SESSİZ SİPER

By comebackpiet

228K 15.5K 838

Yeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç... More

Bölüm 1: Truva Operasyonu
Bölüm 2: Gölgelerde Saklı
Bölüm 3: Barikat Noktası
Bölüm 4: Gece Yarısı Planları
Bölüm 5: Pusu Hattı
Bölüm 6: Beklenmeyen Ziyaret
Bölüm 7: Derin Yankılar
Bölüm 8: Yitik Bağlar
Bölüm 9: Acil Çağrı
Bölüm 10: Tehditler ve Tırmanışlar
Bölüm 11: Kaosun İçinde
Bölüm 12: Takım Çalışması
Bölüm 13: Zorlu İstek
Bölüm 14: Asker Üniformalı Prens
Bölüm 15: Geri Dönüş Yok
Bölüm 16: Pişmanlık İzleri
Bölüm 17: Çizgi Film Referansları
Bölüm 18: Tatlı Sözler, Kilitli Dudaklar
Bölüm 19: Sırların Keşfi
Bölüm 20: Şüpheyi Öldürmek
Bölüm 21: Sahte İtiraflar ve Yeni Umutlar
Bölüm 22: Kırmızı Nokta
Bölüm 23: Boğuk Çığlıklar
Bölüm 24: Daha Yakına
Bölüm 25: Kırılgan Dengeler
Bölüm 26: Gizli Hisler
Bölüm 27: En Yakın Uzak
Bölüm 28: Aramızdan Biri
Bölüm 29: Boş Kurşun Kovanları
Bölüm 30: Tehlike Çanları
Bölüm 31: Tek Nefeste İntikam
Bölüm 32: Koruma Talebi
Bölüm 33: Pazarlık Sanatı
Bölüm 34: Sırların Anahtarı
Bölüm 35: Gizli Müttefik
Bölüm 36: Gizli Anlaşmaların Ritmi
Bölüm 37: Hüznün ve Umudun Dansı
Bölüm 38: Kor Ateş
Bölüm 40: Sırların Sonu
Bölüm 41: Köstebek Avı
Bölüm 42: Kırmızı Bülten
Bölüm 43: Umut Dolu Yarınlar
Bölüm 44: Kurulu Tuzaklar
Bölüm 45: Hainin Hamlesi

Bölüm 39: İntikam Kırmızısı

3.4K 382 51
By comebackpiet

Cesedin yanından kalkarken fark ettiğim ilk şey titreyen ellerimde, kıyafetimde ve dizlerimdeki kurumuş kan izleri oldu. Gözlerimi bir an olsun çekemediğim bu görüntü yüzünden yutkunamazken gözlerim yeniden doldu. Gözlerimin önünde Savaş'ın son bakışı canlandı ve bunu zihnimde tutarak ona bir söz verdim. Öleceğimi bilsem bile asla sana yapılanın intikamını almadan duramayacağım.

Adımlarımı salonun çıkışına yönlendirdim ve yanlarından geçtiğim askerlerin gözlerini uzun uzadıya üzerimde tutmasına maruz kaldım. Normal şartlar altında böyle bir şey yaşandıktan sonra benim olduğumu sandıkları kişiyi hiç düşünmeden tutuklarlardı belki de ama perişan bir halde olduğumu onlar da fark ediyor olmalıydı ki kimse yanıma yaklaşmıyordu. 

Salondan çıktıktan sonra timi bıraktığım yerde gördüm. Time bir telaş hakim olduğu için benim hızlı adımlarla salondan çıkıp park alanına doğru ilerlediğimi fark etmemişlerdi. Kimsenin beni görmediğinden emin olarak arabaların park edildiği alana ilerledim. 

Aklıma koyduğum şeye kimseyi dahil edemezdim çünkü bunu yaparken kanun dışı hareket edeceğimi biliyordum. Kimseden kendilerini zor bir duruma düşürmesini isteyemezdim, bu benim yapmam gereken bir şeydi. Eğer benim böyle bir işe kalkıştığımı öğrenirlerse de beni durduracaklarını biliyordum bu yüzden beni görmelerini istemedim.

Eğer onlar beni fark etmeden buradan uzaklaşabilirsem ben işimi bitirene kadar beni bulamayacaklarına inanıyordum çünkü Aslan Bey'in saldırıyı yapması için gönderdiği adamla olan tüm bağlantısını gizlediğine emindim. Kendisini tehlikeye atacak hiçbir adım atmış olamazdı. Bunu Gölge Bey ve istihbarattaki adamları güvenceye almış olmalıydı. 

Valenin küçük kulübesinde Güven'in ismiyle etiketlenmiş olan anahtarı bulmam biraz vakit aldı çünkü insanlar kaçışırken arabalarının anahtarını diğer anahtarlara pek özen göstermeden kapışmışlardı ve bu sırada bazı anahtarlar yere düşmüştü. Bizim buraya geldiğimiz arabanın anahtarını masanın altında, gözden uzak bir yerde buldum.

Küçük kulübeden çıkıp çoğunluğu boşalmış park alanına geçtim ve boşalmış olan alanda arabayı aramama gerek kalmadan hemen gördüm. Arabanın yanına aceleci adımlarla ulaşıp hızlıca içeri geçtim. Arabayı çalıştırıp park alanından çıkmak için gaz pedalına bastığım anda yan tarafımdaki yolcu koltuğunun kapısı açıldı. Ayağımı gaz pedalından çekip bir savunma yapmaya ve gelen kişiyi beni bırakması için ikan etmeye hazırlandım ama kapıyı açan kişi düşündüğüm gibi timden birisi değildi.

