BAŞSAVCI || Yarı Texting

By rubbysko

606K 32K 6.8K

Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm- 10 Bin Özel
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
FİNAL

30. Bölüm

12.9K 977 457
By rubbysko

İçinde bulunduğum durumun da getirisi olarak ellerim ve bacaklarım zangır zangır titriyor, sırtımdan aşağı soğuk terler döküyordum. Akgün ile beraber yaklaşık on beş dakikadır ilçe emniyet müdürlüğünün ilerisinde boş boş bekliyorduk.

Akgün, bir adım atmam için beni ikna etmeye çalışırken ben de onu geri eve dönmek için ikna etmeye çalışıyordum. Alacağım sert tepkilerden korkuyordum ve Akgün bunun gereksiz endişe etmemden ibaret olduğunu söylüyordu. Tek yapmam gereken şey cesaret edip bir adım atmaktı ama yapmıyordum.

Akgün ile beraber buraya gelmeden önce görüşmek istediğim abilerimin hâlâ burada çalışıp çalışmadıklarını kontrol etmiştik. Hepsi buradaydı.

"Akgün gitsek daha iyi bence." Utandığım için yüzüne bakamıyor, ayaklarımı yere sürterek oyalanmaya çalışıyordum. Derin bir nefes aldığını işittim. Ardından elini çeneme götürüp yüzüne bakmamı sağladığında pes etmişlikle hareketlerimi durdurdum ve dakikalar sonra gözlerine baktım.

"Yavrum buraya kadar geldik hadi gel girelim içeriye, bir şey olmayacak diyorum." Onun için söylemesi kolaydı tabii.

"Bak benimle konuşmak bile istemeyecekler, belki de beni çoktan unutmuşlardır."

"Alçin öyle olmadığını sen de biliyorsun. Kendin dedin öz abilerim gibilerdi diye. İnsan hiç öz kardeşinin varlığını unutur mu?" Gözlerimi kaçırıp ofladım.

"Ama ben onları terk ettim. Numaramı değiştirdim, adresimi değiştirdim, kendimi değiştirdim... Bana ulaşamasınlar diye elimden gelen her şeyi yaptım."

"Pekâlâ o zaman şöyle yapalım. Girelim içeriye, önce ben bir konuşayım. Eğer dediğin gibi ters bir tepki verirlerse konuşmazsın. Anlaştık mı?"

Birkaç saniye kadar sessiz kalıp kafamda olup olmayacağını tarttım. O sırada Akgün sorusunu yineledi.

"Anlaştık mı ufaklık?" Cevabımı vermeden onu kafamı sallayarak onayladım.

"Anlaştık."

"Hadi gel o zaman." Diyerek eli çenemden çekti ve tutmam için elime uzattı. Bekletmeden tuttum ve onun da yardımı ile merdivenleri tırmanıp içeriye girdik. Girdiğimiz anda tanıdık gelen koridorlar burnumun sızlamasına sebep oldu.

Duvar boyaları değişmiş, bir sürü yeni şey eklenmişti.

Ben geri planda beklerken Akgün birkaç kişi ile konuşup aradığımız adamları nerede bulabileceğimizi sormuştu. Ve az önce öğrendiğim bir şey ise Sancar abimin baş komiser olduğuydu. Kendine özel bir odası olduğu için bulması en kolay kişi olarak onun yanına gitmeye karar verdik. Sorduğumuz kadının tarif ettiği koridora gidip önünde 'Baş Komiser Sancar Yiğiter' yazan kapının önünde durduk.

Akgün bana bakıp sorun yok dercesine gülümsedi ve kapıyı tıklattı. İçeriden gelen tanıdık ses kalbimin hızla atmasına sebep olmuştu. O kadar özlemiştim ki hepsini. Burnumda tütüyorlardı.

Ben odanın dışında içeriden görünmeyecek şekilde kenarda beklerken Akgün kapıyı açıp içeri girdi. Kapı kapanmadan önce duyduğum seslerden Akgün'ü burada görmenin verdiği şaşkınlığı yaşadıklarını anladım. Odada sadece Sancar abim yoktu. Ömer abimin ve birkaç adamın daha sesini duymuştum.

"Savcım, buyrun hoş geldiniz."

Ve kapı kapanmıştı. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum.

Umutla beklemeye başladım Akgün'ün içeriden çıkmasını. Bu sırada ayağımı sabırsızlıkla yere vuruyor, stresten dudaklarımı ısırıyordum. Koridordan geçen birkaç polisin bana baktığını fark etmiştim üstelik.

