ZİKO (bxb)

By ekimdiyelim

1.3M 100K 51.3K

Her şey, sosyetenin ve iş dünyasının gözdesi Affan Saltan'ın kirli işler denildiği zaman ilk akla gelen çete... More

1- İlk Tanışma
2- Rahatsız Hisler
3- Mekan
4- İstek
5- Gece Siniri
6- Ev
7- Bu Kadar Büyük
8- Kirpi
9- Sahip Olmak
10- Sıcaklık
11- Şaşkınlık
12- Bir Şey Vardır
13- Hatırlamanı Sağlıyorum
14- Öfke
15- Konuşamamak
16- Düğüm
17- İlk Temas
18- Bir Şey Yok!
19- Değişen Şeyler
20- Kırılan Duvarlar
21- Bana Mı Güldün?
22- Her Şey Normal?
23- Rüya
24- Kabulleniş
25- Affan'ın Sığnağı
26- Kahvaltı
27- Kravat
28- Randevu
29- Mesafe
30- Zor
31- Özür
32- Yangın Yeri
33- Gece
34- Görüşürüz
35- Affan'lar da Sinirlenir
36- Sarhoş Çakır
37- Artı Bir
38- Sönen Sigaralar
39- Ve...
41- Her şey
42- Hayal Kırıklığı Sessizlikle Taçlanır
43- Üzücü
44- Çiçekler
45- Savaş
46- Seks
47- Yaralar, İzleri ve Acıları
48- Kanlı Hesap
49- Biten Acılar
50- Özlem
51- Ev

40- Sönen...

18.6K 1.6K 697
By ekimdiyelim

Keyifli okumalar...

Kulağama ilişen hafif mırıltılar, bilinçsiz tarafımın kapısını araladı. Ama uykusuzluğum o kadar baskındı ki tam olarak açılmadı.

"Çakır?"

Çok uykum vardı. Çok yorgundum.

"Çakır?"

Affan'ın yumuşak sesi kafasını gömdüğü boynumdan geliyordu. Ne ısırıyordu ne emiyordu ne de öpüyordu, sadece dudaklarını her tarafında gezdiriyordu.

"Ça.. kır." Diye farklı bir tonda ismimi söylemesi kaşlarımı çatmama sebep oldu.

Uyumak istiyordum amına koyayım.

"Çakır."

Hasbinallah!

Ne ses ne tepki verdim ama dişlerimi sıkmama engel olamadım.

"Çakır."

Hay!

"Çakır'ı siktim öldü."

Gözlerimi sinirle açtım. Perdeler her ne kadar koyu renkli olsada dışarının ışığı odayı aydınlatıyordu.

"Oldu mu Affan? Çakır'ı sağlı sollu siktim öldü. Artık yok."

Kafasını boynumdan çekip yüzüme baktığında huzurlu bir ifade vardı gözlerinin içinde.

O kadar huzurluydu ki, ne uykusuzluğumun siniri kalmıştı, ne uyku kalmıştı.

Gözlerindeki o huzur "Günaydın." Demesiyle sesine de bulaştı.

Anında tozla bulut sinirimle birlikte ne zaman çattığımı bilmediğim kaşlarımı düzelttim.

"Sana da günaydın." Derken sesimi düz tutmaya çalışmıştım.

Çalıştım çünkü, çalışmasam beni yine bakışıyla donduracaktı.

Şerefsizin oğlu insan gibi de bakmıyordu ki. İlla amına koyup bir sarsacak.

Biraz daha üstüme eğildi. İşaret parmağını yüzümde dolaştırmaya başladı. "Kesinlikle." Bunu kaşlarını kaldırıp, başını hafifçe sallarken bastırarak söylemişti.

"Uyandırmamam gerekiyordu seni. Şu gözlerine bak." Yüzümde gezen parmağını gözümün altına taşıyıp okşamaya başladı. "Bakışların bile sabit duramıyor."

