-ACEMİ MÜSLÜMAN-

By Rulisinzruli_

1.1M 104K 53.2K

"Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti. Soruma cevap vermesini beklerke... More

TANITIM
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
[Esra-Yunus]
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42. Bölüm

27. Bölüm

18.8K 2.1K 756
By Rulisinzruli_

Merhabalar ❤️

Oylarınızı veriyorsunuz ama yorumlarınızı atmıyorsunuz. Biraz daha dikkat etsek olur mu? Unutmayın! Beni motive eden sizden gelen mesajlar ve yorumlar❤️

Oylarınızı verdiyseniz sizi bölüme uğurluyorummmm

İyi okumalar 🖤

Baba.

Hayal kırıklığı.

Baba.

Pişmanlık.

İki duygu vardı içimde. Babamı gördükten ve söylediklerinden sonra bastıramadığım iki duygu vardı içimde.

"Hayal kırıklığı, pişmanlık."

Öyle ki; pişmanlık içimi kavururken her şeye rağmen onu nasıl özlediğimi sorguluyordum.

Pişmandım. Çünkü çocukluğumu çalan,annemin ölümüne sebep olan, küçüklüğümden bu yana hem fiziksel hem de psikolojik şiddet uygulayan bir adamı nasıl özlerdim,kalbim ona hâlâ nasıl merhamet beslerdi anlamış değildim.

Çok yanlıştı.

Ablam babama bir kez bile dönüp bakmadan benim yanıma geldiğinde kolumu kavradı. "Eve gidiyoruz." Dedi sadece.

Sesinde alışık olduğum yumuşaklık, güven yoktu. Yerini donuk,sert ses vardı.

"Beni dinlemek zorundasınız. Son zamanlarımı sizinle geçirmek istiyorum. Sayılı günlerim kaldı... Belki de bir ay sonra hayatta bile olmayacağım. İzin verinde ömrümün son günlerini sizinle geçireyim."

Ablam çok kısa bir an duraksasa da kendini toparladı.

Bakışları babama saplanırken gülümsedi. "Uğruna annemin cenazesine bile gelmediğin o kadının yanına git. " Yanlış bir şey demiş gibi yüzünü buruşturdu.

"Çok pardon! Seni aldatmıştı öyle değil mi?"

Babam gittikçe yıkılırken öylece olan biteni izliyordum. Ağlamam kesilmiş ama içimdeki özlem kesilmemişti.

"Her şeyi hak ediyorum. Ama kızım, sencede çok acımasız değil misin?" Ablam öylece babama baktı.

Görebildiğim kadarıyla gözleri dolmuştu.

"Acımasız." Diye mırıldandı. Daha sonra gülmeye başladı. Gülüşü solarken babama doğru bir adım attı. "14 yaşındaydım daha! Hatırlıyor musun? Daha 14 yaşındaydım. Sakın! Sakın eski defterleri açtırtma bana. Yoksa mağlup olan sen olursun."

Neyden bahsediyordu ablam?

14 yaşındayken neler olmuştu?

Babamın gözlerinde ki pişmanlık beni mahvetti. Ne için pişman oluyordu? Ne yapmıştı babam?

Babam,ablama ne yaşatmıştı.

"Benim bir kızım var. Küçükken böyle davranmayı belki de kendisi değil o kadın istiyordu diye düşünüyordum. Ancak ben kızım olunca anladımki; sen kendi isteğinle bize,bana öyle davranıyordun. Çünkü ben istesemde kızıma kızamıyorum baba. Sahteden bile olsa onu incitmekten, kırmaktan korkuyorum." Ablam sustuğunda kolumu daha çok kavradı.

Babamın bana bir şey yapmasından korkuyor gibi duruyordu.

"Sen neden bizi incitmekten, kırmaktan korkmadın?"

Gözleri acıyla kısıldı. Bakışlarını kaçırdı. Ancak ablamın sorusuna bir cevap vermedi.

"Sen neden baba olamadın baba?" Sorumu duymayı beklemiyor gibi bana baka kaldı.

"Babanız olmayı hiç hak etmedim öyle değil mi?" Çaresizlik ve gözyaşları içerisinde sorduğu soru beni üzmedi. Aksine sinirlendirdi.

"Sen babamız olmayı değil baba olmayı bile hak etmiyorsun. Kabul et. Bizi hiç sevmedin değil mi?"

Ablam babama göre acımasızca olan sorularını sormaya devam ederken gözlerinde özlem değil kin vardı.

Ablamın ilk defa birisine karşı kinlendiğini görüyordum.

