ŞEYTANIN ÇIRAĞI

By silassen

722K 43.4K 17.6K

"Seni öpeceğim." dediğimde duraksadı. "Sadece beynim yerinde değilken bunu yapabilirim." diye devam ettiğimde... More

1. Bölüm: "Şeytanın Astları."
2. Bölüm: "Yalanın Şampanyası."
3. Bölüm: "Akşam Yemeği."
4. Bölüm: "Deprem."
5. Bölüm: "Şeytanın İni."
6. Bölüm: "Akın değil, Aeron."
7. Bölüm: "İtaat."
8. Bölüm: "Böcek."
9. Bölüm: "Kraliçe."
10. Bölüm: "Medusa."
11. Bölüm: "Cehennemden kaçan kadın."
12. Bölüm: "Ne cennet ne cehennem."
13. Bölüm: "Baş melek."
14. Bölüm: "Tercih."
15. Bölüm: "Ata."
16. Bölüm: "Sürpriz Ziyaretçi."
17. Bölüm: "Çıkarlar."
18. Bölüm: "Toplantı Odası."
19. Bölüm: "Kargaşa."
20. Bölüm: "Davet."
21. Bölüm: "Terfi."
22. Bölüm: "Kırmızı."
23. Bölüm: "Asıl Kötülük."
24. Bölüm: "Cehennemi Hisset."
25. Bölüm: "Ortak."
26. Bölüm: "Cehennem Kokusu."
27. Bölüm: "Haber."
28. Bölüm: "Röportaj."
29. Bölüm: "Anılar."
30. Bölüm: "Şeytanizm."
31. Bölüm: "Manipülatif ve Basit."
32. Bölüm: "Köstebek."
33. Bölüm: "Yeni Plan."
34. Bölüm: "Cehennem Adam."
35. Bölüm: "Kahve."
36. Bölüm: "Green."
37. Bölüm: "Alaska."
38. Bölüm: "Çitlembik."
39. Bölüm: "Balık hapı yuttu."
40. Bölüm: "Dudağın, dudağımın altında."
41. Bölüm: "Kötülük."
42. Bölüm: "Şeytanın yanındaki melek."
43. Bölüm: "Ben Ada Milan."
44. Bölüm: "Habercilik."
45. Bölüm: "Evli."
46. Bölüm: "Maske."
47. Bölüm: "En az senin kadar."
48. Bölüm: "Mira Yener."
49. Bölüm: "Bir Görüş Kabininde."
50. Bölüm: "Babam."
51. Bölüm: "Yurt dışı."
52. Bölüm: "Ne yapıyorsun?"
53. Bölüm: "Kızgınlık."
54. Bölüm: "Alay."
55. Bölüm: "Siyahın yanındaki beyaz."
56. Bölüm: "Aftiel ve Aeron."
57. Bölüm: "Sarhoş olana kadar."
58. Bölüm: "Korkma küçük hanım."
59. Bölüm: "Merve."
60. Bölüm: "İntikam Yemini."
61. Bölüm: "Müzayede."
62. Bölüm: "Alaska'nın yeni ortakları."
63. Bölüm: "Allie'nin ruhu."
64. Bölüm: "Oyun."
65. Bölüm: "Saten gecelik vakası."
66. Bölüm: "Beni öptü."
67. Bölüm: "Gecenin izleri."
68. Bölüm: "Ata'nın yardımı."
69. Bölüm: "Bu bir savaş."
70. Bölüm: "Haber."
71. Bölüm: "Ajan."
72. Bölüm: "Maskenin altında yatan gerçek."
73. Bölüm: "Kandırılmak."
74. Bölüm: "Günah."
75. Bölüm: "İşkence Odası."
76. Bölüm: "Savaşa savaş, kana kan Ata."
77. Bölüm: "Gerçek Oyun."
78. Bölüm: "Seni sevmiyor oluşum kötü değil."
79. Bölüm: "İntikam."
80. Bölüm: "Biz aynı gemideydik."
81. Bölüm: "Senden etkileniyorum Aeron."
82. Bölüm: "Alaska'da Parti."
83. Bölüm: "Saldırı."
84. Bölüm: "Adem ve Havva bile..."
85. Bölüm: "İhanetkar."
86. Bölüm: "Tanrı'nın günahkar oğlu."
87. Bölüm: "Kalpsiz şeytan."
88. Bölüm: "Ada Ajans."
89. Bölüm: "Cehennemin Cezası."
90. Bölüm: "Düşmüş Melek."
91. Bölüm: "Seni karşıma çıkaran Tanrı."
92. Bölüm: "Rüya."
93. Bölüm: "Ölüm ve aklın savaşı."
94. Bölüm: "Lilith sensin sevgilim."
96. Bölüm: "Sarman'ın daveti."
97. Bölüm: "Bıçak Sırtı."
98. Bölüm: "Senin suçun değil."
Final: "İNTİKAM ALMAK İSTİYORSAN İKİ MEZAR KAZ."
2. KİTAP

95. Bölüm: "Sabah Yıldızı."

4.9K 290 484
By silassen

400bin.

Sizi seviyorum❤️

Lisedeyken tek derdimin aşık olmakla geçtiği bir dönem vardı. Sanırım hayatımda en çok özlediğim anlardan biriydi bu. Sabah kalkıp okula gitmek, basketbol sahasının bir köşesinde çocukları izlemek, hoşlandığın kişiyi tüm gün izlemek...O zamanlar en çok acıyı benim çektiğimi düşünürdüm. Aşık olduğum insan bakmamıştı ama onun sorunu aşık olmak değildi, zira bir hafta sonra ona sırılsıklam aşık olduğunu itiraf ettiği kızın elini tutmuştu.

Aşk bir beden miydi yoksa ruh mu?

Aşka layık olmayan şey ruhum muydu yoksa bedenim mi? Bilmiyordum. Okul çıkışı eve gider gitmez birkaç tur ağlar, diğer gün için başka bir av adına hazırlıklara başlardım. Dedim ya. Lise hayatımın çoğu, aşk sandığım hislerimin peşinden koşmakla geçmişti. Şimdiyse ne kadar yanıldığımı anlayabiliyordum.

Aşk ruhun kavuşmasıysa, kavuştuğum şey şuan ruhum muydu sahiden? Sarıldığım bel, başımı yasladığım göğüs...

Güzel bir koku alıyorum. Güzel günlerin haberci gibi, oysa bahar evlerimize uğramadan geldi geçti.

Başkalarının sonbaharı, bizim baharımızdı ama onlar sonbahar olmayı tercih etti. Şimdiyse bir bahara sarılıyorum sanki. Sıcacık göğsü, güzel kokan saçları, ninni gibi başımı okşayan parmakları...

Dört ay önce peşime düşen kabus bugün rüyam olmuş sanki. Dört ay önce kış değil, sonbaharmış gibi. Hissettiğim şey cehennem değil, cennetten çıkmış bir meyve gibi. Yasaklı olduğundan eminim ama tarihin tekerrür ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bile bile bunu isteyen benim, hiçbir zaman yasaklı şeylerde gözüm olmamıştı oysa. Şimdiyse bana en çok çekici gelen şey, cennetin yasağı.

Cennetin kovulan meleği.

Düşmüş Melek.

