-ACEMİ MÜSLÜMAN-

By Rulisinzruli_

1.1M 104K 53.2K

"Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti. Soruma cevap vermesini beklerke... More

TANITIM
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
[Esra-Yunus]
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42. Bölüm

12. Bölüm

31.4K 2.7K 2.3K
By Rulisinzruli_

Merhaba ❤️

Nasılsınız?

Oy ve yorumlarınız düşük olmadığı sürece sınır koymayacağım. Lütfen yüksek tutun olur muu?

Takip etmeyi unutmayın. Diğer bölüm büyük bir ithaf yapacağımmmmm.

Linçleyenlere inattttt yazmaya devam aşklarimmm 💅

İyi okumalarrrr

"Hür doğdum hür yaşarım. Kime ne? Kime ne? Köle miyim sana ben? Sanane sanane." Salına salına kulağımda ki kulaklıktan çalan şarkıya eşlik ediyordum.

Sessizce mırıldanmaya devam ederken yerleri silmem çoktan bitmişti. Tabii bende bitmiştim. Omzumdan düşmek üzere olan hırkayı düzeltip dikleştim.

Bugün günlerden cumartesi. Ve ben Rüstem amcaya yardıma gelmiştim.

Ancak bir sorun vardı. Rüstem amca saatlerdir ortada yoktu. Adam dükkanı bana bıraktı gitti. Amca bu devirde kimseye bu kadar güvenme ya...

Tabii benden bir zarar çıkmazdı ancak yine de benim tombiş yanaklı Rüstem amcam bu zamanın insanlarına göre fazla saftı. Çok fazla pozitif düşünür, çok iyimser bakardı herşeye, herkese.

Ancak maalesef dünya toz bembe bir yer değildi.

Paspası aldığım yere geri indirip yeni sildiğim yerlere basmamaya dikkat ederek kasaya geçtim. Tam oturacağım sırada bakışlarım saate kaydı. 5'e geliyordu. Hava az da olsa serinlemişti.

Derin nefes alıp altımdaki sandalyeyi biraz daha öne çekip oturdum.

Ancak dükkana sanki savaşa gider gibi dalan grubu beklemediğim için irkilip şaşkın gözlerle onlara bakmaya başladım.

Ay noliyo

Sus salak şey.

Gözlerim bir çift göze takıldı. Onun gözleri bendeydi zaten.

Yutkundum. Tek tek hepsine baktıktan sonra aklıma gelen şeyle ağzımdan isyan dolu bir nida çıktı.

Hepsi şaşkınca bana baktığında bir hışımla ayağa fırladım.

"Ben daha yeni sildim yerleri ya."

Hepsi bir bana birde yere bakıyorlardı.

Valla belim kırılmıştı silene kadar. Hava da sıcak olunca silene kadar fenalık geçirmiştim gerçekten de.

"Serkan siler ya." Dedi içlerinden biri.

Kısık gözlerle konuşan kişiye baktım.

"Yalnız hepiniz bastınız. Neden Serkan siliyor? Her neyse. Lütfen yerinizden hareket etmeyin. En azından diğer yerler kurayana dek öylece bekleyin." Dedim son çare.

Bir iki dakika öyle dursunlar. Eksilmez bir yerleri.

"Rüstem amca nerde?" Diye soran Ali'ye döndüm.

Kocana*

Giydiği Laon Spor Polo Yaka tişört vücudunu neden bu kadar güzel sarmıştı? Yani NEDEN?

Ne gerek vardı bu kadar güzel durmasına?!

"Bir yere kadar gitti. Gelir belki."

Bakışlarım tek tek üzerlerinde gezindi. Her mahallede olduğu gibi mahallenin abileri, bizim mahallede de vardı. Ancak Bizim abilerin yaşları biraz küçüktü.

Mesela bildiğim kadarıyla burada yaşı en büyük olan Kapı tarafında duran ve dükkanı süzen Ferhat abiydi. 26 yaşındaydı. Yaşını bilmemin sebebi mahalleden olan bir arkadaşımın Ferhat abiye aşık olmasıydı.

Diğerlerinin de neredeyse yaşları aynıydı.

"Ee ne istiyorsunuz?" Dedim kötü kötü bakarak.