En acı duygu nedir? diye sorsalar babasızlık derdim.

Daha acı bir duygu var mı diye sorsalar babanız varken babasız gibi hissetmek derdim.

Göğsüm yangın yerine dönüştü.

Ağlamaya başladığımda sessizliği ile verdiği cevabı beni mahvetti.

"Aldık biz cevabımızı." Dedi ablam.

Ablam ağlayan bana baktığında gözlerinden çok kısa bir merhamet geçti. Ancak babama dönmesi ile merhamet anında kayboldu yerini nefret aldı.

"Şimdi defol git hayatımızdan. "

Babamın yanından geçerken ağlayarak yeri izlediğini gördüm.

Sızlamadı. Sokaktaki köpeğin haline bile sızlayan kalbim... canımdan, kanımdan olan babamın haline zerre acımadı.

Az ileride bu tarafa doğru gelen eniştem, Yunus ve Ali vardı.

Onlara bakmadan yanlarından geçip gittim.

Ağladığımı kimse görmesin istiyordum.

Ali arkmadan seslendi. Ancak dönüp bakmadım.

Babam gelmişti benim.

Ölüyordu.

Hastaydı.

Canı cehenneme dedi içimdeki ses.

Sizi hiç sevmemiş. Birde onun için üzülüyor musun?! Diye kızdı bana.

Haklıydı.

Gözyaşlarımı silip merdivenleri teker teker çıkmaya başladım.

Esra geldiğimi balkondan görmüş olmalıydı ki, kapıyı açmış bir vaziyette beni bekliyordu.

Onu gördüğümde ağlamam şiddetlendi.

Benim yanına gelmemi beklemeden o bana doğru hızlı adımlarla geldi.

Sarıldığımız sırada gözüme çarpan şey onun da gözlerinin dolu olduğuydu.

"Es... Esra" kesik kesik çıkan sesim ile "Burdayım" dedi sadece.

Sıkı sıkı sarıldığında arkamdan adım sesleri geldi. Ağlamaya devam ederken konuşmaya çalıştım. "Sevmemiş. Bizi hiç sevmemiş."

Bana sarılan kolları kasıldı. "Özür dilerim." Dediğinde neden özür dilediğini anlamaya çalışıyordum. O mu çalmıştı çocukluğumu,o mu yaralamıştı beni? Hayır.

Babamdı.

Bunları bana yapan; kimsesiz gibi hissettiren, bir gece yarısı sokak ortasında hıçkıra hıçkıra ağlamama sebep olan babamdı.

"Dileme. Sen bir şey yapmadın." Saniyeler sonra tekrar konuştum. "Kendimi çok kötü hissediyorum. Bana bu denli kötü hissettiren bir adamı hâlâ nasıl özlüyorum anlayamıyorum. Babalık bile yapmayan bir insana neden hâlâ duygu yüklüyüm bilmiyorum. "

Anlaşılmak istiyordum.

Kırıldığım da gönlümü alan birisi istiyordum hayatımda.

Bunları yapacak olan kişi elin adamı değil babam olsun istiyordum.

Ama artık bir hayal bile olamayacak kadar imkansızdı.

Anılar insanı yıkar. Anılar insanı bitirir.
Geçmiş ise insanın geleceğine gölge düşürür.

Karanlık odada yatakta uzanmış tek başıma duvarı izliyordum.

Kamer'in kahkaha sesi eniştemin sesiyle birbirine karışırken gülümsememe engel olamadım.

Babam ile yaşadıklarımızın üzerinden bir saat geçmişti.

Herkes içeride oturuyordu. Bense kimsenin yüzünü görmek istemediğim için ablamın misafirler için dizayn ettiği odadaydım.

Ali sayısız kez kapıma gelmiş benimle konuşmak istemişti. Kapının kitle olmasına rağmen bir kez bile kapıyı açıp içeri girmek gibi bir girişimi olmamıştı.

"Hayır" Bu cevabım geri dönmesi için yetiyordu.

Daha önce kolay kolay kimsenin önünde ağlamayan ben gözyaşlarımı gören insanlardan utanıyordum. Utanılacak bir şey değildi belki ama benim için öyleydi.

Ağlamak zayıflık değildi ama ağlamaktan hele ki insanların önünde ağlamaktan nefret ediyordum.

Ali'nin bakışını hatırladıkça ağlama isteğim daha da artıyordu.

Sesli bir şekilde iç çektim.

Ablamın sesi odaya yaklaşırken kaçıncı kez geldiğini saymayı bırakmıştım.

"Pınar?"

Ses vermedim.

Onun da üzüldüğünü biliyordum ama benim için çok zordu.