Cennet; intikamla, hırsla, öfkeyle tüm insanlığı parçalamak isteyen meleği, şeytana dönüştürmüş olmalı. Cehennemine yollamış. Şeytan, cehennemi bile cennetine çevirmiş. Benimde cehennemi mi cennete çevirebilir miydi?

Hissettiğim acıyı görebilir miydi? Görüyordu. Beni, kalbimi, ruhumu, gözlerimi okuyordu.

Tanrının üvey çocuğu Aeron.

Düşmüş Melek Aeron.

Cehennemin kralı Aeron.

Ve Ada Milan'ın sevgilisi Aeron.

Hepsini seviyordum. Ada Milan'ın sevgilisini ise hepsinden de seviyordum.

"Ne düşünüyorsun?" diye mırıldandığında göğsü kıpırdamıştı. Başımı hafifçe ona doğru kaldırdım, dudaklarımda silik bir gülümseme oluştu. "Gözlerim ağrıyor." diye söylendiğimde kollarımdan tutarak omzuna doğru çekiştirdi beni. "Hiç uyumadın." diye fısıldadı yüzüme doğru.

"Uyu, güzelim. Ben buradayım."

"Acıktım ama." diye söylendim. Kıkırdadı. "Sakın beni yiyebilirsin gibi şeyler söyleme." homurdandım. Tabii başıma gelecekleri biliyordum. "Tüh." dedi alayla. "Tam onu diyecektim." omzuna vurdum. "Dışarıdan bir şeyler söylesene." dedim sinirle.

"Tamam tamam." dedi ve benim üzerimden doğru uzanıp hemen telefonumu aldı. "Senin telefonunu yok mu ya?" dedim alayla. "Yaşlı." yüzümü buruşturdum. "Artık yaşlılar bile telefon kullanıyor." tip tip baktı suratıma.

"Sizin yaşlılar buna şeytan icabı demiyor muydu ya?" yüzünü buruşturdu. "Hiç böyle bir şey icat ettiğimi hatırlamıyorum ama..."

Güldüm. "Ohoo bir bilsen daha neler neler var." dediğimde yatakta biraz doğrulunca başım yastığa düştü. Akın sırtını yatak başlığına yasladı, beyaz çarşaf kasıklarına kadar düştüğünde derin bir iç çektim. Esmer teni bir elmas gibi parlıyordu, bunu demeden geçemeyecektim.

"Neler varmış?"

"Telefon, televizyon, bilgisayar...Resim-" Sözümü böldü ve dehşet içinde konuştu. "Bir dakika bir dakika sen resim mi dedin?" başımı salladım.

"Cidden siz insanlar..." başını iki yana salladı. "Her defasında şeytana bulaşmaya bayılıyorsunuz değil mi..." dediğinde omuz silktim. "Açıkçası bende lisedeyken hatta belki üniversitedeyken de olabilir...hocalarımın içine şeytan girdiğini falan düşünüyordum."

"Şeytanlar bilgelere görünür, cahillerin arasına karışır." deyip telefonu kurcalamaya devam ettiğinde telefona bakmak için üzerine eğildim. "İskender falan söylesene." dediğimde arama kısmına iskender yazdı ve ilk restoranttan siparişini verdi. "En çok bunu mu seviyorsun?" dedi. Sanki aklına kazımak istiyordu.

"Hayır, şuan canım bunu çekti." dedikten sonra oflayarak çarşafı üzerimden attım. "Banyo yapacağım ben." dediğimde dudaklarında çarpık bir gülümseme oluştu. "Bende tam banyoya girecektim biliyor musun? Zaman tasarrufuna önem verdiğimi biliyorsun." gözlerimi devirdim gülerek. Çarşafı koltuk altlarımdan sarıp banyoya yürürken Akın'da arkamdan geldi.

İçeriye girer girmez sıcak suyu açarak küvetin dolmasını sağlarken bende sağ kolumu duvara yaslayarak onu izliyordum. Suyu kontrol ederken eğilen bedeni yüzünden iyice ortaya çıkan sırt kaslarına, kalçasına doğru uzanan boşluğa bakıp ona doğru adımladım. Omzunun biraz aşağısına, sol tarafına doğru dokunduğumda kasıldı. Diğer elimi de sağ tarafına yaslayarak "Yoksa melek kanatların burada mı saklanıyor?" diye sordum.

Birkaç saniye tepkisiz kalıp daha sonra bana döndü. Ellerim aşağıya düştü. "Evet." diye fısıldadı. "Görmek isterdim." dedim alt dudağımı ısırarak. "Kanatlarımı mı?" güldü. "Sanmıyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. "Nedenmiş?"

"Hayal ettiğin kadar ilgi çekici değil." dedi, kestirip atmak istiyordu sanki. Küvetin içine girip elini bana uzatınca parmaklarımla onu kavradım ve bende küvetin içine girdim. "Hayal ettiğim her şey sende güzel durur, merak etme." dediğimde sırıtıp burnumun ucunu öperek geri çekildi.

Dudaklarımı büzdüm. "Ciddiyim ben."

"Bende ciddiyim bebeğim." deyince başımı omzuma yatırdım. "Şimdi ben, Aeron'ı göremeyecek miyim?" diyerek gözlerimi kırpıştırdığımda "Dün gördüğünü sanıyordum." diyerek dudaklarımın üzerine doğru fısıldadığında kıkırdadım. "O kanatlarının altına girmek isterdim." dedim aynı işlevle karşılık vererek.

"O kanatların altındaydın zaten." dedi bilmiş bilmiş.

"Ya." dedim tek kaşımı kaldırarak. "Söylesene, kanatların beyaz mı yoksa siyah mı?" cevap vereceği esnada tekrar devam ettim. "Gerçi izlediğim filmlerde siyah tasvir ediyor ama bazılarında yine beyaz. Sakın beni yanlış anlama! Ben sadece dinime çok bağlı biri olarak gerçeği öğrenmek istiyorum." dedim sonlara doğru bariz bir alayla.

Akın benimle beraber suyun içine oturduğunda bende kucağına kurulmuştum. Beni karnımın üzerinden tutup çevirince sırtım göğsüne yaslanmıştı. Bacaklarını aralayınca, ortasındaki boşluğa oturdum.

"Hm." dedi. "Demek bilgilenmek için soruyorsun?" hevesle başımı salladım. "Bir gün ihtiyacımız olursa göreceksin." deyip karnımın üzerindeki ellerini sıkılaştırınca kafam karışmış bir halde gözlerimi kıstım.

"İhtiyacımız derken? Nasıl bir ihtiyaçtan bahsediyorsun ki?"

"Bir gün," dedi. "Eğer olurda bir gün, benim canım çok fena sıkılırsa; eğer bir gün, birisi benim canımı çok sıkarsa...İşte o zaman çıkar kanatlarım." dediğinde düşünceyle mırıldandım. "Bu canının sıkılması için ne yapmam gerekiyor?" elimle ağzıma vurdum. "Yani ne yapılması gerekiyor?"

Saçlarımın üzerinde gezinen dudaklarının gerildiğini, güldüğünü anlayabilmiştim. "Şeytan hep öfkelidir zaten küçük hanım, sadece sen şeytanı öfkelendiremezsin. Senin yanında öfkelenecek şeyleri göremiyor." dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Cehennem adam diyordum ya sana?"

"Evet."

