ZİKO (bxb)

By ekimdiyelim

1.3M 101K 51.5K

Her şey, sosyetenin ve iş dünyasının gözdesi Affan Saltan'ın kirli işler denildiği zaman ilk akla gelen çete... More

1- İlk Tanışma
2- Rahatsız Hisler
3- Mekan
4- İstek
5- Gece Siniri
6- Ev
7- Bu Kadar Büyük
8- Kirpi
9- Sahip Olmak
10- Sıcaklık
11- Şaşkınlık
12- Bir Şey Vardır
13- Hatırlamanı Sağlıyorum
14- Öfke
15- Konuşamamak
16- Düğüm
17- İlk Temas
18- Bir Şey Yok!
19- Değişen Şeyler
20- Kırılan Duvarlar
21- Bana Mı Güldün?
22- Her Şey Normal?
23- Rüya
24- Kabulleniş
25- Affan'ın Sığnağı
26- Kahvaltı
27- Kravat
28- Randevu
29- Mesafe
30- Zor
31- Özür
32- Yangın Yeri
33- Gece
34- Görüşürüz
35- Affan'lar da Sinirlenir
36- Sarhoş Çakır
38- Sönen Sigaralar
39- Ve...
40- Sönen...
41- Her şey
42- Hayal Kırıklığı Sessizlikle Taçlanır
43- Üzücü
44- Çiçekler
45- Savaş
46- Seks
47- Yaralar, İzleri ve Acıları
48- Kanlı Hesap
49- Biten Acılar
50- Özlem
51- Ev

37- Artı Bir

24.1K 1.8K 1.3K
By ekimdiyelim

Tatlım inan hiç beklemediğin anda oluyor.

Direksiyonu sağa doğru kıvırırken diğer elimle ağrıyan boynumu ovdum.

Yaklaşık 5 gündür tam tabiriyle ecdadım sikilmişti. Büyük işlerin hepsi bu haftaya toplanmıştı. Normalde küçük sayabileceğim işlerin hepsinle Güngör ilgilenirdi, ben boşa zaman kaybetmezdim. Ama hatayı geçtim, kısa bir gecikmenin bile olmaması gereken işler vardı ve onları her ne kadar Güngör'ün halledebileceğini bilsem bile bizzat kendim ilgilenirdim.

Boynumu ovdukça ağrısı artıyordu sanki. "Amına koyayım." Diye mırıldandım. Uykusuzluk beni olduğumdan daha da huysuz yapıyordu.

Şu son 5 günün sadece iki gecesinde eve uğrayıp rahat yatağımda yatabilmiştim. Diğer günler işler o kadar geç bitmişti ki eve gideceğim zamanı ofiste uyuyarak geçirmek daha cazip geldiği için orada yatmıştım. O siktiğiminin koltuğuda boynumu mahvetmişti.

Evin önüne geldiğimde Güngör'ün arabasını görmek şaşırtmamıştı. Benim yoğun olmamdan faydalanıp Özgür'le daha çok vakit geçirmek için devamlı buradaydı. Özgür'de ben de kalıyordu sırf bulaşabilmek için, çünkü o burda olmadığında, gözetimimden çıktıkları için Güngör'ü yanımdan salmıyordum.

Tabi bu hareketimi küçük cadı zevkle kabul etmiyordu. Katlanmaya çalışıyordu sadece.

Arabayı park ettim, tam kapıyı açacakken telefonun çalmasıyla durup ekrana baktım.

Affan...

Gelen arama anlık olarak gülümsememi sağladı. Cevaplayıp kulağıma tuttuğumda, gülmem sesime yansısın istemediğim gülmeyi kesip düz bir sesle "Evet?" Dedim.

Erkeksi gülüşü kulağıma ilişti önce."Sana da merhaba Çakır. İyiyim teşekkür ederim, sen nasılsın?"

İmasını görmezden geldim ama "İyi olduğunu tahmin etmek zor değil." Derken sesimdeki imaya engel olamadım.

"Nasıl yani?" Sesi keyifli geliyordu.

"Öyle yani." Derken onun aksine benim sesim keyifli değil, hafiften aksiydi.

"Hala anlamadım, bence anlamam için benimle konuşmalısın Çakır."

"Benceni fazla siklemiyorum şu an Salta-"

"Saltan yok." Diye hızlıca kesti sözümü.

Sanki karşımda o varmış gibi tek kaşımı kaldırıp "Evet yok." Derken sesim düzdü.

"Bir şey yapmadığıma çok eminim ama belli ki bana Saltan diyecek kadar bir şey olmuş. Bana açar mısın şunu." Ve ekledi. "Bebeğim?" Al işte! Bu kelimeye karşı olan tepkilerimi gördükten sonra her fırsatta kulanıyordu piç.

"Aklına saçma tripler yaptığım falan gelmesin sakın." Uyarı barındıran sesime karşılık. "Seni dinliyorum." Dedi gayet yumuşak bir sesle.