Olmuyordu işte. Onun gibi babamdan nefret edemiyordum.

Ağladığını görmek o an benim için önemsiz olsada şimdi ciğerimi yanıyor kalbim ağrıdan kasılıyordu.

"Pınar benimle konuşmuyorsun tamam. Bari Ali ile konuşsan?" Çaresizliği sesine yansımıştı.

Ağır ağır yataktan kalktım. Eve girecektim.

Burada kaldığım sürece hem ablama kötü hissettirecek hem de aklının bende kalmasına sebep olacaktım. Böyle bir şey olsun istemiyordum.

Telefonumu cebime sıkıştırdım.

Kapının kilidini açtıktan sonra kapıyı açtığımda Ablam ile göz göze geldik.

"İyi misin?" Sorusunda ki merhamet beni tekrardan ağlayacak sandım.

"İyiyim." Bakışlarımı kaçırdım. "Eve gitmek istiyorum." Dediğimde bir kaç saniye bana baktı. Yalan söylediğimi biliyordu.

Yalan söylediğim için kendime kızdım. Ancak kötüyüm deyip daha fazla odak noktaları olmak istemiyordum. Yeterince rahatsızlık vermiştim.

Cebimde ki lolipopu çıkarıp ablama uzattım. "Kamer'e almıştım."

Gülümsedi. Elimden şekeri alırken bana sarılmasını beklemiyordum.

" Burada kalsan olmaz mı? Birlikte uyuruz. Eskisi gibi..."

Onu da anlıyordum. Kardeşini korumaya çalışıyordu. Koruyordu da.

Abladan öte anneydi benim için o.

Ama kalmak istemiyordum. Hayır anlamında başımı salladım. Israr etmedi. Çünkü ısrarı sevmediğimi biliyordu.

Etrafınızda sizi iyi tanıyan insanların olması bazı durumlarda çok iyi oluyordu. Az önce olduğu gibi.

Kapıya kadar birlikte gittik. Kapıyı açıp sağ omzunu kapının pervazına yaslarken bana dolu dolu gözlerle bakıyordu. Ayakkabılarımı giydikten sonra motumun kapşonunu örttüm.

Dışarıdaki yağmur hâlime ağlar gibi büyük bir gürültü ile yağmaya devam ediyordu.

"Ben toparlarım." Dediğimde dudaklarını dişledi.

Gülümsedim. "Öldürmeyen acı güçlendirir. Bende biraz sarsıldım. Ama daha iyi döneceğim. Bize yıkılmak yakışmaz zaten." Deyip göz kırptım.

Amacım ona iyi görünüp içini rahat ettirmekti.

"Sarsılmana bile izin vermemeliydim. Özür dilerim." Dedi kısılan sesiyle.

Sahte bir kızgınlıkla ona baktım. "Saçmalama. Peri kadar güzelsin ama koruyucu peri gibi her şeye yetişecek değilsin ya. İnsanız. Kalbimiz elbette ki kırılacak. Sadece beklenmeyen kişi tarafından olunca biraz sarsılıyoruz. O da halledilebilir. "

Ağır ağır başını salladı. "Kalsan olmaz m-"

"Gitsem daha iyi olur. Anneannem de evde tek. Yunus'a da gittiğimi söyleme. Yalnız kalmak istiyorum. Hem Esra ile araları yeni yeni düzeliyorken bir arada olmaları daha iyi." Cümlelerimi dinledikten sonra istemeye istemeye"Tamam." Dedi.

Dakikalar sonra kendimi dışarıda yağmurun altında ıslanırken buldum.

Eve yürüyerek gidecektim. Bu da yağmurun altında 15-20 dakikada kalacağım anlamına geliyordu.

Kulaklığımı taktım, şarkı listemde ruh halime göre nadiren dinlediğim o şarkıya tıklayıp telefonu cebime attım.

Dedublüman- Günü gelir.

Bu şarkı bana kendimi anlatmaya çalışırken yine kimsenin anlayamayacağını hatırlatıyordu.

Geçmişiniz eğer kötü ve yaralıysa sizi ne kadar çok severlerse sevsinler hiç bir zaman anlayamazlar.

Doğanın kanunu gibi bir şeydi.

Gülümsedim. Sağ gözümden bir damla yaş yanağıma kondu.

Belli etmesemde her şeyden herkesten özledin baba.

Baba.. Sana sarılmak nasıl bir şeydi, nasıl bir duyguydu unuttum. Sana bir daha sarılamayacak oluşumda ömür boyu hep aklımda olacak.