"Acaba neden?" Derken gözlerimi devirdim. "Bir de pişman oluyor utanmadan."

"Pişman olduğumu söylemedim." Parmağını çekip eliyle çenemi kavradı, gözleri tüm yüzümde hızlıca dolaştı. Gözlerinin her değdiği noktada dişlerini sıkmış ve kendini tutmaya çalışır gibi alt dudağını ısırmıştı. "Aksine bunu her zaman yapmalıyım diye düşündüm."

"Yani bunun meali dayak yemeği seviyorsun?"

"Seninle yaptığımız her şeyi..." derken gözleri sonunda gözlerimi buldu. "Seviyorum."

Anında tüm tüylerim diken diken oldu.

Gözlerine dik dik bakmaya devam ederken ilk defa içimde yaşadığım duyguyu bu denli yüzüme ve bedenime yansıtmamak için çabalıyordum.

"Pişman değilim ama uyandırmasam daha iyidi."

"Affan aptal mısın? Bir dediğin diğerini tutmuyor."

Dediğim şey komikmiş gibi güldüğünde gözlerimi kıstım hafifçe. Harbi aptal gibi davranıyordu.

Çenemdeki tutuşunu sertleştirirken kafamı biraz daha kendi çekti, beni çekerken o da dudakları dudaklarıma temas edene kadar yaklaşmıştı.

"Uyandırmasaydım diyorum çünkü sen bana böyle bakıp, böyle konuşurken bir şey yapmadan durmak zor."

"Kime ne, ne yapıyorsun? Hayırdır?" Kaşlarımı kaldırdım cevap bekler gibi.

"Yapamıyorum işte, kendimi tutuyorum." Konuşurken dudakları dudaklarıma değiyordu. "Ama eğer tutmasam...."

Gülüşü genişlediğinde "Ee?" Diyerek devam etmesini istedim.

"Tutmasam şu beni sarsan bakışlarınla aynı seviyede seni sikmek ve sarsmak isterdim." Dudaklarını kısaca birbirine bastırdı. "Şu memnuniyetsiz yüzünün bana böyle şeyler düşündürüp, istetmesi garip."

Sesli bir yutkunmayla kuruyan boğazımı ıslattım ama yetersiz gelmişti. Denizi içsem geçmeyecek bir kuruluk gibiydi.

"Şikayetçiysen-"

Sesli gülmesi duraksamamı sağladı. Neye gülüyordu yine acaba?

"Yani şikayetçi olduğum bir kısım var ama sende değil, kendimde." Anlık bir duraksayıp düşündü. "Aslında seni de kapsıyor gibi."

"Ne kapsıyor söylesene? Neyimden şikayet ediyon?" Uykusuz ve halsiz bedenimin izin verdiği kadar kafa tutar gibi sormuştum.

Göt daha ne yaşamıştık ki neye şikayet ediyon?

Bu tavrım onu dahada etkilemişti galiba. Bakışlarının derinleşip, kendisini sıkmasından bu anlaşılıyordu en azından.

Elini yüzümden çekmeden önce anlık çenemi, canımı yakacak bir baskıyla sıkıp bırakmıştı. Elini fazla geri çekmeden kafamın arkasına götürüp emsemi kavradı.

"Bendeki etkinden şikayetçiyim..." Alnını alnıma sertçe bastırdı. "Hareketlerimi kontrol etmemi zorlaştırıyorsun. Çok fazla sıkıyorum kendimi. Şu an yüzündeki şu ifadeyle bana bakıp kafa tutar gibi konuşurken seni altıma alıp sıcaklığına gömülürken boğazını acıtacak inlemelere sebep olmamak için kendimi zor durduruyorum."

Söylecek bir şey bulamadığım için öylece yüzüne bakabildim sadece.

"Şu an içinde olmak için bir çok şey feda edebilirim ama çok yorucu bir hafta geçirdiğini, çok uykusuz kaldığını tekrar ederek kendime engel oluyorum."

