155 POLİSİYE

By Asli_Han1453

8.9M 589K 199K

Kalbim avuçlarımın arasında ezilirken yanaklarıma ardı ardına sıralanan yaşların arasından kısık sesimle konu... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kırk Birinci Bölüm
Kırk İkinci Bölüm
Kırk Üçüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Yedinci Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli İkinci Bölüm
Elli Üçüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
Altmışıncı Bölüm
Altmış Birinci Bölüm
Altmış İkinci Bölüm
Altmış Üçüncü Bölüm
Altmış Dördüncü Bölüm
Altmış Beşinci Bölüm

FİNAL

83.6K 6.1K 2.4K
By Asli_Han1453

Merhaba,

Son kez okuduğunuz saati not edebilir misiniz?

*

Her kadın, dünyadaki tek kadın oymuş gibi hissettiren bir erkekle yaşlanmak ister.

Bu yazıyı okuduğumda hayatımda kimse yoktu ve gülüp geçmiştim. Böyle birinin varlığına inanmamıştım. Nasıl olabilir, erkekler bu kadar sadık olabilirler mi hayatlarındaki kadına, diye düşünmüştüm. Büyük konuştuğumu Savaş'la karşılaştığımda anladım. 

Ben bu cümledeki erkekle hiç ummadığım bir anda rastlaşmıştım. Küçük bir yanlış anlaşılmanın bu kadar güzel sonuçlanacağını düşünmemiştim. Hayatımın en büyük iyikisine sahiptim. Savaş Asrın'a...

Savaş bana dünyadaki tek kadın benmişim gibi hissettiren adamdı.

Aşkın ve sevginin en güzelini yaşatıyordu bana. Daha ne kadar sevilebilirim diye düşündüğüm her gün biraz daha öteye taşıyordu sevgisini. O benim her şeyim olmuştu. Önce ailem, sonra sıcak yuvam.

Dört duvar içinde huzur olunca insana yuva olurmuş. Kapıdan girer girmez, gün boyu omuzlarına yük olan ne varsa orada öylece kalıyor. Sen sadece içini sıcacık eden yuvana ve o yuvayı o sıcaklığa kavuşturana adıyormuşsun kendini. Savaş benim için o yuvayı inşa etmiş, içini de güzelleştirmişti.

Senin olduğun yer benim memleketim Asu, dediğini dün gibi hatırlıyorum. İnsan sevince sevdiği neredeyse memleketi orası oluyormuş sahiden de. Savaş yanımdaysa tamamdım. Onun elini tutsam, gözlerinin içine baksam yeterdi bana. 

Ellerimin arasında bütün dünyam varmışcasına kalbim küt küt çarpıyordu. Avuçlarımın içi terlemiş, parmaklarım heyecandan titremeye başlamıştı. Göğüs kafesime sığmıyordu sanki kalbim. Meğer bu his hiçbir heyecanla boy ölçüşemezmiş. 

"Savaş," dudaklarımdan süzülen ismi havaya karıştığında bana dönük olan sırtını dikleştirerek geniş omuzlarını iki hana gerdi. Yönünü benim bulunduğum yöne çevirdiğinde yakışıklı yüzünü görmenin vermiş olduğu heyecanla nefesimi tuttum. 

Ben ona her defasında ilk günkü heyecanımla sırılsıklam aşık oluyordum. Yeniden ve yeniden. 

Siyah bir takım giymişti bu özel gece için. Gövdesini saran siyah ceketin içindeki bembeyaz gömleğin üstten iki düğmesi açıktı, beyaz teni yakaların arasından görünüyordu. 

Büyük adımlarıyla bana yaklaşmaya başladığında beni ayakta tutmakta zorlanmaya başlayan ayaklarımı mıhlandığım zeminde hareket ettirdim. Önümde duraksayan bedeniyle yutkunup başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. 

Kalın dudaklarını araladı. "Bir sene geçti aradan," dedi etkileyici bakışlarıyla gözlerime bakmasını sürdürürken. "O gün de gelinliğinin içinde bu kadar güzeldin." Kalbim tepetaklak oldu güzel sesinden dökülen kelimelerle. 

Evlilik yıl dönümümüzdü bugün. Aynı çatı altında geçirdiğimiz bir yılı geride bırakmıştık. 

Bütün korkularım, endişelerim yersizmiş meğer. Savaş çok anlayışlı bir eşti. Evliliğe olan ön yargımı onunla yan yana olduğumuz her an biraz daha kırmıştım. 

O mükemmel bir adamdı. Beni dünyanın en mutlu kadını yapmaya adamış gibiydi kendini. Sevgisi her geçen gün artıp beni o sevgiyle sarıp sarmalıyordu.

Ellerinden biri öne uzandığında sol elimi avucunun ortasına bıraktım. Uzun parmaklarıyla çevreledi onun avcunun ortasında küçücük kalan elimi. Uyum içinde sardım parmaklarımı eline. Alyanslarımız küçük bir metalik sesle birbirlerine sürtündü. Bu hissi seviyordum. 

Sol elini belimin yanından geçirip sırtıma koyarak beni kendine çekmiş ve bedenlerimiz arasındaki mesafeyi sıfırlamıştı. Onunla bu pozisyonda olmayı da çok seviyordum. Gövdelerimiz birbirine uyum içinde yaslandı.

Bakışlarıyla bedenimi sımsıkı saran siyah elbiseyi milim milim süzdü. Vücut kıvrımlarımı saran kumaşın içindeki bedenimi süzerken gözlerinin değdiği her noktam bakışları altında eriyip gitti. Ela gözbebeklerini saran çember büyüyüp koyulaştı.

Kenetli ellerimizi ayırarak parmaklarının sırtıyla köprücük kemiğimden göğüs oluğuma doğru bir yol çizdi. Soğuk parmakların tenime bıraktığı his ürperticiydi. 

"Bu gece aklım bende kalsaydı Asu Asrın," dedi burnu burnuma sürtünürken. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu. "Bir gece insaf etsen, olmaz mıydı yavrum? Daha ne kadar aşık edeceksin beni kendine?"

Başımı bir karış mesafesinde geriye atarak dudaklarımı ıslattığımda bakışları oraya düştü. Koyu bir tona boyandı gözbebekleri. Alt dudağına dişlerini bastırdı kısa bir an. Burunlarımız yeniden birbirlerine değdiğinde göz kapaklarımı dudaklarıma hararetle çarpmakta olan ılık solukları yüzünden yenilgiyle düşürdüm. 

Dudağımı teğet geçerek yanağıma küçük bir baskıyla yaslanan dudaklarıyla küçük bir öpücük bıraktı. Nefesinin iç gıdıklatıcı hissiyle karnımı içe çektim. "Şu kokun," diye mırıldandı genizden gelen erkeksi ses tonuyla. "Akıl mı bırakıyor adamda?" 

Çenemin ucuna yerleştirdi baş ve işaret parmağını. Baş parmağının ucuyla çene kemiğimi okşadı sevgiyle. Kaşları şaşkın bir biçimde havalandı. "Kalp atışlarını duyabiliyorum," dudaklarını ıslattı. "Bu üst düzey heyecanın sebebi ne?" 

"Savaş," dedim kalbim güm güm atarken. "Söyle güzelim," dedi ilgili tavrıyla yüzümü süzerken. "Ben hediyeni şimdi vermek istiyorum," dedim sağ elimde sımsıkı kavradığım siyah kutuyu aramızdaki boşlukta kaldırırken. Tek kaşını karizmatikçe kaldırdı. "Bu acelenin bir sebebi var mı?"

Küçük bir gülümseme ile, "Açınca anlayacaksın." dediğimde başını salladı ağırca. "Açalım bakalım. Karımı bu kadar heyecana sürükleyen şey neymiş merak ettim," 

Kutunun kapağını açtığında dudaklarındaki silik tebessüm tamamen ortadan kayboldu. Düz birer çizgi hâlinde duran kavisli kaşları hafiften çatıldı. Dudaklarını aralayarak derin bir nefes koyverdi. 

Pür dikkat kutuya odaklı olan ela gözleri yavaşça gözlerime çıktı. "Bu," deyip yutkundu. Çene kasları dalgalandı. Göğsünü şişirdi derin nefesiyle. "Doğru mu anlıyorum?" diye fısıldadı yoğun bakışlar altında. 

Kutuya uzanan parmaklarının titreyişiyle dopdolu olan gözlerimden yaşlar yanaklarıma doğru süzüldü. Testi kavradığı parmaklarının titreyişine içim gitti. "Bebeğimiz mi olacak?" dedi boğuk sesiyle. 

Gözyaşları içinde gülümsedim. "Evet canımın içi. Bebeğimiz olacak," dediğimde boynundaki çıkıntı art arda kavislendi. Yutkunma sesini net bir biçimde duydum.

Sol gözünde parlayan bir damla yaş yüzüne doğru ağır ağır süzüldü. Gövdesini bana doğru eğerek belimden kavrayarak aniden ayaklarımı yerden kesti. Beni sanki göğüs kafesinin içine sokmak istercesine sımsıkı sarıldı. 

"Sen," dedi boynuma yasladığı yüzünden dolayı boğuklaşan sesiyle. "Beni daha ne kadar mutlu edeceksin?" Dudaklarını üst üste bastırdı boynuma. "Seni bana verene şükürler olsun." 

Boynuna doladığım kollarımla daha sıkı sarıldım. "Baba oluyorsun," dedim sevecen bir tonda. 

"Baba oluyorum," diye tekrarladı beni. Sonra sanki yeni yeni farkına varıyormuş gibi farkındalıkla, "Baba oluyorum!" diye yükseldi. Beni yavaşça yere indirip büyük avuçlarıyla yüzümü avuçladı. "Baba oluyorum ulan!" dedi iyice coşarak. 

Gülümsemekten yanaklarım acımaya başlamıştı. Alnımdan sertçe öptü. "Daha ne kadar seveceğim kızım ben seni? Hudut bırakmadın adamda." Azarlar gibi konuşsa da sevinçten deliriyordu. 

"Sınırsız bir sevgi istiyoruz biz," dedim gözlerinin içine bakarak. "Tek kişilik de değil artık, iki kişilik sevmen gerekiyor. Minik bir ortağım daha var artık,"

"Sana karşı bir sınırım yoktu, bebeğimizi de de olmayacak sevgimin sınırı. Kaç haftalıkmış?" diye sorduğunda, "Beş," dedim. "Biraz gecikmişim fark etmekte. Reglim gecikmişti aslında ama daha önceki gibi hormonal olduğunu düşünmüştüm. Mide bulantısı da olmadı hiç." 