Dakikalarca yağmurun altında yürüdüm. Kafamdan düşen kapşonu geri örtmek yerine öylece bıraktım.

Son ses açtığım şarkı göğsümün daha da ağrımasına sebep oluyordu.

Ayaklarımın beni taşıyamayacağını anladığım da ıslak olan kaldırım taşına tereddüt etmeden oturdum.

Bacaklarımı karnıma doğru çekip başımı dizlerime yasladım.

Kollarımı bacaklarıma dolarken dış dünyadan soyutlanmış gibi olmuştum.

Müzik bitti. Tekrar başlamasına izin vermeden kulaklıkları kulağımdan çekip cebime attım.

Ağlamıyordum.

Sorguluyordum. Babası ile arası iyi olan, annesi yaşayan insanlar gibi niye hayatım yok diye sorguluyordum.

Babamın beni ve ablamı sevdiği, annemin yaşadığı, tek derimizin pazar kahvaltısına uykucu olan babamı uyandırmak olan bir hayatımız olsaydı acaba nasıl olurdu?

Neden böyle bir hayatım olmamıştı ki?

Neden babam sevmek yerine nefret etmeyi seçti?

Neden annem ben daha küçücük yaşımdayken intihar etti?

Neden bizim tek derdimiz uykucu olan babamı pazar kahvaltısına uyandırmak olmadı?

Sorular beynimi ele geçirirken az da olsa sakinleştiğimi hissediyordum.

Yağmurun altında müzik eşliğinde yürümek iyi gelmişti.

"Bugünün tarihini not al. Çünkü beraber ilk defa dakikalarca yağmurun altında yürüdük."

Duyduğum ses beni korkutmak yerine içten içe mutlu etti. Başımı dizlerimden kaldırdım.

Aramızda en az bir metre olacak şekilde oturan adama bakarken onu süzdüm. Islak saçlarından akan damlalar boynuna doğru ilerliyordu. Yanakları soğuktan dolayı kızarmış üstü başı sırılsıklam olmuştu.

Kot pantolonunun nadir yerlerinde kuruluk vardı.

Kalbim bu sefer vicdan azabıyla kasıldı.

"Özür dilerim."

Kaşları çatıldı. Dikkatimi çeken şey montunun kapşonu olmasına rağmen örtmemiş yağmurun saçlarını ıslatmasına izin vermişti.

İkimizin de saçları, üstü başı ıslanmıştı.

"Dileme. Niçin diliyorsun bilmiyorum ama dileme. Yalnız kalmak istediğini biliyorum ama seni tek bırakmam. Sen bu haldeyken evde oturup iyi olmanı da bekleyemem." Soğuktan dolayı boğuk çıkan sesi ve her konuştuğunda ağzından çıkan buhar bütün ilgimin ona toplanmasına sebep oluyordu.

Bir şey demek yerine gülümsedim ve tekrardan önüme döndüm.

Benim için yağmurda yürümüş, sırılsıklam olmuştu. Öyle ki günler önce sohbet arasında saçlarının ıslak kalmasından bile nefret ettiğini söylemişken şimdi karşımda benim için sırılsıklam olması kalbimde bazı şeylerin hareketlenmesine sebep oldu.

Sustum. Ne denir bilmiyordum çünkü.

Karşımda benim babamın aksine mükemmel bir babaya sahip olan bir adam vardı. Her ne kadar babası vefat bile etmiş olsa, bir zamanlar yaşarken dünyanın en iyi adamlarından biriydi.

Beni anlar mıydı? Son derece sevgiyle büyümüş, güzel bir çocukluk,iyi bir babaya sahip olmuş birisi, babası tarafından yara alan, çocukluğu çalınmış bu kızı anlayabilir miydi?

Bencillik yapmak istemiyordum ama Ali benim için ne kadar üzülürse üzülsün benim hissettiklerimin aynısını hissetmeyecekti.

Belki de onu yoruyordum.

Titrek bir nefes aldım. Gökyüzüne baktığımda yağmurun azaldığını gördüm.

Yaklaşan doğum günüm aklıma geldiğinde yüzümde buruk bir gülümseme yerleşti.

"Babam benim doğum günümü hiç kutlamadı. Daha doğrusu ben doğum günümü hiç kutlamadım." Aklıma gelenlerle gülmeye başladım.

Endişeyle bana baktığında delirdiğimi düşünüyor olmalıydı.

Bir elimi dudaklarıma yaslarken gülüşümü saklamaya çalıştım. "Kusura bakma. Her aklıma geldiğinde salaklığım yüzünden gülme tutuyor."