"O geceden sonra iş dışında hiç bir araya gelmedik. Onlara da zorla geldiğin, işin biter bitmez koşarak çıkıp gitmenden belli oluyordu." Farkında olmadan parmaklarım direksiyonun üstünde ritim tutmaya başladılar. "Acaba o geceden sonra senin götünü kaldırmış olabilir miyim? Hayır öyleyse öğrenmem gerek ki, kaldırdığım gibi indireyim. Çünkü böyle bilmediğimde bana hafiften, seni ters yatırıp düz sikme istediği geliyor."

Hafifçe öksürdüğünde bunu gülmesini saklamak, bana belli etmemek için yaptığını anlamıştım.

"Öncelikle zorla geldiğim değil, zar zor geldiğim belli oluyordur." Sessiz kaldığımda devam etti. "Çok yorucu ve acil bitmesi gerek bir iş üstündeyim uzun zamandır, son haftasına girdiğim için başımı kaldıracak vaktim olmadı."

"Mekanla alakalı, acelesi bile olmayan bir işi yapmak için gelebildin ama bittikten sonra bir dakika bile oturamayacak kadar acil bir iş diyorsun yani?" Sesimde bariz bir alay vardı.

Kulağa trip gibi gelebilirdi ama Affan'ın beni bir şekilde hep önceliğine koyduğunu görmüştüm, şu an görememek ise istemesemde sinirlerimi bozuyordu.

O gece, arabada en son Affan'ın omzuna kafamı koyup uyuya kaldığım için devamını hatırlamıyordum ama sabah kendi yatağımda uyanmıştım. Neden bilmiyorum ama o gece bir şekilde beraber kalırız diye düşünmüştüm. Benim evimde ya da onun evinde fark etmez sadece birlikte olacağımızı düşünmüştüm ama adamlarımdan, Affan'ın beni odama kadar taşıdıktan sonra sadece 15 dakika odada kaldığını sonrasında çıkıp gittiğini öğrenmiştim.

Ona bundan hiç bahsetmemiştim ama o gece öyle bırakmasından sonra başlamıştı ona olan sinirim. Bu 5 gün içinde 2 kere iş için uğramıştı ofise, onlarda da yanımızda başka adamların var olduğu, nerdeyse birbirimize bile bakamadığımız yarım saati geçmeyen görüşmelerdi.

"Bebeğim o işleri herhangi bir adamımı göndererekte halledebilirdim."

Dediğinde içimden 'Ben de onca işim arasında, gelmeme bile gerek olmayan, adamlarıma hallettirebileceğim işini, sırf senin geleceğini öğrendiğim için üstünde olduğum anlaşmayı o an bekletip ofisime 2 saat uzaklıktaki yolu geldim, sadece 15 dakika süren ve iş dolu görüşmemizden sonra yarım bıraktığım anlaşmayı bitirmek için tekrar o yolu döndüm. Yanına gelmeseydim çoktan bitirmiş olacağım anlaşmayı bitirmek ise tüm gecemi aldı.' Diye geçirdim.

O an bunu yaparken ben bile kendime çok yabancıydım. Üzerinde olduğum işi, daha büyük bir iş olmadığı sürece asla yarım bırakmazdım çünkü. Ama o an kendime düşünme fırsatı vermemiş arabaya atlayıp yanına gelmiştim.

"Gelmeseydin paşam alla alla." Diye kestirip attım.

"Ama o zaman seni göreceğim tek vakit yok olurdu." Dediğinde sessiz kaldım yine. "Bir toplantının 2. Yarısına geçmek üzereyken arayıp söyledi işi Güngör. Gelmene gerek yok sadece onay belgelerini gönder dedi ama seni görebileceğim tek zaman, kısa da olsa o an olduğunu bildiğim için hızlıca çıkıp geldim. Tabi diğer adamların orada olması bana da sürpriz oldu."

Açıklaması beni biraz sindirirken "hıh" diye bir nefes çıktı dudaklarımdan.

"Adamlar oturmaya devam etmeseydi açıklayacaktım gerçi ama kalkmadıkları için bir oda dolusu iş adamının beklediği toplantıya yetişmem gerekiyordu. Anlatabildim mi şimdi durumu?"

"Aynen." Diye ağzımın içinde bir cevap verdim.

Sakinleştiğimi anlayıp rahat bir şekilde güldü bu sefer. "En son düşünmen gereken şeyi, ilk başta düşünmüşsün bir de. Bunu düzeltmemiz gerekiyor hemen."

"Ya da telefon, mesaj, arama gibi çağımızın teknolojilerinden yararlanmayı öğrenmen gerekiyor hemen." Diye yine umursamazca konuştuğumda güldü.

"Nerdesin şu an?"

Kafamı kaldırıp, hala arabadan çıkmadığım için çıkmamı hazır olda bekleyen adamlara baktım. "Yeni geçebildim eve. Kapıda arabadayım, içeri giricem birazdan."

"Hmm?" Arkadan gelen korna sesleriyle onunda trafikte olduğunu anladım. "Biri var mı evde?"

"Güngör, Özgür. Sen?"

"Ben ne?"

"Sen nerdesin? Ses geliyor, arabadasın. Eve mi geçiyorsun?" Nedense eve geçiyorum dese yine sinirlencektim.

