KALBİM SENİNLE

By aleynaaygnn

141K 4.5K 292

Aşka inanmayıp karısına ihanet eden ve her seferinde kadınlarla gününü gün eden yakışıklı dük bir gün aşık ol... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KALBİM SENİNLE KİTAP OLUYOR!!!
biraz saygı
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.Bölüm
13.Bölüm Part-2
14.Bölüm Part-1
14.Bölüm Part-2
Yeni Bölüm Değil!
15.Bölüm Part-2
16.Bölüm -Alıntı-
17.Bölüm -Alıntı-
16.Bölüm part-1
16.Bölüm Part-2
17.Bölüm Part-1
17.Bölüm Part-2

15.Bölüm Part-1

3.5K 126 6
By aleynaaygnn

Hizmetçisinin yardımıyla korsesini ve tarlatanını giyindikten sonra kıyafet konusunda biraz düşündü. En sonunda şarap rengi elbisesinde karar kıldı. Elbisesinin cüretkar dekoltesine bakarak gülümsedi. Bedenini teşhir eden kıyafetler giymekten her zaman hoşlanırdı.Kadınların erkeklere karşı kullandığı, akıllarını bulandırıp mantıklı düşünmelerini önleyecek bir silahtı onun için bedenini ve güzelliğini gözler önüne sermek.

Boynuna, siyah bant şeklinde, ucunda kırmızı değerli bir taş olan etrafı elmaslarla bezeli bir kolye taktı. Chandlier tarzı sallantılı küpeleriyle de kolyesini tamamladı. Hizmetçi saçını dağınık topuz yaptıktan sonra kırmızı devekuşu tüyünü saçının arasına iliştirdi. Yanaklarına hafif allık sürerek yüzünü renklendirdi. Dudaklarına da kırmızı bir ruj sürmeyi ihmal etmedi

Aynadan yansımasına bakarken ne kadar güzel olduğunu bir kez daha farketti. Mütevazilik etmeyi o da çok isterdi fakat aynadaki yansıması resmen aptallık edersin dercesine haykırıyordu. Özgüven elbisesini de üzerine giyindikten sonra kendinden emin adımlarla odadan dışarı çıktı.

İçinde ki ses bu sezonun fazlasıyla renkli geçeceğini söylüyordu.Londra'nın hareketli olduğu dönemleri her zaman çok sevmişti. Bitmek bilmeyen balolar,partiler,operalar,suareler ve tiyatro gösterileri yüzünden insan bir çok şeyden uzaklaşıp canlandığını hissediyordu. Kalabalığın içine karışıp kaybolmak, saatlerce kendinden geçene kadar dans etmek, sarhoş olana kadar içmek ve dedikodu yapıp sosyete de olup biteni konuşmak kesinlikle mutluluk vericiydi onun için.Christian'ın aksine hayatının hareketli olmasını hep sevmişti. Christian ise bu tarz etkinliklere genellikle katılmaz, çoğu zaman şehir kulübüne gidip arkadaşlarıyla kumar oynardı.

Hatta bir hobisinin bile olduğunu sanmıyordu. At binmekten hoşlanmazdı. Resim yapmaktan nefret ederdi. Klasik müzik sevmezdi.Bir entrüman çaldığını hiç görmemişti ve çalabileceğini de sanmıyordu. Tiyatrolardan da nefret ederdi. Özellikle Romeo ve Julıet onun midesini bulandırırdı. Tabi bunu garipsediği söylenemezdi. Aşkla alakalı olan her şey kocasının midesini bulandırırdı. İlgi duyduğu tek şey siyasetti. Tabi bir de nasıl para kazanacağıyla ilgili planlar yapıp hayata geçirmekti. Neden insan hayatı boyunca harcayamacağı kadar bir paraya sahipken daha fazlasını istesin ki?

Bunun cevabını ancak Christian gibi biri verebilirdi.

Cassandra o an ikisinin ne kadar da farklı olduğunu farketti. Christian durgun, ölü bir denizi andırırken, Cassandra kendisini ilkbahara benzetiyordu. İlkbaharda her şey yeniden hayat bulur ve sanki doğa yeniden canlanırmış gibi hissederdi. Tabi Cassandra hep ilkbaharda kalmıştı. Canlıydı ve kıpır kıpırdı. Tıpkı daldan dala atlayan bir kuş misali.