Bakışları elbisenin sardığı karnıma indi. "Ultrason fotoğrafı var mı?" diye sormasını asla beklemiyordum. "Var," dedim başımı sallayıp. "Görmek istiyorum can parçamı."

Can parçam, demişti bebeğimize. Onun muhteşem bir baba olacağına inancım tamdı. Şimdi bu tescillenmişti. Bebeğimiz çok şanslı olacaktı. Onu canından sevecek bir babaya ve anneye sahipti.

Parlak gözleriyle yüzüme bakarken yanağımı okşadı. "Ne zaman öğrendin?" 

"Dün sabah," dedim ensesindeki saçlarıyla oynarken. Avuç içini kaldırıp "Dokunabilir miyim?" deyişiyle elini tutup göbeğimin üstüne kapattım. Kirpikleri titredi ilk temasla. 

"Asu," dedi yoğun bir sesle. "Burada bizim canımız mı var şimdi yavrum?" 

Yanağımı yanağına bastırdım. "Ağlatacaksın ama sen beni."

"Çok başka bir hismiş" dedi boğuk sesiyle. "Kalbim ikiye bölündü sanki. Sadece seninle doluydum ben. Şimdi küçük bir misafir geldi."

Anlatış tarzı içimi eritti.

Dayanamayıp yanağından öptüm. "Seni yesem mi ben? Çok tatlısın Savaş," dediğimde karnımdaki bakışları yüzüme çıktı. "Çok ayakta kaldın sen," demesiyle kalçamın alt kısmına sardığı tek koluyla bir anda kendimi onun kucağında buldum. Bu duruma alışmıştım. Biblo gibiydim onun ellerinin altında. Tek koluyla her yere taşıyabiliyordu beni. 

Kolumu omzuna dolayarak, "Yemeğe gidecektik?" dedim bizi koltuğa yönlendirince. Alttan ufak bir bakış atarak, "Yemek kaçmıyor." diye homurdandı. "Ben baba oluyormuşum, önemli olan mesele bu şimdi."

Koltuğa ulaşınca beni yavaşça yere indirdi. Ayaklarım zemine basar basmaz beni dizine oturtmuştu. Bacaklarım onun iki yana açılan bacaklarının arasında kalırken kalçamı nazikçe dizine yasladım. Bel eksenimi sanki kalkmamı engellemek istiyormuşcasına koluyla mengene gibi sarmıştı. "Elbisen dar değil mi?" diyerek elbiseyi süzdü. "Hep giydiğim beden de Savaş." 

"Çocuk içinde sıkışmaz değil mi?" deyişiyle başımı geriye atarak kahkaha attım. "Niye gülüyorsun kızım? Bebeğimiz daracık alanda nasıl nefes alacak?"

Ellerimle yüzünü avuçladım. "Vallahi yiyeceğim seni." dedim dudaklarından minicik öpüp. "Bebeğimiz daha minicik. Nohut kadar falan,"

"İlk kez baba oluyorum Asu, alay etme benimle."

"Ben kaçıncı kez anne oluyorum sevgilim?" diye sordum gülerek.

"Ulan sahiden yaşanıyor mu bu an?" deyip yanağımı avuçlayıp tenimi okşadı. "Sıcaksın, rüya olsa hissedemezdim." 

Ultrason fotoğrafını sorduğunu hatırlayıp kucağından kalktığımda bakışlarıyla beni takip etti. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Fotoğrafını getireceğim." cevabını verdiğimde dudakları kıvrılmıştı. Girişteki dolapta asık olan çantamın ön gözünden ultrason görüntüsünü alarak Savaş'ın yanına döndüm. Elimden tutup beni yeniden dizine oturttu. Fotoğrafı verdiğimde göğsünü derin bir nefesle doldurdu. Gözünü kırpmadan elindeki siyah beyaz görüntüye bakıyordu. 

"Çok ufakmış," dedi dudaklarını ıslatıp.

"Birlikte büyüteceğiz onu," deyişimle başını kaldırmış ve bana bakmıştı. Gözlerinin içi parlıyordu.

"Teşekkür ederim göz bebeğim," dedi alnımdan öpüp. "Bana bu mutluluğu da yaşattın."

Pantolonunun arka cebinden çıkardığı cüzdanını açtığında fotoğrafımı gördüm. İlk akşam yemeğimizde kucağımda onun aldığı kocaman buketteki çiçeklerimle kameraya mutlulukla gülümsediğim bir fotoğraftı. Daha önce başka bir fotoğrafım vardı. Ultrason fotoğrafını da diğer bölmeye koyduğunda yüzüne baktım sevgiyle. 

"Sana rakip çıktı, üzgünüm Asu." deyip göz kırptığında sağ elimi yüzüne yaslayıp baş parmağımla yüzünü saran kirli sakallarını okşadım. "Sen benim en büyük iyikimsin biliyor musun Savaş? İyi ki sen canımın içi."

Alnımdan öptü sayamadığım kadar çok. "Allah'ım sana şükürler olsun," dedi. Büyük avuç içiyle göbeğimi kapladı yeniden. "Kalbim duracak sanki," dedi. "Bu heyecanı ilk kez sana aşık olduğumda tatmıştım. Şimdi tekrardan bu kez de bebeğimiz için aynısını yaşıyorum." Sağ gözümün altından öptü. Alnını başıma yaslayarak ilgisini karnıma kaydırdı. "Babam," dedi boğuk sesiyle. "Hoş geldin," başını eğerek elini biraz aşağıya kaydırarak karnımdan öptü nazikçe. 

Elimi saçlarının arasına koyarak dolu dolu gözlerimle bu güzel sahneyi izliyordum. Eğdiği başını kaldırıp çenemin altından kavradığı yüzümü kendine çekti. "Sana nasıl teşekkür edeceğimi şaşırdım ben," boynuma inen avcuyla alnını alnıma bastırdı. Gözlerim kapandı. "Nasıl bu kadar çok mutlu edebilirsin beni Asu?" dudakları dudaklarıma değiyordu konuşurken. "Aklımı kaybettireceksin bana." 

Ensesindeki saçlarıyla oynayan parmaklarımı boynuna indirdim ve dudaklarımı yumuşak bir temasla onunkilere yasladım. Küçük bir öpücük bıraktım ancak temasımızı kesmeden derinleştirdim öpüşümü. 

Dudaklarımız arasında birkaç santimlik boşluk bırakırken alnımı alnına sürttüm. "Dokuz ay nasıl dayanacağımı düşünüyorum," dedim gülerek. "Hemen kucağıma almak, sevmek istiyorum Savaş." 

Dudaklarımdan sesli bir şekilde öptü. "Daha haberine alışamadan bir de aklıma bunları sokma Asu." deyişiyle güldüm. 

"Savaş," dedim heyecanla. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Söyle yavrum," dedi iç geçirerek. "Gerçekten aile olduk," diye fısıldadım. 

"Ulan hemen tahtımdan edildim, bu küçük eleman yokken de aile değil miydik güzel karım?" sitemle söylediği şeyler daha fazla güldürdü beni. 

"Öyle söylemek istemediğimi biliyorsun Savaş ya." dedim hemen. Yanaklarımı kavrayarak büzdürdüğü dudaklarımdan öptü. "Biliyorum, seninle uğraşmaktan keyif aldığımı biliyorsun sen de." 

Kollarımı boynuna dolayarak ona sımsıkı sarıldım. "Bebeğimize yetebilirim değil mi?" diye mırıldandım. "Sen mükemmel bir anne olacaksın Asu," dedi belimi okşayıp. "Dünyanın en şanslı çocuğu olacak bizim can parçamız. Çünkü senin gibi bir anneye sahip olacak." diyerek beni yüreklendirdi. 

Minnetle sarıldım ona. "Teşekkür ederim," diye fısıldadım. Omzuna yatırdığım başıma doğru çevirdiği yüzüyle çene kemiğimden öptü. "Burada teşekkür etmesi gereken benim, beni baba yapmışsın daha ne olsun." 

Dudaklarım kıvrıldı anında. "Sen çok başkasın Savaş." dedim burnumu boynuna sürterek. 

Yanağını yanağıma bastırdı nazikçe. "Acıktın mı?" diye sorduğunda hımladım. "Birazcık," dizime koyduğu eliyle dokunduğu yeri okşadı. 

"İki kişilik düşünceğiz seni bundan sonra. Bebeğimiz de acıkmıştır. Çıkalım. Aç bırakmayayım iki bebeğimi de."

Dizinden kalktığımda baldırlarıma kayan elbiseyi benden önce davranarak düzeltti. Kumaşı aşağıya çeken parmaklarının bacaklarıma uyguladığı sıcak temasla alt dudağımı ısırarak ellerimi Savaş'ın geniş omuzlarına koydum. "Hava çok soğuk," dedi elbiseyi süzerken. "Üşüyeceksin bu eksik kumaşla." eğilip sol yanağından öptüm. "Üşürsem sen ısıtırsın," kalçama kaydırdığı eliyle gözlerim irileşirken hafifçe okşadı dokunduğu yeri. "Aklımı çelme." dedi boğuk sesiyle. Elini tutup çektim hemen. Benim de aklım çeliniyordu. 

Restorana doğru yola çıktığımızda Savaş sol eliyle direksiyon hakimiyetini sağlarken sağ eliyle elimi kavramış, avcumun ortasına denk düşen baş parmağını dairesel hareket ettiriyordu. "Bir daha ne zaman gideceksin hastaneye?" diye sordu gözleri yoldan kısa bir an ayrılıp beni bulurken. "Haftaya pazartesi randevum var." Gözlerinin içi parladı. "O gün evde olacağım. Ben de gelirim seninle. Resmen tanışırım bebeğimle." Heyecanla kıpırdandım. "Olur." dedim gülümseyerek. 

Centilmence sandalyemi çeken eşime gülümseyerek teşekkür ettiğimde göz alıcı gülümsemesini sundu bana. Karşımdaki yerini almadan önce başımın tepesinden öpmüş ve öylece yerine geçmişti.

Yemek boyunca bebeğimizle ilgili konuşmuştuk. Benim heyecanım Savaş'a da geçmişti. Yüzümüzden bir an silinmeyen heyecanlı tebessümlerimizle tamamlamıştık bu özel geceyi. Savaş yıldönümü hediyemi restorandan ayrılmadan evvel vermişti. 

