Masal

By dearlenamilena

3.8K 294 926

''Seni kalpten götürecek kadar mı yaşlıyım?'' Dudakları alayla yukarı kıvrıldı. Önüne döndü. Güldüm. O kadar... More

M-1
M-2
M-4
M-5
M-6
M-7
M-8
M-9
M-10
M-11
M-12

M-3

363 28 11
By dearlenamilena

🦁*🧁

Arslan ve Tolga'yla buluşmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. O günden sonra hiç görüşmemiştik. Ceket öylece elimde kalmıştı. Tolga'dan bana ulaşmasını beklemiştim fakat ulaşmamıştı. Canıma minnetti...

Elimdeki spatulayla yaş pastayı düzlemeye başladım. Uzun zaman sonra bir sipariş almıştım. Yağmur'un ricası üzerine doğum günü çocuğuna özel bir yaş pasta hazırlıyordum.

Pasta bitmek üzereydi. Hatta... Son dokunuşları yaptığımı söyleyebilirdim. Spatulayı bir kenara bırakırken ellerimi yıkadım. Ellerimi kuruladıktan sonra hazırladığım ve kahverengi rengini verdiğim krem şantinin ucunu değiştirdikten sonra pastanın kenarlarına sıkmaya başladım.

Komik olan şey ise... Pastanın dış görüntüsünün Aslan'a benziyor olmasıydı. Çünkü küçük bey Galatasaraylıydı ve Aslan'lara bayılıyordu. Ne tesadüf...

Aslan yelesi görünümü verdiğim yaş pasta için krem şantiyi bir kenara bırakıp tekrar şeker hamurlarına uzandım. Koca bir burun, gözler, bıyıklar ve kulaklar... Bitmişti. Üzerimdeki önlüğü boynumdan çıkarıp tezgaha koydum. Gerçek manada çok sevimli görünüyordu. Yağmur'a pastanın fotoğrafını çekip gönderdikten sonra hazırlanmak için odama doğru yöneldim.

Hızlı bir duş aldıktan sonra beyaz crop ve bordo rengindeki havuç pantolonumu giymeye karar vermiştim. En son üstüme ceketimi geçirdim. Saçlarımı açık bırakarak parfümümü sıktım. Takım olarak aldığım kolyelerimi boynuma taktım. İşte hazırdım!

Pastayı kutuya yerleştirip evden çıkarken aşağıda beni bekleyen Yağmur'un arabasına binmiştim.

"Yağmur! Elbise mi giydin gerçekten?"

"Herhalde! Hayatının aşkıyla ne zaman karşılaşacağın belli olmaz. Bu doğum günü partisi bile olsa."

"Küçük çocuklardan hoşlandığını bilmiyordum."

"Evrene iyi enerjiler gönderir misin lütfen?"

"Evrene iyi enerji göndermek yerine, birkaç kişiyi evrenden göndersek?"

Kendi kendime gülmeye başlamıştım. Haksız sayılmazdım bence.

"Koray'la senden bu evrende iki tane var buna eminim."

"Tamam tamam. Ciddi oluyorum. Pastayı beğenirler değil mi?"

"Sen yapacaksın? Olmayacak?"

Egomu tatmin ediyordu bu kız. Sesli güldüm. Arabayı bir süre ana yolda sürdükten sonra ara sokaklara girmişti. Bir ara kaybolduğumuzu bile düşünmüştüm.

"Nerede bu ev Yağmur?"

"Koca şehirde arazi kalmamış sanki kızım ne bileyim ya dur..."

"Bu tarafa daha önce hiç gelmemiştim."

"100m sonra hedefe ulaşacaksınız."

Navigasyonun meşhur sesini duyduktan sonra arabayı durdurdu. İkimizde aşağı indik. Etrafı incelemeye başladım. Bir yanda navigasyon ve diğer tarafta ise önümüzdeki dik yokuşla bakışıyorduk.

"Yok, hayır... Buraya araç girmiyor deme bana."

"Vallahi buradan aşağı diyor bak."

Parmaklarımla sokağın olduğu haritayı büyüttüm. Şaka değildi.

"Ben bu topuklularla nasıl ineceğim o yokuşu Masal?"

O kadar çaresiz görünüyordu ki kıkırdayıp saçımı arkaya savurdum.

"Gülmesene ciddiyim ben!"

"Hayatının aşkıyla tanışırsın belki."

"Ya gülme ne olur. Bilseydim spor arabayı alırdım. Buradan geçerdi o ya."

Onun bu haline gülmeye devam ederken arka kapıyı açıp kutudaki pastayı elime aldım. Cupcakeleri koyduğum kutuyu ise Yağmur'a uzattım.

