SESSİZ SİPER

Von comebackpiet

228K 15.5K 838

Yeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç... Mehr

Bölüm 1: Truva Operasyonu
Bölüm 2: Gölgelerde Saklı
Bölüm 3: Barikat Noktası
Bölüm 4: Gece Yarısı Planları
Bölüm 5: Pusu Hattı
Bölüm 6: Beklenmeyen Ziyaret
Bölüm 7: Derin Yankılar
Bölüm 8: Yitik Bağlar
Bölüm 9: Acil Çağrı
Bölüm 11: Kaosun İçinde
Bölüm 12: Takım Çalışması
Bölüm 13: Zorlu İstek
Bölüm 14: Asker Üniformalı Prens
Bölüm 15: Geri Dönüş Yok
Bölüm 16: Pişmanlık İzleri
Bölüm 17: Çizgi Film Referansları
Bölüm 18: Tatlı Sözler, Kilitli Dudaklar
Bölüm 19: Sırların Keşfi
Bölüm 20: Şüpheyi Öldürmek
Bölüm 21: Sahte İtiraflar ve Yeni Umutlar
Bölüm 22: Kırmızı Nokta
Bölüm 23: Boğuk Çığlıklar
Bölüm 24: Daha Yakına
Bölüm 25: Kırılgan Dengeler
Bölüm 26: Gizli Hisler
Bölüm 27: En Yakın Uzak
Bölüm 28: Aramızdan Biri
Bölüm 29: Boş Kurşun Kovanları
Bölüm 30: Tehlike Çanları
Bölüm 31: Tek Nefeste İntikam
Bölüm 32: Koruma Talebi
Bölüm 33: Pazarlık Sanatı
Bölüm 34: Sırların Anahtarı
Bölüm 35: Gizli Müttefik
Bölüm 36: Gizli Anlaşmaların Ritmi
Bölüm 37: Hüznün ve Umudun Dansı
Bölüm 38: Kor Ateş
Bölüm 39: İntikam Kırmızısı
Bölüm 40: Sırların Sonu
Bölüm 41: Köstebek Avı
Bölüm 42: Kırmızı Bülten
Bölüm 43: Umut Dolu Yarınlar
Bölüm 44: Kurulu Tuzaklar
Bölüm 45: Hainin Hamlesi

Bölüm 10: Tehditler ve Tırmanışlar

5.6K 323 6
Von comebackpiet

Hızlı adımlarla evin olduğu sokağa geldiğimde kalbimin gürültüsünden başka bir şey duyamıyordum. Çelebi ile telefonda konuşmuştuk ama bana neler olduğuna dair hiçbir şeyi telefonda söylemek istememişti. Korumalar görüş açıma girdiğinde adımlarımı yavaşlatıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. 

Bahçeye girdiğimde arabaların çoğunun artık orada olmadığını fark ettim. Korumaların çoğu yerinde değildi ve kapının önünde sadece Sinan vardı. Çelebi görüş açıma dahil olduğunda bakışlarımı yüzünde dolaştırarak bir ipucu sahibi olmaya çalıştım ama yüzünden bir şeyler okumak zordu. Eliyle evi işaret etti ve ben eve doğru yürürken peşimden geldi. İçeriye benimle birlikte girdi. Arkamızdan Sinan da eve girdi ve kapıyı kapattı.

"Sorun ne?" Çelebi'nin ifadesiz yüzünde bir anda öfke belirdi. "Neredeydin?" Sesinin daha önce hiç bu kadar sert olduğunu hatırlamıyordum. "Halletmem gereken bir iş vardı." Cevap verirken tereddütlüydüm. Çelebi daha önce hiç görmediğim kadar sinirliydi ve sinirini benden çıkarmasını istemiyordum. "Ne işiymiş bu?"

Sessiz kaldığımda derin bir nefes alıp parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. "Tam burada olman gereken zamanda burada değildin." Çelebi ne olduğuna dair hala hiçbir şey söylemeyince bakışlarımı Sinan'a çevirdim. Bakışlarında gördüğüm endişe yardımcı olmadı. "Ne oldu Çelebi?"

Bakışları bana döndü ve odanın içerisinde sağa sola adımlamaya başladı. "Mehmet Bey, Aslan diye bir adamla görüşüyor. Birlikte bir şeyler planlamışlar. Sınır ötesinde bir timi, sivilleri kullanarak tuzağa düşürmüşler. Hepsinin hayatta olduğunu duydum ama o askerleri yem olarak kullanıp daha fazlasını tuzağa düşürecekler." Adımlarını durdurdu ve bana baktı. "Sınır ötesine gidecekti. Senin de yanında olmanı istedi ama buraya geldiğimizde yoktun. Neredeyse bütün korumaları alıp yola çıktı." 