Zihnimde, benim bile zor duyabileceğim bir ses fısıldadı. 'Buraya, yanıma gelmediği için.'

"Hayır. Daha bitmedi işim."

Kolumdaki saate kaydı gözüm 11:45'i görünce kaşım kalktı. "Bu saatte hala ne sikim iş var?" Sakin ve meraklı bir şekilde sormuştum. Her gün mü bu saatlere kadar çalışmıştı yani?

"İlgilenmem gereken son bir işim kaldı."

"Geç evine, yarın erken kalkıp halledersin. Bu saate kaldıysa yarına da kalabilir demek."

"Yok. Yarına kalabilir demek değil, ne olursa olsun onu şu an yapmam gerek demek." Diye keyifle konuştu.

"Ne halin varsa gör Affan." Dedim en sonunda.

"Tamam göreyim o zaman."

"Kapatıyorum." Dedikten sonra beklemeden kapattım.

Bu saatte hala inatla iş peşinde koşması, kendine eziyet etmesi sinirimi bozmuştu.

Arabanın kapısını açıp çıktım. Çocuklar selam verirken başımı eğdim sadece. Eve doğru yürürken ağrıyan bedenimi konuşurken tamamen unuttuğumu fark ettim.

Kapıyı açıp içeri girdim, içersi çok sessizdi. Bu durumu tabi ki garibime gitti. Özgür ve Güngör varken bir ev sessiz kalamazdı.

Direkt salona baktığımda boş olduğunu gördüm. Aynı boşluk beni mutfakta da karşıladığında kaşlarım çatıldı. Merdivenlerden çıkıp, Özgür'ün odasına doğru adımladım. Daha yaklaşmamışken bile kapının dışına kadar gelen sesler çatılan kaşlarımı daha çok çatmamı sağladı.

"Bak hayatım anlıyorum seni ama olmaz. Eğer böyle yaparsan Ziko beni keser." Güngör'ün yumuşak ve ikna etmek için çırpınan sesini ayırdım önce.

Kapı üstüne örtülüydü ama küçük bir aralık vardı. İsmimi duyduğum için, içeri girmekten vazgeçtim ve kapının hemen yanında durup dinlemeye devam ettim.

"Güngör bak." Diye tehditkar bir dille konuşmaya başladı Özgür. "Söylemek istiyorum diyorum sana. Ne fark edecek he şimdi he yarın? Abim, yarın abim olmayacak mı sanki?"

"Canım benim, benim sarı gülüm haklısın yine sinirlenecek ama şu sıralar işlerin yoğunluğundan ekstra sinirli geziyor ortada. Ben diyorum ki sadece daha az sinirli bir halini bekleyelim. Normal bir zamanında söylesek belki 2-3 vereceği tepkiyi, şu an söylersen en az 100 katı verir diyorum."

Ne dönüyordu burada lan?

"Öyle mi diyorsun?" Sesi bir anda kabullenmeyle düşmüştü benim cimcimenin. "Ama ben hemen öğrensin, beraber geçirelim bu vakitleri istiyorum."

Neyi öğrenicem ben ve beraber vakit geçirecektik? hiçbir bok anlamıyordum.

Kafamı hafifçi eğip aralık kısımdan içeri baktım. Özgür yatağında oturuyordu, Güngör ise hemen ayaklarının ucuna yere çökmüş dizlerini okşarken sakin bir tonda konuşmaya devam etti.

"Anlıyorum yavrum ama dediğim gibi, öğrendiğinde sana fazla laf söylemeyeceği, beni de en azından normalinden daha az döveceği bir zamanda söylemek daha mantıklı."

Özgür'ün dudakları aşağı doğru bükülüp gözleri dolarken, Güngör Özgür'ün titreyen çenesini hafifçe okşayıp kıyamıyor gibi gülümsedi. "Ama üzülme bu kadar canımın içi."

"Tutamıyorum kendimi." Diye masumca cevapladı Özgür.

Güngör, Özgür'ün dizini okşamaya devam eden diğer elini yavaşça, sürterek yukarı çıkardı. Üst bacağını geçip giden elleri Özgür'ün düz karnında durduğunda, ikiside birbirlerine bakarak gülümsedi.

Duyduğum, gördüğüm şeyleri anlamaya çalışıyordum.

Ve Güngör'ün dudakları hareketledi. "Tutmalısın ama gülüm. Ya bebeğimiz annesini benim ağlattığımı düşünür, doğar doğmaz bana kin tutmaya başlarsa."

Gözlerim şokla, sonuna kadar açılırken doğru duyup duymadığımı sorguladım.

"He Güngör, hatta doğar doğmaz azılı düşmanı beller seni, intikamımı almak için de babasını uykusundayken boğar. Abartma."

Özgür'ün de konuşmasıyla donup kaldığım yerden bir adım öne attım. Kapıyı iterek açılmasını sağladım. Kapının ince cızıltısıyla kafaları anında bana döndü.

"Ziko?"

"Abi?"

İkisinin de yüzünde dehşete kapılmış bir ifade vardı. Yani benden çok farklı değil.

"Ben az önce ne duydum?" Şoktan dolayı kontrol edemediğim bir sakinlikle sordum. Öylece yüzüme bakmaya devam ettiler.

