BAŞSAVCI || Yarı Texting

By rubbysko

498K 27K 5.9K

Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm- 10 Bin Özel
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
FİNAL

31. Bölüm

7.9K 711 220
By rubbysko

4 ay sonra, Akgün'ün ağzından...

Nisan ayının soğukluğu ofisimin penceresini aşıp içeri girmişti. Ürperip tüylerimin diken diken olduğunu hissetsem de masamdan kalkıp pencereyi kapatmak istemedim. Şu an önümdeki dosyadan başımı kaldırmak dahi istemiyordum. Fazlasıyla önem arz eden ve ince düşünülmüş bir cinayet dosyasını inceliyordum.

Yaklaşık on beş dakika boyunca göz kırpmadan yaklaşık olarak dört kere daha baştan sona okudum dosyayı. Belki önemli bir yeri kaçırıyorumdur diye tekrar tekrar baktım ama bir işe yaramamıştı. Yorgun olduğum için kafamı veremiyordum ve bunun farkındaydım. Ne kadar okusam da bu dolu kafayla hiçbir şeyin işe yaramayacağını bildiğimden elimi fazlasıyla uzamış ve dağılmış saçlarımın içinden geçirip arkaya attım. Uykusuz gözlerimi birkaç saniye kadar dinlendirip tekrar araladım.

Masadan kalktıktan sonra dosyayı odanın köşesindeki dolabın içinde bulunan kasaya yerleştirip kasayı kilitledim. Askılıktan koyu gri rengindeki kaşe kabanımı alıp telefonu cebime attıktan sonra ofisin ışıklarını kapatarak dışarı çıktım. Adalet sarayının şık koridorlarında ilerlerken gözüm duvarda asılı duran saate kaydı ve bir anlık şaşırmadan edemedim. Saat gece yarısını çoktan geçmiş bire geliyordu. Zamanın bu kadar hızlı geçtiğinin farkında bile değildim.

Günlerdir yoğunluğum üst düzeyde ilerliyordu. En kötüsü de yaklaşık üç haftadır Alçin'im ile görüşemiyordum. Sürekli olarak yazıyordu ve beni görmek istiyordu fakat elimde olmayan sebeplerden dolayı hem mesajlarına geç dönüyor hem de bu aralar buluşmamızın zor olduğunu söyleyip istemeyerek onu reddediyorrum. Onu reddetmeme kırıldığını ama çekindiği için bunu bana söyleyemediğini biliyordum. Ben de en az onun kadar bu duruma üzülüyordum.  Saat daha da geç olmadan bu gece onu ziyaret etmek istiyordum. Son haftalarda bu kadar erken çıkamıyordum bile, resmen ekipteki avukatlar ile tüm odağımızı bu cinayet dosyasına vermiştik. Gün içinde kafamızı kaşıyacak kadar bile vaktimiz olmadığı gibi gece uyumayıp sabahladığımız oluyordu. Üstelik bu durum dosya kapanana kadar düzelecek gibi de durmuyordu.

İşini inanılmaz bir kurnazlık ile yapıyordu. Son haftalarda yaşanan üst üste cinayetleri medyaya duyurmak bir yana dursun dosyayı gizli yürütüyorrduk fakat sağda solda az da olsa konuşmalar duymuştum. Şu ana kadar toplam 4 cinayet vardı izi sürülebilen. İnsanlar konuşuyordu. Halkın endişeye kapılması işimizi zorlaştırırdı.

Bu gibi düşüncelerim ile sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. Yola çıkmadan önce kemerimi takıp sonra da kabanımın cebindeki telefonu direksiyonun yanındaki tutacağa yerleştirdim. O sırada ekranı açılan telefonun bildirim paneline baktığımda Alçin'den mesaj olduğunu gördüm. Sıkıntıyla oflayıp mesajlarını açtım. Saatler öncesinde yazmış ve yine benden cevap alamamıştı.

Rubin: Akgün

Rubin: Bari bugün aradan da sesini duysam olur mu

Rubin: Meşgul olduğunu biliyorum, görmesem de olur

Rubin: Ama sadece biraz sesini duyayım istiyorum
20.41

Rubin: Akgün
21.33

Göğsümün üzerindeki suçluluk hissi durmak bilmeden arttı. Onu aramak veya evine gitmek daha önce aklıma gelmemiş değildi, elbette ki gelmişti. Ama benim adalet sarayından ayrıldığım saatlerde o çoktan uyumuş oluyordu.