Evimize dönerken başımı koltuğa yaslamış, bedenimi yarım bir şekilde şoför koltuğunda oturmakta olan kocama doğru çevirmiş, loş ışıktan dolayı gölgeli görünen yakışıklı yüzünü seyrediyordum. 

Bakışlarımı yakaladığında dudaklarında çarpık bir gülümseme belirdi. Kırmızı ışıkta durmanın rahatlığıyla emniyet kemerini açarak yüzüme yaklaşıp burnumun ucundan öptü. Nefesi tatlı bir esintiyle suratıma çarpmıştı. Biraz aşağıya kaydırdı dudaklarını, dudaklarımdan da öptü nazikçe. "O kadar dikkatli bakma," dedi genizden gelen sesiyle. "Dikkatim dağılıyor." 

Koltuğuna doğru dönmeye hazırlanıyordu ki elimi yanağına koyup onu engelledim. "Azıcık öpeyim mi?" Bakışları ön camdan trafik lambasına kaydı. 22 saniye kalmıştı. 

Yüzlerimizi hizalayarak dudaklarımı sertçe sahiplendi. Boynumu kavrayan elinin tutuşu sertleşirken baş parmağını şah damarımın üzerine bastırdı. Sıcak dilini dudaklarımdan içeriye yolladı. Boğazımdan güçsüz bir inilti dökülürken çenemde parmaklarının baskısını hissettim. Başımı sola yatırmamı sağladıktan sonra biraz daha sert öpmeye başladı. Göğsümde sıkışan soluğum yetmemeye başladığında Savaş son kez emdi dudaklarımı ve temasımızı sonlandırdı. İki saniye kalmıştı yeşilin yanmasına. Savaş ellerini direksiyona yerleştirdiğinde ise yanmıştı. 

Bense dağılmış bir hâlde şiddetle inip kalkan göğsümle kendime gelmeye çalışıyordum. Sağ elini oturuşum nedeniyle yukarıya elbisenin açıkta bıraktığı bacağıma yerleştirerek parmaklarını tenime bastırdı. "Nefesini tutma süren uzamış yavrum 15 saniyeden 20'ye terfi etmişsin." Gözlerimi kısarak, "Sayende idman yaptım," dedim. "Nefesin olmayı seviyorum." deyip dişlerini göstererek gülümsedi. "Nefes olmaktan ziyade kesiyorsun Savaş." 

Savaş dediği gibi bir sonraki doktor randevumda benimle birlikte hastaneye gelmişti. Ultrason anında ellerimi sımsıkı tutması ve siyah beyaz görüntüye içi gidermiş gibi bakışı hâlâ gözümün önündeydi. 

Hamileliğim başlangıçta beni hiç zorlamamıştı ta ki ardı arkası kesilmeyen mide bulantılarım başlayıncaya kadar. Gece yarısı ya da herhangi bir vakit fark etmeksizin her an şiddetle çalkalanıyordu. Kendimi tuvalete nasıl attığımı bilemiyordum. 

İkinci aya doğru mide bulantılarının yanına bir de zamansız bastıran uykular eklenmişti. Sandalyeye yaslansam uyuyacak kıvama geliyordum. 

Zaman su gibi akıp giderken bebeğimizin kalp atışlarını dinleyeceğimiz o büyülü anın geldiğini söylemişti doktorum. Sedyeye uzandığımda Savaş titreyen ellerimi tutmuş, sakin olmam için bana telkin veriyordu. "Çok heyecanlıyım," diye fısıldadım gözlerinin içine bakarak. Alnımdan öptüğünde gözlerimi kapattım. "Bir de beni görsen," diye mırıldandı kısıkça. Avuç içimi sol kaburgasının üstüne yerleştirdiğinde ne demek istediğini daha net anladım. Kalbi tıpkı benimki gibi şiddetle dövüyordu göğüs kafesini. Doktor yanımıza geldiğinde bizimle heyecanımızı paylaşmış ve karnıma soğuk jeli uygulayarak ultrason işlemine başlamıştı. "Şimdi kalp atışlarını duyacağız," dediğinde Savaş'ın elini tutan parmaklarımı biraz daha sıkıştırdım. O da baş parmağıyla elimin üstünü okşadı. Ansızın odayı dolduran kalp ritimleriyle ardı ardına yutkundum. 

Kelimelerle anlatılamayacak kadar özeldi. Savaş'la göz göze geldiğimde benim gibi yutkunduğunu gördüm. Ela gözlerinde oynaşan parıltılarla eğilip sağ kaşımın kenarından öptü. "Teşekkür ederim gözbebeğim," dedi boğuk sesiyle. "Bana bu kadar güzel bir hissi yaşattığın için."

***

Yazar Anlatımından...

Asu'm: Özledim (05.49)

Savaş omzuna pansuman yapıldığı esnada karısından gelen mesajı okuyordu. Hissetmişti. Aksi takdirde bu saatte mesaj atmasının başka anlamı olamazdı. Alkollü araç kullanan bir elemanın sebep olduğu bir trafik kazasına karışmışlardı. Motosiklet çarpmanın etkisiyle devrilince sağ omzundan yaralanmıştı. Pansumandan sonra eve geçmeyi planlıyordu.

Siz: Ben daha çok özledim yavrum (05.50)

Pansumanı tamamlayan erkek hemşire, "Geçmiş olsun," dediğinde telefondaki bakışları başında dikilen gence çevrildi. "Eyvallah." dedi. Mesaj uygulamasından çıktığında ekranda beliren fotoğraf dudaklarının kıvrılmasına sebebiyet vermişti. Dün sabah evden ayrılmadan önce karısını biraz hırpalayarak sevmiş ve karşılığında Asu'dan ufak bir azar yemişti. Öpülmekten ve ısırılmaktan pespembe kesilen yanakları, öfkeyle çattığı kaşlarıyla kendisini azarladığı bir anda çekmişti bu fotoğrafı ve telefonunun duvar kağıdı yapmıştı. Gülümsemelerinden çok onu sinirlendirdiği anları kayıt altına alıp daha fazla delirtiyordu.

Acil servisten çıkarken kendisi gibi yaralanmış olan polis arkadaşının onu kapıda beklediğini gördü. Onun yüzü asfalta sürtünmüştü ve şu an o kısım bantla kapatılmıştı. "Geçmiş olsun devrem," dedi Savaş. Yeni tayinle gelmiş olan Semih, "Sağ ol devrem. Sana da çok geçmiş olsun. Ucuz atlattık." dedi. Motosiklet hasar aldığı için tamire gönderilmişti. Hastanenin önünden taksi çevirerek ayrıldılar. 

Güneşin ilk ışıkları şehri aydınlatırken Savaş anahtarıyla kapıyı açarak sessizce eve girmişti. Çok şiddetli bir kar yağışı vardı dışarıda. Eve girer girmez üşüyen bedenini saran sıcaklıkla tüm kaslarının gevşediğini hissetti. Postallarını çıkararak kenara bıraktı. Omzundan dikkatle sıyırdığı montunu dolaba astı. 

Yatak odasına doğru ilerlerken salon kapısına çarpan gözleriyle içeriye kısa bir göz gezdirdiğinde Asu'nun koltuğa kıvrılmış mışıl mışıl uyuyor olduğunu gördü. 

Salona girip karısının uyuyakaldığı koltuğun önüne diz çöktü. Sol eli havalanarak siyah saçları bulduğunda Asu'nun kirpikleri titreşti. Yüzüne eğilip alnından öptüğünde ise Asu gözlerini kısıkça aralamıştı. "Savaş," diye fısıldadı. "Benim yavrum, uykun açılmasın," diye karşılık verdi. Savaş zaman kaybetmeksizin Asu'yu kucağına almış ve yatak odasına doğru yönelmişti. Omzundaki ağrı hemen kendini belli etsede dişlerini sıkarak adımlarını serileştirdi.

Asu yüzünü kocasının göğsüne bastırarak huzurla gülümsedi. "Özledim seni," dedi yatağa uzandırıldığı esnada. Sağ eliyle uzanıp Savaş'ın boynunu kavradı. Yastıktaki başını yükselterek dudaklarını yanağına değdirdi. Yeni yeşeren sakalların dudaklarına bıraktığı batma hissiyle ayak parmaklarını içe büktü. Başını yavaşça yastığa bırakarak yoğun bir koyulukla kendisine bakan ela gözlere bakmaya başladı. Sağ elini yüzüne koyduğunda Savaş yanağına konan avuç içine yasladı yüzünü. "Ben de özledim," eğilip sol kaşının üstünden öptü. "Biraz dinleneyim, özlem gideririz." Asu gülümseyerek başını salladı. "Duş mu alacaksın?" diye sordu. Savaş oturduğu yerden kalkarken, "Evet yavrum. Gece boyunca hep hareket hâlindeydim, terledim." Asu dirsekleri üzerinde doğrulttu gövdesini. "Eşlik etmemi ister misin?" Savaş duraksadı. Kısılan gözleri kuşkuyla karısına çevrildi. Asu'nun alay etmediğini gözlerine bakınca anladı. "Başka bir zaman eşlik edersin," dediğinde Asu reddedilmenin verdiği şaşkınlıkla dudaklarını aralayarak, "Ama ben şimdi istiyorum." dedi.

Alt dudağını ıslatarak yatağa eğildi ve Asu'yu kucakladı. Bacaklarını düşmemek için Savaş'ın beline dolayan Asu kollarını da kocasının güçlü omuzlarına sarmıştı. "Tamamen su tasarrufu için," deyip kıkırdadığında Savaş başını öyle mi dercesine salladı. "Endişelenmeni istemiyorum bebeğim, küçük bir kaza geçirdim." der demez Asu korkuyla Savaş'ın yüzüne baktı. "Ne kazası? Yaralandın mı?" Savaş kucağındaki bedenle birlikte yatağın alt kısmına oturdu. "Savaş," dedi korkusu artarken. Savaş bu esnada ağrıdan kasılan omzu yüzünden dişlerini sıkmış, ağrının hafiflemesini bekliyordu. "Büyütülecek bir durum yok. Ufak bir darbe aldı omzum. Pansuman yaptırdım eve gelmeden." 

Asu, hızlıca Savaş'ın üniformasının omzunu dikkatlice açtı. Sarılmış olan bölgeyi gördüğünde yüzünü buruşturdu. "Nasıl oldu bu kaza?" 

"Sarhoşun biri zincirlemeye kazaya sebep oldu. Biz onu takipteydik, arada kaynadık."