Serkan olduğunu bildiğim adam bir adım öne çıktı. "Yen-" Ali Serkan'ın ensesinden tutup geriye çekti.

"Bize kola ver." Dedi Ali çat diye. Ters ters ona baktım.

"Rica etmeyi biliyor musun acaba?" Dedim soğuk bir şekilde.

Ali bana bakmak yerine Serkan'a bakıyordu. Çocuk bir şey yapmamıştı ancak Ali sanki suçlu gibi çocuğu sıkı sıkı tutuyordu.

"Bize bir kola verir misin Pınar." Dedi dişlerinin arasında.

Ne bu tavır be!

Omuz silktim. "Dolap arkanızda. Alı verin bir kola. " Dedim. İkiletmeyip dediğimi yaptılar. Serkan gülümsemeye çalışarak Ali'den kurtulup, dolaba yöneldi. Bir tane kola çıkartıp kucağına aldı. Daha sonra dolabı kapattı.

Bana döndüğünde Ali çoktan kolanın parasını uzatmıştı.

Kolanın parasını alıp kasaya attım. "Bardak vereyim mi?" Diye sordum.

"İyi olur"

Sayılarına göre de bardak verdikten sonra dik dik onlara bakmaya başladım.

"İçinizden birisi bastığınız yeri silsin." Dediğimde hepsi ciddi olup olmadığıma bakıyordu.

Gayette ciddiydim. Silene kadar ölmüştüm valla. Bir zahmet iki metrelik yeri silsinler.

Evettğğğ

"Ben silerim." Dedi Serkan.

Omuz silktim. "Kim silerse silsin. Hadi o zaman paspas şu köşede duvara yaslı duruyor. Git al da gel. "

Dediğim yere gidip gelmesi yarım dakikasını aldı. Diğerleri kuruyan yere doğru ilerlerken Serkan bastıkları yeri silmeye başladı.

Bende sessiz gözlerle onları izlemeye başladım.

Serkan yerleri silerken bir yandan da benimle konuşuyordu. "Akşam halısaha maçımız var. Ondan önce kola içmeye karar verdik. Şu ortaokulun hemen yanında ki halısaha da olacak maç."

Yani? Neden anlatıyordu bana?

Anlaaaa lannnğğg

Ali sessizce bana bakıyordu. Ne dememi bekliyordu?

"Maç 10-11 olacak. Yani tam da havanın estiği saatlerde. Gel istersen ye- Pınar bacım. " Dedi otuz iki diş gülerken.

Serkan ne yapmaya çalışıyorsun abicim.

"Gelip ne yapacağım?" Diye sordum. Ali'den bakışlarımı çekerken.

Gidecektim tabii. Bu fırsatı asla kaçırmam.

"Aynen. Gelip ne yapacak? Hadi hızlı sil de gidelim." Dedi gergin bir ifade ile araya giren Ali.

Ya yemin ederim odun bu! Eşek bu ya!

"Ya abi sanane! Kız belki hava almak istiyor? Belki maça merakı var, izlemek istiyor. Sus sen bi' ben Pınar bacıma soruyorum." Dedi sitem eder gibi.

Gülecek gibi olduğumda hızlıca kendime gelip, gülüşümü sakladım.

"Ha maç demişken hangi takımı tutuyorsun Pınar bacım?" Dedi başka bir konuya atlayarak.

Gülümsedim. "Galatasaray." Dedim.

Serkan da memnun olmuş gibi başını salladı. "Tahmin etmiştim. Helal olsun. Şu da" deyip işaret parmağı ile Ali'yi gösterdi. "Fenerbahçe'li" dedi burun kıvırarak.

Ali'ye baktığım da Serkan'a ciddi mana da ters ters bakıyordu. "Kurban ol Fenerbahçe'ye" dedi.

Kıkırdadım.

Gülmemi beklemeyen kişilerin arasında Ali'de vardı. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bakışlarını hızlıca benden kaçırdı. Şaşırma sırası bana geçmiş gibi ben bu sefer şaşkınlıkla bakıyordum.

"Cimboma kurban olurum." Dedi çenesini havaya dikip.