Yutkundu. İç çekerek bana baktı.

Acıyor muydu acaba?

Peki yüzüm ne halde?

"Şimdi diyeceksin Rümeysa gibi bir ablan varken doğum günün nasıl kutlanmadı. Ben izin vermezdim. Olurda babam eve pastayla gelir kutlayan ilk kişi o olamaz diye hiç bir zaman ablamın pasta almasına izin vermezdim." Gözlerim dolacak gibi olunca bakışlarımı ondan kaçırdım.

Derin bir nefes alıp ellerimi yumruk yaptım. Daha sonra kucağıma indirdim.

"Eve pastayla hiç gelmedi. Yıllarca bu senaryo değişmedi. Ben kutlayan ilk kişi o olsun diye kimsenin kutlamasına izin vermedim. O ise kuru bir doğum günün kutlu olsun cümlesini bile bana çok gördü." Dedim oldukça ifadesiz olan sesimle.

Oysaki içim yanıyordu.

"Paramız yoktu diyeceğim ama durumumuz oldukça iyiydi. Sürekli bahane sundum kendime. Gelirken pastahane kapalıdır ondan alamamıştır. Hava yağmurluydu ondan alamamıştır falan filan. Her yıl bir bahane sunuyordum kendime anlayacağın. Ben babamı kendi içimde kendime afettirmeye çalışırken babamın dünyadan haberi olmazdı."

Ben babamı kendi içimde kendime afettirmeye çalışırken babamın dünyadan haberi olmazdı.

Niye anlattığımı bilmiyordum. Ama anlatmam lazımdı. Susarsam ağlardım.

"Ta ki hiç bir bahanenin sevginin önüne geçemeyeceğini öğrendiğim o olaya kadar. Bir arkadaşım vardı. O zamanlar 16 yaşındaydım. Yaşıttık. Bizim ailenin aksine oldukça yoksul bir aileye sahipti. Arkadaşımın adı Melek'ti... Anlattıklarına göre Babası onu çok severdi. Annesi de.
Sadece bir kez doğum günü pastası alınmış ona. Onun doğum gününü her zaman kutlamışlar ama maddi durumları yüzünden pasta hiç alamamışlar. Bir gün proje ödevi için onlara gitmem gerekiyordu. Okul çıkışı Melek ile birlikte onların evine gittik. Şansa bak o gün Meleğin doğum günüydü. Eve gittiğimizde annesi kapıyı açmıştı. Çok güler yüzlü çok sempatik bir insandı. Bizi görür görmez içeriye geçmemizi söylemişti. Salona geçtiğimizde karşılaştığımız manzara neydi biliyor musun? Babasının lokumlarla 17 yazdığı ve her lokumun üstünde mumların olduğu bir pasta..."

Anlattıkça aslında benim bahanelerin gerçekten de bahane olduklarını anlıyordum.

Hiç bir bahane sevginin önüne geçemezdi.

"Neredeyse 4-5 yıl geçti ama ben hâlâ hatırladıkça Melek'e imreniyorum."

Şimdi neredeydi, ne yapıyordu en önemlisi yaşıyor muydu bilmiyordum.

"Anlattığım olaydan bir,iki ay sonra Ankara'dan taşındılar. O zamanlarda telefonum yoktu. Onunda yoktu. Ne numarasını alabildim ne de onda bir haber. Tek bildiğim şey; İzmir'e taşınmış olmaları."

Sessizlik bir kez daha bizi esir alırken"Soyadı peki?" Diye sordu.

Hafızamı zorlamaya gerek yoktu. Soyadını hiç unutmamıştım

"Altın."

"Melek Altın." Diye mırıldandı. Başımı ağır ağır salladım.

"Keşke daha önceden tanısaydım seni." Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

"Daha önceden kastettiğin nedir?"

Gülümsedi. Bakışlarım gamzelerine kaydı. İç çekip tekrardan gözlerine baktım.

"Sana kokulu silgi veren bebeleri dayak manyağı edebileceğim bir önceden bahsediyorum." Sesine taktığı kıskançlığı sezdiğimde kahkaha attım.

Gülüşümü sessizce izledi. O kadar dikkatli bakıyordu ki gülüşüm ağır ağır soldu.

"Ben ilkokula yeni geçmişken sen çoktan ortaokulda olmuş oluyorsun. Yani senin dayak işi yattı. " Dediğimde keyfimi yerine getirmenin hazzını yaşıyordu.

Olanları halının altına süpürdüm. Ânın keyfini çıkarmaya çalıştım.

"Çıkışa çağırırız güzelim. Ali Sungur'da çözümler bitmez. Hele ki söz konusu sevdiği kadınsa..."