Elçin, kot pantolonu, bol kapüşonlusu ve eline aldığı sırt çantasıyla yolcu koltuğuna yerleşti ve ben onu izlemeye devam ederken sıradan bir şey yapıyormuş gibi bindiğinden beri bana bir kez olsun bakmadan arkasından kapıyı kapattı.

"Arabadan in." Sonunda konuşmam ile bakışları bana döndü. Derin bir nefes alıp yaslandı. "Ne yapacağını biliyorum. Sende, bende olan bakışın aynısı var." Dudaklarını ıslattı. "Tek başına yapamazsın Yeşim. Seninle geleceğim." İyice olduğu yere yerleşip inmeyeceğini belli etmişti ama buna rağmen kendimi tekrar ettim. "Arabadan in Elçin." Direksiyonu tutuşum sıkılaştı. "Seni bunun bir parçası yapamam."

"Ben senden çok önce de yapmak üzere olduğun şeyin bir parçasıydım. Alacağın intikam sadece senin değil. Aynı zamanda benim de." Bakışlarını benden çekti ve yan tarafımdaki camdan dışarısını işaret etti. "Ve eğer burada biraz daha oyalanırsak planladığın şeyi yapmak için bir şansımız olmayacak." 

Bakışlarımı camdan dışarıya, işaret ettiği yere çevirdim ve koşarak bize doğru gelen Yiğit'i ve onun peşinden gelen timi gördüm. "Emniyet kemerini bağla." Sözlerimden sonra ona pek fazla zaman tanımadan bakışlarımı ileriye çevirdim ve gaz pedalında bütün gücümle bastım. Park alanından çıkarken dikiz aynasından ellerini beline koymuş derin soluklar alarak uzaklaşmamı izleyen Yiğit'e baktım.

***

Çelebi ve Sinan haberi aldıkları gibi Polat'ı da yanlarına alarak düğün salonuna gitmek için yola çıkmışlardı. Arabayı keskin manevralar yaparak kullanan Çelebi'nin tek derdi bir an önce düğün salonuna ulaşmaktı. Savaş'ın böyle bir saldırının hedefi olması Yeşim'i nasıl etkilemişti bir türlü kestiremiyordu ama içinden bir ses Yeşim'in yapmaması gereken bir şeyi yapacağını söylüyordu. 

Neredeyse iki dakika farkla o kavşaktan Yeşim'in geçtiğini ve hızla uzaklaşmaya devam ettiğini bilmeden düğün salonunun olduğu sokağa girmek için kavşaktan döndüklerinde Çelebi ve Sinan sokağa hakim olan kargaşayı açıkça görmüştü. Her yere yansıyan mavi ve kırmızı ışıklar, sürekli gelmeye devam eden askeri araçlar ve etrafta koşturup duran üniformalı asker ve polisler alanı dolduruyordu.

Düğün salonunun önüne geldiklerinde arabayı rastgele sokağın ortasında bırakıp arabadan indiler ve içeriye doğru ilerlediler. Onları durduran ve gergin olduğu her halinden belli olan askerlerle bir tartışmanın içerisine girdiler ama bunu uzatmaya pek niyetleri yoktu. Bir an önce içeriye geçmeleri gerekiyordu. 

Uzaktan sinirli olduğu her halinden belli olan Yiğit'i gördüler. Ona seslendiler ama çevresindeki hareketlilikten bir türlü Yiğit'in ilgisini üzerlerine çekmeyi başaramadılar.

Yiğit timini hazırlanması için gönderdikten sonra daha önce konuştuğu polisin yanına geri döndü. "Plakayı bir kez daha anons geçin. Nerede olduğunu, nereye gittiğini bilmek istiyorum." Yiğit'in yanındaki polis bir kez daha telsizden Yeşim'in bindiği arabanın plakasını anons ederken Yiğit alana gelen askeri araçların birinden aldığı kurşun geçirmez yeleği üzerine geçiriyordu.

Doğu çoktan hazırlanmış bir vaziyette Yiğit'in yanına ulaştı. "Güven'i bir araçla karargaha gönderdim. Yola çıkmaya hazırız." Doğu şimdiye kadar hiç hissetmediği kadar dünyadan kopmuş bir şekilde hareket ediyordu. Hareketleri amaca odaklıydı ve zihninde intikam fikri bir yılan gibi dolaşırken hareketleri kendinden emindi. 

"Yeşim'in nerede olduğunu bilmiyoruz ki yola çıkalım." Yiğit'in cevabına karşılık Doğu derin bir nefes aldı ve gözlerini Yiğit'in etrafında toplanmaya başlamış olan timde dolaştırdı. Dudaklarını ıslattı ve konuştu. "Yeşim nereye gittiğini biliyor gibi görünüyordu. Saldırganı daha önce de görmüş olmalı." 

Yiğit buna karşılık kafasını aşağı yukarı salladı ve içeriye, ortalık yerde öylece durmaya devam eden cesede doğru ilerledi. Timi de peşinden ilerlerken, askerlerin arasından sonunda geçmeyi başarıp onları takip eden Çelebi, Sinan ve Polat'tan habersizlerdi.