"Sana da helal Serkan. Bırak o feneri tutsun. Neden bu kadar sinirli ve gergin olduğu belli. Bende fenerli olsam, hayata dair bütün ümidimi keserdim. " Dedim bilmiş bilmiş.

Ali tek kaşını havaya kaldırdı. Dudaklarını ıslattığın da kısık gözlerle bana bakıyordu.

Gülümseyerek ona bakıyordum. Ancak gülüşüm samimiyetten uzak alaycı bir gülüştü.

Serkan yeri silmeyi bitirmişti. Diğerleri gülerek dışarı çıkarken Serkan ve Ali daha çıkmamışlardı.

Sandalyeme geçip oturdum.

Serkan beklentiyle bana bakıyordu.

Sevdim seni Serkann.

"Gelecek misin Pınar bacım?" Diye bir kez daha sordu.

Ali göz devirdi. Dükkandan çıkacak gibi olduğunda Serkan koluna uzandı ve sıkı sıkı tuttu.

"Oğlum yürüsene! Bırak gelsin, gelmesin. Bize ne?!" Dedi dişlerinin arasında. "Belki başka bir işi var?"

Ya sen neden beni sevmiyorsunnnn!!!

Seviyor seviyor.

Serkan çocuk gibi omuz silkti. "Beni biliyorsun. Kesin cevap almam gerekiyor. Yoksa içim rahat etmez. Ve lütfen Pınar bacım; bakarız, belki kelimeleri kullanmadan bana bir cevap ver. Kesinlik içeren kelimeler ile bir cevap istiyorum."

İçten olacak şekilde gülümsedim. "Geleceğim." Dedim.

Serkan kazanmanın verdiği hissle Ali'ye döndü. "Ne oldu la? Gelir dedim ben işte. " Diye gururla göğsünü kabarttı.

Ali bir bana bir de Serkan'a bakıyordu. "Tamam gelir dedin. Geliyor, anladım. " Dedi sesli bir nefes vererek.

Serkan gülerek başını bana çevirdi. Daha sonra giydiğim uzun kollu hırkaya kısa bir bakış attı. "Yen- pardon Pınar bacım. Ayıptır sorması 40° derecede neden uzun kollu bir hırka giyiyorsun?" Diye şaşkın bir ifadeyle sordu.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ali'nin de dikkatini çekmiş olacaktı ki anlamayarak bana bakıyordu.

Kolumdaki morluğun sızladığını hissetim. Ya da morlukların mı demeliydim?

;)

"Ben üşüyorum." Dedim kestirip atıp.

Üstelemelerini istemiyordum.

Serkan Ali'ye kısa bir bakış attıktan sonra gelişigüzel başını salladı. Ancak gülen suratı büyük bir hızla solmuştu.

Serkan'da dışarı çıkınca Ali ile ikimiz yalnız kaldık.

Ne yapacağımı bilemediğim için rayonları izlemeye başladım.

"Kötü bir yalancısın." Dedi sessizliği bozarak.

Yutkundum.

"Ablan biliyor mu?" Dedi bu kez.

Başımı hızlıca ona çevirdim. "Neyi?" Dedim. Sanki kolumdaki morluklardan bir haber.

"Açık açık söyleyip seni üzmek istemiyorum. Ne zaman oldu?" dedi ruhsuz bir şekilde.

Neden duygularını gizleme ihtiyacı hissediyordu?

Neden açık açık bakmak yerine gözlerine bir duvar örüyordu?

"Ali." Dedim derin nefes alıp. Gözlerinden bir ifade geçti ama anlamadım. Parıltı da diyebilirdim. Ancak gözleri eskisi gibi ruhsuz bakmıyordu.

"Bir şey yok. Giymek istedim giydim. Ablama da bir şey deme. Yanlış anlar."

Sessiz gözlerle bana baktı. Dilini alt dudağın da ağır ağır gezdirdi. Hızlıca başını salladı.

"Sana dokunmasına izin verme. Pençelerini sadece bana karşı kullanma."

Altan altan ona baktım. "Kedi miyim be ben?!" Dedim konuyu değiştirmek için.

Amacımı anlamış gibi gülümsedi. Kısılan gözlerini izledim bir kaç saniye.

"Tamam kedi değilsin." Dedi yüzündeki gülümseme hâlâ yerinde varlığını korurken.