"Sen tek götürsen?"

"Ay saçmalama. Nasıl götüreyim ben bunları ya? Birinden birini deviririm."

"Aklıma tüküreyim varya..."

"Söylenme hadi. Kaç numara demiştin?"

"13."

İkimizde birbirimize bakıp istemsizce yüzümüzü ekşitmiştik.

"Uğursuz rakam."

Aynı anda söylediğimiz şeye gülerken önden yürümeye başladım. Yolun sağında ve solunda eski köşkler vardı. Yokuşun başından sonuna dek ise harika bir deniz manzarası karşılıyordu insanı. Denize çıkan bir sokaktı.

Yağmur arkamdan söve söve gelirken adımlarını o kadar minik atıyordu ki ondan daha önde yürüyordum.

Etrafıma bakarken evi arıyordum bir yandan. 2,8,5,6... Fakat... Bir saniye. Miyop değilsem biraz ileride Tolga'nın silüetini gördüğüme yemin edebilirdim. Telefonla konuşuyordu. Ayaklarım adım atmayı bırakıp ona baktı. Ona... Arslan'a yani.

"Niye durdun?"

Yağmur'un sesiyle gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Koca şehirde rastladığım iki insana bak...

"Şaka gibi..."

"Ne oldu? Korkutma beni Masal."

"Şeyler burada."

"Kimler?"

Başımla yokuşun sonunda sokağın ortasında dikilen iki adamı ona gösterdim.

"Tolga..."

"Tolga kimdi? Ben hiç Tolga diye biriyle çıkmadım ki?"

"Yağmur... Geçen tanıştığım Tolga. Telefon olayındaki Tolga."

Köşeli jetonları vardı artık emindim. Suratıma öylece baktıktan sonra hatırlamış olacak ki dudakları aralandı.

"O Tolga..."

Göz ucuyla ona bakıp kıkırdarken önüme döndüm.

"Yanındaki de... Arslan."

"Ha şu bizim meşhur kahraman."

Bu kez sırıtan Yağmurdu. Göz devirip yürümeye devam ettim. Henüz bizi fark etmemişlerdi.

"Gel seni Tolga'yla tanıştırayım," diyerek önden yürümeye başladım yine.

"Koşmasana patır patır ya yetişeceğim diye canım çıkıyor burada Masal. Kime diyorum!"

"Yetişirsin!!!"

Alacağın olsun der gibi yüzüme bakmıştı fakat önüme dönüp yürümeye devam ettim. Yokuşu yarıladığım esnada önce Tolga'yla gözlerimiz buluştu. Şaşkınlığı üzerine iyice sinmeden önce gülerek boşta kalan elimi salladım.

"Tatlı cadı? Ne işin var senin burada ya?"

Tolga'nın yüksek sesle bana seslenmesi tüm sokağa yayılırken Arslan beni fark etti. Bakışlarımız buluştu. Gülümseye devam ettim. Aramızdaki mesafeyi kapatıp onlara doğru yaklaşmaya başladım. Yağmur'un çığlık sesiyle adımlarım durdu.

"Masal... Tut beni Masal. Tut... Fena uçacağım yoksa. Ay imdat!"

Yağmur'un yokuş aşağı koşarak gelişini görmemle kolumdan tutup beni de peşinde sürüklemesi çok ani olmuştu. Bir elimle kutuyu göğsüme bastırırken bedava indirim yakalamış da kapmak için acele eden teyzeler gibi koşuyorduk. İki hastane kaçkını olarak da tarihe geçebilirdik...

"Allah belanı vermesin Yağmur. Dur... Dursana..."

El ele koşuyorduk ve onun çığlıklarına benim korku çığlıklarım da eklenmişti. Yağmur'un hızı devam ederken elimdeki pasta kutusu dengesini kaybetti. Tolga'yla Arslan şaşkınlıkla bizi izlerken hiçbir yere kıpırdamıyorlardı. Bu manzaraya daha fazla dayanamayacağımı fark ederek gözlerimi yumdum.

Kendim ve Aslan yelelim bana duvar olan bir bedene toslayarak durmuştuk. Gözlerimi yavaşça araladım. Yüzümün yapıştığı gömlekten aldığım tatla birlikte kendime on puan vermiştim. Pasta lezzetliydi.

Başımı kaldırıp Arslan'ın yüzüne baktığımda sakallarına konan şantilerle buluştu gözlerim. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken kaşları daha fazla çatıldı.

"Kalksana üzerimden! Ne yaptın ya?"