Derin bir nefes alıp hızlıca boynuma eğildi. Burnunu yasladığı yeri derince koklayıp aynı hızlı yataktan kalktı.

O kadar hızlı kalkmıştı ki algılayamamıştım bile. Yatağın etrafından dönüp yanımda durdu. Ne yaptığını anlamak istercesine yüzüne baktım.

Büyük eliyle yanağımı kavrayıp baş parmağıyla kısaca okşadı. "Biraz daha uyu. Gözlerin kızarmış." Yanağımı okşayan parmağı mayışma hissini bir anda arttırdı. Göz kapaklarım anlık kapanıp açıldı.

"Uykunu aldığından emin olduğunda yanıma gelirsin. Aşağıda bekliyorum." Yanağımdaki yumuşak dokunuşlarının üstüne sesindeki fısıltı göz kapaklarımı iyice ağırlaştırdı.

Arkasını dönüp yürüdüğünde gözüm açılıp kapanıyordu. Gözümün son kez aralanıp kapandığı o arada Affan'ın çıkmadan önce tekrar bana dönüp baktığını zar zor görmüştüm.

Zaten daha fazla direnemedim, yorgun bedenimi uykunun bilinçsizliğine bıraktım.

*

Kaç saat uyumuştum bilmiyordum ama kendime gelmiştim resmen. Odanın içindeki banyoya girdim. Elimi yüzümü hızlıca yıkayıp banyodan çıktım. Tam telefonumu arayacakken komidinin üstünde gördüm. Affan getirmiş olmalıydı.

Açılan ekranda ilk saate baktım. Öğlen olmuştu. Özgür ve Güngör'den bir sürü bildirim vardı. Güngör'ün işle ilgili mesajını görünce bekletmeden aradım.

2 kere aramama rağmen açmayınca beklemeden odadan çıktım ve aşağıya indim.

Affan'ı varlığını salonda göremeyince duraksadım ama hemen sonrasında mutfaktan gelen seslerle oraya ilerledim.

"Sadece bir imza yetmiyor mu?" Ciddi ses tonu kulağıma ulaştığında telefonda konuştuğunu anladım. İçeri girdiğimde tahmin ettiğim gibi sadece tekini taktığı kulaklıkla birisiyle konuşuyordu.

"Kerem bana olması en şart olan şeyleri söyle sadece. Olayın bu kadar büyümesi zaten saçmalık. İlk başta o masada o toplantıyı yaparken her şeyi çok net söylediğimi hatırlıyorum."

Sesindeki sertlik konuştukça artmıştı. Benim neredeyse hiç şahit olmadığım bir tarafıydı bu. Şahit olmayım da zaten.

Soğuktu ve bu soğukluk Affan'ın teniyle alakalı değildi. Affan'ın soğuk teni beni artık üşütmüyor, sarıyordu. Bu soğukluk eğer bakışlarında ya da sesindeyse işte o zaman üşütüyordu. Ve bu fiziksel olmuyordu.

"Dediğimi duydun değil mi Kerem?" Cevabı duymak için bi kaç saniye beklemişti. "Güzel. Tekrar ettirilmekten, aldığım kararların üstüne konuşulup sorgulanmasında hoşlanmadığımı biliyorlar, biliyor gibi davransızlar. Beni zorlamasınlar aksi taktirde imzayı Kalender beyin atması gerekir."

Sırtı bana dönük bir şekilde, doğrama tahtasının üstünde biberleri hızlıca keserken gayet rahattı. Arkasını dönmediği için beni görmemişti henüz.

Kapıda beklemeyi kesip yanına doğru ilerledim. Ona bakmadan dolabı açıp içinden su çıkardım. Varlığımı gördüğünde kısa bir duraklama yaşadı.

