22- Her Şey Normal?

25.7K 2.1K 1.3K
                                    

Bir önceki bölüm ortaya attığım bomba yüzünden hepiniz şu an diken üstündesiniz değil mi Hakhskah

Neyse şimdilik bişi yok bişi yok bişi yok.

Uzun bir bölüm oldu, güzelce okuyun.

Doğradığım muzları kenarda içi yulaf dolu tabağa boşalttım ve buzdolabına ilerledim. İçinden çıkardığım sütün kapağını açıp üzerlerine döktüm. Son olarak 1 kaşık bal koyup karıştırdım.

İştahımın sik gibi olduğu günler için mükemmel bir kahvaltıydı.

Hazırladığım tabağı alıp salona geçtim, ortadaki sehpayı televizyonun önündeki koltuğa yaklaştırıp tabağı üzerine bıraktım ve rahat koltuğa oturdum.

Sessizlik keyfimi yerine getirirken olduğum yerde iyice gerindim. "Oh be." Daha uyanalı 15 dakika olduğu için tüm kaslarım kaskatıydı. "Yalnızlığın gözünü seveyim, şu huzura bak."

Yüzümdeki gülümsemeyle tam kaşığı elime almıştım ki, kulağıma ilişen kapı sesiyle gözlerimi sıkıca yumdum.

"Dilimin ayarını sikiyim!"

Daha 3 saniye geçmeden aynı ses tekrar evin içinde yankılandı. Gözlerimi açıp yerimden istemeye istemeye kalktım ve kapıya ilerledim.

İzin günümde beni bu şekilde rahatsız etmeye cesaret edecek tek bir kişi vardı. Ve o da...

Bıkkın bir nefes aldım ve yapmacık bir gülümsemeyle kapı kolunu aşağı indirip kapıyı açtım.

"Abicim hoş geldin." 

Tabi ki, aynı yapmacık gülümsemeyle yüzüme bakan Özgür'dü. "Beni gördüğüne sevindiğini bu kadar belli etme abiciğim." Dedi ve  başını şirin olmaya çalışarak omzuna doğru yatırdı. Üstüne giymiş olduğu beyaz dar, kısa spor elbise her ne kadar sade olsada boynuna taktığı pembe taşlarla dolu kolyeyle birlikte zaten şirin gözüküyordu.

Yüzümdeki gülümseme samimiyete geçiş yaparken kollarımı açıp, gelmesi için başımla işaret ettim. "Gel buraya zilli."

Kolları anında belimi sararken kafasını göğsüme bastırdı. "Zilli deme bana ya." Diye huysuzca mırıldandığında güldüm.

Bu sarı cadıyla eskiden daha sık görüşüyorduk ama onun büyümesi ve benim işlerimin yoğunlaşmasıyla bu sıklık giderek birbirimize gördüğümüzde yüksek bir özlem duyacağımız seviyeye kadar açılmıştı.

Özgür her ne kadar etrafta üveyiz diye dolansada bunu tamamen eğlencesine yapıyordu, yoksa şu hayattan benden daha fazla sevdiği birisi olduğunu düşünmüyordum. Bende de durumlar aynıydı, canımdan hiçbir farkı yoktu, her şeyi feda ederdim onun için.

Birbirimizden ayrılıp salona geçtik. Ben az önce kalktığım yere otururken, o tekli koltuğun kol kısmından bacaklarını sarkıtarak oturmuştu.

"Nasıl gidiyor okul?" Diye sorarken hazırladığım şeyden bir kaşık ağzıma attım.

"Şöyle böyle." Gözleri evin içinde dolanırken umursamazca cevapladı. Tam zımbırtısını bilmesemde gemiler üzerine bir bölümde okuyordu. "Sen nasıl oldu da evdesin? Geldiğimde bulamam diye düşünmüştüm seni, malum randevusuz sizi yakalamak zor Ziko bey."

"Laf çarpıtma bana." Dedim yalancı sinirle, karşılık olarak dilini çıkarınca güldüm. "Büyük bir iş vardı. 2 gündür onunla uğraşıyordum, beynimi sikti o yüzden kafa dinlemek için işleri Güngör'e yıktım bugün."

"Sen demişken Güngör yok mu?"

Tekrar bir kaşık yiyip "Damlar birazdan." Dedim ağzım doluyken.

"Azıcık uğraşayım onunla, özledim."

ZİKO (bxb)Where stories live. Discover now