa kalktım ve yutkunarak ona baktım.

Ekmeklerin arasına malzemeleri yerleştirdiğinde bana dönüp bedenini tezgaha yasladı. "Tanrıça olduğunu söylememiştin," alayla gülümsedi. "Değil mi?"

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Dün zihnime girdiğinde, senin benden duymuş olduğun gibi bende senden bir şeyler duydum. Daha çok hissettiklerini hissettim. Ancak bir türlü 'beni kurtaracak' dediğin abini veya uykunda söve söve bitiremediğin babanı göremedim."

Yutkundum. "Onları görmeyerek kendine bir iyilik yapmışsın." Derin bir nefes alarak koltuğa oturdum. Eğer Steve Odin'e ulaşsaydı, Odin bunu bilirdi. Benimle birlikte onu da yakardı. En azından bu durumdan kurtulmuştu.

Makineye bastırdığı tostu elime uzattı. "Sen yerken, ben dün Natasha ile verdiğimiz kararı sana anlatayım." Diyerek bedenini tezgaha yasladı ve kollarını göğsünde bağladı.

Tam söze girecekken, "şöyle manken gibi durmaz mısın? Büyük oranda dikkatimi dağıtıyorsun. Yemek yerken birilerini izlemeyi severim ancak yaşayan en seksi erkek ödülünü alabilecek erkekler beni heyecanlandırır." Diye alaylı bir gülümseyle kestim.

Bir süre bana dik dik baktığında, boğazını temizleyerek karşıma oturdu. "Böyle iyi mi?"

"Seni direkt yok etsek olmaz mı ya? Suratın bile kalbimi uçuruyor. Bunu o şekilli kalçanı havaya uçurmak için söylemiyorum ancak bir yerde de haklıyım."

"Abartma istersen, ye şu tostu."

Gözlerimi devirerek hevesle tostun ilk ısırığını aldığımda, ağzımda dağılan hisle aldığım nefesi verdim. "Bana şu sakız gibi olan şeyin adını söyle, Steve."

"Kaşar." Dedi bir anda.

Ağız dolusu söylediği şeyle kaşlarımı çattım, "Niye küfürmüş gibi söyledin?"

"Küfür yerine de kullanılıyor. Tanrı aşkına Luxuria, ye şunu!" Oflayarak masaya dirseklerini koydu ve biraz daha yaklaştı bana. "Sana daha önce anlattığım şeylerin hepsini aklına getirmeni istiyorum şimdi."

"Getirdim."

"Uslu şey," diyerek alay ettiğinde, konuyu kafasında toparlıyor gibiydi. "Bunu kendimiz halledemeyiz, tamam mı? Yardıma ihtiyacımız var. Eğer büyük bir savaş olacaksa, bunu yalnızca üçümüz yapamayız."

"Benim için arkadaşlarının yanına tekrar mı döneceksin?"

Bir anlığına düşünür gibi oldu, "senin için arkadaşlarımın yanına yeniden döneceğim. Ancak, Bucky'i yanıma almadan bir yere gidemem. Bunu nasıl yaparız bilmiyorum, ancak Dünya'nın geleceği için Tony onu kabul etmek zorunda."

Omuzlarım düştü. "Ölmem daha kolay bir yol olabilirdi."

"Ölümü şu sıçtığımın beyninden çıkart artık!" Dediğinde geriye çekildi sabırla. "Terbiyemi bozdun."

"Terbiyesiz halin çok çekici demek ki." Diye sataştığımda, sertçe ayağa kalktı. "Kabul edeceğim, bu sert tavırlarında öyle." Yüzündeki sinirli ifade keyfimi yerine getirmiş gibi gülümseyerek geriye yaslandım.

"Ne yapacağım ben seninle?" Aynı soruyu ikinci soruşuydu.

Kıyametle ne yapabilirsin ki sevgili Steve?

BEŞİNCİ PERDE
SONU

hoşgeldin.

Umarım beğenmişsindir ve bu bir vakit kaybı olmamıştır.

Oy vermeyi unutmayın bir sonraki bölümün geliş süresini maalesef sizler belirliyorsunuz...

Çok konuşamadım bu sefer, ama bir sonraki bölümde telafi edelim, olur mu?

Çünkü konuşacak çok şeyimiz olacak, özellikle Steve ve Natasha'nın Bucky'i de alıp Tony'nin yanına dönmesi gibi.

Aman Allahım.

He neyse, bir sonraki bölüm görüşmek üzere. I love you.

Instagram: mccalll2ee

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

16.9K 590 13
Sevmek sadece bizim gibilere mi günah Söyleyemediğim ufak tefek bir itiraf Böyle masum bir aşkı itiraz edemiyorsan Sende de var en az benim kadar y...
13.4K 1.1K 77
|AÇIKLAMA| "Bana en güçlü Norma'yı ver."[Norma diğer adıyla Radian- en güçlü cinayet silahı.] Yıkılmış bir romanda erkek başrolü karalayan bir kötü k...
142K 5.3K 64
Bütün kurgu kɑhrɑmɑnlɑrı ile hɑyɑl zɑmɑnı. Fɑrklı kurgulɑr ile hɑyrɑn olduğunuz kɑrɑkterle hɑyɑl kurun! Mɑrvel hɑyɑl et kitɑbındɑn mutliye dönmu...
164K 17.2K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...