"Kalender beye de ilet, benden daha çok ihtiyacı var bu anlaşmaya. Tüm bu saçma şeyler istediğim sessizlikte olmazsa, aksine büyütüp çok fazla ortalığa mal etmeye çalışırsa anlaşmayı bozarım... ve  dönüşü olmaz."

Bardağı su doldururken yine bakmamıştım ama onun bakışları benim üstümdeydi.

"Bana ayrıntıları mesaj atarsın. Ve bugün kimse beni rahatsız etmesin." Suyu içerken gözlerimi sonunda ona çevirdim. Tahmin ettiğim gibi. Gözleri bendeyken "Ne sebeple olursa olsun." Diye son bir uyarı yaptı ve telefonu kapattı.

Anında o resmi, mesafeli tavrından sıyrıldı. Keyifli ifadesiyle bakmaya başladı.

Elimdeki bardağı Affan'ın hazırladığı masaya bırakırken bunca şeyi nasıl alıp ne ara hazırladığını düşündüm. O kadar çok mu uyumuştum.

"Evde bir şey yoktu dün. Buraya gelirken market görmediğime de eminim. Nerden çıktı bunlar?"

"Adamların bir an olsun kapıdan ayrılmayı kabul etmedi. Benimkilerde ormanın çıkışında, ayrılamazlar. Bir yerden çıkmadı yani, ben çıkıp aldım."

Ben bizim çocukları unutmuştum. Dünde arkamızda görmemiştim. Baya mesafeyle takip etmişlerdi anlaşılan.

"Aferin aslanlarıma. Karşılıklarını vereyim bir ara. Hak ettiler." Derken başımı salladım.

"Bir şeyler yapan benim, bir şey yapmayan ise onlar."

Sandalyeye otururken kaşlarımı çatıp "Ee?" Dedim.

Çayları doldurup masaya getirdi. Önce kendi bardağını koydu, benimkini ise önüme koyarken hafifçe eğildi.

"Ee'si bir karşılık vereceksen bana vermelisin. Ben hak ettim."

Ciddi mi diye yüzüne iyice baktığımda gerçekten bir şey bekliyordu. Komik.

Tepkisi gerçekten komiğime gittiği için gülmeye başladım. "Vermezsem?"

"Alırım." Netti.

"Ben vermeden alamazsın Affan." Derken başımı iki yana sallayıp gülmeye devam ettim.

Gözleri anlık dudaklarıma düştüğünde ani bir hareketle ensemden tutup kendine çekti ve dudaklarını, dudaklarıma sertçe yapıştırdı.

Alt ve üst dudağımı ben daha ne yaptığını kavrayamadan sırayla emdi. Tam geri çekiliyordu ki, açtığı mesafeyi aynı hızla kapatıp hafif aralık dudaklarımı sıkı bir şekilde öptü.

Geri çekildiğinde yüzünde memnun ama aynı zamanda muzur ifadesiyle gözlerime bakarken, ensemdeki kısa saçları okşuyordu. "Eğer hak ettiysem, hakkım olanı alırım. Verilmesini beklemem."

Bu şaşkın hallerim hoşuna gidiyordu. Gözlerimi kaçırdığımda, söyleyecek bir şey bulamadığımda keyifle izliyordu beni.

Avucumu yüzüne koyup kendimden uzaklaştırdım. "Anladık, uza."

Ben yemeğe çoktan başlarken o karşıma oturup fincandaki kahvesinden bir yudum aldı.

Yine bana bakıyordu. Ağzımdaki lokmayı yuttum. "Bir şey mi sorcan?" Diye sorarken öylesine sormuştum ama değişen ifadesiyle gerçekten bir şey soracağını anladım.

"Sormak değil, söyleyeceğim."

Ciddi olduğu anladığımda ben de yerimden diklendim ve devam et der gibi başımı salladım.