Bakışlarımı ondan kaçırdım.

Eli ensesine kaydı. Neden gitmiyordu?

"Merhem sür." Dedi birden bire.

"Bir şey yok dedim ya."

Neden inat ediyordu? Ya da neden bu kadar emindi? Beni iyi mi tanıyordu?

"Merhem sürersen izi yavaş yavaş gider. Eğer yoksa benim var. Ben sana veririm." Dedi bir şey yok dememi umursamayıp.

Onda niye vardı o kremden? "Sende niye var?" Diye merakıma yenik düşüp sordum.

"Maçta falan darbe aldığımda vücudum da morluk oluyordu. O yüzden almıştım." Dedi sakince.

Ben tersler diye beklemiştim. Ancak o, beni yanıltıp düzgünce açıklamıştı.

Maçta yediği darbeler yüzünden aldığı morluk kremini, babamın vücudum da açtığı morlukları kapatmam için bana veriyordu.

Aramızdaki fark buydu işte.

"Gerek yok. Benim bir şeyim yok zaten."

Dışarıda sohbet eden arkadaşlarına kısa bir bakış attım. "Arkadaşlarını daha fazla bekletme. Hoşçakal." Deyip önüme döndüm.

Bir kaç saniye sustu. Çok geçmeden de "Görüşürüz" deyip marketten ayrıldı.

Öylece olduğum yerde duruyordum. Bir şeyleri hazmetmem gerekiyordu.

Babamın açtığı morlukları hatırlayınca dudaklarım titredi.

Hırkayı sıyırıp morluklara kısa bir bakış attım.

Uzun bir sürenin ardından babamdan ciddi manada şiddet görmüştüm. Ablamın olanlardan haberi yoktu.

Eve gidip bıraktığım eşyalarımı ve bir kaç test kitabımı almak istemiştim. Başta Rana denen kadınla tartışmıştım. Daha sonra babam ile kavga etmiştim.

Morlukların ressamı sadece babam değildi. O kadının da eseri vardı kolumda.

Ancak çoğunun ressamı babamdı.

Derin nefes almaya çalıştım. Ama aldığım nefes boğazımda takılı kaldı.

Neden baba?

Bazı babalar kızlarına yara olurmuş. Bazıları ise yar. Sen neden yara olmayı seçtin Baba? Söylesene; varlığın neden yokluğun kadar koymuyor?

Neden bu kadar sıcak havada uzun kollu giymeme sebep oldun?

Ya da neden sevmedin?

Ben neden hiç babam varmış gibi hissedemedim?

Bütün suç benim mi?

Ben mi iyi evlat olamadım?

Bütün sorular zihnime ışık hızıyla toplandığın da dolan gözlerimi hızlıca elimin tersiyle sildim.

Hayır benim bir suçum yoktu.

Babam galiba babalığı emanet sanmıştı. Ondan hiç sahiplenememişti.

Tüm suç onundu. Sevgisizliğine adımın Pınar olduğu kadar alışmıştım. Tam onu yok saymışken bedenime yeni izler bırakmıştı. Kim bilir kaç gün kalacaktı bu izler kollarımda.

Gözlerimi yumup her şeyin bir an önce bitmesini istedim. Babamın hayatımızdan tamamen çıkmasını diledim. Huzurlu bir hayat yaşamak için Allah'a dua ettim.

(...)

Saat 10'a gelirken çoktan dışarı çıkmış eski mahallemize gelmiştim. Esra beni Rüstem amcanın marketinin önünde bekliyordu.

Yunus'un da maçta ki kadroda olduğunu öğrendiğim de az da olsa şaşırmıştım. Ne ara Ali ile bu kadar yakın olmuşlardı?

Doğrusu pekte bir fikrim yoktu.

Görüş alanıma Esra girince elimde olmadan gülümsedim. Anlattığı o olaydan sonra kanım ona bir tık daha kaynamıştı. Onunla konuşmak istiyordum. Sıkmadan üstü kapalı bir şekilde konuşmak istiyordum.

Ancak yalan yok, biraz bile olsa ondan çekiniyordum.

Çünkü yarasını deşmek istemiyordum.

Giydiklerime son bir bakış attıktan sonra başımı yukarı kaldırdım.