Herkes olanlardan sonra; Yeşim'in Savaş'ın yaralanmasına verdiği tepkilerden, Selim'in Yeşim'e 'Cankız' diye seslenmesinden Yeşim'in istihbarattan olduğunu bir şekilde anlamıştı ama kimse ağzını açıp bu konuda tek bir kelime etmemişti. Yiğit'in kadın çekip gittikten sonra söyledikleri ise bu düşüncelerini pekiştirmeye yetmişti.

Cesedin yanına ulaştıklarında hepsi adamın yüzünü iyice inceledi ama hepsi bu adamı daha önce görmediklerinden emindi. Yiğit, durdurdukları bir polisten adamın kimliğine ulaşabildiler mi öğrenmek istedi ama adamın üzerinden kimlik çıkmamıştı ve kim olduğunu öğrenmeleri biraz zaman alacaktı.

Yiğit kendini düşünmeye zorladı ve bu sürede düşüncelerini sesli bir şekilde dile getirdi. "Bu adamın Mehmet itinin adamlarından biri olmadığına eminiz ama Yeşim bu adamı daha önce de görmüştü. Bu adamı nerede gördüğünü ve nereye gittiğini bilmiyoruz."

"Ben biliyorum." Çelebi, Yiğit'in timinin ortasında duran cesedin üzerinden gözlerini çekti ve Yiğit'e baktı. "Bu Aslan Köse'nin adamlarından birisi." Çelebi, cebindeki çalan telefonu çıkardı ve Başkan'ın aradığını görünce hemen telefonu cevapladı. "Yeşim, Aslan'ın peşine düşmüş." Daha sonra Yiğit'e döndü. "Buradan ayrılalı ne kadar oldu?"

Yiğit, onların burada olmasını garipsemeden saatini hızlıca kontrol etti. "Beş dakikayı geçti." Çelebi aldığı cevabın ardından arkasını dönüp salonun çıkışına doğru ilerledi. Yiğit, Çelebi'nin bir cevaba sahip olduğunu bildiği için onu takip etti ve timi de onun yaptığına uyarak Çelebi'nin peşine takıldı. 

"Beş dakika önce yola çıkmış. Ona yetişemeyiz. Bizden çok daha önce oraya varacak. Ne yapalım Başkanım?" Çelebi acele adımlarla arabanın yanına ulaştı ve bagajı açtı ama ne bir silah ne de işe yarar başka bir şey olmadığını görünce sessizce bir küfür savurdu.

Başkan cevap vermeden önce biraz süre geçti. "Yeşim'e bir an önce ulaşın Çelebi. Oraya ulaştığınızda her şey için geç olacak bu yüzden Savaş'ın timini de yanınıza alın, desteğe ihtiyacınız olacak." Bir duraksamanın ardından devam etti. "Daha sonrası için yaptığımız planı gelişen durumlar yüzünden acil olarak uygulamaya sokacağım. Siz Aslan Bey'i ve onun adamlarını alın. Mehmet'i ve o evdekileri alması için de bir tim göndereceğim. Gölge Bey'in kapısına da yarım saate bir ordu dikebilirim. Bu gece bu işi bitiriyoruz." Çelebi arkasındaki adamlara döndü ve Başkan'a cevap verdi. "Anlaşıldı Başkanım."

"Ayrıca Aslan denen o şerefsiz... Onu canlı istiyorum. Onu hayatta tuttuğunuz sürece başına gelen hiçbir şeyi umursamam. Bilmem anlatabildim mi?" Çelebi'nin dudaklarının kenarları kıvrıldı. "Bundan daha iyi anlatamazdınız Başkanım." 

Çelebi telefonu kapattıktan sonra karşısındaki adamlara baktı. "Size şuan her şeyi anlatmam mümkün değil." Ellerini beline yerleştirdi. "Şimdilik İstihbarattan olduğumuzu bilmeniz yeterli olur. Daha önce acil bir durumda Truva operasyonuna müdahale etmek için bir emir almıştınız zaten ve işte o an geldi." Askeri araçlardan birine ilerledi. "Bu gece ava çıkıyoruz beyler. Bu gece bütün operasyon son bulacak." 

Araçlardan Yiğit'in varlığını kullanarak kurşungeçirmez yelekler ve silahlar aldılar. Bir dakikadan daha kısa bir sürede hızlıca hazırlandılar. Çelebi araçtan uzaklaşmadan önce bir de kenarda gördüğü bir kelepçeyi aldı.

Çelebi bu sırada Polat'ı arabaya yönlendirdi ve adamı içeriye oturttuktan sonra elinin birini kapıya kelepçeledi. "Operasyon son bulduğuna göre artık tutuklusun Polat. Herhangi bir yanlış hareket yaparsan anlaşma falan dinlemem amel defterini kapatırım, anladın mı?" Polat bir onay kelimesi mırıldandı ve Çelebi bunun ardından arabanın sürücü koltuğuna otururken Sinan'ın birkaç cümle daha açıklama yaptığını duydu. 

"Yeşim'in nereye gittiğini biliyoruz. Yola biz öncülük edeceğiz. Muhtemel olarak bir çatışmanın içerisine dalacağız. Önceliğimiz Yeşim'in hızlı bir şekilde güvenliğini sağlamak. Ayrıca oradaki herkesi tutuklayacağız ama bu operasyonun yakala veya öldür operasyonu olduğunu unutmayın. Yakalayamadığınızı vurun."