"Senin öfken bir bana işlemezken sen sadece gün ışığım olabilirsin benim." duraksadı. "Sabah yıldızım olursun, ışık getiren olursun ama asla cehennem adam olamazsın." dediğimde karnımdaki elleri sıkılaştı, sanki daha fazla çekmek istedi beni kendine. Saçlarımı kokladı, kokusu her hücremde gezindi. Saçlarımdan öptü, boynumdan öptü. Yıllarca cehennem adam dediğimiz, gün ışığım olmaktan bu kadar mutlu olmuştu.

Sabah Yıldızı, Aeron.

Işık getiren, Aeron.

Gün Işığı, Aeron.

Ada Milan'ın sevgilisi Aeron.

Bu sefer en çok sevdiğim yok. Çünkü hepsi benim Aeron'ım. Hepsi benim Akın'ım.

"Sabah yıldızı demek?" diye mırıldandı. Başımı salladım. "Cehennemden adamdan daha çok hoşuma gitti." gülümsedim. "Herkese cehennem adam, bana gün ışığı değil mi Aeron?" diye sorduğumda "Onlara sadece şeytan." diye düzeltti beni.

Gözlerimi huzurla kapadım.

"Dün gece bana bir şey demiştin." diye mırıldandım hala gözlerim kapalıyken. "Evet." dedi. "Bana Lilith dedin. Lilith sensin sevgilim dedin, neden dedin?" diye huysuzlukla sorunca "Bu senin için kötü bir şey mi?" dedi. Kafası karışmıştı sanki.

"Evet." diye mırıldandım. "Hiçbir zaman başka bir kadının yerini doldurmak istemedim." dediğimde "Bunu sana asla yapmam." dedi bir ifadeyle. Zaten, bunu çok umursamamam bu yüzdendi. Akın'ın kötü bir niyetle, beni üzmek için diyeceğini sanmıyordum. O hala hisleriyle mücadele etmeye çalışırken onun yanında durup hislerini anlamdırması için buradaydım. Her yanlış yaptığında onu düzeltmek için buradaydım.

Onun için kırıcı gelmeyen her şey beni parçalayabilirdi.

"Yine de neden dediğini merak ediyorum." diye mırıldandım.

"Lilith cennetten kovulup yanıma geldiğinde gözlerinde gördüğüm her şey benim parçam gibiydi sanki. Gözleri bir ayna gibiydi, kendimi görmüştüm. O kin, o nefret...O öfke...Her şey çok benzerdi. Sanki aynıydı, tüm kaynaklarda Lucifer'ın ilk aşkı Lilith diye geçer ama biz birer aynadan ibarettik." dedi.

"İlk kez benzer duyguları yaşayan birini gördüğüm için onu kendime yakın hissetmeden kendimi alıkoyamadım. Herkes ilk aşkımın Lilith olduğunu düşünüyor, bende eğer aşk bildiğim şey buysa, ona aşık olduğumu düşünüyordum. İlk aşkımın o olduğunu düşünüyordum ama hayır. Kibir ve nefret hislerimle yarışırken şimdi hissettiklerimin kibir ve nefretimin çok ötesinde." deyip derin bir nefes aldı.

"Eğer ilk aşkım Lilith'se, Lilith sensin sevgilim." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve ona döndüm. Dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum. Hoşuma gitmişti, keza zaten Aeron'ın dediği her şey hoşuma gidiyordu.

İlk aşkının, ben olduğumdan bahsetmişti değil mi?

Bana belki de aylar önce, milyarlarca yıl yaşında olduğundan bu yüzden ömründen bir sürü kişi geçtiğini bahseden kişiden çok uzaktı. Bana karşılık verdiği esnada zil sesiyle ayrılmak zorunda kaldık. Oflayarak geri çekildim. Akın ayağa kalkıtığında üstündeki yaşlar dökülmeye başladı. Kenardaki havluyu beline sararken arsız arsız onu izlediğimi fark etmiş olacak ki "Uslu dur." dedi net bir ifadeyle.

Dudaklarımı büzdüm. Ne zaman uslu durmamıştım ki sanki? Akın dışarı çıkar çıkmaz bende ayağa kalkarak havlumu üzerime geçirdim ve yatak odasına girdim. Masanın üzerindeki tarakla saçlarımı tarayarak dolabın kapağını açtığımda klasik tişört ve eşofmanlardan bir tanesini alarak yatağın üzerine bıraktım.

Yatağın kenarında duran kilotumu alıp bacaklarım arasından geçirdim. Gri eşofmanımı ve beyaz tişörtü de sütyenimi takmadan giydikten sonra eşofmanımın belini birkaç kere kıvırdım. Baş havlusunu tekrardan başıma sardıktan sonra yatak odasından çıktım. Hala kapının açık olduğunu gördüğümde kaşlarımı çatarak oraya yürüdüm.

"Beyfendi sipariş vermişsiniz ama?"

"Şimdi mi getirmeliydin?"

"Ne zaman getirecektim beyfendi?"

"Şimdi değil." Akın'ın tip tip konuşmasıyla nefesimi üfleyerek "Aaa yemek mi gelmiş!" diye yalandan şakıdım. "Pardon." dedim ellerimi uzatarak. "Erkek arkadaşım bilmiyordu sanırım, ben sipariş etmiştim. Alayım lütfen." kurye teşekkür ettiğini gözlerinden belli etmişti.

"Afiyet olsun. Sağ olun." dedikten sonra kapıyı kapadım. Akın omuzlarımdan tutarak beni kendine çevirdi. Birden yakamdan tutup gözleriyle içeriye doğru bakınca dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Ne yapıyorsun ya!" dedim çemkirerek.

"İç çamaşırı giymiş misin diye kontrol ettim." diye homurdandı. Ellerimden poşeti alıp mutfağa geçerken "E ettin de noldu!" diye sorunca "Giymemişsin." dedi umursamaz bir ifadeyle. Hala aynı şokla ona bakmaya devam ettiğimi fark ettiğinde "Düm yeterince gördüm zaten küçük hanım, neden şimdi şaşırdın ki?"

Aptal!" diye çemkirdim. "Dün böyle m-" sözümü kesti ve haylazca sırıttı. "Doğru." dedi. "Dün daha fazlasını yaşadım." omzuna vurdum huysuzlanarak. Güldü ve gözleriyle sofrayı işaret etti. "Hadi hadi otur."

"Ayrıca sen neden insanlara öyle davranıyorsun?"

"En güzel yerimizde bölmeseydi!" dedi kendini savunarak.

"Ya adam ne bilsin!"

"Bilecek! Böyle şey mi olur?" diye homurdanmaya devam etti. Sırıttım. "Oldu." dedim. "Git bilim insanı falan ol bari de evlerin içini gözetleyebilir." homurdanarak yemeğimi yemeye başladığımda düşünceyle gözlerinin kısıldığını fark ettim. "E ama oha yani!" dedim isyan ederek.

"Mantıklı gelmişti." dedi huysuz huysuz. Daha sonra sessizce yemeklerimizi yedik. Açıkçası Akın'ın aç olduğunu sanmıyordum.

Akın mutlu değildi ama benimle öyleydi. Akın aç değildi ama benimle yemiyordu. Onun her şeyinin bana olduğunu fark etmem uzun sürmüştü ama anlayabiliyordum. Bar taburesinde oturduğumuz için ayaklarım yere değmiyor, sallanıyordu. Elimi çeneme yaslayarak çocuk gibi onu izlemeye başladığımda gözlerini yemeğinden ayırdı ve göz kırptı.

