SESSİZ SİPER

By comebackpiet

227K 15.5K 838

Yeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç... More

Bölüm 1: Truva Operasyonu
Bölüm 2: Gölgelerde Saklı
Bölüm 3: Barikat Noktası
Bölüm 4: Gece Yarısı Planları
Bölüm 5: Pusu Hattı
Bölüm 6: Beklenmeyen Ziyaret
Bölüm 7: Derin Yankılar
Bölüm 8: Yitik Bağlar
Bölüm 9: Acil Çağrı
Bölüm 10: Tehditler ve Tırmanışlar
Bölüm 11: Kaosun İçinde
Bölüm 12: Takım Çalışması
Bölüm 13: Zorlu İstek
Bölüm 14: Asker Üniformalı Prens
Bölüm 15: Geri Dönüş Yok
Bölüm 16: Pişmanlık İzleri
Bölüm 17: Çizgi Film Referansları
Bölüm 18: Tatlı Sözler, Kilitli Dudaklar
Bölüm 19: Sırların Keşfi
Bölüm 20: Şüpheyi Öldürmek
Bölüm 21: Sahte İtiraflar ve Yeni Umutlar
Bölüm 22: Kırmızı Nokta
Bölüm 23: Boğuk Çığlıklar
Bölüm 24: Daha Yakına
Bölüm 25: Kırılgan Dengeler
Bölüm 26: Gizli Hisler
Bölüm 27: En Yakın Uzak
Bölüm 28: Aramızdan Biri
Bölüm 29: Boş Kurşun Kovanları
Bölüm 30: Tehlike Çanları
Bölüm 31: Tek Nefeste İntikam
Bölüm 32: Koruma Talebi
Bölüm 33: Pazarlık Sanatı
Bölüm 34: Sırların Anahtarı
Bölüm 35: Gizli Müttefik
Bölüm 36: Gizli Anlaşmaların Ritmi
Bölüm 37: Hüznün ve Umudun Dansı
Bölüm 39: İntikam Kırmızısı
Bölüm 40: Sırların Sonu
Bölüm 41: Köstebek Avı
Bölüm 42: Kırmızı Bülten
Bölüm 43: Umut Dolu Yarınlar
Bölüm 44: Kurulu Tuzaklar
Bölüm 45: Hainin Hamlesi

Bölüm 38: Kor Ateş

3.6K 375 44
By comebackpiet

"Özür dilerim Yeşim. Hislerimi anlamam, onları kabul etmem bu kadar zaman aldığı için özür dilerim. Sandım ki," Birkaç saniyelik sessizlik oldu ve sonra devam etti. "Onları görmezden gelirsem kaybolurlar sandım. Kaybolmuyorlar. Sanırım hep benimle kalacaklar." 

Kollarını benden çekip aramıza çok az bir mesafe koydu. Gözlerini gözlerime dikip bir süre sessiz kaldı ve ellerini belime yerleştirdi. "Seninle ilk kez göz göze geldiğimde ölü bir kadının gözlerinin içerisine bakıyorum sanmıştım, biliyor musun?" Nefesi o konuşurken yüzüme çarptı. "Zamanla gözlerine renkler ve ışıltılar geldi. Artık gözlerinin yeşili, yeşilin görüp görebileceğim en güzel tonu."

"Hala bakışlarında o ölü kadının yansımalarını görüyorum ama asla ben yakınındayken değil. Asla sen bana bakarken kendini göstermeye cesaret edemiyor o ölü kadın." Belimdeki elleriyle beni kendine doğru çekti ve bedenim yeniden bedenine yaslandı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. "O yeşillere hayat getiren kişi olmak hoşuma gidiyor Yeşim. Gülümsediğini görmek hoşuma gidiyor. Alay ettiğinde sesinde oluşan tını, sinirlendiğinde yumruklarını sıkıp sıkıp açışın, yalan söylerken büründüğün tüm o roller, güçlü duruşun, hep bir adım önde olman hoşuma gidiyor." Güldü ve aynı zamanda gözleri doldu. "Seni ilk gördüğümde senden beni öldürmeye çalışmanı, pusu planları kurmanı ve haince işler çevirmeni beklemiştim ama bana bunu yapabileceğin hiç aklıma gelmemişti." 

Nefesimin kesildiğini hissettim. Her kelimesinde daha önce hiç tatmadığım duygu kıvılcımlarının zevkini yaşatıyordu. Kollarımı kaldırıp beline sardım. Artık ne durumda olduğumu anlayabilecek bir halde değildim. Göğsümde kalp atışlarının sarsıntısını hissediyordum ama bu sarsıntılar bana mı yoksa ona mı aitti ayırt edemiyordum. Varlığım varlığına karışmıştı. Kendimi ondan bağımsız göremiyordum. 