Bir aşk şarkısı mırıldanırken merdivenleri ağır adımlar atarak indi. Kendisini rüzgarda ordan oraya savrulan bir yaprak kadar hafif hissediyordu. Evden çıktığında yüzünü yalayıp geçen ılık meltem vücudunda tarif edemeyeceği kadar güzel hisler bırakırken buz mavisi, üzerinde düklük arması bulunan kupa at arabasına bindi. Newcastle düşesinin düzenlediği balonun ihtişamlı olmasını ümit ederek yol boyunca yüzünden o sıcak gülümsemesini hiç eksik etmedi.

Araba düşesin Berkeley meydanındaki lüks malikanesinin önünde durduğunda evden gelen müzik sesleri ve girişteki kalabalık içinin kıpır kıpır olmasına neden oldu. Neden böyle hissettiğini bir türlü anlayabilmiş değildi? Sonuçta ilk defa bir baloya katılmayacaktı. Belki de uzun süre üzerine Londra'daki cemiyet hayatına giriş yapmak onu heyecanlandırmıştı. Neler olup bittiğini çok merak ediyordu açıkçası. Eski tanıdıklarını görüp şimdiki hallerine bakmak ve ne konumda olduklarını öğrenebilmek için can atıyordu. Birde yeni tanıdığı centilmenlerle dans etmek için sabırsızlanıyordu. Tabi aralarında beğendiği birkaç centilmenle flört etmeyi de ihmal etmeyi düşünmüyordu. Uşak elinde meşaleyle kapıyı açtıktan sonra arabadan inmesine yardım etti.

Cassandra sanki kafasının üstünde bir kitap varmış gibi dik bir şekilde evin girişine doğru yürüdü. Çift kanatlı kapının iki yanındaki aslan heykellerine büyülenerek baktı. Davetiyeyi uşağın elindeki gümüş tepsiye koyduktan sonra içeri girdi. Kalabalıktan yayılan uğultu kulaklarına ulaştığında gülümsemesi daha da genişledi. Balo salonunun girişindeki uşak onu takdim ettiğinde kalabalığın bakışlarını umursamayarak iki yana ayrılıp tekrar birleşen merdivenleri asil bir ingiliz leydisi olduğunu haykırırcasına indi.

Eldivenli elini mermer tırabzanlara koyarak başını hiçbir şekilde yere eğmeden basamakları inmeye devam etti. Erkeklerin hayranlık, kadınların ise kıskançlık dolu bakışlarını farkettiğinde keyiflenmişti. Balo tahmin ettiğinden daha eğlenceli geçecekti.

Newcastle düşesi kocasıyla birlikte yanına geldiğinde mağrur tavrından ödün vermedi. Düşes yüzüne yerleştirdiği gülümsemesiyle Cassandra'ya baktı. Cassandra kadının gülüşünün yapmacık olup olmadığını anlayabilmek için göz kenarlarına baktı. Göz kenarlarında oluşan kırışıklıkları farkettiğinde sevinmeden edemedi. Yapmacık insanlardan bıkmıştı ve bir gülümsemenin gerçek olup olmadığını anlayabilmek için bir çok kişiyle tanışıp bu konu hakkında tahlil yapma fırsatını elde etmişti.

"Leydim sizi gördüğüme çok sevindim. Baloya katılmanız beni çok mutlu etti. Bu arada sizi tanıştırmama izin verin. Eşim Robert. Yani Newcastle dükü." Dedi utangaç bir edayla.