Vakit kaybetmeden gaza yüklenip onun evine gitmek için yola çıktım. Bu saatte uyumazdı. Çok geçmeden oturduğu apartmanın önünde durduğumda arabayı müsait bir yere park ettim ve yol üzerinde durup aldığım çiçek buketi ile çikolata poşetini unutmadan arabadan inip kapılarını kilitledim.

Şansıma kapısı hâlâ açık olan apartmana girip merdivenleri çıkmaya başladığımda gözüm kucağımda tuttuğum nergis buketine değdi kısa süreliğine. Nergisleri çok sevdiğinden bahsetmiştş daha öncesinde, ayrıca en sevdiği çikolataları da ezberlemiştim artık. Tatlı delisi küçük bir sevgilim vardı.

Elbette ki özrümü bir buket çiçek ve çikolata ile sınırlı tutmayacaktım. Mesajlarında bana belli etmemeye çalışsa da kırıldığını anlıyordum ve gönlünü en güzel şekilde alacaktım. Bu hediyeler yalnızca yüzünü güldürmek için olan minik jestlerdi.

Dairesinin önüne geldiğimde kalbimin hızlandığını fark etmiştim. Bunu engelleyemiyordum. Hâlâ onunla ilk konuşmaya başladığımız zamanlardaki gibi heyecan yapıyordum onu görmeden önce. O ise bunun farkında değildi çünkü bunu belli etmek bir yana dursun oldukça rahat bir ifade takınıyordum yanında.

Yumruk olan elimi kaldırıp kapısını çaldım. Birkaç saniye kapıyı açmasını bekledim ama gelen giden olmadığı için tekrar, bir öncekine kıyasla daha sert olacak şekilde çaldım kapıyı ama yine gelen giden olmadı. Ayakkabılarına baktım, evdeydi. Sonra belki markete çıkmıştır diye terliklerini kontrol ettim, onlarda buradaydı.

Endişelenmek yersizdi, belki de uyuyordur düşüncesi ile hem zili çalıp hem de kapıyı sert sert çalmaya başlamıştım. Fakat açmıyordu. Telefonumu çıkarıp numarasına tıkladım. Çalmadan geri kapanmıştı, telefonu kapalıydı. Elimde yedek anahtar olmamasına lanetler okudum. Kapıyı kıracaktım.

Derin bir nefes alıp omzumu çelik kapıya geçirmek için hareketlendiğimde karşı dairenin kapısı aralandı ve içeriden yaşlı bir hanımefendi çıktı. Tonton tatlı bir teyzeye benziyordu.

"Oğlum bir sorun mu vardı?" Şüpheli bir tavırla sormuştu doğal olarak.

"Evet aslında, Alçin'e ulaşamıyorum. Evde gibi görünüyor ama kapıyı da açmıyor."

"Uyuyordur belki evladım, saat olmuş gecenin bir yarısı."

"Yok teyze, uykusu hafiftir onun. Uyanırdı şimdiye." Ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oldu, sonra karasızlıkla kapadı. Ardından konuşmaya karar vermiş olacak ki tekrar bana baktı. Ardından gözleri kucağımdan hâlâ indirmediğim çikolata poeşti ile çiçekleri buldu. Sonra tekrar yüzüme baktı.

"Oğlum sen Alçin'in nesi oluyorsun?"

"Sevgilisiyim." Derin bir nefes alıp beklememi işaret ederek içeri girdi ve çok geçmeden elinde bir anahtarla yanıma geldi.

"Evinin yedek anahtarı bu, Allah korusun eğer bir şey olduysa haberdar et beni de." Benim cevap vermeme kalmadan evine girip kapısını örttü. Anahtarın neden bu yaşlı kadında olduğunu sorgulamak yerine hızlıca kapıyı açıp içeri girdim. İlk işim çiçek ve çikolatayı portmantonun yanına bırakıp arkamdan kapıyı örttükten sonra  koridorun ışığını yakmak olmuştu.

"Alçin!" Sesimi çok yükseltmeden seslendim ama hiçbir ses yoktu karşılık olarak. İçimi saran endişe ve akşamüzeri mesajına cevap vermemiş olmanın verdiği pişmanlık ile oturma odasına ve mutfağa baktım ama boştu. Son olarak koridorun sonundaki yatak odası kaldığında hızlı adımlar ile oraya gidip kapalı kapıyı araladım.