Ait olduğum yer onun kollarıydı, artık bundan emindim. Değil bir ömrüm, bin ömrüm de olsa hepsini bu kolların arasında geçirmek istiyordum. Onun sıcaklığı ile küle dönmek, kokusu ile cenneti koklamak, gözlerinin içinde bir tek kendimi görmek istiyordum. Toprağım olsun, yurdum olsun istiyordum.

İlk adımı atıp dudaklarına uzandım. Dudaklarının sıcaklığını dudaklarımın üzerinde hissettiğimde gözlerimi kapattım ve göz kapaklarımın arkasında gördüğüm renk cümbüşüne bıraktım kendimi. Birkaç saniye boyunca yavaş ve çekingen hareketlerle dans etti dudaklarımız. 

Kapının açıldığını duyduğumuz hızlıca birbirimizden uzaklaştık. İçeriye giren kızın gözleri hafifçe büyümüştü. Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum. "Merhaba." Kızın selamı havada asılı kaldı ve sonra eliyle kapıyı işaret etti. "Ben gideyim." O aceleci adımlarla lavabodan çıktıktan sonra alt dudağımı ısırdım ve bakışlarımı Yiğit'e çevirdim.

Zaten üzerimde olan gözleriyle karşılaştığımda ağzımın içerisinde hissettiğim kurulukla yutkundum ve bunun hemen ardından o aramızdaki mesafeyi kapatıp yeniden ellerini belime yerleştirdi. Beni kendine yaslarken dudakları dudaklarımı bulmuştu bile. Bu sefer daha tutkulu ve kendinden emin bir şekilde öpüyordu beni. Ellerimi saçlarının arasına götürüp saçlarını çekiştirirken öpüşüne en az onun kadar tutkulu bir şekilde karşılık verdim. 

Soluksuz kaldığımda alt dudağını ısırdım ve tüylerimi diken diken eden hırıltılı bir iniltisinin ardından dudaklarını benden çektiğinde hızlı hızlı nefes alıp vererek ciğerlerimdeki yoksunluğu gidermeye çalıştım. Gözlerimizin arasındaki bağlantıyı bir an olsun kesmeye cesaret edemezken yeniden bana doğru uzanıp yanağıma minik minik öpücükler bıraktı. Ben başımı onun boynuna gömüp kokusunu içime çekerken konuştu ve dudaklarını tenimin üzerinde sürtündü. "Hep bu kadar yakınımda olur musun?" 

Gülümsedim. Bu kulağa bir çıkma teklifi gibi geliyordu. "Olurum." Yiğit kulağımın altında kalan tenime bir öpücük daha kondurdu. "Ama bilmen gereken bir şey var. Yakında bu kadar yakınımda olmanın da yeterli gelmeyeceğine dair bir his var içimde."

"Ne kadarı yeterli gelirse o kadar yakınında tut beni o zaman." Başını geriye çekti ve yeniden yüz yüze geldik. "Sen tersini istemediğin sürece seni bırakmaya niyetim yok."

Lavabonun kapısı yeniden açıldı ve bu sefer ne birbirimizden uzaklaştık ne de gelenin kim olduğuna bakmak için gözlerimizi birbirimizden çektik. İçeriye gelen kişi sessizce geri çıkarken Yiğit konuştu. "Yeşim," Duraksadı ve gözlerini yüzümde gezdirdi. "Ben senin kim olduğunu biliyorum."

"Ben de senin bildiğini biliyorum. Bu konuda çok fazla açık verdin." Önce şaşkın göründü ama sonra dudaklarının kenarları yukarıya doğru kıvrıldı. "Sürpriz olmadı. Savaş da anlayacağını söylemişti." 

Hafifçe gülümsedim. "Savaş beni herkesten daha iyi tanır." Kısa bir duraksamanın ardından devam ettim. "Benimle konuşmalıydın. Eğer bilseydim her şey ikimiz için de daha kolay olabilirdi."

"Haklısın, o konuda bir hata yaptım. Görevini birisinin öğrenmiş olmasının dikkatini dağıtabileceğini düşünmüştüm." Yüzünü ellerimin arasına aldım ve hafifçe gülümsedim. "Oldukça düşüncelisin ama bu benim için bir sorun olmazdı."

"Evet, bunu anlamam zaman aldı." Lavabonun kapısı yeniden açılıp içeri giren kişi söylene söylene dışarı çıktığında Yiğit konuştu. "Artık buradan çıkmamız lazım." Ellerini belimden çekip benden uzaklaşırken isteksiz göründü. Uzaklaşmasından duyduğum hoşnutsuzluğu açıkça dışarıya yansıttığıma emindim. "Daha fazla insan gelip gitmeye devam edecek. Burayı daha fazla meşgul etmeyelim." 

