BAŞSAVCI || Yarı Texting

By rubbysko

497K 26.9K 5.9K

Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm- 10 Bin Özel
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
FİNAL

22. Bölüm

12.9K 778 168
By rubbysko

Akgün ile en son buluşmamız üzerinden iki hafta geçmişti ve ben onu çok özlemiştim. Normalde bir şeyler yapmak üzerine anlaşmıştık geçen hafta sonu ama bu aralar sürekli olduğu gibi yine işi çıktığı için iptal etmek zorunda kalmıştık. Tam olarak bilmesem de önemli bir dava varmış yakından ilgilendiği ve bir sonuca varana kadar yoğunluk yaşayacak gibi görünüyormuş.

Ve dün itibariyle soruşturma kapandığı için bu akşam kutlama amaçlı bir yere gidecektik. Tam olarak neresi olduğunu bana söylemese de beğeneceğimi ısrarla belirtmişti. En de Akgün dediyse vardır bir bildiği deyip susmuştum. Saat altıda almaya gelecekti, şu an saat dört buçuktu ve ben hâlâ ne giyeceğimi seçmemiştim.

Genel olarak sportif bir tarzım vardı, kişiliğim kıyafet tarzıma da yansımıştı. Rahat giyinmeyi seviyordum ve alışmıştım fakat Akgün'ün yanında öyle giyinmek istemiyordum. Yani öyle giyinmekten kastım, fazla önemsemiyormuşum ve baştan savma olmuş gibiydi kombinlerim. Bunun yerine daha şık ve belki biraz daha ciddi giyinebilirdim. Bu düşüncemi Akgün'e söylesem biliyordum ki bana kızacak ve yanında nasıl rahatsam öyle olmam gerektiğini söyleyecekti fakat ben onun yanında küçük bir kız çocuğu gibi durmak istemiyordum. Yanına yakışan güzel bir kadın olmak istiyordum. Bu istediğim nereden geliyordu pek bir fikrim yoktu açıkçası, Akgün'ün beni her türlü beğeneceğini biliyordum zaten ama yine de engel olamıyordum. Belki de yanına yakışmamaktan korkuyordum.

Kafamı iki yana sallayarak kendimi şu anki problemime odakladım. Ne giyeceğimi seçmem gerekiyordu.

Çoğunlukla sweat olan kıyafetler üzerinde elimi gezdirirken şu anki havaya uygun çok kalın olmayan beyaz örgülü kazağı elime aldım, altı için de düz siyah bir kot pantolon alıp dolap kapağını kapattım. Kıyafetleri yatağımın üstüne bırakıp daha bir buçuk saat olduğu için dul almaya karar verdim.  

Duş alıp banyodan çıktıktan sonra ise zaman su gibi akıp gitmişti.

Loverman: Hazır mısın ufaklık?

Loverman: On dakikaya kradayım.

Siz: İniyorum beş dakikaya ben de

Siz: Ama bir şey soracağım

Loverman: Sor

Siz: Nasıl bir yere gideceğiz bak ona göre üstümü hâlâ değiştirme imkanım var

Loverman: Nasıl giyindin

Siz: Günlük

Siz: Yani benim için pek günlük değil de

Siz: Normal insanlar için gayet sıradan ve günlük

Loverman: Tamam o zaman gayet uygun giyinmişsin

Loverman: Biz de günlük ve sıradan bir yere gideceğiz zaten.

Siz: Tamam o zaman

Siz: Aşağıda görüşürüz

Loverman: Görüşürüz bebeğim

Son attığı mesaja gülümseyerek görüldü attım

Gülümseyerek görüldü attın?

Kendime kapının yanındaki aynadan son kez bakıp küçük kol çantamı da alıp kapının önüne çıktım, güzel olmuştum sanırım. Böyle giyinmeye çok alışık olmadığım için ilk başta gözüme tuhaf gelse de gayet güzel göründüğümü fark ettim. Sırıtan veya kötü duran bir şey yoktu.


Merdivenleri üçer beşer aymayafak indikten sonra apartmanda çıktığımda karşımda arabasına yaslanmış, kollarıbı göğsünde birleştirmiş ve direkt olarak olduğum yere bakan Akgün'ü gördüm. O an onu sandığımdan daha fazla özlediğimi fark ettim. Dayanamadım ve koşar adımlarla yanına yaklaşmaya başladım. O da ne yapacağımı anlamış olacak ki sırtını yasladığı arabadan ayrılıp kollarını iki yana açarak beni kucakladı. Anında ellerimi boynuna doladım ve Akgün'ün boyu sebebiyle bir iki saniye kadar havada kaldım. Ayaklarım yere değdiğinde bu sefer o bana doğru eğilmek zorunda kalmıştı. Başını omzum ve kafam arasında kalan yere gömüp boğuk bir sesle konuştu.