Yanaklarımın kızardığını hissetim.

"Keko." Diye homurdandım.

Kahkaha attı.

Çok güzel gülüyordu.

"Sende keko çocuğun çıtı pıtı narin sevgilisisin o halde. Allah'ım bu ne güzel bir çift seçimi."

Gülerek başımı iki yana salladım.

"Şebek." Dedim.

Kollarımı göğsümde toplayıp bakışlarımı kaçırdım.

"Galiba şu çenem yüzünden ömrünü yedim." Dedim, az önce anlattığım ve daha öncesinde sürekli konuşmama ithafen.

Gülümsedi. "Korkma, hâlâ karşımda oturuyorsun."

Düştükkkkk

Yutkunmaya çalıştım. Ani iltifatı kalbimin durmasına sebep olacaktı.

"Ömrün müyüm?" Dedim çocuksu bir merak, heyecan ile.

Gülümsedi. Gözleri gülümsemesinden dolayı kısılınca "Ömrüm,kaderim, hayatım,sevgilim. Aklına gelebilecek bütün aşk kavramları... Hepsi benim için sensin. "

Gözlerim kendimi ağlamamak için sıktığımdan dolayı kızarmıştı.

Ayağa kalktım. Benimle beraber o da ayağa kalktığında bakışlarımı kaçırdım.

Eski durgunluğum yüzümü tekrardan geldiğinde bir damla gözyaşı gözlerimden intihar etti. Ne kadar aklımı başka şeylerle meşgul etsem de en ufak sessizlikte tekrardan aklıma geliyor ve beni mahvediyordu.

"Pınar..." Sustu. Gözyaşlarımı silememek dokunmuş gibi bakışlarını başka yere çevirdi.

"Hep böyle olacak değil mi? Ben seni ne kadar seversem seveyim o, adamın eksikliği daima ilk günkü gibi olacak."

O, adamın kim olduğunu ikimizde çok iyi biliyorduk.

"İnsan ailesini seçemiyor." Dedim sadece.

Arkama döndüğüm de geleceğini bildiğim halde yürümeye başladım.

Benimle yürüdü. O arkada bende önde olacak şekilde eve kadar yürüdük.

Sesini çıkarmadı. Beni anlamasına ve sessizliğime rağmen yanımda olmasına o kadar minnetardım ki...

O, gece bir şekilde atlatıldı. Güneş doğdu. Zaman su gibi aktı geçti...

Günlerden Cuma'ydı. Ve benim istemem vardı.

Saat çoktan öğlen biri geçiyordu. Ama ben hâlâ yatakta uzanıyordum.

Günler nasıl geçmişti bilmiyordum ama ben azda olsa toparlanmış kendime gelmeye başlamıştım.

Yataktan kalkmış duşa girmiştim. Yarım saate yakın duşta kaldığımda kendime gelmiş biraz daha dinç hissetmeye başlamıştım.

Bornozun önünü bağlayıp banyodan çıktım. Evde ben ve anneannemden başka kimse yoktu. Bu yüzden bu kadar rahat dolanıyordum.

Dün gece evi dip köşe temizlemiş giyeceğim elbiseyi yapacağım makyajı düşünmüştüm.

Yeni aldığım ancak giyecek yer bulamadığım için dolabın en ücra köşesinde duran elbiseye kısa bir bakış attım.

Çok güzel,usturuplu bir elbiseydi. Ne çok açık ne de çok kapalıydı. Büyüklerin yanında rahatlıkla giyebileceğim bir elbiseydi.

Üstüme bir pijama takımı geçirip makyaj masasının önüne gittim. Islak saçlarımı kurutup taradıktan sonra aşağıya indim.

Ablam ve Kamer salonda otururken anneannem tam karşılarında oturuyordu. Ne ara gelmişlerdi acaba?

Ablama sarıldıktan sonra Kamer'i kucağıma aldım. Büyüdükçe daha da uslu bir çocuk oluyordu.

Onu öpücük komasına soktuktan sonra ağlamaya başladı. Hızlıca ablamın kucağına verip kendimi boş koltuklarından birine attım. Ağlarsa susmazdı. O yüzden anında kurtulmak gerekiyordu.

"E heyecan var mı?" Dedi ablam.

Alt dudağımı ısırıp başımı salladım. "Var valla."

Gülümsedi. "Ne zaman hazırlanacaksın? Benim bildiğim Pınar sabahın köründe kalkıp maske yapar daha sonra saçlarına bakım yapar. Bakıyorum da eski Pınar'dan eser yok." Dediğinde gülmüştüm.