"Ne oldu?" diye sorunca omuz silktim. "Bakamaz mıyım be?" çemkirdim. Ellerini havaya kaldırdı. "Sonra açım deme bak." gözlerimi kısıp yemeğimi yemeye devam ettim. Sonuçta dün çok yorucuydu, midem açlıktan delinmiş falan olabilirdi yani. "Bugün bir yere gidecek miyiz?" diye sorunca "Ben gideceğim." dedi.

"Ben?"

"Burada kal."

Tek kaşımı kaldırdım. "Pardon?"

Derin bir nefes aldı. "Şu an her şey tehlikeli."

"Biliyorum." dedim ama itiraz ettim. "Yine de burada oturup beklemek istemiyorum."

"Endişelendiğin şey ben miyim?" diye sorunca başımı salladım. "Yok ya olur mu ben Melih için endişeleniyorum(!)" dedim kinayeyle. Akın düz bir ifadeyle bakarken "Burada kimsenin gücü beni yok etmeye yetmez." dedi.

"Sana ayak bağı olacağımı mı düşünüyorsun yoksa?" burnuma fıske vurdu. "Genelde ayaklarımın altında dolanan kız çocuklarından haz etmem ama seni bunların dışına alabilirim." dedi alayla.

"Dalga geçmeden cevaplasan ölürsün değil mi?"

"Teknik olarak-" tersçe baktım. "Evet evet teknik olarak öylesin zaten falan filan!" dedim huysuzca. "Sinirlenme." dedi. Böyle sakin kalışı beni daha fazla sinirlendirmeden öteye geçemiyordu ama yapacak bir şeyim de yoktu! Gerçi şöyle bir kafasına patlatsam kendine gelirdi ama işte...

"Yok." dedim. "Sinirli değilim sadece neden seninle gelmemi istemiyorsun?"

"Çünkü işleri görmek istemeyeceğin bir şekilde halledeceğim." dedi sakinlikle. Duraksadım. "Nasıl yani? Nasıl halledeceksin?" dudakları kıvrıldı. "Aeron ile." dedi sadece. Dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Demek ki Akın olduğunu kabullendin." dedim sadece.

"Senin yanında Akın olmayı kabullendim." diye düzeltti. "Tamam." diye kabullendim. "Tamam Akın, sen git. Ben de kendi işime gideceğim." dediğimde başını salladı. Birkaç dakika gereksiz bir sessizlik oluşsa da sanki karar vermişiz gibi aynı anda ayaklandık ve mutfağı topladık. Sütyenimi giyip üzerine yine aynı tişörtü giydim. Yanımda başka bir şey olmadığı için böyle gitmek zorundaydım ama çokta umrumda değildi. Şirket benimdi nasıl olsa.

"Evime uğrayacağım." dedim, Akın'da toparlanırken. "Kıyafet için mi?" diye sordu ve gömleğinin son düğmesini ilikledi. "Evet." dediğimde "Beraber gideriz." dedi. "Tamam." dedim kısaca ve saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Daha sonra iyice toparlandık ve evden çıktık. "Gerekli her türlü tedbiri aldırdım." dedi arabadayken.

"Ne gibi?" diye sordum ve bacak bacak üstüne attım. "Güvende olmanız için."

Kaşlarımı çattım. "Olmanız?"

"Sen, baban ve..." dudakları ıslattı. "Annen için."

"Annem mi?" diyerek doğruldum. "Annem mi?" dedim şok içinde. "Annem ne alaka?" diye sorarken ellerim daha şimdiden titremeye başlamıştı. "Sadece ize bulaşacaklarını düşünmüyorum." dedi Akın. "Titremesin ellerin. Herhangi kötü bir şey olmadı ama ben her türlü ihtimali değerlendiriyorum. Anlıyor musun?" diye tane tane konuştu.

"Anneme kötü bir şey olmadı değil mi?" diye sordum. "Eminsin dimi? Yalan söyleme bak." deyip telefonumu çıkardım. "Yalan söylemem." dedi düz bir sesle. "Ayrıca anneni arama." arama yerine basacağım esnada duraksadım. "Neden ki?" dedim.

"Çünkü peşine taktığım adamlardan haberi yok, yaşanılan hiçbir şeyden haberi yok." dedi yavaşça. Alt dudağımı ısırıp telefonu kapadım. Şirketin önüne gelirken "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. "Çok teşekkür ederim Akın." dediğimde "Bana borçlusun." dedi ve devam etti. "Bir şeytanla anlaşma yapmanın bedelleri olur."

"Neymiş o bedeller?"

"Gül bakalım." dediğinde şaşkınlıkla güldüm. "Bunu seviyorum." dedi dudaklarıma bakarken. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve kıkırdadım. "Akşam seni bekleyeceğim burada." deyince "Bekle." dedi.

"Geleceğim."

Arabadan inip uzun merdiveni tırmandık ve şirket kartımı çıkararak turnikeye okuttum. İçeriye girer girmez yüzümde tükenmeyen gülümseme daha fazla büyümüştü. Herkesin çalıştığını görmek, telaşla koşturmaları, toplantı odasındakilerin birbiriyle sohbeti...Sanırım yıllardır hayalini kurduğum şeyin gerçekliğini yaşamak böyle bir şeydi. Beni görenler baş selamı verip bazıları hoş geldiniz tarzında konuşmalar yaparken hepsine aynı şekilde karşılık vererek asansöre bindim.

Heyecanla yerimde kıpırdanırken asansör, odamın olduğu katta durdu. Ofise girer girmez gördüğüm kişiyle kocaman gülümsedim. Masanın yanı başında duran ve diğer çalışana heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatan Aslıhan'ın sırtına dokunduğumda irkilerek arkasına döndü ve "Eyvah!" dedi. "Patrona yakalandık." kahkaha attım.

"Buradasın?" dedim gülümseyerek. Omuz silkti. "İşsiz kaldım." göğsüne doğru dosya poşetlerini yasladı. "Sizden iş istemeye geldim Ada Hanım." dediğinde boğazımı temizledim ve patronvari bir tutuma bürünmeye çalışarak "Bunu odamda konuşalım." deyip Aslıhan'ın önünden yürümeye başladım. Arkamdan gelen patır patır seslerini duyarken odaya girer girmez birbirimize bakmış sonra çığlık atarak sarılmıştık.

"Sonunda ya!" dedim isyanla. "Bir an hep orada kalacaksın sandım."

"Sonunda ya!" dedi benim gibi karşılık vererek. "Bir an hep orada kalacağım sandım." koltuğa oturduk. "İstifa edeceğini duyduklarında çok laf yaptılar mı?" dediğimde başını salladı. "Yaptılar ama çok umrumda değil."

"Ne dediler?" dedim. Gözlerini kaçırdı, iyice işkillenirken "Suna'dan öğrenirim biliyorsun değil mi?" diye sordum. "Kötü bir şey mi dediler?"

"Bir anda Mert üzerime geldi." diye mırıldanınca "Nasıl yani?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Yani istifa edeceğimi açıklayınca Mira hemen atladı. Beni o gün senin yanında gördüğünü, büyük ihtimalle senin tarafına geçeceğimi falan söyledi işte. Bu böyle deyince herkes arkamdan söylendi ama.."