"Çok önemli bir şey değil aslın-"

Çalan telefonum konuşmasını böldü. Sesini kapatmak için telefonu elime aldığımda Güngör ismini görmemle vazgeçtim. Cevaplaya tıklarken Affan'a "Güngör." Diyerek açmam gerektiğini belli ettim.

"Evet?"

"Ziko moralini bozmak istemiyorum ama bu Kirpi yine bir şeyler yaptı."

Kirpi ismini duymamla kaşlarım çatıldı.

"Ne bok yedi yine amına koduğumunun kirpisi?"

"Bizim malların giriş çıkışını yaptığımız yerlerin konumunu kendi tarafında olan bir polise vermiş."

"İlla gel beni sik diyor amın evladı." Diye sinirle söylendim. "Ee ne zararımız var? Malların, teslimatın adamların son durumu ne?"

"Zarar olmadı Allahtan."

"Nasıl yani? Yeni yetme bir polis mi göndermiş bize."

Eğer kıçı kırık bir polisse sorun olmaz, tehditle ya da farklı bir şekilde sustururduk. Ama Kirpi bir şey yapıyorsa basite kaçmazdı. Benim kadar geniş bir çevresi yoktu ama sağlam adamları vardı. Bu yüzden basit bir polisle işbirliği yapmadığına emindim.

"Yok Ziko, Halil diye birisi. Bizim içerdeki köstebek son anda haber verdi de yakalanmadık. Ama dikkatli olmak gerek baya taşaklı ve yüksek mevkili birisiymiş bu adam. Yakalansaydık çok yorarlardı seni."

"İstediği gücü çıkartsın karşıma, istediği silahla saldırsın, bana işlemez. O da biliyor işlemediğini ama konduramıyor işte kansız piç. Gereksiz yere çırpınıp duruyor, işlerimizi yavaşlatıyor."

"Ziko vuralım işte şu piçi bir kaç yerinden, ne olacak? Kapat bir gün depoya, ağzını yüzünü sik bak nasıl uslanır o."

Başımı sıkıntıyla ovarken Affan merakla beni izliyordu.

"Güngör zevkimden mi elin orospu çocuğu benle uğraşırken sek sek oynar gibi karşılık veriyorum. Kurallar olmasa çoktan yeryüzünden silmiştim iti ama o sikik kurallar ve anlaşma var."

"Sikeyim bu kuralı yazanların." Diyen Güngör'e bir kaç şey daha söyleyip telefonu kapattım.

"Kirpi gibi kaç tane daha düşmanın var?"

Ellerimin arasına aldığım kafamı kaldırıp Affan'a baktım. "Kirpi'nin gibileri yok, o tek. Düşmanıma gelirsek çok düşmanım var ama hiçbiri çıkıpta düşmanım gibi davranamaz."

"Yüzüne gülüp, arkandan iş çeviriyorlar o zaman?"

"İşte çeviremezler. Benimle uğraşmaya kimsenin götü yemez. He bir kaç kişi cesaret etme gafletine girip denemişti karşıma geçmeyi ama bana verdikleri zararı, ağızlarından akıttığım kanlarla misliyle çıkardığımda bir daha kimse cesaret edemedi işte."

"Kirpi?"

"Kirpi hırsını yenemeyip inada bindirdi beni. Ona verdiğim zararları görmüyor bile. Kaç işini baltalayıp, kaç kişiyi ona düşman etmiştim ama o kadar sikik bir kafası var ki akıllanmıyor."

"Kirpi'ye işlememiş o zaman bu burnundan kan getirme taktiğin. Ki hala sana bu şekilde bulaşmaya cesaret edebiliyor."

"O piçe fiziksel zarar veremem." Malesef acı bir gerçek.

Kirpi'yi bana vermeye çalıştığı her zarar için ayrı ayrı ağız tadıyla dövememek içimde hep ukteydi. Şu sikik kurallar olmasa 7 ceddini 7 değil 17 kere sikerdim.