Parmakları avucumun içine dokundu ve beni kapıya doğru çekti. "Birkaç gün içerisinde görev bitmiş olacak." Bakışları konuşmamla bana döndü. "O zaman geldiğinde hiçbir şeyden endişe etmeden birlikte vakit geçirebiliriz."

Hafifçe gülümsedi. "Bu bir randevu teklifi mi?" Gülümsemesine karşılık verdim. "Öyle de denebilir." Kapıyı açmadan önce elimi bıraktı ve konuştu. "O günü sabırsızlıkla bekliyorum."

Lavabodan çıkıp sürekli hareket halinde olan insanların arasına adım attık. Kapının önünde bıkkın bir şekilde bekleyen birkaç kişi biz çıktıktan sonra bize laf çarparak içeriye girdiler. Yan yana ilerleyip bir masaya geçtik ve lavaboda uzun süre yalnız kaldığımızı fark edenlerin olduğunu bildiğimiz halde ilgiyi üzerimize çekmemek için mesafeli durduk. 

Güneş'in yanında orta yaşlı bir adamla bize doğru geldiğini fark etmemin ardından Yiğit bana son bir bakış atıp benden uzaklaştı. Onu, kalabalığın içerisinde gözden kaybedene kadar izledim. 

Güneş yanıma yüzünde buruk bir gülümseme ile ulaştı ve sonra kollarını bana sardı. Sarılışına içten bir şekilde karşılık verdim. "Nasılsın Yeşim? Yaralandığını Ayaz'dan duydum, senin için çok endişelendim." 

"İyiyim, Güneş. Merak etme, endişelenmeni gerektirecek bir şey yok." Sözlerimin ardından dudaklarını büzdü ve mahcup bir hale büründü. "Yaralandın ama bir türlü ziyaretine gelemedim. Ayaz, senin bir hedef olduğunu bu yüzden senin yakınında olmamın tehlikeli olabileceğini söyledi. Telefon numaran da yoktu, arayamadım da."

"Ayaz haklı. Gelmen senin için tehlikeli olabilirdi. Hala saldırgan yakalanmış değil." Elçin'in bize bir zararının dokunacağı yoktu ama bunu onlar bilemezdi. "Gönderdiğin poğaçaları aldım. Çok lezzetlilerdi, ellerine sağlık." Kocaman gülümsedi. "Senin için özel hazırladım onları. Beğenmene sevindim."

Güneş'in yanındaki adam boğazını temizlediğinde Güneş ona döndü. Yanındaki adamı işaret etti ve konuştu. "Bu babam." Babasına hafifçe gülümsedim ve başımla selam verdim. Güneş bu sırada da beni işaret etti. "Baba, bu Yeşim. Sana ondan bahsetmiştim." 

Babası elini uzattığında ona uzanıp elini tutup sıktım. "Tanıştığımıza memnun oldum efendim." Adam diğer elini de elimin üzerine koyup elimi tutmaya devam etti. "Ben de memnun oldum. Güneş yaşananlardan bahsetti. Sana ne kadar teşekkür etsem az." 

Güneş'e bir bakış atıp yeniden babasına döndüm. "Ne demek. Yerimizde kim olsa aynı şeyi yapardı." Güneş ve babasıyla bir süre sohbet ettim. Güneş'in babası, uluslararası uçan bir pilottu ve zamanının çoğunu seyahatlerinde geçirdiği için Güneş'le birkaç günlük izinlerinde görüşebiliyordu sadece. Hem Güneş'in hem de babasının, annesi konusunda konuşmaktan kaçındıklarını da sorduğum bir sorudan sonra ikisinin de konuyu hızlıca değiştirmesi sayesinde fark etmiştim.

Babasının Savaş'ı tanıdığını sanmıyordum ve neden bu düğüne katıldığını anlayamamıştım ama Savaş'a onun da en az kızı kadar ilgi gösterdiğini fark etmiştim. Bu, üzerinden zaman geçtiği için derinlere gömülmüş olan Güneş hakkındaki şüphelerimi yeniden uyandırmaya yetti. Onlarla biraz daha sohbet edip ağızlarını aramayı ve şüphelerimin gerçeklik payı varsa bu sırada bir açıklarını bulmayı umuyordum ama çalan bir şarkıyla dans etmek için ikisi de piste ilerledi. İlk dansı Ayaz'la yapmış olan Güneş şimdi de babasıyla dans etmek istemişti.

İlk kez yalnız kalmamdan yararlanarak neredeyse bütün akşamı bütün oyunlara katılarak geçirmiş ve şimdi de dinlenmeye çekilmiş olan Savaş ve Hilal'in yanına gitmek istemiştim ama birkaç adımımın ardından tanımadığım iki kadın tarafından durduruldum.