Asu üzgün bakışlarla, "Ağrı kesici aldın mı?" diye sorduğunda Savaş, "Hastanede verdiler." dedi. 

"Çok ağrıyordur," dedi alt dudağını sarkıtıp. "Duş almana yardım edeyim ben. Hemen yatıp dinlen. Gece ağrın çoğalabilir."

Savaş büzülen alt dudağa baş parmağının ucuyla dokundu. "Üzülme bu kadar güzelim benim. Ağrım çok yok, dinlenirsem geçer."

Asu uysalca başını salladı. "Gecikmeden duşunu aldıralım sana. Ağrı kesicinin etkisi geçmeden," Savaş'ın dizlerinden kalkarak elini uzattığında Savaş kendisine hiç kıyamayan karısının elini kavrayarak ayağa kalktı.

Tuttuğu eli bırakıp hafifçe eğilip Asu'yu belinden kavramış ve kucaklamıştı. Ayakları yerden kesilen Asu son derece kızgın bir sesle, "Savaş sen manyak mısın? Omzundan yaralısın, beni kucaklıyorsun. Yere indir beni." 

Savaş sakin adımlarla yatak odasında yer alan ebeveyn banyosuna ilerledi. "Omzum kopmadı yavrum," 

Asu sabırla nefesini tazeledi. "Gerçekten delisin sen. Vallahi bak." 

Savaş çarpık gülümsemesiyle banyonun içine girdiklerinde Asu'yu yavaşça yere indirdi. "En çok sana deliyim," üzerindeki lacivert tişörtü ensesinden tutup tek hamlede vücudundan sıyırdığında unuttuğu omzunu ağrıtarak gözlerini acı içinde kapattı. 

"Aferin Savaş!" dedi Asu. "Benim sözümü dinlemeyip kafanın dikine gidersen böyle olur." diye söylenmeye devam etti. "Omzun ıslanırsa daha kötü olacak, sen lavaboya başını eğip hareketsizce dur ben saçlarını şampuanlayacağım." 

Savaş bu kez itiraz etmeden Asu'nun direktiflerini yerine getirmeye karar verdi. Saçlarını yıkadıktan sonra Savaş sadece bununla yetinmeyerek sargının üzerini su geçirmez bandaj sarıp vücudunu da yıkamıştı. Yatak odasına geçtiğinde elindeki baş havlusuyla kendisini bekleyen karısına doğrulttu adımlarını. 

Asu'nun bacaklarının arasına yüzü ona dönük bir şekilde oturmuş ve başını eğerek saçlarının kurulanmasını beklemişti. Asu oldukça sakin hareketlerle saçlarını kurulamaya başladığında avuç içini karısının belirginleşmeye başlayan karnına yaslayarak gözlerini kapattı. 

"Miden bulandı mı?" diye sordu birkaç gündür oldukça mide bulantısı çektiğini bildiğinden. "Biraz," dedi uykulu çıkan sesiyle. "Uykum çok geldi bugün. Eve geldiğimden beri aralıksız uzanıp duruyorum." 

Savaş ilgiyle, "Çok zorluyorsa rapor alalım birkaç günlük." diye bir teklif sunduğunda Asu onu reddetti. "Okulda çok rahatım, merak etme. Eve geldiğimde sen olmayınca sıkılıyorum. Uyumaktan başka bir şey gelmiyor aklıma ama okulda öğrencilerimleyken ne uykum geliyor ne de mide bulantım oluyor." 

Asu, mesleğine aşık biriydi. Savaş, eşinin sabahları işe gitmek için nasıl heyecanla hazırlandığını bildiğinden herhangi bir itiraz da bulunmadı. 

Saçlarının kurulama işlemi sona erdiğinde dağılan saçlarını eliyle geriye yatırıp karısının uykulu bakan gözlerinden öptü sevgiyle. "Uyuyalım yavrum, gözlerin kızarmış." Asu ağzını kapatarak esnedi. "Olur," diye mırıldandı kısıkça. Birlikte yatağa girdiklerinde Savaş yaralı olmayan omzuna doğru yatması için kolunu açarak Asu'yu göğsüne çektiğinde itiraz etmeden eşinin kollarının arasındaki yerini almış ve kapanmaya başlayan gözlerini kapatarak, "İyi geceler canımın içi," diye fısıldamıştı. Savaş başını hafifçe aşağıya doğru eğerek göğsünde soluklanan eşinin saçlarının arasından öptü. "İyi geceler güzel karım."

***

Asu rüyasında gördüğü karpuzun etkisiyle gözlerini aniden açarak yemek için dayanılmaz bir istek duyduğunu fark etti. "Savaş," dedi karanlık odayı baş ucundaki abajurla aydınlatarak. Ağzının sulandığını hissederken dudaklarını yaladı.

Uykusundan karısının sayıklamalarıyla uyanan Savaş, elinin ayasıyla tek gözünü ovuştururken uykusundan uyanarak yatağa bağdaş kurup oturmuş, dudaklarını yalayarak, "Karpuz bulman lâzım," diyen karısına odaklanmaya çalıştı. 

Kendine gelirken, "Karpuz mu aşeriyorsun?" dedi gülümseyerek. Asu uysalca başını salladı. "Çok canım çekti. Rüyamda karpuz tarlasındaydık," 

Savaş yataktan kalkarak, "Karpuz tarlasında ne yapıyorduk?" diye sordu. 

Asu, "Karpuz yiyorduk başka ne yapabiliriz Savaş?" dedi nefesini üfleyerek.

Çabucak pantolon ve tişört giyen adam sırıtarak gelip karısının yanaklarını sıkıştırarak öptü. "Kaç tane alayım?" 

"Bir tane yeter," dedi Asu. 

Savaş cüzdan ve telefonunu da alarak evden ayrıldı. Önceliği oturdukları sitenin yakınındaki manav olmuştu ancak gecenin geç bir saati olunca kapanmıştı. Birkaç yer daha gezdikten sonra mevsim kış olduğundan zor da olsa karpuz bulabilmişti. 

Eve döndüğünde mutfakta kendisini bekleyen karısı elindeki karpuz poşetini görünce heyecanla oturduğu sandalyeden kalkarak, "Bulmuşsun!" diye sevinçle şakıdı. 

"Sen benden bir şey isteyeceksin ve ben onu bulamayacağım," diye böbürlendiğinde Asu seslice güldü. 

"Aslansın yaparsın hayatım." dedi sırıtarak. Savaş çarpık gülümsemesiyle karısına göz kırptı.

Savaş karpuzun dışını yıkayıp dilimleyinceye kadar Asu sabırsızca ayaklarını sallayarak karpuzun hazırlanmasını bekliyordu. Önüne konulan bir tabak dolusu karpuzla gözleri mutlulukla parlamış ve kocasının yanağına sert bir öpücük bırakmıştı. "Teşekkür ederim," deyip Savaş'ın uzattığı çatalı alıp karpuzdan büyük bir ısırık aldı. 

"Rica ederim bebeğim," Savaş, yüksek taburelerden birini altına çekerek karısının yakınına oturup dirseğini masaya koymuş ve şakağını yumruğuna yaslayarak Asu'yu seyretmeye başlamıştı. 

Asu iştahla karpuzu yerken şişen yanaktan bir öpücük almaktan geri kalmadı. Karşılığında karısından tatlı bir gülümseme almıştı. "Sen de yesene," dediğinde cıkladı. "Hepsi senin." Karpuzdan yeterince yediğine kanaat getiren Asu elini göbeğine koyarak ovuşturdu. "Çok güzeldi, kesene bereket Savaş." dedi. 

Savaş elini uzatıp Asu'nun yanağına süzülen perçemlerini parmaklarının sırtıyla kulağının arkasına sıkıştırdı. "Afiyet, şifa olsun."

***

Savaş'ın Anlatımından...

İçimi yakan göz süzüşleriyle ve tatlı gülüşleriyle göğsüme uzanmış, dün gece nöbette olduğumdan hasret gideriyorduk. Heyecanla oğlumuz için yaptığı alışverişten bahsediyordu. Aldığı kıyafetleri anlatırken kendinden geçişlerini dişlerimi sıkarak izliyordum. 

Bir hafta önce cinsiyetini öğrenmiştik bebeğimizin. Oğlumuz olacaktı. 

Asu duyduğu gibi bana sarılmış ve ağlamıştı. Hamile olduğunu öğrendiğinden beri oğlumuz olacağını dile getiriyordu. Öyle hissettiğini söylemişti ve öngörüsünde yanılmamıştı.

İşaret parmağını boynuma uzatarak tırnağının ucuyla adem elmama dokunduğunda bu temas yutkunmama sebep oldu. "Kızarıklığı geçmemiş," deyip dudağının sağ kıyısını kıvırdı. 

Önceki gün gecenin bir yarısı canım elma çekti deyip boynuma göz dikmişti. "Canın elma çekince kendimi feda ettim," dediğimde güzel gülüşüyle yüzünü boynuma sakladı. 

"Seviyorum ne yapayım?" Burnunu yavaşça boynuma sürttü. "Kokuna aşığım," diye mırıldandı. Dudaklarını aralayarak nefesini üflediğinde çenemi alnına yasladım. "Rol çalma," dedim onu kızdırmak için. 

Omzuma küçük bir fiske attı. "Kocam değil misin, istediğim şeyi çalarım!" diye yükseldi. "Bir daha söyle bakayım," dediğimde elini başımın yanından geçirip yastığa bastırmış ve başını göğsümden kaldırarak bana ters olduğunu düşündüğü ama tam aksine bana oldukça sevimli görünen o kızgın bakışlarıyla bakmaya başladığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. 

"Sana sinirliyim zaten," dediğinde artık bu konu rutinimiz hâline geldiğinden, "Yine ne yaptım güzel karım?" diye sordum. Ufak tefek şeylerden alınıp bana sinirleniyordu bu süreçte. Hormonları tamamen bana çalışıyordu hatunun. 

"Dün işe gitmeden önce beni ısırıp uykumdan uyandırdın," diye çıkıştı. Evet, öyle bir durum yaşanmıştı. "Haber vermeden gitme diyorsun Asu," dedim en makul açıklama olduğunu düşünerek. 

Gözlerini öyle mi dercesine açtı "Seslensen yeterdi," dedi alayla. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım. "Seni sinirlendirmeyi seviyorum," dediğimde, "Deli," deyip asık suratını düzeltti ve güldü. 