Cassandra çifte bakınca hüzünlenmeden edemedi. Büyük ihtimalle aşk evliliği yapmışlardı. İkisinin birbirine olan bakışından bunu anlamak çokta zor değildi. Birbirlerine fazlasıyla uyumlu olmaları ise yadsınamaz bir gerçekti. Düşes bir kadına göre uzun boylu, düz, uzun sarı saçlara ve mavi gözlere sahipti. Dış görünüşünün aksine sarışın dilberler gibi soğuk değil aksine sıcakkanlıydı. Ve fazlasıyla güzel bir kadındı. Dük ise eşi gibi sarı saçlara sahip fakat saçları eşinin aksine kıvırcıktı. Gözleri de karısıyla uyumluluk göstererek mavinin en güzel tonundaydı. Tabi Cassandra mavi gözlü erkekleri değilde tam aksine yeşil gözlü erkekleri daha çekici bulurdu. Tıpkı Christian gibi... Cassandra aklına gelen bu yersiz düşünce nedeniyle kaşlarını çattı. Kocasının yeşil gözlerini düşünmek için yanlış zamandı. Neden absürt durumlarda o herif aklına gelmek zorundaydı ki? Christian ile ilgili düşüncelerini bir kenara atmaya çalışırken o sırada dük eldivenli eline hafif bir öpücük kondurdu.

"Hoşgeldiniz, leydim."

Cassandra ihtişamlı gülümsemelerinden birini de düke gönderdikten sonra biraz daha çiftle muhabbet etmeye devam etti. Ne zaman çiftten sıkıldığını hissettiğinde ise bir bardak punc alma bahanesiyle yanlarından uzaklaştı.

İçeceğini yudumlarken kalabalığa göz gezdirdi. Ona doğru gelen birkaç erkek olduğunu farkettiğinde yerinden kıpırdamadı. Balo onun için şimdi başlıyordu.

--

Christian iş toplantısının verdiği stresi üzerinden atabilmek için bir an önce eve gitmek , yemeğini güzelce yemek ve sıcak bir banyo yaptıktan sonra da derin bir uykunun tatlı kollarına kendini bırakmak istiyordu. Evin girişine uzanan merdivenleri aceleyle çıkarak kapıya eliyle vurdu. Hizmetçilerden biri kapıyı açar açmaz içeri daldı ve yemek odasına doğru yürüdü. Bir an önce yemek hazırlamaları için talimat vermeyi de ihmal etmedi.

Her zamanki yerine oturup hizmetçilerin bir an önce servisi tamamlamalarını bekledi. Elinde tepsiyle içeri giren uşağa düşesin nerede olduğunu sordu. Evde olduğundan emin olsa da yine de merak etmişti. Uşak dükün sorusuyla bir an da olduğu yerde bir heykel gibi hareketsiz kaldı.

Christian bir terslik olduğunu sezerek kaşlarını çattı. İnsiyakiyle aniden yerinden kalktı. Biran önce sorusunun cevabını alabilmek için gözlerini uşağa dikti.

"Düşes hazretleri Newcastle dükünün düzenlediği baloya katıldı. Bu akşam geç geleceğini bildirdi."

Christian sinirle yumruklarını sıkarak yutkundu. Demek karısı ondan izinsiz balolara katılabileceğini düşünüyordu? Hem de yanında o olmadan... Christian bu gecenin planladığı gibi geçmeyeceğini anlayınca dişlerini gıcırdattı. Karısı ciddi manada sinirlerini bozmaya başlıyordu artık.

Arabadan indiğinde burnundan solumasına ramak kalmıştı. Bir an önce karısını alıp eve gitmek istiyordu. Kim bilir o gelene kadar kaç kişiyle flört etmiş ve o cezbedici bakışlarıyla kaç erkeği kandırmıştı.

Girişte uşak ona davetiyesi olmadığı için zorluk çıkarttığında delici bakışlarını uşağa dikmiş ardından 'işsiz kalmak istemiyorsan önümden çekil!' demişti buz kadar soğuk sesiyle.

Takdim edilmeyi beklemeden balo salonuna inen merdivenleri koşarcasına indi. Clarence dükünün merdivenleri aceleyle indiğini farkeden birkaç kişi hemen yanındakini dürterek başıyla dükü işaret etti.

"Clarence ne zamandan beri bu tarz balolara katılıyor?" diye sordu, lord Barriton.