"Ama?"

Mira mevzusunu hiç uzatmamıştım bile. Artık umrumda değildi. Mira'ya üzüleceğim tek konu karnındaki bebek olabilirdi. Zavallı bebek, nasıl bir anneye sahip olduğunu bilse sanırım kahrından ölürdü.

"Mert fazla abarttı. İşte o gün Mira iyi ki bana öyle davranmış. Çok yanlış tarafa gidiyormuşum, bana ne yapılsa hak ediyormuşum..." hayretle baktım. "Bunları Mert mi söyledi gerçekten?" dedim şok içinde. Başını salladı. "Mira beynini yıkamış resmen." diye mırıldandığımda "Kaç yaşında adam." dedi omuz silkerek. "Yirmilik kızın beynini yıkamasına izin veriyorsa zaten bir sıkıntısı vardır." gülümsedim.

"Sana ne derlerse desinler doğru yerde olduğunu bil, tamam mı?" dedim derin bir nefes alırken. "Zaten o yüzden buradayım." dedi. "Orada hak ettiğim değeri alamadığımın farkındaydım."

Elini tuttum. "O Mert'in dediklerini asla umursama."

"Pislik." dedi.

"Oha!" dedim kalbimi tutarak. "Mert bunu nasıl kaldıracak? Lütfen bu kadar ağır kelimeler kullanma." diyerek ortalığı yumuşatmaya çalışırken dilini çıkarıp somurttu. "Sinir oluyorum geri zekalıya ya!" dedi siyah saçlarını geriye savururken. "Şimdi gitsin Mira'nın kulu köpeği olsun köpek!" dedi tekrar nefretle.

"Yok." dedim. "Bak o son dediğin çok ağırdı. Biz Allah'a havale edelim." parmağını şıklattı.

"Tamam." dedi. "Bak bu makul."

Kapının tıklatılmasıyla "Gel." dedim. Vaov. Cidden havalıydı. "Kahve getirdim." dedi bir çalışan ve içeriye girdi. "Şöyle bırakabilirsin." diyerek masanın üzerini gösterdim. Masanın üzerine kahveleri bırakırken bana dönerek "Merhaba, Fatma ben." deyince karşılık verdim.

"Beni Suna hanımlar işe aldı."

"Ya öyle mi? Ne güzel." dedim gülümserken. Şu sıralar tek derdim, Alaska olduğu için şirketime yeteri kadar özen gösterememiştim ve bunu Suna yönetmişti. İyi ki vardı yoksa bu zamana kadar ne yapardım bilmiyordum. Bildiğim tek sevdiklerimden, en azından bir tanesinden vazgeçmek zorunda kalacaktım. Ya işimden, ya babamdan. Zaten işimi, babam dolayısıyla yaptığımı söyleyecek olursam işsiz kalmam kaçınılmazdı. Neyse ki bu iki süreçte de Suna yanımdaydı.

"Beni kişisel asistanınız olarak görevlendirdi." deyince bu sefer şaşırdım. En azından kişisel asistanımdan haberim olsa güzel olurdu. "Anladım." dedim. "B bir haftanın tüm girdi çıktılarını bana getirebilir misin?" başını salladı. "Tabii efendim." kapıya ilerlerken birden durdu. "Ay aklıma şimdi geldi." elini dudağına kapattı. "Pardon efendim." boğazını temizledi. "Suna hanım bugün öğle saatlerinde şirketi ziyaret etmeye gelecek."

"Çok sağ ol Fatma, çıkabilirsin." dedikten sonra başını sallayarak gitti. "Sahi, sen bu hafta neredeydin? Her geldiğimde yoktun, valla Suna yönetti buraları." deyince "Bilindik şeyler ya." dedim. "Birkaç problemim vardı, onlarla uğraşıyordum."

Aslıhan "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" hiç sanmıyorum. "Olursa söylerim." dosyasını aldım. "Senin işe girişini yaptılar mı?" cıkladı. "Ne duruyorsun?" dedim sahte bir kızgınlıkla. "Çabuk girişini yaptır çabuk!" diye darlayınca ayağa kalktı.

"E iyi madem ben gideyim."

"Zaman işliyor, maaşından kesiyorum." diyerek dalga geçince "Hii." dedi. "İşte şimdi uçuyorum." dedikten sonra alel acele odamdan çıktığında kıkırdadım. Gülümseyerek ayağa kalktım ve boydan boya camdan oluşan, tüm şehir manzarasını ayaklarıma seren köşeye ilerledim.

Annemi aramak aklıma gelince telefonu aldım ve rehberime tıklayarak annem yazısına tıkladım. Telefon üçüncü çalışta açılırken "Alo?" dedi tanıdık ama bir o kadar uzak ses. "Anne?" dedim. "Nasılsın?"

"İyiyim sen?" dedi. Bir yabancıyla konuşuyormuş gibi.

"Bende iyiyim."

"Güzel."

"Biliyor musun sonunda kendi ajansımı açtım." dedim sevinçle.

"Biliyorum."

"Nereden?"

"Magazin haberlerinden." cevap vermediğimde "Sonuçta ha ben, ha yabancılar hiçbir şey fark etmiyor değil mi? Onlarla aynı anda öğrenmenin ne önemi var sanki." diye söylendiğinde gözlerimi kapadım. Evet bunların geleceğini tahmin ediyordum.

"Haber verecekti-"

"Vermedin. Hatta yanında boy boy gösterdiğin sevgilinin de haberini vermedin."

"Daha her şey yeni."

"Magazinin haberi olacak kadar yeni." diye düzeltti beni. "Polismiş. Babana yardım etsin diye mi sevgili oldun? Kullanmasan bari çocuğu." diye sonlara doğru alay ettiğinde kaşlarımı çattım. "Anne ne alakası varya! Saçmalama."

"Ne demek ne alakası var? Yıllardır ölü bir adamın peşinden giden sen değil misin?" diye sordu sertçe. "Ölü bir adamın peşinden gittin tamam ama ben yaşıyorum Ada! Anneni unuttun." sesini yükseltti.

Kaşlarımı çattım. "Ölü bir adam mı? Anne sen neyden bahsediyorsun ya? Sen neyden bahsediyorsun anne! Babam ölmedi benim. Gayette yaşıyor hatta her hafta onu ziyarete gidiyorum, konuşuyorum."

"Beni kaç kere ziyarete geldin acaba?" diye homurdandı. "Sanki durumumun farkında değilmiş gibi konuşuyorsun?"

"Durumun ne Ada? Baban yedi yıldır içerideyse bir sebebi var değil mi? Neden diye düşündün mü hiç? Yıllardır sana anlatmaya çalışıyorum ama baban öyle bir beynini yıkamış ki bir türlü anlayamıyorsun beni." dedi sinirle. "Babanın uğurunda kendini de bitirdin, bendeki seni de bitirdin!" bağırdı bu sefer. Alnımı sıvazladım.

"Şöyle konuşma anne."

"Anne falan deme bana. Ben senin ne zaman annen oldum? Yedi sene önce annendim ben senin, sende benim yedi yıl önceki kızımdın." ağır konuşuyordu. Bunları hak ediyor muydum sahiden, ediyordum sahi. Yoksa neden annem bana böyle davransın değil mi? "Fotoğraflarımıza bakıyorum." dedi, sesi titriyordu. "Yedi yıl önceki mutluluğumuza bakıyorum Ada! Kızıma bakıyorum ama yoksun, neredesin Ada? Bırak artık şu adamın peşini ya! Hayatını mahvetti senin, gençliğini çaldı kızım.."