"Aa, baksana Hacer, ne kadar da güzel." Diğer kadın, Hacer ona cevap verdi. "Vallahi öyle Reyhancım. Maşallah, maşallah." Kadın art arda yüzüme tükürürmüş gibi yaptı. "Nazar değmesin inşallah."

İki kadın kollarıma girip beni az önce ayrıldığım masaya yönlendirirken neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Beni yönlendirmelerine ve masaya götürmelerine karşı koymadım. İsmi Reyhan olan kadın yeniden konuştu. "Senin adın ne kızım?"

"Yeşim." Kadın gülümsedi. "Ne güzel ismin var. Ben de Reyhan." Diğer kadın hemen onun ardından konuştu. "Ben de Hacer." Başımı sallayarak hafifçe gülümsedim. "Memnun oldum." Birkaç saniyelik garip bir sessizlik oldu ve yüzlerindeki beğeni ifadesi ile beni incelemeye devam ettiler.

"Ee, oğlumla nasıl tanıştınız? Anlat bakalım." Reyhan Hanım konuştuğunda kaşlarımı kaldırıp sordum. "Oğlunuz kimdi Reyhan Hanım?" Hemen kaşları çatıldı. "Öyle resmi konuşma. Reyhan teyze de bana. Zamanı geldiğinde anne de dersin." 

"Nasıl yani?" Reyhan teyze gülümsedi. "Seni oğlumla dans ederken gördüm." İmalı bir bakışla göz kırptı. "Sonra da beraber lavaboda vakit geçirdiniz, gözümden kaçtı sanma." Sözlerinin ardından onun Yiğit'in annesi olduğunu anladığımda yanaklarım hafifçe kızardı. Bizim orada vakit geçirdiğimizi fark eden insanların olduğundan emindim ama bunlardan birinin Yiğit'in annesi olmasını beklemiyordum.

"Ayy baksana yanakları nasıl da kızardı Hacer. Kesin aralarında bir şey var." Çenesini yükseltti ve yukarıya doğru bakarken ellerini havaya kaldırarak konuştu. "Allah'ım sana şükürler olsun, oğlumun sonunda bir ilişkisi var."

Hacer teyze de onun duasına katıldı. "İnşallah darısı benim oğlumun başına." Bakışları bana döndü. "Ben de Doğu'nun annesiyim." 

Reyhan teyze yeniden sordu. "Nasıl tanıştınız oğlumla?" İkisinin de cevabımı merakla bekleyen yüzlerinde gözlerimi gezdirdim. Onlara bir şeyler anlatmazsam beni bırakmayacaklar gibi görünüyordu. Olabildiğince az şey anlatmaya karar vererek derin bir nefes alıp dudaklarımı araladım. "Çevirmede."

"Ne çevirmesi?" Hacer teyze sorduğunda ona baktım. "Benim ilçedeki ilk günümdü. Arabayla eve giderken barikata denk geldik. Yiğit Yüzbaşı arabamızı aradı. İlk kez böyle karşılaştık."

"Sonra?" Reyhan teyze sorunca sonra ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Sonrasında yeniden Mehmet Bey'in onlara kurduğu pusuda karşılaşmıştık ama o zamanlar Yiğit karşılaştığı kişinin ben olduğumu bilmiyordu, yani bu karşılaşmamız sayılmazdı. Daha sonrasında ise silahımı geri vermek için eve gelmişti. "Eve ziyarete geldi."

"İlk görüşmenin ardından mı?" Hacer teyzenin kaşlarını çatarak sorduğu soruya Reyhan teyze yüzünde hafif bir gülümseme ile cevap verdi. "Hemen evinde ziyarete gittiğine göre ilk görüşte vurulmuş demek ki." Buna güldüm. İlk karşılaşmamızda ve daha sonra eve geldiğinde aramızda oluşan gerilimi görmeleri gerekirdi. "Çevirmede silahıma el koymuştu. Onu geri vermek için geldi."

"Yoksa sen de mi askersin?" İlk başta bunu onaylayacak gibi oldum ama sonra başımı iki yana salladım. "Hayır, ben korumayım."

"Kimin korumasısın kızım?" Cevap vermeden önce bir süre sessiz kaldım ve sonunda kurumuş dudaklarımı ıslattım ama bizi fark edip yanımıza gelen Doğu sayesinde bir cevap vermek zorunda kalmadım. "Anne? Reyhan teyze? Ne yapıyorsunuz burada?" 