"Bir daha kocam desene," dediğimde bu aramızda bir espri olduğundan, "Başladın yine Savaş." diye homurdandı. 

"Ben sana karım diyorum, gayette hoşuna gidiyor. Sen niye cimrilik yapıyorsun kızım?" 

"Durduk yere kocam denilir mi? Görmemiş gibi,"

"Ben görmemiş bir kocayım. Karımın ağzından o güzel sıfatı duymak istiyorum."

Nefesini bıkkınca üfledi. "Kalkalım artık yataktan, oğlum acıkmış." 

"Canı bir şeyler çekmiyor mu bu sabah?" diye sordum. 

Bacaklarımın arasındaki küçük gövdesiyle doğruldu. "Yok bugün çok uslu. Tuhaf tuhaf şeyler isteyip beni delirtmez umarım."

Asu'ya yemediği şeyleri yedirtmişti oğlumuz. Sevmediği sebzeleri, meyveleri ve bakliyatları aşeriyordu genelde. Bu durumdan hiç memnun değildi. 

"Beni falan çekerse canın," dememe kalmadan karnıma vurdu. "Susar mısın?" 

"O çocuğu leylekler getirip koymadı oraya. Benim de emeğim geçti üzerinde." 

"Savaş!" dedi burnundan soluyarak. Çatık kaşlarıyla bana öfkeyle bakmaya çalışıyordu ama böyle yaparak ben de küçük suratının her yanını ısırma isteği uyandırdığının farkında değildi. 

***

Yazar Anlatımından...

Asu, "Babanı çok özledim zaten," dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. "Senin de olur olmadık şeyler istiyor canın." 

Yaş pastadan çatalına bir parça aldıktan sonra çikolata sosu bulaşan dudaklarını aralamış ve iştahla yemişti. Arkasından turşu kavanozundan bir tane salatalık turşusu alarak küçük bir ısırık aldı. "Turşu ve pastayı nasıl aynı anda yedirebiliyorsun bana, aklım almıyor oğlum?"

Savaş kapı pervazına yasladığı omzunu oradan ayırarak dakikalardır izlediği manzaraya doğru adım adım yaklaştı. "Asu," diye seslendi korkmaması için oldukça alçak tuttuğu ses tonuyla. 

Asu mutsuzlukla, "Gaipten sesini de duyuyorum," diye söylendi elini karnına yaslayarak. "Bir daha hiç şehir dışı görevlerine göndermeyeceğim babanı."

"Yavrum ben geldim," diyerek tezgahın önündeki yüksek tabureye oturmuş olan karısının odağına soktu bedenini. 

Asu gözlerini irice açarak, "Savaş, sen gerçek misin?" diye sordu. 

"Bak bakalım gerçek miyim?" diyerek kollarını iki yana açan adama karşılık, "Gerçekten gelmişsin!" demiş ve kollarını ileriye uzatarak Savaş'ın boynuna dolamıştı. 

Savaş günlerdir özlemini çektiği ana kavuşmanın verdiği yoğun duygularla karısını kucakladı. Başını boynuna gömerek karısının güzel kokusunun kaynağından art arda öptü. 

Asu karmançorman olan duyguları yüzünden dolan gözlerini kırpıştırdı. "Niye haber vermedin geleceğini?" diye kızdı. 

Savaş, "Sürpriz yapmak istedim bebeğim," demiş ve kucağındaki bedenle birlikte yatak odasına doğru yönelmişti. 

Asu bacaklarını Savaş'ın beline dolayarak sımsıkı sarıldı. "Çok özledim seni," dedi burnunu Savaş'ın boynuna bastırarak küçük bir öpücük bıraktı. 

"Ben de güzelim," dedi Savaş kucağındaki bedeni yatağa bırakırken. Sol eliyle Asu'nun yanaklarını kavrayarak öne doğru büzüşen dudaklarını öptü. "Oğlum yeni lezzet arayışında sanırım," diyerek bakışlarını Asu'nun göbeğine indirdi. 

"Önce çikolatalı pasta çekti canım. Sipariş ettim dayanamayınca. Tam yemeye başladım bu kez de turşu istemeye başladı. Ben de pasta ziyan olmasın diye turşuyla birlikte yedim." 

Savaş dudaklarını saran gülümseme ile eğilip Asu'nun göbeğini öptü. "Anneni üzmek yok dememiş miydik oğlum?" 

"Hiç söz dinlemiyor bu çocuk Savaş," dedi Asu şikâyet ederek.

Savaş dişlerini sıktı bu güzel görüntü karşısında. "Ne yapmamı istersin göz bebeğim? Kulağını çekeyim mi bu yaramazın?" 

Asu'nun yüzü buruştu. "Kıyamam ben ona."

Savaş eğilip yanağından öptü sertçe. "Ben de sana kıyamıyorum hiç. Onu ne yapacağız?"

Asu tatlı tatlı gülümsedi. "Seni çok özledim," dudaklarını yumuşak bir baskıyla Savaş'ın dudaklarına yaslayıp öptü. Aralarında küçük bir boşluk bıraktığında Savaş doyamadığı dudakları dudaklarının arasına kıstırıp uzunca öptü. 

Çikolatanın baskın tadını aldığında aralanan sıcak kuytuya dilini daldırdı. Asu'nun boğazından güçsüz bir soluk sesi yükselirken Savaş hüküm sürdüğü dudaklara daha sert sahip oldu. Öpüyor, emiyor ve iştahla yalıyordu. Öpüşmelerinin ıslak sesleriyle kasıklarında ince bir sızı dolanmaya başlayan Asu ellerini Savaş'ın siyah saçlarının arasına daldırdı. 

Parmaklarının arasından kayıp giden tutamları çekiştirirken bacaklarının arasına yaslanan sertlikle başını geriye bastırarak inledi. Savaş kollarının arasında titreyen kadına bakarak yavaşça üst bedenini yataktan kaldırdı. 

Asu çarşafı avuçlayan ellerini kaldırarak kocasının gövdesini saran koyu renkteki gömleğin düğmelerine uzandı. Savaş, karısının tırnaklarına sürdüğü kırmızı ojelere bakarak ellerini tutup parmaklarından öptü. 

Ardından tek eliyle iki bileğini birden kavrayarak Asu'nun başının üzerinden geçirip yatağa bastırdı. Karısının aralanan kırmızı dudaklarına eğildiğinde diğer elini de karısının belinden aşağıya kaydırarak yumuşak dolgunluğa parmaklarını usulca bastırdı. "İznin var mı bebeğim?" dedi çenesini dudaklarının arasına kıstırıp sivri köşesine dişlerini hafifçe sürtüp altındaki bedeni kıvrandırırken. 

Asu göğsü şiddetli soluklarının etkisiyle şişip sönerken, "Var," dedi nefes nefese. Ellerini hareket ettiremedikçe kasılıyordu. "Ellerim," diye mırıldandığında Savaş boynunda keşfe çıkmıştı. Emdiği hassas deriyi serbest bıraktığı arada, "Ellerin bir müddet orada sabit kalacak," dedi otoriter sesiyle. 

Kulağının arkasına değen sıcak soluklarla alt dudağına dişlerini sertçe bastırdı Asu. Nefesinin yerini dudakları aldığındaysa boğazından hıçkırığa benzer bir ses yükselmişti. Savaş, kollarının arasında eriyip gittiği karısını doya doya öpüp okşadıktan sonra her ikisininde sona yaklaşmasıyla birbirlerine kavuşturmuştu. Karısının kulağına fısıldadığı tatlı sözlerle sona ulaştığında yorgunca kollarına sığınan karısına sarıldı. 

***

Asu, "Senin bu baban var ya," diye söylendi sinirle. "Beni çok sinirlendiriyor." Hamurun içindeki sıkılı yumruklarından birini sanki Savaş'ın suratına sallıyormuş gibi hırsla hamura yapıştırdı. "Gelsin eve döveceğim onu!" 

Kulağının arkasına sıkıştırdığı perçemi öne doğru meyillendirdiği bedeni dolayısıyla yüzüne doğru düşmüş ve burnunu kaşındırmıştı. Nefesini üfleyerek perçemi yüzünden uzaklaştırmaya çalıştı. 

"Sen de onun tarafında değilsin değil mi?" deyip bakışlarını karnına düşürdü. "Eğer onun tarafında olursan kalbimi çok kırarsın annecim," başını kaldırıp masadaki küçük saate baktığında gece saat 12'ye geldiğini gördü. 

"Halısaha meraklısı!" diye söylendi. "Saat gece yarısı olmuş hâlâ dışarıda. Yarın biz de seninle dışarı çıkalım, gece yarılarına kadar eve gelmeyelim. Baban olacak gıcık adam da görsün dünyanın kaç bucak olduğunu!"

Hamurun üzerine bir sofra bezi örterek mayalanmaya bırakmış ve ellerini sabunla yıkayarak parmaklarına yapışan hamurdan arındırmıştı. 

Hamurun mayalanmasıyla poğaça harcını da alarak masanın başına geçti. "Sen de hiç boş durdurmuyorsun beni. Gecenin bu saatinde nereden geliyor aklına böyle şeyler? Ben dereotlu poğaça sevmem ki." deyip dereotunun kokusuyla sarılmış olan mutfağı koklayıp yüzünü buruşturdu. "Kokusu bile hoş değil, nasıl yiyeceğim ben şimdi bunları?" 

İki tepsi çıkan poğaçaları fırına verdikten sonra bulaşıkları makineye dizerek yeniden masaya geçip oturmuştu. Fırındakileri unutmamak için içeriye geçmedi. Hamileliği sürekli uyuklama hâlinde geçiyordu. Bu yüzden fırına gözünü dikmiş, puf puf kabaran poğaçaları pişmesini bekliyordu.

Anahtar sesiyle birlikte çelik kapının açılmasıyla bakışları mutfak kapısından direkt olarak görünen girişe çevrildi. Savaş olabildiğince az ses yaparak evine girmeyi planlarken mutfaktan arahole dolan ışıkla anında odağı mutfağa kaydı. Masada oturmuş, kıstığı gözleriyle kendisine bakan karısıyla göz göze geldi. Karısı biraz sinirli miydi sanki?

Elindeki spor çantasını girişteki çift kapılı beyaz dolabın önüne bırakarak adımlarını mutfağa yöneltti. "Yavrum neden ayaktasın?" derken burnuna dolan kokulardan nedenini anlaması zor olmamıştı. 