"Başkan'a ilettiniz mi?" Çelebi hızla başını salladı ve kolundaki saatini kontrol etti. Kısık bir sesle konuşmaya başladı. "Birazdan yola çıkmamız gerekecek. Askeri hava üssüne yarım saate bizi sınır ötesine taşıyacak bir helikopter gelecek."

"Neyi bekliyoruz? Hemen gidelim." Sinan sessizliğini bozarak konuşmaya dahil oldu. "Biz Başkan'la konuşurken bir sorun gelişti." Bakışlarımı ikisinin arasında dolaştırarak birisinin konuşmaya başlamasını bekledim. Sinan sonunda konuştu. "Biz başkanla konuşurken korumalardan biri bizi duydu. Biz yakalayamadan kaçtı."

Çelebi devam etti. "Birkaç sokak ötesine kadar takip ettik ama sonra bir anda ortadan kayboldu. Onu geri bulduğumuzda ölmüştü. Bıçaklanmış, defalarca kez." Cebinden bir şey çıkartıp bana uzattı. Kana bulanmış kağıdı elinden aldım ve üzerinde yazanları sesli bir şekilde okudum.

"Hem senin için hem de kızım dediğin o Yeşim için geliyorum Mehmet Kaan Korkmaz. O evden kimse sağ çıkmayacak." Okuduğum tehdit mesajının ardından bakışlarımı yeniden onlara çevirdim. Sinan konuştu. "İstihbarata ilettik. Araştıracaklar. Sait'in cesedi ile de ilgilenecekler." Sait'in öldüğünü öğrenmek üzerimde hiçbir etki bırakmadı. Hatta öldüğü için mutlu olduğumu bile söyleyebilirdim. Ama bu tehdit bir sorun oluşturabilirdi. 

İkisinin de hala bana bakmaya devam ettiğini fark ettiğimde söyleyeceklerinin sonunun gelmediğini anladım. Duruşlarından ve bakışlarından yaptığım çıkarım ile konuştum. "Kötü haber vereceksiniz sanırım." Çelebi ellerini beline yerleştirdi ve derin bir nefes alıp konuştu. "Bizi görevden alacaklar." 

"Ne? Neden?" Endişe ile onlara doğru birkaç adım attım. "Bunu yapamazlar. Yıllardır bu işin içindeyiz. Üstelik yerimize kimseyi de koyamazlar. Koysalar bile kimse benim kadar Mehmet denilen o şerefsizle yakın olamaz." Cümlemin sonlarına doğru sinirlenmeye başlamıştım. Yıllarca çaba gösterdikten sonra öylece bu çabadan vazgeçmemi bekleyemezlerdi.

"Yeşim, bir tehditte direkt olarak hedef gösterildin. Üstelik bu öylesine bir tehdit de değil, ortada bir ceset var. İstihbarat güvenliğini sağlamak istiyor." Karşı gelmek için konuşacağım zaman Çelebi elini kaldırıp beni susturdu ve konuştu. "Şuan tartışmak için uygun bir zaman değil. Zaten bunu benimle tartışsan bile bir anlam ifade etmez çünkü kararı veren ben değilim." Yanıma geldi ve ellerini omuzlarıma yerleştirdi. "Artık yola çıkmamız gerek. Bu kapıdan çıktıktan sonra bu konu hakkında başka bir şey duymak istemiyorum. Sadece göreve odaklanacağız. Hayatı tehlikede olan askerlerimiz var." Bakışlarını cevabımı duymak için üzerimde tuttu. Başımı sallayıp kırık çıkan sesim ile konuştum. "Tamam."

Benden uzaklaşıp kapıya doğru ilerledi. Sinan onun peşinden gitmeden önce konuştu. "Her şey yoluna girecek Yeşim. Mehmet şerefsizi ne olursa olsun hak ettiğini bulacak." Başımı sallayarak onu onayladım ve peşi sıra yürüyüp evden çıktım.

Hızla yürüyerek bir saat kadar önce Savaş'tan ayrıldığım sokağa geldik. Çelebi, ne zaman arabadan aldığını bilmediğim çantadan eşyalarını çıkardıktan sonra Sinan da kendi eşyalarını aldı. Çantaya ilerleyip içinde kalan eşyalarımla birlikte çantayı alıp üzerimi değiştirdim. 

Askeri karargah buradan pek uzak değildi. Karanlıkta, kameralardan uzak durarak yürüdük ve karargahın olduğu sokağa girdik. Giriş kapısının önünde bekleyen bir Yüzbaşı ve birkaç askeri daha görünce bakışlarımı Çelebi'ye çevirdim. Emin adımlarla yürümeye devam ediyordu bu yüzden ben de duraksamadım. 