"Hayır anne." dedim titreyen sesimi bastırırken. "Gençliğimi çalmadı babam ama babamın hayatını çaldılar. Ben sadece çalınanları geri almak istiyorum sadece." diye fısıldadığımda "Sen öyle san." dedi.

"Yedi yıldır çıkaramıyorsun, ne değişecek ki? Söyle bana, şimdi nasıl çıkarmayı düşünüyorsun? Babanı kaybettin anladım bende kocamı kaybettim, yıllardır da evlat hasreti çekiyorum ben." dediğinde "Anne bu hale gelmemizi ben istemedim." dedim.

"Babanda istemedi ama bu haldeyiz işte."

"O zaman neden bizi suçluyorsun?"

"Çünkü baban seni aldı götürdü benden! Sende izin verdin."

"Anne ben hala senin kızınım ya, ne alakası var bu işin babamla? Sürekli babamı suçlayıp durmaktan vazgeç artık anne! Birazcık kendine bak ya-" sözümü kesti. "Ne varmış halimde?" güldüm. "Ne varmış halimde öyle mi? Sen benim çektiğim şeyleri düşünebiliyor musun? Diyorsun ya baban aldı götürdü seni diye, sen niye gelmedin anne? Sen neden bizim peşimizden gelmedin? Benim çektiğim şeyleri de görmezden geldin, babamın hapiste haksız yere yatışını da. Sen bizi görmezden geldin." dedim tek seferde.

"Şimdi beni suçluyorsun öyle mi? Tüm bu olanların sorumlusu olarak beni görüyorsan tamam öyleyim. Sana daha fazla ne diyebilirim ki ben?"

Derin bir nefes aldım. "Tamam ben haksızım." dedim. "Ben aramadım, sen neden aramadın anne? Mesela neden kızının mezuniyetine bile gelmedin? Çünkü babam, dışarıdaki arkadaşlarını sırf yalnız kalmayayım diye benim yanıma yollarken sen neredeydin anne? İlk kez işe başladığımda neredeydin? Çünkü o beğenmediğin babam hapiste olmasına rağmen yine bir yolunu bulup çiçek göndermişti bana. Babam bir sürü mektup yazdı bana, senden bir tane bile mesaj alamadım ben oysa. Söyle anne bana? Asıl sen neredeydin?" diye sordum.

Bu bir patlamaydı. Yıllardır anneme karşı sustuğum her şeyin patlamasıydı. Belki yanlış yapıyordum ama artık o yanlış bile doğru geliyordu bana. Haksız olduğum konular olduğunu biliyordum, belki de bu yüzden hiç sesimi çıkaramamıştım ama demek ki annem öyle düşünmüyordu. Babama duyduğu, kin ve öfke boyunu aşmıştı anlaşılan.

Bir ailenin prensesi bazense asi kızı olarak büyümüştüm. O günden sonra sadece babamın mı prensesi olmuştum sahi? Annemin bende bıraktığı eksiklikleri hiç önemsememiştim, yani önemsememeye çalışmıştım zira kafamı meşgul eden başka şeyler vardı. Hiçbir zaman bu yaşananlar için annemi de suçlamamıştım, suçlamamak için nedenler yaratmıştım. Ne bileyim, aramadığında çok meşguldür demiştim. Mezuniyetime gelmediğinde, hastadır belki...İlk iş günümü kutlamadığında, kafası çok dolu yoksa hatırlardı demiştim. Ben annemi suçlamamak için nedenler yaratmıştım ve o nedenlerin artık hiçbir önemi olmadığı o zamana denk gelmiştik.

Sanki düşmandık da birbirimize silahlarımızı doğrultmuştuk. "Bunların suçlusu ben değilim." dedi, sesi titriyordu. "Bir anda ilk önce baban sonra da sen hayatımdan çıkıp gittiniz. Sanki ben sizin bir parçanız değilmişim gibi terk ettiniz beni. Ben senin mezuniyetini nereden bilebilirdim? Çalıştığın il iş gününü nereden bilebilirdim? Baksana şimdi bile sevgilini, yeni iş yerini bir televizyon haberinden görüyorum! Söylesene ben nereden bilebilirim Ada?! Beni ikinizde yok saydıktan sonra bir de suçluyorsunuz."

"Anne sen Bursa'da kaldın, ben İstanbul'da." dedim, sesim kısılmıştı. "Ondan sonra da yakamız bir araya gelmedi zaten."

"Evet." dedi. "Ben Bursa'dan çıkmadım bir daha, sende gelmedin zaten." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırarak koltuğa oturdum ve alnımı ovuşturdum. "Hiç gelmez misin?" diye sordu bir daha, uzun bir sessizlikten sonra. "Gelmemi istemezsin ki." dedim sakince.

"Yaz geldi." dedi. "Buradaki mahallenin çocukları yine erik ağacımıza dadandılar." deyip güldüğünde bende gülümsedim. "Öyle mi?" dedim. "Benim gibi çalı süpürgesiyle kovalasaydın ya?" diyerek ona uyum sağlamaya çalışırken "Onun için cadı kıyafetlerim yok. Seninkiler de bana olmuyor zaten." dedi.

Normale mi dönmeye çalışıyorduk? İkimizde hatalarımızın içten içe farkındaydık dimi? Yoksa şuan konuştuğum kişi annem olamazdı, olmazdı.

"Onları atmadın mı?" dedim ufak bir şaşkınlıkla.

"Neden atacakmışım ki?"

"Nefret ediyordun?"

"Artık değil."

"Yoksa sende mi cadı olmaya karar verdin?"

"Hala Disney izlemiyorum." dedi ufak bir dalgayla. Kıkırdadım. "Cadı olmamak için yeterli bir sebep."

"Çatı katındalar hepsi."

"Tozlanmıştır hepsi." dediğimde itiraz etti. "Her ay havalandırıyorum odayı, temizliyorum."

"Neden ki?" diye şaşkınlıkla sordum.

"Geldiğin gün temiz olsun diye." dediğinde sertçe yutkundum. Gözlerim istemsizce dolarken sesimin titrememesine özen göstererek "Öyle mi?" dedim. "Oraya gelir gelmez ilk önce çatı katına çıkacağım."

"Balkonda kahve içer miyiz?" dedi.

"Sütlü köpüklü mü?" dediğimde "Sütlü köpüklü." diyerek beni onayladı.

Kısa bir süren sessizliğin ardından "Üniversite yıllığınız var mı?" deyince "Evet evet." dedim. "Var, neden?"

"Kaçırdığım yıllara bakmak istiyorum."

"Peki çocukluk fotoğraflarıma da bakar mıyız?"

"Albümleri hiç kaldırmadım zaten."

"Küçük bir günlüğüm vardı. O da duruyor mu?" kahkaha attı. "Duruyor tabii ki!"

"Okudun mu yoksa!" diye dehşet içinde sordum. "Tam dört kez." dedi umursamaz bir ifadeyle. "Aşk olsun." dedim onaylamaz seslerle. "Gel, bir kez de sen okursun bana." deyince "Olur." dedim. "İyi miyiz?" dedim tekrardan.