Hacer teyze yanımıza gelen Doğu'nun koluna vurdu. "Yiğit kendisine birisini bulmuş bile. Hem de bak; Yeşim ne kadar güzel, ne kadar ağır başlı, maşallah. Sen ne zaman bana bir gelin bulacaksın?" Doğu'nun kaşları annesinin söylediklerinden sonra çatıldı ve bakışları bana döndü. Bakışlarındaki sorar ifadeye karşılık omuzlarımı hafifçe kaldırıp indirdim ve Doğu nefesini dışarı bıraktı.

"Yeşim benimle gel." Doğu'nun söylediğine uyarak yanına gittim ve bu sırada Reyhan teyze söylendi. "Nereye götürüyorsun kızı, Doğu? Konuşuyorduk biz." Doğu derin bir nefes alıp cevap verdi. "İşimiz var Reyhan teyze. Sonra konuşursunuz."

Doğu sözlerinden sonra beni onlardan uzak bir yere yönlendirdi. "Neden senin Yiğit'le beraber olduğunu düşündüler?" Yüzüme bakmadan sorduğu soruya kollarımı göğsümde bağlayıp cevap verdim. "Dans ettik." Kaşları çatık bir şekilde bana baktığında konuşmaya devam ettim. "Aslında Güven'le dans ediyordum ama..." Beraber dışarı çıkmadan önce geriye dönüp kalabalığın içerisinde gözlerimi gezdirdim. "Güven'i gördün mü?"

"Görmedim." Kayıtsız bir şekilde söylemiş olsa da yanımıza gelmeden önce Güven'le beraber olduğundan emindim. 

Dışarı çıktığımızda cebindeki paketten bir sigara çıkardı ve yakarken konuştu. "Bir daha onlarla konuşma." Gülümsedim. "İlk fırsatta beni yine bir köşeye sıkıştıracaklarına eminim."

Gözlerini üzerime dikti. "Bu benim sorunum değil. Seni bir daha onların yakınında görmek istemiyorum. Eğer seni onlarla beraber görürsem seni bir köşeye sıkıştıran onlar bile olsa cezasını senin çekmeni sağlarım." 

Bir süre sessizlik oldu ve daha sonra sigara paketini bana uzattı. Kibarlıktan oldukça uzak olan hareketine başımı iki yana sallarken cevap verdim. "Sigara kullanmıyorum."

Sigarasından çektiği bir nefesi yavaşça dışarı üflerken konuştu. "O zaman burada beklemek için bir nedenin yok." Kibarca beni kovmasına sesli bir şekilde güldüm. "Sanırım yok." Ona arkamı dönüp içeriye doğru ilerledim. 

Adımlarımı doğrudan Savaş'a doğru atarken bakışlarımı onun üzerinde tuttum. Yanlarında olan birkaç kişiyle, Hilal'le beraber sohbet ettiği için onlara doğru ilerlediğimi görmemişti. Yanlarına ulaştığımda sohbet ettikleri insanların gitmesi için bir süre bekledim ve onlar gittikten sonra öne çıkıp konuştum. "Merhaba."

Hilal'in bakışlarının beni bulmasıyla yüzündeki gülümseme hızla soldu ve sonra zoraki bir şekilde gülümsedi. "Merhaba, Yeşim. Seni burada görmeyi beklemiyordum." Son cümlesini dişlerinin arasından söylerken Savaş'a bakmıştı. Tahminimce benim hakkımda bir sürü doğru olmayan bilgi edinmişti ve şimdi bu yüzden böyle bir tepki veriyordu. "Benim için de beklenmedik oldu."

Bir süre sessizlik oldu ve Hilal'in bakışları altında kelimelerimi toparlamam biraz zaman aldı. "Buraya size bir ömür mutluluk dilemek için gelmiştim. İkiniz birinize çok yakışıyorsunuz ve birlikte çok mutlu görünüyorsunuz. Mutluluğunuzun hiç eksilmemesini ve birbirinize olan sevginizin her geçen gün daha da büyümesini dilerim." 

Hilal sözlerimin ardından ilk kez içten bir şekilde gülümsedi. "Teşekkür ederiz." Bakışlarından artık gitmemi beklediğini bildiğim halde olduğum yerde durmaya devam ettim ve sonunda yapmak için geldiğim şeyi yapmaya cesaret buldum. Kollarımı iki yana açıp "Sarılalım." dediğimde Hilal'in yüzünde garip bir ifade oluşsa da itiraz etmedi ve istemeyerek de olsa bana sarıldı. 

Onunla sarılmamız hızlı bir şekilde son bulduğunda Savaş'a yöneldim ve ona sarıldım. Kollarımı onun omuzlarına sarmışken kulağıma yaklaşıp konuştu. "Burada olduğun için mutluyum." Hafifçe gülümsedim ve sarılmamızı Hilal'le olduğundan birkaç saniye daha uzatırken konuştum. "Ben de öyle." Kısa bir duraksamanın ardından devam ettim. "Seni çok seviyorum abi. Hep mutlu ol."