"Ne çemkiriyorsun ya! Bilerek mi oldu sanki?"

Sağ tarafımda Yağmur'la Tolga'nın tartışma seslerini duyunca Arslan'dan uzaklaştım. Yağmur nasıl olduysa Tolga'yla birlikte yere devrilmişti. Arslan'dan daha çok pastaya bulanmış bir hali vardı.

"Gitti güzelim pasta."

O kadar emek vermiştim ama değil mi?"

"Başıma bela mısın sen?"

Arslan'ın öfkeli sesiyle bakışlarımı Tolga'dan ayırdım.

"Ne diyorsun sen?"

"Masal şu arkadaşını başımdan al yoksa fena olacak!"

"Aaa! Terbiyesiz! Şikayet edeceğim bu adamı Masal."

"Kimi kime şikayet ediyorsun acaba?"

Bulunduğumuz ortam öyle komikti ki gerçekten gülmeye başladım. Tolga'nın başkomiser olduğunu unutmuştu sanırım. Ah Yağmur... Yağmur'un da üstü başı batmıştı fakat Tolga gerçekten fenaydı.

"Tolga... Kusura ba-bakma."

"Gül sen gül. Alırım ben bunun intikamını senden."

Kendisi de sırıtmaya başlarken bir yandan üzerindeki kek parçalarını silkelemeye çalışıyordu.

"Sen benden uzak duruyorsun."

Yağmur'a doğru konuşurken Yağmur hiç oralı olmamıştı. Saçlarına bulaşan keklerle meşguldü.

"Hiç komik değil küçük hanım."

"Bak... Özür dilerim ama şu an sen bile çok komiksin."

Başını yukarı kaldırırken eliyle yüzünü sıvazladı Ardından bakışlarımız buluştu.

"Ya sabır! Sen kendine bak önce."

"Ne varmış bende?"

Başını iki yana sallarken beni boşverdi yine. Üzerindeki gömleği silkelerken gözüme bir şey takıldı. Ona yaklaştım. Ne yapacağımı merak ederken boynunda duran şeker hamuruna uzandım. İlk defa koyu yeşil gözlerini yakından gördüm. Kaşları çatıldı. Gözlerimi gözlerinden alamazken birden gözlerini kaçırdı.

Yutkunurken tenine temas eden parmaklarım ateşe dokunmuş gibi hızla ondan uzaklaştı. Koca burundan eser yoktu fakat gözünün önüne getirip ona gösterdim.

"Hayvan."

"Ne?"

"Mahvettik hayvanı diyorum."

"Hayvan mı yapmıştın?"

"Sen beni beceriksiz falan mı sanıyorsun?"

"Beceriksiz diyemem ama pasaklı olduğun kesin."

Sağ elini alnıma doğru kaldırınca parmakları saçlarımın arasında gezindi. Silkeler gibi yapınca diğer şeker hamurları yere düştü.

"Mahvettin üstümü küçük hanım. Önemli bir planın ortasında şimdi eve gidip duş alıp tekrar üzerimi değişmem gerekecek."

Derin bir nefes alarak boğazımı temizledim. Tolga'dan gelmediğini bildiğim ve Arslan'dan olduğunu tahmin ettiğim telefonun sesi aramıza girdi. Israrla çaldı durdu. Arslan'ın elleri hala yapış yapıştı sanırım. Bir bana bir cebindeki telefona bakıyordu.

"Telefonu çıkarır mısın?"

"Çıkaramam. Sonra cevaplarsın."

"Sonra bakamayacağım kadar önemli."

Sıkıntıyla oflayıp ön cebindeki telefonu çıkardım. Cevaplayıp kulağına götürdüm. Adamın dibine girdiğim için bir kez daha utanıyordum. İlk tanıştığımızda sigarayla karışık parfüm kokusu alıyordum. Şimdi yaş pastaya bulanmış parfüm kokuyordu.

Karşı tarafı dinlerken bakışlarını gözlerimden bir saniye bile ayırmamıştı. Dinledi... Hiç konuşmadı. Yutkunurken boğazına doğru indi bakışlarım. Sonra tekrar yüzüne çıktı.

"Tamam. Ben sana haber veririm."

Karşı taraf sustuktan sonra ağzından çıkan tek cümle bu olmuştu. Bakışlarımı ondan ayırıp onun dışında her yere bakmaya başlamıştım.

"Kapandı. Geri koyabilirsin."

Telefonu cebine geri koyduktan sonra ondan uzaklaştım.

"Çok önemliymiş gerçekten."

"Senin pastalarından daha önemliydi."