Yüzbaşı ve askerlerle aramızda iki metre kadar bir mesafe kalınca durduk. Çelebi bir adım öne çıktı ve sesini kalınlaştırarak konuştu. "Kötü işler gömülse de yerin dibine," Yüzbaşı sözlerini tamamladı. "Çıkar bir gün insanların gözü önüne." 

Yüzbaşı eliyle karargahın girişini işaret etti. "Helikopteriniz geldi." Çelebi girişe doğru ilerlerken Sinan ile peşinden yürüdük. Bu sırada askerler çevremizde dağılıp bizi takip etmeye başladı. Yüzbaşı, Çelebi'ye yaklaşıp konuştu. "Daha önce karşılaştığınız tim, neredeyse bir saat önce askerlerimizin esir düştüğünü öğrenince sınır dışı göreve çıktı. Sizden haber aldığımızda onlara ulaştık ama telsizde parazit vardı ve ilettiklerimizin anlaşıldığından emin değiliz." 

Yüzbaşı'nın söyledikleri ile kaşlarımı çattım. Daha önce sadece Gürbüz Yüzbaşı'nın timi ile karşılaşmıştık ve o timde Savaş da vardı. Yüzbaşı Gürbüz, Savaş'ı bu görev için çağırmıştı. İçimde endişe filizlenmeye başlarken kafamı Yüzbaşı'nın söylediklerine vermeye çalıştım. Anlaşılan başka bir sınır dışı görev düzenleyeceklerdi ve görev iznin çıkmasını bekliyorlardı. 

Helikopter görüş açımıza girdiğinde Yüzbaşı ve askerler bizimle yürümeyi bıraktı. Bizi duyamayacakları kadar uzaklaştıklarında konuştum. "Savaş da orada." Çelebi bakışlarını bana çevirmeden cevap verdi. "Odağını kaybetme."

Helikopterin yanına ulaştığımızda önden binmem için bana yer açtılar. İçeriye doğru yönelmiştim ki içeride oturan kişilerin farkına vardım. "Sizin burada ne işiniz var?" Çelebi ve Sinan neyden bahsettiğimi anlamak için kafalarını uzattılar ve içeride oturan tam teçhizatlı iki askeri gördüler. Bu askerleri daha önce depoda görmüştük. Depodaki pusuda yaralanan askerlerdi. "Sizinle geliyoruz." Mavi gözleri buz gibi bakan asker konuştuğunda kaşımı kaldırdım ama o tabi ki bunu görmüyordu. 

"Dışarı çıkın." Çelebi sert sesi ile komut verdiğinde birbirlerine baktılar ve bize döndüklerinde bu sefer de diğer asker konuştu. "Valla ben bu helikopterden inmeyeceğim. Olur da zorla indirirseniz helikopter havalanırken kuyruğuna panda gibi sarılır tüm yolu öyle gelirim sizinle."

"Deli misin sen kardeşim?" Sinan sorduğunda mavi gözlü olan hemen arkadaşına yönelik konuştu. "Selim, senin deli olduğunu hemen çözdüler lan." Selim denen asker cevap verecekti ki Çelebi uzanıp kolundan tuttu ve dışarı doğru çekti. Bu sırada Sinan diğerine yönelmişti. 

İkisini de bir şekilde indirdiklerinde içeriye geçip az önce Selim'in oturduğu yere oturdum. Mavi gözlü asker, Sinan'a onların da gelmeleri gerektiğine dair gerekçeler sunarken Çelebi'de içeri geçip karşıma yerleşmişti. Bu sırada Selim'in ortadan kaybolduğunu fark ettim. Az önce söylediklerini baz alarak kafamı dışarı çıkarıp arka tarafa doğru baktığımda kahkahama engel olamadım. Cebimdeki telefonumu çıkarıp hızla Selim'in kuyruğa tırmanma çabasını videoya çekerken Çelebi de kafasını uzatıp neye güldüğüme bakmıştı. "LAN!" 

Çelebi helikopterden inip, iddia ettiği gibi kolları ve bacaklarıyla kuyruk kısmına sarılmış Selim'in yanına gitti. "Kardeşim uğraştırma beni in şuradan." Selim bacaklarını kıpırdatıp kuyruğa iyice yerleşirken daha yakından çekmek için helikopterden indim ve yanlarına ilerledim. Sinan'ın dikkatinin, Selim yüzünden dağılmasını fırsat bilen mavi gözlü diğer asker ise ben iner inmez helikoptere geri binmişti. 

"Hiçbir güç beni buradan indiremez." Çelebi sabır dilenir bir halde birkaç saniye bekledi. "Ben seni nasıl indireceğimi biliyorum." Selim'e iyice yaklaştı ve bacağının birini yakalayıp çekiştirmeye başladı. Kısa bir an Selim'in yakın zamanda yaralandığını bildiğim için endişe duydum ama Selim'in ifadesi bu durumdan rahatsız olduğuna dair hiçbir şey yansıtmıyordu. 