Dudaklarım açılıp kapandı, kapandı açıldı. Derin bir nefes alırken kendime gelmek için bakışlarım odanının içinde gezindi bir tur. Önümdeki ikiliye döndüğümde hala beni izliyorlardı. Tepkisiz kalmaları beni daha çok sinirlendirirken derin bir nefes alıp, elimle yüzümü sıvazladım ve odaya hızlı bir adım attım.

"Açıklayın?!" Odada yankılanan sesimle titreyerek doğrudular hemen.

"Abi." Bana doğru bir adım atan ilk Özgür'dü. Elleri önünde birbirine kilitlenmiş, baş parmaklarıyla oynayıp gözlerimin içine bakarken cesur olmaya çalıştı. Ama deli gibi endişeliydi, biliyordum çünkü parmaklarıyla sadece endişeli olduğunda oynardı.

"Ne abisi Özgür? Açıklama yap bana, ne duydum ben az önce?"

"Duydun işte." Diye sessizce konuşmasıyla öne doğru bir adım attığımda, geri çekilcek gibi oldu ama hemen kendini durdurup o da bana doğru bir adım attı ve başını dikleştirip, bakışlarına daha kendinden emin bir ifade yerleştirdi. "Niye soruyorsun duyduğun halde?"

"Özgür!" Diye dişlerimin arasından sıkarak konuştuğumda, Güngör hemen ileri atıldı ve Özgür'ü arkasına çekerken "Ziko sakin ol önc-"

"Güngör!" Diye bağırdım bu sefer. "Lan maytap mı geçiyorsunuz benle?"

Özgür Güngör'ün arkasından çıkıp tekrar bana yaklaştığında, bakışlarındaki o mahcup ifade tamamen kaybolmuş yerine aynı benim gözlerimde olan sinir bulaşmıştı.

Kaşlarını kaldırıp, daha emin bir sesle konuştu. "Duydun abi-"

"Özgür-"

"Hamileyim ben."

Söylediği şey, vücudumu anlık olarak baştan sona sarstı. Bakışlarım Özgür'ün karnına düştü. Sayeler uzadıkça odadaki sessizlik sırıtmaya başladı.

Benim kardeşim... Benim küçük kardeşim hamile olduğunu söylemişti bana az önce. Küçük kardeşim.

Saniyeler dakikaya evrildiğinde Özgür'ün cılız "Abi?" Sesiyle gözlerimi yavaşça karnından çekip kafamı kaldırdım. Özgür. Benim küçük kardeşim.

"Ziko?" Güngör'ün endişeli sesiyle bu sefer ona döndüm. Tedirgin bir şekilde bana doğru adımladı. "İyi misin?"

"Güngör." Sesim korkutu derecede sakin çıkmıştı, bu yüzden "Seni öldürücem." Diye devam ettiğimde ilk başta anlamadı.

Ama Özgür anlamıştı ve akıllılık ederek "Güngör kaç." Diye sesini yükselterek onu uyardı.

Güngör ona gelen komutla Özgür'de olan bakışlarını bana çevirdiğinde anca anladı ve tam ona doğru atıldığımda Özgür'ün yatağının üstüne çıkıp, benden en uzak köşeye kaçtı.

"Ziko açıklayabilirim."

"Amına koyucam oğlum senin. Ne açıklaması!"

Yatağın etrafında dönüp elimle bacağını yakalamaya çalıştım. Anında hamlemden kurtulup yataktan atladı ve kapıya koştu. Odadan çıkıp tam gözden kaybolduğunda, sadece kafası kapının yanından tekrar belirdi.

"Ziko bak hiç dövme demiyorum, sen yine döv ama önce bir konuşalım."

"Lan!" Diye gürleyip ayaklandığımda, tekrar yok oldu. Anında odadan çıkıp peşine, aşağı merdivenlere yöneldim. "Seni konuşa konuşa sikicem Güngör."

Özgür, merdivenlerde hemen arkamdan bana yetişmeye çalışırken "Abi küfür etmesene, bebeğimin babası o." Dediğinde daha çok sinirlendim.

Salonu doğru hızlı adımlarla yürürken çalan kapı zilini siklemedim.

"Ziko koşturma peşinden sarı gülümü hamile hamile."

Gözlerim koltuğun arkasına geçmiş, elindeki süs yastığını kendine siper eden Güngör'ü hemen buldu "Lan ırz düşmanı." Diye üstüne yürüdüğümde aksi yöne kaçtı. "Lan kardeşim o benim amına koduğum kardeşim! Küçük kardeşim. Ne hamilesi?"

"Valla doktor söylediğinde bizde ilk başta ne hamilesi dedik ama öyleymiş Ziko." Gözleri anlık dalıp gülümsediğinde "Hamileymiş sarı gülüm." Dedi.

"Lan hala bak!" Diye üzerine atıldığımda, bu sefer yemek masasının oraya kaçtı. "Orospu çocuğu kaçma kaçma."

"Abi küfür etme bebeğimin babasına dedim sana!" Diye kapı tarafından gelen cırtlak sesle anlık duraksayıp, salonun girişine baktım.