Sinan açıklamasının ardından arabaya yöneldi ve Çelebi'nin yanındaki yolcu koltuğuna otururken Ayaz da aynı araçta kapıya kelepçelenmiş olan Polat'ın yanına oturdu. Diğer askerler Tolga'nın getirdiği askeri araca yerleşti ve Çelebi'nin arabayı harekete geçirmesi ile Doğu onu takip etmeye başladı. 

Onlar hızlı bir şekilde hedeflerine doğru ilerlerken ilçenin başka bir kısmında da hareketlilik mevcuttu. Mehmet Bey'in evinin yakınlarında konumlanmaya başlayan askerler gelecek saldırı emrini bekliyorlardı. Düğün salonunda yaşanılanlardan sonra hepsi bu operasyona hırslı bir şekilde dahil olmuştu ve bu gece düşmanlarının hayatlarını cehenneme çevirmeye hevesliydiler.

İstanbul'daki hedefe ise, Gölge Bey'in kimliğini öğrendiklerinden beri onu takip eden ekibi koordine eden Aytaç, Başkan'ın yardımcısı, beraberinde özel harekat timi ile beraber gidiyordu. Hedeflerine ulaşmalarına çok az kalmıştı. 

***

Ne kadar hızlı gidersem gideyim yetersiz geliyordu bu yüzden gaz pedalına gittikçe artan bir şekilde baskı uyguluyordum. Daha önce hiç bu kadar hızlı araba kullandığımı hatırlamıyordum. Bu hıza rağmen yanımdaki Elçin oldukça rahat görünüyordu ve elindeki silahın şarjörüne kurşun yerleştiriyordu.

İlçenin kalabalık sokaklarından uzaklaşıp fabrikanın ıssız yoluna düştüğümüzde boğazımı temizledim ve hırıltılı çıkan sesimle konuştum. "Senin nasıl saldırıdan haberin oldu?" Şarjörü silaha yerleştirirken cevap verdi. "Haberim yoktu. Gözlem için gelmiştim." 

"Kimi gözlüyordun?" Bana döndü. "Aslan itinin adamlarından birini. Bu seferki saldırımı ona yönelik yapmayı planlıyordum çünkü diğerlerinden ayrılmıştı ve kolay bir hedefti. Ama şüpheli davranışları olduğunu fark edince onu takip etmeye başladım ve beni düğün salonunun olduğu sokağa kadar getirdi. Silah seslerinin ardından yanında taşıdığı çantadan bir taramalı silah çıkardı. Ona yetişemeseydim oradan aceleyle çıkan sivilleri vuracaktı şerefsiz." Bir süre sessiz kaldı ve sonra devam etti. "Cesedini bir çöp konteynerinin arkasına bıraktım. Polisler bulur yakında."

Görüşüm yola çıktığımdan beri sık sık yaşadığım gibi yeniden buğulandı. Gözyaşlarımı elimin tersi ile temizledim ve yeniden yola odaklandım. O pislikler daha fazlasını planlamıştı ve bu gecenin gidişatı daha kötü bir yönde de olabilirdi. Elçin olmasaydı hedeflerine ulaşır ve daha fazla insanın canını yakarlardı. 

"Vurulan askeri tanıyordun, değil mi?" Soruna karşılık başımı aşağı yukarı salladım ve boğazımdaki yumru yüzünden kırık çıkan sesimle cevap verdim. "Savaş benim için bir abi gibi. Onunla beraber büyüdüm. Kimse yokken o vardı." Elçin buna karşılık kendi kendine mırıldandı. "Bir aile gibi."

Gözlerim yeniden yaşlarla dolup görüşümü bulandırdığında yine ellerimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Ama giderek göz yaşlarım hızlandı ve artık ne kadar sık silersem sileyim gözyaşlarımı kurulayamadım. Derinlerden yükselen acı dolu bir çığlık attım ve bu sırada da sağ elimle direksiyona ardı ardına vurdum. "Yaptıklarının bedelini ödeteceğim onlara."

Elçin'in parmakları, direksiyona vurmaktan vazgeçmemin ardından elimin üzerini örttü. "Nasıl bir acı hissettiğini biliyorum. Aynı şerefsizler yüzünden ailem yerine koyduğum timi kaybettim. Aynı şeyi ben de yaşadım." Elini çekti. "Yalnız değilsin Yeşim. Acında da intikam arzunda da yalnız değilsin. Arkanı kollayacağım." Bakışlarımı kısa bir süreliğine ona çevirdim ve boğazımdaki yumrudan kurtulabildiğim bir anda cevap verdim. "Teşekkür ederim."

Kalan yolculuğumuz Elçin'in bir sessizliğe gömülmesi ve benim sessiz iç çekişlerimin ardından gelen öfke patlamalarım ve ağlamamla geçti. Arabayı Aslan Bey'in fabrikasının önüne çekerken göz yaşlarım durulmuş ve geriye bir tek sessiz iç çekişlerim kalmıştı. 

Fabrikanın dışında dolanan altı koruma arabanın görüş alanlarına girmesiyle dolanmayı bırakıp oldukları yerde durmuşlardı. Ellerini temkinli bir şekilde silahlarının üzerine yerleştirmiş olsalar da henüz hiçbiri silahını olduğu yerden çıkarmamıştı.

Elimi dışarı çıkmak için arabanın kapısına uzattığımda Elçin beni durdurdu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kolumu tuttuğu elini üzerimden çekmeden konuştu. "Savunmasız bir şekilde dışarı çıkamazsın." Silahlarından birini bana uzattı. "Bunu al."