"Çok özlemişim." Hâlâ boynunda duran parmaklarımla aşağı yukarı hareketler yapıp ben de aynı şekilde karşılık verdim.

"Ben daha çok özledim." Ayrılıp üzerimi uzun uzun süzdüğünde utanıp sevimlice gülümsedim. Acaba beğenmiş miydi, sorsa mıydım ki?

"Çok tatlı ve güzel olmuşsun." Gözlerimi kaçırıp teşekkür ettim. Utanmıştım. Akgün bir iki saniye bekleyip aniden dudaklarını sertçe yanağıma bastırdı, bir yandan da elleriyle çenemi tutuyordu. İster istemez yüzüne bakmak zorunda kalmıştım.

"Yanakların kızarınca çok öpülesi görünüyor." Utanıp bir şey demeyeceğimi anladığında arabanın kapısını açıp bana içeriyi işaret etti.

"Hava kararmadan gidelim." Dikkatlice koltuğa oturduğumda kapımı da kapatıp şoför koltuğuna geçmişti. Gidene kadar sabredebileceğimi sanmıyordum, meraktan çatlayabilirdim.

"Nereye gideceğiz ki?" Ana caddeye çıktığımızda ban bakmadan konuşmuştu.

"Sürpriz."

"Azıcık ipucu versen peki?"

"Hayır, zaten yirmi dakikaya gideriz. Sabret birazcık." Oflayıp pes eder gibi kafa salladım. Akgün ile sohbet etmek istiyordum çünkü arabada hiçbir ses yoktu fakat araba kullanırken dikkatini dağıtmak pek hoş olmazdı. Bu yüzden daha önce nasıl yapılacağını öğrettiği tuşlara basarak arabayı telefonuma bağladım ve rastgele bir şarkı açtım. Akgün biliyor muydu bilmiyordum fakat çok sevdiğim bir şarkıydı.

Yüzyüzeyken Konuşuruz - Boş Gemiler

"Bu şarkıyı biliyor musun?"

"Evet birkaç kere dinlemiştim rast geldiğinde. Güzel şarkı."

"Ben de çok seviyorum, gerçi ben komple bu grubun tüm şarkılarını seviyorum da neyse."

Yol böyle böyle geçmişti. Dediği gibi yirmi dakikadan fazla olmayan bir zaman diliminde gelmiştik ve arabayı park ettikten sonra inip bir beş dakika yürümüştük. Akgün indikten sonra bagajdan bir sepet çıkardığında zaten piknik yapacağımızı anlamıştım fakat asıl olan yapacağımız yerdi. Ve ben bu kadar güzel bir yere geleceğimizi kesinlikle tahmin etmiyordum.

Bu adam nereden buluyordu böyle güzel yerleri?

Her yer yarım metrelik yemyeşil çimenler ve geneli sarı, mor çiçeklerle dolu bir çayırdaydık. Çiçek kokuları şimdiden burnuma ulaşmıştı.

"Oturalım mı şöyle?" Akgün'ün gösterdiği gere baktığımda uygun bir yer olduğunu görüp kafa salladım.

"Çok güzel görünüyor her yer." Sepeti yere bırakıp içinden örtü çıkardı. Beraber düz bir şekilde örtüyü yere sermeye çalışırken bir yandan da konuşuyorduk.

"Evet, fazlasıyla güzel bir yer. Gelmeyeli uzun zaman oldu ama hâlâ aynı. Hiç değişmemiş." Şimdi de serdiğimiz örtünün üstüne atıştırmalıkları diziyorduk. Birkaç atıştırmalık, meyve ve sevdiğim pastadan almıştı. Tam olarak hayalimdeki piknik diyebilirdim, gerçi ben de en son piknik yapalı yıllar geçmişti ama bir şey olmazdı.

Her şeyi dizdiğimizde beraber karşılıklı şekilde oturduk ve bir süre kul cıvıltıları eşliğinde sohbet edip bir şeyler atıştırdık.

Instagramı aktif olarak kullanmazdım ama küçük bir kare alıp anı olması adına paylaşmıştım. Aslında aklıma Akgün'ü de etiketlemek gelmişti ama biz birbirimizde ekli değildik. Bir ara hesabını istemeyi aklıma not ettim ve telefonumu yeniden kenara koyup dikkatimi geçenlerde adliye sarayında yaşadığı bir olayı anlatan Akgün'e verdim. Sakince anlatıyordu ama yaşarken fazlasıyla sinirlendiğini anlamak zor değildi.