Tekrar Güngör'e baktığımda aynı benim gibi boş salon kapısına bakıp melül melül güldüğünü gördüm. "Bebeğimin babası dedi ya." Diye hayranlıkla konuştu.

Bu salak anından faydalanıp, masanın çevresinde attığım iki büyük adımla dibinde bittim ve ensesini sert bir şekilde kavrayıp kafasını geri yatırdım. Zoraki bir gülümsemeyle, dişerinin hepsini göstererek "Yordum seni de kusura bakma." Dedi.

Ensesini silkeleyerek bıraktım ama bırakmamla sol yumruğumu yüzüne geçirmem bir oldu. Geriye sendeleyen vücudu duvara çarpmasıyla yere düşmekten kurtuldu. Aramızdaki mesafeyi üstüne yürüyerek kapatırken öfkeyle hırladım. "Irz düşmanı orospu çocuğu!" Yakasını tuttuğumda çoktan hazır olan yumruğumu acımadan bu sefer diğer yanağına geçirdim.

"Off." Yumruğun etkisiyle uzaklaşan bedeninin üstüne nefes nefese yürürken, o da geri geri benden uzaklaşıyordu. "Ziko, abi yemin ederim gevura vurur gibi vuruyorsun." Patlayan dudağından çenesine doğru akan kanı elinin tersiyle silerken, çenesini hafifçe oynattığında yüzü buruştu. "El insaf ya, düşmanına vururken bu kadar acımasız vurmuyorsun."

"Seninle işim bitttiğinde, düşmanım olmadığın için pişman olacaksın. Ebene kadar sikmeden kurtuluşun yok benden Güngör!" Dedikten sonra uzaklaşan bedenini yakalamak için tekrar adımlarımı hızlandırdım.

Allahtan bu sefer aldığı darbeler yavaşlatmıştı da anında ensesinden kavradım yine.

"Abi!" Salonda yankılanan cırtlak ses anlık yüzümün buruşmasını sağladı. "Çok vurma ya." Diye isyanla cırlamaya devam eden sese dönmedim bile."Bebeğimin babası o."

"Özgür abicim sen konuşma bence, sen konuşmaya devam ettikçe daha çok sinirleniyorum çünkü." Elimin altındaki enseye parmaklarımı geçirdiğimde sinirle güldüm. "Ve bu herifin yaşaması gittikçe batıyor bana."

Güngör, ensesini sıkmamdan dolayı kafasını zorlukla bana çevirdi. "Ziko? Hiç kaçmasam ya da kıpırdamasam sen beni dövsen, sinirinin geçmesi ne kadar sürer? Çünkü şu an ben hem kaçıp, hem dayak yiyerek yoruluyorum, sende hem kovalamakla hem yakalamakla bir de üstüne dövmekle uğraşıp yoruluyorsun."

O konuştukça çenem kasıldı, sonunda sustuğunda ensesinden iterek yere düşmesini sağladım ve üzerine eğildiğimde Özgür'ün korkuyla "Affan tut abimi!" demesi duraksayıp arkama bakmama sebep oldu.

Üzerime doğru hızlı adımlarla gelen Affan, tam dibimizde durdu. Güngör'ün üstüne eğilmiş bana üstten bakarken başını sağ omzuna doğru hafifçe eğip gülümsedi. "Merhaba, ilgilenmem gereken son işim."

Onu görmek, artık alışık olduğum bir rahatlamanın vücuduma yayılmasını sağlarken yutkundum.

Burda ne işi olduğunu sormak için konuşacağım sırada Güngör'ün hareketlenmesiyle kendime geldim. Affan'ı görmek dikkatimi dağıtmıştı.

Anlık bedenemi terk eden hırs, aynı hızla geri gelirken, başımı tekrar altımdaki bedene çevirdim ve yüzüne geçirmek için hazırda bekleyen yumruğumu kaldırdım.

"Abi!" Özgür, öfkeyle bağırdı.

Ama beni durduran bu olmadı. Affan'ın soğuk eli yumruğumu havada tutup hedefine ulaşmasına engel oldu.

"Bak bu yüzüme gelseydi kesin burnum kırılırdı." Güngör rahat bir nefes alarak konuştuğunda, yumruğumu Affan'ın tutuşundan kurtarıp çenesine geçirdim.

"Hassiktir!" Güngör acıyla inledi

Özgür'ün çığlığı bu sefer tüm evde yankılanmıştı.

Affan'ın kolları belime sarıldı. "Bırak Affan." Diye soluduğumda ellerini çözmeye çalıştım. Daha sıkı tuttu ve güçlü bedeniyle beni Güngör'ün üstünden tamamen çekti. "Daha hırsımı almadım, bırak diyorum!"

Güngör'ü ayağa kaldıran Özgür, acıyla dolan gözlerini sevgilisinin dağılmış yüzünde gezdirdikten sonra, bana çevirdiğinde anında alev alev olmuştu. "Yamyam." Dedi küfür eder gibi. "İnsanlıktan nasibini almamışsın sen."

"Abinle düzgün konuş."

"Üvey abi!" Diye düzeltti beni.