"Ben de seni seviyorum kar tanem." Sonunda kollarımı ondan çektiğimde birkaç adım geriye doğru adımladım ve arkamı dönüp kalabalığın içerisine karışmadan önce onlara gülümsedim.

Masamıza dönmüş olan Güven'in yanına ilerledim. Onun bunca zamandır nerede olduğunu sormamla konuşmaya başladık. Zaman ilerledikçe oynanan oyunlara katıldık ve diğer insanlarla beraber hiçbir kaygımız olmadan gülüp eğlendik. Düğünün temposu hiç düşmeden devam etti.

Nikah memurunun gelmesiyle insanlar masalarına çekilip nikah töreninin başlaması için bekledi. Tüm salon düğün başladığından bu yana ilk kez bu kadar sessizken nikah şahitleri olarak Yiğit ve tanımadığım bir kadın ortaya getirilmiş masaya doğru ilerledi.

Nikah memuru çifte mutluluklar dilediği konuşmasını yaptıktan sonra Savaş ve Hilal'e döndü. "Hilal Aydın, iyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta, hiç kimsenin etkisi altında kalmadan Savaş Kandemir'i eşin olarak kabul ediyor musun?" Hilal salonda gözlerini gezdirdi ve en son bakışları Savaş'ı buldu. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile Savaş'ın gözlerinin içine bakarak coşkulu bir şekilde cevap verdi. "Evet." Cevabının ardından salonda alkış sesleri yankılandı.

"Savaş Kandemir, iyi günde ve kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta, hiç kimsenin etkisi altında kalmadan Hilal Aydın'ı eşin olarak kabul ediyor musun?" Savaş aynı Hilal gibi, gözlerini sevdiği kadının gözlerinden ayırmadan coşkulu bir ses tonu ile cevap verdi. "Evet." Yine alkış sesleri yankılandı.

"Sayın şahitlerimiz, siz bu evliliğe şahit misiniz?" Nikah memurunun sorusunun ardından önce tanımadığım kadın sonra da Yiğit 'evet' cevabını verdiler. Nikah memuru, Savaş ve Hilal'e yönelik konuştu. "Ben de bana verilen yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsin." 

Nikah memurunun sözlerinin ardında yeniden alkış sesleri duyulurken Savaş ve Hilal ayağa kalktılar ve Savaş eğilip Hilal'in alnına gözlerini kapayarak bir öpücük kondurdu. Devamında ise imzalar atıldı.

Hilal elinde evlilik cüzdanını tutarken fotoğraflar çekildi ve bu sırada salonun içerisinde bir şeylerin yere düşüp kırılmasının sesi yankılandı. Tüm konuklarla beraber elinde tuttuğu tepsinin içerisindekileri yere düşüren garsona baktım ve gülümsemem hızla kayboldu. Bir nefes almaya zor yetecek bir zaman diliminde, o adamı daha önce Aslan Bey'in yanında gördüğümü hatırladım ve göğsüme çöreklenen ağırlıkla ne kadar hızlı koşarsam koşayım yetişemeyeceğimi bilerek ona doğru ilerledim. Ama o çoktan tepsinin altına tuttuğu silahı çıkarıp ateş etmeye başlamıştı bile. Her şey saniyeler içinde yaşandı. Konuklar panikle bağrışıp kaçarken salondaki askerler silahlarını çıkarıp saldırgana ateş ederek onu öldürdüler ama artık çok geçti. 

Bakışlarımı zorlukla ateş ettiği noktaya çevirdim ve Hilal'i arkasına saklamış, göğsünde yayılan kırmızılıkla zor bir şekilde ayakta duran Savaş'la o yere yığılmadan hemen önce son bir kez göz göze geldim. 

Acıyı nasıl tarif edebilirdim? Göğsümden tüm bedenime yayılan ve beni felç eden o acıyı nasıl tarif edebilirdim? Benim canım daha önce hiç böyle acımamıştı ki, bunu tarif etmeye yetecek o kelimeleri nasıl bulabilirdim?

Güven'in beni tutup uzaklaştırmaya çalıştığını hissettim ama kendimi ondan kurtararak tir tir titreyen bedenimle Savaş'ın yanına doğru olabildiğince hızlı bir şekilde gittim. Ona giden yolda insanlarla çarpıştım, yere düştüm, beni uzaklaştırmaya çalışan askerlerin elinden sıyrıldım. Sonunda tüm o engelleri aşıp Savaş'ın yanına ulaştığımda yaptığım ilk şey yaralarına titreyen ellerimle bastırarak kanamayı durdurmaya çalışmak oldu ama hepsine yetecek kadar elim yoktu ki. 