Asu göğsünde kavuşturduğu kollarıyla yüzünü sol omzuna doğru çevirip "Sana küstük biz," dedi. 

Savaş, hamileliğin getirdiği bu hormonsal alınganlığa alıştığından, "Ne yaptım da kızdırdım acaba seni güzel karım?" diyerek Asu'nun yanına sandalye çekip oturmuş ve başını eğerek yüzüne yaklaşmaya çalışmıştı. 

"Halısahaya gideceğini çok geç haber verdin," dedi hemen yelkenleri suya indirerek. "Ben sana çok güzel yemekler hazırlamıştım. Hepsi ziyan oldu." 

Savaş, "Yeni tayinciler ısrar ettiler bebeğim. Gitmeden bir halısaha yapalım deyip duruyorlardı. Birkaç güne buradan ayrılacaklar." diye açıkladı. 

Asu gayet mâkul olan açıklamayla omuzlarını düşürdü. "Yemekleri dökmedim zaten. Yarın yersin değil mi?" diye sordu. 

Savaş, karısının yüzünü avuçlayıp alnından öptü. "Sen bana bir sürü emek verip yemek yapmışsın, yemez olur muyum güzel bebeğim?" 

Kollarını kocasının gövdesine dolayarak göğsüne sokulduğunda Savaş geri çekilmek istedi. "Terliyim Asu," 

"Ne var bunda? Kocam değil misin?" deyip "Savaş, dereotlu poğaça sevmem ki ben," diye sızlandı.

Savaş sol kolunu kendisine sarılan karısının beline dolayarak iyice yapıştırdı gövdelerini. Asu memnuniyetle yanağını kocasının tişörtün altından çıkıntıları belli olan göğüs kaslarına sürttü. 

Savaş fırındaki poğaçalara ufak bir göz attıktan sonra, "Neden yaptın o zaman?" diye sordu.

Asu, "Çocuğun yüzünden," diye homurdandı. "Nefret ettiğim şeyleri istiyor canı. Bu çocuk beni hiç sevmeyecek Savaş." dedi alt dudağını büzüp ağlama moduna geçiş yaparken. 

Savaş, "Asu," dedi kızar gibi. "Başladın bak yine. Sen onun annesisin yavrum. Nasıl sevmesin?"

Başını geriye doğru atarak alttan kocasının yüzüne bakmaya başladı. "Sever değil mi?"

Savaş parmaklarının sırtıyla karısının yanağına dokundu nazikçe. "Çok sevecek. Benim kanımı taşıyan bir çocuğun seni sevmeme gibi bir ihtimali yok. Babası ölüp bitiyor bu kadına," 

Asu'nun gözleri parladı. "Ben de onu çok seveceğim,"

Savaş tek kaşını kaldırarak, "Beni?"

Asu kaşlarını çattı. "Sana sevgi yok bugün. Sevgi paylaşım saatimiz de geçti senin yüzünden,"

Savaş karısının ısırmaktan kızarttığı dudaklarına bakıp "Geçmemiştir," dedi boğuk sesiyle. Asu'nun belinde duran elini kazağın altına ilerletti. 

Soğuk parmaklarını çıplak tenine temas ettirdiğinde Asu irkilip sırtını dikleştirdi. "Dükkanı kapatıyoruz 12'den sonra Savaş Bey," diyerek sandalyeden kalkmış ve çalan fırın ziliyle birlikte poğaçaları fırından çıkarmıştı. 

Soğuması için iki tanesini tabağa alırken arkadan beline sarılan güçlü kollarla sırtını kocasının göğsüne yaslayıvermişti. "Ufacık bir kural ihlali de mi yapamayız?" deyip karısının boynuna dudaklarını yaslayarak ıslak bir öpücük bıraktı. 

Asu tenine çarpan ılık soluğa ve hemen ardından sıcak dudakların bıraktığı yumuşak dokunuşa dayanamayarak gözlerini kapayıp yutkundu. Hormonları dur durak bilmeden kocasını arzulama hâlindeydi. Savaş da sürekli ona yol yapıyordu.

"Yoldan çıkarmaya çalışma beni, çok kararlıyım." diye mırıldandı karnına yaslanan büyük elin varlığıyla dişlerini sıkarak. 

Karısının kulak memesini dişlerinin arasına alarak hafifçe ısırıp diliyle yatıştıran adam, "Ne kadar kararlısın, göster bana?" dedi kısık bir sesle. 

Asu tezgahı sıkarak alt dudağını dişiyle ısırdı. "Hile yapıyorsun," dedi inler gibi. Savaş kasıklarına yaslanan yumuşak kalçaların kıpırdanışıyla dişlerini sıktı. Asu bilinçsizce kalçalarını kıvırıyor ve kasıklarına sürtünüyordu. "Kıpırdama Asu," dedi genizden gelen sesiyle. Asu kalçalarının devinimini o an fark etti. Dudakları hazla aralanmışken, "Savaş ya," dedi arzuyla kısılmış olan sesiyle. 

Savaş çenesini kastı. "Duş almam lâzım bebeğim," dedi. "Seni yarım bırakmak istemiyorum ama terliyim." Asu başını geriye doğru atarak Savaş'ın omzuna yaslamış ve yanaklarını birbirine bastırmıştı. 

"Ben poğaça yiyeceğim zaten!" diye söylendi tatlı tatlı. "Duştan sonra ben de tadına bakacağım," diyen kocasıyla kafası karışan Asu, "Neyin?" diye sorma gafletinde bulundu. Savaş nefesini kasten öpüp hırpaladığı boyuna üfledi. "Neyin tadına bakmamı isterdin?" diye sordu. 

Asu sinirle gözlerini kapayıp açtı ve dirseğini acımasızca arkasındaki adamın karnına geçirdi. "Pisliksin!" diye çıkıştı. Savaş karnına yediği dirsek darbesiyle keyifle sırıtıp Asu'nun omzunu ısırmış ve karısını sinir ettikten sonra banyonun yolunu tutmuştu. Arkasında "Bu akşam kanepe de yatacaksın!" diye bağıran bir kadın bırakmıştı. 

Soyunurken, "Birlikte yatacaksak neden olmasın." diye seslendiğinde Asu, "Hayır canım, sen tek başına yatacaksın!" diye bağırdı. Asu'nun ona kıyamayacağını biliyordu. 

***

Asu'nun Anlatımından... Aylar Sonra...

"Can parçam," Savaş'ın sevgi dolu sesini duyduğumda birbirine sımsıkı kenetlenmiş olan kirpiklerimi kımıldatarak gözlerimi yavaşça araladım. 

Puslu ve bulanık bir görüntü oluştu önce. Beyaz bir tavan, hastane kokusu ve uyuşuk bedenim. Narkoz etkisindeki bedenim yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Normal doğumdan korktuğum için sezaryeni tercih etmiştim. 

Odağım netleştiğinde konuşmalar da daha belirgin duyulmaya başlamıştı. "Annen birazdan uyanacak canımın içi," başımı hafifçe sağ omzuma doğru yatırdığımda Savaş'ın baş ucumda oturuyor olduğunu gördüm. 

Kucağında, beyaz bebek battaniyesine sarılmış olan oğlumuz vardı. Bebeğim babasının kollarına çok yakışmıştı. 

Savaş'ın yüzündeki ifade o kadar güzeldi ki. Sanki dünyanın en güzel şeyine bakıyormuş gibiydi. 

Tek koluyla sardığı minik gövdeye odaklı olan bakışlarını hafifçe yukarıya kaldırdığında benimle göz göze geldi. Dudaklarındaki gülümse belirgin bir hâl alırken sol elini yüzüme uzatarak yanağımı avuçladı. "Gözbebeğim," dedi boğuk sesiyle. "Sonunda uyandın, ağrın var mı? Nasıl hissediyorsun?"

Yanağımı avuç içine bastırdım. "İyi hissediyorum." kuruyan boğazımı ıslattım. "Bebeğimiz iyi mi?" Baş parmağıyla yanağımı okşadı nazikçe. "İyi, annesiyle tanışmayı bekliyor," oturduğu yerden kalkarak bebeğimizi dikkatlice göğsüme yaklaştırdı. 

Küçük suratını gördüğüm an kalbim büyük bir baskıyla karşılaştı. Beyaz teni yeni doğduğundan kırmızı renkli lekelerle kaplıydı. Gözleri kapalı, küçük dudakları ise hafifçe aralık duruyordu. Simsiyahtı saçları. Büyülenmiş gibi kirpiklerimi kırpmadan oğlumun yüzünü izledim. 

Yanağı yanağıma temas ettiğinde gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Pamuk kadar yumuşak olan tenini hissetmek gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. "Bebeğim," dedim sesim titrerken. "İyi ki doğdun anneciğim," diye fısıldadım. "Babanla iki kişilik ailemize hoş geldin canımın içi." 

Küçük bir sesle ağlamaya başladığında Savaş ben uyandığımda hemşire haber vermesini istediğinden çağırmıştı. Hemşire odaya geldiğinde nasıl olduğumu sormuş ve ilk emzirmeyi gerçekleştirmek için bana bebeği tutuş pozisyonunu anlatmaya başlamıştı. Kucağıma aldığımda kalp atışlarım kulaklarımı uğuldattı. Kollarımın arasında dokuz ay boyunca karnımda taşıdığım canımın parçası duruyordu. Bu Allah'ın bir mucizesiydi.

Savaş telefonunu çıkarıp fotoğrafımızı çekti. "Allah'ım sana şükürler olsun," dedi kucağıma verdiği bebeğimle beni seyrederken. Gözlerinin içi parlıyordu bize bakarken.

Göğsümü açarak emzirmeye başladığımda bebeğimle kurduğum ilk bağ ile gözyaşlarım birer birer düştü yanaklarıma. Minicik burnundan tenime dağılan solukları bile bana olağanüstü bir şeymiş gibi geliyordu. Göğsüme yasladığı elinin ortasına işaret parmağımla dokunduğumda parmaklarını sımsıkı doladı parmağıma. O an nefesimi tuttum. Parmağımın çevresine dolanan küçük çelimsiz parmakları teker teker öptüm. 

Savaş parmak uçlarıyla yanağıma süzülen yaşları siliyordu. "Savaş," dedim ağlamaklı bir sesle. Alnımdan öptü. "Ağlama Asu," dedi boğuk sesiyle. "Dokuz ay boyunca benimle birlikteydi ama şimdi bütün dünyam kollarımın arasındaymış gibi. Çok başka bir hismiş." Yutkundu. "Çok güzel bir hismiş," diye düzeltti beni. Başımı salladım. Çenemi okşadı. Karnını doyurduktan sonra Savaş oğlumuzu kucaklayarak sırtını sıvazladı narince. Babasının kollarının arasında çok küçük kalıyordu. 