Gözlerim hızlıca silahın üzerine değip yeniden ona döndü. "Sadece iki silahın var ve ikisine de ihtiyacın olacak." Kolumdaki tutuşu sıkılaştı. "Benim neye ihtiyacım olduğu konusunda endişelenmene gerek yok. Silahı almadığın sürece dışarı çıkmana izin vermeyeceğim."

Bakışlarımı camdan dışarıya, arabaya küçük adımlarla yaklaşan korumalara çevirdim. İçlerinden tanıdığım birkaç yüzü seçebiliyordum. "Bu adamlar beni tanıyorlar Elçin. Beni bir tehdit olarak görmeyecekler ve onlara yaklaşmama izin verecekler. Yeterince yakınlarına yaklaştığımda içlerinden birinin silahını alacağım." Bakışlarımı Elçin'e çevirdim. "Şüphe duymamaları için sen arabada kal ve bir süre bekle. Ne zaman çıkman gerekeceğini bileceksin zaten ve çıktığında iki elinde de birer silah olmasını tercih ederim çünkü ortalık fena karışacak." Soluklanıp dudaklarımı ıslattım. "Yani silahlarına ihtiyacım yok. Sadece arkamda olmana ihtiyacım var."

Birkaç saniyenin ardından nefesini dışarıya verip elini kolumdan çekti. "İlk hamleni yaptığın gibi arabadan çıkıp ateş etmeye başlayacağım."

Ondan bakışlarımı çekip arabanın kapısını açtım ve dışarıya çıktım. Kapıyı arkamdan kapatırken korumaların bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Adımlarımı kendimden emin bir şekilde onlara yönlendirdim ve içlerinden beni ilk tanıyan kişi konuştu. "Yeşim Hanım? Buraya geleceğinizden haberimiz yoktu." Ellerini silahlarının üzerinden çektiler ama bakışları üzerimde dolaşmaya devam etti ve üzerim kanla kaplıyken bunun nedenini anlamak zor değildi.

En soldaki adama giderek yaklaşırken ortalarda olan diğer korumaya cevap verdim. "Aslan Bey'i görmeye geldim." Korumanın yanından geçip gidecekmişim gibi görünmeye özen gösterdim ama bu gece olanlardan sonra istediğim role önceden olduğu gibi bürünebildiğimden pek emin değildim. Bu yüzden bir role bürünmekle uğraşmaya ve şüphe çekmemek için ağırdan almaya bir son vererek adamla aramda kalan iki metrelik mesafeyi koşarak kapattım ve koşmamla irkilen adamın silahını çekmesine fırsat tanımadan karnına bir yumruk geçirip kolumu boynuna doladım ve bedenini önüme siper ettim. Belindeki silaha uzanıp silahın üzerindeki parmaklarını uzaklaştırdım ve ben silahı çıkarırken ilk kurşun ateşlendi.

Elçin'in ateş etmeye başlaması ile silahlarını bana doğrultmuş ve odağı tamamen bende olan korumalardan üçü birer çuval gibi yere yığıldılar. Dikkatleri dağılan ve dımdızlak ortada kalan diğer iki korumaya da ben ateş ettim ve sonra da önümde tuttuğum korumayı itip yere düşürdüm. Yanından geçip gitmeden önce tüm yalvarışlarını kulak ardı ederek kafasına bir kez ateş ettim. 

En yakınımda olan başka bir korumanın cesedine ilerleyip onun silahını da aldım ve fabrikanın girişine yöneldim. Daha birkaç adım atmıştım ki fabrikanın arka tarafından daha fazla koruma gelmeye başladı. İçerideki bağrışmalardan da orada yaşanan hareketlikten haberdardım. 

Elçin, ortaya çıkacak kadar salak olan birkaç tanesini hızlı bir şekilde öldürdü ama siper alanlara karşı bir yere sığınıp ateş etmeye devam etmesi gerekti. Tüm dikkati üzerine çekmişken fabrikanın içerisine girmem kolay oldu. 

Elimdeki silahların kurşunları bitene kadar önüme çıkan her korumaya ateş ederek devam ettim. Kurşunlar bittiğinde silahları en yakınımda olan korumanın kafasına tüm gücümle atıp sersemlemesini sağladım ve koşarak yanına ulaştım. Elindeki silahı alıp, ilk korumaya yaptığım gibi bedenini bir siper gibi kullandım.

Korumaların yoğunluğu giderek artıyorken ve havaya kaldırılmış bütün silahların hedefiyken bedenime siper ettiğim korumanın delik deşik olması uzun sürmedi. Bir kolonun arkasına saklanıp ateşe karşılık verdim ve Elçin'in gelmesi ile yeniden rahatça hareket edebilecek kadar üzerimdeki baskı azaldı.

Kolonun arkasından çıkıp yer değiştirdim ve başka bir noktadan ateş etmeye devam ettim ama birkaç kez tetiği çekmemin ardından kurşunlarım yeniden bitmişti. Kolonun köşesinden beliren bir korumayı yakasından kavrayıp başını aşağıya doğru çektim ve dizimi yüzüne gömdüm. Dizimin suratına sert bir şekilde çarpması ile burnu kırılan koruma, başını hala aşağıda tutmaya devam ettiğim halde silahını kaldırdı ve kabaca olduğum yere doğru nişan aldı. Diğer elimle bileğinden yakalayıp elini duvara yapıştırdım ve o kurşunları bitene kadar havaya ateş etmeye devam ederken elini yönlendirerek kurşunlardan birinin buraya doğru gelen korumaya isabet etmesini sağladım. 