Korkuyla girdiğim odada, yatağında ölü gibi yatan Alçin'i bulmam korkumu hafifletmemiş üstüne daha da endişelenmeme sebep olmuştu.

Koşar adımlarım ile yatağının yanına gidip çenesinin altına kadar çektiği yorganı üzerinden kaldırmak ve nefes alıp almadığını kontrol etmek olmuştu. Göğsünün hızlı hızlı inip kalkması içime adeta su serpmişti. Derin bir nefes dudaklarımdan çıktığında bu hâlinin nedenini anlamak için elimin tersini alnına yaslamıştım.

Teni cayır cayır yanıyordu sanki. O kadar ateşi vardı ki havale geçiriyor olmasından korkmuştum. Korku ile üzerindeki yorganı tamamen kenara ittiğim anda yatağın üzerindeki minicik bedeni büzülüp cenin pozisyonunu almıştı. Üzerindeki geçen ay beraber aldığımız kalın yünlü sweat olmasına rağmen üşüyordu. Onu da çıkarmam gerekiyordu. Üzerine eğilip sırtına destek vererek hafifçe kaldırmaya çalıştım çelimsiz bedenini. O anda gözleri aralanmadı ama sayıklamaya başladı.

"Üşüyorum." Zar zor duyduğum sesi ile yüzümü buruşturmadan edemedim. Kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki utanmasam bu hisle oturup ağlardım.

"Yavrum çok ateşin var, çıkarmamız lazım bunu." Terden yüzüne yapışmış saçlarına zıt olarak ellerimde titreyen bedenini hissetmek canımı yakmıştı.

Ne ara bu kadar hastalanmıştı da haberim olmamıştı? Ya da neden bana bunu haber vermemişti?

O an aklıma gelenler ile yüzüm hüzünle buruştu.

Sanki yazdıklarına bakmış mıydım?

Ellerimle sweatinin eteklerinden tutup çıkarmak için yukarı sıyırmaya başladım. Bana yardımcı olamıyordu, kolunu kaldıracak hâli bile yoktu. Zar zor kollarından çıkardığımda tamamen çıkardığım sweati rastgele bir yere bıraktım. Altındaki eşofmanı da çıkarmam gerekliydi, dolabında kışlık ne varsa giymişti çünkü.

Tüm ağırlığını yaslandığı göğsüme bıraktığında kafasını da önünde eğilir durumda olduğum için yetişebildiği omuzuma koymuştu. Vücudunu çok sarsmamaya çalışarak sırtını yatak başlığına yasladığımda, ahşap başlığın soğukluğu ile inledi ve beli yay gibi gerildi. Ardından kapalı gözleri ile kollarını kendine sardı. Bu görüntü her ne kadar beni üzüyor olsa da hızlı olup ateşini düşürmek gerekti.

"Üşüyorum, çok soğuk."

"Hızlı olacağım."

Yünlü eşofmanının belini tutarak aşağı indirdirmeye çalıştığımda hafif de olsa bana yardımcı olmak için kalçasını kaldırmıştı. Sırtını başlığa yaslayamadığı için desteksiz kalmıştı. Ellerinden birini avucumun içine alıp tutunması için omuzuma bıraktım. Bu yeterli gelmemiş olacak ki ben eşofmanı bacaklarından ayırmaya uğraşırken çenesini saçlarıma yasladı. Soğuktan çenesi titriyordu. Önce anlık bir duraksama yaşasam da oyalanmadan eşofmanı da çıkarıp bir kenara bıraktım.

Sonrasında boşluğa düşmemesi için çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. Gözlerini çok hafif aralamış gözlerime bakıyordu. Yeşil gözleri hastalığını belli edecek kadar yorgun görünüyordu. Uzanıp alt dudağına kısacık bir öpücük kondurup geri çekildim. Bana baktığında dudaklarını zorlukla kıpırdatıp kısık sesiyle konuştu.

"Isınmak istiyorum. Çok soğuk." Dudaklarımın hedefi bu sefer alnı oldu. Ateşi hâlâ çok yüksekti, biraz bekleriz diye düşünmüştüm ama kötü bir şey olmasından korkuyordum.

"Ilık bir duş alman lazım, eğer geçmezse hastaneye gideceğiz." Ağzının içinde istemediği ile ilgili bir şeyler mırıldandı ama umursamadım. Duş alması gerekiyordu.