İkimizin de ailesi gelmişti doğuma. Babam gözyaşlarını tutamamıştı kucağına ilk aldığında. "Kuzumun kuzusu," deyişi çok hoşuma gitmişti. Sezen teyze olduğu için son derece mutluydu. Bana sarılıp onu teyze yaptığım için teşekkür ettiğinde herkesi güldürmüştü. Yeğeni için bir sürü oyuncak almıştı. Fazlasıyla heyecanlıydı. Babaannemi gördüğümde ise duygulanıp ağlamıştım. Beni teselli ederken aslında neye ağladığımı bildiğinden o da ağladı. 

Savaş'ın babasının da babam gibi torununu kucağına aldığında gözleri dolmuştu. Duygusal biriydi. Savaş gülümseyen gözleriyle babasının omzunu sıktığında yaşlarla kaplı gözler oğluna çevrilmiş ve gülümsemişti. Nagihan hanım eşine göre sevincini daha dışa yansıtan biri olduğundan son derece sevinçle sarılmıştı hem bana hem Savaş'a. Alican, eşi Işıl, Beril ve eşi de bizi tebrik ettikten sonra hediyelerini vermişlerdi. 

O gün hastane odasındaki kalabalık benim için çok kıymetliydi. İnsanlara karşı güvensizliğim, kendimi kimsesiz hissedişim bu kocaman aileyle sona ermişti. Geniş bir aileye sahiptim. Birbirimizi kırıp dökmüş olsak da bir aradaydık işte. Olması gerektiği gibi...

Evimize geldiğimizde bu kez kapıdan üç kişi olarak girmiştik. Bebeğimiz evimize farklı bir huzur getirmişti. 

Savaş kulağına isim ezanını okuduktan sonra ismini verdi bebeğimizin. Gökalp koyduk oğlumuzun adını. Adıyla yaşasın, ismi hep güzel anılsın diye dua ettim içimden. Babası gibi sevgi dolu, merhametli en önemlisi vicdanlı bir adam olmasını diledim.

***

Savaş işe gitmeden önce her günkü rutinimizi gerçekleştiriyorduk. Yatağın ortasına yatırdığı oğlumuzun boynunu öpüp kokluyor, onu kahkahalarla güldürüyordu.

Babasının yüzüne minik elleriyle tutunmaya çalışıp bir yandan da neşe dolu gülüşleriyle babasını kendine esir almaya alışmıştı. Gün boyu defalarca telefondan konuşuyor, ara ara fotoğraflarını isteyip özlem gidermek istediğini söylüyordu.

Çok ilgili bir babaydı Savaş. Bir kez bile pişman etmemişti beni. Bazı geceler sabaha kadar uyutmuyordu bizi. Sabah işe gidecek olsa dâhi kalkıp benimle birlikte bebeğimizi avutmaya çalışıyor, benim yorulduğum yerde o devralıyordu.

Yanlarına vardığımda bebeğimin gülmekten kısıkça açabildiği ela gözleri hemen bana çevrildi. Savaş'a çok benziyordu. Yüz güzelliğini babasından almıştı bebeğim.

Babasına olan ilgisi beni görür görmez anında kesilmiş ve sağ elini benim olduğum yöne doğru uzatarak onu kucağıma almam için beklemeye başlamıştı. Bana olan düşkünlüğüne ölüp bitiyordum.

Savaş tabii bunu fark ederek bana uzatılan eli tutup avuç içinden öptü. "Hemen satıyorsun beni küçük üçkâğıtçı," dedi. 

Elini babasının elinden kurtarıp yeniden bana uzattığında çağrısına kayıtsız kalamayarak kucağıma aldım. Ayaklarını dizlerime bastırdığımda küçük eller bu kez de benim yüzüme çıkmıştı. Gülümseyişimle birlikte onun da dudaklarında şahane bir gülümseme oluştu. 

Yanağına burnumu yaslayıp güzel kokusunu soludum. Mis gibi kokuyordu. "Bir tanem," dediğimde ellerini boynuma indirdi ve küçük parmaklarını tenime nazikçe bastırdı. Bal yanağından öptüm. 

Başımı geriye çekerek burnumu burnuna sürttüğümde kirpiklerini hızla kırpıştırdı. Bu sevimli surat ifadesine dayanamayıp bir kez daha öptüm tombul yanağından. 

Savaş yataktan kalkarak üniformasını giyindi. "Ben çıkıyorum yavrum," dediğinde kucağımda Gökalp'le birlikte kapıda durmuş bize bakan kocama ilerledim. Birlikte dış kapıya geçtik. 

Savaş önce benim alnımdan öptü. Oğlumuzun yanağına nazik bir öpücük bıraktığında kollarını babasına uzattı hemen. "Gel bakalım aslanım," diyerek kucağına aldığı bebeğimizin alnına düşen dalgalı saçlarını geriye yatırdı. "Ne alayım sana gelirken?" diye sorduğunda Gökalp tatlı bir gülümsemeyle başını babasının omzuna yatırdı. Bu güzel görüntüye iç geçirerek baktım. 

Savaş dayanamayarak bir kez de yanağından öptü. "Sen bana böyle bakarsan ben nasıl işe gideceğim babam?" Parmaklarının sırtıyla bebeğimizin yanağını sevdi. "Ben gelene kadar annene iyi bakıyorsun anlaştık mı?" dediğinde gülümsedim. "Karımı üzmek yok," diye de tembihledi. 

Gökalp'i kucağıma alarak kapıyı açtığımda Savaş ayakkabılarını giymiş ve dışarıya çıkmıştı. Yönünü bize çevirdiğinde elimi salladım. Birkaç gündür el sallamayı öğrenen bebeğim de hemen beni taklit ederek babasına el salladı. Savaş kendisine el sallayan oğluna bakarak iç geçirdi. 

"Hayırlı işler canımın içi." dediğimde Savaş başımın arkasına koyduğu eliyle alnımdan öptü. "Allah'a emanet olun güzelim." Ben de yanağından öptüm. "Sen de bir tanem." 

***

Kapıyı anahtarımla açtığım an o tatlı sesi duydum. "Anne!" yere çarpan şıp şıp çıplak ayak sesleriyle düşmeden gelebilmek için son derece dikkatle attığı paytak adımlarla salon kapısından çıkmış, kapıya doğru geliyordu. 

"Anne geldi!" İş çıkış saatimi çok iyi biliyordu. Eve gelmeme yakın pencerenin önüne geçip oturuyor ve yolu gözlüyormuş.

Kapıyı kapatarak elimdeki çanta ve evrakları kenara bırakıp dizlerim üzerinde yere çöktüm ve kollarımı iki yana açarak beni karşılamaya gelen bebeğimin kucağıma gelmesini bekledim. 

Savaş salon kapısının pervasına yaslanmış, yüzündeki çarpık gülümsemesiyle bizi izliyordu. 

Aramızdaki mesafeyi heyecanla kat eden oğlumu kucağıma aldığım gibi kollarımı küçük gövdesine nazikçe doladım. "Hoş buldum canımın içi," deyip boynuna bastırdım dudaklarımı. Mis kokusu burnuma doldu. "Anne," deyip yanağını yanağıma sürttü yavru kedi gibi. 

Savaş, "Pencerenin önünden ayrılmadı son bir saattir. Seni çok özlemiş bugün," dedi. Yanağından öpüp parlayan ela gözlere baktım. "Ben de seni çok özledim bebeğim," yanağını okşadım. "Babanla güzel vakit geçirdiniz mi?" Başını sallarken saçları da onunla birlikte hareketlendi. 

Diz çöktüğüm yerden kalktığımda elimi tutması için uzattığımda hemen işaret parmağıma sarıldı küçük parmakları. Babasının elini tutamadığı için parmağını tutuyordu. Böyle alışmıştı. 

Yatak odasına yönelmeden önce salon kapısındaki kocama yaklaştım. Yanağından öptüğümde belimin arkasına elini koyup beni kendine çekmiş ve sol yanağımdan sertçe öpmüştü. "Hoş geldin güzel karım." gülümseyip, "Hoş buldum hayatım." dedim. 

Oğlumla birlikte odaya girdiğimizde Savaş yemekleri ısıtacağını acele etmem gerektiğini söylemişti. Gardıroptan kendime kıyafet çıkarırken, "Yemeklerini yedin mi?" diye sordum gözleriyle beni takip eden oğluma küçük bir gülümseme yollayıp. Uysalca, "Ebet," dedi. "Uyudun mu peki?" diye eklediğimde başını iki yana salladı. "Neden?" diye sorduğumda omuz silkti. Bir sorun olduğu belliydi. Duşa girmeden önce Gökalp'i mutfağa babasının yanına yolladım. 

Üzerimi giyinip nemini aldığım saçlarımı hızlıca tarayıp akşam yemeği için beni bekleyen masaya geçtim. Savaş, dün akşamdan yapıp dolaba koyduğum yemekleri tabaklara servis etmiş, oğlumuza yemek yediriyordu. "Afiyet olsun," deyip Savaş'ın çaprazındaki sandalyeye yerleştim. Savaş, "Sağ ol güzelim," dedi bana göz kırpıp.

Ayran bardağını iki eliyle kavrayıp dudaklarına taşıyıp içen ve dikkatlice masaya bırakan oğlumuzu tebrik etti Savaş. "Aferin oğlum," yüzünde başarının verdiği gururlu bir ifade oluşan oğlumun bakışları bana döndü. "Aferin annecim," dedim beklentiyle bakan bebeğime. Masadaki çatalı alarak dikkatlice domatese batırdı ve gözlerini çataldan ayırmadan ağzına taşıdı. Son günlerde yemeğini yardım almadan kendi başına yemek istiyordu. Biz de onu teşvik etmek için başarısını tebril ediyorduk. Bundan çok hoşnut olduğu belliydi. "Neden uyumadı?" diye sordum. "Diş çıkarıyor. Ağrıdan pek keyfi yoktu." 

Yemekten sonra her akşam olduğu gibi oyun köşemize giderek oğlumla vakit geçirdim. Araba yarışı en sevdiği aktiviteydi. Maç seyreden babasını da elinden tutup yanımıza getirdiğinde oyunun seyri değişmiş ve babasıyla güreşmeye başlamıştı. Savaş onu yere yatırıp, havaya kaldırdıkça kahkahalarla gülüyor "Baba bi' da!" diyerek tekrarlamasını istiyordu.