Sosyeteye takdimi bu sene gerçekleşmiş olan Amelie düke bakarak iç geçirdi. Yelpazesiyle yüzünü yelledi ve aklı dükle ilgili ahlaksız sahnelerle dolarken kızarmadan edemedi. Clarence dükü her ne kadar sosyete de pek sevilen biri olmasa da fazlasıyla yakışıklı ve karizmatik bir adamdı. Aslında erkeklerin sevmemesinin nedeni; dükün büyük bir servete sahip olması ve kadınlar üzerinde bıraktığı o sarhoş edici etkiyi kıskanmalarıydı.

Lord Barriton, hülyalı gözlerle düke baktığını farkettiğinde varlığını belli etmek istercesine sesli bir şekilde öksürdü. Amelie gözlerini böylesine güzel bir sanat eserini andıran kişiden zorlukla çektiğinde Lord Barriton'a baktı. Karşısında ki adamın sıradan görünüşüyle karşılaşınca yüzünü buruşturdu. O an Clarence dükü gibi bir kocaya sahip olabilmek nelerini feda edebileceğini düşündü. Büyük ihtimalle her şeyini...

Christian kalabalığın arasına karışarak gözleriyle karısını aradı. Bir kişinin etrafını saran erkek ordusunu farkettiğinde o tarafa doğru yöneldi. Büyük ihtimalle o topluluğun oluşmasının nedeni sevgili! karısı olmalıydı.Cassandra'nın erkeklerle sohbet edip kahkahalar attığını gördüğü an öfkenin damarlarında gezinip bütün vücudunu ele geçirdiğini hissetti.

Karısının etrafını saran erkeklerin arasına girdiğinde ilerleyebilmek için birkaç kişiyi itelemek zorunda kalmıştı. Cassandra ise o esnada Sör Allister'ın, gözleri için yazdığı methiyeleri dinlerken diğer yandan da halinden gayet memnun olduğunu gösterircesine gülümsüyordu.

Sör Allister, Clarence dükünün kızgın bir boğa gibi öfke saçan bakışlarıyla karşılaştığında sesinin giderek kısılmasına engel olamadı. O esnada topluluk dükün gelmesiyle bir bir dağılırken aralarında toy olan birkaç erkek kaçacak delik aramaya başlamıştı bile.

Cassandra şaşkınlıkla dağılan kalabalığa bakarken kocasının keskin bakışlarıyla karşılaştığında içeceği boğazına kaçtı. Sesli bir şekilde öksürürken nedensiz yere vücudunu saran korku paniklemesine neden olmuştu. Christian'ın baloya geleceğini hiç tahmin etmemişti.Ve neden bu kadar öfke dolu olduğunu anlayamamıştı.

Sör Allister 'sizi gördüğüme tekrardan memnun oldum, leydim' Diye ağzında bir şeyler geveledikten sonra neredeyse koşarak yanından uzaklaştı. Kocasıyla başbaşa kaldığında somurtmaya başladı. Ne hakla etrafındaki bunca insanı korkutarak kaçmalarına neden olabilirdi? Tamam kocası olabilirdi fakat kocalık vazifelerinden feragat etmeyi tercih edeli tam on sene olmuştu. Ona ve etrafındakilere bu şekilde davranmaya hakkı yoktu.

Balodaki herkesin onlara bakıp fısıldaştığını fark ettiğinde zoraki gülümsedi. Her ne kadar başarılı olamasa da...

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ne hakla benim konuştuğum insanları korkutup kaçırma cüretini gösterirsin?"

Christian o esnada garsonun elindeki tepsiden bir kadeh içki alıp fondip yaptı.

"Asıl sen ne hakla benden izinsiz balolara katılabileceğini düşünürsün? Ve yanında ben olmadan!"

Cassandra kendini yine şiddetli bir tartışmanın ortasında bulacağını bildiğinden etrafa bunu yansıtmamak için gülümsemeye devam etti. Londra'ya gelir gelmez insanların dedikodu malzemesi olmak pekte hoşnut olabileceği bir durum sayılmazdı. Bu yüzden aralarındaki gerginliği had safaya ulaştırmak istese de ortamın müsait olmayışı üzülmesine neden olmuştu. Ama yinede Christian'a sinir bozucu bir yanıt vermesine engel olmuyordu.

"Senden izin almak için herhangi bir neden göremiyorum?" diye Christian'ı çileden çıkartıcak bir cevap vermekle yetindi.