Klasik bir gri eşofman, ve ince, uzun kollu, fermuarlı hırka. Hırkanın fermuarını çekmemiştim. İçine de sade düz bir siyah crop giymiştim. Ayağıma da beyaz Spor ayakkabımı geçirmiştim.

Klasik bir kombin olabilirdi ancak ne giyse yakışan insanlardan olduğumu düşünüyordum. Gerçekten de çok güzel oluyordum.

Tabii ki çuval giysem yakışmazdı (!) Kıyafetten bahsediyordum.

Esra bana doğru bir adım atıp kollarını açtı. Bende kollarımı açtığımda kollarımız bedenlerimizi aynı anda sarmıştı.

Sıkı sıkı sarıldıktan sonra ondan ayrıldım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Gülümsemesi gerçekti. Bunu iki metre öteden bakan birisi bile anlayabilirdi.

"Ee görüşmeyeli nasılsın?" Dedi yürümeye başladığımızda. Mahalle az da olsa sessizdi. Ancak tabii ki de dışarıda oturan, oynayanlar vardı. Sadece aşırı fazla değildi.

"İyi gibiyim. Sen?" Dedim.

İyiydim. Asla kolumda, her hatırladığım da sızlayan morluklarım yoktu.

"İyiyim elhamdülillah." Dedi enerjik bir şekilde.

İyi olmasına sevinmiştim.

"Maça kaç dakika var?" Diye sordum. Saate bakmaya üşeniyordum.

Esra sorum üzerine bileğinde olan ve gümüş olduğunu düşündüğüm saatine baktı. "Yaklaşık 10 dakika falan var." Diye mırıldandı.

Başımı anladım dercesine salladım.

"Ayy şimdi maçın olacağını duyan bütün kızlar halısaha ya gelmiştir." Diye homurdandı.

"Bütün kızlar?" Dedim anlamayarak.

"Seni beklerken yanımdan 10 kişilik bir kız grubu halısaha ya gidiyorlardı. Samimi değiliz ama beni tanıdıkları için nereye gittiklerini sordum. Maç varmış. İzlemeye gidiyoruz dediler. Yani anlayacağın erkek kesmeye gidiyorlar " deyip kıkırdadı.

"Hmm. Yunus'ta maçta biliyor musun?" Diye sordum.

Gerilmek değilde rahatsız olmuştum. Kızların maçı izleyeceklerine değilde erkekleri keseceklerine adımın Pınar olduğu kadar emindim.

Gülen yüzü soldu. Gülümsemeye çalışarak bana baktı. "Yunus'ta mı?"

Başımı salladım. "Ali ile yakın arkadaş oldular galiba. Baksana kafeye çağırmalar, maça çağırmalar." Dedim tatlı tatlı gülümseyerek.

Adımları hızlandı. "Neyse, hadi yürü yürü. Geç kalmayalım." Dedi.

Yan yan ona baktım. "Yürüyelim bakalım."

Dakikalar sonra halısaha ya gelmiştik. Esra'nın dediği gibi gerçekten de kız sürüsü sarmıştı her yeri.

Bozuntuya vermeden yürümeye devam ettik. Bulduğumuz boş, uzun banklardan birisine oturduğumuzda Esra elindeki su poşetini ortamıza bıraktı.

Sahanın içinde iki takım vardı. Tanıdık yüzler görüş alanıma girdi. Ali'nin bakışları etrafta geziniyordu.

Kimi arıyordu?

Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ancak saniyeler sonra Ali'nin bakışları bizim oturduğunu yerde sabit kaldı.

Esra abisinin bizi fark ettiğini görünce eline havaya kaldırıp el salladı. Ali hafif tebessüm edip bana da kısa bir bakış attıktan sonra önüne döndü.

Gülümsemesi bana bakınca solmuştu.
Açıkçası zoruma gitmişti.

Nezaketen de olsa insan gülümserdi.

Surat asıp önüme döndüm.

Maçın hakemi hazır olmadığı için maç hâlâ başlamamıştı. Yunus ile göz göze gelince bana göz kırptı. Gülümseyip bende ona göz kırptım.

Şapşik abim benim. Onu gerçekten çok seviyordum. O da beni seviyordu. Hissediyordum.