***

Deniz, kum ve güneş. Yaz tatiline girer girmez soluğu Antalya'da almıştık. Savaş da yirmi gün sürecek yıllık izne ayrılmıştı. Şezlongta uzanmış güneşin keyfini çıkarırken yüzüme sıçratılan su damlaları yüzünden kaşlarımı çatarak gözlerimi sinirle açtım. Tepemde dikilmiş, bembeyaz dişlerini göstererek gülümseyen kocama çatık kaşlarımla ters bir bakış attım.

"Bronzlaştın yeterince kalk şu şezlongtan," diyerek elini tutmam için bana doğru uzattığında oflaya puflaya dediğini yaptım. "Güneş kremi sürmedin yüzüne, kızarmışsın." deyip tuttuğum elini bırakmadan oturması için yanımdaki boşluğu işaret ettim. "Beyaz bir tenin var zaten. Güneşin altında pişireceksin suratını. İnat etme yüzüne de sürelim şu kremden." 

"Yavrum," dedi yanağımdan öpüp. "Hmm," dedim bez çantadan kremi bulmaya çalışırken. Burnunu çene hattım boyunca gezdirdi. "O yapış yapış şeyi yüzüme süremem." Sertelen bakışlarımı dibime sokulan yakışıklı yüzüne diktim. "Birkaç dakika için emiliyor diyorum. Niye inat ediyorsun?" 

Başını omzuma yatırarak homurdanmaya başladı. "Gökalp'ten daha fazla çocuklaşıyorsun bazen," dedim. Nemli boynundan öptüm. Kollarıyla gövdemi sararak beni kucakladı. Bikininin açıkta bıraktığı tenime yaslanan karın kaslarının kıvrımlarıyla yutkundum. 

Çantanın en dibine girmiş olan kremi bulup çıkardım Savaş'ın kolları arasındayken. "Buldum, biraz uzaklaş." bir karışlık mesafe açtı ancak elleri bel kıvrımımda sabit duruyordu. 

Parmağımın ucuna sıktığım kremden yüzüne nazikçe sürmeye başladığımda gözlerini kapatıp uslu uslu durması çok hoşuma gitti. İşimi bitirdikten sonra tek kremsiz yeri olan dudaklarından öptüm hızlıca. Gözlerini aniden açarak belimden elini boynuma yerleştirdi. Keskin bakışlarıyla etrafı taradıktan sonra dudaklarımdan sertçe öptü.

Gökalp hemen birkaç adım ileride kumdan kule yapıyordu. "Gökalp," dedi Savaş. Dikkatle elindeki kürekle kovasına kum doldurmakta olan oğlum babasının seslenişiyle başını kaldırarak bize baktı. "Yüzeceğiz can parçam, gel hadi." 

Elindekileri bırakmış ve koşar adım yanımıza gelmişti. Nemli siyah saçlarını elimle geriye yatırdım. Beyaz teni biraz bronzlaşmıştı. "Anne sen de yüzecek misin?" diye sordu bacağıma sarılıp alttan alttan yüzüme bakarken. "Evet bir tanem, yüzeceğim." Gülümseyerek elini uzattı bana. Küçük elini avcuma aldığımda keyifle sırıtıp babasına baktı. "Kaptırdım yine hatunu," dedi Savaş. Babasıyla arasında gizli bir rekabet vardı. 

Ellerimizi birleştirmiş ve masmavi görünen denize doğru sıcak kumların üzerine ilerlemeye başlamıştık. Ayak bileklerime kadar suya girdiğimde kendimi suya hazırlamaya çalışıyordum ki Savaş beni bir bez bebek gibi tek koluyla kavrayarak ayaklarımı yerden kestiğinde Gökalp kıkır kıkır gülmeye başladı. "Anne, babam seni tek eliyle kaldırabiliyor." Babasının gücüne hayran bir çocuktu ve tamamen onun gibi olmaya çalışıyordu. Rol modeli babasıydı.

Savaş, "Bu kaslar anneni etkilemek için aslanım," deyip şişen pazusunu gösterdi çenesiyle. Şovcu.

Gökalp, "Annem çok minik değil mi baba?"  dedi bu kez de. "Evet babacım minnacık," Havadaki ayaklarımı sallarken "Benimle alay etmeniz bittiyse yere inebilir miyim?" diye söylendim sinirle. Boyum kısa diye bu kadar da yüze vurulmaz.

Savaş göğsüne kadar bense boynuma kadar suya battığımızda serin sulara bıraktım kendimi. Gökalp beş yaşında olmasına rağmen çok iyi bir yüzücüydü. Bebekliğinde sürekli havuza giderek yüzmeyi öğretmiştik ona. 

Yüzerken Savaş ve onun iş birlikçisi Gökalp bana sataşıp sinir etseler de keyifli vakit geçirmiştik. Babasıyla birlik olup benimle uğraşmaya bayılıyordu. 

Savaş'ın suyun altından sinsice yanaşmaları beni deli gibi korkutuyordu. Bir anda kendimi onunla burun buruna dururken bulduğumda ellerimi omuzlarına bastırarak, "Korkuttun beni!" diye söylendim. Yanağımı ısırıp beni kısıkça inlettiğinde omzuna vurdum hemen. "Denizin ortasında yapma bari!" diye kızdım ona. "Haşin seviyorum yavrum. Biliyorsun beni." deyip ısırdığı yeri sertçe öptü. 

Yüzüp biraz daha güneşlendikten sonra otele dönmüştük. Akşam yemeği için restorana indiğimizde Gökalp babasının kucağında yarın nereye gideceğimizi soruyordu. "Hediye teyzemin at çiftliği var oğlum. Orada atlara bindireceğim seni." 

Kolunu babasının omzuna dolamış, başını da omzuna yaslamıştı. Bebekken de bu pozisyonda durmayı severdi. "Tek başıma binebilir miyim baba?" diye sordu hevesle. 

"Tek başına binmen tehlikeli olabilir şimdi babam. Bu kez birlikte binelim. Boyun uzasın, güçlen o zaman tek başına binebilirsin."

İtiraz etmesini bekledim ama uysalca başını salladı. "Anne," diye seslendi bana. "Efendim," dedim ilgiyle söyleyeceği şeyi dinlerken. "Seninle de binelim mi?"

Savaş, "Annen bensiz binemez," diye araya girdiğinde ona öyle mi dercesine baktım. "Bineriz bebeğim," dedim oğlumun saçlarını okşayıp. "Baba kıskanma, annem artık benimle de binebilir." diyerek babasına meydan okuyan oğlum beni güldürdü. 

"Bak sen," dedi Savaş gözlerini kısarak kucağındaki oğlumuza bakarken. "O nasıl olacakmış Gökalp efendi?" 

"Annem beni senden daha çok seviyor ki," dedi kollarını göğsünde bağlayıp. "Beni seçecek." 

Savaş tek kaşını kaldırıp bana döndü. "Ne diyor bu velet?" 

"Doğru söylüyor," dedim omuz silkip. "Beş sene önce senin pabuç dama atıldı hayatım."

"Üzülme baba," dedi. "Annemi paylaşırım seninle."

Hırlar gibi bir sesle Gökalp'in yanağını ısırdı. "Lütfettin oğlum." dedi gülerek. 

Savaş ve Gökalp'in birbirlerine sataşarak ve beni kıskanarak geçirdikleri bir akşam da yediğimiz akşam yemeğinin ardından sahile indik. Hafiften bir akşam rüzgârı esiyordu. Gökalp gün boyu yorulduğundan babasının kucağında uyuyakalmıştı. Kollarını babasının boynuna dolamış, başını sol omzuna yaslamış mışıl mışıl uyuyordu. 

Savaş'la el ele tutuşmuş, sahil boyu yürüyorduk. Koyu bir renge bürünen deniz sakince dalgalanıyordu. Gökyüzünü süsleyen dolunaya karşı durduk. Başımı Savaş'ın koluna yasladım. "Seni karakolda gördüğüm ilk gün ne demiştim biliyor musun?" dediğinde başımı kaldırıp dolunayın ışığıyla parlayan ela gözbebeklerine baktım. Çenemi pazusuna yaslayarak onu dinlemeye koyuldum. "Bu kadından çok güzel anne olur," dedi boğuk sesiyle. 

Dudaklarımdan şaşkınlık dolu bir nida çıktı. "Gerçekten mi?" Hımladı. "Sonra seni tanıdıkça bu düşüncemin ne kadar doğru olduğunu gördüm. Gökalp'i kucağımıza aldığımız günse bu düşüncem kanıtlandı. Sen benim tanıdığım en mükemmel kadınsın," sağ kolunu omzuma dolayarak beni göğsüne çekti. Sol kaşımın üzerinden öptü uzunca. "İyi ki hayatımdasın güzel karım. İyi ki o küçük kalbini bana verdin. Sen geldin ve ben dünyanın en mutlu adamı oldum."  

Gözlerim yaşarırken burnumu göğsüne sürttüm. "Seni çok seviyorum Savaş." dedim duygu yoğunluğundan boğuklaşan sesimle. "Evlendiğimiz ilk günden beri beni bir kez bile pişman etmedin. Bana yuva olduğun için, Gökalp'i canından çok sevdiğin ve bizden sevgini hiç esirgemediğin için teşekkür ederim canımın içi."

Oğlumuzun saçlarından öptü sevgiyle. "Siz benim yuvamsınız Asu. Oğlum ve sen benim gözbebeğimsiniz. Dünya bir yana, siz bir yana."

***

SON

Her hikâye bir gün bitermiş. Savaş ve Asu'nun bir yaz günü başlayan hikâyesi bir yaz günü tamamlandı. 

İlk günden bu yana desteğini esirgemeyen, Polisiye Ailesinin büyümesi için oy ve yorumlarıyla yanımda olan okurlarıma teşekkür ederim. 

Savaş, Asu ve Gökalp'ten sizlere kucak dolusu sevgiler getirdim. 

İyi ki varsınız canımın içleri.

Başka hayatlarda, başka hikâyelerde görüşmek dileğiyle…

17.08.2023 | 155 Polisiye tamamlandı.

Asu'nun Galerisinden,

Savaş'ın Galerisinden,

Hoşçakalın.

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 149K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
4.3M 327K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
1.4M 107K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
3.5M 199K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...