Nefesimi dışarıya bırakıp odağımı toplamaya çalıştım. Elimi yaralarından çekip boğazına götürdüm ve bir hareketlilik hissetme umuduyla ellerimi tenine bastırdım ama nabız hissedemeyince ellerimi göğsüne yerleştirip ona kalp masajı yapmaya başladım. Otuz kalp masajının ardından ellerimi göğsünden çekip Savaş'ın ağzını açtım ve içine iki kez nefesimi üfledim.

Yeniden kalp masajına döndüğüm sırada birisinin hemen yanımda olan dehşete düşmüş Hilal'i çekip götürdüğünü göz ucuyla fark ettim ama dönüp oraya bakmadım. İçimdeki acıyı derine gömerek soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ve kalp masajına devam ettim.

***

"Ayaz, çabuk ambulans çağır." Ayaz, komutanının söylediğine uyarak telefonunu cebinden çıkardı ve bir arama yaptı.

İnsanlar hızla salonu boşaltırken Yiğit, Hilal'in doktor olan arkadaşlarından birini bulmaya çalışıyordu ama herkes korkuyla kaçışırken bu zordu. Sadece bir dakikanın içerisinde salon boşaldığında başka bir saldırı olabileceğinden endişelenen bazı askerlerin sivilleri korumak için onlarla dışarı çıktığını gördü.

Yiğit, birisini bulamayınca lanet ederek içeriye geri döndü ve nikah masasının hemen yanında Savaş'a kalp masajı yapmaya başlamış olan Yeşim'i gördü. "Halit nerede? Birisi bana hemen Halit'i bulsun." Yeşim'in yanına doğru ilerlerken bağırarak konuşmuştu.

Halit eşinin kızıyla beraber güvenli bir şekilde dışarı çıktığından emin olduktan sonra içeriye döndüğünde komutanının onu aradığını fark ederek onun yanına ilerledi ve bu sırada da Savaş'ı gördü. Koşarak komutanının yanından geçti ve Savaş'ın yanına ulaştı.

Yiğit, timinin Savaş'ın başında toplanmaya başladığını fark etti. Selim ve Tolga masanın hemen yanına çökmüşlerdi ve sessizce ağlıyorlardı. Murat, düştüğü dehşet yüzünden kılını bile kıpırdatamayan Hilal'i kaldırıp onun yürümesine yardım etti. Murat, Hilal'i uzaklaştırırken Doğu da Savaş'ın yanına ulaştı ve ona yardım etmeye çalışan Yeşim ve Halit'in karşısına çökerek ellerini Savaş'ın yaralarına bastırdı. Yiğit onların yanına gittiğinde Doğu'nun yanında dizlerinin üzerine çöktü ve o da ellerini yaraların üzerine bastırdı. Şu anda bundan daha fazla yapabileceği hiçbir şey yoktu.

***

"Yer değiştirelim." Yanıma gelen kişinin bana yönelik konuştuğunu anladım. "Omzun yaralı, hızlı yorulursun. Kalp masajını ben yapayım ve sen de suni teneffüs yap." Başımı hızlıca kaldırıp konuşan kişiye baktım. "Üç dediğimde yana kay, Yeşim." Halit'i onayladım ve o sayıp üç dedikten sonra hızlıca yana kayıp ona yer açtım. O hızla az önceki yerime yerleştirip kalp masajına devam ederken ben de Savaş'ın dudaklarını aralayıp birkaç saniye aralıklarla nefesimi içine üfledim.

Etrafımıza toplanan bedenleri ve Savaş'ın yaralarına bastırılan elleri gördüysem de kafamı kaldırıp kimseye bakmadım. Gözlerimi bir an olsun Savaş'ın yüzünden çekmedim. Dakikalar boyunca Halit kalp masajı yapmaya devam etti ve ben de suni teneffüs uyguladım. Aralıklarla nabzını kontrol ettik ama değişen hiçbir şey yoktu.

Onu kaybetme korkusu içimde hızla büyüyordu ve bir noktaya kadar koruyabildiğim soğukkanlılığımın sonu gelmişti. "Lütfen." Üflediğim nefeslerimin arasına konuştum. "Lütfen ölme Savaş." İlk gözyaşım sonunda aktı. "Lütfen beni bırakma." Dudaklarımı yeniden dudaklarının üzerine kapadım ve tüm nefesimi ciğerlerine üfledim. "Bana bunu yapma."