Temkinlice ayağa kalkıp kabanımı çıkardım ve yatağın kenarına bıraktım. Ardından Alçin'in yürüyemeyeceği belli olduğu için kolumu bacaklarının altından geçirip yanlamasına kucağıma aldım ve banyoya götürdüm. Banyoya geldiğimizde onu yere indirmeye çalıştım ama beni engellemişti.

"Üşüyorum, ısıt beni." Mırıltı hâlinde çıkan sesi yutkunmama sebep oldu, onu böyle görmeye dayanamadığımı fark ettim.

"Gel hadi, iç çamaşırlarını çıkarmayacağım tamam mı?" Fark edilemeyecek kadar küçük bir kafa hareketi ile beni onayladı.

Onu kucağımdan indirmek istemesem de gömleğimi çıkarmam için onu bırakmam lazımdı. Onu incitmemek için yavaşça klozetin üzerine oturtup beyaz gömleğimin düğmelerini hızlıca açıp üzerimden ayırdım, ardından rahatsız olmaması için pantolonumu çıkarmadan suyu ayarlayıp onu tekrar kucağıma aldım. Anında kollarına boynuma sarıp bacaklarını belime dolamıştı.

Özensizce bağlanmış saçlarından tek elimle tokasını çıkardım ve beraber duşa kabinin içine girdik. Su bembeyaz tenine değdiği anda çıkmayan sesiyle küçük bir çığlık atıp sudan kaçmaya çalıştı. Sakinleşmesi için sırtını suvazladım ve bedeninin her yerine su değdiğine emin oldum. Titrediği için birbirine değip, takır takır sesler çıkaran dişlerinin arasından konuştu.

"Ç-çok soğuk. Çıkalım. Çok soğuk."

"Sadece beş dakika daha durmamız gerek."

Onun iç çamaşırları benimse pantolonum sırılsıklam olmuştu ama şu an bunu düşünmeyecek kadar Alçin'e odaklanmıştım. Belki de bugün mesajlarına daha erken bakabilseydim durumu bu kadar kötüleşmeden halledebilirdik.

"Yeter, çıkalım artık." Mırıltı olarak çıkan sesi düşüncelerimin arasından beni çekip çıkarmıştı. Yeterince durduğumuz için onu onaylayıp suyu kapattım ve kucağımdaki sevgilimle daha fazla üşümemesi için hızlıca duşakabinden çıkardım bizi. Çok hafif de olsa kendine gelmiş gibi görünüyordu fakat hâlâ gözleri bayık bayık bakıyordu. Onu yere indirdiğimde duvara yaslandı anında. Pantolonumdan damlayan suları umursamadan askılıktaki bornozu alıp Alçin'e giydirdim ve beraber onun odasına geçtik.

"İç çamaşırlarını değiştirebilir misin kendi başına güzelim?" Yatakta zar zor açık tuttuğu gözlerini onaylar şekilde açıp kapattı. Bunu demesi üzerine ayağa kalkacak hâli olmadığını anladığım için iç çamaşırı çekmecesinden bir takım alıp rahatsız olmaması için hiç incelemeden ona uzattım ve sorun olursa odanın dışında olduğumu söyleyerek çıktım.

İlk önce az önce girdiğimiz banyoya tekrar gidip havlu dolabından bir havlu aldım ve pantolonum ile ıslak boxerı çıkarıp havluyu belime sardım. Islak kıyafetleri kirli sepetine bıraktıktan sonra, Alçin'in yanına döndüm. Kapının önündeyken bir an giyindiğini unutup içeri dalacaktım fakat son anda hrırladım ve kapıyı tıklattım. İçeriden müsait olduğunu belli eden bir şeyler söylediğinde yavaş adımlarla içeri gidip yanına ulaştım. Ayakları yatağın üzerinden yere sarkarken vücudunun yan kısmı yatak başlığına yaslıydı. Gözleri kapalı yarı uyku halindeydi. Kendine sardığı kollarından ve diken diken olmuş tüylerinden üşüdüğünü anlamak zor değildi.

Islak turuncu saçları ve minicik bedeni ile sağanağa tutulmuş ufak bir yavru kediye benziyordu şu anda.