Kolonun arkasında beliren başka bir korumaya doğru tuttuğum korumayı itip ardından ittiğim korumaya tekme attım ve ikisi çarpışıp yere düşerken yeni gelen koruma elindeki silahı düşürdü. Bunu fırsat bilerek yere düşen silahı aldım ve ardı ardına ateş edip ikisini de öldürdükten sonra kolonun arkasından çıktım. 

Elçin'e destek olmak için ateş etmeye devam ederken sayıları giderek azalan korumaların bazıları bana yöneldi. İkiye bölünmüş olan korumalarla baş etmemiz daha kolay oldu. Dakikalar boyunca içeride silah sesleri yankılanmaya devam etti. Kurşunlarımın bittiği anlarda bire bir boğuşmalara girdim. Yere yığılıp benim için her şeyin sonunun geldiğini düşündüğüm bir anda hayatımda hiç yemediğim sert yumrukların ve tekmelerin hedefi oldum. Sonunda baskınlığı sağlayarak bütün bu kavga ve gürültüye son veren biz olduk.

Elçin silahını kaldırıp etrafta gözlerini gezdirerek yanıma geldi. Bir kolonun arkasına saklanıp soluklanmak için yere çömeldik ve Elçin konuştu. "Dikişlerin patlamış." Elimi omzumun üzerinde gezdirip elime bulaşan kana baktım. Dikişlerin patladığını o söyleyene kadar fark etmemiştim bile. Elçin'e döndüm. "Senin de kaşın yarılmış. Kafandan aşağıya bir paket kan boşaltılmış gibi duruyor. Hala görebiliyor olman şaşırtıcı."

Ellerinin tersiyle gözün çevresindeki kanı temizledi ve sonra biraz ilerimizde uzanan korumalardan birini işaret etti. "Topuklu ayakkabınla yaptığın işi sevdim." Bakışlarımı ayakkabımın topuğuyla gözlerini oyduğum korumaya çevirdim. Topuklu ayakkabı hala göz oyuklarından birine saplı halde duruyordu. Ayakkabının bir diğer eşi ise başka bir korumanın boğazında bir delik açmıştı. "Oraya yakışacağını düşündüm." Yeniden Elçin'e döndüm. "Ve yanılmadım da."

Ayağa kalkmak için sırtımı yasladığım kolondan ayırdım ama hissettiğim ağrı ile inleyerek geri yaslandım. Özellikle karnım ve üst bacaklarım, ardı ardına yediğim yumruk ve tekmelerin ardından ölü gibi yatmak istememe neden oluyordu. Dikişlerin patladığı omzun bile bu kadar ağrımıyordu.

Kendime soluklanmak ve ağrıyla baş etmek için birkaç saniye daha süre tanıdım. Bu sırada Elçin konuştu. "Çok sessiz." Etrafa kulak kabarttım ve birkaç saniyenin ardından hiçbir şey duyamadığımda başımı aşağıya yukarıya salladım. Gerçekten çok sessizdi ve bu şüphe uyandırıcıydı. "Hepsini öldürmüş olma şansımız ne?" 

"Ben hiçbir zaman iyimser birisi olmadım Yeşim. Orada hala birileri olduğuna eminim." Elçin ayağa kalktı ve başını kolondan dışarıya çıkarıp hızlıca etrafta gözlerini dolaştırdı. Yeniden bana döndüğünde ben de ayağa kalktım. "Ortalıkta kimse görünmüyor. Bizi bekliyor olmalılar."

Elimde tuttuğum silahın şarjörünü çıkarıp içindeki kurşunları kontrol ettim. "O zaman onları daha fazla bekletmeyelim." Şarjörü yeniden silaha yerleştirip ellerimin arasında sıkıca kavradım ve kolonun arkasından çıkıp üst katın merdivenlerine yönelirken silahı ileriye doğru tuttum. Elçin arkamdan gelirken oldukça sessizdi.

Merdivenleri her şeye hazırlıklı olarak çıktık ve koridorda ilerlerken geçtiğimiz her köşenin, saklanılabilecek her yerin arkasını kontrol ettik. Yaklaşmamız ile saklandığı yerden çıkıp ateş eden birkaç kişiyi hızla siper alarak karşıladık ve onlardan da kurtulmamız uzun sürmedi. Bunun ardından hiçbir pürüzle karşılaşmadan Aslan Bey'in kapısına ulaştık.

Kapının bir yanındaki duvara ben diğer yanındaki duvara Elçin sırtını yasladı. Elçin başıyla bir onay verdikten sonra aramızda kalmış olan kapının kulpuna elimi uzattım. Elçin kapının diğer tarafında silahını kaldırmış ateş etmeye hazır bir şekilde bekliyordu. 

Kapının kulpunu çevirmemle beraber içeriden taramalı olduğunu hemen anladığım bir silah ateşlendi. Elimi aceleyle geriye çektim ve saniyeler içerisinde kapı delik deşik oldu. Kapının önünde dikilmediğimiz için tüm kurşunları boşa gidiyordu ama bunun farkında değildi.