"Yeşim, sen iyi değilsin. Ben yaparım, çekil." Ayaz belimden tutup beni çekti. Beni uzaklaştırdıktan sonra Savaş'ın başının hemen yanına çöktü. O suni teneffüslere devam ederken Savaş'a olabildiğince yaklaşıp elini ellerimin arasına aldım. Elini dudaklarıma götürüp öpücük bıraktım ve gözyaşlarım elinin üzerine damladı. Kesik kesik konuştum. "Ne olur ölmesine izin vermeyin. Onsuz yapamam. Savaş olmadan yapamam."

Birkaç saniyenin ardından bedenime sarılan kolları hissetim. "Ağlama Cankız. Savaş güçlüdür, iyi olacak. İyi olacak." Son kelimelerini tekrar etmeye devam etti ve boğuk çıkan sesinden dolayı Selim'in de ağladığını anladım. "İyi olacak."

Savaş'ın elini bir saniye olsun bırakmadan Selim'in kollarının arasına sığındım. Saniyeler geçip de Halit "Nabız var." diye ilan ettiğinde ağlamam şiddetlendi. "Çok kan kaybetti. Yaralarına sıkı bastırın, daha fazla kan kaybetmesin." Halit de Doğu ve Yiğit'e katılarak yaraya baskı uygulamaya başladı.

"Ambulans geldi." Salonun içerisindeki biri sesini yükselterek konuştu ve hemen ardından sağlık çalışanları salona girip hızla yanımıza geldiler. Onlar işini yapabilsinler diye uzaklaşmamızı istediklerinde zorlukla ayağa kalkabildim. Selim bana destek olarak ayakta durmama yardımcı oldu ve birkaç adım Savaş'tan uzaklaşarak sağlık çalışanlarına yer açtık. 

Tim etrafımda toplandı ve sağlık çalışanlarının yaptıkları işi izledik. Dakikalar içinde Savaş'ı sedyeye yerleştirip ambulansa aldılar. Timle beraber dışarı çıkıp uzaklaşan ambulansın arkasından baktık. Bu süreç boyunca ağlamam giderek azaldı ve sessiz iç çekişlere dönüştü. 

Ambulansın ışıkları gecenin karanlığının içerisinde kaybolduktan sonra artık elimden hiçbir şeyin gelmeyeceğini bilerek içimdeki boşlukla öylece dikildim. Ama sonra aklıma bir şey geldi, hala yapabileceğim bir şey vardı.

"Tolga," Yiğit'in konuşması ile ona döndüm. "Hemen bir araç ayarla. Hastaneye gidelim." Tolga uzaklaşırken Yiğit, Halit'e döndü. "Sen de eşinin ve kızının yanına git." Halit itiraz edecek gibi olunca Yiğit yeniden konuştu. "Korkmuşlardır. Onları yatıştır, iyi olduklarından emin ol, öyle gel hastaneye."

Yiğit'in bakışları kısa bir anlığına beni buldu ve sonra Murat'a döndü. "Murat sen git Güven'i bul. Bugün olanlardan sonra o eve dönmesine izin veremeyiz. Onu karargaha götür." Murat onu onayladıktan sonra uzaklaşırken Selim'in kolunun altından sıyrıldım ve Murat'ın peşine takıldım. 

"Yeşim nereye gidiyorsun?" Yiğit'in arkamdan seslenmesine dümdüz bir ses tonu ile cevap verdim. "Güven'i bulmalıyım." Ama aslında amacım bu değildi.

İçeriye girer girmez Murat'ın peşini bıraktım ve yerde öylece yatan cesede doğru ilerledim. Yanına ulaşınca çömeldim ve adamın yüzünü inceledim. Bir kez daha bu adamın Aslan Bey'in yanında gördüğüm adamlardan biri olduğuna emin oldum. Bu adamın yaptığı şeyin emrini Aslan Bey dışında kimseden almış olmasına imkan yoktu.

Ayağa kalkıp cesetten uzaklaştım. İçimde öfke yükselirken bir karara vardım. Bu gece Aslan Bey'e sürpriz bir ziyaret yapacaktım ve ona ulaşana kadar önüme çıkan herkesi öldürecektim.

Continue Reading

You'll Also Like

287K 24.1K 21
Kaçık bir polis özel harekatçısı ile çılgın bir istihbarat subayının çocuk edinme maceraları :) Fiko ve Serpil büyük bir değişimin kendilerini bekled...
774 84 12
Sevda, "Nasibim değilse gönlümden al" derken bir yandan da "İnşallah nasibimdir, gönlümdeyken çok güzel,ne olur orda kalsın" demektir...
44.6M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
41.4K 3.5K 59
Aile en büyük güçtür. Her zaman yanında olan en büyük güç. Onlar kan bağı olmadan birbirine tutunanlar. Korumak istedikleri küçük bir melez. Ve onu k...