Selim bacağını sallayıp Çelebi'nin ellerinden kurtulmaya çalışıyordu. Selim "İndiremezsin." dedikçe Çelebi "İndiririm." demeye devam ediyordu. İkisinin hali gittikçe daha absürt bir hal alırken gülmekten nefes alamaz hale geldim. Arkamdan gelen gülme seslerini duyduğumda arkama dönüp helikopterden başını uzatmış gözlerinden yaşlar gelerek gülen ve aynı zamanda arkadaşına tezahürat eden mavi gözlü askeri ve ellerini beline yerleştirmiş bir şekilde gülen Sinan'ı gördüm. Onların halini de birkaç saniye videoya aldıktan sonra videoyu sonlandırıp bu saçmalığa bir son vermek için Çelebi ve Selim'in yanına ilerledim.

Çelebi'yi kolundan tutup uzaklaştırdıktan sonra konuştum. "Bunu ben hallederim." Selim hemen itiraz etti ama onu umursamayıp konuştum. "Selim eğer burada kalırsan ne olur biliyor musun?" Birkaç saniye düşündükten sonra tek kaşını kaldırıp cevap verdi. "Sizinle operasyona gelirim." Kafamı hemen iki yana salladım. "Hayır, Selim. Pervaneler dönmeye başladığında oraya çok yakın olan popon dilimlenir." 

Selim kocaman açtığı gözleri ile kafasını arkasına çevirip çok yakınında olduğu pervanelere baktı ve sonra geri bana döndü. "Götümü korumam lazım." Tırmandığından çok daha hızlı bir şekilde helikopterin kuyruğundan indi ve birkaç saniye olduğu yerde durup bir bana bir de ellerini beline koymuş Çelebi'ye baktı. Bir anda kocaman sırıtıp koşmaya başladı ve hızlıca helikopterin içine girdi. 

"Sikerim böyle işi." Çelebi yeniden fevri adımlarla onlara ilerlemeye başladığında önüne geçip onu durdurdum. Helikoptere ilerleyip dışarıdan, eski yerlerine yerleşmiş iki askere yönelik konuştum. "Neden gitmeyi bu kadar çok istiyorsunuz?" 

Adını bilmediğim asker cevap verdi. "Komutanım, timim, arkadaşlarım orada. Bir tuzağın pençesine düşmek üzereler ya da belki de çoktan düştüler. Onlardan birine, ben iki kurşun sıyırması yüzünden burada elim kolum bağlı beklerken bir şey olursa..." Duraksadı ve yutkundu. Mavi gözlerinde beliren endişeyi ve korkuyu gördüm. Aklıma hemen Savaş geldi. Nasıl hissettiğini, omuzlarında taşıdığı sorumluluğu, onu endişelendirenin ve korkutanın ne olduğunu biliyordum. Sözlerine ben devam ettim. "Bununla yaşayamazsın." Kafasını sallayarak beni onayladı. 

Arkamı dönüp Çelebi'ye baktım. "Bunun başımıza sıkıntı açabileceğini biliyorum ama bu askerlerin gitmeye niyeti yok ve onları göndermek için uğraşırken sadece vakit kaybediyoruz." Çelebi başını onaylamaz bir biçimde salladı ama ben bunu görmezden gelip helikoptere bindim ve Selim'in yanına oturdum. Sinan da geçen birkaç saniyenin ardında hiçbir şey söylemeden helikoptere binip adını bilmediğim askerin yanına oturdu. 

Bakışlarım dışarıda elleri belinde bize bakan Çelebi'ye döndü. Birkaç saniyenin ardından yenilgi ile nefesini dışarıya verdi ve helikoptere binip yanıma oturdu. Hepimiz kulaklıklarımızı taktıktan sonra Çelebi, sıkılmış bir şekilde bekleyen pilota yönelik konuşarak gidebileceğimizi söyledi. 

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

41.4K 3.5K 59
Aile en büyük güçtür. Her zaman yanında olan en büyük güç. Onlar kan bağı olmadan birbirine tutunanlar. Korumak istedikleri küçük bir melez. Ve onu k...
44.6M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
1.1M 72.9K 65
İlk yalancının ilk yalanı, toprağa düştüğü andan itibaren, yatsıdan sonra yanan mum ona bebek gibi bakacaktı. Yalanın tohumu büyüyecek ve çiçek açaca...
28.1K 2.3K 73
Bir Genç Adam ve Bir Dünya Güzeli, bu kirlenmiş dünyada mutluluğu bulabilecekler mi? Burayı takipte kalın. Sivilleşmiş bir özel kuvvet görevlisinin y...