Dolabından ince bir pijama takımı çıkardım ve onun da pek işe yaramayan yardımı ile üzerine giydirdim. Saçları kendi kendine kuruyamayacak kadar uzundu, bu yüzden tarayıp kurulamam gerekliydi. Bunu yapmadan önce yanına gidip dudaklarım ile alnını kontrol ettim, duş kesinlikle işe yaramıştı. Hâlâ tam olarak düşmese de daha iyiydi.

Çekmecesinden yerini bildiğim tarağını ve özellikle saçları için kullandığı bebek mavisi havluyu alıp onu rahatsız etmeden yatakta arkasına geçtim ve daha rahat olabilmesi için sırtını göğsüme yaslayıp vücudunu bacaklarımın arasına aldım. Başlamadan önce telefonumdan Fatih'te mesaj atıp bana kıyafet getirmesini istemiştim.

Telefonu kenara bıraktıktan sonra önce havlu ile saçlarının nemini aldım, sonrasında yavaş yavaş taradım. Taradıkça kurudu, en sonunda Alçin de uyuyakaldı. Neyse ki kurutma makinesine gerek kalmamıştı.

Vücudunu dikkatlice kaldırıp yatağın içine yatırdım. Üzerine örtecektim fakat bu yorgan fazla kalındı. Bu yüzden odasındaki birkaç dolabı arayıp ince bir pike buldum. Onu güzelce üzerine örttükten sonra yanına yatacaktım ama Fatih hâlâ gelmemişti ve ben belimdeki havlu ile duruyordum.

Derken kapı çalmıştı, Fatih'in geldiğini tahmin ederek hızlıca odadan çıktım ve kapıyı açtım. Tam da tahmin ettiğim gibi elindeki kıyafet poşetleri ile beni bekliyordu. Beni gördüğü gibi sorgulamadan baş selamı verip poşeti uzattı. Elinden alıp dostça omuzunu sıktım.

"Sağol koçum, sen evine git dinlen."

"Önemli değil efendim, iyi geceler."  O gittikten sonra getirdiği şeyleri giyip tekrar Alçin'in yanına gittim. Az önce nasıl bıraktıysam hâlâ öyleydi. Yatağın diğer tarafını dolaşıp yanına kıvrıldım ve vücudunu sarsmadan onu kendime çektim. Birkaç şey mırıldanıp hareketlendi ve en sonunda yüzünü benden tarafa çevirip göğsüme sokulu. Orada kendisine bir yer edinmişti.

Mis kokulu saçlarına elimi yerleştirip yavaşça okşamaya başladım.

"Özür dilerim bir tanem, çok ihmal ettim seni. Ama söz veriyorum sen iyileştikten hemen sonra telafi edeceğim." Kulağına yaklaşıp fısıldadım bu sefer.

"Hem bak sana en sevdiğin çikolatalardan da aldım."

Boynundan ayrılmadan kulağının alt kısmına küçük bir öpücük kondueup geri çekildim ve ben de gözlerimi kapattım. Haftalar sonunda gerçekten uyuyacak gibi hissediyordum kendimi.

Elimin altındaki tenin yavaştan normal sıcaklığına dönmeye başlaması ve bunun verdiği rahatlıkla çok geçmeden ben de kendimi rüyalar âlemine bırakmıştım.


BÖLÜM SONU

Ben geldim kuzularımmm.

VOTE VERMEYİ UNUTMAYIN

Sınırımız da 620 oy olsun.

Neyse neyse, bugün söyleyecek çok bir şeyim yok ama uzun bir bölümdü. Bu yüzden bol yorum  bekliyorum.

Instagram hesabım da "rubbysko" takip ederseniz mutlu olurum, her türlü iletişime geçebilirsiniz oradan benimle.

Sonraki bölümde görüşmek üzere kakaolu pudinglerim. 🍮

Continue Reading

You'll Also Like

4.2M 93.5K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
30.6K 465 72
Ezgi'nin biraz sitili değişmiş olabilir yani ve ayrıca ezginin annesi yaşıyordur babası ölmüstür ama ezgi annesinin yaşadığını bilmiyordur leyla bili...
120K 6K 51
Tuğkan (not delisi) : Aslansın, kaplansın, aşkımsın. Luna Handan : Aşkın mıyım? Tuğkan (not delisi) : Şaka olsun diye.
376K 17.6K 22
Siz de yeryüzünde olan bitenin sahte olduğunu biliyorsunuz. Bilmiyorsanız...? O zaman sahteler ve yalanlar, eviniz olur. Dikkat edin, gerçekleri ö...