"Nedeninin kurallar olduğunu anladım ama bunun seni durduracak bir etken olduğunu sanmıyorum?"

"Durdurmazdı." Sandalyeye sırtımı iyice yaslayıp tamamen Affan'a döndüm. Gereksiz bir dikkatle beni izlemesi garip bir şekilde hoşuma gidiyordu. "Kirpi ilk defa karşıma geçip bir işimi bozduğunda onu nerdeyse öldürüyordum. Bir kaç ay hastanede yatmasına sebeb olacak kadar hasar bırakmıştım vücudunda ama bana yetmemişti, hastaneden çıkmasını kolluyordum kaldığım yerden devam etmek için."

"O zaman kural yok muydu?"

"Yoktu işte, ben onu hastanelik ettikten sonra getirdiler sikik kuralı. Piçin fişini o zaman çekmem gerekiyordu."

"Onlarca çetenin arasından sadece ikinizi kapsayan bir kuraldan bahsediyorsun..." çok değil bir kaç saniye sessizlik içinde düşündü. "İkinizi diğerlerinden ayıran ortak bir noktanız var o zaman."

"Babalarımız." Derken tükürürcesine söylemiştim. "Tüm çetelerin lideri onlar. Kirpi'nin babası İlyas ve Adnan." Baba demek istemediğimi anlamıştı. "Tüm düzeni onlar kurduğu için sözlerinden çıkılmaz, karşı gelinmez. Bizim için tek kural var, birbirimize fiziksel zarar veremeyiz. İki liderin, onlardan sonra başa geçecek tek soylarıyız neticede."

"Öldürürsen ne olur?"

"Öldürmem." Dedim hemen. "Kana kan akıtmak hakları olur. Bana dokunamazlar ama Özgür var." Düşüncesi bile içime bir sıkıntı vermişti.

"O sana zarar verirse?"

Öldürürse diyememişti.

"Yapamaz." Dedim net bir şekilde.

"Onunda zarar görmesinden korktuğu kardeşi var?"

"Yok ve bu yüzden de benden daha dikkatli olması gerekiyor."

"Kaybedeceği şey ne? Onu durduran?"

"Kardeşi olmadığı için kan havada kalır, bu da eşitsizlik getirdiği için babasının denge sağlaması gerekir. Bu yüzden de-"

"Liderliği sana bırakarak denge sağlaması gerekir." Diye beni tamamladı.

Olayı hemen kapması hoşuma gitmişti. Başımı sallayarak onu onaylarken hafifçe gülümsedim.

"Ve babası olduğu konumuna tapan bir herif. İtibarını sarsan kişi öz oğlu bile olsa acımaz."

"Yaralar mı?"

"En iyi ihtimalle sakat bırakır diyim sen anla."

"Çakır?"

"He?"

"Dikkat et."

Bıçağın sadece mutfakta kullanıldığını sanan bir salon beyfendisi, kör bıçakla insanlardan kan akıtan çete liderini dikkatli olması için uyarmıştı.

Bu düşünce komiğime gittiği için dalga barındıran bir ifadeyle güldüm.
"Tasalanma aslanım."

"Çakır?" Sesi olduğundan daha baskın çıkmıştı. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmazken ciddiyetini anlamam için bakışlarını keskinleştirdiğinde yukarı kıvrılı olan dudaklarım, yavaşça düz bir çizgi oluşturdu. "Dikkat et. Anladın mı beni?"

Aptal Diye geçirdim içimden, Asıl senin dikkat etmen gerek.

Dile getirmeyi geçtim, aklımdan bile geçirmekten kaçtığım bir gerçekle yüzleştim.

Affan'da aynı Özgür gibi tehlikedeydi.

Daha önce hiç kimseyi hayatıma sokmayı geçtim yaklaştırmamıştım bile. Girmek için çabalayanlar her zaman olmuştu ama hiçbiri, bir hiçlikten öteye gidememişti.