"Özgür." Diye uyardığımda anında çıkışıp "Ne!" Diye bağırdıktan sonra bana doğru hırsla geleceği sırada Güngör arkasından hızlıca aynı Affan'ın beni tuttuğu gibi belini kavrayıp buna engel oldu.

Öfkeyle "Sen çekil aradan, benim derdim arkandaki sopunu siktiğim ırz düşmanıyla." Derken gözlerim Güngör'ü buldu.

"Bebeğimin babası o dedim sana kaç kere, düzgün konuş!" Bıkkınlıkla bağıran cimcime ayaklarını hırsla yere vurup duruyordu.

"Özgür beni deli etme ne babası?" Yüksek çıkan sesimi Özgür'e karşı daha sakin tutmaya çalışarak devam ettim. "Kızım sen daha kendin bebeksin, ne bebeği."

"Höh! Abartıp durma abi, ne bebeği ya." Kafasını Güngör'e çevirip ağlamaklı bir şekilde "Bana bebek diyor ya. Bak kafayı yicem." Diye isyan etti.

Güngör anında "Değilsin hayatım, değilsin bir tanem." Diye anlayışla konuştu.

Güngör'ün konuşmasıyla yine şahlanan hırsımla öne doğru atıldım. "Ses sus lan pezevenk!" Diye bağırdığımda, aynı tonda Özgür bağırdı bu sefer."Küfür etme diyorum sana!"

Affan beni tutmasa ben Güngör'e, Güngör Özgür'ü tutmasa Özgür bana saldıracaktı.

"Tamam bu kadar yeter." Affan bunu söyledikten hemen sonra kollarından tüm kurtulma çabalarıma rağmen, orantısız bir şekilde güçlü olmasından kaynaklı beni çokta zorlanmayarak salondan çıkardı.

"Affan bak bırak diyorum, içerdeki amın oğlunu sikmeden geçmicek sinirim."

"Nah sikersin, benim o!" Diye içerden gelen karşılıkla sabır çektim.

Sert bir şekilde "Özgür!" Dedim sadece uyarı niteliğinde.

Anında avazı çıktığı kadar "Üvey!" Diye bağırdı.

Cadı diye boşuna demiyordum ben.

"Fena bir çift olduk biz yalnız." Keyifli bir şekilde konuşurken, merdivenlerden aşağıya spor katına sürüklüyordu ikimizi. "Bak geçen gün sen beni birisinin üstünden alıyordun, bugün ben seni aldım."

"İyi bok yedin."

Son basamaktan indiğimizde, onunda gevşetmesiyle kollarından kurtuldum. Histerik bir şekilde gülüp, boynumu sertçe ovdum. "İnanabiliyor musun? Hamileymiş." Affan'a dönüp konuştuğumda sakince başını salladı. "Tamam hamile olunur ama bu yaşta mı olunur? Her şeyin zamanı var amına koyayım. Bir de babası o vurma diye bana kızıyor."

Birden öfkeme hakim olamayıp merdivene yönelmiş, yukarı çıkmayı hedeflemiştim ki, Affan'ın önüme geçmesi planımı baktalamıştı.

"Bak çekil, bir kere vurup geri gelicem."

"Çakır?" Diyerek kaşlarını kaldırdı.

"Gerçekten bir kere, sonra sakinleşmeyi bekli-"

"Çakır?" Tekrar araya girip sözümü kestiğinde. "Hay sikicem, ne?" Diye çıkıştım.

"Önce derin bir nefes al." Tam ne saçmalıyorsun diyecekken kaşlarını kaldırıp ciddi bir şekilde "Nefes al Çakır." Dedi. İstemeyerekte olsa dediği gibi derin bir nefes alırken aramızdaki mesafeyi azalttı sessizce. Sonra, benim aksime sakin hareketlerle ellerini iki yanımda yumruk olan ellerimin üstüne kapattı.

"Bak Çakır Özgür hamile." Her duyduğumda daha saçma geliyordu.

"He diyorsun ki illa, git yukardaki piçin derisini yüz." Diye burnumdan soludum.

"Zaten olmuş bir şeyi değiştiremezsin Çakır. Ama bunun konuşmasını daha sonra yaparız şu an düşünmen ve dikkatli olman gereken başka bir nokta var. Kardeşin küçük evet anlıyorum seni ama hamile, ve hamile birisi için bu kadar stres ve hareket ilk aylarda tehlikeli."

Tehlike lafını duymak duraksamamı sağaldı. "Nasıl yani? Ne tehlikesi?"

"Hamileliğin ilk aylarında dikkatli olunması gerek. Düşük riski en çok ilk aylarda olur." Endişe, bir yılan gibi tüm vücudumda sürünmeye başladı.

"E ne yapmam gerek o zaman şimdi?" Diye merakla sordum.

"Öncelikle Özgür'ün yanında Güngör'e vurmayı bırak, sen vurdukça kızın canı yandı sanki." Gözlerimi devirdiğimde bu halime güldü.

"Başka?"

"Abisi olarak yanında olduğunu göster."

Anında "Aksi mümkün mü? Tabi yanındayım." Diye yükseldim.