"Sen buraya geldiğinde daha iyi olacağım." deyince gülümsedim. "Geleceğim. Şimdi kapatıyorum tamam mı?" dediğimde "Tamam." dedi. "Görüşürüz Adacık."

"Görüşürüz."

Telefonları kapattık. Başımı eğdim, saçlarım önüme kadar döküldü. Ellerim iki bacağımın arasındaydı. Derin derin nefesler alıp veriyor ağlamamak için yumruklarımı sıkıyordum. Her şeyin bu kadar basit, bizim içinse bu kadar zor olmasından nefret ediyordum. Ailemin parçalanmasından da, buna sebep olanlardan da, hepsinden nefret ediyordum. Kapı tıklatıldığında dudaklarımı ıslattım ve boğazımı temizleyerek "Gelebilirsin." diye seslendim.

İçeriye Suna girdi. Gülümseyen dudakları beni gördüğünde düz bir ifade aldı. "Bir şey mi oldu?" dedi şüpheli tavırlarla. "Yok." dedim başımı iki yana sallayarak. Yanıma oturdu. "İşe birilerini almışsın."

"Evet." dedi. "Kişisel bir asistana ihtiyacın olduğunu biliyorum."

"Var zaten ama başımı diğer işlerden kaldıramıyorum ki." deyip alnımı sıvazladım. "Biliyorum." dedi Suna, anlayışlıydı. "Bende senin için buradayım!" derken beni keyiflendirmeye çalıştığı aşikardı. "Birazcık iş başı yap yeter artık aaa." diye sahte bir şaşkınlıkla devam edince oflayarak kalktım.

"Çalışmaktan nefret ediyorum."

"Daha dur yeni başlıyoruz." dedi Suna. "Seni işinden ettiklerinin intikamını almayacak mısın?" dudaklarımı büzdüm. "Açık bir şey deyim mi? Umrumda bile değiller." dedim kesin bir ifadeyle. "Hatta benimle uğraşmadıkları sürece onlara elimi sürüp kirletmeyeceğim bile."

""Seninle uğraşmaya başlamadan önce onlarla uğraş ki başına sarmasınlar." tek kaşını kaldırdı. "Korkut diyorum yani, önlerini kes." dedi el hareketiyle. "İlk önce şu şirketi bir toparlarsak güzel olacak." dediğim esnada kapı çaldı ve içeriye Fatma girdi. "Hoş geldiniz Suna hanım." dedi Suna'yı görünce ve bana döndü. "Ada hanım size tebligat geldi." dedikten sonra dosyayı önüme koyup çıktı.

Kaşlarımı çatarak dosyanın ucunu yırttım. İçindeki kağıdı çıkardığımda gördüğüm şeyle sinirle güldüm. Yanlış anlamayın, Tabii ki sinirden güldüm! "Ne oldu?" dedi benim halimi gören Suna ve elimden kağıtları aldı.

"Avukat Ayhan Çavuş...Bla bla bla ee neymiş b- hassiktir." dedi sonlara doğru ve kağıdı elinden bıraktı. "Sana bilgileri sızdırdığın gerekçesiyle tazminat mı açmışlar? Ben yanlış okuyorum değil mi?" deyip kağıdı üç yüz seksen derecelik açılarla incelerken kağıdı elinden kaptım ve yazılanları yeniden okudum.

"Aynen öyle." dedim başımı iki yana sallayarak. "Sonra onlarla uğraştığım için kötü olan ben oluyorum." dedim.

"Okuyorum..." kağıdı okumaya başladım. "Medya Ajans'ın Editörü olan Ada Milan'ın 24.03.2023 tarihleri arasında gerçekleşmiş olan iş yemeğinde konuşulan bilgileri, dışarıdaki şirketlere sızdırıldığı üzerine toplanan Medya Ajans çalışanları üzerine 17.06.2023 tarihinde dava açılmıştır." elimi yumruk yapıp ısırdım.

"Bak Suna ben bunlara uçarım." dedikten sonra sinirle ayaklandığımı gören Suna gözlerini kocaman açarak önüme gelmiş ve beni omuzlarımdan bastırarak oturtmuştu. "Fırsat ayağına geldi farkında mısın?" dediğinde "Ne fırsatı?" dedim. Sinirden gözüm hiçbir şeyi görmüyordu.

"Eğer saldıran ilk sen olsaydın herkes senin üzerine gidecekti ama artık buna gerek kalmadı. Mis gibi mağduru oynayabilirsin." deyince ters ters baktım. "Suna farkındaysan mağdurum zaten!" dedim tersçe. Gözlerini devirdi. "Ben ondan mı bahsediyorum saf!" dedi sinirle. "Senin nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu herkes biliyor. Eminim bu işi gizliden gizliye yürütüp kendi kendinle çözmeye çalışacağını falan düşünüyorlardır." dedi ve devam etti. "Tüh-" deyip kağıtları elimden aldı. "Bunlar yanlışlıkla ana haberin konusu olacak sanırım." derin bir iç çekti.

Gözlerimi kıstım. "Yani sen diyorsun ki bunu herkese duyur-" devam ettirdi. "Ve tüm kurumları arkana al."

"Ya hepsi onların yanına geçerse?"

"Bir ihtimal." deyip omuz silkti. "Kurumlar kimin haklı olduğuyla pek ilgilenmez zaten. Onlar için önemli olan kar amacı gütmesidir. Şuan kimin yükselişte olduğu, kimin kimden prim kastığı apaçık belli." dedi kinayeyle. "Sende azıcık mağdur edebiyatı yaparsan eminim hepsi senin arkanda dizilecekler." dediğinde ofladım ve sırtımı kanepeye yasladım.

"Yıllar neden orada çalıştığımı sorguluyorum."

"Emin ol bende."

"Buraya gel." dedim sadece. "Belki ileride ama şuan orası işimize yarıyor." dediğinde başımı salladım. Kendince haklı olduğu için bir şey diyemiyordum. "Sen şu kağıdı versene bir." deyip elimi uzatınca Suna kağıdı elime tutuşturdu. Altındaki imzalarda tanıdık ismi ararken, aradığım ismi bulmamla dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Ne oldu?" dedi

"Mira Yener." dedim ismi ve imzasını gösterirken. Suna omuz silkti. "Bu kız senin düşmanın artık." dedi. "Bunlara şaşırma."

"Biliyorum ama..elimde değil işte." diye fısıldadım. Diğer kağıda geçtiğimde "Ve Ata Yıldırım." deyip güldüm. "Bu çocuğu anlamıyorum." homurdandı.

"İnan bende." dedim.

"Seviyor mu sevmiyor mu belli değil mi?"

"Sevmediği gayet açık."

"Sevmiyorsa neden gelip özür diledi?"

"İşte onu anlamıyorum."

"Seviyor çünkü saf."

"Bana dava açarak mı?" gözlerimi kıstım. "Aman kalsın."

"Bence bu işin altında başka bir şeyler var ama..." diye mırıldandı. "Altında bir şeyler aramaya gerek yok." dedim elimi sallayarak. "Zaten o gün herkes üzerime gelirken kimin ne olduğu apaçık ortaya çıkmıştı." kağıtları masaya geri bıraktım. "Sadece emeklerimi böyle görmek üzüyor." omuz silktim.