Yanımızda büyük bir karartı hissedince kafamı o tarafa çevirdim.
3 kişilik bir erkek grubuydu.

Esra'nın kaşları sertçe çatıldı. Aynı zamanda benimde.

"Yanınız boş galiba. Oturabilir miyiz?" Dedi içlerinden biri.

"Yanımız boş. Ancak ikimiz tek oturmak istiyoruz." Arkalarında ki diğer boş bankı gösterdim. "O bank boş. Oraya oturabilirsiniz." Deyip yüzlerine baktım.

Arkaya doğru bakıp geri önlerine döndüler. "Görmemişiz, pardon. İyi akşamlar." Dedi.

Diğerleride başlarını öyle der gibi salladılar.

"İyi akşamlar." Dedim önüme dönerek.

Yanımızdan uzaklaştılar. Esra bu konu üstüne yorum yapmadı. Ben de bir şey dememiştim. Sahaya baktığımda Ali'nin az önce yanımızdan ayrılan erkek grubuna baktığını gördüm.

Büyük ihtimalle kardeşinin yanına gelen kişilerin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kıskanç birisine benziyordu. Sahiplenici bir tavrı da vardı.

Ali tekrardan bize baktı. Pardon. Bize değil bana baktı. Dönsene önüne be adam.

Saniyeler sonra maç başladı.

Bakışları benden çekilince derin bir nefes almıştım.

Klasik top peşinde koşuşturma falan derken herkes büyük bir dikkatle maçı izliyordu. Özellikle de kızlar.

Karşı takım, Yunus'un olduğu takım dan birisine faul yapınca penaltı verilmişti. Penaltıyı Ali kullanmıştı.

Ve tabii ki de gol olmuştu. Her şeyi mükemmel yapıyordu. On parmağında on marifet.

İki üç tane kız izin istemden bank'a oturdular. Maçın bitmesine çok bir şey kalmadığı için bir şey demedim. Ancak rahatsız olmuştum. Çünkü yüksek sesle kıkırdayıp duruyorlardı.

"Ayy Ali harika değil mi ya?" Dedi içlerinden biri.

Gözlerimi büyütüp yan yan ona baktım. Esra'da abisinin adı geçtiği için kıza kısa bir bakış atmıştı.

"Kızım, çocuk taş yeminle." Dedi diğer bir kız.

Ağzım açık onları dinliyordum.

Açıkçası şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Biz geçen konuştuk." Dedi Ali'nin harika olduğunu düşünen kız.

Konuşmak? Ali ile?

"Yok artık! Valla mı?" Diye sordu arkadaşı.

Kız gülerek başını salladı. "Valla. Ay ama ne kadar nazik. Bir görseniz varya" deyip sesli bir şekilde iç çekti.

Ne konuşmuşlardı?

İçimdeki yangın gittikçe büyüyordu.
Terlediğimi hissetim. Derin nefes alıp verdim.

"Ay beğendi galiba seni?" Dedi diğer bir kız.

Ali ile konuştuğunu söyleyen kız utanarak gülümsedi. Yüzümü buruşturup kusmak istedim.

"Valla çok kibar birisi. Dışarıdan bakan sert birisi olduğunu düşünür ama konuşurken öyle değildi. Gayette efendiydi. " Öyle bir sesle anlatıyordu ki sanki ilanı aşk etmişti Ali ona.

Belki etmiştir.

Belki de bana karşı olan bu tavrı başkasını sevdiği içindir. Gülümseyecek gibi oldum. Sahi... Neden daha önce aklıma gelmemişti?

Bana karşı hiç kibar olmamıştı. Ama kıza karşı gayette efendi, Kibar olmuştu. Demek ki isteyince öyle olabiliyordu.

Ama bana karşı öyle olmak istememişti.

Hakem dakikalar sonra maçın bittiğine dair düdüğü çalınca ayağında topu tutan adam gelişigüzel topa şut çekmişti.

Maçı Ali'nin takımı kazanmıştı.

Kızlar maçın bittiğini görünce ayağa fırladılar. Ali ile konuştuğunu söyleyen kız elinde tuttuğu su şişesi ile sahanın kapısının önüne ilerledi.

Ne yapacağını tahmin etmiştim. Sessiz gözlere onu izledim.