"Ama öyleymiş gibi davranmadın yukarıda. Dünyanın en yanlış şeyini yapmış gibi üstüne gittin ikisininde. Özgür'ün sana nasıl baktığını fark etmedin bile."

Yutkundum. "Nasıl baktı ki?"

"Öfkenin hedefi kendisi oldu için korkmuş, destek çıkmayacağını düşündüğü için yalnız, gördüğü tepkiden dolayı kırılmış gibi bakıyordu."

Her kelimesinin altında daha çok ezildiğimi hissettim. "Hay sikeyim ya." Derken başımı arkaya atıp, tavana baktım. "Sadece çok saçma geliyor, o benim kardeşim."

"Evet o senin kardeşin ama düşündüğün kadar küçük değil Çakır." Soğuk elinle boynumu kavradı. Eli yavaşça olduğu yeri ovarken gözlerim kapandı. "Çok hızlı ve agresif tepki veriyorsun. Bunu bana yapmanda sorun yok, Güngör'ün de umrunda olmaz ama Özgür senin kız kardeşin ve daha da önemlisi sana çok fazla saygı duyup, değer veren bir kardeşin. Bu yüzden..."

Boynumu ovan eliyle ensemi kavrayıp, ona bakmamı sağladı ve ciddi bir şekilde devam etti. "...Ona karşı dikkatli olmalısın demiyorum, dikkatli olmak zorundasın."

Öylece yüzüne bakarken söyleyecek bir şey bulamadım. Haklıydı. Özgür, dışarıdaki tüm olaylara, tüm insanlara karşı hep güçlü ve yıkılmaz bir kızdı ama bana gelince tamamen faklıydı her şey. Daha şımarık, daha alıngan, daha kırılgandı.

Parmağı ensemde daireler çizerken başını hafifçe eğdi ve gözlerimi yakalamaya çalıştı. "Anladın mı bebeğim?"

Sessizce başımı salladım sadece. Durgun halime baktığında dudağının sol köşesi yukarı kıvrıldı ve muzip bir ifadeyle "Sana her sinirlendiğinde üvey diye mi sesleniyor?" Diye sorduğunda birden güldüm.

Başımı salladım. "Öyle. Sinirlenince direkt söylüyor çingene."

"Küçüklükten kalma bir şey mi?"

"Öyle dediğine bakma, üvey kardeş olmamız umrunda olmadı hiçbir zaman. Beni gördüğü ilk andan beri peşimi bırakmadı. Babama rağmen." Aklıma ilk zamanlarımız gelince hafifçe güldüm.

"Babana rağmen derken, nasıl yani?" Normalde babam konusunu konuşmazdım ama Affan'ın cevap bekleyen halini karşılıksız bırakmak istemedim.

"Babam, abinle görüşme dedikçe dibimden ayrılmaz, abinle konuşma dedikçe yanımda hiç susmazdı."

Söylediğim şeyle anlık olarak parmağı duraksadı. Tek kaşı havalandı. "Sebebi neydi?"

Omuzlarımı silktim. "İkimizde birbirimizin sikik karakterinden haz etmiyoruz. Temel sebebi bu."

"Görüşmüyorsunuz o zaman?"

"Hakkımı bile helal ediyorum ki, diğer dünyada tekrar karşılaşmayalım."

Verdiğim cevaptan sonra bu konuyla alakalı başka bir soru sormadı. İkimizde sessiz bir şekilde, ayakta öylece dururken gözlerimizi ayırmadık. Affan'ın dikkatli bakışları yüzümü turlamaya başladığında yine çekinen taraf ben oldum.

"Hayırdır bu arada? Sen neden geldin, ilgilenmen gereken son bir iş yok muydu?"

"Son bir işimin yanındayım." Dediğinde hayırdır der gibi göz kırptım. Bu tavrım onu eğlendirmişti. "İyi hatırlattın son kalan işimi tamamlamalıyım."

Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapattıktan sonra ensemdeki eliyle beni kendine çekip, kollarını etrafıma doladı.

"Tamamladım."

Kafasını tamamen boynuma gömdüğü için kısık çıkan sesi boynumda dağılmıştı. Burnunu dayadığı yeri derin bir şekilde koklarken, ağzının içinden ufak ufak mırıldanmalar çıkıyordu.

Bu haline gülmeden edemedim ama çektirmeden de bırakamazdım.

Avucumu beline koyduğumda, tutuşu sıkılaştı. Avucumu sırtından yukarı doğru okşayarak çıkardığımda, içli bir nefes aldı. Ensesindeki saçlara dokunduğumda, yüzünü boynumda sağ sola oynattı.

Daha fazla bekletmeden saçlarını avuçlayıp, geri doğru çektim. Yüzünü boynumdan uzaklaştırırken saçlarını orantısız çekmiş olmalıyım ki, dişlerinin arasından keskin bir tıslama çıktı.

Göz göze geldiğimizde yapmacık bir şekilde gülüp "Bu kadarı kâfi." dedim.

"Kime göre? Neye göre? Bana göre değil." Diye anında karşı çıktı.

"Bana göre." Alayla gülüp tek kaşımı kaldırdım. "Bir sorun mu var?"