Affan ise hayatıma yaklaşmakla kalmayıp tehlikede olacak kadar dibime girmişti. Nefesi nefesimle karışıp bir olacak kadar...

Güngör'ün verdiği haberin üstüne aklımdan geçen şeyler bir taş olup göğsüme oturdu.

Canımı iyice sıkılırken oturmak daha da bunaltmıştı içimi. Hızlıca ayağa kalktığımda Affan ne yaptığımı anlamak istercesine yüzüme baktı.

"Hava alıcam az."

Cevap vermesini beklemeden kendimi nefes alma ihtiyacıyla dışarı attım. Tenime çarpan soğuk hava, ilk defa beni rahatsız etmedi. Kapıyı arkamdan kapatıp, derin bir nefes aldım.

Etrafa baktığımda bizim çocukları gördüm. Büyük bahçenin etrafında durmuş etrafı gözetliyorlardı. Gözlerim kapı tarafında duran Şükrü'ye iliştiğinde bir şey dikkatimi çekti.

Sanki asıl oksijeni bulmuş gibi hızlı adımlarla yanlarına ilerledim.

Şükrü beni fark ettiği an omuzlarını düzeltip hazır ola geçti. "Buyur abi? Bir şey lazım mı?"

Bakışlarımla elini gösterdim. Gözlerimi takip edip baktığında anında elini arkasına sakladı.

Dikkatimi çeken şey, şu an ihtiyaç duyduğum şeydi.

Sigara...

Stresten ağrımaya başlayan başıma iyi gelecek tek şeydi.

"Abi valla kusura bakma, uyuyorsundur diye düşünüp anlık bir yakmıştım. Yoksa-"

Sözümü "Bir dal ver." Diyerek kestiğimde bu karşılığı beklemediği için afalladı.

"Nasıl yani abi?"

"Ne nasılı Şükrü? Bir dal uzat işte."

"Abi dün gece attığın mesajda bir daha yanımda sigara içilmeyecek, kokusu bile üstüme sinerse fişinizi çekerim yazmışsın ama ben mi yanlış anladım acaba onu-"

Evet dün duşa girmeden önce mesaj atıp uyarmıştım herkesi, sigarayı bırakacaktım. Ama şu an içimdeki stresi yok etmek için onu tüketmeliydim.

"Şükrü." Sinirli çıkan sesim Şükrüyle birlikte hemen arkasında duran iki elemanında irkilmesini sağladı. "Sorgulama beni koçum. Sigara ver diyorsam sadece ver."

"Kusura bakma abi, hemen veriyorum." Telaşla arka cebinden çıkardığı kutunun kapağını açıp bana doğru uzattı.

Elimi kutuya uzatmamla eş zamanlı kapının açılması sesini duydum. Kafamı çevirdiğimde evden çıkan Affan'ı gördüm.

Olduğumuz yere doğru adımlarken gözleri, Şükrüyle ikimiz arasındaki kutuya değdiğinde ani bir telaş tüm vücudumu sardı. Şükrü'ye dönüp elimin tersiyle sigara kutusuna vurup düşmesini sağlarken bunu ben bile beklemiyordum.

"Oğlum ben demedim mi size bu zıkkımı bir daha içmiceksiniz yanımda diye!"

Kafası iyice karışan Şükrü elini ensesine atıp. "Abi ama az önce dedin, sorgulama dedin ver de-" diye hızlıca konuşurken Affan'ın duyma ihtimaliyle tekrar sesimi yükselttim.

"Tamam Şükrü sus! Bir daha da görmeyim."

Affan şüpheyle süzdü beni. Şükrü'ye döndüğünde şüphesi arttı. Bir şey söylemeden gözlerini tekrar bana dikti.

Yaramazlık yaparken suçüstü yakalanmış bir çocuk gözlerimi kaçırdım.

"İçecek miydin?"

"Neyi?"