Christian gözlerini kısarak karısını baştan aşağıya süzdü. Tabi gözleri cüretkar göğüs dekoltesinde bir süre oyalandıktan sonra aşağılara inebilmişti. Bedeni gördüklerine tepki verirken vücudundaki kanın alt tarafına toplanmasından rahatsız olduğunu belirtircesine garip bir ses çıkardı. Çünkü bedeni tahrik olmak için yanlış zamanı seçmişti.

Christian karısının üzerine giderek, yanlış bir taktik sergilediğinin farkına vararak geri adım attı. Çünkü Cassandra'yı sıkmak istedikçe bir balık gibi hemen ellerinin arasından kaymak ve özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Bu yüzden sinirli ruh halini bir kenara atarak umursamaz tavırlarına ani bir geçiş yaptı.

"Peki senin dediğin olsun. Bundan sonra sana hiçbir şekilde karışmayacağım. Hatta istediğin erkekle flört eder istediğin yere bensiz gidebilirsin." Dedi gayet sakin bir ses tonuyla.

Cassandra işittiklerinin doğru olup olmadığını anlayabilmek için kocasını süzdü. Eğer kulakları yanlış duymadıysa az önce kocası  yine on yıl önceki gibi onu serbest bırakmış ve istediğini yapmasına göz yummaya devam edeceğini söylemişti. Cassandra buna ne kadar sevinse de içten içe kötü hissettiğini fark etti. Demek ki Christian yine onu eskisi gibi umursamıyordu. Erkeklerle münasebetine onay vermemesinin tek nedeni ise çocuğunun kendinden olduğuna emin olmak istemeseydi.

Küçük bir çocuk gibi surat asmak istese de umursamazlık maskesini yüzüne takmayı tercih ederek gözlerine ulaşmayan bir gülümseme yerleştirdi suratına. Belki de kendini kandırıyordu geldiğinden beri. Christian gerçektende hisleri olmayan piçin tekiydi ve hayatı boyunca asla birini sevmeyecekti. Cassandra onu kendine aşık ederek intikam planları kurmaya çalışsa da bütün çabasının boşa gideceğini hissetmişti o an. Hüsranını gölgelemeye çalışarak kendine bir bardak daha punc doldurduktan sonra içeceğini yudumladı. Dilindeki mayhoş tat yüzünü buruştursa da içeceğin serinletici etkisi rahatlamasına neden oldu. Teklifi memnuniyetle kabul ettiğini gösterircesine gülümsedi.

"O zaman beni rahat bırakırsan sevinirim. Sen varken arkadaşlarım yanıma gelmek için pek istekli olmuyorlar. Ve benimde huzurumu kaçırdığın aşikar bu yüzden seni daha fazla tutmak istemiyorum sevgili kocacığım." Dedi sevgili kelimesini yapmacık bir ses tonuyla söyleyerek.

Christian bunun üzerine hiçbir şey söylemeden yanından ayrıldı. Cassandra boş gözlerle arkasından bakarken kalp atışlarında ufakta olsa bir farklılık hissetti. Ardından vicdan azabının, içinde yuva yapıp yaşamasına engel olmaya çalışarak bakışlarını ona doğru gelen Sör Allister'a çevirdi. Gecenin geri kalanında ise bir sürü beyle tanışarak hoş sohbetler etti. Gözleri arada Christian'ı arasa da istediğini bulamadı. Çünkü kocası baloyu çoktan terk etmiş ve sıcak yatağında kendini uykunun tatlı kollarına teslim etmişti bile.

������1�����

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 388 4
Kitap kapağı; oxxxll1y' a aittir teşekkürler🎀✨ "Sence ben sevilmeyecek birimiyim bora?" Yağmurun altında dolu gözlerim ile ona bakıyordum. Kafasını...
577K 64.7K 63
Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adam...
kangren By ilayda

Historical Fiction

61.2K 5.9K 36
mekanik veya termal hasarın neden olduğu karakterize kayıp
LEYLA By gizemmgurbuzz

Historical Fiction

66.2K 6K 65
İskoçya'dan Osmanlıya uzanan destansı bir aşk...