"Adam beni yağmurun altında köpek yavrusu gibi ağlarken de gördü." O anlar aklıma geldiğinde gülümsememe engel olamadım.

Ne kadar normal bir şeymiş gibi bahsetsemde o anlar benim için çok acıydı. İşte böyleydi. Bir zamanlar bizi uykusuz bırakan acılar zamanı gelince bizim için dalga konusu olabiliyordu.

Ablam ve anneannem gülselerde babamın varlığını hatırlamaları gülüşlerini kırmıştı.

Saatler su gibi geçerken Esra ile konuşmama son verdim. Nasıl olduğumu sormuş beni biraz rahatlatmıştı. Öğrendiğim kadarıyla da Ali heyecandan evde terör estiriyormuş.

Ablam ile Kamer'in kahkaha sesleri odama kadar ulaşırken gülümsedim.

Aynadan bir kez daha kendimi süzüp kapıya doğru ilerledim. "Abla!" Diye seslenip tekrardan odaya girdim.

Mesajı almıştı. Saçlarımı o yapacaktı.

Elbise bedenime tam oturmuştu. Kolları tüldendi. Balon kollu olması benim için çok iyiydi çünkü balon kollu olan her şeye zaafım vardı. Gerdanım çok fazla açık değildi. Bileklerime kadar inen bir elbiseydi. Alt kısımda çok az bir yırtmacı vardı. Yürüdükçe açılsada göze çok fazla çarpmıyordu. Özellikle de belime tam oturmuş olması beni kendisine aşık etmeye yetmişti bile.

(Hayalinizdeki gibi değilse hayalinizdeki ile devam edebilirsiniz. Saç modeli fotoğraftaki gibi.)

Hepimiz salonda oturmuş gergin bir şekilde bekliyorduk. Ya da gergin olan kişi sadece bendim.

"Ali'nin sabrını bu gece zorlayalım bakalım" diye Yunus'a ateş saçan gözlerle baktım.

"Yunus, lütfen adamı delirtecek bir şeyler yapma tamam mı?" Dedim stresim sesimede yansımıştı.

Keyifle sırıttı. "Valla verecek başka kızımız yok. Bırak da keyfimi çıkarayım. " Dediğinde göz devirip önüme döndüm.

Ablam Kamer'i uyutmuş yukarı çıkarmak yerine bu katta bulunan odalardan birinde yatırmıştı.

Olurda uyanır ve merdivenlere yaklaşır diye önlemini almıştı. Yürümeye başlamıştı. Bu yüzden çok dikkatli davranıyorlardı.

Ellerimi yelpaze gibi yapıp yüzümü yelledim.

Çok değil saniyeler sonra zil çalınca ablam,ben Yunus ve anneannem kapıya doğru yürüdük.

Zil bir kez daha çaldığında hepimiz çoktan yan yana dizilmiştik bile. Sesli bir nefes alıp kapıyı açtım.

Gördüğüm ilk yüz Ali'nin olmuştu. Yakışıklı yüzü gözümü gönlümü açarken saç tıraşı ile daha ne kadar yakışıklı olabileceğini düşünüyordum.

Gül buketi ile çikolatayı elime verdiğinde bekleyen onca insanı umursamadan tam karşımda durdu.

Boyundan dolayı kafamı bir tık geriye atmak zorunda kaldım.

"Çok güzel olmuşsun." Dedi iç çekerek.

Utanarak gülümsedim. "Sende çok yakışıklı olmuşsun." Dediğimde kaşla göz arasında göz kırptı. Daha sonra hızlıca toparlanıp arkasına döndü Esra'dan aldığı iki gül buketini anneanneme ve ablama uzattı.

Daha ne kadar ince düşünebilir diye merak ediyordum. Çok güzel bir adamdı.

Anneannemin elini öptü, Yunus ile de tokalaşıp ablama baş selamı verdi. O
içeri geçerken bende Esra ile sarılmış Sümeyra teyzenin elini öpmüştüm.
Beni gördüğünde hayran hayran bakmış "Maşallah kızıma." Deyip içeri öyle geçmişti. Eniştem de baş selamı verdiğinde gülümsedim. Yunus ile tokalaşıp ablamın alnına öpücük kondurmuştu.

Hep birlikte içeri geçtiğimizde çiçekleri holdaki masaya bırakmış çikolataları da mutfağa bırakmıştım.

Ali'nin karşısında olacak şekilde oturmuştum. Esra'da hemen yanımda otururken abisine kötü kötü bakıyordu. "Çok geç değil. İstemiyorum de arkandayım." Dediğinde anlamayarak ona baktım.