"Yok ne sorunu." Diye geri adım attı. "Sadece merak ediyorum, neye göre hesaplıyorsun."

"Hak edene, hak ettiği kadarını hesaplıyorum."

Onun kolları hala bekime sarılı, ben karşılık vermezken öylece konuşuyorduk.

Dudaklarını birbirine bastırıp, kaşlarını kaldırdı. "Telefon, mesaj, arama gibi çağımızın teknolojilerinden yararlanmayı acil öğrenmem gerekiyor galiba."

"İstersen öğrenme Affan, sonuçları canını sıkmıyor ve sikmiyorsa aynen devam et."

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yanağını yanağıma sürterken "Yok..." Diye sessizce konuştu. Bu sefer dudakları yanağımda gezindi. Öpmüyordu, sadece dudaklarını yanağımda gezdiriyordu. Göz kapaklarım yavaşça aşağı inerken, aldığım kesik nefesle dudağının yukarı kıvrıldığını hissettim. Yanağımın çeneme yakın kısmını yumuşak bir şekilde öptü. "...Sonuçları canımı baya sıkıyor."

"Şansını zorlama Affan." Sesimin titrememesi gerçekten büyük şanstı.

"Kollarını tahmini ne zaman bana sararsın?"

Uyarımı kesinlikle siklememişti.

"Tam kestiremiyorum ama önümüzdeki 24 saatin içinde böyle bir şey olmayacağına emin olabilirsin."

Dudaklarını bir an olsun yüzümden ayırmıyordu. "Ceza mı kesiyorsun bana Çakır?" Sesindeki şu çapkın, eğlenen ton kanımı kaynatıyordu.

"Sadece hak ettiğini veriyorum sana Affan." 

Dudakları bu sefer kulağımın hemen yanında duraksadı. "Bana vermeni seviyorum." Derken dudaklarının yukarı kıvrıldığını hissetmiştim.

Piç! Nasıl oynayacağını her zaman biliyordu.

Kafamı ondan uzaklaştırmaya çalışırken "Geri bas Affan." Diye söylendim. Sanki hiç memnun değilmişim gibi, sanki benimle böyle uğraşması hoşuma gitmiyormuş gibi.

Sıkı bir şekilde bana doladığı kollarını bir an olsun gevşetmiyordu. Belki genel güçlerimiz yakındı ama Affan'ın kol kasları gerçekten demir gibiydi. Bir kere seni kavradığında, o istemediği sürece kollarından kurtulamıyordun.

Kollarında çırpınmam hoşuna gitmiş olmalı ki, keyifle izliyordu bu halimi. Gözlerine ters ters baktığımda çenesini sıktığını fark ettim. Gözleri dudaklarıma indiğinde, aklından geçen şeyi anladım. Tam beni öpmek için dudaklarıma yaklaştığında, kafamı hızlıca diğer tarafa çevirmemle dudakları yanağıma değdi. Başını iki yana sallayıp gülerken. "İnan hiç fark etmez Çakır." Dedi ve yanağımı öptü.

Ama öyle bir öpmüştü ki, sanki dudağımı öpüyormuş gibi ıslak ve iştahla.

Yaptığı şey sesli bir şekilde yutkunmamı sağlarken, alnını şakağıma yasladı. "Kollarını bana sarmanı bekliyorum hala."

"Boşuna bekleme."

"Sarıl." Derken alnını geri çekip, tekrar hafifçe şakağıma bastırdı artık sarıl der gibi.

"Zorlama."

"Hadi bebeğim." Kullandığı ses tonu ve yanağıma bıraktığı yumuşak öpücük içimi titretirken karnım kasıldı.

"Bir kaç kere işe yaramış olması, devamlı yarayacağı anlamına gelmez Affan." Geri çekilip yüz yüze gelmemizi sağladı.

"Bebeğim." O kadar baskın söylemişti ki, anlık olarak gözlerimi kırpmıştım. "Bir kere değilde, bir kaç kere işe yaramış olması devamlı işe yarayacağını gösteriyor aslında."

Haklı olması sinirimi bozduğu için, gülen yüzüne kaşlarımı çatarak baktım.
Ve en başından beri yapmak isteyipte kendimi tuttuğum şeyi yaptım.

Kollarımı kaldırıp iri bedene doladım. Affan karşılık olarak anında belimi daha çok kavrarken beni kendine yapıştırdı. Sıcaklığını tüm vücudumda hissetmek, sabahtan beri ebemi siken yorgunluğu unutturmuştu. Yaşadığım rahatlamayla yanağımı omzuna yaslarken, yüzümü boynuna gizledim.

Bu halime kısık sesle güldüğünde "Sen tam bir piçsin." Diye mırıldandım.

Boynuna daha çok sokulup, rahat bir nefes alırken varlığının beni dinlendirmesine izin verdim.

Bölüm nasıldı, genel bir yorumunuzu alayım?

Hepiniz diken üstündesiniz dimi? Ben galiba kötü bir insanım hajskahasjj

Continue Reading

You'll Also Like

67.5K 2.6K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
791K 29.8K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
668K 83.1K 28
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...
156K 10.8K 8
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.