Ali sahadan çıktı.

Kızın arkadaşları adımlarını yavaşlattılar. Geri de beklemeye başladılar.

Ali ile kız karşı karşıya gelecek şekilde durdukların da kız otuz iki diş olacak şekilde gülümsedi.

Ali'nin yüzünde doğruyu söylemek gerekirse bariz bir şaşkınlık vardı. Ancak saniyeler sonra o da gülümsedi.

Gülümsemesi çok değişikti. Sanki ayıp olmasın diye gülümsüyormuş gibi... İçinden gelmiyormuş gibi.

Ya da ben öyle olsun istediğim için öyle düşünüyordum.

Kız elinde ki suyu Ali'ye uzattı. Kırılma noktam bu oldu. Elimde ki suyu bırakmadan ayağa kalktım.

Esra'ya dönemden hızlıca konuştum. "Ben gidiyorum. Yunus'a söylersin." Hızlı adımlarla yanından ayrıldım.

"Nereye gidiyorsun?!" Diye seslenen Esra'yı görmezden geldim.

Sahadan ayrıldığım da son gördüğüm; Esra'nın abisine doğru hızlı adımlarla gitmesiydi.

Dolan gözlerime bin bir bela okudum. Niye doluyorsunuz ki? O neyim oluyor ki üzülüyorum?

Sanki onun çokta umrundayım ya! Üzülüyorum.

Burnumu çekip elimde tuttuğum suyu bir hışımla açıp bir iki yudum içtim.

Suyu ağzımdan çekip kapağını kapattıktan sonra adımlarımı hızlandırdım.

Biraz dolanıp eve gidecektim. Eğer biraz daha orada kalıp Ali'nin o kızla muhatap olduğunu görmeye devam etseydim sinir krizi geçirirdim.

Ciddi manada kıskançlıktan kudururdum.

Kendi kendime güldüm. Sanki şu an kıskançlıktan kudurmuyordum!

Dakikalarca yürüdüm.

Ara sokağa sapmak için karşı kaldırıma geçtim.

Bu sokakta, sokak lambası yoktu. Küçük bir ara sokaktı. Diğer mahalleden öbür mahalleye geçiş için kısa bir yoldu.

Ara sokağa girdiğim gibi bir bedene çarptım. Korkuyla çığlık attığımda çarptığım kişi hızlıca söze girdi. "Benim. Sakin ol."

Gözlerim büyüdü. Kalbim korkudan hızlı atarken şimdi ise heyecandan hızlı atmaya başlamıştı.

Ona çarpmıştım! O sert gövde halis miydi?

Bir kaç kere gözlerimi kırpıştırdım. Kendime gelmeye çalıştığım sırada "Korktun mu?" Diye sordu.

"Korktum." Diye fısıldadım. Korktuğum için sesim kısık çıkmıştı.

"Korkutmak istemedim." Dedi benim gibi çokta yüksek çıkamayan bir sesle.

"Ama korktum." Diye üsteledim.

Sessizlik tekrardan olduğumuz yere hakim oldu.

"Nereye gidiyorsun?" Dedi bu sefer.

Aklıma düşenler ile sinir sistemim tekrardan yerinden oynadı. "Cehenneme!" Diye çıkıştım.

Aramızda çokta bir mesafe yoktu. İlk defa bu kadar yakın duruyorduk.

"Tövbe de." Diye homurdandı.

Ters ters ona baktım. "Tövbe" dedim burun kıvırarak.

Güldü.

Allah kahretmesin. Gülüşü bile çok güzeldi.

"Suyun var mı?" Diye sordu.

"O kız vermedi mi?" Dedim imalı bir şekilde.

"Verdi." Dedi beni onaylayarak. Göğsüm sinirle inip kalkıyordu. "Ha o yetmedi benden de istiyorsun?!" Dediğimde derin nefes aldığını duydum.

"Almadım ama." Diye mırıldandı.

"Alsaydın."

"Almak istemedim." Dedi.

Omuz silktim. "Yazık pekte heveslenmişti kızcağız. Alsaydın keşke." Deyip geri adım atmaycağımı belli ettim.

Gözlerini yumdu ardından geri açtı.
"Suyun var mı?" Dedi bir kez daha.