"Pardon ama tüm suçu bana atamazsın değil mi? Durmasaydın yolun ortasında."

"Yolu mu sahipleniyorsun şimdi de?"

"Niye sen mi satın aldın?"

"Yürüyemeceğin yola girmeseydin."

"Sen bana şu gömleğini ver. Ödeşelim barışalım ne dersin?"

Aramızdaki mesafeyi açıp birkaç adımla geri gitti. Karşımda sırıtırken bir eliyle ensesini kaşıyordu.

"Dalga geçmiyorum ya!"

"Bu gidişle tüm dolabımı alacaksın öyle değil mi?"

"Of! Kavgayı bırakın da işimize bakalım. Yürü Masal! Çocuğun ailesine haber verelim. Battık baksana!"

Yağmur haklıydı. Hepimizin temizlenmesi şart olmuştu. Gömleğin yıkanmasıyla olacak iş de değildi bu aslında... İçindeki tişört bile batmıştı. Tolga'ya doğru yürüdüm.

"Kusura bakma başkomiser."

"Senin bir suçun yok Masal. Hem... Tadı da fena değilmiş. Aynısından yaparsan affederim."

"Hizmetçisi var sanki."

Tolga, Yağmur'un son sözlerine bıyık altından gülerken omuz silkip Tolga'ya gülümsedim.

"Yaparım yaparım yeter ki sen iste."

Arslan'la göz göze geldiğim esnada elindeki gömleği bana fırlatmıştı. Evet, fırlatmıştı. Havada yakaladım.

"Temizlenince haber verirsiniz küçük hanım."

"Çok kibarsın ya."

"Rica ederim."

Gömleği koluma asıp arkamı döndükten sonra yürümeye başladım. Yağmur ayağındaki topukluları çıkarmış eline almıştı. Arabanın yanına ulaştığımızda burnundan soluyordu.

"Koray'a benziyor dediğin adam bu mu?"

"Tanımıyorsun adamı Yağmur."

Arabayı çalıştırıp gerisin geriye geldiğimiz yolu dönmeye başlamıştık. Tabi arabanın içi de bizden nasibini almıştı.

"Beni niye peşinden sürükledin bakayım? Benim ne suçum vardı ya?"

"Anca beraber demişler ne yapsaydım?"

Torpidoyu açıp ıslak mendili çıkardım. En azından eve gidene kadar ellerimi silsem iyi olacaktı.

"Tolga'nın üstüne nasıl uçtun sen?"

"Rezillik değil mi? Gözümü bir açtım. Yerdeyim. Of! Rezillik!"

Az önce yaşananlar aklıma gelince tekrar sırıttım.

"Bunu kesin Koray'a anlatmam lazım."

Yağmur'da dayanamayıp güldüğünde kısa sürede eski halimize dönmüştük. Sadece bir sorun vardı. Tolga'yla bu şekilde tanışmalarını istemezdim.

"Seninki de iyi alıştı böyle ceket gömlek..."

"Seninki ne ya? Pasta gitti pasta."

"O da doğru ya. Gönlünü alırım ben onların. Düşüneceğim bir şeyler bakalım."

Parmakları direksiyonda ritim tutarken önüme döndüm. Kucağımdaki pasta lekeleriyle bezenmiş gömlek ellerimin arasında kalmıştı öylece. Bela diyordu ama kendisi bela oluyordu bana... Yine de hiç unutamayacağım bir anı yaşanmıştı. Aklıma geldikçe gülebileceğim bir anı...

🎂 Sizin pasta uçurmalı bir anınız oldu mu hiç? Ya da böyle komik bir anınız? Hahah.

🦁 Arslan'la Masal'a ne diyorsunuz? Sonraki bölüm ne olur?

Continue Reading

You'll Also Like

97.8K 5K 13
Aile baskısından bunalan bir kızdı Lal. Bir sabah kendisine gelen cesaretle, eline aldığı telefonuyla çıkmıştı evden. İlk defa tek başına dışarıya çı...
530 56 8
Lalisa Manobal, iki yıl önce çıkan zombi salgınında yazdığı mektupları sevgilisi Jeon Jungkook tarafından bulunur. mektuplaşma, liskook 2023, helen
7K 253 2
Kucağında tutuğu kızımı korumalardan birine verip arabaya geçmelerini söyledi gözümden akan yaşlar durmak yerine daha çok akmaya başlamıştı onun karş...
1M 14.3K 24
📍 Hikayede yoğun cinsellik içerecektir. Rahatsız olacakların okumamasını öneririm. ✔️ TAMAMLANDI. Emniyet kemerini çözüp hızla bana saldırırken beni...