Saniyeler dakikaları kovalarken kapı açıldı. Merakla kafamı oraya çevirdiğimde Akgün'ün vücudunun yarısı dışarıda olacak şekilde bana baktığını gördüm. Ne diyeceğini beklerken konuşmaya başladı.

"Gel hadi, seni bekliyorlar."

Derin bir nefes aldım, beni beklediklerine göre sandığım kadar kötü bir tepki vermemişlerdi.

Bir adım attım, bir adım daha, bir adım daha... Ve odadayım.

Sancar abim ile göz göze geldik ilk. Masasının yaslanmış ayakta duruyordu. Yüzünde neredeyse hiçbir değişiklik yoktu, yalnızca biraz sakalı çıkmıştı. Sonra yüzümü odanun diğer tarafındaki Ömer abime çevirdim. Sancar abinin aksine o biraz daha değişmişti görmeyeli. Saç kesimini değiştirmiş ve bebek suratı denilebilecek yüzünde hafif kirli sakal bırakmıştı.

Odada bir adam daha vardı tanımadığım ama bunu umursamadım. Abilerimi o kadar özlemiştim ki sadece buna odaklananabiliyordum.

Çoktan dolmuş olan gözlerim Sancar abinin kollarını açıp gözleri ile gel işareti yapmasıyla taşmış ve yanaklarıma akmıştı. Beklemek bir yana dursun neredeyse koşarak yanına gittim ve kendimi kollarına attım. Kollarımı yetişebildiğim kadarıyla iri gövdesine sardım, o da beklemeden kollarını etrafıma sarmıştı. Dudaklarımdan hıçkırıklar döküldüğünde anlaşılması güç olsa da onunla konuşmaya çalışıyordum.

"Abi... Çok özür dilerim." Böyle birkaç şey daha sayıkladığımda beni geri çekip omuzlarımdan tuttu ve dolmuş gözleriyle yüzüme bakıp konuştu.

"Abim benim, ağlama ne olur." Tam tekrar sarılacağımız sırada Ömer abimin alayla karışık sitemli sözleri doldurdu odayı.

"Aşk olsun, beni özlemedin mi?" Buruk bir gülümseme ile ona döndüm ve zaten iki yana açılmış beni bekleyen kollarına doğru yürüyüp ona da sıkıca sarıldım.

"Özlemez olur muyum hiç? Çok özledim." Sırtıma sardığı ellerinden birini saçıma götürüp yavaş yavaş okşadı.

"Alçin'im benim, güzeller güzeli kardeşim. Nasıl özledik seni."

Sesi öyle özlem dolu çıkmıştı k elimde olmadan boğazımdan tekrar bir hıçkırık koptu. Yaklaşık yarım saat kadar ağladım, sabırla sakinleşmemi beklediler. O sırada odadaki yabancı adam gitmişti ve Can abimle Kürşat abimi çağırmışlardı. Onlarla da boş bol hasret gidermiştik fakat sonrasında bir ihbar geldiğinde kalkmak zorunda kalmışlardı.

Şimdi odada Ömer ve Sancar abim, Akgün bir de ben oturup sohbet ediyorduk. Aslında tam sohbet de sayılmazdı. Daha çok ben onlara kendimi açıklıyordum onlar da beni dinliyorlardı.

"Annemlerden bana kalan parayla bir ev aldım sonra, numaramı değiştirdim kimse bulamasın diye." Yüzlerine bakmaya utandığım için ellerimi izliyordum.

"Biliyorum çok yanlış yaptım, özür dilerim." Önce Ömer abimin sonra da Sancar abimin yüzüne bakarak konuştum.

"Çok kızdınız mı bana?" Karşı koltuğumda oturan Sancar abimin bakışları yumuşadı. Dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğildi ve elimi diğer elimden kurtarım avucunun içine aldı.

"Kızmadık abim, sen şimdi bunları düşünme. Nasılsın, neler yapıyorsun, hayat nasıl gidiyor bunlardan bahset." Gözüm yanımda oturan Akgün'e ilişti. Bana gururla bakıyor gibiydi. Sanırım neden ona baktığımı anlamış gibi gözlerini kısaca yumup geri açarak beni onayladı. Aldığım onayla gözlerimi tekrar Sancar abime çevirdim.