"Adama diyorum ki burası öyle gelip bağırıp çağırabileceğiniz alelade bir yer değil. Bana diyor ki o avukat nerede. Ulan ben nereden bileyim elin avukatını, gelmiş nerede arıyor ya. Hayır sence her önüne gelen avukat burada mı çalışıyor? Yine sinirlendim bak, güvenlikleri nasıl geçmiş onu da anlamadım zaten."

Bana böyle kendiyle alâkalı şeyleri çok anlatmazdı ve şimdi böyle hararetli hararetli anlatınca gözüme çok tatlı gelmişti. İstemeden yüzümde bir tebessüm filizlenmişti, Akgün söyleyene kadar fark etmemiştim bile. Güldüğümü görünce yalandan kaşlarını çatıp konuştu.

"Aşk olsun Alçin, komik mi?" Tebessümüm ufak bir kıkırtıya döküldüğünde ağzımı kapatıp konuşmaya çalıştım.

"Yok komik değil de, çok tatlı görünüyorsun sadece." Bir cevap vermeden gülüşümü kapatan elimi bileğimden tutarak indirdi.

"Gülüşünü gizleme, sen daha tatlı görünüyorsun." Kızardığımı hissediyordum.

"Teşekkür ederim."

"Alçin."

"Efendim."

"Bana biraz ailenden bahsetmek ister misin?" Yüz ifadem dediği şeyle beraber aniden donuklaştı. İsteği normal bir istekti, ailemi tanımak istemesi normaldi ama Akgün'ün ailem ile alakalı durumları bildiğini biliyordum. Yoksa daha öncesinde kesinlikle sorardı. Zaten benimle alâkalı benim bile bilmediğim bilgilere sahipti, bunu bilmemesi garip olurdu. Hem neden ölü insanlar hakkında konuşmak istiyordu ki?

"Bahsedilecek pek bir şey yok aslında, zaten öldüklerini biliyorsun." Sesli dile getirmek benim için zor olmuştu, yutkundum ve ellerimle oynamaya başladım.

"Biliyorum; mesela nasıl insanlardı, aranız nasıldı, neler yapardınız?" Bunu söylerken sağ elimi kendi elinin arasına alıp okşamaya başladı, sanırım rahatlatmak içindi ve işe yarıyordu. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım, sonuçta ailemi merak etmesi normaldi.

"Çok iyi insanlardı, hem annem hem de babam. Merhametlilerdi, sevecenlerdi, yardımseverlerdi. Bizim aramız her zaman çok iyiydi anlayacağın. Beni hiç kırmazlardı, neye incineceğimi bilip konuşmalarını daha dikkatli yaparlardı çoğu zaman. Ben aramızın bu kadar iyi olmasını ve beni bu kadar çok sevmelerini, birbirlerini çok sevmelerine bağlıyorum aslında. Mesela ortaokulda görüyordum, annesi ve babası ile arası kötü olanlar vardı ve neredeyse hepsinin ebeveynleri sevmeyerek; zorla veya görücü usulü evlendirilmişlerdi." Derin bir nefes aldım ve Akgün'ün gözlerinin içine baktım, bana minicik bir tebessümle devam etmemi istediğini belirterek bakıyordu. Ondan güç alarak devam ettim. Uzun zaman sonra ilk defa bu konuyu biriyle konuşuyordum.

"Ama benim annem ve babam birbirini çok severdi. Biliyor musun Akgün, babam her işten eve döndüğünde anneme bir çiçek buketi alırdı. Eve geldiğinde anneme çiçeğüni vermeden mutlaka yanağımı öperdi. Annem bazen saklayacak yer bulamazdı ama atmaya da kıyamazdı." Sanırım sorusunu cevaplamıştım uzun uzun. Gözlerimin dolduğunu hissettim. İki saniye sonra ise sol gözümden bir damla yaş atladı. Ama yine de dudaklarımda bir tebessüm vardı, onları böyle güzel hatırlamak benim gurur duyduğum bir şeydi. Ama hatıralar can yakardı değil mi? Ne kadar güzel de olsa hatıralar acıtırdı.

"Ağlama, sorduğuma pişman oldum." Elini yanağıma götürerek yüzümdeki ıslaklığı sildi. Ona sorun olmadığını göstermek için gülümsedim.

"Hayır hayır, pişman olacağın bir durum yok. Sadece onları özlediğimi fark ettim ve bu senin suçun değil. Sen de ailenden bahsetmek ister misin bana?" Kafa salladı sessizce ve anlatmaya başladı.