Gözlerimi kaçırdım. İstemeye istemeye elimdeki suyu ona uzattım.

Aklıma gelen şeyle durdum. "İçtim ama." Dedim tepkisine bakarak.

Umursamadı. Ona doğru uzattığım suyu elimden aldı. Kapağını açtıktan sonra kafasına dikti.

Ben şaşkınlıkla ona bakarken o beni umursamadan şişenin kapağını kapatıp suyu elinde tutmaya devam etti.

"Düş önüme. Annem tatlı yapmış seni de çağırıyor. " Dediğinde öylece ona baktım.

Yunus neredeydi? Peki ya Esra?

"Esra ile Yunus eve geçtiler. Bana da seni bulmak düştü. Yani nereye gitmeyi düşünüyordun anlamıyorum ki?!" Diye kızdığında yanından geçip gitmek istediğim için bir adım attım ama hızlıca önüme geçti.

"Çık önümden." Dedim.

"Çıkmıyorum." Dedi benim gibi inatla.

"Ya çıksana be"

Ali etrafına kısa bir bakış atıp bana döndü. "Ne cırlıyorsun kızım! Mahalleyi başımıza mı toplayacaksın?" Dedi dişlerinin arasında.

"Git cırlamayan bir kız bul o zaman."

O kız çok nazik. Tam sana layık!

"Saçmalama da önüme düş. Yemin ederim yarım saat daha terli terli gezersem seni burada bırakır giderim. Köpeklere inat yaparsın o zaman da."

"Ya burada ki köpekler saldırıyor ama" dedim hızlıca.

Aşkım desem saldırıyor, hoşt desem kovalıyorlardı. Aramızda kalsın birazcık kafadan tahtaları eksikti.

"Ne yapmış tatlı olarak?" Diye sordum çocuksu bir merakla.

"Bilmiyorum." Dedi ciddi bir şekilde.

"Nasıl bilmiyorsun?" Dedim kısık gözlerle.

"Pınar bilmiyorum dedim ya? Eve gidince öğreniriz. Yürü hadi." Dedi bıkkınlıkla.

O kız kim? Diye sormak istesem de haddim değildi.

Bu yüzden sustum. "Sütlaçsa yemem ama." Dedim yürümeye başladığımda.

"Sevmiyor musun?" Diye sordu merakla.

Başımı salladım. "Yemem." Dedim gelişigüzel.

"Niye? Süt mü sevmiyorsun."

"Hayır, sütü severim. Ama sütlacı yemem."

Çünkü annem sütlacı çok severmiş. Ablam öyle demişti.

Annemin sevdiği bir şeyi yemek istemiyordum. Çünkü yediğim sırada aklıma geliyordu. Ve yediğim şey boğazımda kalıyordu.

"Anladım." Dedi uzatmak istemediğimi anladığı için kısa kesip anladım demişti.

"Sen sever misin sütlaç?" Diye sorup, omzumun üstünden ona baktım.

Bir kaç saniye sustu ardından cevapladı. "Yemem."

🌜✨

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMM

AY AYYYY BEN BU ÇİFTE ÖLÜRÜMMMM

Ali?

Pınar?

Yunus?

Esra?

Peki ya o kızzz? Karşımıza yine çıkar mı dersiniz?

Oy ve yorumlarınız düşük olmadığı sürece sınır koymayacağım lütfen yüksek tutun ❤️✨

Takip etmeyi unutmayın çünkü diğer bölüme büyük bir ithaf yapacağımmmmm

Wattpad: Rulisinzruli_

Şimdilik bu kadarrrr gelecek hafta aynı gün, aynı saatte görüşmek üzere
❤️✨🌜

Continue Reading

You'll Also Like

230K 12.6K 30
Çoğu zaman karar vermek zorunda kalırız. Her ne kadar önemsiz gibi görünse de, hayatımızı şekillendirecek kararlar... Cansel de, küçük ama sanıldı...
1.8M 51.3K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
60.8K 2.9K 14
Bu Mavi ve Kara'nın hikayesi... Adları gibi iki hikaye... İki varlıklı ailenin bireyleri... Mavi adından da göründüyü gibi pırıl-pırıl,cıvıl-cıvıl,ha...
674K 34.4K 30