"Aslına bakarsak çok sıradan geçiyordu, arkadaşım veya konuşabileceğim herhangi tanıdığım bile yoktu. Sonra işte Akgün ile tanıştık." Son sözlerimi söylerken sol elimi uzatarak Akgün'ün elini tuttum. Kemikli parmakları anında elimi çepeçevre sardı güven vermek ister gibi.

"Söyledi mi bilmiyorum ama şu an Akgün ile sevgiliyiz." Yüzümde saatler sonra ilk defa bunu söylerken sahici bir gülümseme oluştu.

Sancar abi ve Ömer abi bir an şaşkınlıktan dona kaldılar. Anlaşılan o ki ben dışarıdayken Akgün bundan bahsetmemişti. Dudaklarımı bu hallerine gülmemek adına birbirine bastırdım. Şoktan ilk önce Sancar abi çıktı.

"Siz sevgili misiniz şimdi ciddi ciddi?" Sözlü bir cevap vermek yerine kafamı salladım. Sanırım sindirmeye çalışıyordu.

Öyle böyle bir saati devirdik sohbet ederek. Şimdi Akgün ile beraber el ele arabaya doğru ilerliyorduk. Arabanın önüne geldiğimizde kibarlıkla kapımı açıp kendi de sürücü koltuğuna geçti. Kemerimi taktığım sırada o da arabaya anahtarı takmıştı. Yola çıkmayı beklerken elimi tutup dudaklarına götürdü ve nahif bir öpücük kondurup gözlerimin içine baktı. Göğsüne derince hava doldurduğuna ve iç çekişine şahit oldum.

"Seni seviyorum."

Dediği ile beraber tabiri caizse kalakalmıştım. Daha öncesinde direkt olarak hiç söylememişti bu sözü.

Aslında söylemesine gerek bile yoktu. Bir ömür boyu beraber olsak ve ağzından bir kere bile bu sözü duymasam gıkım çıkmazdı. Çünkü o sözlere dökmese de sevgisini öyle güzel hissettiriyordu ki geri kalan her şey önemini yitiriyordu. Onu yanında sevildiğimi, sayıldığımı, değerli biri olduğumu ve hiç olmadığım kadar güvende hissediyordum. Akgün benim, hem sevgilim hem annem hem babam hem arkadaşım hem sırdaşım olmuştu. Ailem olmuştu. Eksikliği hissettiğim, içimde bir ukde olarak kalmış ne varsa hepsini telafi etmişti.

Akgün ilk tanıştığımızda verdiği sözü unutmuyor ve yerine getiriyordu. Beni mutlu etmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu.

O an içimden gelen her şeyi söylemek isterdim fakat dilimden dökülen yalnızca o kuvvetli üç kelime oldu.

"Seni çok seviyorum."


BÖLÜM SONU

Selamlar kuzularım, bebikolarım, bir tanelerimmm. Ben geldim.

Öncelikle 6 Şubat depreminin ardından bir yıl geçti. Zaten profilimde kısa bir yazı yayınlamıştım ama burada da değinmek istedim. Vefat eden vatandaşlarımızın hepsi nur içinde yatsın, sevenlerine Allah bol bol sabır versin. Eğer direkt olarak o bölgede yaşayan ve depremi gören okurlarım varsa çok konuşup onları üzmek istemiyorum.

İkinci olarak Miraç Kandiliniz mübarek olsun inşallah.

Sınırımız 770 oy olsun. Geçilmeden kesinlikle almayacağım.

Sonraki bölümde görüşmek üzere bol acılı şalgamlarım. 🍶

Continue Reading

You'll Also Like

385K 16.1K 38
17 yıl sonra öldü diye bildikleri kızlarını bulan bi aile Önyargılı bi abiler ve Kavgacı bi kızın hikayesi
7.3K 395 21
Chirs"O pati izi onu bir yerde görmüştüm" Gelen ses ile arkamı dönüp Chirs'e baktım bana bakıyordu daha ben bile anlamını bilmiyorken küçük çocuk bil...
6.1K 210 31
Şuleye baktığımda Gökçeyi izliyordu. Hamile bir kadın ve karşısında bir bebek. "Onu çok mu sevdin?" dedim fısıldayarak. Benim sesimi duyduğunda başın...
2.3K 117 10
(Tamamlandı) "Sonra." Dedi yutkunarak. Dolan mavi gözlerimi, onun gözlerine bahşettim. Ve dudaklarımı ıslatıp, olanı söyledim. "Onu öldürdüm! Elimd...