Sonunda kurşunlar durduğunda sırtımı duvardan ayırmadan kapıyı açtım ve içeriden ateş edilmeyince hızlıca içeriye bir göz attım. Aslan Bey'in silahını yeniden doldurmakla meşgul olmasını fırsat bilerek içeriye koştum ve eline bir tekme atıp silahı elinden uzaklaştırdım. 

Aslan Bey'in bakışları beni bulduğunda gözleri büyüdü. "Sen! Bunca zamandır sendin!" Güldüm. "Evet, bendim. Ama inan bana bu işi böyle sonlandırmak gibi bir niyetim yoktu. Beni bunu yapmaya sen zorladın." Elimdeki silahın kabzasıyla yüzünün ortasına vurdum ve ardından göğsüne bir tekme attım. Ayağımda ayakkabı olmadığı için beklediğim etkiyi göstermemiş olsa da tekmem geriye düşmesine yetmişti.

Dirseklerinin üzerinde doğrulmaya çalıştığında ayağımı göğsünün üzerinde yerleştirdim ve ağırlığımı üzerine vererek sırtını yere yapıştırdım. Üzerine doğru eğilirken korku ile genişlemiş gözlerinin içerisine baktım ve dişlerimi sıkarak konuştum. "Benim için ne kadar önemi olduğunu bilmediğin birisine zarar verdin." Dizlerimin üzerine çöktüm ve suratına tekmemden daha etkili bir yumruk attım. "Bunun bedelini sana ödeteceğim."

Yumrukladım, tekmeledim, masasının üzerinden aldığım bibloyla gövdesine tüm gücümle tekrar tekrar vurdum. Bana vermeye çalıştığı bütün karşılıkları Elçin ustaca engelledi. Haykırışlarını bir müzik gibi dinledim ve artık buna katlanamayacak hale gelene kadar yaptığım şeyi sürdürdüm. 

Aslan'ın her yeri kanla kaplı ve yüzü gözü dağılmış bir haldeyken başında dikildim. Göz kapaklarını zorlukla aralayıp bana bakabildiğinde elimdeki silahı kaldırdım ve yüzüne doğru tuttum. Parmaklarımla tetiğe hafifçe baskı uyguladım ama bir türlü silahı ateşleyecek kadar bastıramadım. 

"Onu öldüremem." Gözlerimi bir an bile olsa Aslan'ın yüzünden ayırmasam da sözlerim Elçin'e yönelikti. "Bunu yapamam. Ölüm onun için kolay bir kaçış olur." Sonunda göz yaşlarım yeniden akmaya başladı. "Onun acı çekmesini, sürünmesini istiyorum. Merhamet için yalvarmasını ve ben ona orta parmağımı gösterirken aciz kalmasını istiyorum." Bakışlarımı odanın bir köşesinde duran Elçin'e çevirdim. "Hem ondan alacaklı olan bir tek ben değilim. Eline masum insanların kanı bulaştı ve ben kendi adaletimi sağlamaya çalışırken diğerlerinin bu hakkını elinden alamam. Adaletin önüne çıkması lazım."

Ağlamaya devam ettim ve silahı Aslan'ın yüzünden çektim. Adamın yanındaki boşluğa oturdum ve gözlerimi üzerine diktim. Ona yaptıklarımızın izlerini izledim ve tüm o yaralarının içimdeki ateşi dindirmeye yetmesini umdum ama bir türlü yeterli gelmedi. Bir türlü içimde ona daha fazla zarar vermemi söyleyen dürtü sona ermedi. 

Az önce söylediklerimi kendi kafamın içerisinde tekrar ederek kendimi ikna etmeye çalıştım. Silahı bir garanti olması için kendimden uzağa, Elçin'e doğru attım. Elçin ayağıyla silahı göremeyeceğim bir noktaya doğru itti ama hep sessiz kaldı. 

"Bıçağını bana ver Elçin." Onu dövüşürken küçük bir bıçakla hızlı ve etkili kesikler atarken görmüştüm. Şimdi bıçak nerede bilmiyordum ama hala üzerinde olduğuna emindim. Aslan'ın kafasını çevirip yanağını yere bastırdım ve daha sonra sol dizimi kafasının üzerine yerleştirip hareket etmesine izin vermedim. Elçin olduğu yerden kıpırdamayınca tekrar konuştum. "Bıçağı bana ver."

"Ne yapacaksın bıçağı?" Elimi dizimin altından kurtulmak için debelenen bedenin üzerine yerleştirdim ve çok sakin bir ses tonuyla konuştum. "Onun canını alamam." Sonra elimi çenesine götürdüm ve onu çenesini açmaya zorladım. Dişlerinin arasına yere düşmüş boş kurşun kovanlarından birisini yerleştirdim, bu sayede ağzını kapatamayacaktı. "Ama saldırıyı yapmaları için emir verdiği dilini alabilirim. Eminim ki, ifade verirken yazma yeteneğinden yararlanabilirler."

Sözlerimin ardından altımda kalmış olan beden daha fazla çırpınmaya ve yalvarmaya başladığında güldüm. "Bıçağı bana ver Elçin." Elçin bir süre düşündü ve sonra yanıma geldi. Elime ayak bileğinden çıkardığı bıçağı bırakmasının ardından Aslan'ın bedenini ağırlığını kullanarak yere bastırdı. "İşini bitirmek için sakın acele etme Yeşim."