"Abim bugün affedersin ama ağzıma sıçtı. Düzgün bir çiçekçi bulamadık diye bütün Ankara'yı turladık. Turlarken ki gazabına ben uğradım. Evde desen geç hazırlandım diye iki saat homurdandı. Pardon! Ona göre geç hazırlandım." Abisini bana şikayet ederken o kadar tatlı gözüküyordu ki gülmeden edemedim.

"Heyecan Esra heyecan." Dedim sadece.

Esra göz devirdi. "Valla bendeki de can." Diye homurdansada abisi için ne kadar mutlu olduğunu gözlerinden bile anlayabiliyordum.

Sohbetler edilmiş Yunus, uğraşacağım demesine rağmen Ali'ye hiç bulaşmamıştı. Ablamın kaş göz yapması ile Esra ile ben kahve yapmaya kalkmıştık.

Bizim adetlerimiz de kahve sadece damada yapılırdı. O yüzden isteme için aldığım fincanı dolaptan çıkarıp tepsiye koydum. Fincan ile tepsi takımdı. Esra çoktan kahveyi çıkarıp cezvenin içerisine ölçekli bir şekilde dökmüştü. Geri kalanını ben yaparken kısık ateşte kahveyi karıştırmaya başladım.

"Esra, ya dökersem?" Dedim korkuyla.

Esra gözlerini büyütüp "Tövbe de tövbe. Allah'ın izniyle bu kahve abimin önüne sağ salim gidecek." Dediğinde sonlara doğru gülmüş beni de güldürmüştü.

Mutfak tekrardan sessizliğe gömüldüğünde konuşan taraf ben olmuştum. "İyi ki varsın."

Gözleri şaşkınlıktan dolayı büyümüş dudakları aralanmıştı."Yaaa sende iyi ki varsın. " Deyip beni öptü.

"Annem bugün senin için Biz gelin değil evlat alacağız dedi. Gerçekten de öyle. Ne sen gelinsin ne ben görümceyim. Biz kız kardeşiz." Dediğinde dolu dolu gözlerle ona baktım.

Kahvenin taştığına dair sesi duyduğumuzda hızlıca önüme döndüm.

Cezvedeki kahveyi fincana boşaltıp kenarda duran baldan iki çay kaşığı kahveye koydum.

Saçımı başımı düzeltip dikleştim. Esra benden önce içeri geçerken bende tepsiyi fincana dikkat edecek şekilde alıp yürümeye başladım. Salona girdiğimde herkesin bakışlarının bende olması ellerimin titremesine sebep oluyordu.

Ellerim titrerken Ali ile göze geldik bana gülümsediği sırada tek dua'm bir yere takılıp düşmemekti.

Tabii herkesin gözü üzerimdeyken bu ne kadar mümkün olabilirse...

Ali'nin önünde durduğumda kahveyi ona doğru uzattım. Heyecanımın farkında olduğu için hızlıca kahveyi tepsiden alıp önündeki sehpaya indirdi. Suyunu da aldıktan sonra oturuşunu düzeltti. Ben de hemen yanına otururken Esra tepsiyi elimden almayı ihmal etmemişti.

Çok fazla heyecanlı olduğum için konuşmuyordum çünkü saçmalayabilirdim. Ali kahveyi tek dikişte içtiğinde gülümsemem büyüdü. Bana dönüp gülümsediğinde ballı kahvenin tadını beğenmişe benziyordu...

Sümeyra teyze boğazını temizledi. Söze girecekti ki birisinin bağırarak kapıya vurmaya başlaması ile hepimiz birbirimizin yüzüne bakmaya başladık.

Kim gelmişti?

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİM.

Alıntılar ve duyurular için 👇

Instagram: Rulinzils_

Tik tok: Rulisinzruli_

Wattpad:Rulisinzruli_

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 73K 65
İlk yalancının ilk yalanı, toprağa düştüğü andan itibaren, yatsıdan sonra yanan mum ona bebek gibi bakacaktı. Yalanın tohumu büyüyecek ve çiçek açaca...
862K 15.2K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
232K 22.8K 56
ZAM"AN" ilahi aşk zamanıydı.. Vakit bir gündüz vaktiydi. Gönlümden dökülenler.. * "Bu sen misin gerçekten?" Diye sordum korka korka emin olmak isterc...
4.3K 687 24
"kimsin sen? Ne işin var masamın altında?" "Açıklayabilirim" "Açıkla" deyince sessiz kaldım kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı beni. "O elini çek" dedim...