Tamam saçmalamıştım.

"Dün içmeyeceğim dediğin şeyi." Sinirli değildi ama dün ona sözlü olmasada bir söz vermiştim ve o sözü bozmak üzere olduğumu görmek onu sessizleştirmişti.

Yüzüne baktığımda tepkisini, ne hissettiğini anlayamamak hoşuma gitmemişti.

Ama cevap vermediğim bir kaç saniyenin sonunda tepkisini gösterdi ve hissettiğini anladığımda bu da hoşuma gitmemişti.

Hayal kırıklığı...

"Devam et." Dedi sadece ve evin arka bahçesine doğru ilerledi.

Göğsümdeki sıkıntı Affan'ın yüzünde gördüğüm ifadeyle katlanılmaz bir seviyeye ulaştı.

İçim patlayacaktı. Aklımdan geçen, göz ardı ettiğim gerçek darmaduman ediyordu beni.

Kirpi bana zarar veremezdi ama Affan'ın bendeki yerini gördüğünde onun için açık hedef olacaktı. Ve bu kaçınılmazdı. Kirpi takıntılı bir psikopattı. Bunu gördüğünde bir an bile durmazdı.

Özgür için her zaman endişeliydim ama liderin kızına zarar veremezdi, bundan emin olduğum için daha önce hiç böyle bir korku yaşamamıştım. Affan'a ise zarar vermemek için hiçbir sebebi yoktu. Aksine zarar vermek için bir çok sebebi vardı. Beni mahvetmek gibi.

Kirpi'nin ona zarar verecek olma düşüncesi öfkemi alevlendirirken aynı zamanda korkum arttı.

Korku...

Uzun zamandır hissetmediğim bu duygu bir yılan gibi tüm damarlarımda sürünmeye başladığında Affan'ı görme ihtiyacıyla kasıldım.

Beklemedim. Bahçenin arkasına doğru ilerlerken sanki Affan'ı bir an gözümün önünden ayırsam bir şey olacak gibi hissetmiştim.

Gözüm anında derenin yanındaki bedeni bulduğunda rahat bir nefes verdim.

Affan'ın dereden akan suyu izleyen gözlerine baktığımda sakinleşmeye çalıştım.

Bir şekilde hallederdim ben. Her şeyi hallederdim.

İçimden tekrar ettiğim şeylerle birlikte Affan'a doğru yürüdüm.

Ona zarar veremezdi. Ona yaklaşamazdı bile.

Tam yanında durduğumda onun bana dönmesini beklemeden kolundan tutup kendime çevirdim ve yüzünü avuçlarımın arasına hapsettiğim gibi nefes alma ihyacıyla dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Nefesimi almıştım.

Ne olduğunu anlamadığı, donuklaşan bedeninden anlaşılıyordu. Umursamadım. Sadece dudaklarımı sert bir şekilde onu hissetmek ister gibi dudaklarına bastırıyordum. Derin bir soluk çektiğimde içime dolan kokusu, göğsümdeki ağırlığı hafifletmişti. Fazlasıyla.

Aynı sertlikle geri çekilip afallamış yüzüne baktım. Hafif bir şekilde gülümserken tekrar yüzüne yaklaştım ve "Seni içmek daha cazip geldi." Dedikten sonra dudaklarının cazipliğine yapıştım.

İyi geceler...



.

Continue Reading

You'll Also Like

716K 27.4K 89
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
102K 5.8K 33
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...
157K 11.2K 34
Agra bebeğiyle çaresizce sokakta yaşarken bir gece karşısına çıkan adamla hayatı tamamiyle değişir. Ferişte - Masum, melek ve günahsız demek. Not: +...
53.4K 2.6K 25
" Ben onu ilk gördüğüm de gözlerinden tanıdım ama o beni tanımadı" " söylesene seven kalbim bir sana mı fazla geldi. neden şimdi gerçekleri öğrendiğ...