"Alıyorum bunları." deyip kağıtları alıp dosyanın içine koydu. "Bunu avukata bir kopyasını başka bir ajansa vereceğim." deyince "Tamam." dedim. "Sende canını sıkma, hallederiz."

"Biliyorum. Sorun yok."

"Ayrıca şu dosyalar da imzalanacak." deyip bir yığın dosyayı gösterince damağım düştü desem yalan söylemiş olmam. "Hiç bakma öyle! Kaç gündür gelmiyorsun, çalış azıcık." somurtarak en üstteki kırmızı dosyayı aldım ve yavaş yavaş imzalamaya başladım. Birkaç saat geçmişti, Fatma bir kere gelip kahve bırakmıştı. Masa başı çalışmayı bu yüzden sevmiyordum. Her yerim tutulmuştu resmen, ayağa kalkıp azıcık odada gezindikten sonra tekrardan işime dönerek yarım kalmış dosyalarla ilgilendim.

"Ada Hanım." dedi Fatma. "Ata Yıldırım adında birisi geldi, sizinle görüşmek istiyor." dediğinde tek kaşımı kaldırdım. "Gelsin." dedim kısaca. Başını sallayıp odadan çıktıktan saniyeler içinde kapı yeniden açılmış, içeriye Ata girmişti.

"Burada ne işin var diye sormak istiyorum ama anlamsız." derken Ata alt dudağını ıslattı ve ensesini okşadı. Sinirli değildi, aksine üzgündü. Gergindi, utanç mı doluydu?

"Güzelmiş." odamı kastediyordu. "Uğruna çalıştığım her şey mi? Evet, güzel." dedim bende karşılık vererek.

"Hiç değişmeyeceksin değil mi?" dedi tersçe. "Bundan dört yıl önce nasılsan hala öylesin." homurdanıyordu. "Yo." dedim. "Yerimde saymadım bazılarının aksine, değiştim." çevremdekileri, şirketimi kastettim.

"Sevgilinin sana açtığı şirket mi? Aman kalsın."

"Ben olmasan ayakta duramayacak bir şirket."

"Oysa bir haftadır geliyorum ama sen yoksun." kaşlarımı çattım. "Bir haftadır mı? Neden?" dedim bu sefer merakla. "Beni açılışa davet etmedin." yüzü düşmüştü, sahteydi. "Çok üzüldüm. Şu gıcır gıcır koltuklara oturmadan ölmek istemem." gözlerimi devirdim. "Oynama benimle Ata."

"Oyna benimle Ada." dedi aynı alaycıl bir şekilde bana karşılık verirken. "Cidden seni açılışa çağıracağımı falan mı düşünmüştün?" basbayağı küçümsüyordum. "Hangi vasıfla gelecektin ki oraya? Müdürün yancısı, yandaş bir gazeteci olarak mı?" diye devam ettim.

"Yandaş gazeteci dediğin kişi bir zamanlar sendin."

"Ben hiçbir zaman dostumu ne sırtından bıçakladım, ne de düşmanımı." dedim sert bir halde. "Peki ben hangi vasıflayım?"

"Düşman bile değilsin." dedim onu baştan aşağıya süzerken. "Küçük oyunlarınızla beni yıpratacağınızı düşünüyorsunuz ama yıpranan tek kişi siz olacaksınız." açık kahve saçlarımın önüme gelen tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Küçük oyunlar mı? Birileri büyük oynuyor." dedi sade bir sesle. "Küçük lokmaları çok sevmem zaten." dedim.

"Böyle olmasını istemezdim." dedi.

"Neden oldurdun o zaman Ata?" kollarımı göğsümde bağladım. Ata, tam karşımdaki koltuğa oturdu. "Mecburiyet." dedi sadece.

"Neyin mecburiyeti bu? Kaç yıldır anlamıyorum çünkü seni anlamam için sebepler vermiyorsun bana." dedim aksi bir halde. "Seni bu duruma düşürmek istemezdim."

"Düştüğüm bir durum yok."

"Tebligatı biliyorum."

"İmzan tam altındayken bilmiyorum desen kafanı kırarım zaten." dedim ters ters. Geldiğinden beri ilk kez gülümsedi. "Neden imzaladığımı sormayacak mısın?"

"Yine hangi yalanlarından bahsedeceksin?"

"Yalan değil."

"Cidden buna inanmamı mı bekliyorsun?"

"Tamam inanma ama sadece bil istiyorum." deyince ofladım ve devam etmesi için elimle işaret ettim. Ata ayağa kalktı, yanıma yürüdü. "Bunu kimse isteğiyle yapmadı, müdür de dahil."

Kafam karışmıştı. "Pardon?"

"En azından Mira hariç." diye parantez açtı. "Mira da nasıl bir hasar bıraktıysan senden ölesiye nefret ediyor." dedi. Başımı iki yana salladım, bana bilmediğim şeylerle gelseydi keşke. Ben bunu çok yakından biliyordum oysa.

"Ee?" dedim devam etmesi için. "Kim olduğunu çözemedim ama birisi seninle uğraşıyor."

"Bana bilmediğim bir şey anlat." alayla mırıldandım ama Ata ciddi duruyordu. "Dalga geçme." dedi. "Bu müdür değil ya da Mira değil. Birisi çok daha büyük oynuyor." bu sefer kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım.

Zaten yeterince düşmanım vardı bir de başıma başka biri mi çıkmıştı?

"Aklına biri var." dedim Ata'ya. Buraya kadar geldiğine göre ve bu kadar kendinden emin konuşuyorsa aklında mutlaka biri olmalıydı. "Var." dedi beni şaşırtmadan.

"Kim?" dedim.

"Düşmanını bilmiyor musun?"

"Sizinle uğraşmaktan onlara sıra gelmiyor." sırıttı ve ellerini iki yanımdan masaya yasladı. Gerilerken onunla masa arasında kaldığım gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarparken koluna vurarak "Geri bas." dedim.

"Ne yapıyorsun?" sinirle söylendim. O sırada ortadaki sehpayı görmediğim için ayağım çarptığında tam düşecektim ki Ata kolumdan tuttu ve kendine çekti. Dengemi sağlar sağlamaz onu ittirmeme fırsat vermeden beni bıraktı.

"Böyle." dedi.

"Ne?" Ata'nın hangi dili konuştuğunu bilen varsa birisi beni acilen bilgilendirebilir miydi?

"Düşmanın biz olduğunu düşünüyorsun." dedi Ata. "Bizden kaçarken asıl tehlikenin farkına bile varamıyorsun. Tehlike sandığın kişiye sırtını dönmemek için gerilerken senin bacağına kurşun sıkacaklardan habersiz ilerliyorsun. Ama merak etme." dedi ve başını yana eğdi. "Sana bir şey olmaması için, seni tutmak için hep burada olacağım."

Ona gözlerimi kırpıştırarak baktım.

"Kim?" dedim tekrardan.

"Gizli yatırımcı."

*

Bolum hakkinda ne dusunuyorsunuzzz?

Sabah yildizi, isik getiren Aeron🥺

Ada'nin annesi hakkinda ne dusunuyorsunuz? Peki Ata? Gizli yatirimci hakkinda bir dusunceniz var mi?

instagram: seytaninciragiofficial

Continue Reading

You'll Also Like

2M 73.9K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
201K 12K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
958K 41.8K 177
çünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben aydılığı seviyordum o simsiyah bir geceydi...
932K 64.9K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...