Sonraki birkaç dakika tahmin ettiğimden daha vahşiceydi ve ilk birkaç saniyenin ardından buna dayanamayacağımı, bıçağı bırakacağımı düşündüm ama zihnimin gerilerinde kalan ve beni bunu yapmaya devam etmem için güdüleyen kısım kana açtı. 

Bitirdikten sonraki kısım ise benim için sisliydi. Sanki o odada acıdan bayılmış olan Aslan'ın yanındaki kişi ben değilmişim, tüm bunları uzaktan izliyormuşum gibi bir hissiyata kapılmıştım. Elçin konuşana kadar da kendime gelemedim bir türlü. 

"Gelenler var." Elçin'in bakışları camdan dışarısını izliyordu. Gözlerini kıstı ve birkaç saniyenin ardından konuştu. "Askeri araç geliyor." Bakışlarını bana çevirdi ve birkaç adımda yanıma geldi. "Kaçmamız gerekiyor mu? Eğer gerekiyorsa hemen harekete geçmemiz gerek."

Başımı iki yana salladım. "Görevi artık sürdüremem Elçin. Savaş'ın yanında olmam lazım. Gizliliğimin artık benim için bir önemi yok." Yutkundum. "Aşağıya inelim." Kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.

Ayağa kalkmak için halsizce hareket ettiğimde bana uzanıp ayağa kalkmama yardım etti ve sonra yanı başımızda baygın yatan adamı giydiği kıyafetin yakasından kavrayarak çekmeye başladı. O odadan peşinde sürüklediği adam ile çıkınca kendimi adım atmaya zorlayarak onu takip ettim. 

Birkaç adımın ardından çevremdeki her şey daha ağır bir gerçeklik kazandı. Her köşede bıraktığımız kan izleri, yerlerde birikmiş kurşun kovanları tek tek gözüme çarptı. Bir an için Aslan'a yaptığım şeyi hatırlamamla midem bulandı ve birkaç kez bir duvardan destek alarak öğürdüm. Taze havayı soluma ihtiyacıyla öncekinden daha hızlı bir tempoda yürüyerek Elçin'i geçtim ve dışarıya çıktım. Ellerimi belime yerleştirip başımı gökyüzüne çevirdim ve derin derin soluyarak mide bulantısını bastırmaya çalıştım. 

Askeri araç da bu sırada fabrikanın önündeki alana ulaştı. Öndeki araçtan Çelebi, Sinan ve Ayaz indi. Askeri araçtan ise Yiğit, Doğu, Selim, Tolga ve Murat indi. Ellerinde tuttukları silahlar ile temkinli ve hızlı adımlarla yanıma yaklaştılar.

Arkamda kalan kapıdan Elçin beraberinde sürüklediği Aslan ile dışarıya çıkınca hepsi silahlarını ona doğruldu. Çelebi onun kim olduğunu anlayınca silahını indirdi ve ardından diğerlerine yönelik konuştu. "Silahlarınızı indirin. O bizden."

Çelebi aramızdaki mesafeyi kapatıp yanıma geldi ve ellerini omuzlarıma yerleştirdi. "İyi misin Yeşim?" Tüm o kanın arasında omzumdaki dikişlerin patladığını fark etmemişti. 

"İyiyim." Hemen ardından gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. "Hayır, iyi değilim." Ellerimin tersiyle yüzümü kuruladım. "İyi değilim." Bunu defalarca kez tekrar ettim. "Kalbimin hiç böyle ağrıyabileceğini bilmiyordum. Ölsem bundan daha iyiydi. Abimi o halde görmektense ölseydim keşke." Çelebi beni kollarının arasına çekti. Başımı omzuna gömdüm ve ağlamaya devam ettim. "Savaş'ın yanına gitmek istiyorum. Savaş'ın yanında olmam lazım." 

Çelebi'yi kendimden uzaklaştırdım ve yanından geçip arabalara doğru ilerlemeye başladım ama Yiğit yanından geçerken beni bileğimden yakalayıp durdurdu. Elimi ondan kurtarmaya çalıştım. "Bırak." Diğer elini yüzüme götürüp gözyaşlarımı sildi. 

Onun da ağladığını gözlerimdeki buğu biraz olsun azalınca fark ettim. Beni kollarının arasında çekmesine karşı koymadım. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve yatıştırıcı bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Belki acına derman olamam ama kalbinin en çok ağrıdığı yerde olacağım. Gözyaşın aktığında onu yakalayan ben olacağım. Ne zaman ayakta duramayacak kadar güçsüz hissedersen seni tutmak için orada olacağım. Birisine sığınmak istersen kollarım açık seni bekliyor olacağım. Bir daha yalnız başına savaşmana gerek olmayacak Yeşim. Tim yanında olacak. Ben yanında olacağım." 

Sözlerinin ardından başımı göğsüne yasladım ve beni teselli etmesini dinleyerek göğsünde geriye tek bir damla bile gözyaşım kalmayana kadar ağladım. 

Continue Reading

You'll Also Like

3K 223 5
Yıllar sonra gerçek ailesine kavuşan Mihriban Ayaz Soyder... yıllar sonra gerçek kızlarına kavuşan Karahanlı ailesi... geç kalınmış hayatlar... hasta...
1.3M 81.7K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
833K 14.6K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
1.1M 72.8K 65
İlk yalancının ilk yalanı, toprağa düştüğü andan itibaren, yatsıdan sonra yanan mum ona bebek gibi bakacaktı. Yalanın tohumu büyüyecek ve çiçek açaca...