"Annem çok sevecen bir insandır, ablamı da öyle yetiştirdi. İkisi ile de aram her zaman iyiydi, şu an da iyi. Ama babamla yaklaşık on beş senedir falan görüşmüyoruz." Bu dediğine şaşırmıştım açıkçası. Öldüğünü düşünmüyordum, acaba küsler miydi? Benim sormama gerek kalmadan Akgün anlatmaya devam etti zaten.

"Babam iyi bir insan değildi, annemi de pek sevmiyordu. Geri kafalıydı, benden önce bir kız çocukları olması onu sinirlendirmişti, kendi istediği gibi yetiştirileceği bir erkek çocuk istiyordu. O da bendim işte. Ama ben doğduktan sonra onun istediği gibi bir çocuk olmamıştım hiçbir zaman. Zaten hep bağırıp çağırıyordu, fiziksel bir şiddet uygulamıyordu ama psikolojik olarak benden çok ablama yaptığı baskılara şahit oluyordum. Ben de onun korkusundan iyice pısırık bir çocuğa dönmüştüm o zamanlar. Yani onun istediği erkek evlat modelinin tam tersi. Annem babamı seviyordu fakat çocuklarını daha çok seviyordu, bu ablam ve benim en büyük şansımızdı sanırım. Boşandı babamla. Ama babam peşimizi bırakmadı tabii ki, havlar havlar susar dedik ama durmadı. En sonunda aradan iki yıl geçince İstanbul'a taşındık. Zaten o sene üniversite sınavında iyi bir puan kazanmıştım, tercih olarak da İstanbul'u seçince iyi bir fırsat gibi gelmişti. İle yaradı, babamla yıllardır görüşmüyoruz. Beni görmüştür haberlerde illa ki ama gözüme gözükmeye cesaret edememiştir." Derin bir nefes aldı ve bana baktı. Yanında olduğumu göstermek için yanına kaydım ve uzanıp kafamı da ileriye uzattığı bacağına koydum. Bu hareketim onu güldürmüştü.

"Bir gün annen ve ablan ile tanışmayı çok isterim."

Kaşları havalandı ve ben de sözlerime devam ettim.

"Ama kız arkadaşın olarak."

BÖLÜM SONU

Ay ay ayyy yeni bölüm geldiiiii.

Yazarınız gaza geldi aşk kuşlarımm, akşama tekrar bölüm bile atabilirim yani iki gündür kafamda bir sürü sshne var yazacak.

Bu arada umarım eski okurlarım buralardadır, eskiden yeni bölüm attığımda ilk beş dakikada gelip yorumları doldururlardı 🥺

Yeni okurlarım var hepsini çok seviyorum ama benim bu kadar büyük bir kitleye sahip olmamda bana o kadar destek veren okurlarımı unutamam, kötü olduğumdan bahsettiğimde her zaman bana moral verecek şeyler yazıyorlardı. Sanırım fazla uzun süre bölüm atmadığım için beni unuttular, ühüğ.

Neyse neyse şaka bir yana, bildirim kutusunda onları göremeyince çok üzülüyorum nedensizce. Ben biraz böyle şeylere takılan bir insanım. Hepsiyle tanışıklığım olmasa da chatte yaptığımız sohbetlerden az çok nasıl insanlar olduklarını biliyorum ve eğer bu yazıyı okuyorlarsa onları çok sevdiğimi de söylemek istiyorum.

İyice duygusala bağladık, evet bebikolarum hepsinin kullanıcı adı ezberimde ve bildirim kutusu da onları arıyorum. Bu bir şaka değil, bu benim dramım soshslsnks

Neyseeeeee çok konuştum

Sonraki bölümde görüşmek üzere tuzlu krakerlerim. 🥨

Düzenlendi 09.12.2023

Continue Reading

You'll Also Like

959K 37.6K 45
Hayatına heyecan katmak için kendinden yaşça büyük bir mahkuma mektup gönderen genç kız... Her şey böyle başlıyor ve olanlar oluyor. ÖpüldünüzZzZz<3
78.4K 4.6K 30
"Her insan kendi kaderini yazar kim bilirdi ki aynı kaderi yaşayacaklarını"
115K 5.8K 51
Tuğkan (not delisi) : Aslansın, kaplansın, aşkımsın. Luna Handan : Aşkın mıyım? Tuğkan (not delisi) : Şaka olsun diye.
374K 12.9K 55
Öncelikle kitabım kadına karşı fiziksel zihinsel şiddet konulu değildir. İçermez. Bad boy ve bad girl hikayesi de değildir. 'Ezik' ve 'Mafya' temalar...